10 Ekim 2015 Cumartesi

PLAN: BOP, HAREKAT: ARAP BAHARI, HEDEF: TÜRKİYE

PLANIN ADI "BOP" OLARAK BELİRLENDİ. UYGULANMASI İÇİN YAPILAN HAREKATIN İSMİ İSE "ARAP BAHARI" OLDU. VE NİHAİ HEDEFİ DE KESİNLİKLE TÜRKİYE.





Biz bu günleri daha hem plan aşamasında 2000 li yıllarda hem de harekat aşamasında Tunus'ta Arap Baharı başladığında göremedik maalesef. Belki de gösterilmedi ama görebilmeliydik.

BOP projesinin de Arap baharının da ne olduğunu, kimler tarafından nasıl yönetildiğini ve bugünlere nasıl gelindiğini artık herkes biliyor.

Yeniden yazmaya gerek yok.Yazının konusu, güneydoğuda görev yapan güvenlik güçlerimize yapılan terör saldırıları...

İlçemiz Çubuk, bugün teröre 60. şehidini verdi. Diyarbakır'dan Hani ilçesine giderken terör saldırısı ile şehit edilen polisimizi toprağa verdik.Allah CC şehadetini kabul buyursun ve bizlere de şefaatini nasip etsin İnşallah. Yakınlarının ve hepimizin başı sağ olsun.

Güneydoğuda görev yapan polislerimizin bir kısmı orada aileleriyle birlikte yaşarken bir kısmı ailelerini götürmüyor ve memleketinde bırakıp gidiyor. Ailelerini memleketinde bırakıp gidenler orada daha bağımsız oluyorlar ve kurumsal çatı güvencesi altında kalabiliyorlar.

Ancak aileleri ile birlikte gidenler diğerlerine göre daha çok risk alıyorlar. Çünkü görev yaşamı haricinde bir de özel yaşamın gereği olarak çarşı, pazar, okul, hastane gibi ihtiyaçlarını da görmek zorunda kalıyorlar. Aslında aileleri polislere orada bir nevi külfet oluyor.

Bu nedenle güneydoğuda görev yapan polislerimizin ailelerini memleketlerinde bırakmaları daha mantıklıdır. Konuyla ilgili kurumsal genelgelerin yayınlandığı da basında yer aldı ve bize göre çok doğru bir adım.

İnsanlıktan nasibini almamış teröristler ve işbirlikçileri polislerimizi nasıl tuzağa düşürüyor?

Meskun mahal bölgesinde bulunan karakollarımız o meskun mahalde ikamet eden teröristler veya işbirlikçileri tarafından sürekli olarak gözleniyor. Karakolda kimler kalıyor, kimler evlerine gidiyor, kimin ailesi orada yaşıyor, hangi gün hangi ihtiyacı için nerede bulunuyor hepsini de biliyorlar.
Şerefsiz bunlar.

Sonra bir polisimiz zorunlu olarak ya çarşı pazara çıkıyor ya ailesini doktora götürüyor ya da çocuğunun okuluna gidiyor.Yani bir şekilde kurumsal emniyetin dışına çıkmak zorunda kalıyor.

Örneğin bir polisimiz ailesi ile birlikte meskun mahal dışına çıkarsa oradaki hain işbirlikçiler derhal teröristlere bildiriyorlar. Gittikleri yerde de var bu hainler.Onlar da geldiklerini ve ne iş yaptıklarını bildiriyorlar. Sonra sıra dönüşe geliyor ama dönüşte mutlaka şerefsiz bir tuzak bekliyor.

Allah CC hepinizin de bin belasını versin İnşallah.İsrail uşağı aşağılık köpekler.

Alınması gereken tedbirler konusunda şunlara dikkat edilmeli:

İmkanı olan polislerimiz (Tüm güvenlik güçlerimiz) ailelerini oraya götürmemeli. Götürmek zorunda kalan polislerimizin zorunlu ailevi ihtiyaçları için de teşkilat, imkanlar dahilinde önlemler almalıdır. 

Çarşı pazar ihtiyaçları için kurum içi kantinler açılabilir, sağlık ihtiyaçları için kurum içi doktorlar görevlendirilebilir. Maliyeti de olur ama her şeye değer. Kısa vadede ise en azından alışverişlerin bir kurumsal planlama dahilinde yapılması sağlanabilir. Kimin ne ihtiyacı varsa listelenip tedbirli olarak alışverişe gidilip gerçekleştirilebilir.

Askerimiz bu konuda emniyet teşkilatına göre daha kurumsallaşmış bir yapıya sahiptir.Örnek alınabilir.

Askeriyle, polisiyle tüm güvenlik güçlerimiz görevlerini özveriyle ve başarıyla yerine getirmekte ve teröristlere dünyayı dar etmektedirler. Elhamdülillah. 

Ancak bireysel faaliyetlerde de biraz daha dikkatli olunması gerekmektedir. Kurumlarımız zaten başarılı.

Son bir yıl içinde polislerimize yapılan saldırılar hep pusu, tuzak ve suikast şeklinde oldu. Lütfen biraz daha dikkat edelim. 

Ailelerimizi götürmezsek sorun büyük ölçüde çözülmüş olacak.

Güzeller güzeli Rabbim tüm güvenlik güçlerimize iyilikler ve güzellikler versin ve kiramen katibin meleklerini daima koruyucu kılsın İnşallah.

6 Ekim 2015 Salı

RUSYA VE İRAN'DAN DOĞALGAZ ŞANTAJI GELEBİLİR

RUSYA VE İRAN, TÜRKİYE'YE VERDİKLERİ DOĞALGAZDA KASITSIZ (!) KISITLAMAYA GİDEBİLİR.




Suriye'deki durum, Türkiye'nin Rusya ve İran ile arasını daha da açabilir. Rus uçaklarının hava sahası ihlallerine karşı izlediğimiz politika tamamen doğrudur. NATO'nun acil toplantıya çağrılması, Rusya'nın NATO aracılığı ile kınanması, nota verilmesi atılması gereken önemli adımlardı. Atıldı.

Ancak Rusya ve İran Esad'ın iktidarda tutulması için anlaştılar ve kesin bir karar verdiler. Hava sahamızın ihlali bize göre de yanlışlıkla değil kasten yapılmış ve Türkiye'ye nezdinde aslen ise NATO'ya kararlılıklarını göstermek istemişlerdir.

Suriye'deki gerilim aslında ABD-RUSYA gerilimi olup her iki ülke de kendi topraklarından uzakta birbirlerini test ediyorlar. Rusya'nın Ukrayna'ya mukabil Suriye'ye gelişinin bir sebebi de bu. Ukrayna kendi sınırı ama Suriye Rusya'ya daha uzak. Niçin güç gösterisini kendi ülkesinde yapsın ki Suriye gibi hazır bir arena varken?

Bir komplo teorisi ABD ile Rusya'nın Suriye'de anlaştıklarını ve Rusya'nın ABD'nin izni ile Suriye'ye geldiğini iddia ediyor. Yani ABD, Rusya'dan muhaliflerin önünü açması için IŞİD'i temizlemesini istedi. IŞİD bitince Rusya çıkacak. Karşılığında da Rusya'ya kırım gibi bazı tavizler verildi diyor komplo teorisyeni.Ayrıca Patriot füzelerinin de bu nedenle çekildiğini iddia ederek delil gösteriyor.

Tabi bunlar doğru değil.Çünkü:
Rusya IŞİD'i temizleyeceğim bahanesiyle muhaliflerin önünü açmıyor tam tersine IŞİD ile birlikte muhalifleri de vuruyor. Yani Esad'ın önünü temizlemeye çalışıyor. Ayrıca Putin komutanlarına, Işid liderlerinin canlı yakalanarak (ya da cenazelerinin) Moskova'ya getirilmesini emretti. Bunu ABD'ye karşı kullanacak. Elindeki ABD ajanlarını ABD'ye karşı kullandığı gibi IŞİD liderlerini de itiraflar ile ABD'ye karşı kullanacak. Yani "IŞİD sizin terör örgütünüz" diyecek. 11 Eylül saldırılarının uydu görüntülerini yayınlamayı da tekrardan açıkladı. Uydu görüntüleri 11 Eylül İkiz Kuleler saldırılarının ABD tarafından yapıldığını belgeliyormuş. ABD bu açıdan sıkıntıda. 

Patriot füzelerine gelince... 
Zaten sembolik manadaydı. Suriye'den Türkiye'ye yanlışlıkla (!) gelebilecek Scud füzelerine karşı yerleştirilmişti.Muhaliflerin seyir güvenliği de denilebilir.Yani Rusya ile yapılacak bir savaşta bu füzelerin zaten bir fonksiyonu yoktu.Bu savaş, küresel çapta olağanüstü planlama gerektiren bir olaydı. O açıdan zaten belli süreli gelmiş olan bu füzelerin çekilmesi ABD-Rusya anlaşmasına delil olamaz.

