8 Kasım 2015 Pazar

BAŞKANLIK SİSTEMİ ÖNERİSİ

ÖNEMİNE BİNAEN

YAZI ON YIL ÖNCE YAZILMIŞ BİR YAZIDIR. 2013 DE TEKRAR YAYINLANMIŞTI.
Yeni anayasa çalışmaları eyalet ve başkanlık sistemine odaklanmış gözüküyor.
Neden hep batıya ait olan şeyleri olduğu gibi taklit etmeye çalışıyoruz ki?
Bizim aklımız yok mu? Kendimiz için en iyisini icat edemiyor  muyuz?
İlla ki batıdan alacağız.ABD’ nin başkanlık sistemini istiyoruz.Onda da eyaletler var o zaman bizimkinde de olsun diyoruz.Kürdistan,Lazistan vs.
Peki eyaletsiz başkanlık sistemi olmaz mı? BAL GİBİ OLUR.
Kürdistan,Lazistan,Çerkezistan,Romanistan …Arkası gelir mi bunun?
ABD’de eyalet sistemi var ama bir eyaleti Türkiye kadar.
-Efendim bizde farklı dil konuşanlar var.
-Olsun ABD’de de farklı dil konuşan insanlar var ama bütün eyaletlerde İngilizce konuşuluyor.
-Ama Osmanlı’da da eyalet sistemi vardı?
-Orada durunuz bakalım..
Osmanlı’da eyalet sistemi vardı ama İmparatorluk toprakları Türkiye topraklarından kırk kat daha büyüktü.Kaldı ki Anadolu tek başına bir eyaletti ve içinde de ne kürdistan ,ne lazistan vardı.
Osmanlı’da Anadolu Eyaleti,Suriye Eyaleti,Irak Eyaleti,Hicaz Eyaleti,Yemen Eyaleti,Mısır Eyaleti  vs.vs.vardı.Daha sayalım mı?Bosna Hersek,Rumeli,Eflak Boğdan, Sırbistan,Trablus,Cezayir gibi..
Yani Osmanlı’nın her eyaleti bugün başlı başına bir devlettir.Osmanlının sadece hicaz eyaletinde bugün sekiz devlet bulunmaktadır.Eyalet anayasası yapılacaksa Anadolu tek eyalet kabul edilmelidir. Bu da uluslararası hukuka aykırıdır. Çünkü o zaman da “diğer eyaletler kim” sorusunu sorarlar bize.
Amaç, gerçekten iyi niyetle mükemmel bir anayasa mı yapmaktır? Yoksa işin içinde kötü niyet mi vardır?
Bunu belirlemenin ve önlemenin tek yolu vardır:
O da yeni anayasanın halk oylamasında kabul edilmesinden sonraki ilk seçimlerden sonra yürürlüğe girmesidir.Ya da yapılacak ilk seçimlerde “mevcut görevlerde bulunan kişiler bu mevkilere aday olamazlar” geçici maddesinin koyulmasıdır.Konu Cumhurbaşkanlığı,Başbakanlık ve Milletvekilliği seçimleri ile de sınırlandırılabilir.Yani;
Yeni anayasayla Cumhurbaşkanlığı seçimine Sayın Abdullah Gül veya Sayın R.Tayyip Erdoğan,genel seçimlere de başbakan olarak Sayın Tayyip Erdoğan ve mevcut milletvekilleri aday olamazlar ise yasa koymada etkin olan bu kişilerin yaptığı anayasanın iyi niyetle yapıldığı konusunda herkes mutabık olur. Peki aksi, kötü niyeti ispat eder mi? Hayır ama halk bunu sorgulayacaktır. Referandum ve seçimlerde hem muhalefete  verilen çok güçlü bir malzemedir,hem de spekülasyonları belki yüz yıl sürebilecektir.    
“Çözüm yok, laf üreten çok” diyenlere ise işte naçizane gerçek çözüm:
            TAM VEYA YARI BAŞKANLIK DEĞİL ÇİFT BAŞKANLIK SİSTEMİ
Tüm denetim yetkilerinin Cumhurbaşkanı’nda,tüm icra yetkilerinin de Başbakan’da toplandığı ve her ikisinin de doğrudan halk tarafından seçildiği ve her ikisinin de doğrudan TBMM’ne karşı sorumlu olduğu çift başkanlık sistemi Türkiye için en ideal sistemdir.ABD’nin başkanlık sisteminden çok daha üstündür.Dünyada eşi yoktur,bu milletin var mı?
A - Sistemin içeriği
1) Cumhurbaşkanını,başbakanı, milletvekillerini, belediye başkanlarını, il genel meclisi üyelerini, belediye meclisi üyelerini, mahalle ve köy muhtarlarını doğrudan halk seçer.Seçilen kişi en çok bir defa daha aynı göreve seçilebilir.Milletvekilleri bakan olamaz.
2) Cumhurbaşkanını,başbakanı, milletvekillerini, belediye başkanlarını, il genel meclisi üyelerini, belediye meclisi üyelerini siyasi partiler aday gösterir. Ancak seçilme haklarına haiz olan herkes bağımsız aday olabilir.
3) Seçimler beş yılda bir, iki turlu seçim sistemine göre yapılır.
4) Yüksek Seçim Kurulu seçim günleri için ardışık iki pazar gününü belirler. Birinci pazar en çok oyu alan iki aday veya aday parti ikinci pazar yeniden seçime gider ve kazananlar yüksek seçim kurulunca ilan edilir.
5) Vergi denetmenleri başkanlıkları hariç, Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı da dahil olmak üzere tüm teftiş kurulu başkanlıkları doğrudan devlet denetleme kuruluna bağlanır. Devlet denetleme kurulu da doğrudan cumhurbaşkanına bağlıdır.
Ülkenin tüm denetim işleri doğrudan cumhurbaşkanı tarafından bu kurullara yaptırılır. Bakanlar sadece kendi bakanlıkları ile ilgili denetimleri kendi bünyelerinde bulunan teftiş kurulu başkanlıklarına yaptırabilirler. Diğer bakanlık ve kurumların faaliyet alanına giren denetim işlerini ise cumhurbaşkanına bildirirler.
6) Cumhurbaşkanının icraya yönelik tüm yetkileri başbakana devredilir.
TBMM’ne ve cumhurbaşkanına bağlanmayan tüm kurumlar başbakana bağlanır.
Cumhurbaşkanı sadece denetimin başı olur ve denetim mekanizmalarını çalıştırır. Başbakan tüm icraat faaliyetlerinden dolayı, cumhurbaşkanı da denetim faaliyetlerinden dolayı doğrudan TBMM’ne karşı sorumludur.
Cumhurbaşkanı sadece başbakanın teklifiyle TBMM tarafından 3/4 oyçokluğu ile görevden alınabilir. Başbakan sadece cumhurbaşkanının teklifi ile TBMM tarafından 2/3 oyçokluğu ile görevden alınabilir.
7) Devletin bölünmez bütünlüğünü ve anayasal ilkelerini TBMM temsil eder. Bu bağlamda TSK, Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT doğrudan TBMM’ne bağlı olur ve bu güzide kurumların en üst düzey beş memurundan her biri, başbakanın teklif edeceği üç aday arasından, cumhurbaşkanı tarafından seçilir.
Cumhurbaşkanının seçeceği kişinin TBMM tarafından ilk toplantıda salt çoğunluk esasına göre onaylanması şarttır.
8) Yargı sistemi tüm kurum ve kuruluşlarıyla birlikte doğrudan TBMM’ne bağlıdır. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Yüksek Askeri İdari Mahkeme üyeleri ve yüksek mahkeme başsavcıları yedinci madde usül ve esasları doğrultusunda belirlenir. Diğer hakim ve savcıların tüm atamaları ve tayin işlemleri HSYK tarafından yapılır.
HSYK üyeleri hakim ve savcılar tarafından seçilir. Seçilen hakim ve savcılar başbakan veya cumhurbaşkanının önerisi ile TBMM tarafından salt çoğunlukla her zaman görevden alınabilir.
9) Valiler ve kaymakamlar doğrudan cumhurbaşkanına bağlanır, cumhurbaşkanı tarafından tayin edilir ve TBMM tarafından salt çoğunlukla onaylanır. Valilerin ve kaymakamların icraata yönelik tüm yetkileri belediye başkanlarına devredilir. Valiler ve kaymakamlar sadece cumhurbaşkanının denetim faaliyetlerinin yerel temsilcisi ve takipçisi olurlar.
10) Mahalle ve köy muhtarları icraat bakımından en yakın belediye başkanının, denetim bakımından da bağlı bulunduğu kaymakamlığın o mahalle veya köydeki temsilcisidirler.
B - Sistemin Yararları
1) Bu sistemde seçilenlerin, her seçimde tartışılan meşruiyet sorunu aşılmış olacaktır.
2) Hem cumhurbaşkanı hem de hükümet halkın yüzde elli artı birini temsil edeceğinden hem temsil sorunu olmayacak hem de siyasi istikrar sağlanmış olacaktır.
3) Anayasa değişiklikleri zorlaşacak,uzlaşma kültürü yerleşecek ve rejim kendisini daha iyi koruyacaktır.
4) Denetim mekanizması da bağlı olduğu makamın temsil yetkisi nedeniyle daha sorumlu işleyecektir.
5) Bu sistemde siyasi kadrolaşmanın ya önüne geçilecek ya da meşru zemine oturacaktır.Güvenli bir kadrolaşma olacağından en azından tartışılmayacaktır.
6) Bu sistem de bakanlar meclis dışından olacağından yasama ile yürütmenin bağımsız çalışması ve yürütmenin yasama tarafından etkin denetimi de sağlanabilir.
7) Yine bu sistemde yargı doğrudan meclise bağlı olmakla birlikte kadroları cumhurbaşkanı tarafından denetlenerek yürütmenin yargı üzerindeki etkilerini de kaldırmak mümkündür.
8) Tüm denetleme kurulları doğrudan cumhurbaşkanına bağlanacağından en büyük sorunumuz olan etkin denetim de siyasi rantlardan uzak olarak işler hale gelecektir.İcra makamının kendi icraatını denetlemediği açıktır.
9) Bence bu sistemin en önemli kazanımı; halkın ikinci defa sandığa giderek oy verdiği partiden başka bir partiye de oy vermesini mümkün kılarak, tabanda uzlaşma kültürünün sağlanmasıdır. Artık bu millet bağnaz particiliği de bırakmalı ve adayların mensubu olduğu partiye değil sahip oldukları niteliklere oy vermelidir.
10) İcra makamı artık denetleneceği için daha dikkatli ve verimli çalışacaktır. Yıllar süren işler çok kısa sürede bitirilecek ve kalkınma hızlanacaktır.
11) Bu sistemin bir çok yararını daha saymak mümkündür ama kısaca şunu söylemek yeterli olacaktır. Bu sistem bir seçimlik değil her seçimlik bir sistemdir.

