28 Şubat 2015 Cumartesi

SİLAH BIRAKACAKLAR MI?

ÖCALAN, PKK'NIN SİLAH BIRAKMAK İÇİN KONGREYİ TOPLAYIP KARAR ALMASINI İSTEDİ.




Kongre dedikleri PKK'lı teröristlerin gözetiminde kendisini PKK lı hissedenlerin yapacağı toplantıdır. Karar bu toplantıda alınacaktır. Seçimlerden önce mi sonra mı yapılacağı da önemlidir. 


PKK SİLAH BIRAKIR MI?

En sonda söyleyeceğimizi en baştan yazıverelim: İsrail istemediği müddetçe PKK'nın silah bırakması mümkün değildir. İsrail de bunu asla istemez. Amacı PKK'yı kullanıp İsrail'i büyütmektir. İster mi?

Ama şöyle diyecekler:

"Silah bırakmak istiyoruz ama dağdaki teröristler nasıl gelip teslim olacaklar? Onlar için bir güvence olması, yasal bir düzenleme yapılması lazım" diyecekler. (Bu mümkün mü? Mümkün değil.)

Dahası var: 

"Demokratik haklar konusunda Hükumet ile Öcalan'ın yaptığı mutabakat metni ile ilgili her hangi bir adım atılmadı. Kamuoyuna bile açıklanmadı.Acilen kamuoyuna açıklanıp mutabakat metninde yer alan hususların kamuoyu önünde müzakeresi için Hükumet ve Örgüt temsilcilerinin belirlenmesi ve görüşme takviminin açıklanmasını istiyoruz" diyecekler. (Peki bu mümkün mü? Daha o mutabakat metninin bile en azından seçimler öncesinde kamuoyuna açıklanması mümkün değil. Kaldı ki Devlet ile Terör Örgütü kamuoyu önünde masaya oturup müzakere etsin.)

Bitmedi.

"Sürecin ABD ve AB'nin gözetiminde devam etmesini ve müzakerelerde ABD ve AB temsilcilerinin de bulunmasını istiyoruz" diyecekler. (Yani masa başında SEVR'i dayatacaklar.Peki bu mümkün mü? İşte bu hiç mümkün değil.)

Peki sürece dahil değilmiş gibi görünüp de gerek Hükumet gerekse de PKK ile gizliden süreci yürütmeye çalışan ABD, durumu Türk Milleti'inden gizleyerek nasıl yürümeyi amaçlıyor?

Her ay olduğu gibi gelecekte de yine her ay bir kaç PKK'lı terörist sınır kapılarında teslim olacaklar. Ve bunu iyi niyet gösterisi olarak sunacaklar. (Aslında bu teröristler sağlık vb. kişisel nedenlerle gönderilen kişilerdir.)  

Bu bağlamda göstermelik olarak silahlarla bazı gruplar da getirilebilir. "Silah bıraktı" desinler.

ABD'nin PKK için şu anki planı, onları Suriye'de ve Irak'da kullanmaktır. Suriye'de PYD'nin yanında Esad'a karşı, Irak'da Barzani'nin yanında Irak Ordusuna karşı kullanacak. IŞİD bahanedir, ABD'nin emrine bakar.

Bakınız bu planlar ilk bakışta Türkiye'nin aleyhine gibi görünüyor ama sonuçta tam tersine Türkiye'nin lehine olacaktır İnşaallah.

Çünkü ABD'nin hesabı budur ama her zaman Allah'ın CC dediği olur.

Hadis yorumlarına göre Cenabı Mevla Rusya'yı ABD'ye musallat edecek ve ABD bütün planlarını resetlemek zorunda kalacaktır. Allahu Alem.

Yoksa bu planlar ABD'nin Rusya ile Savaşacağını ön görerek yaptığı planlar değildir. ABD, Rusya'nın kendisiyle savaşacağına ihtimal dahi vermiyor. Ama savaşacak ve ABD o zaman dünyada hiçbir ülkeyi Türkiye ile değişemeyecek.

Barzani de, PKK,PYD de, IŞİD de hepsi de bir günde satılacak. Türkiye kime vur derse ABD ona vuracak. İsrail bile kendi güvenliği için Türkiye'ye sığınacak.

Tabi ki Allahu Alem.

HZ İSA AS GÖKTEN İNECEKTİR

HZ.İSA AS, AHİR ZAMANDA YERYÜZÜNE İNECEK VE HZ.MEHDİ AS'A YARDIM EDECEK ALLAHU ALEM




Kuran-ı Kerim'de Hz.Mehdi AS konusu geçmiyor fakat Hz.İsa AS'ın "Ahir Zaman İşareti" olduğuna dair ve "Ehli kitaptan herkesin ölmeden Hz.İsa AS'a iman edeceğine" dair ayetler var.

Bazı tefsirciler doğrudan doğruya ayet tefsirlerini Hz.İsa AS'ın Ahir Zamanda yeryüzüne tekrar ineceği şeklinde tefsir etmişler.

Yine Kuran-ı Kerim'de Yahudilerin Hz.İsa AS'ı çarmıha gerdikleri ama O'nu öldürmedikleri Allah tarafından semaya çıkarıldığı bahsi geçiyor.

Tefsirlerde ise Allah CC bir Yahudi'yi Hz.İsa AS kılığına çevirdiği ve çarmıha gerilerek asılan kişinin o Yahudi olduğu anlatılıyor.

Hz.İsa AS'ın Ahir Zamanda yer yüzüne ineceği konusu bazı meallerde bile geçiyor.

Yani ilgili ayetler o şekilde tefsir edilirken meallerde bile o şekilde çeviriliyor.

Hadis yorumlarında ise Hz.İsa AS'ın Ahir Zamanda Suriye karıştığında ve Suriye'de Süfyan tahta oturup dokuz ay saltanat sürdükten sonra Hz.Mehdi AS tarafından öldürüldüğünde Deccal çıkar ve Hz.İsa AS da Hz.Mehdi AS'a Deccal'e karşı yardım etmek için Şam'daki Emeviye Cami'nin Ak Minaresi'ne iner şeklinde anlatılıyor.

O esnada Hz.Mehdi AS Emeviye Caminde sabah namazı kıldırmak üzeredir. İkamet edilmiştir ve namaza durulacak iken Cemaate en son kapıdan Hz.İsa AS gelir. O'nu sadece Hz.Mehdi AS tanır ve namazı kıldırması için öne geçirir ama Hz.İsa AS namazı Hz.Mehdi AS'ın kıldırmasını ister.
Hadis yorumlarında durum bu şekilde anlatılmaktadır. 

Yine hadis yorumlarına göre Hz.İsa AS ikinci kat semada bulunmaktadır ve orada iki gün kalacaktır. Dünya günü ile bu süre, iki bin yıla tekabül etmektedir. Hz.İsa AS gökyüzüne çıkarıldığında 33 yaşında olduğuna ve iki bin yıl sonra tekrar ineceğine göre 2033 yılına kadar inmesi beklenmektedir.

Ancak miladi takvimin de beş on yıl geç başladığı iddia edilmektedir ve daha önce de beklenebilir Allahu Alem.

Bazı kaynaklarda Hz.İsa AS'ın başka bir kimlik ile normal bir çocuk olarak tekrar dünyaya gelip yaşayacağı hatta çoluk çocuk sahibi olacağı da yer almaktadır ancak kuvvetli rivayetler Şam'daki Ak Minare'ye ineceği ve O'nu Hz.Mehdi AS'dan başka hiç kimsenin tanıyamayacağı şeklindedir.

Suriye'de yaşanan olaylar ve gelinen nokta bu yıl Suriye'nin işgal edileceği ve dehşetli Süfyan'ın çıkacağına işarettir Allahu Alem.

Yine Hadis yorumlarına göre Süfyan'ın çıktığı yıl Hz.Mehdi AS da zuhur edecektir.(Üç ay sonra) Deccal'in çıktığı yıl ise Hz.İsa AS nüzul edecektir.

Hz.Mehdi AS'ın Süfyan'ı yok edişi bir yıl sürecek ve 3.Dünya Savaşı ile Melhamei Kübra da 3 yıl sürecek olursa Deccal'in çıkışı 2019, Hz.İsa AS'ın da nüzul tarihi 2020 olabilir Allahu Alem.

En doğrusunu Allah CC bilir. 

25 Şubat 2015 Çarşamba

YUNANİSTAN- RUSYA YAKINLAŞIYOR

KIBRIS RUM KESİMİ RUSYA İLE RUS SAVAŞ GEMİLERİNE YATAKLIK ANLAŞMASI İMZALADI



Aslında bu gelişme bizi rahatsız etse de orta vadede tamamen lehimize olan bir anlaşmadır.
Çünkü bunun arkasından Rum Kesiminde Ruslara fiili bir üs verme durumu oluşacaktır.