Artık Rus uçakları hava sahası ihlalleri yapmayacaklar.Çünkü vermek istedikleri mesajı NATO'ya verdiler. "Kararlıyız" dediler.

Ancak NATO ya da ABD, Suriye'ye Türkiye üzerinden ikmal yaparsa o noktada sıkıntılar olabilir ve tekrar hava sahası ihlalleri yaşanabilir. Tabi muhatap NATO olacağından Türkiye'yi zora sokmak için doğalgazda kasıtlı kısıntılar yapabilirler. Arkasından "Teknik bir arıza ve bakım nedeniyle" diye de kasıtsızlık açıklaması gelebilir. Türkiye Azeri doğalgazında gerekli tedbirleri almalı ve bu yıldan itibaren de kömür fiyatlarında anormal artışlar olmaması için kömür üretimi artırılmalıdır.

Irak yönetimi Rusya'nın IŞİD'i sadece Suriye'de değil Irak'da da vurması için ülkesine davet etti. Bağdat'ın batısında bir havaalanını tahsis ettiler. Rusya'nın bu havaalanından Ramadi'deki IŞİD'i vurmasını istiyorlar. Çünkü Irak, Ramadi'de IŞİD'i bir türlü yok edemedi.Bu sebeple de Musul operasyonunu sürekli geciktirdi. ABD, "Musul operasyonunu başlatalım" dediğinde sürekli olarak "Önce Ramadi" dediler. İşte bu Ramadi'ye şimdi Rus uçaklarını istiyorlar.

Şimdi bir tahmin daha yazalım.
IŞİD'in Ramadi'deki gücü nereden geliyor? Ürdün'e sınır olmasından geliyor. Yani Irak'daki terör Ürdün'den besleniyor.Şimdi Rus uçakları Ramadi'yi de vurmaya başlarsa bu sefer hava sahası ihlalleri nerede olacak? Tabi ki Ürdün hava sahasında. 

Peki Rus uçakları Ramadi'ye vurmaya başlarsa ve IŞİD Irak'da da biterse ne olacak? Sıra Musul'a gelecek.

PKK/PYD ve Barzani hem Rusya hem de ABD ile flört ediyorlar. ABD'nin Yahudi kanadı PKK/PYD ile dayanışma isterken, diğer kanadı ile NATO açıkça "Türkiye vazgeçilmez" diyerek tarafını net olarak belli ediyor.

Barzani ise şu an hem Türkiye'yi satmak zorunda kaldı hem de ABD ile Rusya arasında. Gidip gidip geliyor. Seyrüsefer. Sonu hüsran tabi. Rakka'da süren operasyonlar IŞİD'i tekrardan Irak'a kaçırırsa ilk gidecekleri yer Musul ve Musul bu anlamda Ramadi'yi bile beklemeden öncelikli hale gelebilir.

Emperyalist devletler savaşlarını kendi evlerinde değil deplasmanda yapmayı tercih ederler. Kendi halkları zarar görmesin diye bunu isterler. Ve halklarına da bir sebep uydurur, propaganda ile yutturur ve istediklerini yaparlar. Örneğin ABD yıllarca ABD halkını "Eğer Ortadoğuya asker göndermezsek o bindiğiniz sekiz silindirli benzin motorlu araçlara binemezsiniz" diye kandırdı.
Oysa petrole bağımlı olmayan araçları yüz yıl önce yaptılar ve seri imalatını engellediler.Bunu da Yahudiler büyük İsrail için yaptılar. ABD, Ortadoğuda bulunmazsa büyük İsrail kurulamaz değil mi?

Tersinden giderek ispat edelim:
Zaten Ortadoğudaki tüm petrol kuyularının sahipleri ABD, İngiltere ve Fransa'daki Yahudilerdir. Zaten petrolü onlar çıkarıyor, onlar işletiyor ve tüm dünyaya kendi istedikleri fiyatlar ile onlar satıyorlar. Arap emirleri de aldıkları yüzde beşlik payla petrol zengini ünvanı reklamı yapıyorlar.
Arap şeyhlerinin tamamının petrol geliri ABD'nin toplam 27 tane olan petrol şirketlerinin tek sahibi Rockfellerin servetinin yarısı kadar yoktur. Petrol zaten onların ise askerin Ortadoğuda ne işi var? Ne gerek var? Petrol bahane, amaç Büyük İsrail'dir.


5 Ekim 2015 Pazartesi

ALLAHU EKBER






HZ.MEHDİ AS, DÜNYANIN EN ŞEREFLİ MESLEĞİNE MENSUPTUR.

BAZI MESLEKLER, BAZI MESLEKLERDEN ÜSTÜNDÜR.

HZ.MEHDİ AS EN ÜSTÜN OLAN BİR MESLEĞİN EN ŞEREFLİSİ VE EN DAHİSİDİR.

KULLARIN İŞTİGAL ETTİĞİ İŞE MESLEK DENİR. KİMİ MESLEKLER RIZKI TEMİN ETMEK İÇİN KİMİLERİ DE ALLAH RIZASI İÇİN YAPILIR.

KURANI KERİMDE ALLAH RIZASI İÇİN YAPILAN MESLEKLER SAYILMIŞTIR VE İKİ ADETTİR. O İKİ MESLEĞİ YAPANLAR DİĞER MESLEK MENSUPLARINDAN ÜSTÜNDÜR.

ANCAK ÜSTÜNLÜĞÜN ÖN ŞARTI DA TAKVADIR. 

4 Ekim 2015 Pazar

HERKES BÖLÜNECEK (MELHAMEİ KÜBRA)

MELHAME-İ KÜBRA'DA HERKES BÖLÜNECEK





ABD ve Rusya 3.Dünya savaşı öncesinde din, dil, ırk farkı gözetmeden herkesi bölecekler. Dünyanın bir kısmı ABD'nin, diğer kısmı da Rusya'nın yanında olacak.

Tabi bu bölünme siyasi bölünmedir. Askeri anlamda 3.Dünya savaşını yapacak olanlar değildir.

Din farkı gözetilmeden bölünme:

Hristiyanlar kendi içlerinde bölünecekler. 
ABD bir tarafın başını çekerken, diğer tarafın başı Rusya olacak. Güney Amerika ülkeleri Rusya'nın yanında yer alırken,Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya ABD'nin yanında yer alacak.

Putperestler bölünecek.
Çin ve Kuzey Kore, Rusya'nın yanında yer alırken, Güney Kore, Japonya ve Hindistan ABD'ye destek verecek.

Müslümanlar bölünecek.

Türkiye, Suud, Katar, BAE, Bahreyn, Kuveyt, Ürdün ve Kuzey Afrika ülkeleri ABD'nin; Lübnan, Suriye, Irak ve İran Rusya'nın yanında olacak. 

Durumu en zor İslam ülkesi Pakistan.Çünkü Hindistan'a düşman, Çin'e dost ama ABD'ye de dost olduğu için zorda.İki arada bir derede. Safı sonunda ABD olacak.

Ve ikinci zor durumda olan ülke Mısır. Çünkü Sisi bir diktatör ve ne yapacağı belli değil. Sisi'ye hem ABD hem de Rusya asılıyor. ABD'nin Suriye'deki başarısızlığı ya da Rusya'nın başarısı Mısır'ı Rusya eksenine itecek.Aksi durumda ise ABD'nin yanında olacak. 

Türkler bölünecek.

Avrupa'daki Türkler, Kıbrıs ve Türkiye ABD'nin yanında yer alırken; BDT üyesi Türkler Rusya'nın yanında duracaklar.

Kürtler bölünecek.

Barzani ve Irak Kürtleri ABD'nin yanında yer alırken PKK/PYD ve Suriye Kürtleri Rusya'nın yanında olacaklar. Ama bunlardan PKK/PYD 3.Dünya savaşını görmeyecekler.İmha edilecekler.

3.Dünya savaşının ilk muharebesi olan Karkısa Savaşında da diğerleri imha edilecek.Kürtlerden sadece Türkiye'de bulunan ve PKK'ya karşı olanlar Kahraman Ordunun himayesinde Rusya'ya karşı savaşacaklar.Altın Çağa ulaşacak olan Kürtler bunlardır.

Araplar bölünecek.Yukarıda yazdık.

Dünyayı çok ama çok büyük badireler bekliyor.
Tabi ki her şeyin en doğrusunu sadece Allah CC bilir. Allahu alem.

SURİYE'DEKİ SON DURUM

Rusya savaş uçakları muhalifleri vuruyor.Ayrım yapmadan tüm muhaliflere hava operasyonları yapıyor. El Nusra, El Fetih, IŞİD, ÖSO. Hepsini de vuruyor.

ABD ise muhaliflerden sadece IŞİD'in vurulmasını diğerlerine operasyon yapılmamasını istiyor.

Önce ABD, "IŞİD'i vuruyorum" bahanesiyle Suriye'ye bazı oyunlar oynadı.Rusya da bunu görerek cevap veriyor. O da "IŞİD'i vuracağım" bahanesiyle Suriye'ye girdi ve Esad'a muhalif kim varsa vuruyor.