SONUÇ
Bu sistem önerisini yaklaşık yedi yıl önce yazmıştık ve bazı sitelerde yayınlanmıştı.Yanlış anlaşılmasın bu bir anayasa taslağı değil,anayasada tarif edilen sistemin teorisini anlatan bir öneridir.Bu öneri akademisyenlerce mükemmel bir anayasa taslağına dönüştürülebilir.
Dünyada hiçbir ülkede olmayan ve dünyanın en gelişmiş yönetim sisteminin oluşturulabilmesi için kendi çapımızda bir sistem anafikiri oluşturduk.Kanımızca ülkemizin geri kalmasının en önemli sebebi icranın yetkisiz oluşu ve denetimin neredeyse hiç olmayışıdır.  Bilgisizlik, yolsuzluk vs gibi diğer faktörleri yönetim sisteminin içinde değerlendirmek gerekiyor.
Yani öyle bir sistem kurmalıyız ki rejim düşmanı rejimin müdavimi, hırsız yönetici devlet malının gözüpek bekçisi, en tembel bir kişi ülkesi için bulunmaz bir çabacı olsun.
Böyle bir sistem tam manasıyla mümkün olmasa bile mükemmele yakın bir sistem olsun. İcra, icra ile tam yetkili;denetim denetim ile tam yetkili olsun. Ama her ikisi de millet adına yapılsın ve doğrudan millete karşı sorumlu olunsun. Tüm denetim yetkilerinin bir başkanda, tüm icra yetkilerinin de bir başkanda toplandığı, her ikisini de doğrudan halkın seçtiği ve her ikisinin de sürekli TBMM’ne karşı sorumlu olduğu bir sistem kanımca mükemmele yakın bir sistemdir.
Her ikisi de meclis tarafından belli çoğunlukla her zaman görevden azledilebilir. Sadece meclis seçim yılına kadar yani beş yılda bir millete karşı sorumlu tutulabilecekken her iki başkanın da daima ve her zaman millete karşı sorumluluğu meclis tarafından denetlenebilir.
Bu yazıyı yazarken partilerle, kişilerle hiç ilgilenmedik. Zaten bu sistemde partilerin yeri çok partili seçimlerin ilk turda tamamlanması ve ikinci turda sadece iki parti ve dört aday kalması ile sınırlanmaktadır.
Tabii parti içi demokrasi de yerine oturmakta, lider sultası bitmektedir. Bugün dünyadaki en gelişmiş yönetim sistemi Rusya’nın da benimsediği ABD’nin başkanlık sistemidir. Ama onun da çok önemli bir eksiği vardır. O da denetimin olmayışı ya da yargı yoluyla denetimin sağlanmasıdır. Oysa yargı yoluyla denetim,yargı ne kadar bağımsız olursa olsun kesintili dönemsellik özelliğine sahip olduğundan sürekli denetime imkan vermemektedir.Denetimdeki esas amaç sadece yanlışı ve suçluyu bulmak değil; yanlışa ve suça engel olmaktır.Testi kırıldıktan sonra cezayı yine millet çekmektedir.
Önermiş olduğumuz bu sistemde ise icranın sürekli denetimi mümkündür. Bu sistemin dünyada eşi yoktur, bu milletin de dünyada eşi yoktur. Ve bizler dünyanın en iyisine layıkız.
NOT:Lütfen bu yazıyı okuyanlar başta Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamı olmak üzere,TBMM Başkanlığı’na,Milletvekillerine,tüm siyasi partilerin genel merkezlerine ulaştırmaya çalışsınlar.Biz de halk olarak hiç değilse böyle bir katkıda bulunalım.

7 Kasım 2015 Cumartesi

ZÜLFİKARIN İKİ SİVRİ UCU (ATATÜRK VE BEDİÜZZAMAN)

ZÜLFİKARIN NEREDE OLDUĞU BİLİNMEZ.SIRDIR.





Zülfikar, Hz.Ali RA Efendimizin iki ağızlı, iki sivri uçlu keskin kılıcı.
Zülfikar, İslam'ın en keskin kılıcı.

Artık bazı gerçekleri yazmanın zamanı geldi.

SON YÜZYIL

Bu yüzyılda Zülfikar'ın iki keskin ve sivri ucunu Atatürk ile Bediüzzaman temsil etmiştir.

Atatürk, Zülfikar'ın alt keskin ucudur ve maddi gücü temsil eder. Bediüzzaman ise üst keskin ucudur ve manevi gücü temsil eder. Daha doğrusu Atatürk maddi kalkınmayı, Bediüzzaman ise manevi kalkınmayı temsil eder. Atatürk maddi kalkınmaya, Bediüzzaman da manevi kalkınmaya liderlik etmişlerdir.

Herkes Zülfikar'ın sadece iki keskin ucunu görse, iki ayrı keskin kılıç zanneder. Ama o kılıç birdir çünkü Zülfikar'dır.

Zülfikar'ın gövdesi Türk Millleti'dir. Kabzesi Kuran. Kim o kabzeyi hakkı ile tutarsa Hz.Peygamber SAS Efendimizin gerçek halifesi olur.

Hz.Peygamber SAS Efendimizden sonra, kıyamete kadar ki en büyük halife Hz.Mehdi AS'dır. Bu kabzeyi ilk önce Hz.Peygamber SAS Efendimiz gibi tutmak isteyen Horasanlı Ebu Müslim olmuştur. Ama dünyaya hakim olamamıştır. İkinci defa tutan ise cennet mekan Fatih Sultan Muhammed Handır. Fethi gerçekleştirmiş ama dünyaya hakim olamamıştır. İkisi hakkında da hadisi şerif vardır.

Horasanlı Ebu Müslim bu kabzeyi FİTNEYE karşı tutarken Fatih Sultan Mehmet Han KAFİRE karşı tutmuştur. Şimdi işte o kabzeyi Hz.Mehdi AS tutacaktır ve hem FİTNEYE hem de KAFİRE karşı çekecektir İNŞALLAH.

Zülfikarı diğer kılıçlardan ayıran özellik sadece iki keskin ucu olması değildir. O iki keskin ucun, temsil ettiği güçtür. Maddi ve manevi güç.

İşte Hz.Mehdi AS; böyle bir maddi ve manevi gücü eline alacaktır İnşallah.

Bu bilgi Şia kaynaklarında da açıkça ifade edilir. 

"Yeryüzünde Müslümanlar, maddi ve manevi bir güç haline geldiklerinde Kaim AS zuhur eder ve bu gücün başına geçer" derler. O yüzden İran tüm maddi imkanlarını savunma sanayini geliştirmek için harcıyor. 

Ama yanılgıları da şurada:

Sadece maddi güç denilmiyor, aynı zamanda manevi güç de deniliyor. Yani maddi olarak hazırlık yapıyor ama manevi olarak hazırlığı yok. 

Çünkü Hz.Peygamber SAS Efendimizin Hz.Mehdi AS'a bıraktığı manevi gücü Şiilik değil Ehli Sünnet Vel Cemaat temsil ediyor. Ehli Sünnetin manevi kalkınmasına da bu çağda Bediüzzaman liderlik etmiştir.

Demek ki bu zamanda Bediüzzaman'sız manevi kalkınma ve manevi kalkınmasız da manevi güç olmazmış. Bediüzzaman bunu bizzat kendisi de "Ben Mehdi değilim belki zamanın müceddidi olabilirim" diyerek açıkça ifade ediyor. Yani Bediüzzaman bizzat kendisi müceddid olduğunu ifade etmiş ise başkasına diyecek bir şey kalmaz. Yine Bediüzzaman kendisi bizzat Mehdi olmadığını da ifade etmişse başkasına yine diyecek bir şey kalmaz.

Peki müceddid ne demekti? Zamanın gereklerine göre dini yenileyen, yeniden yorumlayan, Kuran'ı yeniden açıklayan,dine sonradan giren hurafeleri ortaya çıkaran bir nevi güncelleyici.

Demek ki Bediüzzaman'dan önceki dönemde dine çok hurafeler karışmış ve dinin yeniden yorumlanmasına, hurafelerin temizlenmesine ihtiyaç duyulmuştu. Koskoca Osmanlı'nın yıkılışının manevi sebebi de işte tam buydu. Hurafeler ve batıl inançların İslam gibi saygı görmesi. Oysa hak gelince batıl zail olur.

