12 Nisan 2015 Pazar

ESKİ AKP - YENİ AKP

ÖNCEKİ YAZININ DEVAMIDIR



BUNUN ADI LAİKLİKTİR. NASIL MI?

AKP önce iç politikada, sonra da dış politikada çok büyük politika değişikliklerine gidiyor. Herkes AKP'yi eleştirirken bunun sürmeyeceğini AKP'yi iç ve dış koşulların değiştireceğini biz bu sitede daha önce yazmıştık. O zaman biraz üstü kapalı yazılması gerekiyordu. Artık tam olarak yazabiliriz.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bunun adı medeniyettir. Dürüst bireylerin toplum çıkarlarını kendi çıkarlarına tercih etmesini sağlamaya çalışan bir medeniyet amaçlanmaktadır.

Üniter bir devlettir. Bölünemez, parçalanamaz. Her karış toprağının bedeli kandır, başka bir bedelle elden çıkarılamaz.

Ulus Devlettir, Ulus Millettir. Bu topraklarda yaşayan herkes birinci sınıf vatandaştır. Anayasal haklardan herkes aynı şartlarda, eşit olarak yararlanır.

Anayasa çeşitli alt unsurlardan oluşan bu ulusa "Türk Milleti" adını vermiştir. Bu bağlamda bu ülkenin vatandaşı olan herkes hangi ırka mensup olursa olsun ona "Türk" denilecek ve her hangi bir ayrım yapılmayacaktır. Yapılamaz.  

Türk Ulusu' nun; din ,dil, ırk, mezhep gibi kişilerin nevi şahsına münhasır özellikleri bölünmeye, parçalanmaya sebep olacak farklılıklar değil kimliğini ve kültürünü zenginleştirecek hazinelerdir.

Bu bağlamda;
tek bir Türk'ün güvencesi de,
tek bir Kürdün güvencesi de,
tek bir Alevi'nin güvencesi de,
tek bir Sünni'nin güvencesi de,
tek bir Şii'nin güvencesi de,
tek bir Roman'ın güvencesi de,

Yasamasıyla, Yürütmesiyle, Yargısıyla;
Ordusuyla, Devletiyle, Milletiyle 

bu seksen milyona aittir.


Aksini iddia eden tüm bu unsurlarıyla birlikte bu SEKSEN MİLYONU tam karşısında bulur.

Bunun adı medeniyettir.

Bir başka ifade ile medeniyet; toplum çıkarlarına kendi çıkarlarını canları pahasına feda edebilecek
ahlaklı, bilgili, çalışkan, dürüst, inançlı bireyler yetiştirme ve o bireylerin oluşturduğu toplumu yüksek bir davaya yönlendirip tüm yeryüzüne hak ve adaleti hakim kılma mücadelesidir.

Başlığa dönersek "Katil Şii ya da Sünni olmazdan önce katildir" sözü dosdoğru bir sözdür ve laikliğin de tam kendisidir.

AKP, hızla Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yukarıda saydığımız ilkelerine doğru yol almaktadır.
Bu yanlış değil, doğru bir yöneliştir.

Dış politikada sarf edilen bu sözler değerinin bilinmesi açısından Atatürk'ün ne kadar ileri görüşlü ve medeni bir devlet adamı olduğunun da ispatıdır.

Türkiye Ortadoğu'da ABD ve Batılı emperyalistlerin Şiilik ve Sünnilik üzerinden Mezhep savaşı çıkararak Müslümanları katletme oyunlarına gelmeyeceğini göstermiş ve Atatürk'ün izinden gitmeye karar vermiştir.

"Yurtta Sulh Cihanda Sulh" diyen Atatürk ahir zamanda medenilere galebe çalmanın zorla değil barış ortamında ve müzakere ile olabileceğini ifade etmişti.

Aynı görüşü Bediüzzaman da "Ahir zamanda medenilere galebe çalmak icbar ile değil ikna iledir"diyerek dini açıdan teyit etmişti.

Şu kadar ki Atatürk'ün açıklamaları siyasi strateji ürünü iken Bediüzzaman'ın açıklamaları dini açıdan stratejinin fetvasıydı. Bu gün de bu fetvaya uygun giden bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz.

Ancak Bediüzzaman'ın yolundan dini açıdan bu gün diyanetin dışında Cemaat de gitmekteydi. İkna ile medenilere galebe çalmaya çalışıyorlardı.

AKP, bu hatasından da dönecek ama kendisi için geç de olabilir.

AKP İLE HDP ORTAK DANAYA GİRMEMİŞ MİYDİ?

BAHÇELİ "AKP İLE HDP'NİN ORTAK DANAYA GİRDİKLERİNİ" YANİ ANLAŞTIKLARINI İDDİA ETMİŞTİ



Son yaşanan Ağrı olayı AKP ile HDP arasında artan bir gerilimin habercisi. Milli Savunma Bakanı bu tür olayların seçimlere kadar daha da artabileceğini ifade etti.

Olayda yaralanan Mehmetçiklerimize Rabbimizden acil şifalar dileriz.

Demirtaş ise AKP'ye çok ağır ithamlarda bulundu ve "On beş Mehmetçiğin iktidar tarafından oy için kurban edilmek istendiğini" iddia etti.

Tabi Başbakan şiddetle reddederek "Demirtaş'ın yalan söylediğini" açıkladı.

ASLINDA NE OLDU?

Bir soru ile başlayalım.

Eğer HDP önceki seçimlerde olduğu gibi 7 Haziran seçimlerine de "Bağımsız Adaylarla girseydi" süreç bundan nasıl etkilenirdi?

Hemen cevap verelim.

AKP için Açılım Süreci, Barış Süreci vs (Adı her neyse) vazgeçilmez bir politika olmaya devam eder ve muhtemel tüm engellerin üzerine de kararlılıkla gidilirdi.

Her şey HDP'nin 7 Haziran Seçimlerine parti olarak katılması kararıyla başladı.

Evet Bahçeli'nin dediği iddia bu karar öncesi dönem için belki doğru da olabilirdi. Ve Oslo görüşmelerinden bugüne kadar AKP'nin açılım sürecindeki kararlılığı zaten beyanatlarından çok net anlaşılmaktaydı. Yani Bahçeli'yi AKP yöneticileri bizzat doğrulamışlardı.

Peki AKP, HDP'nin 7 Haziran seçimlerine bağımsız adaylar yerine parti adına katılma kararını nasıl algıladı?

İlk önceleri HDP'nin barajı geçemeyeceğini öngörerek "Nasıl olsa HDP'ye verilen oylar bize vekil olarak geri dönecek" diye düşündüler ve açılımı kararlılıkla savunmaya devam ettiler.