Ve buraya dikkat!

Çok yakında Yunanistan da Rusya ile benzer anlaşmalara girişirse ve Yunanistan da da fiili Rus üssü gündeme gelirse işte o zaman ABD'nin jeton düşecektir. VE:

Türkiye için alimlerin hadis yorumlarındaki ifşaat da gerçekleşecektir. İlk önce bölücüler dersini alacak arkasından da Kahraman Türk Türk Ordusu Bosna'ya kadar gidecektir. İnşaallah Allahu Ekber.

Kıbrıs Barış Harekatı'nı hazırlayan uluslararası şartlar da tamamen böyle gelişmişti. 

Önce Yunanistan'da Albaylar Cuntası Komünist Darbe yapmış, sonra adada hapis olan MI6 ajanı Nikos Sampson tahliye edilmiş ve Türk Köylerinde katliam yapmaya başlamış ve arkasından da Kahraman Türk Ordusu "Altı ayda geçemezler" denilen Beş Parmak Dağlarını YÜCELER YÜCESİ ALLAH'IN (CC) İZİN VE İNAYETİYLE ÜÇ SAATTE GEÇİVERMİŞTİ.  


GALİBA YANILMIŞIZ

DENGİR MİR MEHMET FIRAT HDP DEN ADAY OLMUŞ


Önceki yazılarımızın birinde Dengir Mir Mehmet Fırat'dan övgüyle söz etmiştik. Bu ifadeleri kendi beyanlarına dayanıyordu.

Dedesi Atatürk tarafından sevilen biriydi. Atatürk Milliyetçisiydi.

Açılım sürecinden sonra AKP den ayrıldığında bunu açılıma tepki olarak değerlendirmiştik. Şimdi de HDP den milletvekili adayı olduğunu açıklamış. Bu kadarı da fazla diyoruz.

Hiç bir Atatürk Milliyetçisi, hiç bir vatansever HDP den aday olamaz.

Galiba yanılmışız. Yanılmayan tek olan ALLAH'tır. (CC)

22 Şubat 2015 Pazar

TAKİPÇİLERİMİZDEN BİR RİCA

CÜBBELİ AHMET HOCA'YI İYİ TANIYAN BİR TAKİPÇİMİZ BİZE MAİL ATARSA YAZIŞMAK İSTEDİĞİMİZ KONULAR VAR

safaasya@hotmail.com adresine mail bekliyoruz İnşallah






YENİ BİR MAİL ALDIK

Bloğun sağındaki "Bir Okurumuzun Muhteşem Rüyası" başlıklı yazıyı gönderen takipçimizden ikinci bir mail aldık. Belki de bir müjdedir diye paylaşmak istedik.



Yine bir rüya görmüş ve blogda yayınladığımız önceki rüyasıyla ilgili de çok ilginç bir gelişme olmuş.

Önceki rüyasını gördüğü yıl hacca gitmek için müracaat etmiş.Tabi o yıl hac çıkmamış. Fakat sonraki yıllarda ekonomik sebeplerden dolayı hacca gitmek için yenileme yapamamış.

Bu hafta cep telefonuna Diyanetten mesaj gelmiş ve isterse bu yıl çekilişsiz hacca gidebileceği yazıyormuş.

Yeni rüyasını ise şöyle anlatmış:

Bir tanıdığı kendisinin elinden tutup bir yere doğru götürmeye çalışıyormuş. Nereye gidiyoruz dediğinde arkadaşı "Sen Mehdiyi aramıyor musun? İşte O'na götürüyorum bak orada" demiş.

Oraya bakınca bir metre çapında küçük bir güneş (Işık) görmüş. On onbeş metre uzaklıkta. Yaklaşmışlar ve o ışığın sanki birden açılacak ve bir resim çıkacak gibi bir hareket halinde olduğunu görmüşler. "Tam yaklaşıp ışığın içinden resim çıkacakken uyandım" diyor.

Yedi yıl aradan sonra Hacca gidecek olması üstelik de gördüğü rüyalar açısından bakıldığında bize ilginç geldi. Belki de bu yıl Hz.Mehdi AS zuhur edecek. Belki de Medine'de ona görünecek.
En doğrusunu Allah CC bilir.Allahu Alem.

OPERASYON 3.DÜNYA SAVAŞI' NIN HABERCİSİ

MANŞET İRAN'IN AÇIKLAMASI






Türkiye'de operasyonu eleştirenler- siyasileri kastediyoruz- tamamen buradan siyasi rant peşindeler. Olay siyasi ranta dönüştürülecek bir olay değildir.Suriye yönetimi "toprak ihlali" diyerek İran ile aynı açıklamayı yaptı. Operasyon için kimseden izin alınmadı ama bilgilendirilmesi gerekenler bilgilendirildi.Suriye konsolosluğu bilgilendirilmiş.Bölgedeki çapulculara da "Geliyoruz, ayak altında kalmayın, ölürsünüz" denilmiş olabilir.

Operasyon 3.Dünya Savaşının başlamak üzere olduğunun Kahraman Ordumuz tarafından bilindiğinin göstergesidir.Türkiye'nin ne Suriye ne de Irak da işi yoktur ve olmayacaktır. Bizi oraya çekebilecek son sebep de kendi irademizle ortadan kaldırılmıştır.

ABD, IŞİD'e büyük operasyon bahanesiyle Suriye'yi işgale hazırlanmaktadır. Ukrayna Minsk'ten sonuç alınamadığını ve Rusya ile topyekun savaşın başlamak üzere olduğunu söylemiş ve batıdan silah talep etmiştir.

Sisi Batıdan Libya'nın işgalini istemiştir.Hadis yorumlarına göre bu istek olacaktı.Biz Mübarek sanmıştık ama SİSİ talepte bulundu. Ve işgal edilecek ülke de Mısır değil eski Mısır eyaleti olan Libya çıktı.Hadis yorumları yine doğru çıktı.

İtalya Libya'yı işgal için çok hevesli ve tek başına işgal etmek istiyor.Libya'nın petrol ve doğalgazı için istekli.Fransa ile anlaşabilirler.Çünkü hadis yorumlarında Libya (MISIR)'ın işgalinin Avrupa tarafından yapılacağı bildirilmiş.

Yemenden sonra Bahreyn'de de Şiiler iktidara gelmek üzere. Suudi Arabistan Şiiler tarafından tamamen kuşatıldı.Ve Şiiler Suudi Arabistan'ı da karıştırmak üzere. Bu kargaşayı ya IŞİD- El Kaide ya da Şiiler başlatacak ama Hz.Mehdi AS bitirecek. Hz.Mehdi AS bunların hepsinden de ayrıdır. Ehli sünnet Ehli Beyttir.

Hadis yorumlarına göre Suriye ve Irak'da ABD ve koalisyon ordusu önce Esad'ı devirecek ve İran'ın bu ülkelerde bulunan gayri nizami orduları ile (Hizbullah, Kudüs gücü gibi) savaşacak.Irak'ı alınca doğrudan İran ile savaşacak.Mekke'den gelecek Hz.Mehdi AS ABD ve koalisyon ordularına karşı İran'a destek verecek.Çünkü İran Hz.Mehdi AS Mekke Emiri olunca Hz.Mehdi AS'a biat edecek ve O'nun ordusu olacak.
Mukteda Sadr, Mekke'de bir ayaklanma olması halinde Mehdi Ordusunun Mekke'ye gideceğini açıklamıştı.( Orduyu dağıttık sözleri şu an için Irak'da herhangi bir hengameye girmeme amacı taşıyor)

Bu esnada biz ABD ile birlikte Rusya ile savaşıyor olacağız. Rusları yenince ABD de Suriye ve Irak'da Hz.Mehdi AS'ın ordusuna yenilmiş olacak. Ve Suriye'ya saldırmak isteyecek. Aramızdan çekilin diyecek. Çekilinmeyecek ve tarumar olacak. Allahu Alem.

DÜZALAN (MİRYOKEFALON) SAVAŞI

Selahattin Eyyübi Kudüs'ü fethettikten sonra Haçlılar çok büyük bir ordu kurarlar ve Kudüs'e Haçlı Seferi başlatırlar.Anadolu'dan geçeceklerdir.

Anadolu Selçuklu Hükümdarı II.Kılıçarslan'a bilgi verirler: "Sadece topraklarınızdan geçeceğiz, Kudüs'e gidiyoruz, sizinle işimiz yok, derdimiz Selahattin Eyyübi" derler.

