12 Aralık 2014 Cuma

NUCEYFİ "MUSUL" İDDİAMIZI DOĞRULADI

NUCEYFİ "MUSUL" İLE İLGİLİ ÖNGÖRDÜĞÜMÜZ İDDİAMIZI DOĞRULADI





IŞİD işgalinden önce Musul valiliği yapan Esil Nuceyfi, kentin IŞİD işgalinden kurtarılması için yapılacak operasyona Kürtlerin katılmasını; ancak Şiilerin katılmamasını istedi.

Yani Musul operasyonunu Barzani'nin yapmasını ama Irak Merkezi Hükümeti'nin karışmamasını istemiş oldu.

Önceki yazılarımızda IŞİD'in Kuzey Irak'daki görevinin Musul ve Kerkük'ü Barzani'ye bağışlamak olduğunu iddia etmiştik. Ve bu görevi IŞİD'e ABD ve İsrail verdi demiştik.

Nuceyfi'nin bu açıklamasıyla iddiamız da tamamen doğrulanmış oldu. Şöyle ki:

Bu Nuceyfi Musul Valisi iken Musul'un güvenliği de Barzani'nin peşmergeleri tarafından Irak Merkezi Hükümeti birlikleri ile birlikte sağlanıyordu. Hepsi de Irak Merkezi Hükümeti'ne bağlı oldukları için Barzani "Musul bizim" diyemiyordu.

ABD, IŞİD'i Musul'a gönderdi ve Nuceyfi ile Kürtler kaçarak Musul'u IŞİD'in kolayca almasını sağladılar. Böylece Musul'un statüsü bozuldu ve Irak Merkezi Hükümetinin Musul'daki varlığı hem fiili olarak hem de teorik olarak bitirildi. Şimdi sıra Musul'un Barzani tarafından yeniden alınmasına gelecekti ve bu sefer Musul'da Irak Merkezi Hükümeti olmayacaktı.

Bu Nuceyfi de tıpkı Barzani gibi muhtemelen doğrudan ABD'den emir alıyor ve Musul üzerinde çok alçakça bir oyun oynanıyor.

Olacak olan şudur:

Musul'da ABD havadan tüm IŞİD mevzilerini yok edecek ve Barzani de karadan ceset toplayıp zafer naraları atacak.ABD hava operasyonları yapmasa Barzani'nin IŞİD'den Musul'u alması hatta Erbil'i bile koruması mümkün değil.

Kerkük'te de aynı oyun oynandı ama farklı bir şekilde sergilendi. Kerkük tamamen Türkmenlerden oluşuyor ve güvenliği de Kerkük Türkmenleri tarafından sağlanıyordu. Çok az Irak Merkezi gücü vardı. Daha önce Barzani Kerkük'ü almak, peşmergeyi yerleştirmek istemiş ama Türkmenler izin vermemişti.

IŞİD Kerkük'e yönelince Türkmenler IŞİD ile tehdit edilip Kerkük'ün savunması için peşmergenin girişine izin alındı. Kerkük de şu an peşmergenin kontrolünde. 

Kuzey Irak'daki küçük Talabani de bugün Irak'ın üçe bölünerek federal yapıya dönüşmesini istedi.

Bu arada İran,Irak ve Suriye yönetimleri de IŞİD'e karşı ortak mücadele kararı aldılar. Bu karar gerçekte IŞİD'e karşı alınmış bir karar değil. İlk hedef IŞİD ama son hedef Kürdistan'dır. Demedi demeyin.

10 Aralık 2014 Çarşamba

DECCAL BU DEĞİL

YENİ DOĞAN ÇOCUK DECCAL DEĞİL



Aslında bu resim yeni değil. Bir kaç yıldan beri internette dolaşıyor.Resim gerçek mi yoksa montaj mı o da belli değil. Montaj ise zaten konuşmaya gerek de yok. Ama gerçek ise bu resim özürlü doğmuş sakat bir çocuk resmidir.

İlk önce bu çocuğun İsrail'de doğduğu medyaya yansıdı. Son olarak da IŞİD'in elinde olduğu iddia edildi. Bu çocuğun IŞİD'in elinde olduğu YALANDIR. İsrail'de olması ise mümkündür. İsrail laboratuvarlarında yapılmış deneysel bir sonuç da olabilir. Yani bu çocuk ile ilgili sadece bu resim var.

Peki DECCAL denmesinin sebebi olan tek gözlü olması hadis yorumlarına uygun mudur?

Kesinlikle uygun değildir. Hadis yorumlarında DECCAL için bir İSİM, bir de tanımlama anlamında kör ve şaşı benzetmesi kullanılmıştır.

Hadis yorumlarında Deccal, ŞAŞI DECCAL olarak isimlendirilmiştir. Yani bu Deccal'in ŞAŞI biri olacağı anlamına gelir. Ama kör Deccal tanımlaması isim olarak anılmamıştır. Yani KÖR DECCAL kelimesi geçmiyor. "O Deccal'in bir gözü kördür" şeklinde tanımlama geçiyor.

Bu hadis yorumunun "Onların gözleri vardır görmezler, kulakları vardır duymazlar" mealindeki  Kuran-ı Kerim'de geçen ayet meallerine uygun olacağı düşünülürse Deccalin her iki gözünün de olduğu ama sadece dünyayı gördüğü ahireti göremediği anlamı da çıkabilir.

Deccal sadece dünyayı görür, ahireti göremez demek o bir kafirdir ve ahiret inancı yoktur demektir.
Yoksa tek gözlü bir çocuktur demek değildir.Kaldı ki Deccal'in Hz.Mehdi AS'dan yaş olarak daha büyük bir yaşta olacağı da hadis yorumları ile sabittir. Hz.Mehdi AS şu an hayatta olduğuna ve delikanlı olduğuna göre bu çocuk zaten Deccal olamaz. 

Hatta Deccal şu an iki bin yaşında bile olabilir. Yani tamamen insan gibi fiziki bir varlık değildir. Öncesinde tamamen cinni bir varlık olacak ama Hz.Mehdi AS'ın zuhuruyla yada yaklaştığında insan kılığında fiziki bir varlık haline gelecektir. Ama hiç bir insan tarafından öldürülemeyecek yani ölümsüz biri olacaktır. Ta ki Allah CC Deccal'i öldürme imkanını Hz.İsa AS'a verdiğinden ölümü de bizzat Hz.İsa AS elinden olacaktır. Bunu Deccal de çok iyi bildiğinden Hz.İsa AS'ı gördüğü anda "Tuzun suda eridiği gibi eriyecektir." 

Şahıs olarak Deccal'in kim olduğu şu an belli değilse de DECCALİZM net olarak bellidir ve SİYONİZM'dir. Dolardaki tek göz, İsrail savaş uçaklarındaki KFİR yazısı, CFR örgütü Deccalizmin sembollerindendir. (O Deccalin bir gözü kördür ve alnında kafir yazar mealinde hadis yorumu var) 

Deccal de bu Siyonizmin başına geçecek olan kişidir. Ancak Hz.Mehdi AS zuhur etmeden DECCAL çıkmayacaktır.Çünkü çıkış nedeni Hz.Mehdi AS'ı yok etmektir. Yok etmek isterken kendisi yok olacaktır.

