27 Şubat 2014 Perşembe

FÜTUHATI MEKKİYE'NİN BİR KISMI SİLİNDİ Mİ?

MUHYİDDİN-İ ARABİ HZ.'LERİNİN FÜTUHATI MEKKİYE İSİMLİ ESERİNDEN ÇOK ÖNEMLİ BİR KISMIN ÇIKARILDIĞI DOĞRU MU?


Muhyiddin-i Arabi Hazretleri evliyanın büyüklerinden. Türbesi Şam' da bir caminin bodrum katında bulunuyor.

Şam'da yaşarken yöneticilerin ve halkın TAHKİKİ İMAN yerine TAKLİDİ (sahte) İMAN içinde olduğunu ilan etmek için " SİZİN TAPTIĞINIZ ŞEY BENİM AYAKLARIMIN ALTINDADIR" demiş ve idama mahkum edilmiştir.

Bu sözlerinden insanların bir şey anlamadığını ilan etmek için de  
Meşhur "SİN, ŞIN'A GİRİNCE NE DEMEK İSTEDİĞİMİ SİN ANLAR" demiştir.

'SİN' ile Yavuz Sultan Selim'i, 'ŞIN' ile de Şam kentini kastettiği Yavuz Sultan Selim Şam'ı alınca Yavuz tarafından açıklanmıştır.

Yavuz Sultan Selim Arabi'nin o sözü söylediği yeri kazdırıp bir küp altını çıkarmış ve "Arabi zamanında yaşayanlar ALLAH'a CC taptıklarını sanıyorlardı ama aslında buna tapıyorlarmış" diyerek Muhyiddini Arabi Hazretlerinin ne büyük keramet sahibi bir evliya olduğunu ispat etmişti. 

Muhyiddini Arabi Hazretlerinin Hz.Mehdi ile ilgili Futuhatı Mekkiye adlı eserinde ifşaatları var. Bunlar her yerde yayınlandı, kolayca bulunabilir. Biz farklı bir konuya değineceğiz.

Futuhatı Mekkiye adlı eserinde Muhyiddini Arabi Hazretleri Hz Mehdi'nin kim olduğunu, ne zaman doğduğunu ya da doğacağını (Zuhur değil, zuhur başka), adı gibi somut bilgileri vermemiş. Özelliklerini saymış biliyoruz.

Geçtiğimiz günlerde bir Şii aliminin Hz.Mehdi As ile ilgili bir yazısını okudum. Yazıda "Fütuhatı Mekkiye İsimli eserinde Muhyiddini Arabi Hazretlerinin Hz.Mehdi'nin Hasan El Askeri'nin 260 yılında doğan oğlu Muhammed Mehdi'dir" diye yazıyormuş. Sonradan bu kısım Futuhatı Mekkiye'den çıkarılmış.

Şii alim bunu 600 yıl önce yaşayan başka bir Şii alimin eserinden okumuş ve o alim de şöyle diyormuş:

"Ben Futuhatı Mekkiye'nin asıl nüshalarını okudum ve orada Kaim AS (Hz.Mehdi AS) Hasan El Askerinin oğlu Muhammed Mehdi'dir yazıyordu."

Şimdiki Şii alimin de 600 yıl önce yaşayan Şii alimin de isimleri ve eserleri belli ama yazmadık.

Bu konuda bilgisi olan varsa safaasya@hotmail.com adresinden yazışmak isteriz.

Saygılarımızla..    



26 Şubat 2014 Çarşamba

GÜLEN'E İMRALI YOLU GÖZÜKTÜYSE

GÜLEN'E İMRALI YOLU GÖZÜKTÜYSE




DİLİPAK "GÜLEN'E İMRALI YOLU GÖZÜKTÜ" DİYOR.


1999 yılında Öcalan İmralı'ya getirilirken, Fethullah Gülen de ABD'ye götürülmüştü.

ABD'nin Öcalan'ı verip Gülen'i aldığı da yazıldı, çizildi.

Biz de sayın Dilipak'a soralım o zaman:


"ŞİMDİ DE GÜLEN İMRALI'YA GETİRİLİP, ÖCALAN MI ABD'YE GÖTÜRÜLECEK?"


Bir soru sadece...


Ama böyle bir şey olursa....


Önceki yazılarımızda Öcalan'ın ahir zamanda beklenen Dehşetli Süfyan'ın önde gelen askerlerinden biri olduğunu yazmıştık.


Eğer Öcalan ABD'ye giderse o zaman Dehşetli Süfyan'ın bizzat kendisi olur vesselam.


Fiziksel özellikleri uymaktadır.Çiçek hastalıklı, yaralı yüzlü, beyaz benek gözlü, çocuk katili, hamile kadın katili,kutsal mekanlarda fuhuşa meyilli vs.


Ürdün'deki kuru vadiden çıkacak olan belki Süfyan'ın bizzat kendisi değil ordusudur. O ordu da zaten hazır bekliyor.


Deccal'in çıkacağı ada ile de bir yansıma ya da benzerlik var.

Alimlerin hadis yorumlarına göre Süfyan dört devlet ile savaşacak. Çıkar çıkmaz dört devletle birden savaşacak.
Ve bu devletler belli. İran, Türkiye, Irak ve Suriye.

