19 Şubat 2016 Cuma

BAŞKANLIK SİSTEMİ FALAN DEĞİL

TÜRKİYE'NİN ESAS MESELESİ BAŞKANLIK SİSTEMİ FALAN DEĞİL, SİYASİ PARTİLER YASASINDAKİ GAYRİ DEMOKRATİK HÜKÜMLERDİR. 

SİYASİ PARTİLER YASASI TAM DEMOKRATİK HÜKÜMLERE KAVUŞTUĞUNDA, TÜRKİYE'NİN KESİNLİKLE BAŞKANLIK SİSTEMİNE İHTİYACI OLMAZ.

Siyasi partiler yasası liderlik sultasına neden oluyor. Bir kimse şöyle veya böyle bir siyasi partinin başına geldiği anda artık kimse onu indiremiyor. 

Partide birisi çıkıp lideri eleştirse disiplin kuruluna sevk ile ihraç kararı alınıyor. Adam eleştirdiğine bin pişman oluyor. Yani liderin her dediği tartışmasız doğru oluyor ve lidere itiraz suç sayılıyor. 

Kusura bakmayın ama her dediği doğru olan sadece Allah'tır.(CC) 
Allah'tan (CC) başka herkesin hataları ve yanlışları olacaktır ve kimse eleştirilemez değildir. Atatürk bizlere "Okuyun, öğrenin, kendinizi yetiştirin, düşünün, tartışın, sorgulayın, eleştirin" dedi. 

Peki bu niçin böyle olmuş yani antidemokratik hükümler Siyasi Partiler kanununa nasıl ve niçin girmiş? 

Çünkü kanunu yapanlar o zamanın liderleri imiş ve kendileri için yapmışlar.Sonrakiler de kendileri için değiştirmemişler ve hatta bir sorun olarak bile görmemişler. Oysa ülkenin bir numaralı sorunudur. 

Çözüm ne? Çok mu zor? 
Hayır çok ama çok basit ve çok fazla seçeneği olan çözümler var.

İşte tek hüküm:

"Hiç kimse üyesi olduğu Siyasi Partiden kendi isteği yani istifası dışında ihraç edilemez, atılamaz" BİTTİ. 

Bu kadar basit. Çok mu zor bu hükmü Siyasi Partiler kanununa eklemek? 

Tek başına iktidar AKP, bunu yapamıyor mu? Ülkeyi böler diye çıkarmamızı bizden çok isteyen ABD'ye ve batıya altın tepside büyük İsrail hediye etmek için Başkanlık Sistemine geçmeye uğraşıyor ve ülkenin en önemli meselesi olarak tanıtmaya çalışıyoruz. 

Başkanlık Sistemi şu anda ve şu ortamda kesinlikle ülkeyi bölünmeye götürür ve İHANETTİR.

Allah rızası için ülkeye hizmet etmek isteyen Siyasi Partiler Yasasına yukarıdaki hükmü ilave etsin. Yoksa kimse ferasetten, basiretten bahsetmesin.     

İŞTE HABER YORUMU DA ALTTA





MHP'de büyük deprem! 4 il teşkilatı kapatıldı
MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, Denizli, Aksaray, Uşak, Kilis İl, Aksaray merkez ilçe teşkilatların kapatıldığını açıkladı.
MHP Genel Merkezi, Denizli, Aksaray, Uşak, Kilis il, Aksaray merkez ilçe teşkilatını yeni teşkilat kuruluncaya kadar kapattı.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, kapatılan teşkilatlara ilişkin yazılı açıklama yaptı.

Çetin, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
''Parti tüzüğümüzün 52. ve 54. maddelerinin tanıdığı yetkiye istinaden; Denizli, Aksaray, Uşak, Kilis il, Aksaray merkez ilçe teşkilatı, MYK’nın verdiği yetkiye dayanarak Başkanlık Divanı tarafından tüzüğümüzün 34. maddesine göre yeni teşkilat kuruluncaya kadar kapatılmıştır. Bu karar 19/02/2016 tarihinde il başkanlıklarına ve Valiliklere bildirilmiştir.