Bediüzzaman'dan sonra Risalei Nurlara bedel bir eser yazan olmuş mu? Olmamış.Çünkü Bediüzzaman son mücedid ve ondan sonraki dönem Hz.Mehdi AS dönemidir. Manevi kalkınma Risalei Nurlarla gerçekleşecek.Tüm dünyaya yayılacak ve dünyanın her yerinde çiçekler açacak. Osmanlı bunu yapamamış ve bu sebeple yıkılmış. 

Atatürk yıkmamış deyince küplere binecek ön yargılılar var. Peki Bediüzzaman mı yıkmış Osmanlı'yı? Ne kadar az düşünüyorlar.

Oysa Osmanlıyı ne Atatürk yıktı, ne de Bediüzzaman. Osmanlı daha üç yüz sene önce bir Atatürk'ü, bir Bediüzzaman'ı olmadığı için kendi kendini yıktı. İslamı hurafelere, maddi kalkınmayı da saray haremlerine bıraktığı için yıkıldı. Osmanlı padişahlar  cephelerde ordularının başlarındayken yıkılmadı, haremlerinde eşlerinin yanındayken yıkıldı.

Bediüzzaman Zülfikar'ın üst keskin ucunu, Atatürk de alt keskin ucunu ihya etmek için görevlendirildi.

Görevlendirildiler diyoruz bakınız..

Her ikisi de Cumhuriyetçiydi. Her ikisi de Cennetmekan Abdülhamid Han'a karşı kurulan Hareket Ordusunda yer aldılar. Ama kendileri, kendiliklerinden gitmediler. Öyle olsa birisi değil her ikisi birden hain olur. Gönderen Cennetmekan Abdülhamid Han'dır.

Enver Paşa da, Atatürk de hatta Bediüzzaman da Osmanlı derin devletinin en iyi ajanlarıydı. Osmanlı devlet olarak, kurumlar olarak, ordu olarak, ekonomi olarak, hepsinden önemlisi askeri güç, teknolojik güç ve silah olarak batıya yenik düşmüş ve artık savaş meydanlarındaki mağlubiyetin haberi beklenir olmuştu. Bu haberler de gecikmedi.

Evet Osmanlı zaten yenilmiş ve sadece ajan gücü ayakta kalabilmişti. İşte bu ajanlarla ne yapılabilirse yapılacaktı.

Enver Paşa Almanlara yakın edilmiş ve savaş kaybedilince de kenara çekilmişti.

Artık sıra Atatürk ve Bediüzzaman'daydı. Çünkü tek ağızlı kılıçla olmamıştı yine olmayacaktı. Yeni kurulacak devletin Osmanlıyı yıkan tüm unsurlardan temizlenmesi gerekiyordu. Lozan Antlaşması ZAMAN KAZANMAK için yapılmış bir antlaşmaydı. O kadar yapılabilmişti. Çünkü ülke hala işgal altındaydı. İngilizler ve Fransızlar İstanbul'daydı. Anadolu'da Atatürk'ün Yunanlılar ile yapacağı Kurtuluş Savaşının sonucunu merakla bekliyorlardı. Çünkü Türk Milletinin gücünü test ediyorlardı.

Atatürk önderliğinde Türk Milleti kazanınca işgalden vazgeçtiler ve "Türk Milleti ile anlaşma yapalım ama istediklerimizi de dayatalım çünkü biz hala güçlüyüz" dediler. İşte Lozan böyle yapıldı. Zaman kazanmak için. Hatta İnönü ağzından kaçırarak "Lozan'da yüz sene kazandık" deyiverdi. O söz gerçekte Atatürk'e aitti.

Eğer 1.Dünya Savaşını kaybetmeseydik ne Mondros, ne Sevr ne de Lozan olacaktı. Osmanlıda üç yüz yıldan beri düşünülen Cumhuriyete tıpkı Gorbaçov'un Glasnost ve Perestroyka'sı gibi belki de Putin'in BDT gibi geçilecekti. 

Hilafetin kaldırılmasına gerek olmayacaktı. Atatürk saltanatı zaten Osmanlı projesi olduğu için Hilafeti de koruyacak gücümüz kalmadığı için kaldırmıştır.  


Devam...

O yüz senelik zaman kazanıldı ama nasıl değerlendirilecekti? İngiliz, Fransız hatta ABD rahat bırakacak mıydı? İstediklerini almışlardı ama alamadıkları ve farkına varamadıkları da vardı.

Bu yüz senelik dönemde Türk Milleti, Osmanlıyı yıkan sebeplerden arınarak yepyeni ufuklara açılabilirse ve yılmadan çalışıp tekrar onlarla er meydanına inebilecek güce kavuşursa, tüm dünyaya gerçek İslamın gerçek zaferinin ilan edilmesi mümkün olacaktı. Ama bunu yapacak olan da Hz.Mehdi AS'dı ve bize düşen ona hazır asker olabilmekti. İşte yüz yılın amacı buydu.

Atatürk de Bediüzzaman da bunu biliyordu.

Maddi kalkınmayı Atatürk başlattı. Manevi kalkınmayı Bediüzzaman. İngiltere, Fransa ve ABD'ye rağmen.

Atatürk yeni kurulan devletin kurallarını, maddi kalkınmanın temeli olan akıl ve bilim üzerine inşa ederken, Bediüzzaman da hurafelerden arınmış akıl ve bilim ile anlaşılabilecek ve yaşanabilecek gerçek İslam'ı inşa etmeye çalışıyorlardı. Dost olduklarını bilselerdi asla müsaade etmezlerdi.

Zaten hiç boş durmamışlardı. Tek parti döneminde Osmanlı'daki hurafeleri bahane ederek kasten din düşmanlığı yapmışlar ve ileride kullanabilecekleri karşıt görüşü beslemişlerdi.

O karşıt görüş gerçekten İslam mıydı? Siyasal İslam, radikal İslam, tekfirci İslam, Cihatçı İslam vs.vs. Oysa Kuran'da sadece bir İslam var ve o da Bediüzzaman'ın ihya etmeye çalıştığı İslam. 

Laikliği din düşmanlığı olarak kullanmışlardı. Oysa Hz.Peygamber SAS Efendimizin yerine halife tayin etmeyişi laikliğin İslama uygun olduğunun delili değil miydi? 

Çünkü halife hem dini hem de dünyevi liderliği temsil ediyordu.

Dini lideri sadece Allah cc bilir ve tayin edebilir.Dünyevi lideri ise halk seçer ya da biri zorla ya da hile ile gelir alır. 

Muaviye ve Yezid'in liderlikleri böyle değil mi? Hz.Peygamber SAS Efendimiz Hz.Ebu Bekir RA'ı bizzat kendisi halife tayin etseydi ve yıllar sonra Muaviye hile ile o makamı eline geçirseydi, gerçekten dini lider olabilecek miydi? İşte laiklik ilk önce bu. Sonrası da var tabi.Yazının konusu değil.


Devam...

Dünyadaki cennet; bağ bahçeler, cehennem ise hapishanedir. Şu işe bakınız ki Kuran'da baştan sona cennet ve cehennemi anlatır. Cehennem ile korkuturken, Cennet ile müjdeler. Yani korku ile ümit arasındadır İslam.

Bediüzzaman'ın dünya hayatı da hapishanelerde ve bağlarda bahçelerde geçmiştir. Risalei Nurlar bu mekanlarda yazılmıştır. 

Cennet ve cehennemi anlatan Kuran'ın yeniden yorumlanması olan Risalei Nurlar işte dünyanın bu cennet ve cehennemlerinde kaleme alınmıştır. Hepsi planlıdır. Amaç o Risalelerin hakkını vererek yazılmasıydı. 

Yoksa Bediüzzamana dünyanın her yeri cennet, her yeri cehennem. Anlayanadır tabi bu da. Bediüzzaman da diğer şeyhler mollalar gibi sahte cennette yaşasaydı acaba Risaleleri böyle yazabilir miydi? Allah CC en büyüktür.

Ahireti cennet olana dünyanın her yeri cehennemdir ama ahireti cehennem olana da dünyanın her yeri bir cennettir. Çünkü ne dünyanın cehennemi ahiretin cehennemine ne de dünyanın cenneti ahiretin cennetine bedel olamaz. Üstelik biri bir anlıktır diğeri ise ebedidir.

Risalei Nurlar Bediüzzaman'a İngiliz,Fransız ve ABD'ye rağmen, derin devlet tarafından korunarak ve himaye edilerek yazdırılmıştır. Devlet korumasaydı yazamazdı. Çünkü gün gibi ortada olduğu ve gizlenemediği için maddi kalkınmanın liderine o kadar izin vermemişlerdi. Bediüzzaman'ın Atatürk'ün gizli bir dava arkadaşı olduğunu bilselerdi asla izin vermezlerdi. Kaderi İlahi başka tabi. Allah'ın dediği olur.

Efendim Atatürk ile ilgili Bediüzzaman, en yakınında bulunan talebelerine Süfyan demiş. TAKİYYE YAPMIŞ.Peki o en yakın talebeler şu anda ne haldeymiş?

Var mı içlerinden biri diğerini adam yerine koyan? Yüz parça oldular. Gülen cemaati dünya çapında başarılı oldu diye Gülen'i Süfyan ilan ettiler. Hani sizin Süfyanınız başkasıydı? Bu talebeler mi? Ayıp kardeşim, çok ayıp.