İşte senaryo:


ABD Öcalanı alır, Gülen'i İmralı'ya gönderir,Suriye'nin ve Irak'ın kuzeyinde, İran'ın doğusunda ve Türkiye'nin güneydoğusunda dört ayrı özerk yapı oluşturup birleşme ve bağımsızlık kararı aldırırsa ve başına da Öcalan'ı geçirirse bu Kürt Devleti o anda yani aniden ve birden bire hangi devletlerle kendini savaşın içinde bulur?


El cevap: Türkiye, İran, Irak ve Suriye.


Süfyan'ın ordusu olan yedi bayraklılar da Ürdün'den gelip bu savaşa girerse hadis yorumları bire bir çıkar mı? Allah-u Alem çıkar.


Ayrıca hadis yorumlarında bir konu daha var. O Süfyan bir defa kalkar, yanında kimseyi bulamaz, başarısız olur, bir daha kalkar yine yanında kimseyi bulamaz ve yine başarısız olur. Ancak üçüncü defa kalktığında yanında yedi bayraklıları bulur ve dört bir tarafa saldırır.


Peki bu Öcalan'a uyuyor mu?


İlk kalkışı 1980 öncesiydi. 12 Eylül darbesi oldu ve yanında kimseyi bulamadı ve başarısız oldu.İkinci kalkışı 1990 lı yıllardı, belki 1995 daha doğru olur. Bu sefer 28 Şubat oldu ve yine yanında kimseyi bulamadı ve başarısız oldu.Şimdi üçüncü kez kalkmaya hazırlanıyor ve yedi bayraklılar da hazır bekliyor.


Son zamanlarda Öcalan'ın rüyaları da konuşulmaya başladı değil mi?


Gerçekten çok ilginç.


Bizim önerimiz Öcalan'ı ne pahasına olursa olsun İmralı'dan çıkarmayalım.  

BİR PROFESÖR SAHTE ŞEYHİN ELİNİ NASIL ÖPER?

BİR PROFESÖR SAHTE ŞEYHİN ELİNİ NASIL ÖPER?


Eğer sahte şeyh MI6 ajanı ise bal gibi öper.


İngiliz gizli servisinin meşhur marifetidir ve İslam Ülkelerinde pek çok tarikatları vardır. En ünlüsü Vehhabilik’tir.

İsim vermeden bir İslam ülkesindeki çok ünlü bir profesörün MI6 ajanı sahte şeyhe nasıl tabi yapıldığına bir bakalım.

Hikaye şöyle:

Ünlü Profesör akademisyenlik faaliyeti yanında sosyal aktivitelere katılmakta ve konferans ve panellerde yer almaktadır. Hayır kurumlarına, vakıflara ilgisi vardır.

Bir İngiliz tarikatı hocayı tarikata biat ettirerek tarikatın reklamını yapmayı ve daha da güçlenmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle tarikattan birkaç kişi hocayla hayır faaliyetlerinde tanışıp, hocaya biraz dalkavukluk yapıp, onure edip, maddi ve manevi destek verip güvenini kazanırlar. Bir taraftan da kendi şeyhlerinin “şöyle evliya, böyle keramet sahibi” gibi sözlerle hocaya reklamını yapmaktadırlar.

Bu kişiler aslında samimi dervişlerdir ama içlerinden birisi MI6 ajanıdır. Diğerleri bunu bilmez çünkü o da bir derviştir görünüşte.

İşte bu ajan bir gün hocanın küçücük tek çocuğuna suda eritip bir hap içirir. Sonra çocukta baş ağrısı başlar. Hocaya ertesi gün çocuğu ünlü bir “hastaneye götürelim” derler, hoca "tamam götürelim" der.
Hastanede tahliller yapılır ve doktordan bilgi alınacaktır:

Doktor:
“Beyin tümöründen şüpheleniyorum ama emin olmak için bir de şu hastanede şu doktora gösterelim” der. Oysa bu doktor da MI6 ajanıdır. Götürecekleri doktor da..

Malum doktor da şöyle der:
“ Tümör. Evet tümör. Ameliyatı mümkün ama burada değil sadece Londra’da yapılabilir” der.

Tabi hoca allak bullak olmuştur, tek evladıdır neticede ve ölümcül bir hastalık söz konusudur.
Çaresiz ne gerekiyorsa yapacak, tüm kazanımlarını da gözünü kırpmadan harcayacaktır.
Londra’ya giderler. Dervişler de yanındadır ve bu zor günlerde hocayı hiç yalnız bırakmazlar!
Ama Londra’ya varıncaya kadar hocaya neler anlatırlar neler. Tabi kendi şeyhleri hakkında.  Adam buna benzer ne tümörleri iyileştirmiştir bu güne kadar. Üstelik bir haftalığına da Londra’da bulunmaktadır. Bu da hocanın kalbinin temizliğine bağlanır ve şeyh ile hocayı görüştürme kararı alınır.

Ama önce Londra’daki doktorlarla maddi çareleri tüketmek lazımdır. Londra’da ünlü bir hastanede tahliller tekrarlanır ve doktor tümörü teyit ettikten sonra durumun çok ciddi olduğunu, ameliyatın şart olduğunu söyleyerek üç gün sonrasına ameliyat için gün verir. Çocuğun kurtulma şansının yüzde elli olduğunu  söylemeyi de ihmal etmez. Bu doktor da MI6 ajanıdır.