PEKİ BU RESMİ KİM NİÇİN SERVİS EDİYOR?

Resmi İsrail servis etmektedir.Birinci defa servis ettiklerinde (bir kaç yıl önce) insanları Kıyamet Savaşı'na psikolojik olarak hazırlama amacıyla servis ettiler. Onlar bu savaşa Armagedon Savaşı diyorlar. İsrail'in istediği şudur. Tüm Müslümanlar tek cephede olsun tüm kafirler de tek cephede olsun ve dünyada Müslüman kalmasın, hepsi ölsün ve bu coğrafya Büyük İsrail'e kalsın istiyorlar. Armagedon dedikleri budur.

Resmin ikinci defa IŞİD bağlantısıyla servis edilmesinin nedeni ise tamamen Sünni- Şİİ Savaşını kızdırmak amacını taşıyor. Şiiler "Vahdet" inancıyla sadece IŞİD'e karşı savaşıp diğer Sünnilere barışçıl yaklaştığından Şiilere "Bakınız Deccal çıktı, Işidin elinde, bu Işid tüm Sünnileri arkasında toplayacak, öyleyse tüm Sünnilerle savaşın" mesajı veriyorlar. (Ama İran İsrail'in hiç bir oyununa gelmedi, gelmez de.)

Sünnilere ise şu mesaj veriliyor: Artık IŞİD'in ipini çekeceklerinden, "IŞİD yerine diğer Esad muhaliflerine katılın" deniyor. Yani daha vahşi olduğu için Suriye'nin ılımlı muhalifleri IŞİD'e katılmışlardı ya, şimdi de yeniden ayrılıp eski ılımlı birliklerine dönmeleri isteniyor.

Tabi bu resim ile böyle büyük amaçlar isteniyor ama ütopya olduğundan resim de çabuk unutulur. 

IŞİD'İ MOSSAD EĞİTMİŞ!

IŞİD'İ MOSSAD EĞİTMİŞ!


Putin'in yardımcısı Prokhanov: IŞİD'i Mossad eğitiyor

Irak ve Suriye'de katliamlar gerçekleştiren cihatçı IŞİD'in İsraill istihbarat teşkilatı Mossad tarafından eğitildiği öne sürüldü. İddiayı ortaya atan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yardımcılarından 

Aleksander Prokhanov, Mossad’ın ajanlık tecrübelerini IŞİD’e aktardığını, İsrail ordusundan danışmanların da IŞİD üyelerine destek verdiğini söyledi.

İran’ın Press TV kanalına konuşan Prokhanov, IŞİD'in ABD’nin elinde olan bir araç olduğunu da sözlerine ekledi. IŞİD’in esas hedefinin Rusya ve İran olduğunu ifade etti. 

Uluslararası kamuoyu tarafından Türkiye'nin de IŞİD'lileri eğittiği algısının hakim olduğunun bilinmesinin ardından yapılan açıklamanın, Putin'in Türkiye ziyaretinden hemen sonra gelmesi dikkat çekti.

IŞİD geçtiğimiz eylül ayında yayınladığı bir videoda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı ve müttefiki Putin’e tehdit etmişti.


YORUM:

IŞİD'i Mossad'ın kurduğunu CIA ve MI6 ile birlikte Rusya ve İran'a karşı kullanacaklarını TAM İKİ YIL ÖNCE İFADE ETMİŞTİK. Sitemizin de ilk yazılarından biridir.(Bakınız Süfyanın Ordusu IŞİD yazısı.Sağda)

Rus Devlet Başkanı Yardımcısı açıklayınca herkes inanmaya başladı.
Peki IŞİD'in KOBANE'deki görevinin Müslüman Kürtleri PKK'lı yapmak olduğuna ne zaman inanacaksınız? ABD Başkan Yardımcısı açıklayınca mı?

Takipçilerimiz şahittir:

Eski yazılarımızda IŞİD'e Suriye'de Esad'ı, Irak'da Maliki'yi indirme, Irak'da Barzani'ye Musul ve Kerkük'ü bağışlama, Kobane'de ise Müslüman Kürt Halkını PKK'lı yapma görevi verildi diye DEFALARCA YAZDIK. 

Şamil Tayyar dünkü açıklamasında ABD'nin Adana Konsolosunun Türkiye aleyhine dolaplar çevirdiğini ve sınır dışı edilmesi gerektiğini açıkladı. Biz bunu çok daha açık bir şekilde yazmadık mı? 

ABD'nin bizzat kendisi tam otuz yıldan beri ısrarla adım adım ve hiç taviz vermeden, üstelik önüne gelen engelleri de silindir gibi ezerek KÜRT DEVLETİ kurmaya çalışıyor DEMEDİK Mİ?

Adana Konsolosu ABD'nin haberi olmadan PKK ile görüşür mü? Sadece Adana konsolosu değil sayın Tayyar ABD'nin Türkiye'deki tüm unsurları Türkiye'ye ihanet içindedir.Tüm elçilikleri, İncirlikteki ve diğer üslerdeki tüm askeri personelleri hepsi hainlik içindedir. Ve bu hainlikleri de kendi kendilerine değil bizzat ABD yönetiminden aldıkları emirle yapmaktadırlar. GÜNAYDIN GÜNAYDIN GÜNAYDIN

9 Aralık 2014 Salı

ABD' NİN ADANA KONSOLOSU RAHAT DURMUYOR

ŞAMİL TAYYAR ABD' NİN ADANA KONSOLOSUNUN FAALİYETLERİNİ ANLATMIŞ




AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, ABD'nin Adana Konsolosu John L. Espinoza'yla ilgili bomba bir iddiada bulundu.

Beyaz Tv ekranlarında Erkan Tan'ın modere ettiği'Son Söz'programında konuşan Şamil Tayyar, ABD Adana Konsolosu John L. Espinoza'nın ne zaman Gaziantep'e gelse ardından olay çıktığını öne sürdü.

ABD Adana Konsolosu John L. Espinoza'nın Türkiye'den gönderilmesi gerektiğini söyleyen Tayyar şunları söyledi;

İNCE BİR İŞÇİLİK YAPIYOR

ABD Büyükelçiliği, Gaziantep'te Suriyeli muhaliflerin kaldığı bir binayla ilgili bir açıklama yaparak buranın riskli olduğunu ve buraya saldırı yapılabileceğini açıkladılar. Bununla beraber çok ince bir işçilik yapıyorlar.

HER GİDİŞİNİ ARDINDAN OLAY ÇIKIYOR

ABD Adana Konsolosu sürekli olarak Gaziantep'te, Şanlıurfa'da ve çevre illere gidiyor. Ve ne zaman oraya gelse, ardından olay çıkar. HDP ve PKK'lılarla sıkça görüşür. Gaziantep'teki bazı STK ları harekete geçirmeye çalışarak, bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar ve tahrik ediyorlar.