Bediüzzaman'ı şu anda Gülen Cemaati temsil ediyor. Bunu Bediüzzaman da zaten ta o zaman açıklamış. "O Risaleler dünya çapında yayılır ve dünyanın her yerinde çiçekler açar" demiş. Var mı böyle bir cemaat, Gülen cemaatinden başka? Yok.

Peki Atatürk ile Cemaat arasında nasıl bir bağ olabilir?

Bediüzzamanı temsil eden Cemaat gerçek İslamı tebliğ ediyor. Akıl ve bilimi rehber ediniyor ve Kuran'daki "Oku. Yaratan Rabbinin adıyla oku" ayetini tam olarak icra ediyor.

Kuran'daki matematiği cami imamı bilmez. Ancak bir matematikçi anlayabilir. Kuran'daki fiziği bir Fizik alimi, Kimyayı Kimya alimi anlayabilir. 

Cemaat de bunu yapmıyor mu? Talebeleri tüm uluslararası yarışmalarda matematik, fen, fizik, kimya ödülleri almıyorlar  mı? Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Osmanlı'nın düştüğü hurafelerden arındırma davasına hizmet etmiyor mu? 

Efendim bunlar hain! Memleketi satmışlar! ABD, İngiltere, Fransa, İsrail ve Siyonizme hizmet ediyorlar! İşte bak Gülen'i vermiyorlar! Koruyorlar!

Ya cemaat Atatürk'ün ve Bediüzzaman'ın maddi ve manevi mirasını üstlenerek, Zülfikar'ın iki ucunu da gövdede birleştirip kabzeyi tutacak kişiye uzatıyorsa? Ve esas sorun da buysa?

Diyelim ki biz ABD, İngiltere, Fransa ve Siyonizm olalım. Cemaat de düşmanımız olsun. Ülkemizdeki okullarını kapatmak kolay.Liderleri de elimizde, istersek öldürürüz. Ama cemaat biter mi? Bitmez. O zaman ne yapmalı ki nereden nasıl başlanmalı ki, Cemaatin kökü kazınsın?

Ben cemaatçi değilim ama Allah'dan korkarım. Bize göre Cemaat Atatürk'ün ve Bediüzzaman'ın izinden gidiyor. Ve onların yarım bıraktıkları işi tamamlayacak ve Zülfikarın kabzesini tutması gereken kişiye uzatacak. O günler de çok ama çok yaklaştığı için yazdık.


6 Kasım 2015 Cuma

AHMET TAKAN'IN SON YAZISI

AHMET TAKAN ONİKİDEN VURDU AMA VURULAN VAR MI?



1 Kasım'ın ardından e-posta, mesaj ve telefon bombardımanına tutuldum. 
Ortak soru şu;
"Büyük resim"...

Aslında, "büyük resmi" görmek o kadar da zor değil. Fazla derinlerde aramanın da lüzumu yok!.. Türkiye sınırları dışından, en azında şöyle Orta Doğu coğrafyasından bakın yeter. Bu demek değil ki "büyük resmi" soranlara hak vermiyorum. Şu anda ciddi bir travma yaşanıyor Türkiye'de. 7 Haziran sonrasında baskı ve tehdidin, dayatılan can, mal ve geçim korkusunun, yılgınlık ve alternatifsizlik içinde kıvranan kitleleri ne hale getirdiğini gördük. Sandıktaki sonucun nereye varacağı hususunda ise 1 Kasım'ı organize edenler hiç vakit kaybetmeden düğmeye bastı. 

İşte gördünüz; R.Erdoğan 1 Kasım'ın en önemli mesajının yeni anayasa olduğunu, millî iradenin talebinin yeni anayasa olduğunu ileri sürdü. Aynı gün sözcüsü İbrahim Kalın, başkanlık sisteminin halka sorulacağını ilan etti. Çözüm ortaklarından HDP de yeşil ışık yaktı. Aslında, 7 Haziran'dan sonra dayatılan tekrar seçim sürecinde konuşulmayan tek gündem maddesi, başkanlık sistemi ve yeni anayasaydı. 5 ayda bu konuda en ufak bir tartışma hatırlıyor musunuz?..

Milleti kandırma operasyonunda bu sefer de başarılı oldular. Normal şartlarda 2019'a kadar sandık olmadığı için elleri de çok rahatladı. Kendi isteklerini ve projelerini, sandık sonuçlarını da nalıncı keseri gibi yontarak tam gaz yürürlüğe sokacaklar. "Ahmet Davutoğlu acaba rüştünü ispatlamak için direnebilir mi" şeklindeki cılız beklentiler boşa çıkacak. Yalandan hamle yapmaya kalkışsa şipşak kongre ile yerine atama yapılır.
Meclis açılır açılmaz sarayda hazır olan yeni anayasa taslağı AKP önerisi olarak gündeme gelecek. Ne ABD, ne Fransa, ne Meksika ne de Türk tipi başkanlık sistemi. Bunun adı Erdoğan tipi başkanlık sistemi olacak. 

Neler olacak neler!..
Başkan yürütmenin başı olacak,
Kanunları onaylama, reddetme ve Anayasa Mahkemesi'ne götürme yetkisi sadece kendisinde olacak,
Bakanlar, Meclis içi veya dışından başkan tarafından atanacak,
Başkanın görevden alınması, Yüce Divan'da yargılanması mümkün olmayacak,
Üst düzey kamu yöneticilerini başkan atayacak. Yargıda tüm düzenleme yetkisi başkana verilecek,
"Başkomutan" olduğu için komutanları atama ve görevden alma yetkisi başkanda olacak.
Kısacası; başkan "yat" diyecek yatacağız, "kalk" diyecek kalkacağız.

"Ama başkanın partisi 1 Kasım'da 317 mebus çıkardı. Bu sayı ile imkânsız anayasayı değiştirmesi. Diğer partilerle uzlaşması lazım" diyeceksiniz. Ben de, "beni güldürmeyin saf kardeşlerim" diye cevap vereceğim.

Bu seçimlerde AKP ile HDP arasında gizli mutabakat yapıldığını düşünüyorum. Büyük resmi okumaya çalıştığımda; ABD ile Rusya, Suriye'de ortak hava tatbikatı yaparken, Kürt koridoru tamamlanırken gerçekleşen 1 Kasım seçimlerinde HDP'nin oy oranına bakıyorum. Baraj altı bırakılmadı ama kıl payı geçirilerek kilit sayıda söz söyleyebilecek sayıda milletvekili sandalyesi verildi. HDP-Kandil hattından gelen ilk açıklamalara bakıldığında pek de sıkıntılı olmadıkları görülüyor.

AKP'nin istediği anayasa değişikliklerini yapabilmesi en azından referanduma gidebilmesi için 13 milletvekiline ihtiyacı var. Referandumsuz anayasa değişikliklerinin gerçekleşmesi için asgari sayı 367. 5'inci partinin kurulmasına, Güneş Motel senaryolarına ihtiyaç kalmadı. Biliyorsunuz, anayasa değişikliği oylamaları gizli yapılıyor. 

AKP, HDP ve CHP içinden çok kolay gizli destek alır. Bu sayı rahatlıkla 367'yi de geçebilir. TBMM'de sandalye sayısı 40'a indirilen MHP'nin ise tepkisi kuru gürültü olmaktan öteye gitmez. Zaten TBMM Başkanlık Divanı'nda temsil sayısı 1 katip üyeye düşen MHP'nin diğer komisyonlarda temsil sayısı sembolik olacağından artık bu partinin parlamento etkinliğinden çok bir şey beklememek gerek. "80 milletvekili varken ne oldu" derseniz onda haklısınız...

Gerek R.Erdoğan'ın, gerek diğer iktidar sözcülerinin sıcak açıklamalarındaki satır aralarını dikkate alırsanız,"çözüm süreci"nin de buzdolabından çıkmak üzere olduğunu kolayca fark edebilirsiniz. Kulağıma gelen bilgilere göre, bu aralar İmralı koster trafiğinde de hızlılık var. Abdullah Öcalan güzellemeleri çok yakında başlayacak. AB standartlarında demokrasi sözü verdikleri için(!) yerel yönetim reformu hamlelerine hazır olun. Demokrasi ve barış hamlemizin(!) Öcalan'ın Diyarbakır'da 'Villa tipi ev hapsi'ne de... "Öz yönetim"e de.. AB'den fonlayıp "öz yönetim"lere aktaracaklar.

ABD-Rusya ve diğer güçler Suriye'yi paylaşırken, Kürt koridorunu kurup bizim de ağzımıza "bakın Azez-Cerablus hattında da Türkmenlere güvenli bölge verdik" diye bir parmak bal çalacaklar.
Uçkurumuzu gevşete gevşete, gevşek federasyonun kapısına geldik. Barzani'ye de ayar verildi. Ama hiç birimizin en ufak şikayete hakkı yok. Biz istedik!.. Biz onay verdik projeye!..

Şimdi!.. Anayasanın ilk 3 maddesine son kez bir daha bakın...
Belki bir süre sonra hatırlamak, "neydi onlar" demek için arşivlerde bile izini bulamayacaksınız.

Gördünüz mü büyük resmi?..
Hâlâ göremediniz mi?.. O zaman bir fırsatını bulup muhtarların arasına karışın. Bir dahaki toplantıda başkana sorun!..


SAFA ASYA'NIN 2 SORUSU:

SORU 1)

Acaba AKP 1 Kasım öncesinde;

"Açılıma devam edeceğiz"
"Yeni Anayasa yapacağız"
"Başkanlık sistemine geçeceğiz"
"Apo'yu ev hapsine çıkaracağız"
"Eyalet sistemine geçeceğiz"
" PKK'ya özerklik vereceğiz"

deseydi 1 Kasımda ne kadar oy alırdı? Dürüstlük bu mudur?