Tüzüğümüzün ilgili maddeleri gereğince disiplin işlemleri de devam etmektedir. Kesin kararın verilmesi akabinde kamuoyu bilgilendirilecektir.''

KORAY AYDIN'DAN TEPKİ GELDİ

Eski MHP Milletvekili Koray Aydın, yaptığı yazılı açıklamada, olağanüstü tüzük kurultayı için büyük oranda imza vermiş Denizli, Uşak, Aksaray ve Kilis MHP il teşkilatlarıyla Aksaray merkez ilçe teşkilatının kapatılması ve ayrıca disiplin sürecinin başlatılmasının, MHP ve ülkücü harekete gönül verenleri üzdüğünü vurguladı.

Ülkücü iradenin, olağanüstü kurultay için imza veren, vermeyen ayrımı gözetmeksizin bir bütün olduğunu belirten Aydın, "İmza veren, her biri MHP ve ülkücü hareket içinde önemli görevler üstlenmiş delege arkadaşlarımız da en az imza vermeyenler kadar, davalarına bağlıdır ve imza vermeyen arkadaşlarımız kadar ülkücü iradeyi temsil etmektedir. Dolayısıyla hiçbir ülkücü kardeşimizin oyu ve tercihi diğerinden üstün değildir" değerlendirmesinde bulundu.


YORUM

Başbuğ Bahçeli, tüm ülkücülerin lideridir ve bu liderlik görevini hakkıyla yerine getirmiştir.Girdiği seçimlerde halk oy vermemiş ve iktidara gelememiştir. 

Sorun Bahçeli'de değil, oy vermeyen halkımızdadır aslında.Çünkü halk, açılım sürecinde PKK'nın güçleneceğini anlayıp açılıma tepki olarak daha 7 Haziran'da MHP'yi iktidara taşımalıydı. Olmadı. 1 Kasım'da artık her şey meydanda iken yine MHP'ye oy vermedi. Bu büyük bir yanlıştı.Bahçelinin bunda ne hatası var?

Bize göre o süreçte Bahçeli'nin hatası yoktu ama şimdi hataya düşmek üzere. 

O hata şudur:

Bu ülkede yüzlerce, binlerce Profesör, Doç.vb akademisyen var. Yılların birikimine sahip diplomatlar var, nice ordulara komuta etmiş emekli generaller var,devletin her kademesinde en üst düzeylerde dirsek çürütmüş nice bürokratlar var. Var değil mi? Evet var.

Peki halk kime oy verdi? Erdoğan'a ve AKP'ye. 

Evet sayın Başbuğum...

Sizin halka ne anlattığınız değil halkın ne anladığı önemlidir. Biz beş yıl önce yazdık. "MHP'nin başına Polat Alemdar'ı getiriniz yüzde ELLİ oy alır" dedik. "Bahçeli de Cumhurbaşkanı olur sayesinde" dedik. Şaka mı geldi? Hayır biz halka ne anlatılacağını değil halkın ne anlayacağını ifşa ettik. 

Halk ne istiyor?

Halk yakışıklı, genç,karizmatik güvenilir birini arıyor. Fazla bilgili olmasa da olur.Akademisyen falan aramıyor halk. Sayın başbuğum görünüz bunu ve ülke için MHP'nin başına bu özelliklerde birini getiriniz.    

Yazının başında yazan tespitler sadece MHP ile ilgili değil tüm siyasi partiler ile ilgili genel tespitlerdir. MHP' yi de o  duruma düşürmeyiniz. İl başkanlarının görevden alınması falan yanlış işlerdir bunlar. 

Ne diyor  AKP son anketlerinde? "İki parti TBMM dışında kalıyor" diyorlar. İsterse MHP'nin oyu yüzde yirmi olsun, halkı da istedikleri yere getiriyorlar.Biri MHP diğeri HDP demek istiyorlar.

SEDAT LAÇİNER TEK MAKALEYE SIĞDIRDI

PROF. DR SEDAT LAÇİNER PEK ÇOK ŞEYİ TEK MAKALEYE SIĞDIRDI



(Yazıda katılmadığımız cümleler var.Açıklamasını o cümleye ekledik.) 