TÜRKİYE'DEN GÖNDERİLMESİ LAZIM


Üzülerek görüyorum ki, ABD Adana Konsolosu'nun o bölgedeki ziyaretlerine ilişkin sağlam bir takip yapmıyor. Aynı durum ABD'de olsa bu durum böyle olmazdı. Bizim bu konuda bir istihbarat zafiyetimiz var. ABD Adana Konsolosunu mümkünse o bölgeye sokmasanız. Hatta Türkiye'den göndermeniz lazım. Eğer siz bir ülkenin iç ilişkilerini karıştıracak faaliyetlerde bulunuyorsanız, istenmeyen adam ilan etmeniz lazım.

TEK CÜMLELİK YORUM: BU KONSOLOSUN FAALİYETLERİNİ ABD BİLMİYOR MU?

6 Aralık 2014 Cumartesi

EŞKIYANIN OYUNU

EŞKIYANIN OYUNU





Vakti zamanında, çok eski tarihlerde bir birine yakın birkaç köy varmış. En küçüğü yüz haneli Zümrüt Köyü, en büyüğü ise 800 haneli Tekkeli Köyü imiş.

Köylerin yakınlarında bulunan dağlarda ise 300 kişilik bir eşkıya çetesi varmış. Bütün küçük köyleri haraca bağlamışlar ancak büyük köye bir türlü çare bulamamışlar.

Köy kalabalık olduğu için açıkça tehdit edip haraç isteyemiyorlarmış. Üstelik köylüler pek çok savaşlara katılmış kahraman köylülermiş.

Eşkıya başı, birkaç lider eşkıyasını toplamış ve konuşmaya başlamış:

“Bu Tekkeli Köyü’nü nasıl yapacağız?” Eşkıyalardan biri:

“ Adamlar kalabalık, sözümüz geçmez, tehditlere de boyun eğmezler, başka bir yol bulmalı” demiş.

İkinci eşkıya:

“Muhtarı kaçıralım, haraç toplamazsan öldürürüz diyelim, kabul etmezse de öldürelim” demiş.

Eşkıya başı:

“Hem yerine daha iyisini seçerler, hem de bize daha çok düşman olurlar” demiş. Bir başkası:

“Yollara sürekli tuzak kuralım, herkesi soyalım, öldürelim, sağ kalanı da köye haberci olarak gönderelim. Ya adam başı bize her ay iki kayma verirsiniz ya da yol kesmeye devam ederiz diyelim” demiş.

Eşkıya başı:

“Bunlar cesur adamlar, toplanır gelir dağda bizi bulurlar ve cezamızı verirler” demiş.

İçlerinde hin mi hin bir eşkıya varmış. Herkes ona bakıyormuş ne diyecek diye. Çünkü herkesi dinler en son o konuşurmuş ve genellikle eşkıya başı da onun dediğini yaparmış. Ve konuşmaya başlamış:

“Muhtara bir haberci gönderip konuşalım. Düğün yapacak ama parası yok. Rüşvet teklif edelim.”

Eşkıya başı: “Muhtar dürüst bir adam rüşvet alır mı? Haydi aldı 'Nereden buldun parayı' derlerse köylüye ne diyecek?”  Musa:

“Bir kaç tane tarlası var, birini satıp yapacak düğünü. Biz tarlayı dışarıdan bir müşteri gibi alırız, parayı veririz. Tarlasını da hiç almayız, gizler.” Eşkıya başı:

“Arkadaş biz köylüden haraç almaya çalışıyoruz sen muhtara haraç veriyorsun. Köylüden haracı nasıl alacaksın peki? Musa:

“Parayı alırsa o kolay. Muhtara köye bir okul yap ve köylüden para topla deriz. Okulu bin kaymaya yaparsa 1.300. kayma toplatır 250 kaymamızı alırız. Eşkıya başı:

“Ee sonra?” Musa:

“Canım, sonra da hastane, cami, yol, su, köprü yap deriz.” Eşkıya başı:

“Hepsini de yapar mı?” Musa:

“Elli kayma verdik ya, her birinden topladığına göre veririz.” Eşkıya başı:

“Zengin olursa nasıl anlatacak köylüye, bir daha seçerler mi?” Musa:

“ O, onun sorunu. Ama bize sorarsa 'Nasıl yapayım' diye iki şey öneririz ama yaptırmayız.”

Eşkıya başı: “Nasıl yani?” Musa:

“Nasılı şu: Ya servetini gizleyeceksin ya da köyü terk edip başka bir köye zengin biri olarak yerleşeceksin deriz. Tercih onun ama biz de eşkıyayız değil mi? Bu kadar zengin olan birinin üstelik sayemizde zengin olmuş birinin yakasını serbest bırakmak bizim eşkıyalığımıza yakışır mı?” Eşkıya başı:

“Onu da biz alacağız yani?” Musa:

“Tabi biz alacağız. Onu korkutup, köylüye söylemekle tehdit edip kaçıracağız. Kaçarken de önünü kesip dağa kaldırıp nesi var nesi yoksa soyacağız. Bize yakışan budur.”

Eşkıya başı:

“Musa çok uyanık adamsın. Peki muhtar köyü terk etmezse ne olacak?” Musa:

“Servetini gizleyecek ama biz istersek. İstemezsek gizleyemeyecek ve kaçmak zorunda kalacak. Ama biz gizlemesine müsaade edeceğiz. Ne zamana kadar? Haracımızı aldığımız müddetçe. Amaç köyü haraca bağlamak değil mi?

Eşkıya başı: “Ya tekrar seçilemezse?” Musa:

“Okul, hastane, cami, yol, su gibi hizmetlerden dolayı seçilecektir. Ama risk olursa biz de yardım edeceğiz. Köydeki garibanlara yardım edecek ve oylarını alacak.”

“O kadar adama parayı nereden bulacak?” Musa:

“ Biz vereceğiz. Köyden aldığımız bir aylık haracı versek yeter. Ama bizden aldığını söylemeyecek. Hem kendi biriktirdiklerinden koyacak. Hem de birkaç zengine tek tek gidip biraz yardım toplayacak. Ve herkese de “ zenginler verdi” diyecek. Ama gerçekte bizim verdiğimiz ile işi bitirecek. Sonra gelsin yine haraçlar.”

Eşkıya başı gayri ihtiyarı bir kahkaha atar ve eşkıyalardan birine:

“Gidin, şu muhtarı çağırın. Gelsin konuşalım” der.

Birkaç saat sonra haberci gelir ve:

“Muhtara söyledim, “Almayım ayaklarımın altına” dedi, beni kovdu” der.

NOT: Kemal Sunal filmlerinden esinlenilmiş bir kısa senaryo denemesidir.(Gerçek veya tüzel hiç bir kişi ya da kurum ile ilgili değildir ve kişiler tamamen hayalidir.) (Lütfen yorum yazmayınız)


4 Aralık 2014 Perşembe

ŞİFRELİ BİR HİKAYE

ŞİFRELİ BİR HİKAYE





Aşağıda baştan sona şifreli bir hikaye sunulmuştur. Hikaye içinde tam dokuz adet şifre vardır. Yazının sonunda da bu şifreleri araştıran dokuz adet soru sorulmuştur. Tüm sorulara doğru cevap veren takipçimizin cevapları sitemizde yayınlanacaktır.