Tabi vurulanların içinde öncelikle ABD'li olmak üzere BATILI ajanlar kaynıyor ve onlar da ölüyorlar. O yüzden ABD ve Batı son derece rahatsız. Dünya kamuoyu önünde Rusya'ya sivil duyarlılık ile ve ılımlı Esad muhalifleri ile karşı propaganda yapıyor ama arkasından misillemeler de gelecek.

Batı bu misillemeleri nasıl yapabilir?

Muhaliflere Rus uçaklarını düşürecek füzeler verebilirler. Ama bu yeterli misillemeyi getirmez. O nedenle batı da Suriye'de operasyonlara tekrardan başlayıp Suriye'deki İran birliklerini vurabilir. Çünkü Rusya ile İran Suriye'de Esad'a nasıl destek verecekleri hususunda anlaşırken Rusya'ya Suriye'nin hava sahası güvenliği; İran'a ise kara sahası güvenliği düştü. Yani Suriye'de İran kara birlikleri de var. 

Aslında Suriye'da olmayan yok. Dünyanın ajanları oraya toplanmış durumda.Sırayla vuruyorlar. Kimi? Tabi ki Müslümanları.. 

Açık yazalım; ne Suriye diye bir devlet kaldı ne de Suriyeli diye bir millet. Telef oldular. Öldüler, yaralandılar, ülkeyi terk ettiler. Artık Suriye emperyalistlerin tatbikat alanı oldu. Maalesef.

ABD ile Rusya arasındaki bu didişmeler Suriye'de artık sırayla vurma noktasından birbirini vurmaya dönüşecek ve arkasından Suriye'nin işgali gelecektir.

Türkiye, Suriye'ye asla girmemelidir. NATO konseptinden asla çıkmamalıdır. NATO'nun olmadığı hiç bir savaşa girmemeliyiz. 

Gerçekten 3.Dünya Savaşı geliyor. Henüz başlamamışken içerideki tüm parazitleri TEMİZLEYİP, birlik ve beraberlik içinde bu savaşa hazırlanmalıyız İnşallah.

2 Ekim 2015 Cuma

LATİNLEŞME Mİ? LADİNLEŞME Mİ?

AHMET AKGÜL HOCANIN SON YAZISINDAN ALINTIDIR




Atatürk döneminde askerler Kur'an üstüne yemin ediyordu:


Evet, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Atatürk'ün ölümüne kadar Harp Okulu öğrencilerine Kur'an üzerine yemin ettiriliyordu. 

6 Eylül 1937 tarihli belgenin üzerinde, "Harbiye Mektebi'nde ikmali tahsil eyliyen zabitana mahsus şahadetname" yazıyordu ve o dönemde Atatürk henüz yaşıyordu. Hemen altta ise "Resmi Tahlif" ifadesi göze çarpıyordu. 

Bugünkü Türkçe ile buna "Resmi Yemin Belgesi" demek uygundu. O dönemin yemin metninde aynen şöyle yazıyordu: 

"Ben, sulhta ve harpta, karada ve denizde ve havada ve her nerede olursa olsun, milletime ve memleketime daima doğruluk ve sadakatle hizmet ve hükumeti cumhuriyetimizin bütün kanun ve nizamlarına ve amirlerimin her türlü emirlerine bütün kalbimle itaat etmekten ayrılmayacağıma ve milletimin namına, mukaddes şerefli sancağımın şanını ve askerliğin namus ve şerefini canımdan aziz bilip bu uğurda seve seve canımı feda etmekten çekinmeyeceğime ve asıl vazifem olan; namuskâr, özü ve sözü doğru ve gayretli bir asker olarak çalışmaktan başka bir şey düşünmeyeceğime, Cenab-ı Allah'ın kelamı olan Kur'an-ı Azimüşşana el basarak yemin ediyorum." 

Metnin sonunda da: "Vallah ve billah" ifadeleri yer alıyordu. 

Aynı belgede Harbiye Mektebi'nde verilen dersler de sıralanıyordu. Bunların arasında "İlmiahlak" göze çarpıyordu. İçinde din dersi de bulunuyordu. Apaçık ortada; Atatürk döneminde Harp Okulu öğrencileri zorunlu din dersi okuyor, Kur'an üstüne el basarak yemin ediyordu. Bitmedi, Atatürk'ün sağlığında İslam Âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır'a Türkçe Tefsir yazdırıyor, Ahmet Hamdi Akseki’ye ise, askerler için özel "din kitabı" hazırlatıyor ve bunu bütün Silahlı Kuvvetler mensuplarına okutturuyordu. 

Ama maalesef Atatürk ölüyor ve her şey değişiyordu. İsmet İnönü büyük bir "Latinleşme" ve “Ladinleşme” kampanyası başlatıyor, bunun adını da Kemalizm koyuyordu.

YORUM

Evet yıllardır 'Latinleşme' ile 'Ladinleşme' arasında gidip geliyoruz. Gördüğünüz gibi Atatürk'den sonra icat edilen Kemalizm sadece Latinleşme'den ibaret değil aynı zamanda Ladinleşme'yi de içeriyor.

Yani iki zıt kutup oluşturuluyor ve Ladinleşme ile halk korkutulup Latinleşme iktidara getiriliyordu. İlk elli yıl böyle gitti.Sonra ABD devreye girdi ve bu sefer Latinleşmeye karşı Ladinleşme desteklendi. 

Yani şunu diyordu ABD:

"Madem Türkiye'yi sizler Ladinleşme ile korkutup Latinleşme ile elinizde tutuyorsunuz ve madem bu Ladinleşme de bu şekilde bir alt yapı oluşturdu, o halde bu alt yapıyı güçlendirip sizin Latinleşmenize karşılık, Ladinleşme ile iktidarı alır ve biz  yönetiriz.Siz de bakarsınız" diyordu.

1923 - 1938 yılları arasında Atatürk, bu ülkeyi yüz yıl sonra dünyanın en büyük ülkesi olabilecek temeller üzerine kurdu. 

Öyle ki bugün dünyada ABD,Rusya,Çin gibi süper devletler olmasa, tüm dünya halkları Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir vatandaşı olmaktan onur duyardı. Hangi dile, dine,ırka mensup olursa olsun sevgi ve barış içinde insan haklarına ve evrensel yükselen değerlere sahip olmak için her dünyalı seve seve bu ülkenin vatandaşı olurdu.

Bugün dünyada gayrimüslim devletler içinde tüm dünya insanlığını vatandaş yapıp da her vatandaşına aynı hakları verebilecek bir devlet yoktur. İşte Ortadoğu, işte Afrika. Yarısı açlıktan, kalanı küresel çıkarların savaşlarından can güvenliğini bile yitirmiş durumda.

Gelelim Müslüman ülkelere:

İçlerinde bir tanesi bile tüm dünya insanlığını olduğu gibi kucaklayıp, kabul edip, vatandaş olarak aynı hakları verebilecek düzeyde değil.İşte Vehhabilik, selefilik, tekfircilik, işte Şiilik. Bırakınız dünya insanlığını, bunların farklı mezheplere bile tahammülü yok.Yanlış mı? 

Var mı bir tane İslam Devleti? Yok.Yok.

Bizler Türk gençliği olarak Atatürk'ün ne denli büyük bir devlet adamı olduğunu hala anlayamadık.

Ama kendisi bu gerçeği şöyle ifade etti:





Muhyiddini İbnül Arabi Hazretleri evliyanın büyüklerindendi. Pek çok evliya geldi geçti ancak Arabi Hazretlerinin gelecekten kendisine bildirilen bazı haberleri verme ruhsatı vardı. Yavuzun Şam'a gireceğini yüzyıllar öncesinden bilmiş ve şifreli bir şekilde açıklamıştı. 

Aynı Arabi Atatürk'ü de haber verdi. Ancak kötüleyerek değil överek haber verdi. Batıdan çıkacak gök gözlü, uzun boylu bir genç yeni bir devlet kuracak ve kıyamete kadar baki kalacak buyurdu.

Atatürk de bunu "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" diyerek ikinci defa ikrar etmişti.

Atatürk'ün aleyhine konuşan din adamları da var ancak Atatürk'ün lehine konuşan din adamları daha fazla ve bu fitne ortamında nedense onlar hiç gündeme getirilmiyor. 

Biz şimdi Arabi'nin ifadesinden Hz.Mehdi AS olayına bağlantı yapacağız. Madem Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıkılmayacak ve ilelebet yaşayacak o halde Hz.Mehdi AS da Türkiye düşmanı olmayacak.Tam tersine Türkiye dostu olacak.

Çünkü Arabi'ye göre Hz.Mehdi AS 2016'da zuhur edecek. Kaç ay kaldı? Bir kaç ay İnşallah.