Düzalan Mevkine geldiklerinde II.Kılıçarslan Haçlı Ordusunu pusuya düşürür ve tamamını imha ederler. Selahattin Eyyübi Haçlı Ordusunu görememiştir bile.


KARKISA SAVAŞI İÇİN KILIÇLAR ÇEKİLDİ

BARZANİ İLE İBADİ'DEN RESTLEŞME AÇIKLAMALARI GELDİ



Irak Başbakanı Haydar İbadi Kerkük'e ve Musul'a operasyon yapacaklarını açıkladı. Irak Ordusu şu an İran Devrim Muhafızları Generalleri tarafından yönetiliyor.




Mesut Barzani Kerkük ve Musul'a Irak Ordusunun operasyon yapmasına şiddetle karşı çıkıyor. Kerkük kırsalı IŞİD'in kontrolünde Kerkük'de ise Peşmerge bulunuyor. Kerkük halkı ise Türkmenlerden oluşuyor. Kerkük çok kritik bir yer. Musul da kısmen öyle. Ama IŞİD'in elinde.


KARKISA SAVAŞI

Irak Ordusu (Abbasoğulları) ile Barzani güçleri (Mervanoğulları) arasında olacak. Abbasoğulları galip gelecek.100 bin kişi ölecek.

Hadis yorumlarına göre Allahu Alem.

21 Şubat 2015 Cumartesi

ŞAH MAT

AMACI, İÇERİĞİ VE SONUCUYLA DÖRT DÖRTLÜK BİR OPERASYON




SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ' NİN YERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ AMACIYLA ŞAH FIRAT OPERASYONU YAPILDI.

AMACI DOĞRUYDU:

Türbe IŞİD'in tehdidi altındaydı. Provokasyonlara çok açık bir durumdaydı ve Türkiye'nin Suriye'ye çekilmesi amacıyla her an herkes tarafından provoke edilebilirdi.İnisiyatifin ele alınması açısından operasyon zorunluydu.

Daha önce de yeri iki defa değiştirilmişti ve bir defa daha değiştirilmesinde hiçbir sakınca yoktu.

İÇERİĞİ DOĞRU VE BAŞARILIYDI

Zırhlı birlikler Türbeye ulaştılar.Orada bulunan ve bizim açımızdan manevi değere sahip tüm tarihi emanetleri alarak döndüler. Dönerken geride kalan Türbeyi de tamamen kullanılamayacak halde imha ettiler. 

Zaman gazetesi bu imha olayını "Şok Olay" diye olumsuz göstererek büyük bir terbiyesizlik yapmış. Çünkü öylece bırakılıp gelinse yarın oraya ya IŞİD ya da PYD bayrağı takılacaktı. Ve uçaklarımız da bir hava operasyonu daha yapmak zorunda kalacaklardı.  

SONUÇLARI İTİBARI İLE ÇOK DOĞRU BİR OPERASYON

Artık Suriye'ye girip girmemek provokatörlerin değil bizim inisiyatifimizdedir. Zaten güç inisiyatif demektir.Yani bizim ne yapacağımıza düşmanımız değil biz karar veriyorsak güçlü olan biziz demektir.

Hadis yorumlarına göre Türkiye Ahir Zamanda Suriye'ye girecek. Ancak hemen çıkacak ve çıkış nedeni de Yunan Harbi olacak. Bu açıdan bakılırsa hadislerde işaret edilen operasyonun bu operasyon olmadığı belki de muhaliflere verilen destek olabileceği muhtemeldir.

Operasyonda bir askerimiz şehit olmuştur. Güzeller güzeli Rabbimiz (CC) şehadetini kabul buyursun, ailesine de şefaatçi eylesin İnşaallah.

Zaten bu Kahraman Orduyu Kahraman yapan, Hz.Peygamber'in övgüsüne, Allah'ın (CC) sevgisine mazhar eden de aziz şehitlerimiz değil mi? 



Türk askeri ABD askeri değildir ki hiç kayıp vermeden canımızı kurtarıp geldik diye övünsün. Türk Askerinin en büyük özelliği şehit olabilmek için güle oynaya cenge gitmektir.

İşte bu yüzden bu Kahraman Ordu yeniden tüm dünyaya hakim olacaktır İnşallahu Allahu Ekber.

19 Şubat 2015 Perşembe

GERÇEK ATATÜRK'Ü O ZAMAN KİMSE ANLAYAMAMIŞ

ÖNCEKİ YAZININ DEVAMI NİTELİĞİNDEDİR VE İSPATIDIR



Kadir Çandarlıoğlu Atatürk düşmanı cahil bir adamdır. Aşağıdaki yazı onundur ama elde ettiği belgelerin ne anlama geldiğini dahi anlayamamıştır.Lütfen dikkatlice okuyunuz.



KADİR ÇANDARLIOĞLU'NUN YAZISI (ALINTIDIR)

Sultan Vahdettin, M. Kemal’i neden Anadolu’ya gönderdi? Ingilizler niçin izin verdi? Oyun içinde oyun
Sultan Vahdettin, M. Kemal’i neden Anadolu’ya gönderdi? Ingilizler niçin izin verdi? Oyun içinde oyun


***

Sultan Vahidüddin’in, suni bir memuriyetle, yani resmi olarak “müfettiş”, fakat gerçekte halkı teşkilatlandırması için M. Kemal Atatürk’ü Anadolu’ya gönderdiğini başka bir yazımızda belgelerle delillendirmiştik.[1] Sultan Vahidüddin’in Sevr’i imzalamamak ve vatanımızı düşmandan kurtarmak için takip ettiği bu siyaset her açıdan riskliydi ve Ingilizlere kesinlikle sezdirilmemeliydi. Bu yüzden muvazaaya başvuruldu. Örneğin M. Kemal ve arkadaşları hakkında Ingiliz baskısıyla çıkarılan idam fermanı[2], veya Istanbul’a geri çağırılması[3] gibi hadiseler muvazaa olarak değerlendirilebilir. Kuva-yı Inzibatiye ve Anzavur Hadisesi de muvazaadır.[4]

Muvazaa nedir? Sözlüğümüzde “muvazaa”, “sahte muamele, danışık” olarak tanımlanmaktadır. Daha açık bir tarif “tarafların sahte muamele göstermeleri; dışa karşı bir zıtlık, muhalefet veya mücadele varmış etkisi uyandırmaları” şeklinde olabilir. Yani iki taraf görünüşte mücadele edecek, fakat esasta anlaşmış olacaklar. Hakim tarafın sadık dostu muvazaanın esas unsurudur. Bu olmazsa olmaz bir şarttır. Hakim taraf sadık dost veya adamın her an ihanetini bekleyebilir. Çünkü içinde bulunulan şartlar muvazaayı gerçek bir karşıtlığa dönüştürebilir. Esasen muvazaa da konjonktürel bir zorunluluktur.

Yunanistan’ın eski Büyükelçilerinden Konstantinos Sakellaropulu dahi Sultan Vahidüddin’nin güttüğü bu siyasetin farkına varmış ve şunları yazmıştır:

“Osmanlı Imparatorluğu hükümeti, M. Kemal’i askeri müfettiş olarak Küçük Asya’ya göndermek kararını alınca, inanıldığı gibi, rahat oturmayan bir Generali Istanbul’dan uzaklaştırmak istememiştir. Bu hükümetin amacı, Kemal’in örgütleyici yeteneklerinden Anadolu’da yararlanarak; barış (Sevr) görüşmeleri sırasında Itilaf devletleri üzerinde baskı kullanmak ve Türklerin sert bulacağı barış koşullarına karşı davranmaya hazır olacak silahlı güçleri kurdurmaktı.”[5]

“Küçük Nutuk”da konunun ele alınış tarzı ve Milli Mücadele’nin belli safhasına kadar yürütülen siyaset, muvazaa ihtimalini güçlü şekilde hissettirmektedir. M. Kemal’in, Erzurum Kongresi’nde yaptığı konuşmada bir bölüm vardır ki, Büyük Nutuk’ta bu kısım yer almaz. Bu çok önemli bölümü dikkatlerinize arz ediyoruz:

“Anadolu’daki memuriyetime, bilhassa Ingilizler tarafından hazm ü tahammül olunmayacağı ve dahilden de birçok ifsadat ve tezviratın karışacağı, daha o zaman kestirilerek; alenen, gerek Sadrazam Paşa’ya ve gerekse ricali marufa-i devlete söylenmiş ve bilhassa, Zât-ı Akdes-i Hazret-i Padişahi’ye de bilmünasebe, maruzatta bulunmuş idim.”