İŞTE HİKAYE

Ana Arslan, Baba Arslan’ı yavrularının yanına bırakır ve avlanmaya çıkar. Bir müddet sonra bir antilop getirir. Afiyetle yerler ve istirahate çekilirler.

Arslanlar uykuda iken Sırtlanların saldırısına maruz kalırlar. Sırtlanlar yavru Arslanların bir kısmını öldürmüş, bir kısmını yaralamıştır. Ana Arslan da yaralıdır. Baba Arslan kahramanca savaşmış ama Sırtlanları uzaklaştıramamıştır. Artık yorulmuştur. Ailesinin önünde savunmaya devam ederek çekilirler ve bir mağaraya sığınırlar. Savaş şimdilik bitmiştir ama meydan sırtlanlara kalmıştır.

         Mağarada Arslan düşünmeye başlar:
  
              Acaba biz bu sırtlanlara nasıl yenildik?

         Sonra cevap vermiş kendi kendine:

          Keşke hiç uyumasaydık
         
          Keşke kardeşlerimizden hiç ayrılmasaydık.
         
         Ama kardeşlerimizden biz ayrılmadık ki onlar bizden ayrıldı, bu sırtlanlar onlara bir antilop gösterdi onlar da o antilopu alacağız diye bizden önce sırtlanlara yem oldular. Evet onlar da yem oldular.

        Sahi biz niçin uyuduk? Tedbir alırdık oysa önceleri, şimdi neden almadık? Herhalde kendimize fazla güvendik, öyle ya biz ormanların kralıydık ve kimse bize bir şey yapamazdı. Ya yaparlarmış işte.. 

        Oysa birkaç yıl evvel biz bu sırtlanları fena dağıtmıştık. Kaçarak kurtulabilmişlerdi. Sahi nasıl dağıtmıştık?
         
      Ama o zaman hiç uyumamıştık, hep uyanık gezerdik ve sırtlanlardan her zaman daha güçlü olurduk. Demek ki gücümüzü kaybettik.

Döner ailesine bakar. Ana Arslan, yaralı yavrularla meşgul. Her birinin ayrı acıları var. Ama geçecek, ne de olsa arslan yavrusu bunlar. Büyüyecekler, güçlenecekler ve yeniden avlanacaklar. Zamana ihtiyaç var. Tabi bu zamanı da boşa geçirmemek lazım, acıkmaya başladılar bile.

Avlanmak için mağaradan çıkmak ister baba Arslan ama etraf sırtlan dolu. Dağılmıyorlar. Yavrular da yiyecek istiyor. Bir yolunu bulmak lazım. Aklına bir fikir gelir:

Hava kararınca usulca dışarı çıkar ve genç sırtlanlardan birini hızlıca avlar ve mağaraya getirir. Getirir ama çok zorlanmıştır ve diğer sırtlanlar da zor atlatılmıştır. Sırtlanı yerler ve postunu yavrularından en akıllı ve gürbüz olanına giydirirler.

Baba Arslan “Günde iki defa içlerine karış avlarını yerken bir miktarını al mağaraya getir kimseyle konuşmadan bu işi sürdür. Ta ki kardeşlerin iyileşip büyüyünceye kadar” diye sıkı tembih eder.

Akıllı Arslan görevini yapmaya başlar ve sırtlanlara belli etmeden mağaraya yiyecek taşımayı sürdürür.

Günler geçer aylar geçer. Yavrular büyümüş ve Arslan ailesi eski güçlü haline dönmeye başlamıştır. Anne Arslan da iyice iyileşmiş ve dışarı çıkıp açıkça avlanmak istediğini söylemiştir. Baba Arslan henüz daha erken diyerek engel olmuştur. Çünkü dışarıda da benzer gelişmeler vardır.

Sırtlanlar daha da çoğalmış, daha da güçlenmişlerdir. Hatta bir zamanlar Arslan ailesinin etrafında dolaşan birkaç çakal bile çoğalmış Sırtlanlarla içli dışlı olmuşlar ve birlikte yaşamaktadırlar. Bak şu çakallara. Arslanlar onlara zarar vermez hep korur kollarlarmış oysa. Onlar da düşman olmuş şimdi.

Ama Kurtlar başka. Onlar Arslanlarla hep dost olmuşlar ve asla hıyanet etmemişler.

“Keşke Kurtlar olsaydı” diye düşünmüş Baba Arslan.

Ama Kurtlar kendi ormanlarında kendi sırtlanlarıyla meşgulmüş. Kim bilir belki de onların da Arslanların yardımına ihtiyaçları varmış.


Ve bir gün gece vakti Beyaz bir Kurt girmiş mağaraya.

“Burada ne yapıyorsunuz “demiş. Baba Arslan durumu anlatmış. Beyaz Kurt:
         
“Biz dostuz sizin çok yardımlarınızı görmüştük. Durumunuz da fena sayılmaz, hatta çok iyi ama dışarıdakiler de sizden iyi. Ben gizliden geldim gizliden gider Kurtları toplarım, hatta Arslanları da toplarım. Siz benden haber bekleyin yine geleceğim” demiş ve ayrılmış.

Birkaç gün sonra Baba Arslan mağaradan dışarı fırlamış. Çünkü sırtlan postu giyen yavru Arslana çakallar saldırıyormuş. Yavru Arslan çakalları parçalarken Sırtlanların saldırısına uğramış. Baba Arslan sırtlanlara dalmış, arkasından Anne Arslan ve genç Arslanlar da dalınca Kıyamet kopmuş.

Arslan ailesi öyle saldırıyor ki sırtlanlara kan gövdeyi götürüyormuş. Çakallar zaten arada telef olmuşlar. Ama sırtlanlar öyle çokmuş ki öldürmekle bitmiyor. Kaçacakları da yok.




Ve mor dağların üzerinden bir kurt uluması duyulmuş.

Bakmışlar ki Arslanlar, Beyaz Kurt yanında diğer kurtlar ve Arslanlarla dağdan aşağı saldırıyorlar.

O gün hep birlikte sırtlanların hiç birini sağ bırakmamışlar ve hepsini de telef etmişler. Öyle ki artık ormanlarda o sırtlanların hiç sesi duyulmamış. 

Taki Dev Yılanların istilasına kadar.  

Soru 1) Baba Arslan kimdir?
Soru 2) Anne Arslan Kimdir?
Soru 3) Yavru Arslanlar kimlerdir?
Soru 4) Akıllı ve Gürbüz Yavru Arslan Kimdir?
Soru 5) Sırtlanlar kimlerdir?
Soru 6) Kurtlar kimlerdir?
Soru 7) Beyaz Kurt kimdir?
Soru 8) Kardeş Arslanlar kimlerdir?
Soru 9) Dev Yılanlar kimlerdir?


ÖNEMLİ NOT: Lütfen cevapları mail atalım. Yorumları ise buraya yazabiliriz.İmla için özür, acil yazdık.

