27 Aralık 2013 Cuma

ANONİM ŞİRKETLERİN SAHİPLERİ GİZLENİYOR

ANONİM ŞİRKETLERİN SAHİPLERİ GİZLENİYOR
EN YAYGIN VE EN KOLAY KARA PARA AKLAMA YÖNTEMİ

Yahudi tüm dünyada öyle bir sistem kurmuş ki hem dünyanın tüm servetinin sahibi olabilir hem de bunu herkesten kolaylıkla gizleyebilir.

Sistem anonim şirketler üzerine kuruludur ve anonim şirketlerin sahipleri isterlerse kendilerini herkesten gizleyebilirler. Üstelik yasal yöntemlerle.

Yani bu yasaları da kendileri bu amaçla düzenlemişler ve tüm dünyaya da kabul ettirmişlerdir. Tabi zorla değil, “Dünyadaki sistem bu; siz de dünya ile uyum sağlayınız, ticaret kanunlarınızı tüm dünyada geçerli olan kanunlarla uyumlu hale getiriniz” diyerek bunu yapıyorlar. Dünya ile ticaret yapan her ülke de bu kanunları kabul ediyor. Çünkü uluslararası ticaret kuralları da bu şekilde işliyor ve ithalat, ihracat yapan her ülke buna mecbur kalıyor. Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası ekonomik kuruluşlar da bu kurallara göre çalışıyor. 

Düzenleme ticaret kanunları aracılığı ile yapılıyor.

Bizdeki uygulamaya bakarak konuyu anlatalım:

Anonim Şirketler Türk Ticaret Kanunu’na göre en az bir ortak ve asgari 50.000.TL sermaye ile kuruluyor ve sermaye payları SPK’ndan çıkarılacak hisse senetleri ile temsil ediliyor.

 Ve bu çıkarılan hisse senetlerinin nama (yani isme) yazılı olması gerekiyor. Yani şirketin kurucu ortaklarının kimler olduğu, kimin ne kadar hisseye sahip olduğu tescil ve ilana tabi olduğundan herkes tarafından biliniyor. 

Ancak buraya dikkat:

Eğer şirket sermaye artırımına giderse artırılan sermaye payları hamiline yazılı olarak temsil edilebiliyor. Yani hamiline yazılı hisse senedi demek tıpkı nakit para gibi zilyetliğini elinde bulunduran kişiye ait olan hisse senedi demektir. (Örneğin 100 TL lik bir banknot kimin elindeyse sahibi odur.)

Bir örnekle açıklarsak:       

50.000.TL sermayeli bir şirket kurulmuş olsun ve bu sermayenin 25.000 TL’si  A şahsı,25.000 TL’si de B şahsı tarafından karşılansın.

Çıkarılan hisse senetlerinin her birinin üzerinde o hisse senedinin sahibinin ismi yazar. Yani o hisse senedi kaybolsa bile bulan kişi için bir şey ifade etmez.(Başkasına ait Nüfus cüzdanı gibi)
Şimdi bu şirket sermayesini 500.000 TL’ye çıkarmış olsun ve artırılan hisse senetlerini de hamiline yazılı çıkarsın.

Yeni çıkan hisse senetlerinde sahibinin ismi yazmaz ve sadece hamiline yazar. Yani bu hisse senedini  kim elinde tutarsa sahibi de odur anlamına gelir. Kaybolursa bulan kişi şirketin de sahibi olur. Kaybeden kişi de hisse senetlerinin kendi isteği dışında kaybolmak suretiyle elinden çıktığını ispat ederek dava yoluyla yeniden iktisabına çalışır.

İşte kara para aklama senaryosu:

A ve B şahsı aslında üç beş lira karşılığı bu işi yapan basit adamlar olsun.
Artırılan 450.000 TL lik hamiline yazılı hisse senedinin fotokopileri çekilsin ve bir noter çağrılıp aslı gibidir diye tasdik edilsin.

Dikkat A ve B şahısları dışında şirketin şimdi iki tane daha sahibi oldu. Aslını gösteren esas sahibi, tasdikli suretini gösteren de aslı gösterilemediği müddetçe esas sahibi.

Asılları elinde tutan Y (Yahudi) tasdikli fotokopileri elinde tutan da M (Yahudi’nin müdürü)olsun.
Yahudi 450.000 TL sermayeyi şirketin hesabına yatırır. Şirket bunu işletme sermayesi yapar.

Buraya dikkat: M’ ye talimat verir yıllık 1 milyar TL lik fatura kesip, vergisini ödeyip bu parayı aklayabilir.
Ya da Y bir siyasetçi olsun ve bu paralar rüşvet olsun. Yine aynı şey geçerlidir. Ayrıca o siyasetçinin devlet ihalelerini şirkete ihale ederek ilaveten kazandıkları da cabasıdır.

Mevcut kanunlara göre Y şahsının kim olduğunun bilinmesi mümkün değildir.
M şahsı bilinir, kamuoyu önünde yer içer, gezer tozar ama Y’ye yamuk yaparsa olağanüstü bir genel kurul toplantısı ile her zaman görevden alınıp yeni bir müdür getirebilir. Y’ye M’mi yoktur?