“Bu bâbdaki esrar (sırlar) ve muhaberatın (haberleşmelerin) ve Zât-ı Akdes-i Padişahî (mukaddes padişahın şahsı) ile geçen maruzat (arzların) ve müdavelatın (görüş alışverişlerinin), şimdilik neşri (yayını) muvafık (uygun) olmayıp, inşallahü teala, mübarek vatan ve milletin, bilfiil (fiilen) mazhar-ı necat olduğunu (kurtuluşa erdiğini) idrak edince, kitap halinde intişarı (yayını) ve o zaman bugünkü Kongre heyet-i muhteremesini (muhterem heyetini) teşkil buyuran zevat-ı kıymetdara (kıymetli kişilere) da, bir hatıra-i millî olarak takdimi mutasavverdir (düşünülmektedir).”[6]

M. Kemal’in bu ifadeleri, 24 Nisan Nutku’ndaki bazı ifadelerle birlikte düşünülürse, şöyle bir noktaya varılır:

Padişah’la M. Kemal arasında hususiyet vardır. Yani özel ilişkiler sözkonusudur. Padişah, M. Kemal’e güvenmekte ve bu yüzden de, onu Anadolu’ya görünüşte asayiş için ve fakat geniş yetkilerle çok daha farklı bir mücadele için görevlendirmektedir. Son görüşmeleri bunun açık bir delilidir. M. Kemal’in, bu son görüşmeye ne kadar önem atfettiğini, Erzurum Kongresi’ndeki konuşması açıkça ortaya koymaktadır. Hatta M. Kemal, Padişahla arasındaki esrar (sırlar)dan bahsetmektedir. Bu sırlar, aradaki haberleşme ve görüşmeler zamanı geldiğinde, millet fiilen kurtulduğunda, milli bir hatıra olarak yayınlanacaktır.[7]

Böyle bir yayın olmadığına göre, ihanet mi sözkonusudur?

Sultan Vahidüddin’e göre, “EVET” (Murad Bardakçı’nın eserinden sadeleştirerek veriyoruz) :

“Mütâlalarından ortaya çıkacağı gibi, Mütareke (ateşkes) günlerinde (1918) I. Cihan Harbinin neticelerinden sorumlu olan suçlulardan (Devleti harbe sokan Ittihâdcıları kasdetmektedir) bana miras kalan ve biribirini takip eden musibetlere karşı, sadece ve sadece şahsımı siper eyledim. Aslında bir taraftan tehlikeli bir yerde kalan hilafet merkezinde savaştan galip çıkan itilaf devletleri ile yüz yüze olmak ve onlar tarafından sıgaya çekilmek ve diğer taraftan Anadolu’yu istila eden Yunanlılara mukabele için mümkün ve mahrem vasıtalarla Anadolu’ya memur eylediğimiz yaverlerimizden M. Kemal’in ihaneti ve bize karşı takındığı isyankar tavrı karşısında kalmıştım.

Bununla beraber aziz vatanımın menfaatleri için Kuvayı Milliye’nin sonradan şekil ve mahiyetinin değişeceği hususunda bende meydana gelen fikir ve kanaatlerime rağmen, yine fedakârlık mesleğini tercih ve takip eyledim. Sırf bu sebep ve hikmet ile, milli davalara itaatkar kabineleri iktidara getirdim ve senelerce Kuvayi Milliye’yi takviye ettim ve gelişmesi için çalıştım..(En sonunda bana ve milletime ihanet için cephe alacaklarından emin olduğum halde, vatanın kurtuluşu için yine de M. Kemal ve arkadaşlarına destek verdim demek isteniyor.)

Anadolu Zaferinin ne gibi tehlikeli şartlar altında tarafımızdan hazırlandığını gösteren belgeler ile Anayasa gereği saltanat makamının korunacağını tasvir eden diğer mühim evrak tesbit edilerek derlenmiş olduğundan, bunların dahi zamanı gelince umumi efkâra (kamu oyuna) açıklanarak, Islam’ın hizmetkarı veyahut yıkıcısı olanların teşhir ve tayin edileceğini temin eylerim.”[8]

Peki neden?

Mustafa Sabri Efendi’ye bakarsanız M. Kemal, aynı zamanda Ingilizler’le de anlaşmıştır, yani oyun içinde oyun vardır:

“Ingilizlerle M. Kemal muvazaasının asarını (danışıklı döğüşünün eserlerini), Lozan müzâkeratı zamanına kadar te’hir etmeyerek (ertelemeyerek) “Mudanya” Mütârekesinden Yunan inzihamından evvelki, yani Ingilizlerle Anadolu’da zuhur eden Kemâl’i kıyamını bastırmak üzere hem Istanbul’daki Halife hükümetine cebr-u tazyik icra ettikleri (baskı yaptıkları), hem de müşkülât ikaından hâli kalmadıkları zamanlarda bile bulmak mümkündür. Istanbul’un ve Halife’nin ecnebi işgâl-i askerisi altında serbest hareketten mahrum vaziyeti, Anadolu’yu Halife aleyhine ayaklandıran M. Kemal’i mücâdelede galip getirmeye sebep olduğu gibi meb’deinden (başından) itibaren üç sene süren M. Kemal harekâtının Yunanlılar’a karşı yüz ağarlamıyarak mağlubiyetle ve Anadolu dahilinde şehirden şehire çekilmekle geçen birinci, ikinci ve kısmen üçüncü senelerinde bile, müdafaa-i memleket nâmına yine bu hareketten hayır ve menfaat husûlî ihtimâlini hatırından çıkarmayan ve esasen M. Kemal’i Anadolu’ya husûsî bir sıfat ve mâhiyette gönderen Padişah’ın hiç bir zaman bu kıyamı tam bir ciddiyetle bastırmak meslekini iltizam etmeyerek Ingilizleri savsaklamakla vakit geçirdiği ve M. Kemal’le onlara oyun oynamaya çalıştığı esnada Ingilizler de aynı adamla (yani M. Kemal’le) Padişah’a Makam-ı Hilâfet’e oyun etmek fırsatını kaçırmamışlardır. Harb-i umûmî neticesinde Izmir’i velev muvakkaten (geçici) olsun, Istanbul’daki Hilâfet Hükûmeti’nin elinden alarak, Yunanlılar’a veren ve sonra bunu Ankara’nın lâik hükümetine iâde eden Ingilizler, kasden kabahatli vaziyete düşürdükleri Hilâfeti, bu alışveriş içinde Âlem-i Islâm’a sezdirmeden komisyon olarak aldılar.”[9]

Yunan tarih alimi Dimitri Kitsikis, Paris’te verdiği ve dilimize “Yunan Propagandası” adıyla nakledilen doktora tezinde, M. Kemal ile bolşevik Lenin hükümetlerinin Moskova’da bir dostluk ve kardeşlik andlaşması imzaladıklarını ve doğal olarak bolşeviklerin rumlara yardımcı olmasının beklenemeyeceğini belirttikten sonra, buna rağmen Sovyet hükümetinin temsilcisi olduğunu söyleyen bir adamın, Zinovyev, Troçki ve Çiçerin’in imzalarını taşıyan bir itimat mektubunu gösterip rumlara yardım teklif ettiğini ve M. Kemal’i maddi ve manevi olarak desteklemekten vazgeçeceklerini yazmaktadır. Sovyet temsilcisi bu dönüşün sebebini şöyle açıklar:

“Daha şimdiden elimizde, fransız kapitalistleri ve emperyalistleriyle ilişkileri bulunduğuna dair işaretler değil, kesin deliller var.”[10]

Yani M. Kemal, görünürde emperyalistlere karşı savaşıyor, fakat gerçekte onlarla işbirliği içindedir.[11]

M. Kemal, Erzurum Kongresinde yakın arkadaşı Mazhar Müfit’e bu oyunu itiraf etmiştir. Mazhar Müfit, M. Kemal’in Erzurum Kongresi’ni açarken yaptığı konuşmanın sonunu yadırgar ve niçin müftü efendinin duası gibi bitirdiğini sorar. Bunun üzerine M. Kemal şöyle cevap verir:

“Maksadını anlıyorum, anlıyorum amma şimdi vazifemiz halkı, vatanı ve esir padişahı kurtarmaya **inandırmaktan** ibarettir.”[12]

Yani görünürde Müslümanların padişahı ve halifesiyle beraber, ancak gerçekte O’na düşman…