Şimdi Londra’da üç günlük bir boş zaman vardır. Şeyh de Londra’dadır ve derhal randevu alınıp şeyhe gidilir.

Şeyh çocuğu okur, üfler ve iyileşeceğine dair hocaya da ümit verir.
Üç gün sonra tekrar hastaneye gidilir ve ameliyat öncesi tahliller tekrarlanır. Çocuk da ameliyata hazırlanmaktadır.

Doktor gelir ve hayretler içinde Hocaya:
“Ya bu çocukta tümör falan kalmamış, üç gün önce vardı, ne yaptınız siz bu üç gün içinde" deyince..
Dervişin biri hocanın kulağına;
“ Hocam Şeyhten bahsetmeyiniz, dinsiz bunlar bir zarar verirler” der.

Hoca da doktora;
“ Hiçbir şey olmadı, herhalde yanlışlık sizde” der ve hastaneden ayrılırlar.
Ama hocanın içi içine sığmıyordur ve koşa koşa Şeyhe gitmektedir. Çünkü elini öpecek ve ayaklarına kapanacaktır.

Ve bundan sonra şeyhin aleyhine kim laf ederse tabi karşısında Profesörü bulacaktır.
Değerli okuyucular tabi bu yazı delilli, belgeli bir olayı anlatmıyor ama Allah için gerçek olma ihtimali var mı yok mu?

Peki bu yazıyı niçin yazdık?
Diyorlar ki “Şu şeyh şöyle ermiş, böyle evliya, müthiş kerametleri var”. Dinliyoruz Allah CC selamet versin deyip geçiyoruz. Sonra bir gün adı geçen şeyh üstelik de siyasi bir konuda bir açıklama yapıyor.
Bırakınız bir evliyayı, şeyhi, sıradan bir Müslüman bile böyle bir açıklama yapmaz. Bu açıklamayı yapsa yapsa MI6 ajanı bir satılmış biri yapar demekten kendimizi alamıyoruz.

Bu nedenle de biz gerçek şeyhleri sahtelerinden ayırırken siyasi önerilerine de bakalım diyoruz.

Yanlışımız varsa ALLAH CC bizi affetsin. Gerçek şeyhlere ise canımız feda. 

25 Şubat 2014 Salı

KASETLERİN YOL HARİTASI

KASETLERİN YOL HARİTASI



Önceki yazılarımızda bu kasetlerin çıkacağını ve Ak Parti’nin 30 Mart tarihine kadar bitirilmek istendiğini defalarca yazmıştık.

Şu an bizi üzen olay şudur:
Bunu yapmak isteyen ABD, Batı ve İsrail’dir. Amaçları Türkiye’yi bölüp, İsrail’i büyütmektir. Bunu defalarca yazdık.

Yedi bin kişinin dinlendiği, sahte veya gerçek kasetler üretildiği basına sızdırılıp Türkiye’de kaos çıkarılmak istendiği artık herkes tarafından anlaşıldı.

İyi güzel de… Yanlışlar bitti mi, tedbir alınıyor mu?

Ak Parti yöneticileri hala Cemaati suçluyor. “Cemaat dinliyor, kaset üretip servis ediyor” diyor.
Önden sayın Başbakanımız söylüyor, sonra tüm Ak Partililer tekrar ediyor. Ama Cemaat de dinleniyor ve onların da sahte veya gerçek kasetleri servis ediliyor. O zaman Cemaati kim dinliyor?
Gerçek şu ki; Cemaatin böyle bir gücü yok ve Türkiye’de tüm dinlemeleri yapan da, kasetleri üreten de ABD, Batı ve İsrail’dir.

Kasetleri üretiyorlar, kartel medyasıyla servis ediyorlar, cemaatin savcılarını da göreve davet edip Ak Parti ile Cemaati birbirine takıyorlar. O halde bu kasetler gerçek mi, montaj veya dublaj mı diye niçin ABD’ye gönderiyoruz, anlamak mümkün değil. İşi yöneten ABD’ye “daha iyi yönet” diyoruz.
O ABD’nin bugün hükümetimizden istediği bir şey olabilir ve “kaset sahte” der.(Sahte veya gerçek bu başka bir konu) İstediğini alır onun açısından o günkü iş biter.

Ama yarın piyasaya bir kaset daha sürerse ve bu sefer Ak Parti’den istediği şey iktidarı bırakması ise o kaseti de biz yine gerçek mi, sahte mi diye ABD’ye gönderirsek acaba ne cevap verir?

İnanın bu sefer o kaset sahte bile olsa “gerçek” diyecektir. Bunları görmeliyiz, üzüntümüz budur.
Ak Parti doğruluğuna asla inanmadığı kaseti “sahte” onayı almak için ABD’ye göndererek büyük hata yapmıştır. İkinci kaseti de gönderirseniz  “gerçek” diyecekler, bundan emin olunuz.

Kasetler sahte mi gerçek mi bunu biz bilemeyiz ama böyle durumlarda nasıl davranılması gerektiğini gayet iyi biliyoruz.