2 Aralık 2014 Salı

KAFİR CİNLERLE GÖRÜŞEN KAHİNLER

KAFİR CİNLERLE GÖRÜŞEN KAHİNLER



ASTROFİZİKÇİ STEPHEN HAWKİNG

Bu adam özürlü bir bilim adamı. Kahin değil ama başlığa uygun güncel bir resim olduğu için aldık.
Çünkü hep gelecekten haber veriyor.

(Şunu da ekleyiverelim: Almanya'da bulunan dangalak bir mehdi adayının Deccali de bu adamdır. Ne bu deccal, ne de o mehdi vesselam)

Kuranı Kerim'de şeytani yani kafir cinlerin sema katlarına doğru çıkarak Nurdan yaratılmış Meleklerin kendi aralarında yaptıkları konuşmaları dinledikleri ve yeryüzüne inerek kafir cinlerle konuşan kafir insanlara bilgileri aktardıkları geçiyor.

Ancak bu olaylar Hz.Peygamber SAS Efendimizin yeryüzünü şereflendirdiği ve alemlere Rahmet olarak indiği günden itibaren yasaklanıyor. Yani şeytani cinler artık o günden sonra sema katlarına çıkamıyorlar ve Meleklerin konuşmalarını dinleyemiyorlar. Kim çıkmaya kalksa kendisine Melekler tarafından bir yıldız atılıyor. Ve o yıldız yanarak bir ateş topu oluyor ve o cini kovalıyor. Cin kaçmasa yanacak. Melekler aralarında konuştukları geleceğe ait bilgileri LEVHİ MAHFUZ'dan okuyorlar. Levhi Mahfuz tüm kainatın kaderinin en başından en sonuna kadar yazılı olduğu en büyük kitap.

Yıldız kayması dediğimiz göktaşlarının atmosfere girip yanması olayı da Allahu alem bu olay olsa gerek. Bunu astronomi uzmanları bizden daha iyi bilirler.

Demek istediğimiz şudur:

Hz.Peygamber SAS Efendimiz alemlere Rahmet olarak gönderilmiştir. Artık hiçbir kafir semaya çıkan kafir cinlerden geleceğe ait bilgi alıp kullara satamaz.

Yani kahinlerin dediklerine inanmamak lazım. Nostradamusun da kehanetlerini Muhyiddini Arabi Hazretlerinden çaldığı rivayet edilir.

Gaybi Allah'tan CC başka hiç kimse bilemez. Kuran'da açık ayetler var. Ancak yine Kuran'da bulunan başka ayetlere göre de ALLAH CC bazı sınırlı gaybi bilgileri peygamberlerine bildirdiğini ve bildireceğini (Hz.Peygamber SAS Efendimize)beyan ediyor.

Yani gaybi sadece Allah CC bilir ve Hz.Peygamber SAS Efendimizin hadisleri kaynak olabilir.
Başkasına inanmamak İslama uygun olandır. Bazı alimlerimiz ve evliyalarımız da bazı gaybi bilgileri paylaşmışlar ancak hepsi de doğru çıkmamış. Allahu alem onlar da belki de rüyalarında Hz.Peygamber SAS Efendimizden almış olabilirler ve bir kısmını unutmuş da olabilirler.Bir kısmının doğru bir kısmının yanlış çıkması belki de bu şekilde izah edilebilir.

Ama gayrimüslimlerin gelecek haberlerine itimat edilmemeli çünkü çoğu yaşadıkları ülkenin gizli servislerine hizmet etmektedirler.

Yıldızlar ve astroloji ilmi ise bu yazdıklarımızın dışındadır. Bu konuda her hangi bir bilgimiz yoktur. 
Bilenlerin yazdıklarına da bir yorum getiremeyiz.

Bizim kastettiğimiz; gökyüzünden meleklerin dinlenmesi suretiyle elde edilen bilgilerdir.Yani kafir cinlerle görüşen kafir kullar, o kafir cinlerden geleceğe dair doğru bilgiler alamazlar. 

SÜFYAN "APO" OLABİLİR

SÜFYAN "APO" OLABİLİR




Ahir zamanda çıkacak şerefsiz Süfyan'ın APO olabileceğine dair bir yazı yazmıştık. O yazıyı tekrar etmeden ilaveten yazalım ve ekleyelim. Delilleri o yazıda sunmuştuk. 

Hadis yorumlarına göre ahir zamanda çıkacak Süfyan Abdullah Öcalan olursa (buraya dikkat ediniz)
o zaman Fethullah Gülen Hoca Efendi de büyük ihtimalle Cehcah olur. Yani Hz.Mehdi AS'ın hocası olur.

Soru: Cehcah'ın ABD'de ne işi var? 
Bu sorunun cevabını önceki yazılarımızda vermiştik. Kısaca tekrar edersek, Gülen ABD'de esirdir. (ESİR yani istese de gelemez) Biz bunu ne zaman yazmıştık o da çok ilginçtir yani:

Bilim olimpiyatlarında sayın Bülent Arınç çok duygulanmış, ağlamış ve hasretle kucaklamak için Gülen'i Türkiye'ye davet etmişti ya işte ta o zaman yazmıştık ve "gelemez orada esir" demiştik.

Süfyan ilk defa ayağa kalkar etrafında kimseyi bulamaz ve yerine oturur.(1978) İkinci defa ayağa kalkar destek bulamaz ve yerine oturur.(1984) Sonra üçüncü defa ayağa kalkar ve yanında yedi bayraklıları bulur (2015) ve 9 ay iktidarda kalır.(Yedi bayraklılar Ürdün'de bulunan ABD koalisyon ordusu)

Türkiye,İran,Irak ve Suriye ile savaşır. Sonunda yenilir ve Golan tepelerine kaçar. İsrail'e yani esas ağa babasının yanına kaçarken Golan tepelerinde Hz.Mehdi AS tarafından yakalanır. Ve dalları Taberiyye Gölüne doğru uzanan büyük bir ağacın altında infaz edilir.('Kesilerek' geçiyor hadis yorumlarında) (2016)

Bunlar hadis yorumlarına uygundur.

Öcalan serbest kalırsa gideceği yer ABD'dir. İlk bizden duyunuz istedik. Çünkü karşılığında da Gülen'i vereceklerdir. Hadis yorumlarında Süfyanın Şam'ın başına geçeceği ifade edilir. Bu Şam şehri Suriye'de bulunan Haseke gibi bir Kürt şehri de olabilir.

Kısaca eğer Öcalan serbest bırakılmazsa Süfyan başkası ama serbest bırakılırsa bize göre en önde gelen Süfyan adayıdır. Kürt kardeşlerimiz! Bu yorumlar hadislere uygundur.PKK'ya uymayınız.   

1 Aralık 2014 Pazartesi

AKP- CEMAAT SAVAŞINI CEMAAT KAZANACAK

AKP- CEMAAT SAVAŞINI 
CEMAATİN KAZANACAĞINA DAİR İP UÇLARI VAR

EVET SAVAŞI CEMAAT KAZANACAK






Yine baştan söyleyelim. 