M. Kemal’in tavsiyesiyle Sadrazam olan Ahmed Izzed Paşa ise hatıratında bu konuyla ilgili şunları söylüyor:

“M. Kemal Paşa, istediği kadar Padişah’ın özel memuru olarak bu işe başlamış olduğunu inkara savaşsın. Benim bu hususta kanaatim sağlamdır. Çünkü kendisine verilen yetki, şimdiye kadar hiçbir faniye nasip olmamış bir genişlikteydi. Kendi teftiş dairesindeki askeri kıtalardan başka komşu kolordulara ve bütün Anadolu vilayetlerine emri geçerli olacak, memurları istediği gibi görevinden alacak veya tayin edecektir. Benim bildiğim Babıali bu gibi işlerde, özellikle askerlerin yöneticileri hükmü altına alması meselesinde çok kıskançtır. Hele gurur ve kıskançlığı delilik derecesinde olan Ferit Paşa’nın Sadaret makamında olmayan yetkileri başkasına bahşetmek istemesi, doğal olmayan bir durumdur. Bu tarihlerde eski politikasının ilkelerini değiştirerek güya halka hoş görünmek ve güven vermek için, Tevfik Paşayla benim kabinelerimizin seçtiği ve tayin ettirdiği on iki nezaretsiz bakanın katılmasıyla oluşturulan kabinenin içinde ben de vardım. Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişliğe tayinini içine alan ve yetkilerini belirleyen belge görüşülüp tasdik olunmak üzere Vükela Meclisi’ne verildiği tarihten bir hafta on gün önce Paşa fermanını, yetki mektubunu taşıyarak hareket etmiş bulunuyordu. Bu haller açıkça gösterirki bu memuriyet resmi hükümetin değil, Padişahın düşüncesinin ürünü ve tedbirinin eseridir. Babıali ve Harbiye Nezareti Saray’dan aldıkları işaretle bunu uygulamaya koymuşlardır. Fakat bu gerçeğin gizlenmesi, M. Kemal Paşa’ca olduğu kadar, sinsi Padişah’ca da gerekliydi. Paşa, büründüğü esrarlı kisveye, gelecek için beslediği emeller ve hayallere uymaması yönünden Saray’a bağlılığını gizlemek, memur ve mensubu olduğu hükümdara karşı işlediği iğfal, sözünden caymak, küfran-ı nimet gibi basitlikleri halkın gözünden saklamak, hiç olmazsa hafifletmek istiyor, Padşiah da ne şekilde olursa olsun, bir kimse tarafından aldatılmış olmayı kibrine yediremiyor, bir yandan da yabancılarca el altından oyun yapmak istediğinin anlaşılmasından korkuyordu.”[13]

M. Kemal’e vize veren Ingiliz Istihbarat Subayı Yüzbaşı Bennet, 1972 senesinde Nezih Uzel ile röportaj yapmıştı. Bu röportaj “Atatürk’e Nasıl Vize Verdim” adıyla kitap haline getirilerek yayımlandı. Bennet, Samsun’a gidecek heyetin bir müfettişlik için çok büyük olduğuna dikkat çekiyor [ifade bozuklukları metne ait] :

“Bennet: Müfettişlik için ve on gün Mayıs onunda, on ikisinde bizden şey istemişler değil mi? Ruhsatname, permisyon…

– Nezih Uzel: Vize…

– Bennet: Boğazı geçmek için bir Türk zabit o zaman vize lazım geldi.

– Nezih Uzel: Vize talebi olduğu zaman siz onu tanıyordunuz, kim olduğunu?

– Bennet: Tanıyordum.

– Nezih Uzel: Sultan’a yakınlığını da biliyor muydunuz?

– Bennet: Biliyordum… Hatta Sultan adamı bir insan, öyle anladık. Padişahın emin olduğu bir adam olduğunu anladık.

– Nezih Uzel: Ayrıca gitmeden önce Padişah Vahdeddin ile görüştüğü söyleniyor…”

– Bennet: Öyle, biliyorum… herhalde oraya gitti, biliyorum. Evet.

– Nezih Uzel: Vahdeddin gönderiyor onu…

– Bennet: Padişah Vahideddin ona çok güveniyordu.

– Nezih Uzel: Siz onun güvenmesinde şüphelenmediniz mi? Acaba bu adam aldatıyor mu onu falan gibi?

– Bennet: Öyle anlamadım, yok, yalnız hey’et büyük olduğu için, üç dört kişi yerine otuz beş kişi ve büyük zabitan (subaylar), miralay (Tuğgeneral), mirliva (Albay) falan. Bunlar Erkanı Harb’tan, en mühimler gidiyordu, yalnız bir müfettişlik için çok gördüm ben.[14]

Bilmem, bu ihaneti Milletime gösterebilmek için daha ne yazmalıyım? Biz bu ihanetleri görüp Kurtuluş Savaşı’nı tekrar başlatmalıyız. Eğer vatanmızı ve dinimizi seviyorsak, bunu yapmalıyız. Allah Teala sonumuzu hayreylesin



**********



KAYNAKLAR:



[1] http://belgelerlegercektarih.com/2012/11/24/ataturku-samsuna-vahdettin-gonderdi-belgelerle/

Bu konuda daha fazla belge için şu konumuza bakılabilir: http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2013/04/17/resmi-tarih-yalanlarina-son-belgeler-konusuyor/)

[2] Idam fetvasının ingiliz baskısıyla alındığını ve bu yüzden Sultan Vahidettin’in suçlanamayacağını gerek M. Kemal ve gerekse Fevzi Paşa (Çakmak) Meclis huzurunda ifade etmişlerdir, meclis tutanakları için bakınız;

http://belgelerlegercektarih.com/2012/11/14/ataturke-verilen-idam-fetvasindan-dolayi-sultan-vahidettine-hain-denilemez/

[3] M. Kemal’in geri çağırılmasıyla ilgili tafsilat için bakınız;

http://belgelerlegercektarih.com/2012/04/20/sultan-vahiduddin-m-kemal-ataturk-ve-kurtulus-savasi/

[4] Kuva-yı Inzibatiye ve Anzavur Hadisesi için bakınız;

http://belgelerlegercektarih.com/2014/05/24/kuva-yi-inzibatiye-ve-anzavur-hadisesi/

[5] Konstantinos Sakellaropulu, İ Skia Tis Diseos – İstoria Mias Katastrofis (Batı’nın Gölgesi – Bir Felaketin Tarihi), Atina 1961, sayfa 56.

[6] Fahrettin Kırzıoğlu, Erzurum Kongresi, sayfa 21, 22.

[7] Mehmet Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş, Yazar Yayınları, 2013, sayfa 328 ve devamı.

[8] Murad Bardakçı, Şahbaba, Osmanoğullarının Son Hükümdarı VI. Mehmed Vahidüddin Han’ın Hayatı, Hatıraları ve Özel Mektupları, Istanbul 1998, sayfa 413, 416.

[9] Yarın Gazetesi, 1 Teşr’nisânî 1929. (53 numaralı nüsha.)

[10] Dimitri Kitsikis, Yunan Propagandası, Meydan Neşriyat, Istanbul 1966, sayfa 68, 69.

[11] M. Kemal’in emperyalistlerle işbirligi hakkında geniş bilgi ihtiva eden konular için bakınız;

http://belgelerlegercektarih.com/2012/12/10/m-kemal-ataturkun-ingiliz-istihbarati-ile-gizli-iliskisi-desifre-oldu/

http://belgelerlegercektarih.com/2012/12/08/m-kemal-ataturk-ve-ingiliz-yapimi/

http://belgelerlegercektarih.com/2012/10/17/milli-mucadelede-sadece-yunanlilara-karsi-savastik-5-bolum/

[12] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk ile Beraber, Türk Tarih Kurumu yay., 1986, cild 1, sayfa 85.

[13] Ahmed Izzed Paşa, Feryadım, Istanbul 1993, cild 2, sayfa 214.

[14] Ingiliz Istihbarat Subayı Yüzbaşı Bennet Anlatıyor, Atatürk’e Nasıl Vize Verdim, (Hazırlayan: Nezih Uzel), Selis Kitaplar, Istanbul 2008, sayfa 128, 129.


**********

(Kadir Çandarlıoğlu)
(Belgelerle gerçek tarih sitesi editörü)




SAFA ASYANIN YORUMU

Bu yazı Belgelerle Gerçek Tarih editörü Kadir Çandarlıoğlu'na ait. Şahsıyla ilgili şimdilik yazmayalım ama bu yazıyı lütfen okuyunuz. Yazıda Atatürk'ün Anadolu'ya gidişi ile ilgili neredeyse her kesimden tarihi bilgiler yer almış.

Ama bu kesimlerin hiç biri de konunun gerçek mahiyetini anlayamamışlar. Konunun gerçek mahiyeti ise bir önceki resimli yazımızda sunulmuştu.

