CÜBBELİ AHMET HOCA'YI İYİ TANIYAN BİR TAKİPÇİMİZ BİZE MAİL ATARSA YAZIŞMAK İSTEDİĞİMİZ KONULAR VAR
safaasya@hotmail.com adresine mail bekliyoruz İnşallah
ZUHURA AYLAR KALDI... GELİYOR İNŞAALLAH... HZ.MEHDİ; PEYGAMBER ASM EFENDİMİZİN 40.KUŞAK TORUNUDUR. MEKKE'DE ZUHUR EDECEK İSLAM BİRLİĞİ'Nİ KURACAK. ŞAM' DA HURUÇ EDECEK,ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI' NI KAZANACAK,KARARGAHI GUTA OLACAKTIR.İNŞAALLAH. safaasya@hotmail.com
22 Şubat 2015 Pazar
YENİ BİR MAİL ALDIK
Bloğun sağındaki "Bir Okurumuzun Muhteşem Rüyası" başlıklı yazıyı gönderen takipçimizden ikinci bir mail aldık. Belki de bir müjdedir diye paylaşmak istedik.
Yine bir rüya görmüş ve blogda yayınladığımız önceki rüyasıyla ilgili de çok ilginç bir gelişme olmuş.
Önceki rüyasını gördüğü yıl hacca gitmek için müracaat etmiş.Tabi o yıl hac çıkmamış. Fakat sonraki yıllarda ekonomik sebeplerden dolayı hacca gitmek için yenileme yapamamış.
Bu hafta cep telefonuna Diyanetten mesaj gelmiş ve isterse bu yıl çekilişsiz hacca gidebileceği yazıyormuş.
Yeni rüyasını ise şöyle anlatmış:
Bir tanıdığı kendisinin elinden tutup bir yere doğru götürmeye çalışıyormuş. Nereye gidiyoruz dediğinde arkadaşı "Sen Mehdiyi aramıyor musun? İşte O'na götürüyorum bak orada" demiş.
Oraya bakınca bir metre çapında küçük bir güneş (Işık) görmüş. On onbeş metre uzaklıkta. Yaklaşmışlar ve o ışığın sanki birden açılacak ve bir resim çıkacak gibi bir hareket halinde olduğunu görmüşler. "Tam yaklaşıp ışığın içinden resim çıkacakken uyandım" diyor.
Yedi yıl aradan sonra Hacca gidecek olması üstelik de gördüğü rüyalar açısından bakıldığında bize ilginç geldi. Belki de bu yıl Hz.Mehdi AS zuhur edecek. Belki de Medine'de ona görünecek.
En doğrusunu Allah CC bilir.Allahu Alem.
Yine bir rüya görmüş ve blogda yayınladığımız önceki rüyasıyla ilgili de çok ilginç bir gelişme olmuş.
Önceki rüyasını gördüğü yıl hacca gitmek için müracaat etmiş.Tabi o yıl hac çıkmamış. Fakat sonraki yıllarda ekonomik sebeplerden dolayı hacca gitmek için yenileme yapamamış.
Bu hafta cep telefonuna Diyanetten mesaj gelmiş ve isterse bu yıl çekilişsiz hacca gidebileceği yazıyormuş.
Yeni rüyasını ise şöyle anlatmış:
Bir tanıdığı kendisinin elinden tutup bir yere doğru götürmeye çalışıyormuş. Nereye gidiyoruz dediğinde arkadaşı "Sen Mehdiyi aramıyor musun? İşte O'na götürüyorum bak orada" demiş.
Oraya bakınca bir metre çapında küçük bir güneş (Işık) görmüş. On onbeş metre uzaklıkta. Yaklaşmışlar ve o ışığın sanki birden açılacak ve bir resim çıkacak gibi bir hareket halinde olduğunu görmüşler. "Tam yaklaşıp ışığın içinden resim çıkacakken uyandım" diyor.
Yedi yıl aradan sonra Hacca gidecek olması üstelik de gördüğü rüyalar açısından bakıldığında bize ilginç geldi. Belki de bu yıl Hz.Mehdi AS zuhur edecek. Belki de Medine'de ona görünecek.
En doğrusunu Allah CC bilir.Allahu Alem.
OPERASYON 3.DÜNYA SAVAŞI' NIN HABERCİSİ
MANŞET İRAN'IN AÇIKLAMASI
Türkiye'de operasyonu eleştirenler- siyasileri kastediyoruz-
tamamen buradan siyasi rant peşindeler. Olay siyasi ranta dönüştürülecek bir
olay değildir.Suriye yönetimi "toprak ihlali" diyerek İran ile aynı
açıklamayı yaptı. Operasyon için kimseden izin alınmadı ama bilgilendirilmesi
gerekenler bilgilendirildi.Suriye konsolosluğu bilgilendirilmiş.Bölgedeki
çapulculara da "Geliyoruz, ayak altında kalmayın, ölürsünüz" denilmiş
olabilir.