AKP ile Cemaat kol kola gezerken biz Cemaatin bazı yanlışlarına değindiğimizde AKP'lilerden tepki alıyorduk. Aynı şekilde AKP'nin Suriye ve Kürt politikasını eleştirdiğimizde de Cemaatçiler AKP'ye sahip çıkıyordu. Şimdi her iki taraf da gerçeği gördü.

Cemaate yönelttiğimiz eleştiri şuydu:

"İslama hizmet etmek isteyen bir cemaat, ABD gibi doğrudan siyonistlerden akıl alan ve Dünya'ya kan ağlatan bir devlet ile 'akıl oyunu' oynayamaz.Mutlaka kullanılır" diyorduk.
(Siyonistler doğrudan Şeytan'dan akıl alıyorlar. İnsan Şeytanı akıl ile yenemez, illa ki zikir olması gerekir, yani evliyalar yenebilir.)

Hatta dostluk için ABD yerine Rusya'yı bile önermiştik. Dayanağımız ise ABD'nin ırkçı siyonizm tarafından yönetilen bir Yahudi devleti olmasıydı. Ve tek düşmanları da Müslümanlardı. Oysa Rusya'da Müslümanlar zaten büyük bir kitleydi. 

Rusya reformlardan sonra dine dönmeye karar vermiş ama hala din hakkında, Hristiyanlık hakkında yeterli alt yapıya sahip değillerdi. Yani Rusların kafaları boştu.

Dolu kafayı doldurmak zordur, boş kafalara dönülseydi daha iyi olurdu demiştik. İspat ise şudur: Cemaatin en başarılı olduğu yerler Türk Cumhuriyetleridir. Onlar da Cemaati İslamcı kimliklerinden ziyade Türk oldukları için bağırlarına basmışlardır. ABD ile ilişkilerini bilselerdi durum farklı olabilirdi.Afrika'da Avrupa'da, Amerika Kıtası'nda aynı başarı yoktur.

Yine aynı şeyi söylüyoruz, eğer Cemaat ABD yerine Rusya ile benzer ilişkiler içine girseydi bugün Rusya'nın tamamı Müslüman olmuş ve Türkiye de NATO'dan çıkmış,hem Türk Birliği hem de İslam Birliği kurulmuş olabilirdi.

ABD ve Batı da mat olur ve yerinden kımıldayamazdı. Tünellerden Gazze'ye el birliğiyle en gelişmiş füzeler sokulur ve Filistinlilerin İsrail'lileri bölük bölük nasıl gemilere binip Avrupa'ya kaçırdıklarına şahit olurduk. Savaş bile olmayabilirdi.

Tabi bunlar hep varsayım.
Bunları şunun için yazdık. Aşağıda yazacaklarımız AKP'lilerin hiç mi hiç hoşuna gitmeyecek ama biz tarafsızca yazdığımızı belgelemiş olalım. 

Bir parantez:
(Biz kimin tarafıyız?Biz bu al bayrağa, bu cennet vatana, bu Cumhuriyete canı pahasına gönül vermiş biri olarak sadece bunlara düşmanlık edene düşmanlık ederiz.Başka da düşmanımız yoktur.)

Cemaatin bu savaşı kazanacağına dair belirtiler şunlardır:

Savaşı Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan duyurdu. 17 Aralık'a karşı 25 Aralık ile cevap verdi.Polisler, savcılar, hakimler görevden alındı, yerleri değiştirildi. Davalar düşürüldü takipsizlik kararları alındı. Yargıya intikal eden olayda takdir yargıya aittir. Konumuz bu değil.

Ama sorgulanan polislere sorulan soru "Niçin dinlediniz" iken polislerin verdiği cevap "Kayıtlar montaj değil miydi? Hani montajdı?"olarak kayıtlara geçti.

Polisler "Dinlemek için amirimizden emir aldık" derken
amirleri "Başbakanın haberi var, emri ondan aldım" dedi.

Bu cümlelerin tamamı AKP'nin aleyhine resmi kayıtlara geçmiştir.

17- 25 Aralık bu şekilde sonuçlandı.

Başka yerlerde operasyonlar yapıldı, polisler göz altına alındı
ama çoğu serbest bırakıldı. Yani Emniyette yapılan operasyonlarda Cemaate bir şey yapılamadı.

Yargıda operasyon hiç yapılmadı. Yüksek yargı ve Ordu ise girişimlere daha başında müsaade etmedi. Bunun sebebi şu olabilir:

Cemaat devletin en üst seviyelerinde çok güçlüdür de ondan yapılamamıştır falan değil kesinlikle. Devleti devlet yapan üst kurumlar bunun, yani AKP-Cemaat savaşının iki grup arasındaki bir olay olduğuna inanıyor olabilirler. 
Belki de "AKP'nin şahsi sorunudur, belki de AKP de bile sorun etmeyenler vardır" diye düşünüyor olabilirler. AKP içinde de zaten bu anlamda düşünce farklılıkları olduğu bizzat Cumhurbaşkanının beyanatlarında vardı. Bağımsız yazarlar da Cemaat operasyonlarından rahatsız olan AKP'lileri isim isim yazıp çiziyorlar.

Bu işin sonucunu belirleyecek iki unsur var:

Birincisi bu savaşın gerçek mahiyeti nedir? Taraflar birbirlerini ne ile suçluyorlar? Hangi iddialar doğrudur ve belgesi var mıdır?

AKP Cemaati, ABD ve Siyonistlerle işbirliği yaparak onlar adına dinlemeler yapmak, gizli bilgileri öğrenmek ve onlarla paylaşmak, yani vatan hainliği ile suçluyor.

(Peki sormazlar mı: "Bu ABD, Cemaat yokken bu ülkede dinleme yapmıyor muymuş? Ya da nasıl yapıyormuştu? Ya da bu ABD bu cemaate mi kalmış? Ya da bu ABD tüm dünya ülkelerini en gelişmiş teknolojiler ile dinliyorken Almanya dahil diğer tüm ülkeleri de bu Cemaatle mi dinlemiş?) Sorarlar güzelim sorarlar.

Cemaat ise AKP'yi, yolsuzluk yapmak, PKK ile anlaşıp Cemaatin Güney Doğu'daki okullarını kapatmak, KCK'lılara karşı başarılı bir mücadele veren polisleri cemaatçi diye görevden alarak PKK'ya kolaylık sağlamak; yani yolsuzluk ve PKK ile dost olmakla suçluyor.

(Peki sormazlar mı: " Bu AKP on iki yıldan beri iktidarda, siz bunları bu gün mü öğrendiniz? Ya da Oslo görüşmelerini niçin daha ilk gün gizliden değil açıktan kamuoyuna kendi adınızla açıklamadınız?) Sorarlar güzelim sorarlar.

Gelinen noktada AKP, Cemaat ile mücadelede İşçi Partisinin yöneticileriyle de (yani ulusalcılarla) bilgi ve belge alış verişi yapıyor.