Şunu hep iddia ettik.
Bu anket şirketlerinin çoğu Milli değil ve Türkiye düşmanları tarafından organize edilmiş ve hizmetlerinin karşılığını da dışarıdan alan şirketlerdir. Emperyalistler Türkiye'yi bu anket şirketleri ile yönlendirmeye çalışıyorlar. Bunu niçin yazdık? 

Çünkü AKP'ye bilgi servis eden anket şirketleri her kim ise onlar da bunlardandır ve AKP'yi sürekli kandırmaktadırlar.

Bakınız ilk önce AKP'ye "Bu PKK'lılarla masaya oturunuz. İngiltere, İspanya örnekleri var. PKK diye bir şey kalmaz. Kürtler PKK'ya önem vermez ve kendi kendine legal hale gelir ve AKP denizinde boğulurlar. Kürtler barış istiyor, işte sonuçlar" dediler. 

Ve AKP açılım sürecini buna inanarak başlattı. PKK biteceği yerde bitmiş olan bir örgüt tarihinde hiç olmadığı kadar güçlendi. Kürt halkı önceden hiç önemsemediği PKK'yı devletin muhatap almasıyla birlikte muhatap alıp adam yerine koymaya başladı. Otuz yılda Kürt halkını yanına çekemeyen PKK açılım ile beş yılda çekmeyi başardı.

Anketçiler devam ettiler oyunlarına:

HDP bağımsız adaylarla 7 Haziran seçimlerine girerse şu kadar vekil çıkarıyorlar. Ama kendi adına parti olarak seçime girerlerse seçim barajını geçemiyorlar ve o seçim bölgelerindeki ikinci parti de AKP. Yani HDP' ye verilen tüm oylar AKP'ye vekil olarak geri dönüyor, HDP hiç vekil çıkaramıyor, işte sonuçlar" dediler.

AKP yine inandı ve HDP'nin parti olarak seçime girmesine rağmen açılıma kararlılıkla devam etti.

Son oyunları ise şu oldu:

"Eyvah" dediler. "Yaptığımız son çalışmalara göre 17-25 Aralık olaylarından dolayı AKP oy kaybetti. Daha da kötüsü HDP barajı geçiyor, yapılacak tek şey var o da AKP'nin HDP oylarından vazgeçip Milliyetçi, Muhafazakar, Atatürkçü tabana dönmesi gerekiyor" dediler.

Dikkat ettiyseniz AKP son bir yılda resmen mutasyon yaşıyor. Eski AKP gitti yerine yeni bir AKP geldi.

Bu ayrı bir yazı konusu. Bu yazının devamı olarak da sürebilir.

DEVAM EDECEK

11 Nisan 2015 Cumartesi

DESTİCİ OYUNA GELDİ

BBP, MHP'NİN İÇİNDE OLMADIĞI BİR İTTİFAKA GİRMEKLE YANLIŞ YAPTI



BARAJI GEÇEMEYECEKLER

İttifak, barajı bu kadrolarla imkanı yok geçemez.

İdris Naim Şahin de adaylıktan vazgeçmiş.Sadece Ahmet Özal var.Ama ne kadar oyu var?

Daha önce bir yazı yazmış ve MHP,BBP,SP İttifakını desteklemiştik. Çünkü bize göre o ittifak tek başına iktidar olabilecek bir hava estirebilirdi.

Ancak olmadı. Destici "MHP ittifak istemedi" dediyse de iş sonradan anlaşıldı ki hiç de öyle değil.

Yani şu:

Bahçeli, SP ve BBP liderlerine MHP'den aday olmalarını önerdi.Belki yanlarındaki bir kaç kişiyi de MHP'den aday yapacaklardı.Herhalde sayıda anlaşılamadı ki "MHP ile ittifak kuramadık" denildi.

Peki şimdi BBP'liler ve Destici nereden aday oldu? Saadet Partisinden.

Madem Saadetten aday olmayı kabul ettiniz o halde niçin "MHP'den aday olun" diyen Bahçeli'nin teklifini sanki Bahçeli reddetmiş gibi açıkladınız?

MHP'den aday olsaydınız ya? Ne sakıncası vardı?

Anlaşılan Bahçeli size istediğinizi vermedi.Yani çok adaylık istediniz o da vermedi. Tabi ki istediğinizi alamayacaksınız. 

Bunun iki sebebi var:

Birincisi MHP şu an iktidara göz kırpan bir partidir.Yüzde yirmi ile otuz arasında bir oy alması hiç sürpriz olmaz.

İkincisi ise Bahçeli,AKP'nin menfi propagandasına karşı "Er meydana yalnız çıkar" anlayışına sahip bir partinin genel başkanıdır.Yani seçime yalnız girmeyi zaten MHP tabanı ister.

Yüzde iki Saadetin, yüzde iki de BBP' nin oyu varsa ve TBMM'de toplam 550 Milletvekili olacaksa bunun yüzde dördü 22 vekil yapar. Bahçeli size onar tane vekillik zaten vermiştir.

O zaman derdiniz ne?

Sizin derdinizi bilemeyiz ama tabloyu çok iyi analiz ederiz.

Bu aşamadan sonra bu ittifak asla barajı geçemez ve bu ittifaka verilen her oy AKP'ye gider. Eğer amacınız buydu ise o başka tabi.

İdris Naim Şahin son anda neden vazgeçti? Şimdilik sır.

Bir örnekle tamamlayalım.

Bir yolcu taşıma şirketi kamuoyu önünde ve reklamlarda daima en iyi araçlarını gösterir ama yolcularını da genellikle özürlü araçlarıyla taşır. Çünkü özürlü araçlarından bir çırpıda vazgeçemez.Maliyetine katlanamaz.

Siyasi partiler için de aynı şey geçerli olabilir.Tabi anlayana. 

ADAM DOĞRU SÖYLÜYOR

İLK OKUL MEZUNU MİLLETVEKİLİ OLMAMALI




Bir sanatçı "İlk okul mezunu Milletvekili mi olur" diye veryansın etmiş.Doğru söylemiş.

Hatta biz biraz daha ileriye gidelim.

İlk okul mezunları da zeki olabilir ancak karar sadece zeka ile verilmez.Olmazsa olmaz şartı bilgidir.

Mecliste nasıl oy vereceğine karar vermek için parti grup başkanlarına bakan milletvekilleri mecliste Milletvekili olarak halkı hizmet edemez.

Grup başkanı "kaldır" derse elini kaldıracak "kaldırma" derse kaldırmayacak.

Hangi kanuna oy veriyor? Kanunda ne yazıyor? Ne anlama geliyor? Bunlar hiç önemli değil.Grup başkanı nasıl olsa yönlendirir.

Sadece Milletvekilleri için sanatçı bey veryansın etmiş ama daha büyük handikaplar var.