Dünyanın her yerinde önemli şahsiyetler için bu tür iddialar gündeme geldiğinde hakkında iddia bulunan kişiler “yargılanarak aklanmak istiyorum” diyerek bizzat savcılara teslim olmuşlardır. Bunun pek çok örneği mevcuttur. “Ya sahte delillerle mahkum ederlerse” diye bir endişe varsa yargı aşamasında sahte delillerle mücadele edilebilir, mahkemelerin bir görevi de delillerin gerçek mi sahte mi olduğunu ispat etmektir.
Ak Parti de, Cemaat de, CHP de ve diğer tüm kesimlerimiz de ABD’ye asla güvenmemelidir. ABD bugün Ak Parti’ye yaptıklarını bir yıl içinde CHP ve MHP’ye yapmayı da deneyecektir. Bundan emin olunuz ve bu ABD’ye güvenmeyiniz.LÜTFEN.


23 Şubat 2014 Pazar

ÇOK İLGİNÇ.. MEHDİ Mİ ÇIKTI NE?

ÇOK İLGİNÇ.. MEHDİ Mİ ÇIKTI NE?




Haber kaynakları Ürdün'den Suriye'nin Dera bölgesine doğru giden ve 60 kadar zırhlı araçtan oluşan askeri bir konvoyun birden kaybolduğunu duyurdu.

Haberde, söz konusu askeri konvoyun kaybolduğu anlarda Amerikan F-16 savaş uçakları ve casusluk uydularının da çalışamaz hale geldikleri belirtildi.

Amerika ve Ürdün istihbaratının şimdilik bu konuda susmayı tercih ettiği belirtildi.

Panorama Şark-ul Osat haber sitesi ise konvoyun nereye kaybolduğunu ancak Suriye, İran ve Rusya’nın bildiğini ileri sürdü.

ACABA BU KAYBOLUŞ HZ.MEHDİ’Yİ ÖLDÜRMEK İÇİN MEDİNE’DEN MEKKE’YE GİDERKEN BEYDA’DA BATIRILACAK SÜFYAN ORDUSUNA DAİR BİR İŞARET OLABİLİR Mİ? EVET ÇOK YAKLAŞTI.ALLAH-U ALEM.

Suriye, Ürdün’den işgal edilecek yani güneyden. Ürdün’deki koalisyon güçleri Suriye’nin işgali için hazır halde bekliyorlar ancak kendileri Suriye’ye girmeden önce kamplarında eğittikleri uluslararası teröristleri yani muhalifleri doğrudan Şam’a büyük bir taarruza hazırlıyorlar.

Bu bilgiler uluslararası haber kaynaklarında geçti.

Ürdün’de koalisyon kamplarında eğitim gören teröristler Şam’a taarruz yapabilecek kadar kalabalık ve güçlüler anlamı çıkıyor. Sayılarının yüz bin civarında olduğu tahmin ediliyor.
Şunu hemen belirtelim, Esad tabi ki makbul bir adam değil ancak Esad’ı devirecek bu güneyden gelecek güçler hiç makbul değil ve Esad’ın yerine Süfyan’ ı geçirecekler.

Yani Ürdün’den gelecek ordu Süfyan Ordusu’dur. Alimlerin hadis yorumlarına göre bu nettir.
Irak’tan Suriye’nin kuzeyine geçen IŞİD’in de Süfyan ordusu olabileceğini iddia etmiştik. Buradan şu sonuca da ulaşabiliriz: O zaman IŞİD’i de Ürdün’deki koalisyon eğitip Suriye’nin Kuzeyi’ne Irak’dan göndermiş olabilir.

Bunu şunun için yapmış olabilirler:

Eğer güneyden Suriye’nin işgaline başlarlarsa Suriye’nin kuzeyinde var olan Türkiye, kuzeyden Suriye’ye girebilir. Bunu daha işgale başlamadan önce IŞİD ile sağlama alıp Suriye’nin kuzeyini IŞİD’e teslim edip 
Türkiye’nin Suriye’ye kuzeyden girmesini engellemek amaçlanmış olabilir.

Yani Suriye’ye güneyden taarruz günü yaklaşıyor. Önce muhalifleri saldırtıp, refleksleri ölçecekler. Sonra kendileri işgale başlayacaklar ve Türkiye Suriye’ye girmek isterse karşısında IŞİD’i bulacak.

IŞİD’in orada tek görevi var Suriye’nin kuzeyini işgal etmek ve Türkiye’ye karşı savunmak. Bu amaç PYD’nin amacı ile de uyuşuyor. Türkiye bu konuda çok dikkatli olmalı.

Ayrıca güneyden gelen Süfyan ordusu Şam’ı işgal etmeden önce Mısır işgal edileceğinden Mısır’ın işgaline neden olacak sebeplerin zuhuru da artık an meselesi. Yani Mısır’ da her an her şey olabilir. Çünkü Suriye’nin işgali de çok yaklaştı.

SÜFYAN’IN 60 ARAÇLIK KONVOYUNA NE OLMUŞ OLABİLİR?

Konvoy Ürdün’den Suriye’nin Dera iline gelirken birden kaybolmuş, ABD F16 ları ile uyduları devre dışı kalmış.

ABD ve Ürdün istihbaratı olay hakkında suspus, açıklama yapmıyor, gizliyor.