Bu dehşet bir olaydır. Yani bildiğimiz, tanıdığımız, medyatik holding sahipleri aslında bir Yahudi’nin müdürü de olabilirler. Ya da Y yabancı bir gizli servis de olabilir. CIA, Mossad gibi. Dehşet bir şey.

Peki bu gerçeği biz biliyoruz da başka bilen yok mu? Kesinlikle çok bilen vardır da neden dile getirilmiyor biz de anlayabilmiş değiliz. Y’lerden M’ lerden zaten beklemiyoruz da, akademisyenler niçin susar anlamak mümkün değil. 

Ekonomi yöneticileri sadece Borsada işlem gören hisse senetlerinin hangi firmaya ait olduğuna ve ne kadar hisse (Kaç TL lik) olduğuna dair bir kayıt bürosu kurmuşlardır. Ama sadece borsada işlem gören hisse senetleri için geçerlidir ve Y’nin ismi bilinmeden M tarafından sadece şirketin ismi ile işleme sürülmektedir.

Bu konu çözümsüz değildir ama irade gerektirmektedir:

Ülkemizde mülkiyet değişikliğinin tescil edildiği siciller vardır.
Gemi Sicili, Ticaret Sicili, Trafik Sicili ve Tapu Sicili.

Bunlara SPK da kurulmak üzere HYHS (Hamiline yazılı hisse senetleri sicili) isimli bir sicil eklenebilir ve “iktisap edene bir ay içinde sicile işletmek şartıyla iktisap edilir, isteği dışında elinden çıkan ise yerel mahkeme kararıyla her zaman itirazda bulunabilir” şartı ile şeklinde düzenleme getirilebilir.


Bu uygulama sermayenin gerçek sahibini en geç bir ay içinde öğreneceğiz anlamına gelir.

ADIM ADIM KAOS

ADIM ADIM KAOS



30 Mart’a kadar Ak Parti’yi yıpratma operasyonları artarak devam edecek. Yeni yeni dosyalar, kurumlar arası zıtlaşmalar, artan sokak eylemleri adım adım kaos getirecek. Ak Parti artan istifalar nedeniyle belki de seçime kadar meclis çoğunluğunu kaybedecek ve gensoru ile düşürülecek. Bu mümkün olmasa bile zaten sandıktan kaos çıkacak. Ankara, İstanbul ve İzmir’i CHP alırken, güneydoğu illerini PKK kazanacak. Baydemir’in Şanlıurfa adayı olması ise tam bir siyasi mühendislik projesidir. Buna hiçbir PKK’lının kafası basmaz. Ülkenin doğusunda istikrar artırılırken, batısında yok edilecek ve kaos oluşturulacak. Ve Türkiye bölünmeye çalışılacak. 2014’ün sonuna kadar bunlar amaçlanıyor. Peki kim planlıyor bunları? ABD Yahudileri. Siyonizm, İsrail ve tüm Batı.

İşte deliller:

ABD büyükelçisi Sarıgül’ü İstanbul adayı yaptırmak için elinden geleni yaptı.Ankara’ya Mansur Yavaş’ın aday gösterilmesi de yine aynı odağın başarısı. Ankara’da CHP ve MHP li seçmen tabanında beyinler esir alınıyor. Seçmen büyükşehirde CHP’ye, ilçelerde de MHP’ye oy verecek. Böylece Mansur Yavaş Büyükşehiri alırken ilçeleri MHP alacak. 

Sarıgül’ün adaylığı açıklanmadan İstanbul adaylığı için Abdüllatif Şener ile CHP’nin yaptığı görüşme ise şu amaca işaret ediyor. Şener İstanbul adaylığını kabul etseydi (Etmedi-etmez de) CHP’nin İstanbul adayı Şener olacaktı. Sarıgül ise CHP’nin doğrudan başına geçirilip, Kılıçdaroğlu da Cumhurbaşkanı yapılacaktı. Şener kabul etmeyince aday Sarıgül oldu.(Bir CHP genel başkanının “Sarıgül için genel başkanlıktan ayrılırım” demesi mümkün müdür? Ama Kılıçdaroğlu demiştir.)

Yani 2000 li yıllarda Ak Parti’nin sadık dostu olan ABD, bu yerel seçimlerde CHP’ ye oynuyor. Çünkü ABD’nin Ak Parti’den her hangi bir talebi kalmamıştır. İşi bitmiştir. İstediğini de almıştır. ABD, Ak Parti’yi şunun için desteklemişti:

Kürtler PKK’nın arkasında yek vücut olmalı ve Türkiye ikiye bölünmeliydi. Ama bu Kürtler de PKK’yı temsilci olarak görmüyorlardı.