SORU 2)   

Peki bunları yapabilirler mi?
Birinci sorunun cevabını siz ikincinin cevabını da biz verelim...

Nah yaparsınız. Bu ülke sahipsiz değil bu bir. İkincisi de bu ülkede herkes kanmıyor.

5 Kasım 2015 Perşembe

HZ.MEHDİ AS 38 YAŞINDA ZUHUR EDECEK İNŞALLAH

HZ.MEHDİ AS 1979 DOĞUMLU OLABİLİR VE 38 YAŞINDA ZUHUR EDEBİLİR ALLAHU ALEM




Bu tarih de 2016 veya 2017 olabilir. Çünkü 38 yaşı 2016 da başlar ve 2017 de biter. Hz Mehdi AS kırk yaşında yani üç yıl içinde Arabistan Yarımadasına hakim olacak ve 41 yaşında Guta'da bulunacak.Yani Suriye'ye gelecek.

Şimdi bazıları bize yine kızacak ama biz yazılarımızı takipçilerimizi memnun etmek için değil doğruluğuna inandığımız için yazıyoruz.

1919 da Mustafa Kemal'e Milli Mücadeleyi başlatma görevi verildiğinde tam 38 yaşındaydı. Ve 41 yaşında Milli Mücadele Zaferini tamamladı.

Muhyiddini İbnül Arabi Hazretlerinin ifşaatlarından Atatürk'ün normal bir insandan öte bakışlarıyla insanı eriten biri olduğunu biliyoruz. 

Bu ifade tarihte ve tüm edebi eserlerde manevi yönü olan kişiler için kullanılmış. Atatürk'ün de 1919 da sadece Vahdettin Han tarafından değil aynı zamanda zamanın aksakallıları tarafından da görevlendirildiği ortaya çıkıyor. Arabi'nin ifşaatlarından bunu anlıyoruz. Aksini iddia eden Arabi'den delil getirsin. 

Bediüzzaman'dan delil kabul etmeyiz çünkü Bediüzzaman da tıpkı Atatürk gibi görünen ve bilinen özelliklerinin ötesinde görünmeyen ve bilinmeyen özellikleri olan biriydi ve bize göre Atatürk'ün can dostuydu.

Atatürk Türkiye'nin maddi mimarı olurken Bediüzzaman da manevi mimarlığını yapmıştır. Üstelik bunu İngilizlere rağmen başarmışlardır. Ama o İngilizler, ABD'liler ve İsrailliler bugün Atatürk'ün ve Bediüzzaman'ın bize bıraktığı mirasları ile savaş halindedir. (C..C) İşte bu savaşı Hz.Mehdi AS birleştirerek ve düşmanlarını darmadağın ederek kazanacak İnşallah.

Ve bir iddia da bulunalım.

Diriliş Ertuğrul dizisinde İbnül Arabi'nin Ertuğrul'a emanet ettiği sandık vardı ya... İşte o sandık Atatürk'e kadar gelmiş de olabilir. Ve Atatürk o sandıkta bulunan sırlardan yararlanarak Hz.Mehdi AS'a öncü hizmeti yapmış olabilir.

Bunun dayanağı şudur:

Bugün dünyada İslamı gerçek manada temsil edebilecek ve tüm İslam alemine model olacak tek ülke Cumhuriyetimizdir. Eksikleri ve yanlışları çok ama çok olsa da Atatürk'ün bu Cumhuriyeti tam istediği şekle getiremeden vefat ettiği de unutulmamalı.  

GANNUŞİ NEYİN FARKINDA? NEYİN FARKINDA DEĞİL?

'1 Kasım'da İslam'ın zaferini yaşadık'




Tunus Nahda Hareketi lideri Raşid El Gannuşi, 1 Kasım sonuçları için 'Türk milletinin değil İslam'ın zaferi' değerlendirmesinde bulundu.

AA'nın haberine göre, Tunus Nahda Hareketi lideri Raşid El Gannuşi, İslam'ın demokrasiyle yakın bir bağı olduğunu belirterek, "Sözde, İslam'ı temsil ettiğini söyleyen IŞİD'in, şura kültüründen uzak, tek kişinin diğerlerini yönettiği bir yapı olduğunu görüyoruz, bunun İslam'la hiçbir alakası yok" dedi.

Gannuşi, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Eğitim ve Kültür Komisyonu tarafından düzenlenen "Oku, Dinle ve Yaşa" etkinliği kapsamında, İslam dünyasının gündemine ilişkin değerlendirmeler yaptı.

1 Kasım seçimleriyle elde edilen sonuçların, Arap ülkeleri ve Müslüman coğrafyada bayram havası estirdiğini anlatan Gannuşi, "Pazar günü sadece Türkiye'nin ve Türk milletinin zaferi değil İslam'ın zaferini yaşadık" ifadelerini kullandı.

"Türkiye'deki demokrasi zaferi umuyorum ki diğer Müslüman ülkeler için de umut ışığı olur"

Türkiye'nin İslam'ı ve laikliği aynı anda koruyabildiğini belirten Gannuşi, özgürlüklerin bir arada yaşayabileceğini kaydetti. Türkiye'nin Arap ülkelerinde rol model olduğunu yineleyen Gannuşi, "Türkiye'deki laik bir anayasa, İslami bir anayasa olmasa bile İslam'ın rahatça yaşanabildiği bir anayasa var. Özgürlük sizce de bu değil midir? Türkiye'deki demokrasi zaferi umuyorum ki diğer Müslüman ülkeler için de umut ışığı olur" diye konuştu.


GANNUŞİ NEYİN FARKINDA?

Tunus, Arap Baharı isimli BOP projesinin ilk mağduru olan ülke. ABD'nin küresel teröristleri kendilerini ilk önce Tunus'da gösterdiler. Ve Zeynel Abidin Binali'nin ülkeyi terk etmesine neden oldular. Daha sonra Tunus yeniden demokratik sisteme döndü ama ağır bedeller ödeyerek. 

Gannuşi'nin iktidarda ilk yaptığı icraat, Tunus'a Suud vb. Arap ülkelerinden giren teröristlerin girişini yasaklamak oldu. Havalanında teröristler uçaktan indirilmeden geldikleri yere geri gönderildi. 

Gannuşi kendilerine cihatçı diyen ve masum insanları katleden eli silahlı küresel teröristlerin İslam'ı temsil edemeyeceğinin farkına vardı. Farkına vardı çünkü Gannuşi'yi Tunus'da iktidara taşıyan da o teröristlerdi.

"İslam'ı bu teröristler temsil edemez. Türkiye'de demokratik sistemle iktidara gelen AKP iktidara geliş şekliyle İslam'ı temsil etmeye daha layıktır" demek istiyor. Bunu da teröristlerden çok çektikleri için AKP ile kıyas yoluna gidiyor. Bize göre de şu an iktidarda olan AKP şu an ki haliyle İslam'ı temsil etmeye küresel teröristlerden daha layıktır. Ama acele etmeyiniz.

Eğer o küresel teröristlere ABD ile birlikte veya münferiden; AKP destek vermişse Gannuşi fena çuvallamıştır. "Bize göre" dediğimiz tespit ise bugün içindir.Yarın ne olacağını Allah cc bilir.

GANNUŞİ NEYİN FARKINDA DEĞİL?

Türkiye'deki özgür yaşamı sağlayan, farklılıkları bir arada tutan, zenginlik olarak gören ve bütün İslam ülkelerine model olmasını sağlayan kuralları AKP değil Atatürk koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olarak İslam ülkelerine modeldir. Ve model Atatürk'ün eseridir.En büyük pay onundur. AKP'nin değil. AKP de bu ilkelere sahip çıkarsa işte o zaman pay sahibi olur.

Gannuşi'nin farkında olmadığı veya Müsiad karşısında vurgulayamadığı konu budur.

VE MEDYA

Haberi Gannuşi "1 Kasım'da İslam'ın zaferini yaşadık" dedi diyerek veren medya çarpıtarak yine paye peşine düşmüştür.

3 Kasım 2015 Salı

AASMAESTEFAN RUMUZLU TAKİPÇİMİZİN 1 KASIM ANALİZİ

Secim - 2015 Degerlendirmesi

Aslinda siyasi konulara ne kadar girmek istemesemde her seferinde bir guc beni yazmaya itiyor. Politika insanin enerjisini asagi cekiyor. Bu yuzden kendimi uzak tutmam gerektigini biliyorum. Ama o kadar cok mail ve soru geliyor ki, bir sekilde yazmam gerektigi kanisina variyorum. Inanin siyasetten, televizyondan, dizilerden ve haberlerden uzak durunca, mukkemmel oluyorsunuz. Kendinizi yeniden kesfediyorsunuz.

Bu yazimi secim sonuclarina ayirdim. Endiseli insanlarin kalbine bir damla su serpmek ve umudunuzu kaybetmeyin demek icin. Cunku; ilerde olacaklar, bugun aglayanlari guldurecektir. On uc yil idare ettiniz, biraz daha bekleyin. Artik dalgalara karsi savasmak yerine, kendinizi suyun akisina birakin. Ilahi duzen gerekeni gerekli zamanda yapacaktir. Buna inanin ve guvenin. Zor gunler bitmedi daha, hazirlikli olun ama sonunda gulenler siz olacaksiniz. Unutmayin karanlikta encok kalanlar, isigi en cabuk arayacak olanlardir. Iki mavi gozun takibindesiniz. Onun zamani yaklasiyor..Uzulmeyin..Sabirli olun. 'Her serde bir hayir vardir' sozune siginin.