Bu konvoy Esad ile savaşmaya gidiyordu. Eğer bir teknolojik yani maddi bir olay ise Rusya ve İran’dan bilinmeli.

Ama eğer maddi değil manevi bir olay ise o zaman Süfyan’ın Beyda’da ordusunun batırılması olayı ile bire bir benziyor. Yani Süfyan’ın Beyda’da batırılacak ordusu da aynen böyle batırılacak. Ama o ordunun yüz bin kişilik bir ordu olması bekleniyor. Bu konvoy değil.


Belki bu olay daha şimdiden BEYDA’ yı müjdeliyor. Ve belki İran ile Rusya ile hiç ilgisi yok. Belki de Hz.Mehdi AS’ın öncüsü olan Şuayb Bin Salih’in zuhur ettiğini müjdeliyor. Bu konvoyu Şuayb Bin Salih’in 5 bin kişilik ordusu yok etmiş olabilir.Ama bu savaşı kaybedecekler ve Hz.Mehdi AS Guta’ya gelinceye kadar saklanacaklar.ALLAH-U ALEM..

20 Şubat 2014 Perşembe

MİT YASASI NİHAYET TBMM' NE GELDİ

MİT YASASI NİHAYET TBMM' NE GELDİ



Biz bu yasanın acilen çıkarılması gerektiğini önceki bir yazımızda yazmış ve savunmuştuk.
Nihayet yasa Meclise geliyor.Peki kim karşı çıkıyor, kim savunuyor?

Savunan Ak Parti tabi ki.
Karşı çıkanlar ise Cemaat, Ulusalcılar, Geziciler vs. Yani kısaca Ak Parti karşıtı olanlar yasaya da karşılar.

Bizim gerekçelerimiz ise tamamen tarafsız ve objektif gerçeklere dayanıyor.

İşte deliller:

Cemaat önceden MİT'de de kadrolaşmış olsaydı bu yasaya yine itiraz edecek miydi?
El cevap: HAYIR. Üstelik ateşli bir şekilde savunacaklardı.

Diğer karşı çıkanlar için de durum çok farklı değil.

Bize göre yasalar kişilere ve gruplara göre değil umuma ve kurumlara göre çıkarılır. Kişiler ve gruplar geçicidir ama bu Millet, bu devlet ve bu devletin kurumları kıyamete kadar bakidir.

Mevcut yasaya göre istihbarat teşkilatımızın yetkileri çok kısıtlıdır. Bu yetkilerle istihbarat teşkilatımızın yabancı istihbarat teşkilatlarıyla bırakınız dış dünyayı kendi ülkemizde bile başabaş bir mücadele yapabilmesi mümkün değildir.

Sadece bilgi toplayabilen ve bu bilgilerin bir kısmını da gerekli izinler alınmak suretiyle temin edebilen ve elde ettiği bilgileri teyit ettikten sonra bilgi kullanıcılarına ulaştıran bir kurum gerçek anlamda bir İSTİHBARAT KURUMU değil olsa olsa bir ANKET kuruluşu olur.

Elde ettiği bilgileri kendisinin kullanma yetkisi yok, yurt içinde veya yurt dışında operasyon yetkisi yok, böyle istihbarat kurumu olur mu?

Dünyanın tüm istihbarat kurumları dünyanın her yerinde kendi ülkelerinin çıkarı için her türlü operasyonu yapıyorlar. Geçiniz, Türkiye'de yapıyorlar ve bizim istihbarat kurumumuzun karşı operasyon yapma yetkisi yok. Bu olacak iş değildir.

Bu yetki olmadığı için bazı vatanseverler kendi nam ve hesaplarına bu işleri yapma sorumluluğu hissediyorlar.

Hukuk devletinde bunların tamamı yanlıştır.Hukuk devleti mafya babasına ihtiyaç duymaz.

MİT yasası TBMM'de gizli bir oturumda bir bütün olarak (Paket halinde) tek oylama ile kabul edilmeli ve  içeriği sır gibi korunarak acilen yürürlüğe girmelidir.Asla tartışılmamalıdır.

Muhalefet edenler de "Müsteşar ben isem harika olur, sen isen asla olmaz" gibi basit bir anlayışı terk etmelidir vesselam.

Ak Parti'yi sevmiyorsanız iyi çalışır altı ay sonra sandıkta yenersiniz olur biter. 

Ama MİT kurumunu zayıflatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Çünkü bu devletin de devletin kurumlarının da sahibi Aziz Miletimiz' dir.
Devletimizi ve kurumlarımızı zayıflatanları Milletimiz asla affetmez.

19 Şubat 2014 Çarşamba

BUNDAN BÜYÜK SKANDAL MI OLUR?





15 Şubat Abdullah Öcalan 'ın yakalanma yıldönümüydü. Ülkenin doğusundaki birçok ilde gösteriler düzenlendi. Ortalık savaş alanına döndü. Olayların perde arkası, Samanyolu Haber'in beğenilen tartışma progamı Derin Bakış'ta da tartışıldı.

Taş, sopa, molotoflar havada uçuştu, kepenkler kapandı ve ortalık adeta savaş alanına döndü. Çünkü Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişinin yıl dönümüydü. Terör örgütü PKK sempatizanları ve KCK iş başındaydı. Polisle çatıştılar, dükkanları hedef aldılar. Yine huzur bozdular.