İŞTE O YAZI

Sedat Laçiner "Terörün arkasındaki devleti açıklıyorum!" başlıklı yazısında teröre destek veren ülkeleri sıraladı.

Türkiye, Ankara terör saldırısını YPG’nin yaptığını söylüyor. Başbakan Davutoğlu’na göre saldırıyı gerçekleştiren kişi Suriyeli ve PKK’nın da yardımıyla YPG adına bu terör saldırısını gerçekleştirdi.

Bu cümleyi ilk duyduğumda iddianın dünya nezdinde ikna edici olmayacağını söylemiştim. Çünkü şu günlerde bir terör saldırısı gerçekleştirmek, üstelik bunu Türkiye’nin başkentinde yapmak YPG için delice bir eylem olurdu.

Biliyorsunuz, birkaç haftadır Türkiye, YPG’nin terör örgütü olduğunu ısrarla tekrarlıyor, ABD’yi YPG ile Türkiye arasında seçim yapmaya davet ediyordu. ABD ise birkaç kez söyledi, “bizim için YPG terör örgütü değildir” dedi. Hatta ABD, YPG’ye desteklerinin süreceğini de medya üzerinden Türkiye’ye aktardı.

PYD’nin silahlı kolu olan YPG’ye destek bununla sınırlı kalmadı: Rusya da, Avrupa’nın belli başlı devletleri de YPG’yi terör örgütü saymadıklarını belli ettiler.

Türkiye, YPG mevzilerine top atışına başlayınca dünyadan destek bulamadı. Suudi Arabistan bile çıkıp YPG için “terör örgütüdür” demedi.

Başka bir deyişle Türkiye, “terör örgütü” dediği YPG karşısında bile yalnız kaldı.

İşte bu ortamda birden bire Ankara’da büyük bir terör saldırısı gerçekleşiyor, üstelik de bu saldırı YPG hatlarını top atışına tutan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mensuplarına karşı yapılıyor ve Türkiye her haliyle terör saldırısı olan bu eylem için YPG’yi suçluyor. Bir anlamda suçlamalarının nasıl haklı çıktığını canlı deliliyle dünyaya duyuruyor.

O güne kadar Suriye dışında, dünyanın bildiği bir terör eylemi olmayan YPG’nin bir anda çok büyük bir terör saldırısının faili ilan edilmesi, üstelik bunun da Türkiye’nin ısrarlı suçlamalarının olduğu günlerde olması herkeste şüphe uyandırırdı ve öyle de oldu. Ne ABD ne de AB ülkeleri, Ankara’daki saldırının YPG tarafından yapıldığına inanmadılar.

Bırakınız inanmayı, ABD ‘YPG mi, Türkiye mi’ ikileminde bir adım daha ileri gitti ve Türkiye’yi değil, YPG’yi tercih ettiğini daha kalın çizgilerle belli etti. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Kirby, kendileri için saldırıyı yapanın henüz belli olmadığını söyledi ve “saldırıyı kimin yaptığı konusu hala ucu açık” dedi.

Kirby, bununla da kalmayarak Türk Hükümeti’nden YPG’ye dönük top atışlarını kesmesini istedi.

Amerikalı sözcü ayrıca bir soru üzerine “Biz Türkiye'nin Daiş'e karşı olan koalisyondan ayrılmasını istemeyiz. Ama sonunda bu karar Ankara'nın” dedi.

Bu cümle ABD’nin IŞİD’le (Daiş) mücadele konusunda Türkiye’nin nazlanmalarını artık umursamadığını da gösteriyor. Türkiye, içine düştüğü durumla İncirlik ve diğer üsleri Batı’ya açmaya eli mahkûm ülke konumunda. YPG ise kara gücü olarak ABD’ye vazgeçilemez bir güç sunuyor.
Yani ABD, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “YPG mi biz mi” sorusuna “YPG” karşılığını vermiş oldu.