Yine bir parantez:
(Rahmetli Erbakan hocamızı 28 Şubatta iktidardan indirip Milli Görüşü de bitirip yerine AKP'yi ikame eden 28 Şubatçılarla AKP'nin işbirliği hala sürüyor mu denilirse ne cevap verilecek? Ya da 28 Şubatta iktidardan indirilen Milli Görüşü AKP ile tamamen bitiren 28 Şubatçılar şimdi de yine aynı AKP ile Cemaati mi tamamen bitirmeye çalışıyorlar denilirse ne cevap verilecek? İnsanların aklına bu sorular gelebilir.)

İkinci unsur ise uluslararası konjonktürdür. Yani ABD ve Rusya ile bölgemizdeki gelişmeler Türkiye'deki siyasi dengeleri nasıl etkiler?

Bize göre uluslararası konjonktür belirleyicidir. Kafaları karıştıran soru ise şudur:

AKP'nin ABD ile arası çok iyi. Cemaatin de iyi ise niçin savaşıyorlar? Ya da ABD kimin yanında?

ABD kendi pis çıkarlarının yanında. Cemaat ile AKP'yi; AKP ile de Cemaati köşeye sıkıştırıp Kürdistan kurdurmaya çalışıyor.

Ve bir kınama:

CHP ve MHP liderlerini "Güneydoğuya gidebilir misin, sen gittin mi, bak ben gittim, sen şunu söyleyebildin mi, bak ben söyledim" gibi açıklamalarından dolayı şiddetle kınıyoruz.

EY BU CENNET VATANIN BAŞINDA BULUNAN DEVLET ADAMLARI! 

İHTİYAÇ VARSA SÖYLEYİNİZ YETMİŞ MİLYON GİTSİN. İHTİYAÇ YOKSA HERKES GÖREVİNİ YAPSIN VE BU İŞ BİTSİN. BİZ BU CENNET VATANIN ATATÜRK'TEN EMANET ALDIĞIMIZ HER KARIŞ TOPRAĞINI ATATÜRK GİBİ SAVUNMAYA AND İÇTİK.
SÖZÜMÜZÜ DE ATATÜRK'E VERDİK KİMSEDEN ÇEKİNMEYİZ.

GERÇEK SEYYİDLERLE SAHTE SEYYİDLERİ AYIRT ETMEK MÜMKÜN

GERÇEK SEYYİDLERİ SAHTELERİNDEN AYIRT ETMEK MÜMKÜNDÜR. 




Hz.Peygamber ASM Efendimiz ahir zamanda evliyaların gizleneceğini buyurmuş.Yani kamuoyu önünde evliyalık gösterisi yapanlar evliya olmayabilirler. Ancak konumuz bu değil. SEYYİDLİK ve ŞERİFLİK.

Hz.Hüseyin RA Efendimizin soyundan gelenlere SEYYİD, Hz.Hasan RA Efendimizin soyundan gelenlere de ŞERİF deniyor.

Günümüzde pek çok kişi ya bizzat kendisi ya da çevresindeki bazı kişiler vasıtasıyla SEYYİD ya da ŞERİF olduğunu iddia ediyor.

Konuya geçmeden şunu hemen ifade edelim:

Seyyidlik ve Şeriflik konusunun Müslümanlar için ne denli önemli olduğunu bilen İngilizler daha bin yıl önce sahte Seyyidler ve Şerifler üretmişlerdir.

Oysa gerçek SEYYİDLERİ VE ŞERİFLERİ sahtelerinden ayırt etmek bilimsel olarak mümkündür.

EY SEYYİD ADAYLARI VAR MISINIZ DNA TESTİNE?

Hz.Peygamber SAS Efendimizin sakalı şerifleri ve kutsal emanetleri ortadadır.

Şu yol izlenmeli:

Önce güvenilir bir kurum (ki bize göre bu kurum Diyanet İşleri Başkanlığı'dır.) kendilerinin belirleyeceği doktorlardan oluşan bir komisyon kurar. Bu komisyon tüm çalışmalarını şeffaf bir biçimde kamuoyunun gözü önünde yapar.

Hz.Peygamber SAS Efendimize ait olan tüm SAKALI ŞERİFLER, HIRKA,KILIÇ GİBİ TÜM KUTSAL EMANETLER'den DNA örnekleri alınır. Gerekirse yurt dışındakilerden de örnekler alınabilir.

Bu verilerle Hz.Peygamber SAS Efendimizin DNA haritası çıkarılır ve mevcut verilerden uygun olmayanlar da varsa bunlar daha detaylı tarihsel ve bilimsel araştırmaya tabi tutularak emin olunduktan sonra Kutsal Emanetler içinden çıkarılır. 

Sonra sıra SEYYİD adaylarının müracaatına gelir.

Uyanlar için iki çeşit sertifika hazırlanır.

On bin de bir den, on bin de yüze kadar uyumluluk gösterenlere örneğin "Onbirde bir SEYYİD olma ihtimali vardır" sertifikası verilir.

Yüzde birden Yüzde yüze kadar (Yüzde yüz mümkün olmayabilir ama ölçü olması açısından) uyumluluk gösterenlere de örneğin" Yüzde onbeş ihtimalle SEYYİD'dir" sertifikası verilir ve bu iş çözümlenmiş olur.

Peki bu niçin yapılmalı ve niçin Diyanet yapmalı?

Niçin Yapılmalı?

Gerçeklerini sahtelerinden ayırt etmek için yapılmalı. Seyyid olmadığı halde tarikat şeyhliğini sürdürenlerin bazılarının maskeleri mutlaka düşürülmeli. Gerçeğinin de eli ayağı öpülmeli. 

Ayrıca gerçekte Seyyid olduğu halde bundan haberi olmayan ÖNEMLİ şahıslar da ortaya çıkarılmalı ki Hz.Mehdi AS'ın ordusuna katılacaklar bunlardır ve halk bir an önce tanımalıdır. Yanlış anlaşılmaması için şunu da ilave edelim:

Biz üstte yazdığımız hadis yorumuna dayanarak gerçek Seyyidlerden bazılarının çok önemli kişiler olduğuna ama Seyyid olduklarının farkında olmadıklarına inanıyoruz. Hz.Mehdi AS'ın bizzat kendisi bile bu konumda olabilir Allahu Alem.

Niçin Diyanet İşleri başkanlığı yürütmelidir?

Çünkü bu konu siyasilere ya da resmi kimliği olmayan bir gruba bırakılamaz.Bu konuda en güvenilir kurum Diyanet'tir.
Verilerde tutarsızlık olduğunda hangi kutsal emanetin daha geçerli olacağı konusunda da Diyanet yeterli tarihsel ve kültürel alt yapıya sahiptir.

Kaldı ki Diyanette de tek fikirlilik yoktur kurum içi demokrasi hakimdir.
  Allah için bu teklif hak mıdır, değil midir? Taraflı mıdır, tarafsız mıdır? Subjektif midir, objektif midir?

Peki ne lazım? 

İDARİ YADA SİYASİ İRADE LAZIM.
HAYDİ AKP, HAYDİ DİYANET.

