2 Kasım 2015 Pazartesi

AHMET TAKAN' IN YAZISINDA "BAHÇELİ"

İŞTE O YAZI



Verilen görevleri, büyük bir istikrar içinde, büyük bir başarı ile dört dörtlük yerine getiren hangi yöneticinin istifası istenebilir?..

İster kamuda ister özelde olsun vazifelerini büyük başarı ile yapan bir yöneticiyi hangi akıllı görevden alır?..

Efendim; şöyleymiş böyleymiş, falanca yerlerden çok tepki geliyormuş, pek de sevilmiyormuş, falan, filan... Geçin bunları beyler geçin!..

Akıllı patron bakar; genel müdür kendisinin çıkarlarını tam manasıyla koruyor mu? Dediğinden bir milim dışarı çıkıyor mu çıkmıyor mu?.. Gerisini ne duyar ne de görür. Büyük ve profesyonel şirketlerin temel yönetim kuralları arasında genel müdürün sevilip sevilmemesi diye bir kıstas asla ve asla yoktur. Şirketin kapısının önüne sandık koysanız, genel müdüre sevdiklerine dair çalışanlarından hatta o şirketle ticari ilişkisi olanlardan tek oy çıkmayabilir. Fakat, patron öyle istediği için,  genel müdür, verilen vazifeleri hatasız yaptığı sürece koltuğunda oturur.

ADSIZ'ın sıkı takipçileri bilir. Söyleyeceklerini kenardan köşeden, oramı buramı sallamadan (başıma bu yüzden çok dertler açtım. Açmaya da devam edeceğimi biliyorum) ifade eden bir kardeşinizim. Lafın nereye geleceğini anladınız!..

En sonda söylenmesi gerekeni yine en başta söyleyelim;

Devlet Bahçeli çok başarılıdır. Evet efendim aynen öyle!..

Beğenseniz de beğenmeseniz de öyle!..

MHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturtulduğu günden bugüne kendisine verilen görevleri tam layıkıyla yapmış bir isimdir. O yüzden kimsenin ondan istifasını istemeye, hatta görevden alınmasını beklemeye hakkı yoktur!..

Tam manasıyla üstün bir vazife adamıdır Doktor Devlet Bahçeli!.. Kendisinin üstün görev anlayışı ve yerine getirebilme kabiliyetini anlatmak ve de hatırlatmak için öyle uzun bir kronolojiye gerek yok. Şöyle çok yakın zamana bir göz atalım;

Yanılmıyorsam, 30 Mart mahalli seçimlerine 5-6 aylık bir zaman dilimi kalmıştı. Daha ortada 17/25 Aralık operasyonlarının emaresi bile yoktu. AKP içinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı konusunda büyük bir kavga yaşanıyordu. O günlerde Doktor Devlet Bahçeli'nin, AKP içinde dahi durumu çok kritik olan Melih Gökçek ile gizli bir görüşme yaptığını MHP içinde bir MKYK üyesinden dinlemiş ve bunun çapraz doğrulatmalarını yaptıktan sonra kaleme almıştım. Büyük yankı uyandırmıştı o yazı. MHP yönetimi bir hafta açıklama yapamamıştı. Tabandan gelen tepkilerin artması üzerine seviyesiz bazı yöneticiler ile kiralık kalemler beni linç etmeye kalkmıştı. Hatta bazı fiili saldırıların da hedefi olmuştum. Dikkatli gözler ve sağlıklı beyinler, olup bitenleri ve gerçekleri zaman içinde gördü. Ankara'nın Melih Gökçek'e nasıl teslim edildiğinin analizi somut verilerle çok iyi yapıldı ama iş işten geçmişti. 30 Mart'ta Melih Gökçek'e Ankara kazandırılarak AKP'nin omurgası sağlam tutuldu. O gün Ankara'da Melih Gökçek kaybetse belki bugün siyaset alanında çok farklı şeyler konuşuyor ve tartışıyor olacaktık. MHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayının -madem çok başarılı ise-  hem 7 Haziran'da hem de 1 Kasım'da neden Ankara'dan değil de Adana'dan (seçilmesi en garanti yerden) mebus yapıldığı sorusu da kabak gibi ortada duruyor.

Dedim ya; Doktor Devlet Bahçeli iyi bir görev adamıdır!.. Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu bile ters köşeye yatırarak, Ekmelledin İhsanoğlu ile herkesin aklını allak bullak etmedi mi?.. Cumhurbaşkanlığı seçimi, 17/25 Aralık operasyonun ortalığı toz duman ettiği süreçte  R. Erdoğan siyasi yaşamının en rahat seçim kampanyasını yapıp, elini kolunu sallaya sallaya, boş kaleye gol atarcasına Cumhurbaşkanı seçilmedi mi?..

7 Haziran sonrasına gelelim. Ortak kanı, algı, yaşananlar, adına ne derseniz deyin her şey gerçeğin tüm çıplaklığıyla sandığa yansıdı.

Şimdi 1 Kasım'da Balgat'ta iç ve dış sıvası dökülen görkemli binada yaşananlara geçmeden önce sizlere aynı Melih Gökçek görüşmesinde olduğu gibi sağlam kaynaklardan teyit ettiğim şok bir haber vereceğim;

Kurban Bayramı tatil rehavetindeydik. Uzun tatil bitti yine sıcak kulislere döndük. Ankara'da derin kulislere hâkim olan çok sağlam ve güvenilir bir kaynaktan şu haberi aldım; "Devlet Bahçeli, Bayramın ikinci günü özel bir evde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile baş başa bir görüşme yaptı." Çok az sayıda kişinin bildiği bu sır görüşme iddiasını, bu tip bilgilerinden emin olduğum başka bir kaynağa sordum. Teyit aldım. Hadi bir sır daha vereyim; Bu son kaynak bana, hiç kimsenin aklından dahi geçmediği günlerde Ekmeleddin İhsanoğlu'nun CHP üzerinden Cumhurbaşkanlığı için ortak aday gösterileceği, daha sonra da MHP'den mebus olacağını söyleyen isimdi.

"Peki neden yazmadın" diye haklı olarak soracaksınız. Hatırlarsanız; YENİÇAĞ olarak "Seçmen Liderlere Soruyor" seçim araştırması yapmıştık. Doktor Devlet Bahçeli'den de soruları iletmek için randevu istemiştim. Diğer liderlere sorularınızı iletirken yaptığım gibi Devlet Bahçeli ile güncel söyleşi yapıp haberleştirmeyi planlıyordum. Eğer gerçekleşseydi o görüşmede kendisine duyduklarımı sorup haberleştirecektim. Ama olmadı. 1 Kasım'a 2-3 gün kalana kadar randevu talebimde ısrar ettim. Fakat özel kalemden gelen cevap hep, "Notunuz Devlet Bey'in önünde duruyor. Bir dönüş olursa sizi arayacağız" şeklinde oldu. Velhasıl, ne sizin sorulara ne de kendi sorularıma cevap aldım!..

1 Kasım gecesinde Balgat Dükalığında yaşananlara gelince. Genel merkezde 2002 seçimlerindeki istifa tiyatrosuna benzer bir senaryo yaşatıldı. Yönetim katlarında bazı özel görevliler tarafından "Bahçeli istifa etti" söylentileri dışarıya sızdırıldı. Bu sefer bazılarına "genel merkezin önünde kendimi yakarım" dedirtilmedi ama koro halinde Doktor Devlet Bahçeli lehinde slogan attırıldı. Tepkisini dile getirmek için genel merkezin önüne gelmek isteyenlere korku salındı. Başkanlık divanında bazı isimlerin özellikle birinin "istifa etmeyin sayın genel başkanım" diye hüngür hüngür ağladığı MHP kulislerine fısıldandı. Sonra malum ,her zamanki gibi o kutsal(!) yazılı açıklama geldi; "Topyekûn görev başındayız..."

Her sıkıştığı dönemde AKP'ye ve R. Erdoğan'a can kurtarma ipi atan Doktor Devlet Bahçeli görevini yine üstün başarı ile yerine getirdi.

İster bana kızın ister kızmayın!.. Yine tekrar ediyorum;

Doktor Devlet Bahçeli başarılı bir görev adamıdır.

Patron ne istifa ettirir ne de görevinden alır...


Başarının cezalandırıldığı nerede görülmüş!..

YORUM

Evet biz MHP'ye oy verdik. Hatta bunları da bilerek oy verdik. Neden mi oy verdik?

Bakınız 1974 Kıbrıs Barış Harekatı Başbakan Ecevit'e rağmen yapılmıştır. Sonra da Ecevit "Karaoğlan" ilan edilmişti. Bunu Erbakan Hocamız defaatle dile getirdi. Yani CHP'nin başında o zaman kim olursa olsun, Türkiye'nin başbakanı o zaman kim olursa olsun o harekatın yapılması gerekiyordu ve yapıldı. 

