6 Aralık 2014 Cumartesi

EŞKIYANIN OYUNU

EŞKIYANIN OYUNU





Vakti zamanında, çok eski tarihlerde bir birine yakın birkaç köy varmış. En küçüğü yüz haneli Zümrüt Köyü, en büyüğü ise 800 haneli Tekkeli Köyü imiş.

Köylerin yakınlarında bulunan dağlarda ise 300 kişilik bir eşkıya çetesi varmış. Bütün küçük köyleri haraca bağlamışlar ancak büyük köye bir türlü çare bulamamışlar.

Köy kalabalık olduğu için açıkça tehdit edip haraç isteyemiyorlarmış. Üstelik köylüler pek çok savaşlara katılmış kahraman köylülermiş.

Eşkıya başı, birkaç lider eşkıyasını toplamış ve konuşmaya başlamış:

“Bu Tekkeli Köyü’nü nasıl yapacağız?” Eşkıyalardan biri:

“ Adamlar kalabalık, sözümüz geçmez, tehditlere de boyun eğmezler, başka bir yol bulmalı” demiş.

İkinci eşkıya:

“Muhtarı kaçıralım, haraç toplamazsan öldürürüz diyelim, kabul etmezse de öldürelim” demiş.

Eşkıya başı:

“Hem yerine daha iyisini seçerler, hem de bize daha çok düşman olurlar” demiş. Bir başkası:

“Yollara sürekli tuzak kuralım, herkesi soyalım, öldürelim, sağ kalanı da köye haberci olarak gönderelim. Ya adam başı bize her ay iki kayma verirsiniz ya da yol kesmeye devam ederiz diyelim” demiş.

Eşkıya başı:

“Bunlar cesur adamlar, toplanır gelir dağda bizi bulurlar ve cezamızı verirler” demiş.

İçlerinde hin mi hin bir eşkıya varmış. Herkes ona bakıyormuş ne diyecek diye. Çünkü herkesi dinler en son o konuşurmuş ve genellikle eşkıya başı da onun dediğini yaparmış. Ve konuşmaya başlamış:

“Muhtara bir haberci gönderip konuşalım. Düğün yapacak ama parası yok. Rüşvet teklif edelim.”

Eşkıya başı: “Muhtar dürüst bir adam rüşvet alır mı? Haydi aldı 'Nereden buldun parayı' derlerse köylüye ne diyecek?”  Musa:

“Bir kaç tane tarlası var, birini satıp yapacak düğünü. Biz tarlayı dışarıdan bir müşteri gibi alırız, parayı veririz. Tarlasını da hiç almayız, gizler.” Eşkıya başı:

“Arkadaş biz köylüden haraç almaya çalışıyoruz sen muhtara haraç veriyorsun. Köylüden haracı nasıl alacaksın peki? Musa:

“Parayı alırsa o kolay. Muhtara köye bir okul yap ve köylüden para topla deriz. Okulu bin kaymaya yaparsa 1.300. kayma toplatır 250 kaymamızı alırız. Eşkıya başı:

“Ee sonra?” Musa:

“Canım, sonra da hastane, cami, yol, su, köprü yap deriz.” Eşkıya başı:

“Hepsini de yapar mı?” Musa:

“Elli kayma verdik ya, her birinden topladığına göre veririz.” Eşkıya başı:

“Zengin olursa nasıl anlatacak köylüye, bir daha seçerler mi?” Musa:

“ O, onun sorunu. Ama bize sorarsa 'Nasıl yapayım' diye iki şey öneririz ama yaptırmayız.”

Eşkıya başı: “Nasıl yani?” Musa:

“Nasılı şu: Ya servetini gizleyeceksin ya da köyü terk edip başka bir köye zengin biri olarak yerleşeceksin deriz. Tercih onun ama biz de eşkıyayız değil mi? Bu kadar zengin olan birinin üstelik sayemizde zengin olmuş birinin yakasını serbest bırakmak bizim eşkıyalığımıza yakışır mı?” Eşkıya başı:

“Onu da biz alacağız yani?” Musa:

“Tabi biz alacağız. Onu korkutup, köylüye söylemekle tehdit edip kaçıracağız. Kaçarken de önünü kesip dağa kaldırıp nesi var nesi yoksa soyacağız. Bize yakışan budur.”

Eşkıya başı:

“Musa çok uyanık adamsın. Peki muhtar köyü terk etmezse ne olacak?” Musa:

“Servetini gizleyecek ama biz istersek. İstemezsek gizleyemeyecek ve kaçmak zorunda kalacak. Ama biz gizlemesine müsaade edeceğiz. Ne zamana kadar? Haracımızı aldığımız müddetçe. Amaç köyü haraca bağlamak değil mi?

Eşkıya başı: “Ya tekrar seçilemezse?” Musa:

“Okul, hastane, cami, yol, su gibi hizmetlerden dolayı seçilecektir. Ama risk olursa biz de yardım edeceğiz. Köydeki garibanlara yardım edecek ve oylarını alacak.”

“O kadar adama parayı nereden bulacak?” Musa:

“ Biz vereceğiz. Köyden aldığımız bir aylık haracı versek yeter. Ama bizden aldığını söylemeyecek. Hem kendi biriktirdiklerinden koyacak. Hem de birkaç zengine tek tek gidip biraz yardım toplayacak. Ve herkese de “ zenginler verdi” diyecek. Ama gerçekte bizim verdiğimiz ile işi bitirecek. Sonra gelsin yine haraçlar.”

Eşkıya başı gayri ihtiyarı bir kahkaha atar ve eşkıyalardan birine:

“Gidin, şu muhtarı çağırın. Gelsin konuşalım” der.

Birkaç saat sonra haberci gelir ve:

“Muhtara söyledim, “Almayım ayaklarımın altına” dedi, beni kovdu” der.

NOT: Kemal Sunal filmlerinden esinlenilmiş bir kısa senaryo denemesidir.(Gerçek veya tüzel hiç bir kişi ya da kurum ile ilgili değildir ve kişiler tamamen hayalidir.) (Lütfen yorum yazmayınız)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.