“Dinsiz, ateist, Marksist, komünist bir örgüt, üstelik de bir aşiret kadar gücü var niçin temsilcimiz olsun? Biz Müslümanız Elhamdülillah, devletimizin yanlışları olabilir ama yarın düzelir” diyorlardı.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti de PKK’yı  muhatap almıyor ve temsilci olarak kabul etmiyordu. Devlet PKK’yı muhatap ve temsilci olarak kabul etmediği müddetçe Kürt halkı da PKK’yı temsilci olarak kabul etmeyecek ve hiçbir zaman Kürt halkı PKK’nın yanında yer almayacaktı.

İşte açılım bu imkansız olanı mümkün kıldı ve bugün PKK Kürt halkının temsilcisi olarak devletimiz tarafından da kabul edilmiş oldu. Kürdistan kelimesi resmi evraklara girdi. Ama Kürtlerin tamamı hala PKK’nın arkasında değil.

Şanlıurfa fitnesi isimli yazımızda bahsettiğimiz konu bugün ikinci aşamaya geçmiştir. PKK nın adayı Baydemir’dir. Baydemir Diyarbakır’a aday olduğunda Diyarbakır halkı iki gruptu. Müslümanlığı esas alan ve Milli Görüşe oy veren Kürtler ile PKK yanlısı olan ayrılıkçı Kürtler. Baydemir kıl payı başkan olduktan sonra Diyarbakır’ın tamamı PKK’yı Kürtlerin temsilcisi olarak görür olmuştur. Aynı Baydemir aynı başarı için bugün Şanlıurfa’ya aday yapıldı. Proje ABD projesidir. Ak Parti’nin Urfa adayının da iddiasız biri olması sayın Başbakanın hala çok fena yanıltıldığı anlamına geliyor. Birileri sayın Başbakana “Fakıbaba öcü” diyor ya işte onlar Şanlıurfa’yı PKK’ya peşkeş çekiyorlar. Çok yazık. Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Adıyaman PKK’ya itaat ettikleri gün Kürdistan ilan edilecek, bizden söylemesi.  

Alternatif görüş ise şuydu: Türkler ve Kürtler birlik olacak ve Büyük Türkiye kurulacak. Açılımın amacı da budur. Güzel gibi. Ama bu kesinlikle bir aldatmacadır ve doğru değildir. İşte delili:

On yıl boyunca Ak parti ABD’nin dostu muydu? Evet dostuydu.
Barzani, BDP, PKK da ABD’nin dostu muydu? Evet dostuydu.

Ak Parti şimdi dostu değil ama bunlar hala dost. ABD Türklerle Kürtlerin birlik olup Büyük Türkiye’yi kurmasını ister mi? İster diyen cahildir. Asla istemez. İsteseydi bölücü PKK nın yok edilmesini sağlar ve bölücü olmayan unsurları Kürtlerin temsilcisi yapmamızı isterdi. Bölücü PKK’nın Kürtlerin temsilcisi olmasını istedi. Neden? Bölmek istiyor da ondan.

ABD’yi devre dışı bırakır Barzani, BDP ve PKK ile anlaşır ve bu birliği sağlarız diye düşünüyorsak yine yanılıyoruz çünkü onlar ABD’den doğrudan emir almaktadırlar.

-Barzani’ye 500 tane tankı acaba kim verdi?  
-O Barzani Türkiye’ye sattığı petrol gelirleri ile Güneydoğudaki PKK yanlısı belediyelere fonlama yapar ve belediyeler aracılığı ile Kürtleri maaşa bağlarsa ne olur?

Ak Parti’nin iktidardaki en önemli hataları Suriye politikası ve açılımdır. Ama iktidara gelirken “Milli Görüş gömleğini çıkarması” daha büyük bir hatadır. ABD istediği zaman, istediği şekilde indiremeyeceği bir partiyi asla desteklemez. Yani seçime kadar ABD daha kim bilir hangi argümanları devreye sokacak belli değil ama  AKP’yi  bitireceği kesindir. Böyle bir gücü olmasaydı 2001 de hiç desteklemezdi. Bu kural Cemaat için de geçerlidir. “Dünyanın her yerinde ABD’nin desteğiyle okullar açarım” derseniz bir gün o ABD sizi size karşı kullanır da haberiniz bile olmaz. Sizi size karşı kullanacağından emin olmasa zaten sizi desteklemez.

Ak Parti- Cemaat kavgası uzun bir konudur ama bir cümle ile “iki yumurtanın çarpışması” olarak değerlendirilebilir. Yumurtaları çarpıştıran da ABD’dir. Ama öyle dikkatli çarpıştırıyor ki ikisi de kırılacak. Ergenekon-Ak Parti çarpışmasının tıpa tıp aynısıdır.

Peki Ak Parti bu kumpastan kurtulabilir mi?


Alimlerin ifşaatlarına göre kurtulamayacak. Çünkü Hz.Mehdi’nin zuhuru çok yakındır ve zuhura kadar İslam Dünyasında hiçbir çare kalmayacak. Tüm çareler tükendiğinde de Hz.Mehdi AS zuhur edecek İnşaallah.