İşte MHP için de durum aynıydı. Ve bizim seçim öncesi dönemlerde dile getirmemiz uygun değildi. Çünkü MHP demek, Albayrak demekti, vatanseverlik demekti, Türkçülük ve Atatürkçülük demekti, üniter devlet demekti. 

Başında kim olursa olsun bu ilkeleri savunmak zorundaydı. Osmaniyeli de olsa Diyarbakır'lı da olsa gerçek ülkücü bile olmasa, hatta PKK'lı bile olsa bu cennet vatanın birlik beraberliğini, üniter yapısını, anayasasını ve Cumhuriyeti korumak ve kollamak zorundaydı. 

Çünkü MHP bir ideoloji partisiydi. İşte biz oyumuzu MHP'ye bu yüzden verdik. Bugün AKP yerine aynı oy oranıyla MHP iktidara gelseydi Bahçeli bile "gelmem" diyemezdi ve yönetenleri de yönetmeye mecbur kalırdı. Hem de o ilkeler doğrultusunda.

Yoksa bahçeli MHP'yi iktidara taşıyabilmek için 15 yıl boyunca hiçbir şey yapmadığı gibi  iktidara gelmemek için de elinden ne geliyorsa yapmıştır. MHP, 7 Haziran'da Bahçeli'ye rağmen yüzde 16 oy almıştı, 1 Kasım'da da yine Bahçeliye rağmen yüzde 11 oy alarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır. Yani bıraksalar kendiliğinden iktidara gelecek ama bırakmıyorlar.

Cumhuriyet tarihinde böyle bir vaka yaşanmamıştır. Düşünün ki bir siyasi parti liderinin iktidara gelmemek için gösterdiği bütün gayretlere rağmen, sadece ideolojisinin sevilmesi nedeniyle baraj dışı kalmıyor. Bu olacak şey değil. Ne çok sevenin varmış be MHP?  

Ancak Bahçeli'nin katıksız bir milliyetçi ve vatansever olduğundan eminim.Kanımca bunlar milli çıkarlarımız için MHP'nin tek başına iktidarının zamansız olduğu düşüncesine dayanıyor. Yani hepsi de organize. Ve organizatör de bir değil iki tane. Biri gayrimilli diğeri milli.Biri korkusuz pervasız, diğeri temkinli ve sabırlı. Sabreden derviş de muradına ermiş derler.

31 Ekim 2015 Cumartesi

600'DEN FAZLA KİŞİNİN ÖLDÜĞÜ BİR RÜYA GÖRDÜM

DÜN BİR RÜYA GÖRDÜM. 





YANGINLI, BOMBALI BİR SABOTAJ.

"KAÇ KİŞİ ÖLMÜŞ" DEDİĞİMDE "600 DEN FAZLA" DİYE İŞİTTİM. AMAN DİKKAT!

ALLAH CC KORUSUN İNŞALLAH. VE İNŞALLAH DOĞRU ÇIKMASIN.

FUAT AVNİ- TAUF İNVA (MOSSAD TÜRKİYE MASASI ŞEFİ)

TAUF İNVA, MOSSAD'IN TÜRKİYE MASASI ŞEFİYMİŞ.





AÇIK YAZALIM: 

BİZ TAUF İNVA KELİMESİNİ DAHA ÖNCE BULMUŞ VE ÜZERİNDE DÜŞÜNMÜŞTÜK. ANCAK BİR ANLAM VEREMEMİŞTİK. GOOGLE'DAN ARATMAKTA AKLIMIZA GELMEDİ. AKLIMIZA GELSEYDİ BU PAYLAŞIMI İLK BİZ YAPARDIK.
S.Y.  KARDEŞE TEŞEKKÜR EDERİM.

EN BAŞINDAN BERİ BİZ FUAT AVNİ'NİN CIA OLDUĞUNU İDDİA ETTİK. DOĞRULARLA BAŞLAYIP YANLIŞLARI DA İŞİN SONUNDA KULLANIP TÜRKİYE'DE KİRLİ AMAÇLAR PEŞİNDE OLABİLECEĞİNİ YAZMIŞTIK.

EVET FUAT AVNİ'Yİ TERSİNDEN YAZINCA TAUF İNVA OLUYOR. VE TAUF İNVA'NIN  DA MOSSAD'IN TÜRKİYE MASASI ŞEFİNİN ADI OLDUĞUNU ÖĞRENDİK.
YENİ ANALİZ İSE ŞU OLABİLİR.

DEMEK Kİ FUAT AVNİ CIA MOSSAD ORTAK MASASIDIR VE BAŞINDAKİ KİŞİ DE TAUF İNVA'DIR.

PEKİ TESADÜF OLAMAZ MI? BİZE GÖRE OLAMAZ. EĞER FUAT AVNİ CIA- MOSSAD ORTAK MASASI İSE BU MASADA MUTLAKA MI6 DA VARDIR.

PEKİ BU GÜLEN CEMAATİ'NİN CIA, MOSSAD, MI6 ÜRÜNÜ VE KUKLASI OLDUĞU ANLAMINA GELİR Mİ?

HAYIR GELMEZ. ÇÜNKÜ BÖLGEDE CIA,MI6 VE MOSSAD'IN KULLANMADIĞI, KULLANIP DA ÇÖPE ATMADIĞI LİDER Mİ VAR? OLUŞUM MU VAR?

SADDAM'I DA KULLANDILAR VE SONUNDA ASTILAR. ÖNCEKİ SADDAM ZALİMDİ AMA ASILAN ŞEHİT OLMUŞ DA OLABİLİR. ALLAH CC BİLİR. 

ABD'DE FBI VE DEVLET KURUMLARI GÜLEN CEMAATİNİN OKULLARINA KARŞI DÜŞMANLIKLARA BAŞLADILAR. GÜLEN CEMAATİNE SADECE TÜRKİYE'DE DEĞİL BAŞTA ABD OLMAK ÜZERE ABD'NİN SÖZÜNÜN GEÇTİĞİ TÜM ÜLKELERDE KARŞI ATAKLAR BAŞLIYOR.

KRİTİK SORU ŞUDUR:
GERÇEK İSLAMI KİM TEMSİL EDEBİLİR?
IŞİD Mİ? EL KAİDE Mİ? CEMAAT Mİ? TARİKATLAR MI? YOKSA DEVLETLER Mİ? DİYANET GİBİ DEVLET KURUMLARI MI?

İŞTE KURAN'DAN BİR TEBLİĞ AYETİ...

NAHL SURESİ

125 - (Ey Resulüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.


30 Ekim 2015 Cuma

RUSYA RESMEN 3.DÜNYA SAVAŞI TATBİKATI BAŞLATTI

RUSYA EN GELİŞMİŞ FÜZELERİ İLE KÜRESEL TATBİKAT YAPIYOR





Rusya Stratejik Füze Kuvvetlerinin, balistik ve seyir füzesi atış eğitimi yaptığı bildirildi.

Rusya Savunma Bakanlığı Basın ve Enformasyon Dairesinden yapılan açıklamada, Rus ordusunun Kuzey filosunun "Bryansk" ve Pasifik filosunun "Podolsk" stratejik denizaltılarının, Barents ve Ohotsk denizinde balistik füze atışı yaptığı kaydedildi.

Ayrıca, Hazar filosundaki "Velikiy Ustyug" gemisinin eğitim amaçlı "Kalibr" seyir füzesi fırlattığı, Astrahan bölgesindeki Kapustin Yar eğitim üssünde de "İskender" füze sisteminin seyir füzesi atış eğitimi yaptığı belirtildi.

Rusya'nın Komi ve Kamçatka eğitim alanlarında TU-160 stratejik füze uçaklarının karadaki hedeflere füze atışı gerçekleştirdiği bildirildi.

Eğitimlere, Stratejik Füze Kuvvetleri, Hazar Denizi, Kuzey ve Pasifik filoları ile Uzak Doğu bölgesinin hava kuvvetlerine bağlı ordu birliklerinin katıldığı kaydedildi.


YORUM

Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığı eninde sonunda Türkiye'yi tehdit edecek. 

Bu iki nedenle olabilir.

Birincisi Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığının Suriye'de başarısına bağlı olarak tamamen hakim ve kalıcı bir güç olmasının Rusya'ya vereceği özgüven sonucunda ortaya çıkabilir. 

"Madem Suriye bizim oldu öyleyse Irak ve Türkiye ile devam edelim, Yemen'e kadar ABD'yi bölgeden kalıcı olarak atalım" düşüncesi gelişebilir.

İkincisi ise tam tersine Suriye'deki askeri varlığının yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalması halinde son çare olarak daha güçlü ve daha doğrudan müdahaleye zorlanmasıdır. 