Bütün bu olanlar Samanyolu Haber'in tartışma programı Derin Bakış'a da konu oldu. Eski savcı Gültekin Avcı çarpıcı açıklamalar yaptı. Avcı, "KCK tüm il ve ilçelere yayıldı. Örgütsel sistematiğini kurdu. Egemenlik hakkı olarak vergi alıyor. Asker ve polis direndiğinde onları evinizin penceresinden şöyle vuracaksınız falan diye milis eğitimi yapıldı. Askere ve polise size ateş açılmadıkça karışmayacaksınız talimatı verildi. Ve halka ve milis güçlere 20 bin kalaşnikof dağıtıldı. Bunu devlet biliyor. Karışmadı ses çıkarmadı." diyerek, PKK'ya yapılan silah desteğinden bahsetti.

Doğu illerinde yapılan PKK ve KCK toplantılarında konuşulanlarsa çözüm sürecinde nerelere geldiğinin göstergesi olduğundan bahseden eski savcı, "Bu çözüm süreci dediğiniz her akşam her ilçede her ilde gerçekleşen KCK ve PKK toplantılarında artık şunları duyuyoruz: 'Artık 20 yıl savaşabilecek güce sahibiz. Başbakan demek Kürdistan demektir. Aman Başbakan'a zarar gelmesin.' " diye konuştu..

Avcı, son dönemde terör örgütü PKK'nın bölgede çok güçlendiğini, "Şehit cenazesi gelmiyor. Tabi şehit cenazesi gelmez. Çünkü PKK faaliyetleri tamamen bu şekilde serbest bırakılırsa elbette şehit cenazesi gelmez. Keşke şehit cenazesi gelmemesinin, şehitler için gözyaşı dökmememizin ki iyi bir şey bu ama bunun bedeli keşke Güney Doğu'yu PKK'ya terk etmek, PKK'nın faaliyetlerine terk etmek olmasaydı." ifadeleriyle anlattı.

Gültekin Avcı, PKK ve KCK toplantılarında yapılan planların amacının özerklik ve bölünme olduğunu şu sözlerle vurguladı:

"Birinci süreç: yerel seçim süreci özerkliği tamamlamamız lazım. Millet vekilleri seçimine kadar da Kürdistan'ı kurmamız lazım. Çünkü tüm silahlı yapıyı hazırlamışlar. Korucuların yüzde 85'ini yanlarına çekmişler. Neticede ne olacak biliyor musunuz? Suriye'deki PKK-PYD kantonları. Yerel seçimlerden sonra Türkiye'de ilan edilecek özerk şehirlerle birleştirilecek."


Eski Savcı Gültekin Avcı’nın bu açıklamaları ya doğruysa?

İşte bu, sözün bittiği yerdir ve bundan büyük skandal olamaz.

Sadece şunu söylüyoruz:

Bu bayrağı indirmeye, bu vatanı bölmeye, değil PKK, KCK , yerli ve yabancı destekçileri tüm dünya destek verse gücünüz yetmez. Canımız pahasına muvaffak olamayacaksınız. Siz Türk’ün ne olduğunu daha anlayamamışsınız. O silahları dağıtanı da dağıttıranı da, Türk askerine kullanacak olanı da kullandıracak olanı da öyle bir gömeriz ki tarih bile şaşar kalır.

Alimlerin hadis yorumudur:
Kerkük, Nusaybin ve Şırnak’a dikkat demişler. Detay vermiyoruz ama ABD mi kaldıracak, İsrail mi bir kaldırsınlar bakalım o kasnağı da görsünler kimin başına geçeceğini.

Türk Milleti İslam’ı temsil eder, dinsizliğin amansız düşmanıdır, kadınları, çocukları, yaşlıları savaşta bile korur, daima haksızlara karşı hak için savaşır, emperyalistler istediği için değil. İşte bu yüzden Cenab-ı Cülcelal Kuran-ı Keriminde Türk Milletini sevdiğini beyan etmiştir.

Ey emperyalistler!

Malazgirt’ de, Niğbolu’da, Kosova’da, Çaldıran’da, Mercidabık’ da, Düzalan’ da daha sayalım mı? Sayamadık Elhamdülillah.

Kısaca Çanakkale’de, Sakarya’da, Kıbrıs’ da o kasnak nasıl başınıza geçtiyse Allah’ın CC izin ve inayetiyle yine başınıza geçecektir İnşaallah-u Allah-u Ekber.
Efendim o saydığınız yerlerde Kürtler de vardı. Hadi ordan.. Selçuklu dağıldığında 70 tane beylik kuruldu Anadolu’da. Kaç tanesi Kürt’tü?

Gerçek şu ki Kürtler Türk’tür. Türk olmasalardı o beyliklerden birinin adı da Kürt Beyliği olurdu. Buna rağmen yine de Kürdü ayrı bir millet olarak görüp ayrılık isteyen de İsrail uşağıdır vesselam. Cezasını da Allah CC yardımıyla yine bu millet verecektir. Tarih tekerrürden ibarettir.

Kürt kardeşlerimiz şanlı Türk Milletinin asli unsuru iken İsrail uşağı olmasını isteyen satılmış PKK ve uzantılarına kanmasınlar Süfyan’a asker olmasınlar. ÖCALAN o süfyanın askeridir bunu da herkes bilsin.