Secimden once bana gelen vizyonu yazmistim. Yuzde on hileyle ekleme yapilacagi uyarisinda bulunmustum. Bu oylar hdp ve mhp den belli oranda kesilerek yapildi. Disardan ysknin sistemine bagli paralel bir ysk olusturuldu. Bunu aciga cikarmak icin ysk nin bagimsiz olmasi gerekir. Bu da mumkun olmadigi icin birsey yapilamaz artik...Simdi gelelim sonuclara...

Bugun Turkiye'de olanlari anlamak icin; 1938'de Ataturk'un olumune kadar gitmek lazim. O olunce, emperyalistler usustu Inonu ve ahalisinin ustune. Inonu donemi ulkede oynanacak oyunlar icin bir kapi oldu. Giris Inonu ile yapildi ve devami, Menderes ile geldi. Evren ve 80 darbesiyle Ataturk'un getirdigi sistem tamamen bitirildi ve darbe anayasasi ile ulke donusturulerek bugunku tohumlar ekildi. Bu ekim asker eliyle yapildi. Yani hainler aslinda ordunun icindeydi. Hala da icinde. Su an olan, o donem asker eliyle ekilen tohumlarin bicilmesidir. Su safhada akpyi, mhpyi, chp yada hdp'yi suclamayin. Ne bekliyorsunuz ki? Seksen darbesinde olanlari iyi bilmezseniz bugunleri asla anlayamazsiniz. Olmasi gereken olmustur aslinda. Lutfen birbirinizi suclayip, kin ve nefretle bolunmeyin.

Bahceli'nin Mhp'yi frenlemek icin partinin basina getirilmesi, Kilicdaroglu'nun, Chp'yi hdp'lilestirmek icin partinin basina getirilmesi, Imrali canisinin ulkeye getirtilip, pkkya hdp ile siyasi statu verilmesi, akp'nin Fransa'da bir grup musluman gorunumlu yahudiye kurdultmasi ve para dagittirilarak oy toplatilmasi..hepsi de ayni projenin parcasidir. Lutfen 13 yildir olanlara aldanip, gercek resmin bir kosesine takilip kalmayin. Geriye gidin ve resme uzaktan bakin. Gercegi gorun. Ingilizce biliyorsaniz yurtdisinda satilan bazi siyasi kitaplari alip okuyun. Adamlar bugunleri adim adim planlamislar ve birde yazmislar kitaplarinda.1940'lardan beri Turkiye'yi milli bir hukumet yonetmiyor zaten. Basa gelecekleri de ne yapacaklarini da ayni dis gucler planliyor. Siz ayni ailenin farkli bireylerinin farkli partilerin basinda oldugunda fikirlerinin degistigini sanarsiniz ama aslinda o bir kandirmacadir. basa kim gelirse gelsin; size kasikla verir, sahibine kepceyle. Isin kurali budur.

Bu yuzden de bugune takilip kalmayin. Gecmisi iyi ogrenin. Bu ulkede degisim olacaksa kokten olmali. Zaten ulkedeki her kurum cokmus durumda. Bundan kotu daha neler olabilir ki..adam zaten baskanlik yapiyor. Herseye o karar veriyor ve tum sisteme hakim. Iki yildir baskanlik sistemini uyguluyor ve millete, avunmasi icin icin sahte bir basbakan gosteriyor. Durumun vahimiyetini anlamaniz icin anayasaya baskanlik sistemi diye yazilmasi mi gerekli? Baskanlik uygulamada zaten.

Su kosullarda bence Akp'nin basta olmasi daha iyi. Cokus ne kadar cabuk olursa, yenisini kurmak o kadar cabuk olur. Muhalefet partileri, bundan sonra olacaklar karsisinda; aslinda basta olmadiklari icin sevinecekler. Cunku onuc yilda ulkenin getirildigi yer; karanlik bir tunelin ortasidir. Bu karanlik tunelden cikip isiga kavusmamiz icin daha zaman var. Birakalim karanlikla yurumeyi secenler, karanlikta yurusunler. Muhalif olanlar zaten yillardir karanlikta. Onlar aliskin. Bundan sonrasi Akp'ye oy veren yuzde 35'lik kesimin karanlik gunleridir. Onlari sorunlariyla yuzlesmeleri icin basbasa birakalim ve kenara cekilip izlemede kalalim. Lutfen uzulmeyin, hayal kirikligina kapilmayin, hayata kusmeyin. Sadece beklemede kalin ve size zarar getirecek davranislardan kacinin. Ilerde anlayacaksiniz ne demek istedigimi.

Peki neler olacak bu karanlik tunelin geriya kalan bolumunde?

Once guc zehirlenmesi yasayan Akp'liler birbirine girecekler ve guc paylasimi konusunda bir gizli savas cikacak parti icinde. Disariya mutlu bir tablo gosterebilirler, aldanmayin. Kapali kapilar ardinda birbirlerini bogazlayacaklar ve satislar baslayacak. Sirlar sacilacak ortaliga. Hemde icerden. Bastaki, en ummadigi kisilerce ihanete ugrayacak. Detaylari zamani gelince yorum bolumune yazarim.

Bak biz geldik, kaos bitti demek icin; birsure pembe bir tablo olacak ulkede..ama bu sessizlik iyiye alamet degil. Baharda canlanma olacak yine. Zaman yaklassin, yorum bolumune yazarim ne olacagini..

Cunku; onlarca defa yazdim. Irak ve Suriye'de olanlarin tek amaci Turkiye'yi bolmek ve uclu bir alanda kurt devleti kurmaktir. (Eger ulke kurulsun; o kurtler birden bire kurt degil, aslinda yahudi olduklarini hatirlayacaklar..) En acisida, akp bir buna soz verdigi icin hala basta. Bir de Israilin Mescid-i Aksayi yikip Suleyman tapinagini insa etmesi icin hala basta..Musluman frenlemesi lazim cunku..Bakmayin bagirip cagirdigina..onlar aslinda gonulde birler. Goreceksiniz bunu..2018'e kadar o tapinagin bitmis olmasi lazim. Tunel icinde insaat calismalarinin basladigini gordum. Buyuk hendekler kazilmisti. Filistinliler ya kacacak ya surulecektir. Ayni Suriye'de oldugu gibi multeci gocu olabilir.

Yuzlesilecek diger bir sorun ise ulkenin borc batagina bilincli olarak sokulmasidir. Su an ulke borcla ayakta durmaya calisiyor. Uretmeden tuketen bir ulke haline geldik. Bu sahte tablo birden patlak verecek ve encok akpnin kendi secmeni sorun yasayacak. Ama onlar buna gonullu olmuslardi ya, o yuzden siz izlemede kalmaya devam edin...Akista kalin..Ommmmm

Gelelim pkk-akp ortakligina. Iliskileri aciga cikacak. Birlikte hareket ettikleri anlasilacak. Buna kendi secmenide artik inanacak. Sonrasinda verilen sozler tutulamayacagi icin iki karanlik taraf, karanlikta birbirini yok etmeye calisacak..( Verilen sozler: Baskanlik karsiligina ocalana ozgurluk ve belediyelere ozerklik duzenlemesiyle, ozerklik ilani) Isin ilginc yani ise, her ikiside ayni guclerce yonetiliyor. Kardes piyon bunlar. Eger özerklik surecinde, akp orduyla hareket ederse, pkk, yanina barzani ve pyd'yi alarak son vurusu yapabilir. Su an buna hazirlik icin Kobanide, dis guclerce silah yardimi yapiliyor. Hazirlik bitince gorun neler olacak. Once irak sonra Suriye sinirinda kurt devleti kurdurtulacak. Ardindan da bu iki guc birlestirilip Turkiye'nin dogusunu bolmek icin icerden ve disardan taarruza gecilecek. Eger akp, ordu ile hareket etmeyip dis guclere ve pkkye verdigi sozleri tutmak isterse o zaman yine ulke olarak top yekun savas hali var. Kisacasi onumuz... Merhaba Suriye...

Savas olacagi vizyonunu yazmistim zaten ama zaman veremiyorum. Cunku diger boyutlardan bilgi akisi oldugunda gecmis veya gelecek yoktur. Zaman yoktur. 'An' da yasam vardir. Bekleyip gormek lazim....

Su sartlarda gelinen noktayi kabullenip, sevgiyle kendi yasamlarimiza odaklanmak gerek. Cunku birseyi degistiremiyorsak kabul etmek lazim. Ne kadar cabuk kabullenirsek, o kadar cabuk geciyor.Yillardir akpnin ve liderinin yapmis oldugu her carpikligi, yolsuzlugu, hirsizliklari, anti demokratik davranislarini onlara oy verenlere anlattiniz ama bir turlu inandiramadiniz. Cunku onlara oy verenlerin yapisini unuttunuz. Onlar oyle bir kitle ki, kendisine ne soylenirse soylensin; gozuyle gormedigi surece, yasayarak anlamadigi surece inanmiyor. Ancak kendi aci cekecek ve bizzat cani yanacak ki gercegi gorsun. Iste benim gordugum budur su an. Bu olacak. Muhalif olan herkes, kenara cekilsin artik. Kimseyle tartismaya, olanlari anlatmaya gerek yok artik. Cunku zaman onlarin anlama ve idrak etme zamanidir. Sizin zamaniniz kapandi artik. Bilincleriniz acildi, uyanisiniz tamamlandi. Bundan sonrasi onlarin uyanis zamanidir. Arkadan gelip, sizlerle ayni konuma girecekler yavas yavas..Ama iyi ama kotu..Hepsi iliklerine kadar anlayacak ve gorecek gercegi..Birakin tadini cikarsinlar.