Yani Suriye'de Rus uçakları birer birer düşürülmeye ve doğrudan Rus askerleri öldürülmeye başlanırsa, Rusya içine düştüğü Suriye batağına daha da girebilir ve doğrudan çok sayıda askeri birliği ile Suriye'nin gönüllü işgaline kalkışabilir.

Dikkat edilirse her iki durumda da Rusya-Türkiye Savaşı kaçınılmazdır. 
  1. Birinci durumda yani Suriye'nin Rusya'nın olması halinde Rusya Türkiye'yi hem kuzeyden hem de güneyden kuşatmış olacağından bu durum hem Türkiye'yi Rusya aleyhine hem de Rusya'yı kendisine olan özgüveni nedeniyle Türkiye aleyhine girişimlere itebilir.
  2. İkinci durumda ise Rusya Suriye'de zorda kalan askerine yardım etmek için ve onları zora düşürmekle itham ettiği Türkiye'den de intikam almak için Türkiye üzerinden Suriye'ye inmek isteyebilir. Zaten Rusya Türkiye'ye Suriye'deki muhaliflere Rus uçaklarını düşürebilecek füzeler verilmemesi konusunda uyarı yaptı. "Savaş sebebi sayarız" dediler.                                                                                                                                                   
Hadis yorumlarına göre bu gelişmeler bir Türk- Rus Savaşının başlangıcı olarak değerlendirilmiyor ama ileride olacak savaşın (Yani henüz değil) kalıcı ve geri dönülemez sebeplerinin oluşmasına neden oluyor. 

Suriye'deki durum Rusya'nın hakimiyeti ile de sonuçlansa Rusya'nın kaybetmesiyle de sonuçlansa her iki durumda da Türkiye işin tam ortasında olacak. Bizden söylemesi tedbir alınsın İnşallah.

Ama hadis yorumlarına göre Suriye'deki savaşı ilk önce Ruslar kaybedecek. Sonra tekrar Ruslar kaybedecek ve en sonunda yine Ruslar kaybedecek. Ama ABD de Rusya gibi doğrudan müdahil olmadan kaybetmeyecek ve şu günler, o günlerdir. İşler tersine dönecek.

Ruslar için Suriye'de işler nasıl tersine dönebilir?

Muhaliflere Rus uçaklarını ve tanklarını imha edecek füzeler verilirse işler Rusya aleyhine döner. Yani verilecek. Rusya uyarı yapıyor. Ama Ürdün'den verilmesi mümkün ve yüksek ihtimalle Ürdün'den verilecek. Türkiye vermemeli.

Obama 14 Kasımda Türkiye'yi ziyaret edecek. O tarihte kimin hükumet kuracağı bile belli değil ama CIA'nın bir tahmini vardır elbet. Ya da zaten bu ziyaret önceden planlanmış bir ziyaret olduğu için CIA'nın tahmini de düşünülmemiş olabilir. Bu ziyaret önemli ve Türkiye bu ziyarete çok iyi hazırlanmalı. Siyasilerden ziyade bürokratlar iyi çalışmalı. Kurumsal hazırlıklar tamamlanmalı. 
Gelişmişler zirvesinde küresel liderler arasında gerilimler olabilir. 

Tatbikata dönersek...
Bu tatbikat, Rusların resmen 3.Dünya Savaşına hazırlık tatbikatıdır.Yani Ruslar bu tatbikat ile batıya "3.Dünya savaşını göze alıyoruz" mesajı veriyorlar. 

Akdeniz'de İtalya açıklarında daha önce NATO ülkeleri tarafından yapılan, savaş gemileri ve savaş uçakları ile çıkarma birliklerinin katıldığı gösterişli tatbikata da cevap niteliğinde.

Yapılan tatbikatın çapı "dünyanın her yerini vurabiliriz" denemesidir. Nükleer Savaş Başlıkları kullanılmadan Nükleer başlık takılabilen füzelerle yapılan bir tatbikat 3.Dünya Savaşı tatbikatıdır.

Suriye ile ilgili son yapılan toplantıdan da bir karar ya da bir anlaşma çıkmadı. ABD, Rusya, Türkiye ve Suud Dış İşleri Bakanları yine anlaşamadı. Sorun yine Esad. Suikast geliyorum diyor.

Önceki yazılarımızı okumayanlar için kısaca yazalım:

Suriye Ürdün'de bulunan ABD'nin koalisyon ordusu tarafından işgal edilecek. Dera'dan Suriye'ye girecekler ve Şam'ı işgal edecekler. Esad düşecek. Yerine Süfyan geçecek.Süfyan Irak'a girecek. Kufe'de 60 bin Şiiyi katledecek ve Süfyan Ordusunu İran tarafından gelen Siyah Sancaklılar durduracak. Mekke'den Suriye'ye gelen Hz.Mehdi AS'ın Ordusu tarafından da yok edilecek.Tabi ki Allahu Alem.

29 Ekim 2015 Perşembe

ABD ONAYLADI

ABD'NİN TÜRKİYE'YE  AKILLI BOMBA SATIŞINI ONAYLAYACAĞINI DAHA ÖNCE YAZMIŞTIK.





AKILLI BOMBA TALEBİMİZ ONAYLANMIYORDU. KOMPLOCULAR TARAFINDAN "ONAYLANMAYACAK VE TÜRKİYE PKK'YA KARŞI MERMİSİZ KALACAK" SPEKÜLASYONLARI YAPILIYORDU. 

BİZ İŞTE O ZAMAN ONAYLANACAĞINI BU SİTEDE YAZMIŞTIK. VE BUNU DA HADİS YORUMLARINDAN ÇIKARARAK TESPİT ETMİŞTİK.
BİZ YANILABİLİRİZ AMA HADİS YORUMLARI TEK TEK ÇIKIYOR ELHAMDÜLİLLAH.

DAHA ABD TÜRKİYE'YE NE SİLAHLAR VERECEK. BU HENÜZ BAŞLANGIÇ.


AYRICA SUUD YÖNETİMİNİN AYETULLAH ŞEYH NEMR'İN KARDEŞİ MUHAMMED NEMR'İ DE İDAMA MAHKUM EDECEĞİNİ YAZMIŞTIK. ŞEYH MUHAMMED NEMR'İN DE TUTUKLANDIĞI İDDİA EDİLİYOR.

KURAN-I KERİM'DE KISAS

KURAN-I KERİM'DE KISAS 2/ 178,179,194; 5/ 33,38,45, 16/ 126; 22/ 60; 42/ 40 NUMARALI AYETLERDE GEÇMEKTEDİR.







2- BAKARA SURESİ

178 - Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır.

179 - Ey temiz akıl sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır. Ümit edilir ki, korunursunuz.

194 - Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün hürmetler birbirine karşılıktır. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyle saldırın da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

5- MAİDE SURESİ

33 - Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.

34 - Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler başka. Bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

38 - Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.

39 - Kim yaptığı haksızlıktan sonra tevbe eder, halini düzeltirse, şüphesiz Allah, onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.

40 - Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu, dilediğine azap edip dilediğini de bağışladığını bilmedin mi? Allah her şeye kâdirdir.

45 - Biz Tevrat'ta onlara, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılıklı kısas (ödeşme) yazdık. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendi günahlarına keffaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.


16- NAHL SURESİ

126 - Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.

127 - (Ey Peygamber!) Sabret! Sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı üzülme! Kurdukları tuzaklardan telaş edip sıkıntıya düşme!

128 - Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte bulunanlarla beraberdir.


22- HACC SURESİ

60 - Bu böyledir, kim kendisine yapılan cezaya aynı ile karşılık verir de, sonra yine kendisine zulüm yapılırsa, muhakkak ki, Allah ona yardım eder. Allah şüphesiz çok af edicidir, çok bağışlayıcıdır.


42- ŞURA SURESİ

40 - Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez.

41 - Zulme uğradıktan sonra hakkını alan kimseye gelince, işte onların aleyhinde ceza vermek için herhangi bir yol yoktur.

42 - Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için acı bir azap vardır.

43 - Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.


AÇIKLAMALAR

Başlamadan:

Sitemizde 671 tane yazı yayınlandı. Yazıların tamamına yakını bize ait. Bir kaç alıntı yazı bulunmakta.

Yazdığımız her yazıda yüz tane cümle varsa yüz tane de iddia var. Kuran'a ve hadislere aykırı yazı yazmamaya çalışıyoruz. Şimdi her takipçimiz her cümlemiz için Kuran'dan delil göster derse bu hem cahillik olur hem de tembellik. Çünkü:

Bir yazımızda kısas kelimesi geçmiş ve kaynak istenmiş. İşte Kuran'daki KISAS hükümlerini içeren ayetler. Bir de bu ayetlerin tefsirlerini eklediğimizi düşünürsek, isteğin ne kadar tuhaf olduğunu anlayabiliriz. Bu cahilliktir. Yani Kuran bilmeyen, cümleyi anlayamıyor ve hemen acaba gerçekten Kuran'da var mı diye belli ediyor. 