Zira hadis yorumlarına göre; Hz.Mehdi AS’ın o Süfyanı İsrail- Suriye sınırında Golan Tepelerindeki büyük bir ağacın altında keseceği gün yaklaşmıştır. Allah’ın CC izin ve inayetiyle Türkiye on yıl sonra tüm dünyaya hakim olacak, herkes aklını başına alsın. O günleri görmeye çalışsın. 

İNTERNET YASASI DOĞRU MU?

İNTERNET YASASI DOĞRU MU?




ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf, Viyana'dan telekonferans yoluyla düzenlediği brifingde konuyla ilgili sorular üzerine, Cumhurbaşkanı Gül'ün imzaladığı yasayla ilgili Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)temsilcisi tarafından dile getirilen kaygıları daha önce de paylaştıklarını hatırlattı.

Harf, "Bu yasa, ciddi bir şekilde ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü ve internet üzerinden bilgiye erişimi sınırlandırıcı potansiyele sahip. Bu yasanın aynı zamanda Türkiye'nin iş ve yatırım ortamına da olumsuz etkisi olabileceğine inanıyoruz. Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylanan yasanın, bu süreçte Parlamento'da veya yasanın uygulanmasında olsun bazı değişikliklere uğrayacağını anlıyoruz. Biz Türkiye'den, daha önce de birkaç kez belirttiğim gibi, temel ifade özgürlükleri ile özgür ve bağımsız medyayı savunmasını bekliyoruz" diye konuştu.

Bu açıklama ne anlama geliyor?

1-    Eğer ABD bu yasadan memnun değilse ve yanlış diyorsa çıkarılan yasanın kesinlikle doğru olduğu anlamına geliyor. ABD ‘yanlış’ diyorsa ‘doğrudur’ vesselam.

2-    ABD’ nin yasaya karşı çıkması Türkiye’de de Arap Baharı-Gezi girişimlerine devam etmek istediği anlamına geliyor. Yani tehlike geçmiş değil.


15 Şubat 2014 Cumartesi

HZ. MEHDİ’NİN İSTANBUL’U FETHİ

HZ. MEHDİ’NİN İSTANBUL’U FETHİ



İstanbul'un fethi hadis yorumlarına göre iki defadır.
Birincisi Sultan Fatih hakkındaki hadistir. Ne güzel komutan denilen kişi Fatih Sultan Mehmet Han'dır.

Bir de ikinci bir fetih geçer ki hadis yorumlarında işte o fetih Hz.Mehdi As'ın fethidir. Bu ikinci fetih birinciyi asla küçültmez. Aksine birinciyi daha da değerli kılar. Şöyle ki ikinci fetih Hz.Mehdi'nin dünya hakimiyetinin ilanıdır ve müminlere büyük müjdedir.Birinci fetih de aynen öyle olmuş ve Osmanlı'nın dünya hakimiyetinin ilanı olduğu tarihe altın harflerle  yazılmıştır.Orta Çağ kapanmış, Yeni Çağ açılmıştır. 


Birinci fetih ikinci fethin de müjdecisi olarak Hz.Peygamber SAS Efendimiz tarafından ayrım yapılmadan övülmüştür.


Ey Türk kardeşim ne mutlu sana ki hem Fatih dedemizin hem de O'nun ordusunda bulunan kutlu dedelerimizin şu an cennette oldukları Hz.Peygamber SAS Efendimiz tarafından bizlere müjdeleniyor.


Bu dedelerimizle gurur duyuyoruz,onların evladı olmaktan onur duyuyoruz.


Bu onuru reddeden ve Yahudi istediği için bu cennet vatanı bölmek isteyenlere alet olanları da biz yine Hz.Peygamber SAS Efendimizin müjdesiyle cehennemin tam dibine göndereceğimizi vaad ediyoruz.


Bu şanlı bayrağın altında yaşayıp da Fatih'i dede bilmeyenin, Hz.Muhammed SAS Efendimizi de Peygamber olarak bilmesi mümkün değildir.Fatih'e ve onun evlatlarına düşman olan Hz.Peygamber'e ve İslam'a düşman olur. Fatih torunları da gafil değildir hesabını mutlaka görür.


İkinci fetih konusuna geçersek:


Büyük Savaş (Melhame-i Kübra) ile İstanbul'un fethi arasında 6 ay vardır. Büyük Savaş başladığında mı yoksa bittiğinde mi dersek doğru sonuca varabiliriz. 

Şöyle ki:

Büyük Savaş başlar ama yıllarca sürerse, savaş 

başladıktan 6 ay sonra fetih mümkün olmaz. Doğrusu, 


Büyük Savaş bittiği andan itibaren (Birinci büyük Savaş, 


Rus Ordusunun yenilmesi) 6 ay sonra İstanbul 


fethedilecektir. Bu ne demektir? Şu demektir:


Ruslar Amik Ovasına inince Türk Ordusu ile savaşa 


tutuşurlar. ABD de Türk Ordusuna yardım için savaşa 


dahil olur. ABD dahil olunca (Bu 3.Dünya Savaşıdır) 


Rusya savaşı yayar ve Avrupa'ya saldırır. Ama aynı 


esnada Amik Ovasındaki savaşı kaybeder. Amik 


Ovasındaki savaş Türk-ABD savaşına dönünce işin 


rengi değişir ve  Rusya fırsattan istifade İstanbul'u işgal 


eder. Ve bu işgal 6 ay sürer. Bu 6 ay içinde Hz.Mehdi AS 


Guta' dan yönettiği İslam Ordusu ile Süfyan'ı da 


öldürdükten sonra Türk-ABD Savaşına müdahil olur ve 


ABD Ordusu tarumar edilir.