Vahdettin Han ile Atatürk tüm emperyalistleri oyuna getirmişlerdi. Esas amaçları bu cennet vatanda CUMHURİYET ilan etmekti. Şimdi son üç yazıyı tekrar okuyalım ve gizli gerçekleri bir daha görelim İnşallah.



YORUMCU ARKADAŞLARA

TAM YORUMA AÇIK BİR PAYLAŞIM

GELSİN YORUMLAR. BİZ DE YORUMLAR KISMINDA AÇIKLAMALAR YAPACAĞIZ İNŞAALLAH




İSRAİL BÜYÜK ELÇİLİĞİNİ KAPATMAYAN TÜRKİYE; YEMEN BÜYÜK ELÇİLİĞİNİ KAPATTI.

İSRAİL YÖNETİMİ İLE İLİŞKİLERİ ASKIYA ALMADIK AMA YEMEN YÖNETİMİ İLE İLİŞKİLERİ ASKIYA ALDIK.

ACABA NASIL YORUMLANMALI?

YORUMCU ARKADAŞLARIN YORUMLARINA GÖRE AÇIKLAMALARI YORUMLAR KISMINDA YAPACAĞIZ İNŞAALLAH.

AY'I UKAB'A SARDIK, YILDIZ'I KURDUK

AY'I UKAB'A SARDIK, ARTIK ÇIKARACAĞIZ  
YILDIZ'I KURDUK, AY'I YANINA TAKACAĞIZ




İKİ TANE BİRDEN KURULDU. BİRİSİ GAYRİ MİLLİ DİĞERİ TAM MİLLİ İDİ.

MİLLİ DEVLETİN LİDERLERİ

BİRİNCİ BİR NUMARA



İKİNCİ BİR NUMARA


ÜÇÜNCÜ BİR NUMARA



CUMHURİYETİ KURMAK İÇİN ANADOLU'YA GÖNDERİLDİ
AMA VAHDETTİN O'NUN ZEKASINA DEHASINA HAYRANDI. EVET VAHDETTİN HAN ATATÜRK HAYRANIYDI.VE CUMHURİYETİ KURMASI İÇİN TÜM YETKİLERİNİ DAHA ANADOLU'YA GİDERKEN ATATÜRK'E DEVRETTİ.HAYAL KIRIKLIĞINA DA UĞRAMADI.
BİZ ŞAHİDİZ. SİZ DE ŞAHİT MİSİNİZ?



CENABI MEVLA TÜRK MİLLETİNE HER ASIRDA BİR LİDER GÖNDERDİ.TARİH YAZSIN DİYE. O DA O TARİHİ YAZDI.

VAHDETTİN HAN OSMANLI'NIN SONUNCU BİR NUMARASIYDI.
ATATÜRK İSE CUMHURİYETİN BİRİNCİ BİR NUMARASI OLDU.


DÖRDÜNCÜ BİR NUMARA


KAHRAMAN ORDUNUN KURUCUSU YİĞİT MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK.23 YIL GENEL KURMAY BAŞKANLIĞI YAPTI. ORDUMUZU MODERN BİR ORDU OLMASI İÇİN YAPILANDIRDI.VE KAHRAMAN TÜRK SUBAYLARINA EMANET ETTİ.

EY TÜRK EVLADI BU CUMHURİYET BU DEVLET ÇOK ZOR ŞARTLARDA BİR KAÇ KAHRAMAN TARAFINDAN KURULDU.

ATATÜRK, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ TÜRK GENÇLİĞİNE EMANET ETTİ.CUMHURİYETİNE SAHİP ÇIK.




BEŞİNCİ BİR NUMARA

17 Şubat 2015 Salı

ATATÜRK HAİN MİYDİ?

ATATÜRK HAİN MİYDİ?

(İyi niyetli olup da art niyetli neşriyatın etkisinde kalan ve Atatürk hakkında yanlış hükme varan insanlarımız lütfen bu yazıyı dikkatlice okusunlar. Hatta sadece okumakla kalmasınlar ve herkese de okutsunlar İnşallah.)



“Osmanlı - Türkiye Mukayesesi” kavramı üzerinden çirkin oyunlar oynanıyor.
Osmanlı düşmanları Vahdettin Han’a;  Türkiye düşmanları da Atatürk’e saldırarak Türkiye düşmanlığı yapıyorlar.

Osmanlı düşmanlarının iddiaları şunlar:

“Vahdettin vatan hainiydi. Türk Milletini sattı. 9.Ordu Müfettişi olarak önce tayin ettiği Atatürk’ü sonra görevden azlederek hatta hakkında idam kararı vererek Türk Milletine ve bağımsızlık mücadelesine ihanet etti. İngiliz gemisine binip kaçtı” diyorlar.

Türkiye düşmanlarının iddiaları ise şunlar:

“Atatürk vatan hainiydi. Vahdettin’i satışa getirdi. Padişahlığı kurtaracakmış gibi önce Vahdettin’in kendisini görevlendirmesi sırasında ona tabi oldu. Görevi alıp, Anadolu’ya geçip, taraftar toplayınca da Vahdettin’i tanımadı, isyan etti. Hatta payitahtın emrinden çıkıp İngiliz’in emrine girdi. Hem Osmanlıya hem de Türk Milleti’ne ihanet etti. Kurtuluş Savaşı hiç yapılmadı. İngilizler savaş yapmadan çekip gitti. Türkiye Cumhuriyeti’ni Atatürk’e kurdurdular, saltanatı kaldırttılar, Hilafeti kaldırttılar, bununla kalsa iyi Kuran kanunlarını yok sayıp yerine batı kanunlarını ikame edip Laikliği getirdiler.” Diyorlar. 

Daha ileri giden şerefsizler de var:

Atatürk’ün kişilik haklarına saldıranlar. Filistin’deki Orduyu savaşmadan çekip Filistin’i İngiliz’e savaşmadan bağışladığını iddia eden de. O kendini bilir. Şerefsizin önde gideni bir PKK’lıdır.

Aşağıda detaylı yazacağız ama sadece bu iddianın cevabını burada verelim. Filistin’deki Osmanlı Birliği on bin kişiden oluşuyordu. Sekiz bin tanesi şehid olmuştu. Atatürk kalan iki bin askeri geri çekti. (Bre şerefsiz! O sekiz bin asker savaşmadan mı şehit oldu?)

Atatürk düşmanları Vahdettin Han’ı yükseltirken, Vahdettin düşmanları Atatürk’ü yükseltiyorlar. Amaçları birini yükseltmek değil ikisini de alçaltmak. 

Aslında bunların tamamı TÜRKİYE ve TÜRK MİLLETİ DÜŞMANIDIR. 

Zamana ve duruma göre bir Atatürk dostu Vahdettin düşmanı oluyorlar; bir Vahdettin dostu, Atatürk düşmanı oluyorlar. Yüz yıl önce Vahdettin düşmanı, Atatürk dostuydular. Şimdi ise Vahdettin dostu Atatürk düşmanı oldular.

Peki yüz yıl önce İngilizler kime dost kime düşmandılar? Şimdi kime dost kime düşmanlar?

Evet yüz yıl önce İngilizler de Vahdettin düşmanı Atatürk dostu idiler. Şimdi ise Vahdettin dostu Atatürk düşmanı oluverdiler.

(O zaman Osmanlının öyle yıkılması gerekiyordu, şimdi ise Türkiye’nin böyle yıkılması gerekiyor.)

NE ATATÜRK NE DE VAHDETTİN KESİNLİKLE HAİN DEĞİLDİ.


(Hem de en iyisi)


TAM TERSİNE VAHDETTİN BÜYÜK BİR DEVLET ADAMI, ATATÜRK DE OSMANLININ YETİŞTİRDİĞİ EN BÜYÜK KOMUTANDI. VE BURAYA DİKKAT VAHDETTİN HANA GÖRE ATATÜRK TÜRK MİLLETİ’NİN TEK UMUDUYDU. DOĞRU OLDUĞU DA İSPAT EDİLDİ.

İŞTE İSPATI:

Vahdettin Han’a saldıranlara cevaplar:

Vahdettin Han bir yıl sonra kendisini satışa getirecek Atatürk’ü yeni mi tanımış ki 9.Ordu Müfettişi olarak onu görevlendirmiş? Osmanlı Ordusunda başka paşa mı yoktu? Neden Atatürk?