İkincisi tembelliktir çünkü Kuran'ı okumuyor, okumak istemiyor, o kadar zaman harcamak niyetinde değil ve kısaca bir ayetlik kaynak istiyor. Yüz tane ayet yazsak okumayacak bile.Tembellik ediyor.

Kardeşler Kuran'ı okuyunuz yüz defa bin defa okuyunuz, yazdıklarımızın Kuran'a aykırı olmadığını hem görür hem de noksanlarımızı tamamlarsınız inşallah.

GELELİM KISAS KONUSUNA

Yukarıdaki ayetler kısas konusunu açıklıyor. Genel olarak kısas ise "kötülüğe karşı misliyle kötülük, cezaya karşı misliyle karşılık" anlamına geliyor. Yani kısasın genel tanımı Nahl 126, Hacc 60 ve Şura 40 ayetlerinde veriliyor. 

Bakara 178, 179, 194 de ise ölüme neden olan suçlarla ilgili kısas hükmü açıklanıyor. Maide 33 ve 34 Hz.Peygamber SAS Efendimize karşı savaşanlara verilecek cezaları; 38, 39 hırsızlık suçuna verilecek cezayı, 45 ise kısas hükümlerinin Tevrat ile Yahudilere de indirildiğini anlatıyor. Ve Yahudilerin uymayıp zalim olduklarını da belirtiyor.

NAHL 126

Bir kişi haksız yere bir cezaya veya azaba muhatap olmuşsa misliyle karşılık verebilir. Daha büyük veya daha ağır bir ceza veremez. Ama sabretmesi ve affetmesi kendi ahireti için daha güzel olacak ve günahlarından bir kısmına keffaret olabilecektir. Ahiret için sabretmek ve affetmek tavsiye ediliyor. Günahsız kul mu olur? Her haksızlık günahları temizliyor velev ki dünyada karşılığı istenmesin.

HACC 60

Bu ayete göre zulme uğrayan kişinin kısas hükmüne uygun olarak bir karşılık vermesi halinde tekrar zulme uğrarsa Allah CC yardım vaad ediyor. Yani kısas uygularken haddi aşmamak üstüne basılarak emrediliyor. Had aşılırsa tekrar zulüm gelirse "Sen bunu hak ettin çünkü haddi aştın" anlamı çıkıyor.

Bir örnek verirsek: Mahallede iki arkadaş bir başka arkadaşlarını haksız yere ikişer yumruk ile darp ediyor. O bir kişi de dört arkadaş topluyor ve o iki kişiye on yumruk ile kısas yapıyor. Sonra o iki kişi yirmi kişi topluyor ve o on kişiye tam bir ton dayak atıyorlar. İşte bu işler kısasa uygun değildir ve Allah'ın yardımı da umulmaz.

Bir parantez:

Modern hukuk konusuna geleceğiz ama bu örnek açısından bu çocukların hepsi de tam sekizer yıl hapis cezası alırlar. Örgütlü darptır bu. 


ŞURA 40 ve devamı da yukarıdaki gibi açıklanabilir.

Gelelim BAKARA 178, 179, 194'e : 

Kasten ve haksız yere adam öldüren bir kişinin cezası öldürülenin yakınları tarafından misliyle verilir.Daha doğrusu verilebilir. Onlar bir bedel karşılığında (kan parası) suçluyu affedebilirler de. Örfe uygun olan bedel, kan parası içindir.

Maktulün yakınları kan parasını kabul ettiler ve suçluyu affettiler ama suçlu yine aynı suça teşebbüs etti. O zaman maruz kalacağı acının infaz olduğunu ayet açıklıyor.(Acı veren azap)

Maktulün yakınları kan parası karşılığı suçluyu affederlerse bu onlar için günahlarından bir kısmının keffaretine sebep olur. Ancak kan parası geliyor diye maktulün ölümüne sevinen yakınlar müstesna.

Maktulün yakınları zengin ya da paraya tenezzül etmiyorlar ve intikam istiyorlar. Yani kısasa kısas. O zaman kısasın uygulanmasına engel olanlar zalim olarak tanımlanıyor. Yani kısasın yapılması farzdır. 

Peki kim engel olacak?
Ya da infazı kim uygulayacak? 
Tabi ki devlet. İnfazcı devlettir. Bu bakımdan Öcalan'ın 60 bin defa infaz edilmesi gerekirdi. Bizi kısas konusunda eleştirenler nedense Öcalan'ın infazı konusunda sessiz kalmayı tercih ediyorlar.

Devam...
Peki maktulün yakınları kan parası karşılığı suçluyu affettiler. Suçlu artık hiç bir ceza almayacak mı?

İşte bu sorunun cevabını sadece kısas hükümlerini anlatan bu ayetlerden cevaplamak mümkün değildir. Kuran'ın tamamını esas almak lazımdır. 

Kuran'ın tamamına bakılırsa toplumun huzur ve refahı için dünyalık kuralların koyulduğu ve toplumun ahiretinin hayırı için de korku ve ümit arasında helallere ve haramlara, emirlere ve yasaklara uyulması gerektiği; bu manada da modern hukuk kurallarına yani aklın ve bilimin öncülüğünde ceza kurallarının Kuran'a aykırı olmayacak şekilde belirlenmesi gerektiği çok açık anlaşılır.

Toplumun huzur ve refahı için maktülün yakınları tarafından kan bedeli karşılığı affedilmiş bile olsa bir katilin toplum içinde dolaşmasına izin verilemez. Ve bu Kuran'a uygundur. 

Hz.Adem AS devrinde yaşayan bir katil için beşyüz yıl hapis cezası normal iken günümüzde insan ömrü ile orantılı bu ceza müebbet veya 12 yıl da olabilir. Bunu modern bilim ve akıl belirler.

Kuran-ı Kerim Hikmet ve Hidayettir. Kuran'daki hukuk ile ilgili kuralları cami imamları bilemez. Ancak iyi yetişmiş hukukçular bilebilir. Ve onlar yorum yapmalıdırlar. 
  


KOL KESME VE SUUD

Maide Suresi 38 ve 39 hırsızlık suçunu ve cezasını açıklamaktadır. Bunu ayrıca yazmamızın sebebi biraz da Suud'a dokunmaktır.

Mekke sokaklarında kolları kesilmiş pek çok çocuk, genç ve yaşlı bulunmaktadır. Hırsızlık yapanın derhal kolunu kesiyorlar ve Şeriat uyguladıklarını Arap halkına bu şekilde ispatlıyorlar.

Bir defa reşit olmayan çocuğun ceza ehliyeti yoktur. Ve ceza verilemez. Kuran'a göre de bu böyledir. Modern hukuka göre de böyledir. Modern hukuk çocuk cezalarını ayrıca düzenlemiştir ve Kuran'a daha da yaklaşmıştır. Kuran'da da eğitim önceliktir.Modern hukukta verilen ceza da eğitim amaçlı ıslah evleridir.Dünyanın her modern yerinde aynıdır.

38. ayetteki hüküm ise yetişkinler için olup 39.ayette de tövbe etmesi halinde kesilemeyeceğini ancak hırsızlığı tekrar yapması, meslek haline getirmesi durumunda kol kesmenin farz olduğu açıklanıyor. 

Ayrıca hırsızlıkta çalınanın kamu malı mı olduğu yoksa özel mal mı olduğu da önem arz ediyor. Özel mal olması durumunda hak sahibinin diyet kabulü ile kol kesme yine engellenmiş oluyor.Yani çaldığını veya mislini geri verirse kolunu kurtarıyor. Ama yine toplumun huzur ve refahı için bir ceza alması gerekiyor ve bunu da bilim ve aklın ışığında modern hukuk düzenliyor. Kuran'a uygundur.

Peki Suud ne yapıyor?
Şov yapıyor. Şeriat devletiyiz diye Arapları kandırıyor. Şeriat devleti hiç ABD uşağı olur mu? Onlar önce ABD'ye uşaklık etmesinler sonra çoluk çocuk ile uğraşsınlar. Burayı uzun yazacaktık ama yazı çok uzadı. Zaman da kalmadı.

NOT:

Kısas kelimesini yazmamızdaki amaç Kuran'daki tüm kısas hükümlerini açıklamak ya da haşa çarpıtmak için değil bugünkü modern hukuk ile bağ kurarak akıl ve bilim ışığında hukukun Kuran'a uygun hükümlerini ortaya çıkarmak ve geliştirilmesine hizmet etmekti. Bugün ABD de uygulanan ceza hukuku Kuran'a pek çok İslam ülkesinin ceza hukukundan daha uygundur. ABD ceza hukukunu Kuran'dan mı aldı? Hayır. Öyle olsaydı faiz, içki, kumar da yasak olurdu. Onlar akıl ve bilimin öncülüğünde ceza hukukunu Kuran'a yaklaştırdılar. Biz ise akıl ve bilimden uzaklaşarak Kuran'dan uzaklaşacağımızın farkında bile değiliz.