Cumhurbaşkanı kesinlikle Profesör olmalı.Ya da asker kökenli ise Orgeneral.Başbakan da en az Doçent.Tüm bakanlar en az Yardımcı Doçent olmalı.

Bu kadar akademisyenin olduğu bir ülkede bir Profesör Cumhurbaşkanı, bir Doçent Başbakan ya da bakan olamazsa tek sorumlusu ülke siyaseti olur.

İşte en büyük siyasi sorunlar:

Bir siyasi parti nasıl kurulur?
Hangi parayla teşkilatlanır?
Siyaseti kim, niçin finanse eder?

Siyasi partilerde kimler, nasıl delege olur?
Niçin genel başkanlar sansasyonel bir olay olmadan genel başkanlıktan alınamazlar?

Niçin Milletvekili adaylıkları için genel başkanlara biat edilir?
Niçin vekil sıralamaları parti merkezlerinde yapılır?

Niçin bir milletvekili genel başkanını gayet doğal olarak eleştirse bile derhal parti disiplinine sevk edilerek apar topar partiden atılır?

Hangi parti seçime niçin daha seçim süreci başlamadan yedi sıfır galip girer?

Uzar da gider.
Bu tam Süha Bey'in konusu vesselam. 

10 Nisan 2015 Cuma

HAZIR MISINIZ?

HZ.MEHDİ AS İLE İLGİLİ BAZI BİLGİLER




ALLAHU ALEM

Geliyor ama henüz meçhul.Yani yukarıdaki gıf gibi hızla yaklaşıyor.Ama henüz gelmedi ve ortaya çıkmadı.

Hz.Mehdi AS ile ilgili hadis yorumlarında Kuran-ı Kerim'in Yusuf Suresi ile Kehf Suresine atıflar vardır.

Yazımızın konusu Yusuf Suresindeki atıflar olacak ama kısaca Kehf Suresine yapılan atıfları da yazalım İnşallah.

Hadis yorumlarına göre Kehf Suresinde anlatılan Ashab-ı Kehf ahir zamanda yeniden dirilecekler ve Hz.Mehdi AS'a tabi olacaklar.Yani onunla birlikte mücadele edecekler. Alimlerden bazıları bu atıfı böyle yorumlamış. 

Allahu Alem bu şöyle de olabilir:

Nasıl ki Ashabı Kehf Kuran'a göre Allah CC tarafından 309 sene uyutuldu ise aynı şekilde Hz.Mehdi AS da bin yıl uyutulmuş olabilir.Ve atıfın amacı bu da olabilir. 

Pek çok alim de Ashabı Kehf'in öldüğünün Kuran ile sabit olduğunu ifade eder ki bu hakikaten Kuran'da Kehf Suresinde detaylı olarak anlatılmaktadır.

Yani elbette ki Allah dilerse her şey olur ama Kuran'da Allah cc Ashabı Kehfin öldüğünü ve onların mezarları üzerine de bir mescid inşa edildiğini buyuruyor.Adnan Hoca bu mescidin Ayasofya olduğunu iddia ediyor.Olabilir de Allah bilir.

Ama gerçek olan Ashabı Kehfin öldüğüdür. Kehf Suresine yapılan atıf da Allahu Alem Hz.Mehdi AS'ın da tıpkı onlar gibi bin yıl uyutulacağına işaret ediyor olabilir.

Şiiler Hz.Mehdi AS'ın 12.İmam olduğunu ve gaybete çekildiğini söylüyorlar ama Şii kaynaklarında Kehf Suresine atıf yapıldığından bahsedilmiyor.

Bu tamamen Sünni kaynaklı.O nedenle hemen mezhepçilik ithamları gelmesin.Usandık bu mezhepçilikten. Hz.Mehdi AS gelince zaten kalkacak ve herkes görecek. 

YUSUF AS SURESİNE YAPILAN ATIFLAR

Yusuf AS Suresi -tıpkı Hz.Musa'nın hayatının çok uzun anlatıldığı gibi- ta çocukluktan itibaren Hz.Yusuf AS'ın hayatını (Vezir olup ailesini yanına getirinceye kadar) çok uzun bir şekilde anlatmaktadır.

Kardeşlerinden gördüğü zulüm ile yaşadığı mağduriyetlerden; kardeşlerinin mağduriyetlerini de giderecek kadar maddi ve manevi makamlar elde ettiğini çok detaylı anlatır.

Ama bunların Hz.Mehdi AS ile bir alakası yoktur. Hz.Yusuf AS'ın hayatı ile Hz.Mehdi AS'ın hayatı arasında bir benzerlik olmayacaktır. 

Benzerlik sadece Hz.Yusuf AS'ın yaşadığı dönemde dünyanın en güzel insanı olmasıdır.Hz.Mehdi AS da yaşadığı dönemde dünyanın en güzel insanı olacaktır.Bu hadis yorumlarında açıkça geçmektedir.

Kısaca Hz.Yusuf AS'dan bahsedersek güzelliği çok çarpıcı bir şekilde anlatılmaktadır.

Züleyha kendisini kınayan hanımları evine davet eder. Onlar henüz Hz.Yusuf AS'ı hiç görmemişlerdir. Önlerine meyve koyar ve yanlarına da birer bıçak bırakır.Onlar meyveleri soymaya başlayınca Yusuf AS'ı onların yanına alır. Kadınlar Yusuf AS'ı görünce şaşkınlıktan ve hayranlıktan ellerinde bulunan bıçaklar ile ellerini keserler. Sonra şöyle derler:

"Allah için bu bir insan değil, bu bir melek"

Gelelim günümüz Mehdilerine...

Haydi bakalım "Benim Mehdim var" diyenler!

Sen Mehdini görünce "Allah için bu bir insan değil,bu bir melek" diyebiliyor musun?

Tabi ki diyemiyorsun.

İşte biz de bu nedenle diyoruz ki:

"HZ.MEHDİ AS HENÜZ ZUHUR ETMEDİ.ORTAYA ÇIKMADI."

Hatta belki de yüzünü de gösteremeyecek durumda. Yani maske takıyor da olabilir. Çünkü bunun tarihten bir de küçük örneği var.

Ebu Müslim Horasani de çok güzel yüzlü bir insanmış ve savaşlarda genellikle maske kullanırmış. Gizlenmek,düşmanı korkutmak,biraz daha gaybiyet ve ciddiyet için hem de savaş esnasında korunmak için.

Hz.Mehdi AS hayatta olduğuna göre ve insanlar da henüz fark etmediğine göre gaybiyet var Allahu Alem.

Saç,sakal,bıyık,giyim kuşam gibi dış görünüşü kendisini gizliyor olmalı.Ayrıca insan hemcinsleri içinde de gizlenebilir.Çünkü hemcinsleri bir insanın güzelliğini fark etmez,etse de ikrar etmez.Bu bağlamda aynı tip giyinen arkadaşları içinde olabilir.Ya da tek başına inziva da olmalı Allahu Alem.