"Büyük İslam alimi ve Tasavvuf Piri Şeyhül Ekber Muhyiddini Arabi Hazretleri (1164-1240), yazdığı "Dürri Meknun" kitabında, tam 250 (iki yüz elli) sene öncesinden Kostantin şehrinin Müslümanların eline geçip İstanbul'a dönüşeceğini, hem de 800 sene sonra zuhur edecek Hz. Mehdi'nin doğum tarihini vererek büyük bir keramet ve beşaret göstermiştir.
"(Hz. Mehdi Batıdan zuhur eder.. "Rahim"in "mim"i tarihinde doğmuş olur. Lakin, Kamer Tulu' ettiği (doğduğu) zamanda talii (Yıldızı) Saadet burcunda iken...... "Beni Asferi" helak edip İstanbul'a girecek....."
Cümel-i Ekbere göre: Ra:502, Ha:606, Ye:575, Mim:333 değerine sahiptir. Bu değerleri toplarsanız 2016 değerini verir." 

Şimdi şuna dikkat! 

"Kamer tulu ettiğinde tali yıldız saadet burcunda iken" 

Çevirelim mi? 

"Ay doğduğunda, yıldız Saadet burcunda iken" oluyor.Ay da tek değil çoğul.Ama bu Saadet o Saadet değil, onu da yazalım.Bu sır olsun. Bu sırrın Atatürk ile ve idealleriyle ilgisi var.

Muhyiddini Arabi Hazretleri onu da müjdelemiş Maşallah.Ve İnşallah.


29 Eylül 2015 Salı

DUYURU


TAKİPÇİLERİMİZ, BAŞBUĞUN ÇERİSİ RUMUZLU TAKİPÇİMİZİN HANGOUSTTAKİ SAYFASINA KATILSINLAR.

ÇÜNKÜ HEMEN HER GÜN ORADAN TAKİPÇİLERİMİZİN SORULARINI CANLI CEVAPLIYORUZ.

BURADA YAYINLAYAMADIĞIMIZ BİR TAKIM BİLGİLERİ DE ORADA PAYLAŞABİLİYORUZ. 

GENELLİKLE HER GÜN 24 CİVARINDA ORADA OLUYORUZ.

BEKLERİZ İNŞALLAH.


27 Eylül 2015 Pazar

ESAD'A SUİKAST YAPILABİLİR

ÖNÜMÜZDEKİ DÖRT AY İÇİNDE ESAD'A SUİKAST YAPILABİLİR.





DELİLİMİZ ŞUDUR

Hadis yorumlarına göre Esad indirilecek.Yerine Süfyan geçecek. 

Şu anda gelinen durumda ise ABD,Rusya,İngiltere,Almanya ve Türkiye Esad'lı geçiş noktasına gelmiş görünüyor.

Yani Esad, bu iç savaşta indirilmeyecek ise hadis yorumlarına göre de ineceğine göre o zaman suikast yapılacak olabilir. 

Esad'lı geçiş için anlaşılmış iken Esad'a yapılacak bir suikast, Suriye'deki iç savaşı daha da azdıracaktır. İktidar savaşları hız kazanacaktır.

Ve bunun sonucunda Suriye'de bir birine üstünlük sağlamaya çalışan grupların yerini doğrudan ABD ve Rusya alacaktır. Ve sonu da Suriye'nin işgali.

En doğrusunu Allah CC bilir.

Peki böyle bir olay olursa bunu kim yapabilir?

En başta İsrail'in arzusudur. Mossad yapabilir. Ama ABD böyle bir ortamda kendisinden habersiz yapılacak böyle bir olaya izin vermeyeceğinden CIA-Mossad işbirliği ile hatta MI6 da dahil olmak üzere yapabilirler.

Hatta belkide artık alt yapısı ve hazırlıkları tamamlandı ve o yüzden Rusya'nın Esad'lı geçiş ısrarına karşı Esadsız Suriye için gazını almaya çalışıyorlar. Bu da mümkün.

En başından beri Esad'ın yanında olan karşı cephenin böyle bir suikasti yapmayacağı kesindir.

Esad'dan sonra Suriye yönetiminde ve ordusunda ikilik oluşturarak Rusya'yı Suriye'de etkisiz hale getirebilirler. Çünkü Rusya Suriye yönetimine bir bütün olarak destek veriyor.Ayrılık olursa ve işler çığırından çıkarsa Suriye'de zora düşer ve terk de edebilir.Sonra işgal başlar ve Süfyan getirilir.Belki de bunun da alt yapısı hazırlandı.Recep ayına kadar bu olayları bekliyoruz.

Allahu Alem.Her şeyin en doğrusunu Allah CC bilir.

26 Eylül 2015 Cumartesi

BİR ŞEYHİN HZ.MEHDİ AS İLE İLGİLİ AÇIKLAMALARI

ŞEYHE ELEŞTİRİLER YÖNELTECEĞİMİZDEN İSİM VERMEYELİM.





DİYOR Kİ:

Hz.Mehdi AS Türkiye'den çıkacak.

Önce on, on beş dakika bölgedeki gelişmeleri anlatıyor. Suriye'den,Irak'dan, PKK'dan konuşuyor. Sonra tüm bu olayların çözüm önerilerine geliyor.

Ve şöyle diyor: 

"Kurarsınız Mehdi ordusunu, dünyadaki Müslümanları Türkiye'ye davet edersiniz,eli silah tutan savaş için gelir, güçlü bir ordu oluşur. Sonra Irak'a, Suriye'ye,İran'a biat etmesini söylersiniz.Biat eden Mehdi'nin askeri olur, etmeyen ile savaşırsınız.Zaten Hz.Mehdi As Türkiye'den çıkacak, Allah da (CC) yardım ederse ne ABD kalır, ne Rusya, ne İsrail, ne Çin... Dünyaya hakim olur Altın Çağı başlatırsınız" diyor.Aslında "Bu böyle olacak" diye müritlerine şifreli mesaj veriyor.

Sonra siyasete giriyor.Ama müritlerine siyaset yapmamaları ve her hangi bir partinin propagandasına alet olmamaları konusunda kuvvetli ihtarlar veriyor. Oysa kendisi siyasete devam ediyor ve şunları da ekliyor.

"Zaten hilafet TBMM'nin uhdesinde.Yarın çok kuvvetli bir iktidar gelir ve hilafeti ihya eder. (Başkanlık sistemine geçer demek istiyor)   Ve 1 kasım seçim tahmininde bulunuyor. "Bir parti referandum sayısına ulaşacak kadar vekil çıkaracak" diyor.

(Referandum sayısı 330 vekil ediyor.Ayrıca referandum ile ima edilen de yeni Anayasa oylaması olmuş oluyor.)

Devam...
Devam ediyor ve işi 28 Şubatçılar ile Cemaate getiriyor.

28 Şubatın kanatlarını sayıyor.
"Bir kanadı siyasetti, tasfiye edildi. 2002 de halk tasfiye etti" diyor.
"Bir kanadı medyaydı o da iktidar döneminde tasfiye edildi" derken de Cemaat medyasını kastettiğini sonradan açıklıyor.
"Diğer bir kanadı askerdi, Ergenekon davaları ile tasfiye edildi demek istiyor." 
Hoca uzun uzun açıklıyor da kısaca özetliyoruz...
Bir kanadı sermayeydi o da tasfiye edildi derken Tüsiad'ı kastediyor ve yerine Müsiad'ın ikame edildiğini işaret ediyor.

Sonra ise evlere şenlik bir ifşaat da bulunuyor. "Elbetteki bütün bunlar gökten bir elin yardımıyla oldu" diyor.

Ve ekliyor: "Şimdi sadece 28 Şubatın dini kanadı kaldı ve şu anda tasfiye edilen de o" diyor.

Cemaati kastediyor ve açıyor:

"ABD,İngiltere ve batı, İslam dünyası için bir HALİFE belirledi ve onu halife ilan edip İngiltere'de ikamet ettireceklerdi ve İslam dünyasını İngiltere'den yöneteceklerdi, bu oyun da bozuldu" diyor. Kastettiği Gülen.

GELELİM ELEŞTİRİLERE:

Hoca Efendinin cevap veremeyeceği soru en başta şu:
"Ahir zamanda Müslümanlardan küçük bir grup Beyaz Evi ele geçirecekler" hadisinin yorumunu bu hoca yapamaz.

Hoca Efendi Şirket sahibi bir tüccar. Şirket sahibi Müslüman olamaz mı? Elbette olabilir. Mümin olamaz mı? İstisnai olarak elbette mümkündür. Mürşit olamaz mı? İşte bu mümkün değil kardeşim.

Evliya olmayan Mürşit olamaz.Şirket sahibinden de ne evliya olur ne de mürşit. Bu gün şirket kurmak için banka blokajı aranmaktadır. Evliyanın bankada ne işi var?

Hocanın pek çok sohbetini dinledik. Hakkını verelim, fıkıh bilgisi güzel. Ama kendisine sorulan sorulardan en çok hangisine cevap verirken daha çok zaman ayırıyor diye sorguladığımızda kadınlar hakkındaki sorulara cevap verirken anormal zaman harcıyor.Kadın hakları uzmanı ama Atatürkçü değil.