27 Ekim 2015 Salı

CUMHURİYET Mİ ? SALTANAT MI?

HZ.PEYGAMBER SAS EFENDİMİZİN ÜMMETİNE BIRAKTIĞI YÖNETİM BİÇİMİ CUMHURİYETTİR. AKSİNİ İDDİA EDEN YALANCIDIR. BİRİNCİ YALANCI İSE YEZİD'DİR.





Cumhuriyet İslam rejimidir. Atatürk Cumhuriyeti ilan ederek İslama hizmet eden tarihin en büyük lideri olmuştur. Cumhuriyet erdemdir.Padişahlık köleliktir.

Cumhuriyet bireylere üstün değer vermek demektir. Saltanat ise bireyleri yok saymaktır.

Cumhuriyet tevazu demektir, saltanat ise kibir. Cumhuriyette yönetenler yönetilenlere eğilir, saltanatta ise yönetilenler yönetenin kölesidir.Hatta Osmanlıda "kulu" bile demişlerdir. Oysa kul sadece Allah'ın kulu olur,kula kulluk edilmez.

Cumhuriyet ilim demektir, saltanat ise cehalet. Çünkü saltanatta; cehalet kaldırılsa saltanat kalmaz.O nedenle insanlar bilinçli olarak cahil bırakılır. Günümüzde diktatörlükle yönetilen ülkelerde de durum böyle değil midir? Halkı kasten cahil bırakıyorlar. Halk uyanırsa değirmenin suyu kesilecek. İşte Afrika ülkeleri.

Padişahlar eteklerini öptürürlerdi. Oysa Hz.Peygamber SAS Efendimiz bırakınız eteğini, elini bile öptürmemiştir. İşte tevazu budur.

Cumhuriyet halkın malıdır, saltanat ise padişahın. Hatta saltanatta haşa halk bile padişahın malıdır.Bu şirktir.

İşte İslam açısından devlet yönetim biçimi:

Hz.Peygamber SAS Efendimiz dünya işlerinde istişareye önem verirdi.Çünkü Kuran'da emredici ayetler vardı.

Yerine HALİFE TAYİN ETMEDİ.

Halife ile vekil arasındaki farkı bile anlayamayanlar "halife tayin etti" dediler.

Hz.Peygamer SAS Efendimiz hastalandığında namazı kıldırması için Hz. Ebu Bekir RA Efendimizi görevlendirdi. Ehli Sünnet "Bak işte gördünüz mü? Yerine Ebu Bekir'i işaret etti" dediler. Oysa Hz.Peygamer SAS Efendimiz Hz.Ebu Bekir'i halife olarak tayin etmedi, namazı kıldırması için yerine imam olarak vekil tayin etti. VEKİL. "İmam vekil"

Medine Müslüman olmadan önce Hz.Musab Bin Umeyr'i RA Medine'ye İslam'ı öğretmesi için gönderdi.(SAS) Musab Bin Umeyr RA Hz.Peygamber SAS Efendimizin ÖĞRETMEN VEKİLİ OLDU. Halife tayin edilmedi. Zaten UHUD'da şehid oldu.(Ra)

Hz.Peygamber SAS Efendimiz Mekke'nin fethinden sonra yeniden Medine'ye döndü ama Mekke'ye hem Vali hem de kadı tayin etti. VALİ VEKİL. VE KADI VEKİL.

Şiiler Hz.Peygamber SAS Efendimizin Gadiri HUM hadisi ile yerine Hz.ALİ RA Efendimizi HALİFE olarak tayin ettiğini iddia ettiler.Ehli sünnet kaynaklarında halife tayin etmedi, bir ilim şehri olarak örnek alınması istendi. Gadiri Hum hadisi ile Sekaleyn hadisi ehli sünnet ile Şiiler arasında farklı yorumlanmaktadır.Açık yazalım.

Ama şu olay da çok anlamlıdır.

Hz.Peygamber SAS Efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret etmeden önce Müşriklerin suikast girişimlerine karşı kendi yatağına Hz.Ali Ra Efendimizi yatırmıştı. Acaba o nasıl bir vekillikti?
Hz.Peygamber SAS Efendimiz yerine ölüme karşı vekil olmak?

Yine Hz.Peygamber SAS Efendimiz Mute Savaşına orduyu gönderirken Zeyd Bin Harise'yi (RA) komutan olarak tayin etti. KOMUTAN VEKİL.

Ve hadis:


«Şayet Zeyd b. Hârise şehid olursa yerine Ca'fer bin Ebu Tâlib ve o da şehid olursa yerine Abdullah bin Revaha kumandan olsun, o da şehid olursa ehl-i İslam içlerinden birini seçsin»

Sonunda ne buyuruyor? "İçlerinden birini seçsin." Cumhuriyet.

Bu hadisi işiten sahabe efendilerimiz o anda hüngür hüngür ağlamışlardır. Çünkü bilmişlerdir ki Zeyd Bin Harise de Hz.Ali Efendimizin abisi Cafer Bin Ebu Talib de Abdullah Bin Ravaha da şehit olacaklar. Sevinenler sadece bu üç büyük sahabe olmuş. (RA) 

Bu hadisin ve Mute savaşının bir başka gaybi müjdesi de vardır. O da şudur ki bu savaşta Allah'ın (CC) kılıcı (Seyfullah) Halid Bin Velid (RA) büyük bir İslam kumandanı olarak zuhur etmiştir. Bu zuhur Allahu alem Selim'in zuhurunu müjdelemektedir.İnşallah ve Allahu Alem.

Gerçek şudur: Halife başka, vekil başka.


Hz.Peygamber SAS Efendimiz yerine pek çok branşta vekiller tayin etmiştir. Hz.Ali Efendimizi ise kendi ailesine vekil tayin etmiştir ama ümmetin başına, devletin başına bir HALİFE TAYİN ETMEMİŞTİR.

Zaten o zaman ki sahabeler Halifeyi halkın geniş katılımı ile seçselerdi yine Hz.Ali Ra Efendimiz Halife olurdu. 

Dört halifenin seçilmesi o zamanın şartlarına göre Cumhuriyettir. Muaviye ile saltanata geçilmiş ve artık gücü elinde bulunduran hiç kimse de bırakmak istememiştir. Ta ki Atatürk'e kadar bu hep böyle süregelmiştir.

Var mı aksini iddia eden? Atatürk isteseydi Padişah olur muydu? Bal gibi olurdu. Acaba niçin olmamış? Cumhuriyet tevazudur.

HER MÜSLÜMAN HZ.PEYGAMBER SAS EFENDİMİZİN VEKİLİDİR.

VE DAHİ HER MÜSLÜMAN ALLAH'IN (CC) YERYÜZÜNDEKİ HALİFESİDİR.

Demek ki halifelik başka vekillik başkaymış.Ancak arasındaki çizgi çok ama çok inceymiş.Çünkü Hz.Peygamber SAS Efendimize VEKİL olamayan, Allah'a da HALİFE olamazmış.

Bir kul olarak ALLAH'ın yeryüzündeki halifesiyiz. Zulmü yok etmek ve Hakkı hakim kılmak her kulun görevi. Hz.Peygamber SAS Efendimize vekil olabilirsek Allah'a (CC) halife oluruz. Aksi halde şeytanın halifesi oluruz. O kadar net.

HİLAFETTE DERECE YOKTUR ANCAK VEKALETTE DERECELER VARDIR.


Her kul Allah'ın aynı derecede halifesidir. Biri birine üstün değildir.Üstünlük takvadadır ve onun da kimde olduğunu kul değil Allah CC bilir.

Vekalet ise derece derecedir.

Hz.Peygamber SAS Efendimiz de bir insandır ve bir kuldur.O açıdan her insan, her kul Hz.Peygamber AS Efendimizin bir vekilidir. O (ASM) nasıl bir insan olmuşsa, nasıl bir kul olmuşsa hepimiz de O'nun vekili olarak aynı şekilde bir insan aynı şekilde bir kul olma görevimiz vardır. Vekaletin bir derecesi budur.

Diğerleri ise Hz.Peygamber SAS Efendimizin hayatta iken Asrı Saadette bizzat ve bilfiil yaptığı işleri yapanların vekaletidir.

Hz.Peygamber SAS Efendimiz bizzat namaz kıldırdığı için tüm namaz kıldıranlar onun imam vekilidir. O (SAS) nasıl kıldırdıysa öyle kıldırmalıdır.