Bu arada lider degisiklikleri bekliyorum. Bakmayin secim sonrasi hemen istifa etmemelerine. Olay yeni oldugu icin gururlarina yediremiyorlar. Bir sure muhalif partilerde yenilenme ve lider degisiklikleri var. Baskanlik denemesi olacaktir ama....yedirmezler oyle..

Sonuc olarak diyorum ki; Baskanlik sancisi, Suriye ve irak'ta kurt devleti kurulmasi sancisi, Belediyelere ozerklik adi altinda icerde kurt devleti kurmaya hazirlik sancisi, Ocalana ozgurluk sancisi, ekonomik sorunlar, bankalarin iflasi, ozgur medyaya mudahele, egitimin bitirilmesi, Rusya ile savas sancisi ulke halkini bekleyen sorunlar olacaktir.

Bunlar guzel gunlerimiz..action baslamadan tadini cikaralim. Soguk bir kis var onumuzde..hele onu depremsiz atlatirsak.. bahara devam ederiz yine..

Sevgiyle
Aasmaestefan@gmail.com

BUNU NEDEN YAYINLADIK?

Yazısındaki analize bire bir katılıyoruz. Sonrası için verdiği ifşaatların da doğru olduğunu düşünüyoruz.Aslında uzun bir analiz yapacaktık aaamaestefan kardeşimizin yorumunu görünce yazmaya gerek görmedik. Evet bunlar olacak.Ama bugün ama yarın.

İsteyen takipçimiz mail adresinden kardeşimizin şahsi bloğunu takip edebilir. Kendisine teşekkür ederiz. 

BU NE ANLAMA GELİYOR?

ABD Ordusu Avrupa komutanlığı, askeri personelin Türkiye’de artan güvenlik endişeleri nedeniyle ülkeye seyahatini yasakladı. 





Çifte vatandaşlığı olanlar dahil, askeri ve sivil çalışanların resmi olmayan seyahatler gerçekleştirmesi yasaklandı. ABD Ordusu Avrupa Komutanlığı’nın Facebook sayfasında yayınlanan yasaklar 9 Kasım’dan itibaren geçerli olacak. 


Türkiye’ye yapılan resmi ziyaretlerde ise ordudan izin alınması gerekiyor.


Uyarılara ek olarak Türkiye’ye seyahat edecek Savunma Bakanlığı yetkililerinin, “protesto olaylarından, mitinglerden, gösterilerden ve büyük topluluklardan uzak durması gerektiği”belirtildi.


Kararda halen geçerli olan seyahat kısıtlamalarının da geçerli olduğu belirtildi.


BU NE ANLAMA GELİYOR?

1 Kasım Seçimleri geride kaldı. Artık mitingler gösteriler olmayacak. Ama onlar "protesto olaylarından, mitinglerden, gösterilerden ve büyük topluluklardan uzak durması gerektiği" uyarısını yapıyorlar.

Daha ilginci ise yasağın başlangıç tarihi olarak 9 Kasım'ı ilan ettiler.

Aslında ne yapmak istediklerini tahmin ediyoruz. Sadece şu kadarını yazalım: Önce bir tuzak kurdular ve şimdi de o tuzağa gönüllü olarak düşenleri ifşa edecekler.Maksat kargaşa olsun. Acaba kim ne tuzağına düştü de ortaya çıkarılınca ortalık karışacak? 

Örneğin...

Düşmandan kurtulmak için önce onun düşmanını öldürmesine yardım etmek ve sonra da o cinayeti ortaya çıkararak düşmanı içeri tıktırmak gibi bir şey.

Bu yasağın nedenini ya hangosutta ya da maillere yazabiliriz.

2 Kasım 2015 Pazartesi

AHMET TAKAN' IN YAZISINDA "BAHÇELİ"

İŞTE O YAZI



Verilen görevleri, büyük bir istikrar içinde, büyük bir başarı ile dört dörtlük yerine getiren hangi yöneticinin istifası istenebilir?..

İster kamuda ister özelde olsun vazifelerini büyük başarı ile yapan bir yöneticiyi hangi akıllı görevden alır?..

Efendim; şöyleymiş böyleymiş, falanca yerlerden çok tepki geliyormuş, pek de sevilmiyormuş, falan, filan... Geçin bunları beyler geçin!..

Akıllı patron bakar; genel müdür kendisinin çıkarlarını tam manasıyla koruyor mu? Dediğinden bir milim dışarı çıkıyor mu çıkmıyor mu?.. Gerisini ne duyar ne de görür. Büyük ve profesyonel şirketlerin temel yönetim kuralları arasında genel müdürün sevilip sevilmemesi diye bir kıstas asla ve asla yoktur. Şirketin kapısının önüne sandık koysanız, genel müdüre sevdiklerine dair çalışanlarından hatta o şirketle ticari ilişkisi olanlardan tek oy çıkmayabilir. Fakat, patron öyle istediği için,  genel müdür, verilen vazifeleri hatasız yaptığı sürece koltuğunda oturur.

ADSIZ'ın sıkı takipçileri bilir. Söyleyeceklerini kenardan köşeden, oramı buramı sallamadan (başıma bu yüzden çok dertler açtım. Açmaya da devam edeceğimi biliyorum) ifade eden bir kardeşinizim. Lafın nereye geleceğini anladınız!..

En sonda söylenmesi gerekeni yine en başta söyleyelim;

Devlet Bahçeli çok başarılıdır. Evet efendim aynen öyle!..

Beğenseniz de beğenmeseniz de öyle!..

MHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturtulduğu günden bugüne kendisine verilen görevleri tam layıkıyla yapmış bir isimdir. O yüzden kimsenin ondan istifasını istemeye, hatta görevden alınmasını beklemeye hakkı yoktur!..

Tam manasıyla üstün bir vazife adamıdır Doktor Devlet Bahçeli!.. Kendisinin üstün görev anlayışı ve yerine getirebilme kabiliyetini anlatmak ve de hatırlatmak için öyle uzun bir kronolojiye gerek yok. Şöyle çok yakın zamana bir göz atalım;

Yanılmıyorsam, 30 Mart mahalli seçimlerine 5-6 aylık bir zaman dilimi kalmıştı. Daha ortada 17/25 Aralık operasyonlarının emaresi bile yoktu. AKP içinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı konusunda büyük bir kavga yaşanıyordu. O günlerde Doktor Devlet Bahçeli'nin, AKP içinde dahi durumu çok kritik olan Melih Gökçek ile gizli bir görüşme yaptığını MHP içinde bir MKYK üyesinden dinlemiş ve bunun çapraz doğrulatmalarını yaptıktan sonra kaleme almıştım. Büyük yankı uyandırmıştı o yazı. MHP yönetimi bir hafta açıklama yapamamıştı. Tabandan gelen tepkilerin artması üzerine seviyesiz bazı yöneticiler ile kiralık kalemler beni linç etmeye kalkmıştı. Hatta bazı fiili saldırıların da hedefi olmuştum. Dikkatli gözler ve sağlıklı beyinler, olup bitenleri ve gerçekleri zaman içinde gördü. Ankara'nın Melih Gökçek'e nasıl teslim edildiğinin analizi somut verilerle çok iyi yapıldı ama iş işten geçmişti. 30 Mart'ta Melih Gökçek'e Ankara kazandırılarak AKP'nin omurgası sağlam tutuldu. O gün Ankara'da Melih Gökçek kaybetse belki bugün siyaset alanında çok farklı şeyler konuşuyor ve tartışıyor olacaktık. MHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayının -madem çok başarılı ise-  hem 7 Haziran'da hem de 1 Kasım'da neden Ankara'dan değil de Adana'dan (seçilmesi en garanti yerden) mebus yapıldığı sorusu da kabak gibi ortada duruyor.

Dedim ya; Doktor Devlet Bahçeli iyi bir görev adamıdır!.. Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu bile ters köşeye yatırarak, Ekmelledin İhsanoğlu ile herkesin aklını allak bullak etmedi mi?.. Cumhurbaşkanlığı seçimi, 17/25 Aralık operasyonun ortalığı toz duman ettiği süreçte  R. Erdoğan siyasi yaşamının en rahat seçim kampanyasını yapıp, elini kolunu sallaya sallaya, boş kaleye gol atarcasına Cumhurbaşkanı seçilmedi mi?..

7 Haziran sonrasına gelelim. Ortak kanı, algı, yaşananlar, adına ne derseniz deyin her şey gerçeğin tüm çıplaklığıyla sandığa yansıdı.

Şimdi 1 Kasım'da Balgat'ta iç ve dış sıvası dökülen görkemli binada yaşananlara geçmeden önce sizlere aynı Melih Gökçek görüşmesinde olduğu gibi sağlam kaynaklardan teyit ettiğim şok bir haber vereceğim;

Kurban Bayramı tatil rehavetindeydik. Uzun tatil bitti yine sıcak kulislere döndük. Ankara'da derin kulislere hâkim olan çok sağlam ve güvenilir bir kaynaktan şu haberi aldım; "Devlet Bahçeli, Bayramın ikinci günü özel bir evde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile baş başa bir görüşme yaptı." Çok az sayıda kişinin bildiği bu sır görüşme iddiasını, bu tip bilgilerinden emin olduğum başka bir kaynağa sordum. Teyit aldım. Hadi bir sır daha vereyim; Bu son kaynak bana, hiç kimsenin aklından dahi geçmediği günlerde Ekmeleddin İhsanoğlu'nun CHP üzerinden Cumhurbaşkanlığı için ortak aday gösterileceği, daha sonra da MHP'den mebus olacağını söyleyen isimdi.