ESAS ELEŞTİRİLERE GELİNCE

Hz.Mehdi AS ile ilgili açıklamaları hadis yorumlarına uygun değil. Çünkü Hz.Mehdi AS Türkiye'den değil Mekke'den çıkacak.

Hz.Mehdi AS'ın mücadele yöntemi de ahir zamanda olacak olaylar da hoca efendinin açıkladığı gibi değil. Zaten hoca efendinin Yecüc Mecüc tarifi de insanüstü dev yaratıklardı.O da yanlıştı.Hoca efendi siyasi parti propagandası yapmıştır.Ve Cemaate de bilgisizlikten dolayı iftira atmıştır.

Bunu niçin yaptığını yazmaya gerek yoktur.

Ancak İslam Dünyası 3.Dünya savaşına yekvücut olarak girmeyecek. İran, Suriye,Irak ve Yemen Rusya'nın yanında yer alacak.Türkiye, Suud ve diğer körfez ülkeleri ise ABD tarafında bulunacaklar.Hadis yorumları bu şekildedir. Hz.Peygamber SAS Efendimiz kim bilir belki de "Ümmetimin ihtilafında hayır vardır" sözünü bunun için söylemiştir. Allahu Alem.

İkinci dünya savaşında Hitler ile Churcil birlik olup Müslümanlara saldırsalardı acaba İslamın durumu ne olurdu? Bediüzzaman bunu ne güzel açıklıyor.

Mevcut durumdaki gerçeklere göre, hoca efendinin dediği gibi bir durumda yani tüm Müslümanların birlik olup hem ABD ve NATO'ya hem de Rusya, Çin ve ortaklarına karşı savaş kazanma şansı yoktur. Bu Müslümanların sonu demektir. 

Deccalin istediği de Müslümanların üzerine hem ABD hem Rusya'yı Çin ile birlikte gönderebilmektir. İsrail'in Rusya gezisi de kaç defa yapıldı ise tamamında bu amaçlandı.Sadece en son ki ziyarette İsrail'e dokunmayın diye garanti istendi, Putin de verdi.İsrail Müslümanlar üzerine tüm kafirleri birleştiremedi, kendi güvenlik kaygısına düştü.

28 Şubatın dini kanadını Cemaat değil Ali Kalkancı ile Müslüm Gündüz temsil ediyordu. Yanlış mı?

28 Şubatın hedefinde Siyasal İslam vardı. Siyasal İslamın ise iki kanadı bulunuyordu. Birincisi Erbakan'ın başını çektiği seçimle iş başına gelenler, ikincisi ise Gülenin başını çektiği atama ile iş başına gelenlerdi.Bu da mı yanlış? Zaten bunu devrin bir generali tv'de açıklamadı mı? "Milli Görüş kolay da esas sorun Cemaat" demedi mi?

Ve AKP

28 Şubatın en güçlü olduğu dönemde,böylesine 28 Şubat düşmanı olan bir AKP nasıl oldu da engellenmedi?

Şirkette işler nasıl gidiyor hoca efendi?

ABD'NİN 2016 TÜRKİYE POLİTİKASI

ABD'NİN ESKİ ANKARA BÜYÜKELÇİSİ DAVİD RİCCİARDONE:  
"ABD'NİN TÜRKİYE'DEN BAŞKA SEÇENEĞİ YOK"  




Ricciardone, "Bölgedeki krizleri ciddiye alıyorsak, Türkiye ile birlikte çalışmaktan başka seçeneğimiz yok" dedi.

ABD'nin önemli düsünce kuruluşlarından World Affairs Council'in Orange County'deki yıllık toplantısına katılan Ricciardone, "ABD'nin Ortadoğu Stratejisi ve Türkiye" konulu konferansta değerlendirmelerde bulundu.-

Atlantik Council Başkan Yardımcısı olarak yeni görevine ve yaptığı çalışmalara değinen Ricciardone, kuruluşun Ortadoğu Strateji Görev Gücü (MEST) adı altında başlattığı proje hakkında bilgi verdi. Ricciardone, bölgedeki mevcut krizin ardındaki dinamikleri kavramak üzere ABD, Avrupa ve Ortadoğu'dan bir grup uzmanla, güvenlik, din, mülteciler, ekonomik iyileşme ve toplum-devlet ilişkisinden oluşan beş ana başlık altında çalışma yürüttüklerini, nihai raporun 2015 sonunda açıklanacağını belirtti.

''TÜRKİYE İLE ÇALIŞMAKTAN BAŞKA SEÇENEĞİMİZ YOK''

Ortadoğu'da devam eden krize ilişkin Türkiye'nin anahtar rolüne dikkat çeken Ricciardone, "ABD'nin bölgede NATO üyesi meşru ve güçlü bir demokrasi olarak Türkiye'yle IŞİD'e karşı mücadele ve Suriye sorunun çözümünde daha etkili bir işbirliğine gireceğini umuyorum" dedi.

Türkiye'nin bölgede Osmanlı Devleti'ne dayanan tarihi ve kültürel bir ağırlığı olduğuna vurgu yapan Ricciardone, "Bölgedeki krizi ciddiye alıyorsak, ABD olarak Türkiye'yle birlikte çalışmaktan başka seçeneğimiz yok. Aynı şekilde Türkiye için de durumun böyle olduğunu düşünüyorum" şeklinde konuştu.

Ricciardone bir soru üzerine Rusya'nın Suriye politikasını eleştirerek bu ülkenin korkunç bir hata yaptığını söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya seyahati dönüşü yaptığı açıklamada olduğu gibi Suriye'deki krizin diplomatik yollarla Esedli ya da Esed'siz bir geçiş süreciyle çözülmesi gerektiğini belirten eski büyükelçi, bu konuda ABD'nin de Erdoğan'la aynı stratejik bakış açısına sahip olduğunu belirtti.

''TÜRKİYE'DEKİ MÜLTECİLER ŞANSLI''

Suriyeli sığınmacılar konusuna da değinen Ricciardone, sığınmacılara kapı açmanın tek başına çözüm olmadığını belirterek, "Acil olarak Esed'in kendi halkını öldürmesinin önüne geçilmelidir. Sorun uzun vadede bölgenin geleceği açısından doğru bir stratejiyle hareket edip, bölgeyi istikrara kavuşturmak ve insanların güvenle yaşayabileceği bir ortamı sağlamakla çözülebilir" dedi.
Türkiye'deki sığınmacıların şanslı olduğunu söyleyen Ricciardone, 2 milyon sığınmacıya barınma dışında eğitim ve sağlık hizmetlerinin de verildiğini, bu kişilerin "A sınıfı" kamplarda güven içinde yaşadığını belirtti.

''PYD'NİN PKK İLE ORGANİK BAĞI OLDUĞU DOĞRU''

Amerika'nın PKK'yı kesinlikle bir terör örgütü olarak gördüğünü ve bunu açıkça ilan ettiğini ve ABD'nin PKK ile mücadelede Türkiye'nin yanında olduğunu söyleyen Ricciardone, şunları kaydetti:
"PYD'nin, yani Suriye Kürtlerinin, PKK ile organik bağını kabul etmek gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar bu konuda haklılar. Ancak PYD, Türk devletine karşı olmadığını, Türkiye'ye karşı silah gücü kullanmayacağını, Türkiye'yle bir savaşa girmek istemediğini ilan etti. Kaldı ki aynı şeyi PKK da söyleyebilseydi bugün muhtemelen ABD'nin terörist listesinde olmayacaktı. YPG'nin ,yani Suriyeli Kürtler ya da diğer gruplar DAEŞ'le mücadelede ABD ile birlikte çalışmak istedikleri sürece ABD onlarla çalışmaya devam edecektir. Sanırım Türk hükümeti de gönüllü olmamakla birlikte, bunu kabul edecektir. Zira Türkiye kendisine karşı yeni bir silahlı güç istemeyecektir. Bunu biz de istemiyoruz. Türkiye, YPG'nin Suriye'de bir Kürt devleti kurmasını istemez, biz de istemiyoruz. Dolayısıyla Türkiye'yle aynı taraftayız."

Francis Ricciardone, Atlantik Council Başkan Yardımcılığı görevinin yanı sıra, kuruluşa bağlı Refik Hariri Ortadoğu Merkezi'nin de direktörlüğünü yürütüyor.

YORUM

ABD'nin gerçekten Türkiye'den başka seçeneği yok. O yüzden de 2016 yılında ABD, Türkiye ne isterse yapacak. Bu bağlamda Türkiye'ye savaş uçakları, savaş gemileri, tanklar, füzeler, hava savunma sistemleri verebilirler.

Eski büyükelçinin bu konuşmayı yaptığı düşünce kuruluşu raporunu bu yıl sonunda yayınlayacak. ABD yönetimi de bu raporu 2016 da uygulayacak.