Hz.Peygamber SAS Efendimiz İslamı öğreten, hayatı öğreten bir öğretmendir. Bütün öğretmenler Onun vekilidir. Sahabelerine O (SAS) nasıl öğrettiyse, tüm öğretmenler de öğrencilerine aynen öyle öğretmelidirler.

Hz.Peygamber SAS Efendimiz ticaret yapmıştır.Tüm tacirler O'nun vekilidirler. O (SAS) nasıl yaptıysa onlar da öyle yapmalılar.

Hz.Peygamber SAS Efendimiz Hakimlik (kadılık) yapmıştır.O (SAS) nasıl karar verdi ise onlar da öyle karar vermelidirler.

Hz.Peygamber SAS Efendimiz bir komutandır. Komutanlarımız, O (SAS) nasıl komuta ettiyse aynen öyle komuta etmelidirler.

Hz.Peygamber SAS Efendimiz bir devlet başkanıdır. O (SAS) nasıl devlet başkanlığı yapmış ise bütün Müslüman devlet başkanları da aynen O'nun (SAS) gibi devlet başkanlığı yapmalıdırlar. Peki öyle mi? Samimi olmak gerekirse batılı devlet başkanları Müslüman devlet başkanlarından daha çok örnek alıyorlar.Sadece "tevazu" açısından bile kıyaslamak yeterlidir.

Hz.Peygamber SAS Efendimiz bir babadır. O (SAS) çocuklarına nasıl babalık yaptıysa her baba da öyle yapmalıdır. Nasıl komşuluk yaptıysa (SAS) her komşu da öyle komşuluk yapmalıdır.

Unuttuklarımız da olabilir.

Kuran'daki Halifelik tanımı Araplardaki halifelik tanımından farklıdır. Halifelik, Araplardaki halef- selef (Sonraki, önceki) terimleri ile ifade edilemez. Çok daha geniş.

İspatı ise şudur:

Eğer halifelik "sonraki" demekse Yezid de Hz Peygamber SAS Efendimizin halifesi olur, değil mi?
Peki halifesi olabilir mi? Asla. Yezid Yezid'dir.

Konu çok uzun ve açıklamalar yetersiz ama görüldüğü gibi Cumhuriyet İslam rejimidir.

Ama hangi Cumhuriyet?

Son derece medeni, eğitimli bireylerin oluşturduğu bir toplumda; çıkar amaçlı manüplasyonların yapılamadığı ve bireylerin oylarını hiç bir baskı altında kalmadan özgür tercihleriyle kullanabildiği ve oy kullanırken de sadece ve sadece Allah rızası ve toplumun huzur ve refahı için tercih yapabildiği ve seçenlerle seçilenlerin seçme ve seçilme haklarının maddi ve manevi olarak eşit olduğu ve bunun hem anayasal hem de uygulama pratiği açısından güvence altında olduğu cumhuriyet en ideal cumhuriyettir.

Devleti yönetme liyakatı ve hakkı herkesten fazla olduğu halde, maddi imkanlarının yetersiz olması nedeniyle, seçilme hakları anayasal güvence altında olmasına rağmen, pratikte böyle bir güvenin sağlanamadığı bir cumhuriyet de ideal cumhuriyet olamaz. Parası olan düdüğü çalıyorsa onun adı adalet olmaz.

Cumhuriyetten uzak cumhuriyetler maalesef oldukça fazladır. En ideal Cumhuriyet Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyettir. Ancak onun da sistemini tam anlamıyla oturtmaya ömrü yetmemiştir.

Bu gün Atatürk hayatta olsaydı Siyasi Partiler Kanununu yırtar atardı.Çünkü bu kanun anayasaya aykırıdır. Anayasaya göre herkes seçme ve seçilme hakkına eşit derecede sahiptir.Ama siyasi partiler kanunu liderlik sultasına izin vermekte ve liderler kime seçilme hakkı verirse onlar seçilebilmektedir. Oysa Anayasamıza göre kimin seçileceğine liderler karar veremez. Anayasa Mahkemesi ihbara gerek olmaksızın resen bu kanunu iptal etmelidir. 

Şu cümleyle bağlayalım:

Cumhuriyetimize sahip çıkalım.
Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun.

  

25 Ekim 2015 Pazar

AYETULLAH NEMR İÇİN İDAM KARARI ÇIKTI

SUUD YÜKSEK MAHKEMESİ AYETULLAH NEMR İÇİN VERİLEN İDAM CEZASINI ONAYLADI.



Şii din adamı için idama onay

Suudi Arabistan yüksek yargısının Şii din adamı Nemr Bakır en-Nemr hakkında verilen idam cezasını onayladığı belirtildi.

AA muhabirine konuşan Nemr'in avukatı Sadık el-Cibran, Ceza İstinaf ve Yüksek Mahkeme gibi ilgili mahkemelerin Nemr hakkındaki idam cezasını onayladığını belirterek, karara itiraz yolunun açık olmadığını söyledi.

Cibran, idam kararının Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz'in onayı olmadan uygulanmayacağını belirterek, "Eğer Kral onaylarsa karar uygulanır. Onaylamazsa karar dondurulur. Kral idam cezasını affederek, hapis cezasına dönüştürebilir veya tamamen affeder ve serbest bırakılır" diye konuştu.

Öte yandan Nemr'in kardeşi Muhammed en-Nemr de sosyal paylaşım ağı Twitter'da yaptığı açıklamada, kardeşi hakkında verilen idam cezasının onaylandığını doğruladı.

Konuya ilişkin henüz resmi açıklama yapılmadı.

Suudi Arabistan'da tanınmış Şii din adamlarından Nemr, 2011 yılında Bahreyn'deki gösterilerle eş zamanlı Katif kentinde düzenlenen rejim karşıtı protestolara öncülük etmiş, ardından 2012'de Suudi Arabistan tarafından kendisine yöneltilen "protestoları teşvik etmek, fitne çıkarmak, güvenlik güçlerine direnmek, ateş açmaya çalışmak" gibi suçlamalarla tutuklanmıştı. Ceza mahkemesinde yargılanan Nemr, 15 Ekim 2014'te idam cezasına çarptırılmıştı.



YORUM

Üstteki manşet Ayetullah Nemr'in idamının hemen yapılamayacağını gösteriyor. Bir yıl bekletilecek.

Tarihlere dikkat ettiniz mi?

15 Ekim 2014'de yerel mahkeme idam kararı veriyor. Ekim 2015'de üst mahkeme onaylıyor. Ve şimdi Suud Kralının onayı bekleniyor. Kral onay verdiği anda ertesi sabah idam gerçekleşecek. Prosedür böyle.Bu tarih de Ekim 2016 olabilir.

Biz en başından beri hadis yorumlarında geçen Hz.Mehdi'nin zuhuruna neden olacak Mekke'deki "İki Haşimi kardeşin infaz edilmesi" hadisesinde bahsedilen "İki Haşiminin" Şeyh Ayetullah Nemr ile kardeşi Muhammed Nemr olduğunu tahmin ediyorduk. Allahu Alem.

Eğer bu doğruysa her ikisi aynı anda infaz edilecek. Öyleyse şunu bekleyebiliriz:

Şimdi sıra Şeyh Muhammed Nemr'in yargı sürecinin de başlaması ve idam ile tamamlanması ve Kralın onayına kadar sürecek kısmın bir yılda bitirilmesidir.

Şeyh Ayetullah Nemr'in idam süreci Kralın onayına kadar tamamlandı ama infaz edilemeyecek. Kardeşi Muhammed Nemr de yargılanacak ve idam kararı verilecek. Kralın onayına sunulduğunda kral her iki kardeşin birden infaz kararını aynı anda verecek. Ve infaz gerçekleşecek.Ekim 2016 Allahu alem.

İşte bu olay hadis yorumlarına göre Medine'de normal bir hayat yaşayan ve daha önce üç defa kendisinin Mehdi olduğu iddia edilerek biat edilmek istenen ve hepsini de reddeden Hz.Mehdi AS'a Allah CC tarafından Mehdilik görevinin verildiği gün olacak İnşallah.

Bu olay yani idam olayları işte bunun için çok önemli.

Aslında Şeyh Ayetullah Nemr'in idam süreci bu kadar sürmezdi ve çoktan infaz edilirdi ancak alt manşet nedenini çok iyi açıklıyor. İran; "Şeyhi asarsanız vururuz" diye açıkça Suud'u tehdit etti. Yargı süreci de bu yüzden yavaşlatıldı. Şimdi sonuçlanmasındaki neden ise Suud'un son zamanlarda Yemen'de çok ağır darbeler yemesinden kaynaklanıyor. Hıncını bunların sorumlusu İran'dan bu şekilde almaya çalışıyor.

Bu işin sonu Suud için hüsran ama tüm İslam alemi için güzel olacak İnşallahu Allahu Ekber.