Safa Asya Yorumu:

(Bu cümleye katılmıyoruz. ABD ve Siyonistler Büyük İsrail için Kürt Devleti kurmaya çalışıyorlar. Düşen uçak olayı ile de hem Türkiye hem de Rusya'ya oyun oynadılar. Yani YPG yi vazgeçilmez olarak gördükleri için falan değil. Hatta kaç defa serzenmişlerdir "Bunlara devleti elimizle kurup vermezsek, devlet falan kuracakları yok" diye. Ne vazgeçilmezi? Boş laf bu.Akılları çıkıyor Türk Ordusu girecek de hepsini de telef edecek, Büyük İsrail suya düşecek diye.Gerçek budur.Ancak yazıda pek çok doğru var ve farklı bir bakış açısı sunuyor. O yüzden yayınladık.)  


SALDIRIYI KİM YAPTI?

Dediğim gibi, YPG böyle bir saldırıyı yapmak istese dahi bunu doğrudan yapacak kadar saf olamaz... Yetkililer bu konuda ısrarcı ise daha güçlü kanıtlar ortaya koymak zorundalar...

Saldırıdan birkaç saat sonra benim aklıma ilk gelen şüpheli PKK oldu, bunu da televizyon ekranlarından paylaştım. Çünkü PKK, geçmişte de böyle eylem girişimlerinde bulunmuştu. Genelkurmay, Hava Kuvvetleri ve çevresinde askeri servis araçlarına saldırı girişimi geçmişte önlemişti, bu kez olmadı. Bu nedenle aklıma ilk PKK geldi ve söyledim.

Ancak başka bir örgüt de olabilirdi. Türkiye şu anda saldırılara inanılmaz açık. Üstelik içeride güvenlik birimleri moral, insan gücü ve yapılanma açısından en iyi durumlarında değil.

Zanlının Suriyeli oluşu akıllara Suriye İstihbaratı’nı da getiriyor. Suriye ağır bir iç savaş geçiriyor olmasına rağmen Suriye İstihbaratı, Türkiye’ye karşı birçok eyleme imza attı. Hafife alınıyor olmanın da avantajıyla Esad Rejimi hem muhaliflere karşı hem de ülke olarak Türkiye’ye karşı terör eylemleri yapıyor veya yaptırıyor. Ankara’daki saldırıyı onların yapması kimseyi şaşırtmayacaktır, hatta bazı uzmanlar eylemi PKK’dan ziyade Muhaberat’ın yaptığında ısrar ediyorlar.

AZMETTİRİCİ MESELESİ

Saldırının olduğu akşam bir ‘terör uzmanı’ diyor ki “önemli olan tetiği çeken değil, azmettiren. Bu saldırıların arkasındaki devletleri bulup, bunu ilan etmemiz lazım”.

Benzeri açıklamaları başka uzmanlardan ve yetkililerden de dinledim.

Ben kendilerinin meraklarını gidereyim; Eylemi yapanın arkasındaki destekçi devletleri biliyorum. İsterseniz açıklayayım da, ne yapacaksanız yapın!

PKK’nın arkasındaki devletleri açıklıyorum:  İran, ABD, Rusya, Suriye, İsrail, İngiltere ve diğer bazı Avrupa ülkeleri...

PKK, İran sınırını kendi evi gibi kullanıyor...

Rusya, PKK’yı terör örgütü saymıyor bile...

Amerikalılar bir ara PJAK üzerinden, şimdi ise YPG üzerinden PKK’ya gittiğini bile bile silahlar gönderdi. Bundan 10 yıl önce PKK’ya ABD’den geçen silah sayısının 200 bine yakın olduğu tahmine diliyordu...

ABD ve Rus uçakları açıkça PYD/YPG’yi destekliyor. Amerikan istihbaratı YPG ile birlikte çalışıyor. Amerika, Örgüt’ün silah ve lojistik ihtiyaçlarını da karşılıyor.

İşte açıkladım!...

Terörün arkasında kim var, artık biliyorsunuz.

Şimdi ne yapacaksınız Allah aşkına!...

Bu devletleri kınayacak mısınız, onlara karşı siz de terörü mü destekleyeceksiniz?

Mesele terörün arkasındakini bilmekten daha büyük.

Terörü en çok destekleyen ülke bizzat Türkiye’nin kendisi...