Bu gelişmeler hadis yorumlarına uygundur.
Bir şeyhin Hz.Mehdi AS ile ilgili açıklamaları oldu. O açıklamaları analiz edeceğiz ve konu bu yazıyla da ilgili olacak. Yani bu yazının yorumu da o yazıda detaylı yapılacak İnşallah.Yazı birazdan atılacak.

24 Eylül 2015 Perşembe

TESADÜF DEĞİL

HACDA İKİNCİ FACİA.
ALLAH CC RAHMET EYLESİN, YAKINLARININ VE TÜM İSLAM ALEMİNİN BAŞI SAĞ OLSUN.




TABİ BU OLAYLAR MADDİ OLARAK DA MANEVİ OLARAK DA TESADÜF DEĞİL...

MADDİ OLARAK

Önce 11 Eylül'de kule faciası yaşandı. Kule gibi bir vinç insanların üzerine devrildi ve çok sayıda insan hayatını kaybetti. 

Devrilen vincin LADİN şirketine ait olduğu ortaya çıktı. AKP' li iş adamının da Ladin şirketinin taşeronu olduğu iddia edildi. Bu bir iddia.

Vinç kazası ile ilgili esas önemli tesadüf (!) 11 Eylül İkiz Kuleler bombalamasının yıldönümüne denk gelmesiydi. ABD'deki İkiz Kulelere sabotaj yapan da LADİN'di.

Yani vinç kazası olayı 11 Eylül İkiz Kuleler sabotajının misillemesi ve ya aynı amaca hizmet eden ikinci versiyonu gibiydi.

Bugün de Mina'da hacılar izdihamdan hayatını kaybetti.

Açık söyleyelim, her iki olay da SABOTAJ OLABİLİR.

Ya ABD ve işbirlikçilerinin Siyonist bir sabotajıdır ya da onların düşmanı olan İran'ın ve işbirlikçilerinin bir sabotajıdır. Bize göre sabotaj, sabotajdır ve hacılar zarar görmüştür. Allah CC, yapana da yaptırana da lanet etsin.

MANEVİ OLARAK

Hz.Mehdi AS'ın zuhurundan önce Mekke'de kan döküleceği hadis yorumlarında geçmektedir. Ancak bu husus yani kan dökülme olayı Hz.Mehdi AS'ın zuhuruna kadar değişik zamanlarda birden çok defa olacak olaylar zinciridir.

1979 dan başlarsak ki (Daha öncelerde de kan dökülmüştü.) İran'lı teröristler silahlı eylem yaparak
kan dökmüşlerdi. Daha sonra Mina'da izdihamlarda can kayıpları oldu. Sonra Suud yönetimi izdihamlara karşı yapısal tedbirler de aldı.

Bu yıl da vinç kazası ile izdiham olayları gerçekleşti. Bu olaylara kadar olan tüm olaylar Hz.Mehdi AS'ın zuhur edeceği sene olacak ve hepsinden çok daha büyük sonuçları olacak kanlı ayaklanmanın öncüleri ve belirtileridir.

Allahu Alem gelecek yıl Hz.Mehdi AS'ın zuhur yılı ise Mekke'de çok büyük bir ayaklanma olacak ve bu güne kadar yaşanan olayların en büyüğü gerçekleşecek. Çok can kaybı olacak. Mekke'de çok büyük çaplı silahlı çatışmalar yaşanacak.

Hadis yorumlarında bundan önceki olaylar da anlatılmıştır, ancak esas olarak anlatılan ve uzun uzun açıklanan olay Hz.Mehdi AS'ın zuhur edeceği sene olacak olan ayaklanmadır Allahu Alem. Henüz olmadı.

Bir başka açıdan...

Mekke'de yaşanmış olan bu olayların elbette ki manevi sebeplerinden biri de Suud yönetiminin Siyonist bir rejim olmasıdır.

Mekke'deki saat kulesi Siyonizmin dünyadaki en büyük simgesidir.Bu saat dikilitaştır ve siyonizmin en belirgin sembolüdür. Yani Siyonist Suud rejimi dünyadaki en büyük Siyonist sembolünün Kabe'nin yanına dikilmesine izin verecek kadar değil bizzat diktirecek kadar İsrail oyuncağı olmuştur maalesef.

Oysa Mekke ve Medine şehirleri, Asrı Saadetteki orijinal şekliyle bugüne kadar korunabilirdi. Mekke ve Medine'de hacılar için şehir merkezine on km mesafede uydu kentler kurulabilir ve ulaşım da onlarca metro ile sağlanabilirdi. Çok güzel olurdu.

Her hangi bir şehirde bir gökdelen varsa, o gökdelenden satış veya kiralama yapan satıcılar alıcılara şöyle söylerler: "Şehir ayaklarınızın altında."

Peki Mekke'de Kabe'yi Muazzama'nın hemen yanında bulunan Hilton Hotelinden bakıldığında acaba Kabe nerede kalmaktadır? Bu şerefsizliktir. Ve de bir bedeli olacaktır.

Yine başka bir açıdan...

Hz.Peygamber SAS Efendimizin dünyaya teşrif ettikleri senelerde, 571'in hemen sonrasında Kisra saraylarının sütünları yıkılmıştı.Ve başka mücizeler de vardı.

İşte Mekke'de yaşanan bu kazalar Suud rejiminin sonunu, Hz.Mehdi AS'ın da zuhurunu müjdeliyor vesselam.

Elbette ki ortada bir facia var. Allah cc hayatını kaybeden tüm Müslümanlara gani gani rahmet eylesin ve yakınlarına sabır ve metanetler bağışlasın ve tüm İslam aleminin başı olsun.

20 Eylül 2015 Pazar

İRAN'DAN SON MEHDİ AÇIKLAMASI

İRAN YANLISI YAZAR MUNTAZAR MUSAVİ, HAMANEY'İN 25 YIL SONRA İSRAİL OLMAYACAK SÖZÜNÜ YORUMLADI.

YAZISI AŞAĞIDA. YORUMUMUZ DA ALTTA. 



Allah’ın adıyla

İnsanlığın atası Hazreti Âdem (a.s) ile başlayan “hak-batıl” mücadelesinin (ruhen hazır hale gelip gerçekten hak ettiklerinde) mustazaflar eliyle “hak” cephenin mutlak zaferi ile neticelenip yeryüzünde mutlak bir adalet devletinin kurulacağı ilahi bir vaattir.

Evet, “Biz ise, o yeryüzünde ezilmiş olanlara (mustazaflara) lütfederek onları önderler yapmayı ve onları mirasçılar kılmayı istiyoruz.”(Kasas-5) ve “Andolsun ki biz, Tevrat’tan sonra Zebur’da da, “Yeryüzüne mutlaka salih kullarım mirasçı olacaktır.” diye yazdık.”(Enbiya-105) ayetlerinde olduğu gibi Kur’an-ı Kerim açık ve sarih olarak yeryüzünün “salih”ler eliyle ihya edileceği, canlı cansız tüm varlıkların kemalata ulaşacağı altın bir çağı; “Yeryüzü öldükten sonra, Allah onun vasıtasıyla tekrar onu ihya edecektir ve müşrikler istemese de Allah hak dini diğer dinlere muzaffer kılacaktır.” Hadis-i Şerif’inde olduğu gibi Hz. Muhammed (s.a.a)’te bu altın çağın İmam Mehdi (a.f) eliyle gerçekleşeceğini müjdelemiştir.

Tüm nebiler, vasiler, salihler kendi dönemlerinde insanlığı ve yeryüzünü Allah’ın bu ilahi vaadi için hazırlamaya “mutlak adalet çağı” için zemin oluşturmaya çalışmışlardır. Ve tüm nebiler, vasiler, salihler “mutlak adalet çağı”nın kurulmasında rol ve pay sahibi olmayı, İmam Mehdi (a.f)’nin bayrağı altında mücadele edip o kutlu zaman dilimini görebilmeyi de arzu ve dua etmişlerdir.

Tarih sürecinde “iyiler” maalesef hiçbir zaman küresel olarak yeryüzüne hakim olamamışlar. Ve yine maalesef “iyiler” şu ana kadar vaat edilen “kutlu adalet devleti”ni tesis etmeyi başaramamışlardır…
Ancak 1979 yılında insanlığı “mutlak adalet çağı”na götürecek tarihi bir dönemecin dönüldüğünde şüphe yoktur. Tarihte ilk kez “İslam”, küresel olarak etkiye sahip olacak “kurtarılmış bir kale” edindi. Ve yine “İslam” tarihte ilk kez bu kadar yaygın ve geniş kitlelere ilim, irfan, hukuk, kültür, siyaset, sanat vs. alanlarda kendini ifade etme ve tanıtma şansı buldu.