Her şeyin en doğrusunu Allah CC bilir.

EY İSLAMCI YAZAR(!) SEN ŞEREFSİZİN ÖNDE GİDENİSİN

İSLAMCI YAZAR(!) İSTERSEN KUSURA BAK SEN ŞEREFSİZİN EN ÖNDE GİDENİSİN.





Alemlere rahmet ve hidayet vesilesi olarak indirilen kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'in Diyarbakır'da evlerden toplatıldığı ve topluca yakıldığı ajanslara düştü.

Toplayanlar Kuran-ı Kerim'i "Kuran Kurslarına bağışlayacağız" diye topluyorlarmış.Sonra da yakıyorlarmış.

Bugün Diyarbakır'da Müftülük tüm camilerde bu oyunu deşifre etmiş ve "Bağış adı altında Kuran toplayanlara vermeyin" uyarısında bulunmuş. Ayrıca Müftülük "Asla evlerden Kuran toplama gibi bir uygulamalarının olmadığını hatta isteyen herkese Kuran-ı Kerim hediye ettiklerini" ifade etmiş.

Müftüden Allah CC Razı Olsun.

Gelelim şerefsize... İsmini söylemeyelim, kimse de yorumlara isim yazmasın.O kendini iyi bilir.

Bu şerefsiz Kuran toplayanların ve yakanların PKK'lılar olduğunu adı gibi biliyor. Ama "PKK'lılar yaptı" diyemiyor.Demiyor.

Sanki PKK Müslümanmış da...
Sanki Diyarbakır'da PKK'yı dinsiz göstermeye çalışanlar varmış da...
Sanki Diyarbakır'da da tüm ülke çapında da terörden, kaçakçılığa,namussuzluktan şerefsizliğe kadar her türlü alçaklığı yapan PKK'dan başka birileri varmış da...

Ülkenin her yerinde uyuşturucu satan PKK değilmiş de...
Kaçak sigara satan PKK değilmiş de... 
Güneydoğuda zorla insanlardan haraç toplayan PKK değilmiş de...
Müslüman Kürtleri zorla dinsizleştirmeye çalışan PKK değilmiş de...


Kuran-ı Kerimleri bağış yapacağız diye evlerden toplayıp yakan başkasıymış!

İşte sen bu yüzden şerefsizsin. Dinsizsin. Kanı bozuksun.Müslüman falan değilsin yalan söyleme.
Müslümanlığı kullanarak PKK'ya oy toplamaya çalışan bir YEZİDİSİN.

Türkleri zaten kandıramazsın, Müslüman Kürtleri de kandıramayacaksın.

Nereden mi biliyoruz?

Bakınız Yemen konusunda Türkiye ve İran anlaştı.Pakistan zaten bu saftaydı.Kime karşı anlaştılar?Bölgeyi kan gölüne çevirmek için Yahudi'den emir alan ABD'ye karşı anlaştılar.

Yani senin gibilerin Kürt Devleti kurabilmek için köpeklik yaptığınız ABD'ye karşı.

Geçmiş olsun..

Bu da bizden size hediye...







9 Nisan 2015 Perşembe

SUUD UÇAKLARI, İRAN GEMİSİNİ BATIRABİLİR

YEMEN'DE ARTIK HER ŞEY PROVOKASYONA UYGUN HALE GELDİ



İsrail şu anda Arap-İran Savaşı çıkarmak için her türlü planı yapıyordur. Tabi provokasyon planlıyorlar.

Körfezdeki durum buna çok müsait bir hale geldi. Yemen'de ABD,Mısır Savaş gemileri varken iki tane de İran gönderdi. İran, Husilere karşı yapılan dış müdahaleyi engellemekte kararlı.

Arap Koalisyonu da Husileri indirmekte kararlı.Bu savaş demek. İsrail'in istediği de bu ve İran basınına göre İsrail savaş uçakları koalisyona gizliden katılmış durumda. (İran'ın iddiası.) 

Şimdi orada ne olmalı ki Arap koalisyonu ile İran birbirine girsin?

Mısır'ın dışında olduğu Arap Koalisyonuna İsrail güvenmiyor ve "İran Ortadoğu'ya hakim olur" düşüncesinde.

Bu nedenle bir provokasyon olursa bunun bir ayağı mutlaka Mısır'a bulaşır.O da şöyle olabilir:

Mısır savaş gemileri önleme maksatlı İran gemilerine yaklaştırılır.Başlarına ne geleceğini ya bilmezler yada İsrail Sisi'den başkasına bildirmez.(Sadece Sisi bilir)

İran'ın iki savaş gemisi ile Mısır'ın iki savaş gemisi karşı karşıya geldikleri anda Arap Koalisyonu savaş uçakları (yada doğrudan İsrail savaş uçağı) İran gemilerinden birini batırır.Öteki İran gemisinin de Mısır savaş gemisini batırmasına yardım edilir. Batıramazsa o da batırılır.

Mısır'ın da içinde olduğu Arap Koalisyonu ile İran arasında SAVAŞ BAŞLAR.
İsrail de kıs kıs güler.

İki gelişme daha var:

Hamas'tan sonra Filistin Kurtuluş Örgütünün de safını belli etmesiyle birlikte Filistin de tamamen İran'ın kontrolü altına girdi.Hamas yöneticileri Tahran'a gitmişler ve İran ile anlaşmışlardı.Bugün de Filistin Kurtuluş Örgütü Suriye'de Esad ile birlikte hareket edeceklerini açıkladılar.

İkincisi... Mısır'da ve Suudi Arabistan'da Şiiler ayaklanma hazırlığı yapıyorlar. Mısır'daki ayaklanma sadece Mısır'ın daha çok karışmasına neden olacak ama Suudi Arabistan'daki ayaklanmanın sonucu inşallah iyi olacak. 

Bu sitemizde de en başından beri üstüne basa basa şunu söyledik.İran Devleti ve İran Ordusu Hz.Mehdi AS zuhur edinceye kadar esip gürleyecek.Belki de hem kendisine hem de çevresine zarar verecek ama Hz.Mehdi AS zuhur ettiğinde hatta daha detaylı yazalım Beyda'da Süfyan'ın ordusu yere batırıldığında (İnşallah) derhal Hz.Mehdi AS'ın emrine girecek ve tamamen İslamın askeri olacak.

O nedenle Türkiye şu anda ne Arap Koalisyonunda İran'a karşı, ne de İran'ın yanında Arap Koalisyonuna karşı düşman olmamalı. Çünkü "kalan sağlar bizim olacak" mantığı ne kadar yanlışsa taraf olmak da o kadar yanlıştır. 