"Peki neden yazmadın" diye haklı olarak soracaksınız. Hatırlarsanız; YENİÇAĞ olarak "Seçmen Liderlere Soruyor" seçim araştırması yapmıştık. Doktor Devlet Bahçeli'den de soruları iletmek için randevu istemiştim. Diğer liderlere sorularınızı iletirken yaptığım gibi Devlet Bahçeli ile güncel söyleşi yapıp haberleştirmeyi planlıyordum. Eğer gerçekleşseydi o görüşmede kendisine duyduklarımı sorup haberleştirecektim. Ama olmadı. 1 Kasım'a 2-3 gün kalana kadar randevu talebimde ısrar ettim. Fakat özel kalemden gelen cevap hep, "Notunuz Devlet Bey'in önünde duruyor. Bir dönüş olursa sizi arayacağız" şeklinde oldu. Velhasıl, ne sizin sorulara ne de kendi sorularıma cevap aldım!..

1 Kasım gecesinde Balgat Dükalığında yaşananlara gelince. Genel merkezde 2002 seçimlerindeki istifa tiyatrosuna benzer bir senaryo yaşatıldı. Yönetim katlarında bazı özel görevliler tarafından "Bahçeli istifa etti" söylentileri dışarıya sızdırıldı. Bu sefer bazılarına "genel merkezin önünde kendimi yakarım" dedirtilmedi ama koro halinde Doktor Devlet Bahçeli lehinde slogan attırıldı. Tepkisini dile getirmek için genel merkezin önüne gelmek isteyenlere korku salındı. Başkanlık divanında bazı isimlerin özellikle birinin "istifa etmeyin sayın genel başkanım" diye hüngür hüngür ağladığı MHP kulislerine fısıldandı. Sonra malum ,her zamanki gibi o kutsal(!) yazılı açıklama geldi; "Topyekûn görev başındayız..."

Her sıkıştığı dönemde AKP'ye ve R. Erdoğan'a can kurtarma ipi atan Doktor Devlet Bahçeli görevini yine üstün başarı ile yerine getirdi.

İster bana kızın ister kızmayın!.. Yine tekrar ediyorum;

Doktor Devlet Bahçeli başarılı bir görev adamıdır.

Patron ne istifa ettirir ne de görevinden alır...


Başarının cezalandırıldığı nerede görülmüş!..

YORUM

Evet biz MHP'ye oy verdik. Hatta bunları da bilerek oy verdik. Neden mi oy verdik?

Bakınız 1974 Kıbrıs Barış Harekatı Başbakan Ecevit'e rağmen yapılmıştır. Sonra da Ecevit "Karaoğlan" ilan edilmişti. Bunu Erbakan Hocamız defaatle dile getirdi. Yani CHP'nin başında o zaman kim olursa olsun, Türkiye'nin başbakanı o zaman kim olursa olsun o harekatın yapılması gerekiyordu ve yapıldı. 

İşte MHP için de durum aynıydı. Ve bizim seçim öncesi dönemlerde dile getirmemiz uygun değildi. Çünkü MHP demek, Albayrak demekti, vatanseverlik demekti, Türkçülük ve Atatürkçülük demekti, üniter devlet demekti. 

Başında kim olursa olsun bu ilkeleri savunmak zorundaydı. Osmaniyeli de olsa Diyarbakır'lı da olsa gerçek ülkücü bile olmasa, hatta PKK'lı bile olsa bu cennet vatanın birlik beraberliğini, üniter yapısını, anayasasını ve Cumhuriyeti korumak ve kollamak zorundaydı. 

Çünkü MHP bir ideoloji partisiydi. İşte biz oyumuzu MHP'ye bu yüzden verdik. Bugün AKP yerine aynı oy oranıyla MHP iktidara gelseydi Bahçeli bile "gelmem" diyemezdi ve yönetenleri de yönetmeye mecbur kalırdı. Hem de o ilkeler doğrultusunda.

Yoksa bahçeli MHP'yi iktidara taşıyabilmek için 15 yıl boyunca hiçbir şey yapmadığı gibi  iktidara gelmemek için de elinden ne geliyorsa yapmıştır. MHP, 7 Haziran'da Bahçeli'ye rağmen yüzde 16 oy almıştı, 1 Kasım'da da yine Bahçeliye rağmen yüzde 11 oy alarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır. Yani bıraksalar kendiliğinden iktidara gelecek ama bırakmıyorlar.

Cumhuriyet tarihinde böyle bir vaka yaşanmamıştır. Düşünün ki bir siyasi parti liderinin iktidara gelmemek için gösterdiği bütün gayretlere rağmen, sadece ideolojisinin sevilmesi nedeniyle baraj dışı kalmıyor. Bu olacak şey değil. Ne çok sevenin varmış be MHP?  

Ancak Bahçeli'nin katıksız bir milliyetçi ve vatansever olduğundan eminim.Kanımca bunlar milli çıkarlarımız için MHP'nin tek başına iktidarının zamansız olduğu düşüncesine dayanıyor. Yani hepsi de organize. Ve organizatör de bir değil iki tane. Biri gayrimilli diğeri milli.Biri korkusuz pervasız, diğeri temkinli ve sabırlı. Sabreden derviş de muradına ermiş derler.

31 Ekim 2015 Cumartesi

600'DEN FAZLA KİŞİNİN ÖLDÜĞÜ BİR RÜYA GÖRDÜM

DÜN BİR RÜYA GÖRDÜM. 





YANGINLI, BOMBALI BİR SABOTAJ.

"KAÇ KİŞİ ÖLMÜŞ" DEDİĞİMDE "600 DEN FAZLA" DİYE İŞİTTİM. AMAN DİKKAT!

ALLAH CC KORUSUN İNŞALLAH. VE İNŞALLAH DOĞRU ÇIKMASIN.

FUAT AVNİ- TAUF İNVA (MOSSAD TÜRKİYE MASASI ŞEFİ)

TAUF İNVA, MOSSAD'IN TÜRKİYE MASASI ŞEFİYMİŞ.





AÇIK YAZALIM: 

BİZ TAUF İNVA KELİMESİNİ DAHA ÖNCE BULMUŞ VE ÜZERİNDE DÜŞÜNMÜŞTÜK. ANCAK BİR ANLAM VEREMEMİŞTİK. GOOGLE'DAN ARATMAKTA AKLIMIZA GELMEDİ. AKLIMIZA GELSEYDİ BU PAYLAŞIMI İLK BİZ YAPARDIK.
S.Y.  KARDEŞE TEŞEKKÜR EDERİM.

EN BAŞINDAN BERİ BİZ FUAT AVNİ'NİN CIA OLDUĞUNU İDDİA ETTİK. DOĞRULARLA BAŞLAYIP YANLIŞLARI DA İŞİN SONUNDA KULLANIP TÜRKİYE'DE KİRLİ AMAÇLAR PEŞİNDE OLABİLECEĞİNİ YAZMIŞTIK.

EVET FUAT AVNİ'Yİ TERSİNDEN YAZINCA TAUF İNVA OLUYOR. VE TAUF İNVA'NIN  DA MOSSAD'IN TÜRKİYE MASASI ŞEFİNİN ADI OLDUĞUNU ÖĞRENDİK.
YENİ ANALİZ İSE ŞU OLABİLİR.

DEMEK Kİ FUAT AVNİ CIA MOSSAD ORTAK MASASIDIR VE BAŞINDAKİ KİŞİ DE TAUF İNVA'DIR.

PEKİ TESADÜF OLAMAZ MI? BİZE GÖRE OLAMAZ. EĞER FUAT AVNİ CIA- MOSSAD ORTAK MASASI İSE BU MASADA MUTLAKA MI6 DA VARDIR.

PEKİ BU GÜLEN CEMAATİ'NİN CIA, MOSSAD, MI6 ÜRÜNÜ VE KUKLASI OLDUĞU ANLAMINA GELİR Mİ?

HAYIR GELMEZ. ÇÜNKÜ BÖLGEDE CIA,MI6 VE MOSSAD'IN KULLANMADIĞI, KULLANIP DA ÇÖPE ATMADIĞI LİDER Mİ VAR? OLUŞUM MU VAR?

SADDAM'I DA KULLANDILAR VE SONUNDA ASTILAR. ÖNCEKİ SADDAM ZALİMDİ AMA ASILAN ŞEHİT OLMUŞ DA OLABİLİR. ALLAH CC BİLİR. 

ABD'DE FBI VE DEVLET KURUMLARI GÜLEN CEMAATİNİN OKULLARINA KARŞI DÜŞMANLIKLARA BAŞLADILAR. GÜLEN CEMAATİNE SADECE TÜRKİYE'DE DEĞİL BAŞTA ABD OLMAK ÜZERE ABD'NİN SÖZÜNÜN GEÇTİĞİ TÜM ÜLKELERDE KARŞI ATAKLAR BAŞLIYOR.

KRİTİK SORU ŞUDUR:
GERÇEK İSLAMI KİM TEMSİL EDEBİLİR?
IŞİD Mİ? EL KAİDE Mİ? CEMAAT Mİ? TARİKATLAR MI? YOKSA DEVLETLER Mİ? DİYANET GİBİ DEVLET KURUMLARI MI?

İŞTE KURAN'DAN BİR TEBLİĞ AYETİ...

NAHL SURESİ

125 - (Ey Resulüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.