1979 yılından itibaren (genel etkisi çok daha küresel olmakla beraber) özelde Ortadoğu sahrası el ele vermiş “emperyalizm ve siyonizm” ile “İslam İnkılabı”nın mücadele arenasına dönüştü. Bazıları için iddialı bir söz gibi gözükse bile “şu an Ortadoğu’da cereyan eden tüm mücadele, savaş ve kaoslar İslam İnkılabı’nı devirmek, olmazsa durdurmak, o da olmazsa dengelemek isteyen emperyalizm ve siyonizmin (yani Büyük Şeytan Amerika ile Gasıp Siyonist İsrail Rejimi’nin) kotardığı fitne ve desiselerdir. Velev ki, sahnedeki aktörler farklı simalar olsun…

Emperyalizm ve siyonizmin vahşi sömürü ve tasallutundan kurtararak gerek Ortadoğu’nun ve gerekse dünyanın kaderini değiştirecek en önemli adımlardan biri hiç kuşkusuz “Siyonist rejim”in İslam dünyasının kalbinden sökülüp atılmasıdır. Zira “Siyonist rejim”in yok olması sadece kendi ile alakalı değildir! Onun üzerinden dünyaya tasallut olmuş emperyalizmin kalesi ve kapitalist sistemi çöküşe geçecektir ki, bu birincisi. İkincisi: Öncelikle Ortadoğu’da ardından tüm dünyada meşruiyetini siyonist ve emperyalist güç odaklarına, sermayesine, askeriyesine yaslanarak temin eden tüm yandaş ve uşak hükümetler, krallar ardı ardına devrileceklerdir. Bu ne demektir? Bunun manası şudur ki, “tüm bölge halklarının özgürleşmesinin önü açılacaktır!”

İslam İnkılabı’nın yüce rehberi İmam Hamanei, “mutlak adalet çağı”nın kapısını aralayacak bu gelişme için tüm Müslüman ve mustazafların gözünü aydın kılacak müjdeyi verdi. Siyonist rejim yetkililerinin “Nükleer müzakereler sayesinde gelecek 25 yıla kadar İran’dan endişe etmeyeceğiz” açıklamaları üzerine İmam Hamaney, “Size söylüyorum; her şeyden önce siz gelecek 25 yılı görmeyeceksiniz! İnşallah gelecek 25 yıl sonra Siyonist rejim diye bir şey olmayacak!..”buyurdular.

Dini ve siyasi konumunu dikkate aldığımızda İmam Hamanei çapında ilmi, ahlaki, irfani ve felsefi okyanusların derinlerine dalmış; erdem, takva, basiret ve feraset zirvelerinin tepelerine ulaşmış, İslam İnkılabı(ve tüm dünya Müslüman ve mustazaflarına) önderlik etmekte olan bir şahsiyetin kameralar önünde tüm dünya kamuoyuna hitaben söylediği bu söz, sıradan bir politikacının bir yöneticinin taraftarlarına umut bahşetmek için söylediği sözden fersah fersah uzaktır. İmam Hamanei’nin sözü, hakikatin müjdelenmesidir!

Peki, büyük kurtarıcının geliş şafağını muştulayan “İnşallah gelecek 25 yıl sonra Siyonist rejim diye bir şey olmayacak!” sözünün manası nedir? Bu söz, gerek bugünkü gerçeklikte ve gerekse insanlığın geleceğinde neye tekabül etmektedir?

1-Bu sözün tekabül ettiği manaların birincisi odur ki, özelde Ortadoğu’yu ama genel itibariyle tüm yerküreyi bir kanser tümörü gibi sarmış olan “siyonist düzen”in tamamen çökeceği anlamına gelir.
2- İslam dünyasındaki ileri karakolu ve dünya üzerindeki en büyük paydaşı Siyonist rejim’in çökmesi ile Amerika’nın şahsında hayat bulmuş olan ve tüm dünya milletlerine tasallut eden emperyalist kapitalist dünya düzeni yıkılışa geçecektir.

3- Bölgede meşruiyet ve gücünü emperyalizm ve siyonizme yaslanarak temin eden tüm hükümetler, krallar, yöneticiler tek dayanak noktalarının yok olması ile birbiri ardına devrileceklerdir. Tasallut ve zorbalıktan kurtularak özgürleşen halklar, “İslami ve insani” yönetimler oluşturarak bölgede yeni bir medeniyetin temellerini atacaklardır.

4- Bu müjde bize başka öncül müjdeleri de haber veriyor. Şöyle ki, bu büyük müjdeden hareketle şu an BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) adıyla Amerika öncülüğünde yaklaşık yüzden fazla ülkenin bizatihi görev alarak yürüttükleri Ortadoğu’daki tüm emperyal vekalet savaşları ve müdahalelerin halkların /direnişin lehine zaferle sonuçlanacağını söylemek kehanet olmasa gerektir.

5- Siyonist rejim’in yok olmasının tekabül ettiği bir başka gerçeklik te; İslam dünyası içerisinde yeşertilmiş siyonizm olan “Vahhabilik” ve ondan türetilmiş tüm tekfirci yapı ve örgütlerin Ortadoğu’dan silinecek, tekfirciliğin kökünün kazınacak olmasıdır.

6- Siyonist rejim’in yok olacak olmasının bir başka manası da şudur ki, emperyalist ve siyonist sermaye, makam ve düşünce ile beslenip faaliyet gösteren gerek kurumsal olarak medya, akademi, ulema, cemaat, tarikat, STK ve gerekse bireysel olarak şeyh, hoca, akademisyen, entelektüel, gazeteci vs. tümünün hakikati faş olacak ve tüm kirli hesap ve işbirlikleri açığa çıkacaktır. Bunlar eliyle yüzyıllardır halkın gözüne gerilen perdeler yırtılacak, büyüler bozulacaktır. İslam dünyası yüzyıllardır kendilerini sömüren ve saptıran Belam Baura’ların Ka’bu’l Ahbar’ların gerçek çehresini görecektir. Belamların elinden kurtulan halklar, öz Muhammedi İslam’a yöneleceklerdir.

7- Siyonist rejim ve avanesinin yok olması ile “İslam İnkılabı” ve “Velayet-i Fakih”in tüm insanlık için ifade ettiği mana, icra ettiği görev ve insanlığın kaderinde oynadığı belirleyici rol aşikâr olacaktır. “İslam İnkılabı”nın insanlığın kurtarılmış kalesi, insanlığın kutlu savaşının ana karargâhı ve “Velayet-i Fakih”in tüm Müslüman ve mustazaflardan oluşan “hak cephesi”nin yegâne komutanı olduğu açığa çıkacaktır.

„İnşallah gelecek 25 yıl sonra Siyonist rejim diye bir şey olmayacak!..” sözü son ilahi müjdenin, yani Haydar-ı Kerrar ve Fatıma’nın oğlunun gelip “kutlu adalet çağı”nı başlatmasının bir öncesidir. Gözünüz aydın olsun ey Müslümanlar! Ey mustazaflar! Allah’ın size vaat ettiği zamanın kapıları aralanıyor! Mustazafların çağına 25 kaldı..!


Muntazar Musavi 

YORUM

Muntazar Müsavi İran yanlısı bir yazar ve yazısı da zaten İran'ı öven bir yazı. İran haricindeki ülkeleri de ya doğrudan Siyonistler ya da onların  uşakları olarak tanımlıyor.

Hamaney'in açıklaması ABD'li siyonistlerin nükleer anlaşma nedeniyle İran'ın 25 yıl tehlike olmaktan çıktığına dair açıklamalarına cevap niteliğinde olduğundan Hz.Mehdi AS'ın 25 yıl sonra geleceğini değil 25 yıldan önceki süre içerisinde Hz.Mehdi AS'ın geleceğini, savaşlarını yapacağını ve 25 yıla kadar da artık Altın Çağın başlamış olacağını kastediyor.Yani Hz.Mehdi AS  her an çıkabilir.

Tersinden gidersek Siyonistler dese ki "İran artık on yıl tehlike arzetmiyor", Hamaney de "on yıl sonra İsrail olmayacak" diyecek. Yani 25 yıl Hamaney'in değil Siyonistlerin rakamıdır. Ya da yüz yıl önce hiçbirimiz yoktuk, yüz yıl sonra da olmayacağız ama yarın olacağımıza dair de bir garanti yok.

Bizim araştırmalarımıza göre Allahu Alem Hz.Mehdi AS 2015 ile 2019 yılları arasında zuhur edecek. Şu an da hayatta Elhamdülillah.

Müsavi'nin yazıda değinmediği konu Rusya'dır. Evet ABD Siyonizmin merkezi ve belki de Deccal de Siyonizmin başına (ABD'nin değil) geçecek ama Rusya Müslüman mıdır? Değildir. Rusya, Hz.Mehdi AS' a yardım edecek ordulardan mıdır? Değildir. Ama İran, Rusya'nın müttefikidir. Türkiye'nin NATO ülkesi ve ABD'nin müttefiki olduğu gibi...