Yerimiz barıştan yana olmalı ve bu coğrafyada akan kanları durdurmaya çalışmalıyız. Türkiye burada tarafsız olmalı ve Pakistan'ı da yanında tutmalı.

Bir de tarihten ibretlik bir örnek verelim:
Osmanlı ile savaşmak üzere İngilizler körfeze çıktıklarında (1914) Osmanlı Şeyhülislamı bir hafta arayla iki defa CİHAT ilan ediyor. Araplar Sünni olmalarına rağmen bu Cihat davetine biat etmedikleri gibi İngiliz'den yana olurlarken Irak Şiileri bu Cihat davetine katılıyorlar ve gönüllü birlikler oluşturup İngilizlere karşı Osmanlı Ordusunda savaşıyorlar.Osmanlı bu savaşı kaybedince yerel halk ile birlikte Şiileri de suçluyor ve ondan sonra araları açılıyor.İngilizler işgal edince de kendileri onlara karşı savaşıyorlar ama dağılıyorlar.

Elbetteki Araplardan da Cihat Çağrısına icabet edenler oluyor ama ileri gelenleri değil.Şiilerin ise ileri gelenleri olan din adamları fetva vererek Cihata katılıyorlar.

Bunu yine yanlış anlayanlar olacak.Şunun için yazdık:
Bugün ülkemizde zaten Arap düşmanı yok.Orada sorun da yok.Sorun düşmanlığında ve ülkemizde Şii düşmanı oldukça çok. Bu da olmamalı.

Şii Acem'e de; Sünni Arap'a da düşmanlık etmeyelim. Yapabiliyorsak tüm Müslümanları birleştirip bölgeyi emperyalistlerden temizleyelim.Tabi bunu yapacak olan da belli ve geliyor inşallah.

Her şeyin en doğrusunu sadece Allah CC bilir.

EŞKIYANIN OYUNU (3)

EŞKIYANIN OYUNU (3.BÖLÜM)



Selami Ağa Musa'nın tavsiyelerine (!) inanmış ve eşkıyaya tamamen teslim olmuştur. İş seçimi kazanmaya gelmiştir. Musa:

"Selami Ağa senin kaç tane çobanın var?"
"Üç tane"

"Tamam onları memleketlerine gönder.Beni sizin köyde kimse tanımaz.Buradan yabancı iki kişi daha alalım yeni çobanların biz olalım.Buraya gelip gitmeye devam edersen açık edersin.Artık gelmek yok.Köyde devamlı görüşürüz."

"Tamam iki gün içinde onları gönderirim sonra sizi kasabadan getiriyormuş gibi götürürüm."

"Anlaştık"

BİR HAFTA SONRA

Selami Ağanın evi.

Musa:"Selami Ağa köyde kaç seçmen var?"
"İki bin"

"Muhtarın kabilesi ile sizin oylar ne kadar?"
"Muhtarın kabilenin bin oyu var,bizim kabilenin altı yüz, dört yüzü de diğerleri"

"Diğerleri?"
"Sonradan köye gelip yerleşenler, yarısı Muhtara oy verdi yarısı bize"

Musa:
"Selami Ağa işe kendi kabilenden başlamalısın.Sonra diğerlerini almalısın.Ama yetmez Muhtarın kabilesinden de oy almalı ki kazanasın"
"Evet öyle"

"Peki köylüler ne tip insanları seviyor, ya da kendileri nasıl insanlar? Dünyaya mı değer verirler,ahirete mi? Dürüstler mi? Bi anlat bakalım."

"Köyümüzün insanları dürüsttür.Dünyaya değer veren azdır.Namazlı abdestli insanlardır."

"Selami Ağa sen de dürüst bir adamsın. Namaz da kılıyor musun?
"Kılarız"

"Camide mi kılarsın evde mi?"
"Cumaları camide kılarım ama vakit namazlarında genelde bağda bahçede oluyoruz"

"Olmaz Selami Ağa bütün namazları Camide kılman lazım. Köylü seni Muhtardan daha çok ahirete düşkün,daha az dünyaya değer veren biri olarak bilmeli."

"Cenazelere, hastalara gider misin? Yoksa içe kapanık mısın?"
"Giderim, giderim"
"İyi,iyi.Düğünlere de git"

"Seçim için ne kadar para harcayabilirsin Selami Ağa,gelirin ne kadar?"
"Muhtar kadar değil ama bir kaç aileyi geçindirecek kadar var şükür"

"Bak Selami Ağa kesenin ağzını açacaksın ama açtığını belli etmeyeceksin bu işlerde.Kendi kabilende maddi sıkıntısı olanlara yardım et ama kimseye söylememesini tembih et.Çünkü herkes aldığı parayı açıklarsa sana sorarlar nereden aldın diye.

Parayı biz vereceğiz sana.Ama sen sanki kendi gelirinden az bir miktar harcıyormuşsun gibi olacak.Yüz kişiye yüzer kayma versen herkes açıklasa on bin kaymayı nereden buldun diye sorarlar sana.

Ama herkes aldığı yüzlüğü gizlerse herkes seni yüz kayma verdi sanır.Zaten söyletmezsen kime söylemek istemez.Böylece kendi kabileni 'sağlam'a al."

 "Çok fakir var bizim kabilede"
"Olsun.Hepsine de ver ama azar azar ver.Çok verirsen ya azarlar ya da yayarlar."

"Diğerlerini ne yapacağız.Şu dört yüz kişiyi?"
"Onlara da aynısını yapacağız.Yalnız onların içinden ağzı gevşek olanlar varsa üç kağıtçı olanlar...Onların içinden güvendiğin beş altı kişiyi ayarla, onlarla tek tek konuş, istediği kadar para ver.Seçim yaklaşınca hem reklamını yaparlar hem de gerekirse Muhtara iftira attırırız."

"Ben iftira attıramam kardeşim"

"Selami Ağa gerekli olursa dedik.Ne yani bu yola çıktıktan sonra kazanmayacak mıyız?" 

SEÇİMLERE BİR AY KALMIŞTIR

Selami Ağa'nın evinde tüm köylüye İftar yemeği verilir.
Sofralarda seçimler konuşulmakta ve her sofrada Musa'nın verdiği paralarla önceden satın alınmış üç kağıtçılar Muhtarı karalayıp Selami Ağa'yı övmektedirler.

"Okul yapacak,Cami yapacak,yol yapacak,köprü yapacak" Daha neler neler yapacak. "Muhtar yapmadı bunları."

KARŞI TARAF

Muhtar çok değerli dürüst bir adamdır.Olanlardan haberi yoktur.O da şaşkındır bir bakıma.Ama anlam da veremez. Zaten Muhtarlıktan da usanmış,kendi kabilesine "Bu sefer de başkası olsun" demişse de kabul ettirememiş ve kerhen aday olmuştur.