Çünkü Vahdettin Han Atatürk’ü çok eskilerden tanıyordu. Gençliğinde Avusturya’ya birlikte gitmişlerdi. Yol arkadaşıydı. Atatürk, Osmanlı Subayları içinde Vahdettin Han’ın en sevdiği ve en güvendiği, en yakın subay arkadaşıydı. Vahdettin Han, Atatürk’ün Osmanlının en zeki, en başarılı subayı olduğunu gayet iyi biliyordu. Vahdettin bir yıl sonra kendisini satışa getirecek bir subayı 9.Ordu Müfettişi atayacak kadar APTAL DEĞİLDİ. Gerçek aptal Vahdettin Hanın aptal olduğunu düşünenlerdir. İngilizler de böyle düşünmüşlerdi.  

Vahdettin Türk Milleti’ni sattı mı? İngiliz gemisine binip kaçtı mı?

Vahdettin, Türk Milleti’ni İngilizlere sattıysa karşılığında da bir şey almış olmalı. Ne almış? İngiliz gemisine binip giderken Osmanlı Sarayından ne götürmüş? En azından likit, para, altın, mücevher götürmesi lazım değil mi?

Gerçek şu ki Vahdettin Han Türk Milleti’ni asla satmamıştır. Bu cennet vatanı Atatürk’e emanet ederek saltanatın kaldırılabilmesi ve Cumhuriyetin kurulabilmesi için bu aziz Milletin geleceği için kendisini feda etmiştir. Esir olarak gitmiştir. Hiçbir şey çalmamış, götürmemiş, hatta şahsi varlıklarını bile bırakıp gitmiş; gittiği yerde fakir, fukara olarak yaşamış ve cenazesi bile ortada kalmıştır. Şam Valisi cenaze masraflarını karşılamış ve Şam’a defnedilmiştir. Bu mu vatan haini?

Vatan haini öyle olmaz şöyle olur: 

Giderken nesi var nesi yoksa alır; üstüne hazinenin altınlarını da katar ve doğrudan HAVAİ’ye kaçar. İngiliz gemisiyle de gitmez, İngilizler gelmeden kaçar. Aksini düşünen aptaldır.
Vahdettin bahsini kısa keselim, konu uzun.

Ancak yukarıda çok kritik bir cümleye yer verdik açmak zorundayız:

Osmanlı Padişahları birçok kez Cumhuriyete geçmek istediler. Ama Arapların durumundan dolayı hep vazgeçmek zorunda kaldılar. (İngilizlerle iki yüz yıldan beri metres hayatı yaşıyorlardı)

2.Mahmut Han, Abdülhamid Han Cumhuriyet için çok istekli oldular ama İngilizlerin bunu Osmanlı aleyhine kullanmaları nedeniyle yapamadılar. 1.Dünya Savaşında Araplar ayrılınca da CUMHURİYET ZORUNLU OLDU. VE BİR FIRSAT OLARAK VAHDETTİN’İN ÖNÜNE GELDİ.

ATATÜRK DE DAHA KURMAYLIK DÖNEMLERİNDE CUMHURİYETÇİ BİRİ OLARAK BİLİNİYORDU. VAHDETTİN HAN ATATÜRK’ÜN CUMHURİYETÇİ OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLİYORDU. BU SIR DEĞİLDİ HERKES BİLİYORDU. 

VAHDETTİN HAN ATATÜRK’Ü ANADOLU'YA GÖNDERİRKEN, CUMHURİYET KURACAĞINI DA ÇOK İYİ BİLİYORDU VE KENDİSİ DE BUNU ÇOK İSTİYORDU. 
VE BU KONUDA TEK GÜVENDİĞİ KİŞİ DE ATATÜRK’TÜ. BAŞKALARI PADİŞAH DA OLABİLİRDİ DEĞİL Mİ?  ATATÜRK BU GÜVENE LAYIK OLDUĞUNU DA İSPAT ETTİ. BU KONU BU KADAR YETER.

GELELİM ATATÜRK DÜŞMANLARINA:

Atatürk, Vahdettin’e ihanet etmişse Anadolu’daki tek paşa Atatürk müydü? Diğer Paşalar İstanbul ile Padişah ile haberleşmiyorlar mıydı ki koşarak Atatürk’ün emrine girdiler?

Kazım Karabekir Paşa’nın İstiklal Harbinin Esasları isimli kitabını okumadan o kitabı okuyup da Atatürk aleyhine kullanan bazı şerefsizlerin kulaktan dolma sözlerine itibar edenler bizzat kendileri okusunlar. Kazım Karabekir Paşanın Atatürk’ü hainlikle suçlayan ya da ima eden tek bir kelimesi var mıdır? Yoktur. Sadece bir komutan olarak bazı konularda kendi açılımlarını da eklemiştir. Olay budur.

Anadolu’daki tüm Osmanlı Komutanları Atatürk’ün emrine Vahdettin’e düşman oldukları için değil hem Vahdettin’in emriyle hem de Atatürk’ü bildikleri ve çok sevdikleri için girmişlerdir.

Hangi komutan 1919- 1923 döneminde Atatürk’e karşı çıkmıştır? Hiç biri. Hepsi olayın farkındaydı. Ancak sayıları çok az ve konu sır olduğu için açıklanmamıştı. Spekülatif dedikodularla Atatürk düşmanlığı da bu yüzden gelişti. Biri çıkıp da o komutanların her şeyi açıklayıverseydi herkes Atatürkçü olacaktı. O başka.



Ölünceye kadar Vahdettin de Atatürk de birbirlerinin aleyhine konuşmadılar. Belki işin sırrı gereği o zaman Vahdettin Hanın aleyhine konuşulması gerekiyorduysa da yine ölçüde kusur edilmemiştir. Bu konuda esas kriter Vahdettin Hanın sözleridir ki Atatürk’ün aleyhine tek sözü yoktur. Kriterdir çünkü Vahdettin Han Atatürk’ü övmek zorunda değildi. Belki Vahdettin kötülenmek zorundaydı ama Vahdettin Han için durum farklıydı. 

Atatürk’ün hain olduğuna inansa kesinlikle Atatürk aleyhine sözleri, makaleleri, açıklanacak yazıları olurdu. YOKTUR. BULAMAZLAR. ÇÜNKÜ VAHDETTİN ATATÜRK’Ü BİZDEN BİLE ÇOK SEVİYORDU. ÇÜNKÜ BİZDEN ÇOK İYİ TANIYORDU.

KURTULUŞ SAVAŞI HİÇ YAPILMADI MI?

İngilizler İstanbul’a Mondros Ateşkes Anlaşması ile savaş yapmadan girdiler. Lozan Antlaşması ile de savaş yapmadan çıkıp gittiler. Mondros Damat Ferit’in imzaladığı teslim anlaşmasıydı.
Lozan Antlaşması ise şu şartlarda yapıldı:

Evet İngilizler saltanatın, hilafetin, Kuran kanunlarının kaldırılmasını, Cumhuriyete geçilmesini, laiklik getirilmesini istiyorlardı. Yeni kurulan Cumhuriyetin batıya düşman bir tehdit değil batı normlarında batı dostu, batılı bir ülke olmasını istiyorlardı.

Sadece bunları isteseler iyiydi çünkü bunların bir kısmını Osmanlı Padişahları da istemiş ama yapamamışlardı. Başka neler istiyorlardı?

Üniformalı askerlerini çekip üniformasız askerlerini yerleştirmek bu cennet vatan sanki Türkler tarafından yönetilen Milli bir devletmiş gibi göstererek Türk Milletini kandırmak ve tıpkı eski sömürgeleri gibi yüzyıllar boyunca sömürmek istiyorlardı.

PEKİ BİZİM ELİMİZDE NE VARDI?

Osmanlı Devleti olarak Afrika’daki Ortadoğu’daki tüm topraklarımızı kaybetmiştik. Üstelik bunu da İngilizler ordularımızı yenerek değil Arapları ayaklandırarak başarmışlardı. Araplar bize ihanet etmişlerdi.(Bugün de aynı durum Kürtler için söz konusu, İnşallah İsrail’in oyununa gelmezler)

Arap Yarımadası, Irak, Suriye gitmişti. Yetmedi doğuyu Ermenilere, batıyı da Yunanlılara vermek istiyorlardı. Doğuda Ermeniler İngiliz ve Fransız silahları ile köylerimizde Türk, Kürt vatandaşlarımızı katlediyorlardı. İzmir’e Yunanı çıkarmışlar, Ankara’ya kadar gelmişlerdi.

Türk Milleti kırılmıştı, savaşacak ordumuz yoktu. Yaşlılar, kadınlar ve çocuklardan oluşan on milyonluk mazlum, gazi bir millet.