22 Ekim 2015 Perşembe

TÜRKİYE, SURİYE'YE GİRMEMELİ

TÜRKİYE HER NE SURETTE OLURSA OLSUN, SURİYE TÜRKİYE'YE SAVAŞ AÇMADIĞI MÜDDETÇE SURİYE'YE GİRMEMELİDİR.




Esad'ın hayatta kalması Türkiye'nin daha doğrusu AKP'nin Suriye politikasının en başından beri yanlış olduğunu ispat etmeye yetti. Ancak bu durum yani Suriye'deki gelişmelerin şu anda geldiği nokta, Türkiye açısından çok büyük risk oluşturmaya başladı.

Türkiye için Suriye'deki en büyük risk; hayatta kalan Esad üzerinden ABD ile Rusya'nın anlaşmasıdır. Bunu bozacak olan tek şey Esad'ın ölmesidir. 

Hatta ABD veya batı kaynaklı öldürülmesidir. Evet Esad'ın öldürülmesi yani bir suikaste kurban gitmesi Türkiye için şu anda hayati derecede önemlidir. Bize göre ABD bunu bir şekilde yapacaktır.Ve Rusya çılgına dönecektir.

Birinci Dünya Savaşının bir Avusturya prensinin öldürülmesi sonucu çıktığı unutulmamalıdır.

Üçüncü Dünya Savaşı da Esad'ın öldürülmesi sonucu çıkabilir. 

O halde neden Esad'ın ölmesi yararlıdır dedik. Çünkü 3.Dünya Savaşı ABD ile Rusya arasında olur. Ama olmazsa yani ABD ile Rusya Suriye'de anlaşırlarsa; onlar birbirleriyle savaşmasa bile bizim açımızdan tüm dünya ile savaşacağımız bir cihan harbi kapıda demektir. 

O yüzden Esad ölmeli, ABD tarafından öldürülmeli ve ABD ile Rusya savaşmalı ve biz de ABD'nin yanında yer almalıyız. Olay budur.

Ancak ABD, her zamanki gibi taşeronlarıyla iş görmek isteyecektir. Ya bir suikastçı timi ile işi çözecek ya da Suud, Türkiye ve Katar gibi ülkelerin Türkiye'den Suriye'ye girmesini isteyecektir. Şu anda bu bizim için yararlı olmadığı gibi çok ama çok zararlı sonuçlar doğurabilir.

Türkiye'nin ABD ile Rusya birbirine girinceye kadar ki politikası ülkemizin her karış toprağında alan hakimiyetini kesin olarak sağlamak ve ülkemiz içindeki pislikleri bir an önce temizlemektir. 

Bunu acilen yapmalıyız. PKK'ya destek için PYD de sızacaktır. Hatta IŞİD de gönderilecektir.Sınırlarımızı çok iyi kontrol edelim ve geleni indirelim İnşallah. 

Bu aynı zamanda, tamamen gayri nizami harbin koşullarına dönecek olan 3.Dünya Savaşına da çok iyi bir hazırlık tatbikatı olacaktır.

Ama Suriye'ye girmeyelim. Her ne kadar Kahraman Ordumuzun gücünü seyretmek için merakla bekleyen müttefiklerimiz olsa da "Önden buyurunuz" demek daha akıllıcadır.

Suud ve Katar Emirleri ABD uşağıdır, ABD'den izin almadan lavaboya gidemezler.O nedenle her söylediklerini "ABD söyletti" diye değerlendirmemiz gerekmektedir.

ABD, Esad'ı nasıl olsa öldürecek.Öyle veya böyle.Ama biz en önde olmamalıyız.

Ayrıca İsrail'in yapabileceği bir şeytanlığa karşı da uyanık olunmalıdır. İsrail, Türkiye'nin sorumlu tutulacağı bir Esad suikastı yapabilir.Bunu ABD'siz bir Rus-Türk Savaşı çıkarmak için isteyebilir.

Çok kritik dönemlere giriyoruz.Çok ama çok dikkatli olmalıyız. ABD füzesi Rusya'ya düşmeden, Rus füzesi ABD'ye inmeden Türkiye asla tetiğe basmamalıdır. 

Çünkü bu meydan; henüz düşmanın meydana inmediği bir meydandır ve kurşunu sıkan kurşunsuz kalır vesselam.

Allah CC, milletimizin ve devletimizin yardımcısı olsun İnşallahu Allahu Ekber.

BASIN KLAVUZU

BASINI NASIL TAKİP ETMELİYİZ?





Sadece Haber 7 okuyan AKP'li olur. Sadece Ulusal Kanal, Odatv okuyan Perinçekçi;sadece Yeniçağ okuyan Ülkücü; sadece Samanyolu okuyan Cemaatçi olur.

Sadece Sözcü okuyan CHP'li olur.Sadece Rudav okuyan Barzanici, sadece Fırat hba okuyan PKK'lı, sadece Takva okuyan IŞİD' ci olur.Sadece Rastbaher, Medyaşafak okuyan da İrancı olur.  

Yani sadece bir basın sitesini takip eden ve başka hiç bir yere bakmayan aptaldır. En önde gelen aptallar bunlar arasından çıkar. Aşağıdan yukarıya, sağdan sola tamamı ÖNYARGI ile dolar. Düşünemez olur ve mankurtlaşır.

Elbetteki her basın kuruluşunun arkasında bir destekçisi vardır. Yoksa kim para verip, gazete alıp basını ayakta tutabilir?

Hepsinin doğruları da var yanlışları da. Hepsinin aydınlatıcı bilgileri de var, iftiraları da.Akıllı insan hepsini okur, yanlışların arasından doğruları bulmaya çalışır. Yanlışların içinden doğruları bulabilen de zaten yine ülkücü olur. Yeniçağı hiç okumaz bile.

Suriye konulu Önemli bir yazı geliyor birazdan.

20 Ekim 2015 Salı

SİYASİ İSTİKRAR

DEMOKRATİK ÜLKELERDE SİYASİ İSTİKRAR; İLLA Kİ BİR SİYASİ PARTİNİN TEK BAŞINA İKTİDAR OLMASI GEREKTİĞİ ANLAMINA GELMEZ. GENİŞ TABANLI KOALİSYONLAR DA ORTAK İLKELERDE ANLAŞARAK PEK TABİ SİYASİ İSTİKRARI TEMİN EDEBİLİRLER.




MANŞETTEKİ RESİM ODATV'DEN ALINTIDIR.

Hatta 7 Haziran seçimleri sonrası bizim naçizane önerimiz AKP-CHP-MHP Milli Mutabakat Hükumeti kurulmasıydı. Kurulmuş olsaydı bugün ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktı. 

2 Kasım'da da emin olunacak.Biz bundan eminiz. Şimdiden yazdık.

Yine iddia ediyoruz. 2 Kasımda seçim sonuçları ne olursa olsun mutlaka AKP-CHP-MHP koalisyonu kurulmalı. Aksi takdirde Milli Mutabakatı ne mecliste ne de sokakta sağlamak mümkün değildir. Çünkü sandıktan çıkacak tablo 7 Haziran'dan çok farklı olmayacaktır. 

ABD ve Avrupa'nın istediği koalisyon AKP-CHP Koalisyonudur. Çünkü açılımın devam etmesini istiyorlar. AKP de istiyor CHP de. Nedeni budur.

ABD ve Avrupa; MHP'yi, Açılıma kesinlikle karşı olduğu için iktidarda istemiyorlar.Bize göre ise MHP'nin Açılıma bakış açısı doğrudur ve AKP tarafından da ispatlanmıştır. 

Bu politika Osman Paşanın yıllar önce söylediği politikanın aynısıdır. Osman Paşa "Terörist silah bırakmaz, bunu düşünmek bile cahilliktir" demişti. İnanmadılar.

Gönül ister ki MHP 1 kasımda tek başına iktidara gelsin ve Türkiye düşmanları o gün yerlerine oturup kalsın. Ancak zor görünüyor.

Belki ABD ve Avrupa'nın hükumet alternatifine karşı kurulabilecek hükumet, CHP-MHP Koalisyonu olabilir. Burada iş MHP'ye düşüyor. AKP ile Açılım arasında tercih ikilemi yaşayacaktır. 

AKP'den kurtulmak veya CHP'ye katlanmak. Ya AKP ile hükumet kurup aklama iddialarına muhatap olmayı seçecek ya da CHP'nin açılım politikalarına direnmek zorunda kalacaktır.

Darbe konusuna gelince evet hadis yorumlarında Türkiye'de darbe olacak görüşleri bulunmakta. Zaten darbeler de yaşandı. 

Ancak sivil siyaset yönetim kaosu oluşturmadıkça ordu yönetime el koymak istemez. Bu kesindir. Önceki darbelerde de sivil siyasete dönmek birinci öncelik olmuştur.   