Tabi kendi kabilesinden de karşı tarafa farkında olmadan oyunlarla gidenler olmuştur ya da olacaktır. 

VE SEÇİM SONUÇLARI

MUHTAR        :    900.
SELAMİ AĞA : 1.100. 

Ve Selami Ağa yeni muhtar olmuştur.

Sıra icraata gelmiştir.

Gelmiştir ama Selami Ağa seçimleri kazanacağım diye Musa'ya epey borçlanmıştır. Şimdi bu borç bir şekilde ödenecektir. Belki de bu borcu ödemek de yetmeyecektir.

DEVAM EDEBİLİRİZ

8 Nisan 2015 Çarşamba

"HZ.MEHDİ'Yİ SİZE TANITIYORUM"

YIL 1979

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem (İzmir Milletvekili) İzmir Adalet Partisi İl Başkanına kısa bir mektup yazıyor.

Kendi el yazısı ile yazdığı bu mektubu Meriç Tumluer yayınladı.

Mektup aşağıda.

Herhangi bir yorum yapmadan önce Meriç Tumluer ile görüşmemiz gerekiyor.O yüzden yorumsuz yayınlayalım.




Mektupta şöyle yazıyor:

Hayri Bey                                                     1979
Hamili mektup Hazreti Mehdiyi size tanıtıyorum.
Teşekkürlerimle.

İŞTE YORUM

Mektupta zamanın Milli Eğitim Bakanı,
mektubu getiren kişinin Hz.Mehdi olduğunu söylüyor. 

Muhtemelen mektubu götüren kişi İzmir'de okuyan bir öğrenci.
Ya da bir öğretmen ya da Ankara'dan giden bir kişi.

Meriç Bey ile konuştuk.Ali Naili Erdem Bey ile görüştüğünü ondan bir isim aldığını ifade etti. Ancak aldığı ismin kendi araştırmalarındaki isim olmadığını ama ona yakın biri olduğunu söyledi.İsim istedik vermedi.

Meriç Tumluer "Atatürk'ün Gizlenen Vasiyeti" adı altında çalışmalar yapıyor ve bununla ilgili hukuki bir mücadele yürütüyor. Kendi iddiasına göre Atatürk'ün gizlenen vasiyetinde Hz.Mehdi'nin ismini verdiğini ileri sürüyor.

Hakan Yılmaz Çebi, Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretlerinin sürekli Atatürk ile görüştüğüne dair şahit göstermişti.

Ayrıca Şeyh Nazım Kıbrısi de Hz.Mehdi AS'ın doğduğunda kulağına ezanı Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretlerinin okuduğunu ifade etmişti.

Alimlerin Hadis yorumlarına göre değerlendirirsek Allahu Alem.

Bu kişilerin aynı kişi olma ihtimali var ama Hz.Mehdi AS değil belki O'nun hocası olabilir.Çünkü Hz.Mehdi AS kırk yaşlarında zuhur edecek ve şimdiye kadar zuhur etmesi gerekirdi ki henüz böyle bir şey olmadı.


Mektupta yazan kişi ise daha doğrusu mektubu götüren kişi ancak bir bebek olursa ve il başkanına ebeveyninin kucağında giderse mümkün olabilir.


Her şeyin en doğrusunu Allah CC bilir.

7 Nisan 2015 Salı

ÖNEMİNE BİNAEN YENİDEN

DEĞERLİ TAKİPÇİLERİMİZ BU YAZIYI 13 MART 2014 DE YANİ TAM BİR YIL ÖNCE YAZMIŞTIK.ÖNEMİNE BİNAEN YENİDEN YAYINLIYORUZ.ÇÜNKÜ ÇOĞU GERÇEKLEŞTİ.

"NİFAK" DEĞİL "İTTİFAK" ZAMANIDIR



Körebe oyunu seyrediyoruz. Hafiye gibi uyanık olması gerekenler maalesef körebe oyunu oynuyorlar.


Yukarıdaki resim Suriye'deki Süleyman Şah (Osman Gazi'nin dedesi) türbesinin bulunduğu yeri gösteriyor.Yurt dışındaki tek Türkiye toprağıdır.Ve sınırlı bir askeri timimiz tarafından korunmaktadır.Fransızlarla yapılan 1921 tarihli Ankara Antlaşması gereği Türkiye'ye aittir. Şimdi o bölgede El Kaide ile IŞİD arasında yoğun çatışmalar yapılmaktadır ve IŞİD'in kazanması da an meselesidir. IŞİD Süfyan'ın askeridir ve türbe düşmanıdır. Süleyman Şah' ımızın türbesine her an saldırı yapabilir.


Ayrıca Esad Suriye'deki iç savaşı kazanmak üzeredir.Yani muhalifler sürekli kuzeye yani Türkiye'ye doğru çekiliyorlar. Suriye'li üst düzey askeri yetkili Nisan ayında ülkenin teröristlerden tamamen temizleneceğini açıklıyor.


Bu da şu demek:


Türkiye'den yeterli desteği bulamayan muhalifler Türkiye'nin Suriye'ye girmesi için bu Türbeye saldırıp Esad'ın üzerine atıp provokasyon da yapabilirler.Bu provokasyonu da El Kaide veya ÖSO yapabilir.


Körebe oyunu ise şudur:


En baştan beri sürekli iddia ediyoruz ve diyoruz ki:


Ergenekon tertibi de ABD'nin işidir.

Cemaat- AKP kavgası da ABD'nin işidir.

AK Parti önce Cemaat ile birlikte Ergenekoncularla savaştı.Şimdi ise Cemaate karşı Ergenekoncularla birlikte savaşmaya çalışıyor.


Ey Ak Parti mutlaka birileriyle savaşmak zorunda değilsin. Bu Ergenekoncu dedikleriniz de bu Cemaat de,sizin partilileriniz de bizim insanlarımız ve ABD'nin büyük oyununa karşı birlik olmamız gerekiyor.


Ergenekon tahliyeleri doğru bir adımdır ama Cemaat ile de savaşmayınız.


Devlette paralel yapı arıyorsanız muhtemel KCK'lıların üzerine hep birlikte gidiniz. Çünkü bu KCK lılar tamamen ABD'nin emrindedirler ve Türkiye üzerine oynanan büyük ABD oyunu Kürdistan'dır.


Lütfen bunu görünüz.  