Yani İran doğru saftadır ya da İran'ın safı ve yanında bulunanların safları doğrudur ama diğerlerinin (Yani tüm Müslüman ülkelerinin) safları yanlıştır sözü doğru değildir. Elbette körfez ülkelerinin ABD safında olmaları nedeniyle İran'ın haklılık payı vardır ama körfez ülkeleri ABD'nin müttefiki değildir, bizzat köpeğidirler.ABD'nin her dediğini yapmak zorundadırlar.

Ama Türkiye farklıdır. ABD'nin her dediğini yapmak zorunda olan bir ülke değildir.Tam tersine ABD ile oturan, tartışan, şartlarına karşı şartlar sürebilen ve kendi milli çıkarları doğrultusunda ABD ile anlaşmalar yapan bir ülkedir.Bazen ABD tavuk koyar, kaz alır, bazen de Türkiye tavuk verir kaz alır.Bu böyledir.İran'dan daha eski tarihi olan daha köklü bir devlettir. Müsavi bu konuda Türkiye'nin hakkını vermemiştir.

Alimlerin Hadis yorumlarına göre Türkiye, Melhamei Kübraya kadar NATO'da kalacaktır.İran da Rusya'nın müttefiki olacaktır. ABD ile İran Savaşa tutuştuğunda da Türkiye ABD'nin yardımıyla Rusya'ya karşı savaşacaktır. Kim bilir belki de hakkımızda hayırlı olan da budur.
Bizler neyin bizim için hayırlı olacağını bilemeyiz.Sadece Allah CC bilir.

ABD ile Rusya müttefik olsaydı da Türkiye ile İran'a karşı savaşsalardı, acaba daha mı hayırlı olurdu? Biz bilemeyiz, Allah cc bilir.


16 Eylül 2015 Çarşamba

BİR SORU VE CEVABI

GÜNÜN SORUSU: 






HZ.PEYGAMBER SAS EFENDİMİZ ASRI SAADETTE YANİ HAYATTA İKEN SAHABENİN HADİSLERİ YAZMASINA ENGEL OLMUŞTUR. YAZDIRMAMIŞTIR.


EY AKIL SAHİPLERİ ACABA NİÇİN YAZDIRMAMIŞTIR?

CEVAPLARI LÜTFEN YORUMLAR KISMINA YAZALIM.

BAŞLAMADAN

Zaman darlığından soruyu çok kısa sorduk.Soruda art niyet ya da yönlendirme gibi bir kasıt yok.Ama yazılan yorumların çoğu hem detaylı bilgiler vermekte hem de çoğunluğu doğru bilgiler içermektedir.Yorumculara teşekkür ederiz.

CEVABA GELİNCE 

Asrı Saadette asıl olan Kuran-ı Kerimdir.Yani öncelikle yazılması gereken de Kuran'dır.Çünkü zaten yazma araçları anlamında kısıtlı imkanlar bulunmaktaydı.Kuran-ı Kerim bir bütün olarak yani kitap olarak yazılamıyor ve her bir ayet bir deri,taş veya bir kemik parçasına yazılabiliyordu. Dolayısıyla ayetlerle birlikte hadisler de yazılsa birbirlerine karışma ihtimali vardı.Asıl olan Kuran olduğundan hadisler yazdırılmadı.Karışıklık olmasın diye.

Yani önemli olan hadisler değil Kuran'dır öncelikle.Ama bu şu anlama gelirse dinsizlik olur.Tek başına hadisler önemli değil diyen dinden çıkar.Hadisler Kuran'dan sonra gelir diyen doğru söyler.

Zaten hadisler de ikiye ayrılmaktadır. Kuran'ı anlatan hadisler ve diğer hadisler.

Kuran'da namaz kılmak, hacca gitmek farzdır. Ama Kuran namazın nasıl kılınacağını, hac farizasının nasıl yapılacağını anlatmaz. Kabul şartlarını yani farzlarını ortaya koyar.

O ibadetlerin nasıl yapılacağını ise hadisler yani sünnetler açıklar ve o ibadetlerin sünnetleri de ilaveten bu şekilde oluşur.

Kuranı açıklayan hadisler olmasaydı Kuran'da sıralanan Allah'ın (CC) emir ve yasaklarını bilemezdik. Kuran'daki emir ve yasakları anlatan hadisler Kuran'ın çok açık ve en detaylı tefsiridir aynı zamanda. Namaz kılamazdık. Hacda ne yapacağımızı bilemezdik. (Örnek, bu iki ibadet açısından el alındı.) 

Şimdi buraya dikkat!
Hadisler aynı zamanda bir başka açıdan da ikiye ayrılır. Nübuvvetin indiği 610 yılından önceki hadisler ve Peygamberliğin verildiği tarihten sonraki hadisler olmak üzere.

Bu açıdan bakıldığında ise Kuran inmeye başladıktan sonraki hadisler ve Hz.Peygamber SAS Efendimizin yaşantısı tamamen Kuran'ın kendisidir. Yani Hz.Peygamber SAS Efendimizin 610 yılından 632 yılına kadar ki hayatı bizzat Kuran'ın yaşanmasıdır.Yani her işi, her sözü, her hareketi Kuran'a uygun olup çoğunluğunda da bizzat Kuran'ı anlatmıştır ASM.

İşte bu açıdan Kuran ve Hadislere bakıldığında birbirinden ayırmanın imkansız olduğu görülür ve gelmiş geçmiş Ehli Sünnet alimleri İslam'ı tanımlarken Kuran ve Sünnet demişlerdir.

Bakınız buraya da dikkat ediniz!

Zaten Kuran-ı Kerim'de Allah'a ve Peygamberine İTAAT EDİNİZ ayetleri geçmekte olup yukarıda yazdığımız bilgilerin delili de bu ayetlerdir.

Allah'a itaat etmek demek emir ve yasaklarına uymak demektir. Emir ve yasaklarına uymak demek de Hz. Peygambere ASM itaat etmek demektir.Hz.Peygamber SAS Efendimizin her dediğini yapmak, her yaptığını yapmak, örnek almak demektir.

Madem ki iş pratikte Kuran'ı yaşamaktır.Öyleyse Hz.Peygamber SAS Efendimiz gibi yaşamalıdır. O nedenle Kuran ve sünnet aslında aynı şeydir.  Kuran emir ve yasaklardır. Sünnet de emir ve yasakları uygulama şeklidir.

Bu açıklamalar ışığında soruya dönersek:

 Evet asrı saadette Kuran yazdırılmış, hadisler ise yazdırılmamıştır ama hadisler de zaten Kuran'ın uygulamasıydı.Yani kendisiydi.

Üstelik Kuran'ın sıraladığı emir ve yasakları 23 yıl boyunca Hz.Peygamber SAS Efendimiz ile birlikte yaşamış bir Sahabeyi Kiram bulunmaktaydı. Ehli Beyt de içlerindeydi.

Ve Hz.Peygamber ASM Efendimiz kendisinden sonra insanlığı Kuran'a, Sahabesine ve Ehli beytine emanet ediyordu. Yani onlara (RA) uyun diyordu.(ASM)

Bir de şu var...
Hiç bir peygamber kendi ümmetine kendi sözlerini yazdırmamıştır.Sadece Allah'dan (CC) kendisine indirilen kitabı yazdırmıştır.Ne fazla, ne noksan.

Yorumlar kısmında soruyu çok kısa sormamızdan ve farklı anlamlara da gelebilecek bir noksanlık içermesinden dolayı MEALCİLER diye isimlendirilenlerin amacına hizmet ediyor algısına neden olmuş. Mealciler kimlerdir, ne söylerler bilmiyoruz. Eğer mealciler Kuran'ı bahane ederek hadisleri yok saymaya çalışıyorlarsa dinden çıkma ihtimalleri vardır. 

Çünkü yukarıda açıkladığımız üzere hadisler ve sünnet zaten Kuran'ın kendisidir. Hadisler olmadan nasıl namaz kılacaklar. Bu sapıklıktır.

Hz.Peygamber SAS Efendimizden sonra Kuran ve hadisler üzerinden İslam'a saldırılar da olmuştur.Bu bir gerçektir. Ve çok uzun bir konudur.

Hadisler üzerinden yapılan saldırılar; hadisleri yok sayma ya da eksiltme, ekleme, sahte hadis uydurma gibi şekillerde yapılmıştır.

Kuran üzerinden yapılan saldırılar ise Kuran'ın okunmasını ve anlaşılmasını engelleme şeklindedir. Bu manada işte şimdi kasıtlı bir soru sorabiliriz:

Türklere bir peygamber gönderilseydi o peygambere gönderilen kitap hangi dilde olurdu?

Bu sorunun cevabı İbrahim AS suresinin dördüncü ayetinde verilmektedir. 

(Tabi bu soru bir varsayımdır. Yoksa Hz.Muhammed ASM Efendimiz tüm insanlığa ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir.Buna Türkler de dahildir.)

Soru kasıtlı bir sorudur. Kuran'ı bu açıdan anlamak için sorulmuş olup cevabı da Kuran'da vardır. Yorumlara yazabiliriz.