Savaşacak Osmanlı Ordusu kalmadığından masada, ordusu olan İngiliz ve Fransız konuşacaktı. İngilizler yukarıdaki tüm isteklerine ilaveten Yunanlıların batıda alan hakimiyeti kurmasını istiyorlardı. Fransızlar da doğuda Ermeniler için aynı şeyi istiyorlardı. Aslında İngiliz ve Fransızlar Türkleri Anadolu’dan tamamen çıkarıp Orta Asya’ya yeniden göndermek istiyorlardı. Ama bunun imkansız olduğunu da biliyorlar ve Lozan'a oynuyorlardı.

Aziz İstanbul’un doğu yakasına İngilizler, batı yakasına Fransızlar çökmüş Anadolu’daki köpeklerinin (Yunan ve Ermeni) neler yapabileceklerini izliyorlardı.

Daha Türk Milleti Yunanın, Ermeni’nin hesabını görememişti ki sıra İngiliz’e, Fransız’a gelsin. Çok rahattılar ama bilmedikleri bir şey vardı.

Evet Türk Milleti düzenli Ordularını kaybetmişti ama İSTİHBARATI VE GAYRİ NİZAMİ ORDULARI dimdik ayaktaydı.  



Ülkenin bu hale geleceğini daha 1900 yılında gören Cennetmekan Abdülhamid Han Yıldız İstihbarat Teşkilatını kurmuş ve her türlü önlemi almıştı.

Bu teşkilatın en başta gelen en başarılı subayları ise Mustafa Kemal ile Enver Paşa’ydı. Öyle ki daha Trablusgarb’da görev almışlar ve meşhur Libya kartalı Ömer Muhtar’a o gerilla taktiklerini bizzat Atatürk vermişti.

İttihat Terakkiye birlikte girmişler Enver Paşa Alman yanlılarına, Atatürk ise İngiliz yanlılarına yakın olmuştu. Osmanlı Almanlar’ın yanında savaşa girmeye karar verince Atatürk İttihat ve Terakki'den ayrıldı.Enver Paşa ise orada kaldı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti ülkeyi kanser gibi sarmış Yahudi, Ermeni ve Rumlardan oluşan bir hain şebekesiydi. Masonlar tarafından yönetiliyordu ve arkalarında tüm kafir dünyası vardı.Hepsi destekliyordu. Tasfiye etmek imkansızdı ama yönetiminde etkili olmak mümkündü.Şimdi o görev Enver Paşa'daydı. Almanlara karşı savaşa girilecek olsaydı belli ki Atatürk orada kalacak, Enver Paşa ayrılıp savaşın sonucunu bekleyecekti.

Bir parantez:
(Goben ve Bröstlav hikayedir. (Yavuz-Midilli) Osmanlı, savaşa Almanların yanında girmeye çok önce karar vermişti. Çünkü başka çaremiz yoktu. Osmanlıyı yıkmak isteyen bizzat İngilizlerdi. Almanlar değildi. Almanlar kazansaydı Osmanlı kurtulacaktı. İngilizler kazanırsa da Cumhuriyet kurulacaktı. Olay bu kadar nettir ve hepsi Yıldız İstihbarat Teşkilatının Planıdır.)


(Atatürk ve dava arkadaşı Enver Paşa.Osmanlının en iyi ajanları Libya'ya İtalyan'lara karşı Ömer Muhtar'a taktik vermeye gidiyorlar)

Lozan bu şartlarda yapıldı, Cumhuriyet bu şartlarda kuruldu. Düzenli ordumuz yoktu ama istihbarat devletimiz vardı ve dimdik ayakta kaldı. Burayı açmak biraz zor sadece şu kadar yazalım:

Atatürk Türk Gençliğine hitaben yaptığı tüm hitaplarda özellikle şu kelimeyi sürekli tekrarlamış ve üstüne basa basa söylemiştir.
“BAĞIMSIZLIK”

EVET. BU ÜLKE BİR SİYASİ DEHA OLAN VAHDETTİN İLE BİR ASKERİ DEHA OLAN ATATÜRK’ÜMÜZ TARAFINDAN O ŞARTLARDA KURULMUŞ VE BU GÜNLERE GELMİŞTİR.

Varsın İngiliz, Fransız “bizim dediğimiz oldu” desin. Onlar öyle bilsin. Türkiye üzerine İngiliz’in, Fransız’ın oynadığı oyunlar artık anlaşılmıştır. Ama Atatürk’ün onlara vurduğu siyasi darbeler sadece askeri bir deha değil aynı zamanda siyasi bir deha olduğunu da ispat etmiştir.

Lozan’da onlara söylenen şudur:

İstedikleriniz bunlar mı? “Tamam” denildi. (Karşılığında Anadolu ve Misakı Milli sınırları kurtarıldı. Çünkü bu sınırlar Osmanlı’nın Fatih dönemine eş değerdeydi. Hayır dense savaşacak güç yoktu. Yunanı ve Ermeni’yi destekleyip Anadolu’yu tamamen kaybettireceklerdi. Lozan için kullandılar.)

“Tamam” denildi. Çünkü:

Cumhuriyeti zaten biz de istiyoruz. Saltanatı kaldırmayı. Hilafeti zaten Ordu yoksa koruyamayız, tutmanın da anlamı yok. Batı kanunları? İşimize gelirse tutarız, istediğimiz zaman kaldırırız.

Üniformasız askerler! Üniformalı itler defolsun, üniformasız itlere de katlanırız. Tabi bir yere kadar. Gerektiğinde de gerekli dersi veririz. Kurulacak sistem içinde bu kısmen mümkün.

NE ZAMANA KADAR?

DÜZENLİ ORDULARIMIZ ONLARIN DÜZENLİ ORDULARININ KARŞISINA ÇIKIP PERİŞAN EDEBİLECEK GÜCE ERİŞİNCEYE KADAR. O DA MELHAMEİ KÜBRADIR İNŞALLAHU ALLAHU EKBER.

Atatürk, Cumhuriyetin ilk yıllarında 1923- 1938 arasında Türkiye’nin en önemli sanayi yatırımlarını yaptırmış, bir an önce bu aziz milletin onlar kadar güçlü olması için çabalamıştır.

ABD, hiç devreye girmeseydi çoktan güçlü bir ülke olacaktık. Düşünebiliyor musunuz daha 1926 yılında Atatürk Kayseri’de savaş uçağı fabrikası açtırmış ve ilk savaş uçağımızı uçurmuştuk. ABD devreye girip, NATO üyesi olup, ithale döndürülünce yerli savunma sanayi kilitlenmiştir. Bugün bu konudaki gelişmeler de bu güne kadar ki tüm gelişmeler de ABD ile değil ABD’ye rağmen yapılmaktadır. ABD düşmanlığının yükseldiği dönemlerde ABD dostları aracılığı ile kendisini affettirmek amacıyla ikinci ellerinde kolaylıklar da sağlamıştır ama tam milli olmasına da asla izin vermemiştir.  

Bir parantez: (Bakınız İran ABD ile arası iyi iken değil; ABD ambargo koyunca milli savunma sanayinde önemli gelişme sağladı.)

Evet bu ülke iki unsur üzerine kuruldu. Öyle olması gerekiyordu. Milli unsurlar ve gayri milli unsurlar.

Bizler hep gayri milli unsurları gördük, kendi aralarındaki mücadelelere şahit olduk. (27 Mayıs da ABD’nin Menderesine karşı İngiltere tarafından yapılmıştı.) 

Ama milli unsurlar hep gizli kaldılar. Ve onların başındaki isim de ATATÜRK’ DÜ. Bir numara ATATÜRK’DÜ.

İki numara ise Mareşal Fevzi Çakmak’tı. Ötekileri biz de bilmiyoruz ama Atatürk bizim için hep bir numara olacak kalacak. 

Ta ki Hz. Mehdi AS sancağı teslim alıncaya kadar.

Şunu da ekleyelim ve bu konu artık tamam olsun:

Ajan ne demektir?

Ajan camiye de gider, havraya da, kiliseye de gider tarlaya da. Yerine göre rakı içer, yerine göre zemzem. Bir gün cübbe giyer bir gün smokin.

Sonra bir gün İngiliz kamerasının karşısına geçer ve gökten inen yıldızları anlatır. Jetonları düşenler çektikleri ve MI6'da sır gibi sakladıkları görüntüleri doksan yıl sonra bizzat kendi elleriyle sosyal medyaya yüklemek zorunda kalır.

Ama nafile, atı alan Üsküdar'ı geçmiştir. Geçmiş ola. İngiliz'in borusu ötmez olmuştur.Sıra ABD'nin davuluna gelmiştir.İki yıl daha çalacak sonra o da patlayacaktır İnşaallahu Allahu Ekber. 



Bir sonraki yazı ATATÜRK DİKTATÖR MÜYDÜ?