Kırım, Ukrayna'dan ayrılıp Rusya'ya bağlanmak için gün sayarken, Azerbaycan ile Ermenistan arasında her an bir savaş çıkabilecekken, Süleyman Şah'ın Türbesi Türkiye'yi Suriye ile bir savaşa sokacak bir tehdit altında iken, ekonomik darboğazdan çıkış için İsrail'in her dediğini yapacak bir Yunanistan varken ve en önemlisi de ABD ile Rusya arasında adım adım Üçüncü Dünya Savaşı'na dönüşebilecek bir gerilim sürekli artarken birbirimizle uğraşmamız KÖREBE OYUNU DEĞİLDİR DE NEDİR?


ALLAH RIZASI İÇİN BİRLİK OLALIM.


Ordusuyla, Emniyetiyle, İstihbaratıyla,Tüm Siyasi Partiler, tüm sivil toplum kuruluşları,tüm ama tüm kesimler din,dil,ırk, mezhep,siyasi görüş farkı gözetmeksizin bu aziz vatan için birlik olalım. 


Söz konusu olan BU AZİZ VATAN'DIR.LÜTFEN TEFERRUATLARLA UĞRAŞMAYALIM.


Sayın Cumhurbaşkanımız acilen bir toplantı yapmalıdır.


Sayın Erdoğan'ı,Sayın Kılıçdaroğlu'nu,Sayın Bahçeli'yi,Sayın Destici'yi,Sayın Kamalak'ı,Sayın Perinçek'i, Sayın İlker Başbuğ'u, Sayın Genel Kurmay Başkanımızı,İç işleri Bakanını, MİT Müsteşarını,Cemaati temsilen Gülen'in görevlendireceği bir kişiyi ve Sayın Süleyman Demirel'i davet etmeli ve bu toplantıda ülkemize yönelik iç ve dış tehditler etraflıca müzakere edilip, birlik ve beraberliğin sağlanması hususunda ve dış tehditlere karşı alınacak önlemler konusunda çözümler üretilinceye kadar mesai harcanmalıdır.


Bu Aziz Vatan bu mesaiyi hak ediyor.


Sonra aynı katılım ile ikinci bir toplantı yapılmalı ve bu toplantıya BDP'liler, Menzil Şeyhi Abdülbaki Efendi ile diğer Kürt kanaat önderleri dahil edilerek, gerekirse Barzani de çağrılarak ABD'nin Kürtler üzerinden Kürtlerin kanı pahasına Kürtleri de yok ederek büyük İsrail'i kurma planları ortaya konulmalı ve Kürt kardeşlerimiz de bu büyük fitneden kurtarılarak dış tehditlere karşı hep birlikte mücadele edilmelidir.


30 Mart seçimlerine de bayram havasında girilmeli ve iktidar mücadelesinin bedeli bu aziz vatan olmamalıdır.


Mesela bu toplantılarda aşağıdaki kararlar alınsa ne olur?


- Sokak gösterileri teşvik edilmeyecek

-Dış politika kararları İktidar Partisi tarafından muhalefet ile istişare edilerek belirlenecek
-Cemaatin yetiştirdiği öğrenciler bu milletin evladı olup cephe alınmayacak ama bu ülkeye ait değerler ülkenin zararına hiç bir surette kullanılmayacak ve kimse ile paylaşılmayacak
- Eğer varsa ABD gibi emperyalist güçlerle bazı ilişkiler, her ne surette olursa olsun ülke aleyhine sonuçlar doğurmasına izin verilmeyecek
- Yargının tam bağımsızlığı konusunda tüm kesimler yargıya sınırsız destek verecek
- Önemli ekonomik kararlarda muhalefetin görüşleri de alınacak
-Ordu, Emniyet ve İstihbarat ile ilgili konularda muhalefetin ittifakı mutlaka aranacak
-Siyasi Parti temsilcileri hiç bir surette birbirlerine normal eleştiri sınırları dışında hakaretvari sözler etmeyecek
-İktidar partisi genel başkanlarının, diğer siyasi parti genel başkanlarına bir aylık icraatlarını anlattığı bir liderler toplantısı her ay düzenli olarak yapılacak
- Siyasi Partiler arasında iktidar için düşmanlık değil Vatan için dostluk esas olacak

gibi kararlar alınsa ne olur?


EL CEVAP: GERÇEK DEMOKRASİ OLUR.


Çünkü demokrasi halkın yüzde sekseninin oyunu aldıktan sonra dört yıl ülkeyi bir kişinin kendi istediği gibi hiç kimseyi dikkate almadan yönetmesi değil; YÜZDE KAÇ OY İLE İKTİDAR OLURSA OLSUN ÜLKEYİ MUHALEFET İLE BİRLİKTE YÖNETMESİDİR.(Bu sözümüz de AKP'ye değil genel bir sözdür)  

EŞKİYANIN OYUNU (2)

 EŞKİYANIN OYUNU (2.Bölüm)




Eşkıya başı:

“Demedim mi o adam dürüst, kabul etmez diye, şimdi ne yapacağız Musa?”

Musa:

“İş zorlaştı başkan. Önce şu köy hakkında detaylı bilgi edinmemiz lazım. Tekkeli Köyünden birkaç kişi vardı ya bizimle birlikte, onlarla bi konuşmalı” der.

Musa eşkıyalardan Tekkeli Köylü olanlarla iki saat konuşur ve tekrar toplantıya gelir.

“Gel Musa, ne oldu?”

“Başkan, köylülerle konuştum.  Önceki seçimde Muhtarın karşısına çıkan aday da dürüstmüş. Az bir oy ile kaybetmiş. Seçimlere bir yıl var. Aynı teklifi ona yapacağız ancak doğrudan yapmayacağız.

“Neden?”

“Aynı teklifi, aynı şartlarda ona söylersek o da reddedecek ve iş daha da zorlaşacaktır. O nedenle uygun bir ortam oluşturmalıyız.”

“Yani?”

Önce onu Muhtarlık seçimini mutlaka kazanması gerektiğine inandırmalıyız ve bunun için her şeyi yapabilecek bir ortama sürüklemeliyiz.

“Nasıl olacakmış o?”

“ Bunun başına bir iş gelir de mağdur olursa ve sorumlu olarak da şimdiki muhtarı görürse Muhtar olmak için her şeyi yapar”

“Yapar ama nasıl olacak bu iş onu düşünüyorum işte” der Musa ve:

“Tamam buldum. Öyle bir şey yapacağız ki adam aday olmakla kalmayacak, emrimize girecek” der.

Eşkıya başı sevinir: “Söyle Musa söyle”
Musa anlatır.

BİR HAFTA SONRA

Önceki seçimi az bir oyla kaybeden ama çok da üzülüp dert etmeyen Selami Ağa yine adaydır ama "Olsa da olur olmasa da olur" düşüncesindedir.

Köyden ayrılıp yaylaya doğru yollanır. Önüne üç kişi geçer:

“Selami Ağa Muhtarlık seçimlerine aday mısın?”