İçeride öyle vahim hatalar yapılıyor ki, terörü kimsenin desteklemesine gerek bile kalmıyor…

Akıl var, fikir var, “şehir şehir, mahalle mahalle, ev ev” terörist aranır mı? Buna terörle mücadele denir mi?

Ülkenin ordusu kasabalarda halk ile karşı karşıya getirilir mi? Sokağa çıkma yasağı ilan edip, kendi ilçelerine zırhlı araçlarla girilir mi? Topla, tankla sivrisinek avlamaya çalışılır mı?

Biz geçmişte neyi eleştirdiysek, birkaç aydır, sözde sivil idare altında birkaç mislini yapıyoruz.

Ne demokratikleşmede yol alınabildik, ne de tekniğine göre bir terörle mücadele siyaseti izleyebildik.

Bırakınız Kürtlere hak ve özgürlüklerini verip terörün oksijenini kesmeyi, ülkenin geri kalanını da terörize ettik.

Faili bilinmeyen saldırılar yeniden hortladı…

Yine kahveler, barlar taranıyor…

Yine ses bombaları atılıyor…

Gazeteciler hapiste, nefret söylemi her köşeye yayıldı…

Önüne geleni ‘hain, terörist veya paralel’ ilan etmek moda halini aldı…

Ülkede cami cemaati bile kutuplaşmış durumda…

Her yer gergin, herkes endişeli bir bekleyiş içinde. Bu duygusal kopuşlar, bu toplumsal parçalanmışlık içinde hangi toplum huzurlu olabilir, hangi toplum terör ve diğer sorunlarla baş edebilir.

Ya dış politikamıza ne demeli? İzlenen Suriye politikası ile düşmana ne gerek?

Önce İsrail’e hakaretler yağdırıyoruz, birkaç yıl geçince “İsrail’e ihtiyacımız var… İsrail halkı da devleti de dostumuz” diyoruz…

Önce PYD/YPG güçlerine en büyük yardımı biz yapıyoruz, “Kobani’deki kardeşlerime selam olsun” diyoruz, aradan 1 yıl geçmeden bu sefer aynı PYD’yi “terörist” ilan ediyoruz…

Mısır’ın içişlerine karışıyoruz, ülkenin Devlet Başkanı’nı Sisi’yi devirmeye çalışıyoruz, aradan birkaç yıl geçmeden bu kez İsrail’in arabuluculuğunda Sisi’yle nasıl anlaşırız diye yollar arıyoruz…

Önce IŞİD’e karşı hoşgörülü, yumuşak bir ülke izlenimi yaratıyoruz, ardından sözde IŞİD’e hava saldırısı yapıyoruz…

IŞİD’e karşı ABD ve müttefiklerinin taleplerine uzun süre ayak diretiyoruz, ardından İncirlik ve diğer hava üslerini neredeyse hiçbir şey talep etmeden sonuna kadar Amerikalılara, Almanlara, Fransızlara vs. açıyoruz.

Rusya’yı ‘stratejik ortak’ ilan ediyoruz, sonra 17 saniyeliğine hava sahasına uçakları girdi diye uçaklarını arkasından vuruyoruz…

Örnek çok. Ancak herkes durumun farkında, fazla da örneğe gerek yok.

Diyeceğim o ki, terörün de, bugün karşılaştığımız yalnızlığın da nedeni Türkiye’nin kendi hatalarıdır.

Yukarıda terörün arkasında hangi devletlerin olduğunu saydım. Ancak bunları bilmek neyi değiştirir?

Varsa gücünüz gider siz de onlara hadlerini bildirirsiniz. Ama ondan önce aynaya bakmak, nerede hata yapıyorum demek gerekir.

Terörün arkasındaki devleti arayanlar önce kendi devletlerinin hatalarını kontrol etmelidirler…

Sen güçlü olursan, usta ve yetenekli olursan dostun çok, düşmanın az olur.

Sen zayıf olursan, ilişkilerini içeride ve dışarıda iyi yönetemezsen, işlerinde usta olamazsan tüm dünya düşmanın kesilir.

Bu nedenle, bir yerlerden başlayacaksak, kendimizden başlayalım.