Buradan şu mana da çıkar mı?
Sivil siyaset yönetimde boşluk oluşturursa, bir türlü hükumet kurulamazsa, yenilenen seçimlerde hükumet kurmak için çözüm üretemezse, darbe olmaz mı?

Olmaz mı? 

Tabi ki olur. Atatürk bu ülkeyi önce Türk subaylarına sonra da Türk gençliğine emanet etmiştir. Düşman ülkeyi işgal ettiğinde ilk önce subaylarımızı öldürür.Bu Atatürk'ün meşhur sözüdür. Sonra da milletimize istedikleri zulmü yaparlar.Allah cc korusun.İşte o nedenle olabilir. 11 Kasımı yaşayanlar 10 Kasımı unutmamalıdırlar. Atatürk hala milletimizin kalbinde yaşamaktadır.

İnşallah sivil siyaset yönetimde istikrarı muhafaza eder ve İnşallah darbe olmaz.

18 Ekim 2015 Pazar

RUSYA, ABD'DEN SURİYE'NİN İNTİKAMINI, TÜRKİYE'DE İÇ SAVAŞ ÇIKARARAK ALMAK İSTİYOR

RUSYA, ABD'DEN SURİYE'NİN İNTİKAMINI ALMAK İÇİN ATAĞA GEÇTİ. HEM DE TÜRKİYE'DE İÇ SAVAŞ ÇIKARARAK ALMAK İSTİYOR.


Herkesin bildiği gibi Suriye'yi ABD karıştırdı ve iç savaş çıkardı. Rusya Esad'a destek verdi ama önceleri müdahil olmadı. Sonra İran'ın Suriye'deki faaliyetlerine bağlı olarak Kasım Süleymani Moskova'yı ziyaret etti.

İşte bu ziyaret ile Moskova ikna edildi ve Rusya, Suriye'ye doğrudan müdahil olma kararı verdi.

Uçaklar gönderdi, IŞİD ve diğer Esad muhaliflerini bombaladı. Yerden de İran, Hizbullah ve Esad birlikleri, muhaliflere karşı önemli başarılar elde etti.

Onlara göre Suriye'de artık işler istedikleri gibi yoluna girdi. 

Ve şunu gördüler:

Rusya diplomatik veya dolaylı silah desteği ile Esad'ı ayakta tutamıyor ama doğrudan müdahil olunca işler değişiyor. ABD de müttefikleri de ses çıkaramıyor. 

"Demek ki Rusya, bölgede pasif değil AKTİF olmalı" dediler. Yeni politika "Artık Ortadoğu'da ABD ilk adımı atacak ve Rusya savunmada kalacak görüşünden ilk adımı artık Rusya atacak ve ABD ile batı seyredecek" görüşüne geldi.

Rusya bundan sonra yani Suriye'deki başarısından sonra bölgede seyreden değil, seyrettiren rolüne soyunuyor.

İlk yapacakları iş Suriye'nin intikamını ABD'den almak olacak. Bunun için de düşündükleri; ABD' ve NATO'nun müttefiki olan Türkiye'yi karıştırmak olacak. Bunu da PKK/PYD yi saflarına alarak yapacaklar.

Şimdiden söylemeye başladılar " PKK, terör örgütü değil" diye.

Bu plan Rusya'nın tek taraflı bir kararı değil, işin içinde İran var. Yani Rusya İran'ın politikasını benimsedi. 

Peki İran nasıl PKK'lı oldu?

Aslında İran, Irak'da Barzani'yi kazanmak için çok çabaladı ama Barzani'nin ABD'yi satamayacağını anlayınca Barzani düşmanı oldular. 

Barzani ile defalarca görüştüler ama döndüremediler. Sonra Barzani'ye muhalif bir KDP yöneticisi bulup Barzaninin elinden KDP başkanlığını almayı denediler. Araya ABD girdi ve engelledi.

İran adına hem Irak hem de Suriye'de bütün bu işleri planlayıp, yürüten kişi Kasım Süleymani idi. Süreci baştan sona biliyordu.

Barzani'den ümidi kesince Suriye'de PYD ile görüştü. Barzani'ye karşı destek vaat etti.ABD yine araya girdi ve aralarını buldu.

Ancak ABD'nin PKK/PYD politikaları Türkiye tarafından kabul görmeyince destekte ileri gidemedi.PKK/PYD de İran aracılığı ile Rusya'nın kucağına düştü. O kucak da ateş.

Gelişmeler tahminlerimizi doğrular nitelikte devam ediyor. ABD'nin bir zamanlar Türkiye ile yakın dost görünerek PKK nın tamamen bitirilmesini gizliden engellemek için operasyonlarımızı henüz yapmadan PKK'ya iletip PKK'lıları kurtarması süreci artık tersine dönüyor. Bundan böyle ABD, PKK'ya dost görünüp Türkiye'ye gizliden destek vererek PKK/PYD'nin bitirilmesine çalışacak.

Ahmet Akgül Hoca, ABD ve Rusya'nın Yahudi güdümünde anlaştığını ve Türkiye'yi bölüp Kürt Devleti kurmak istediklerini ve büyük İsrail hedeflediklerini iddia ediyor.

Ancak bu iddia doğru değil.
ABD'nin Yahudi kanadı ile İsrail ve Rusya anlaştılar demek daha doğrudur. ABD'nin diğer kanadı bölgede bölünmüş ve güçsüzleştirilmiş bir Türkiye değil dost ve güçlü bir müttefik Türkiye istiyor. Hatta bu kanat Barzani'nin Irak'dan koparak Türkiye'ye bağlanmasını bile istedi.Ancak bu isteklerin hiç biri gerçekleşmedi. Çünkü iki kanat da karşı tarafa kendisini kabul ettiremedi, kesin bir üstünlük kuramadı. Mümkün de değil zaten. 

PYD için yazı tura atıldı.

Yazı gelirse...

PYD, ABD'nin kara gücü olacak ve Suriye'de Esad'a, Hizbullah'a ve İran'a karşı savaşacak ve YOK OLACAK.

Tura gelirse...

Rusya'nın işbirlikçisi olacak ve Suriye ve Irak'da IŞİD'e karşı savaştıktan sonra Türkiye'ye sokulmak istenecek ve YOK OLACAK.

Bu para dik de gelmez. Salih Müslim, ABD ile Rusya arasında parayı dik getirmeye çalışıyor ama alınacak görev İMHAYI getiriyor.

Sonra sıra Barzani'ye gelecek, o da tıpkı Suriye'ye karşı Türkiye misillemesi gibi PKK/PYD'nin imhasına karşı ikinci bir Rus misillemesi olacak. Yani PYD/PKK'yı kaybeden Rusya, ABD safında yer alan Barzani'yi yok etmek isteyecek. İşte o savaşı Ruslar ve İranlılar kazanacak. (Karkısa)

Tersinden gidersek...

Eğer İran, Suriye'ye doğrudan müdahil olmasaydı, Hizbullah girmeseydi, Esad çoktan düşmüştü. İran Esad'ı ayakta tutunca Rusya cesarete geldi ve Suriye'ye girdi. Pasif konumundan aktif konumuna geçti.

Önce Rus yetkililer "Suriye isterse Uçak gönderebiliriz" dediler. Arkasından Suriye "Rusya'dan yardım isteyebiliriz, isterlerse gelebilirler" dediler. Ve Rusya Suriye'ye hava kuvveti gönderdi.

Dün ise İran'lı yetkililer "Suriye isterse asker yani kara gücü gönderebiliriz" dediler.Yarın Suriye'li yetkililer "İran isterse asker gönderebilir" açıklaması yapacaklar. Ve İran muhtemelen Suriye'ye bir kara tümeni gönderecek. En azından bir tümen.Belki bir kaç tümen.Bir hafta sonrasını seyrediniz.

Suriye hava sahası RESMEN Rusya'nın; kara sahası da RESMEN İran'ın eline geçmiş olacak.

Demek istediğimiz şudur:

Madem ki İran'ın Suriye'de teröristlere karşı gösterdiği başarı Suriye'ye Rusya'yı müdahil etti.Ve Rusya da aktif politikaya geçip Türkiye'de misillemeye hazırlanıyor. 

O zaman Türkiye'ye PKK/PYD hatta İsrail güdümlü IŞİD de saldıracak ve telef olunca da yani Türkiye'nin teröristlere karşı başarısı da ABD'yi Rusya ve müttefiklerine karşı Türkiye'nin yanında AKTİF hale getirecektir.

Bunun adı 3.Dünya Savaşıdır ve Rusya büyük bir tuzağa düşmek üzeredir. Klavuzu Siyonist olanın burnu beladan kurtulmaz Putin Efendi (!) 

Her şeyin en doğrusunu Allah CC bilir. (Allahu Alem)