30 Kasım 2014 Pazar

SİYAH SANCAKLILAR YAZI DİZİMİZ ALTI BÖLÜMDEN OLUŞMAKTADIR





SİYAH SANCAKLILAR YAZI DİZİMİZ ALTI BÖLÜMDEN OLUŞMAKTADIR

TARİHLERİ AŞAĞIDADIR:

1.BÖLÜM: ANA SAYFADA İLK YAZI
2.BÖLÜM: 28 MART 2014
3.BÖLÜM: 29 MART 2014 BUNU MUTLAKA OKUYUNUZ
4.BÖLÜM: 31 MART 2014
5.BÖLÜM: 31 MART 2014
6.BÖLÜM:  3 NİSAN 2014 SON BÖLÜM

II.SELİM OLABİLİR

KUTSAL EMANETLERİ HZ.MEHDİ AS'A TESLİM EDECEK OLAN II.SELİM OLABİLİR Mİ ACABA?











Bir Selim gelir emanetleri alır, sonra bir Selim daha gelir kutsal emanetleri Hz.Mehdi AS'a teslim eder.


Birinci Selim, Osmanlı'nın Yavuz Sultan Selim'i. 

Ama Osmanlı gizlenmiş ta ki Suriye'yi fethedince o devletin Osmanlı olduğu anlaşılmış.

Şimdi ise devlet belli (Türkiye Cumhuriyeti) ama İkinci Selim'in kim olduğu gizleniyor. II.Selim'in ismi de birincide gizlenen ALLAHU ALEM.


Birincide ne gizlenmiş ise ikincide de aynen o gizleniyor.

SADECE BİR TAHMİN..


Bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başına geçecek ve Hz.Ali RA Efendimizin İFŞAATI gerçekleşmiş olacak. O ifşaat şuydu: "TÜRKLER AYAĞA KALKACAK"


ACABA TÜRKLER KİMİNLE AYAĞA KALKACAK?  

TEŞEKKÜRLER


GOOGLE + DAKİ ZİYARETÇİ SAYIMIZ BİR MİLYONU GEÇMİŞ




1.002.544 görüntüleme  30.11.2014 24.00

29 Kasım 2014 Cumartesi

ŞUAYB BİN SALİH

ŞUAYB BİN SALİH





14.04.2013 tarihinde Çubuk Haber sitesinde yayınlanan bir yazımızda Şuayb Bin Salih'in Ahmedi Necad olabileceğini yazmıştık.

Fakat Ahmedi Necad Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldı ve tekrardan seçilme hakkı da yok. İran yasaları bu şekilde.

Ancak biz tahminimizi hadis yorumlarındaki tanımlara göre yapmıştık ve takdirinize sunuyoruz:

Çubuk Haber'deki yazının ilgili kısmı şöyleydi:


Şuayb Bin Salih Hz.Mehdi’nin iki önemli komutanından biridir. Hadisde Şuayb Bin Salih şöyle tarif ediliyor:

“O, Rey şehrinde doğar,kısa boylu,zayıf,esmer,köse sakallı biridir.Halk onu başa getirir.O da önce Kudüs’e saldırır.Yahudilere ağır kayıp verdirir.Sonra Süfyani ile savaş eder ve yenilerek Kudüs’e saklanır.Hz.Mehdi Şam’a gelince ona biat eder ve onun komutanı olur.”Hadisi tam yazamamışsak da bu mealdedir.(Allah CC affetsin)

Bu devirde Şuayb Bin Salih’in kim olabileceği hususunda alimlerden açık bir isim bulamadık.Tamamen şahsi kanaatimize göre:


Rey Şehri, İran’dadır.İran’ın yanyana Tahran ve Hemedani  eyaletleri var.Rey şehri şu an Tahran eyaletinde.Ancak Rey eskiden kendisi eyaletmiş.Ve bir kısmı bugün Hemedani  Eyaleti'nde kalmış.

Ahmedi Necad’da bu Rey şehrinin Hemedan’i eyaletinde kalan bir köyünde doğmuş.Hadisde “halk onu başa getirir” dediğinden seçimle başa gelmiş olacağını anlıyoruz ve kısa boylu,esmer,zayıf ve köse sakallı tariflerine uyuyor acaba Şuayb Bin Salih olabilir mi diyoruz.En doğrusunu ALLAH.C.C.bilir.

Eğer bu tahmin doğruysa İran’la savaşacak olan devlet ve Müslüman lideri kim? Çünkü 2.Süfyan da o olabilir.

DİYE YAZMIŞTIK..

DEVAM:

Süfyanın Esad'ın yerine Suriye'nin başına geçecek kişi olacağı hakkındaki yorumlarımızda bir değişiklik olmadı.

Ahmedi Necad konusunda ise yeniden İran'ın cumhurbaşkanı veya aynı yetkide başka bir göreve geleceğini tahmin ediyoruz.

Peki bu niçin olabilir? Nasıl olabilir?

İran bir molla rejimidir.Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylar Mollalardan ön izin alarak aday olabiliyorlar. Ruhani'nin veto edilmemesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağı az da olsa belliydi.Çünkü İran halkı seçimde ılımlılara daha çok rağbet ediyor. 

Bu daha önce Rafsancani örneğinde yaşandı. ancak İran Nükleer gerilim politikaları ile halkını ılımlılara karşı katı ABD ve Siyonizm karşıtlığı konusunda etkiledi ve dengeler eşitlendi.

ABD ve Beşliler ile Nükleer görüşmelerinde barışçıl yollardan zaman kazanma ve diyaloglarında batıya daha da güven verme amacıyla Ruhani'yi veto etmediler ve destekleyerek Cumhurbaşkanı yaptılar. Ruhani de ABD ve Batı ile ilişkilerini geliştirdi.

ANCAK ZAMAN DARALIYOR 

ABD ve RUSYA arasındaki gerilim tırmanıyor. İran'ın batı ile dost girişimleri yerine daha belirgin daha sert kutuplaşmalara yönelmesini bölgesel gelişmeler zorluyor. Bu anlamda Türkiye'deki gelişmeler de önemli. İşte bu nedenle İran; Ruhani'yi bir şekilde indirip, Ahmedi Necad'ı da yine bir şekilde tepeye çıkarabilir.

Ya da İran çok köklü bir devlet geleneğine sahip olduğu için İran'ın tamamen yok edilmesi tehlikesine karşı derin devletinin başına Ahmedi Necad'ı getirmiş olabilir. İran medyası da Ahmedi Necad'ın tüm faaliyetlerini manşetlerinde sunarak halka unutturmuyor.Tabi sürekli reklamını yaparak. İşte "Otobüse biniyor", "Koltuğunda kitapları ile öğrencilerine koştu", "Sıradan bir vatandaş oldu", "Halk ziyaretlerine devam ediyor" gibi manşetler.

Hadislerdeki tanımlar çok uyuyor ama en doğrusunu Allah CC bilir.

Türkiye ile ilgili de bir not düşelim:

Önce ABD Başkan Yardımcısı geldi.Sonra Papa. Şimdi de Rusya Devlet Başkanı Putin ile İngiltere Başbakanı Cameron gelecek. Bunlar çok ama çok önemli gelişmeler.

Şuna dikkat edilmeli:

Rusya ile Türkiye arasında dev ticaret anlaşmaları üstelik de Dolar yerine Ruble veya TL mukabili yapılırsa neler olabilir?