“Sanane eşkıya, aday olup olmayacağımı sana mı soracağım. Çekilin önümden yoksa köylüyü toplar gelirim” der.

Eşkıya:

“Aday olursan fena olur, aday olmayacaksın”

Selami Ağa şaşırır. “Kim tuttu lan sizi?”

“Sanane” Pat, küt.

Eşkıyalar Selami Ağayı döverler ve ayrılırlarken de şunu söylerler.

“Kusura bakma Selami Ağa. Biz eşkıyayız, parayı kim verirse onun dediğini yaparız. Muhtar on kayma verdi. Sen yirmi kayma ver onu da dövelim” der giderler.

İş tamam olmuştur.

Selami Ağa eve gelir. Hanımı: “Bu ne hal?”

“Muhtar aday olmayayım diye eşkıyaya para vermiş beni dövdürdü.” Hanımı:

“Eşkıya değil mi kaç para vermiş, iki mislini ver sen de onu dövdür”

“Hanım el içine çıkamam böyle. Bir kaç gün geçsin, kimseye söyleme. Sonra düşünürüz.”

BİR AY SONRA

Bir eşkıya koşa koşa gelir.

“Başkan, Selami Ağa geliyor”

Eşkıya başı gülerek:

“Gelsin Musa’yı da çağırın”

Selami Ağa:

“Size kaç kayma verdiyse iki mislini vereceğim. Ama Muhtara tam iki misli dayak isterim.”

Eşkıya başı:

“Canını yaktıysak kusura bakma Selami Ağa, bizim işimiz eşkıyalık. Bu da böyle yürüyor. Barışalım. Musa söyle bakalım Selami Ağa’ya ne cevap verelim?”

Musa:

“Selami Ağa bizim daha iyi bir teklifimiz var. Ayrıca içinde kalmasın Muhtarı da döveriz. Ama seni Muhtar yaparsak Muhtarı dövmekten beter ederiz. Sen bize sadece muhtar olmak istediğini ve bizimle birlikte çalışacağını söyle, gerisine karışma. Biz seni muhtar da yaparız. Şimdiki Muhtarı da döver intikamını da alırız.”


Selami Ağa: “TAMAM BİRLİKTE ÇALIŞALIM”

Musa: "Anlaştık öyleyse.Yalnız şuna bugünden çok dikkat et.Muhtarın kabilesi sizden daha kalabalık.Seçimi kazanmak için onlardan da oy almamız lazım.O yüzden sen başından geçenleri hiç kimseyle paylaşma ve muhtara da sakın açıktan düşmanlık etme.Kutuplaşma olursa onlar kazanırlar."

Selami Ağa bugünden her şeyi kabul etmiştir:

"Tamam, muhtarın aleyhine konuşmam"

DEVAM EDEBİLİR

FATİH ERBAKAN GEÇ KALDI

FATİH ERBAKAN ÇOK GEÇ KALDI.HARCANDI.



Fatih Erbakan'ın Saadet Partisinde istenmediğini çok önce yazmıştık. Derhal Saadet partisinden ayrılıp Milli Görüş Partisi (MGP) adı altında bir parti kurması ve sevenleri ile tüm Milli Görüşçüleri o partide toplaması gerektiğini ifade etmiştik.

Eğer iki yıl önce bunu yapsaydı ya da en azından Saadet Kongresinde seçilemediğinde ayrılsaydı, tüm Milli Görüşçüleri toplayıp önemli bir mesafe alabilirdi ve bugün de BBP başkanı Destici ittifak için Saadete değil kendisine gelirdi.Saadet Partisi de o zaman tamamen biter ve "Milli Görüş" kalırdı.

Çünkü Saadet'in Milli Görüşü temsil etmediğini, Milli Görüşü iktidara getirmek istiyormuş gibi görünüp, engellemek için elinden geleni yaptığını biz yıllar önce Mesut Akgül kardeşimizden öğrenmiştik.Ve ikna da olmuştuk.Dedikleri de tek tek çıktı.Bizi yanıltmadığı için kendisine buradan teşekkürler.

Son açıklamasında her hangi bir partiden aday olmayacağını açıkladı. Saadetten teklif gelmediği için eleştirdi.AKP ve MHP den adaylık teklifi yapılmış ama kabul etmemiş. Kendilerine nezaketen teşekkür etti. 

AKP yandaşı medya "Fatih Erbakan Saadeti yerden yere vurdu, AKP ye ise teşekkür etti" diye siyasi malzeme yapmış. Bu medyaya artık diyecek bir şey bulamıyoruz.

Ancak Fatih Erbakan yine yanlış yaptı.AKP den adaylık teklifini reddetmesi doğruydu ve kabul etmesi halinde kendi mazisini, kendi kişiliğini inkar edecekti.Çünkü söyledikleri ile çelişecekti.

AMA MHP'Yİ REDDETMEKLE YANLIŞ YAPTI

MHP'nin teklifini reddetmekle çok büyük hata yaptı. Çünkü şu anda rahmetli Erbakan'ın Milli Görüşünü gerçekte MHP temsil etmektedir.Tam bir MİLLİ DURUŞ sergilemektedir.

Devlet Bahçeli, diğer tüm parti liderlerine ibret olacak şekilde aday listeleri açıklamıştır.

Koltuk adamı değil dava adamı olduğunu ispat etmiştir.Aday listelerini fırsat bilip sinsice rakiplerini ekarte etme yoluna gitmemiştir.

Partisinde kendisine rakip olabilecek Tuğrul Türkeş,Koray Aydın,Ümit Özdağ gibi Ülkücü harekete liderlik yapabilecek şahsiyetleri onure ederek hep liste başlarına yazmıştır.

Fatih Erbakan da MHP'nin teklifini kabul etseydi, İstanbul'dan veya Konya'dan birinci sıra olsaydı, TBMM'de Milli Görüş ilkelerini MHP çatısı altında temsil etseydi ne sakıncası vardı?

Yıllarca meclise taşımaya çalıştığı Saadet on yıldan beri, MHP kadar Milli duruşa katkıda bulunabildi mi? Tabi ki hayır.

Evet Fatih Erbakan'ın yaşı henüz genç ama istikbal o kadar geniş mi?

Bu şuna benzer:

Yolda kalmış iki arkadaş otobüs bekliyormuş. Vakit erken. İki otobüs gelmiş ama firmayı beğenmemiş binmemişler. Sonra bir otobüs daha gelince biri "binelim" demiş.

Öbürü:
"Olmaz, şu firma gelecek ona bineceğiz" demiş.

Derken akşam olmuş,hava kararmış.Artık geçen araçların yazılarını da okuyamıyorlarmış. Bekledikleri firmanın otobüsü de geçmiş ama görememişler.

Evet Fatih Erbakan henüz genç ama akşam da olmak üzere.