Önceki yazılarımızda paylaştığımız bir haber vardı: Bir 

ABD generali Rus Ordusu yenilince “Savaşı Haç 


kazandı” diyecekti ve Türk Generalimiz de “ Vallahi 


İslam kazandı” dedikten sonra ABD generalini alnından 


vurup öldürecekti ya…İşte o generalimizin Hz.Mehdi’nin 


dünyadaki en büyük komutanı olma ihtimali de var 


ALLAH-U ALEM…

Tekerrür eden tarihten bunun bir örneği de vardır şöyle 

ki:

Ehli Beyt’ ten hilafeti Kerbela kanlarıyla alan 

Emeviler’den bu hilafeti yine tarihin gelmiş geçmiş en 


büyük kahramanlıklarından birini göstererek ve Kerbela’ 


nın da intikamını binlerce misliyle hem de delikanlıca 


alarak Abbas oğullarına teslim eden Horasanlı Ebu 


Müslim bir TÜRK’tü.


Hatta şunu anekdot edelim ki:


Ahir zamanda Deccal de Mehdi de üçtür görüşünde olan 


bazı alimler olmuş. (Biz bu görüşe katılmıyoruz) Onlara 


göre 1.Mehdi bu Ebu Müslim, 2. Mehdi Fatih SM Hz’leri, 


2. sü de Beklenen’dir.

Bunu Ebu Müslim’in ne büyük bir Türk olduğunu 

anlatmak için yazdık. Abbasi halifesi Ebu Müslim’i 


(Halkın çok sevdiği Genel Kurmay Başkanı idi Abbasi 


Devletinin) hasetinden zehirleterek öldürttü.


Kerbela’nın intikamını alıp saltanatı kendilerine teslim 


eden Ebu Müslim’i kalleşçe öldürdükleri için Abbasileri 


devirmek Selçuklulara; Hilafet saltanatını Türk’e teslim 


etmedikleri için de İstanbul’un fethi Fatih’e nasip 


olmuştur.(Çünkü Araplar saltanata sarıldıkça Türklerin 


saltanatla hiç işleri olmamış ve sadece kafirlerle 


savaşmayı iş edinmişlerdi.)


Türk’ deki Ehli Beyt sevgisi Arap’ da yok vesselam..


Yani Ehli Beyt başka, Araplar başka. Ehli Beyt Arap’dan 


değil desek; Türk’e yakışır Türk, desek yerinde bile 


olabilir.


Ehli Beytin dışındaki Araplar hep yanlış işler yaptılar, 

yapmaya da devam ediyorlar.



Buradan şu sonuçlar çıkarılabilir:

Türk-Rus harbi iki buçuk yıl sürecek kalan 6 ay da 


Hz.Mehdi AS'ın desteğiyle ABD Ordusu telef edilecektir. 


Yani Ruslarla 2,5 yıl, ABD lilerle 6 ay savaşacağız. 


Çünkü Melhame-i Kübra üç yıl sürecek.



ABD Ordusu yenildikten sonra Hz.Mehdi AS derhal 


İstanbul'un Rus işgalinden kurtarılması için İstanbul'a 


hareket emri verecek ama bu iletişim çağında Rus 


Ordusu Hz.Mehdi'nin Ordusu İstanbul'a varmadan 


kendiliklerinden korkup kaçacaklardır. Ve Hz Mehdi AS 


İstanbul'u savaş yapmadan tekbirlerle bu şekilde feth 


edecektir. Aslında bu fetih tamamen bir "kutsal 


emanetleri teslim alma seremonisi" olacaktır. ALLAH-U 


ALEM

Buradan şu sonuçlar da çıkarılabilir:

ABD bu savaşta Türk Ordusu’nun yanında olacağına 


göre hala NATO üyesi olacağız sonucu çıkar ve Şanghay 


vs söz de kalır. 



Ayrıca Türkiye'yi NATO'dan çıkarmak isteyen siyasi 

iradenin akibetinin de iyi olmayacağı sonucu çıkar.

Yani ABD, Amik Ovası’ nda Rus Ordusu yenilip Türk 


Ordusu ile savaşa tutuşuncaya kadar bu ülkede söz 


sahibi olmaya devam edecek, borusu ötecek sonucu 


çıkar.

Başka hangi sonuç çıkar? Cemaat- AK Parti savaşında 


ABD kimin yanında olacaksa o kazanacak sonucu çıkar. 


Ya da kazanacak olan kim ise “ABD de onun 


yanındaymış” sonucu çıkar.

ALLAH-U ALEM



İstikbal bizimdir, amaç uyarmak, tedbire zorlamak ve 

bizim olacak zaferin bedelini en aza indirmektir 


İNŞALLAH.