Operasyon 3.Dünya Savaşının başlamak üzere olduğunun
Kahraman Ordumuz tarafından bilindiğinin göstergesidir.Türkiye'nin ne Suriye ne
de Irak da işi yoktur ve olmayacaktır. Bizi oraya çekebilecek son sebep de
kendi irademizle ortadan kaldırılmıştır.
ABD, IŞİD'e büyük operasyon bahanesiyle Suriye'yi işgale
hazırlanmaktadır. Ukrayna Minsk'ten sonuç alınamadığını ve Rusya ile topyekun
savaşın başlamak üzere olduğunu söylemiş ve batıdan silah talep etmiştir.
Sisi Batıdan Libya'nın işgalini istemiştir.Hadis yorumlarına
göre bu istek olacaktı.Biz Mübarek sanmıştık ama SİSİ talepte bulundu. Ve işgal
edilecek ülke de Mısır değil eski Mısır eyaleti olan Libya çıktı.Hadis
yorumları yine doğru çıktı.
İtalya Libya'yı işgal için çok hevesli ve tek başına işgal
etmek istiyor.Libya'nın petrol ve doğalgazı için istekli.Fransa ile
anlaşabilirler.Çünkü hadis yorumlarında Libya (MISIR)'ın işgalinin Avrupa
tarafından yapılacağı bildirilmiş.
Yemenden sonra Bahreyn'de de Şiiler iktidara gelmek üzere.
Suudi Arabistan Şiiler tarafından tamamen kuşatıldı.Ve Şiiler Suudi Arabistan'ı
da karıştırmak üzere. Bu kargaşayı ya IŞİD- El Kaide ya da Şiiler başlatacak
ama Hz.Mehdi AS bitirecek. Hz.Mehdi AS bunların hepsinden de ayrıdır. Ehli
sünnet Ehli Beyttir.
Hadis yorumlarına göre Suriye ve Irak'da ABD ve koalisyon
ordusu önce Esad'ı devirecek ve İran'ın bu ülkelerde bulunan gayri nizami
orduları ile (Hizbullah, Kudüs gücü gibi) savaşacak.Irak'ı alınca doğrudan İran ile
savaşacak.Mekke'den gelecek Hz.Mehdi AS ABD ve koalisyon ordularına karşı
İran'a destek verecek.Çünkü İran Hz.Mehdi AS Mekke Emiri olunca Hz.Mehdi AS'a
biat edecek ve O'nun ordusu olacak.
Mukteda Sadr, Mekke'de bir ayaklanma olması halinde Mehdi
Ordusunun Mekke'ye gideceğini açıklamıştı.( Orduyu dağıttık sözleri şu an için
Irak'da herhangi bir hengameye girmeme amacı taşıyor)
Bu esnada biz ABD ile birlikte Rusya ile savaşıyor olacağız.
Rusları yenince ABD de Suriye ve Irak'da Hz.Mehdi AS'ın ordusuna yenilmiş
olacak. Ve Suriye'ya saldırmak isteyecek. Aramızdan çekilin diyecek.
Çekilinmeyecek ve tarumar olacak. Allahu Alem.
DÜZALAN (MİRYOKEFALON) SAVAŞI
Selahattin Eyyübi Kudüs'ü fethettikten sonra Haçlılar çok
büyük bir ordu kurarlar ve Kudüs'e Haçlı Seferi başlatırlar.Anadolu'dan
geçeceklerdir.
Anadolu Selçuklu Hükümdarı II.Kılıçarslan'a bilgi verirler:
"Sadece topraklarınızdan geçeceğiz, Kudüs'e gidiyoruz, sizinle işimiz yok,
derdimiz Selahattin Eyyübi" derler.
Düzalan Mevkine geldiklerinde II.Kılıçarslan Haçlı Ordusunu
pusuya düşürür ve tamamını imha ederler. Selahattin Eyyübi Haçlı Ordusunu
görememiştir bile.
KARKISA SAVAŞI İÇİN KILIÇLAR ÇEKİLDİ
BARZANİ İLE İBADİ'DEN RESTLEŞME AÇIKLAMALARI GELDİ
Irak Başbakanı Haydar İbadi Kerkük'e ve Musul'a operasyon yapacaklarını açıkladı. Irak Ordusu şu an İran Devrim Muhafızları Generalleri tarafından yönetiliyor.
Mesut Barzani Kerkük ve Musul'a Irak Ordusunun operasyon yapmasına şiddetle karşı çıkıyor. Kerkük kırsalı IŞİD'in kontrolünde Kerkük'de ise Peşmerge bulunuyor. Kerkük halkı ise Türkmenlerden oluşuyor. Kerkük çok kritik bir yer. Musul da kısmen öyle. Ama IŞİD'in elinde.
KARKISA SAVAŞI
Irak Ordusu (Abbasoğulları) ile Barzani güçleri (Mervanoğulları) arasında olacak. Abbasoğulları galip gelecek.100 bin kişi ölecek.
Hadis yorumlarına göre Allahu Alem.
Irak Başbakanı Haydar İbadi Kerkük'e ve Musul'a operasyon yapacaklarını açıkladı. Irak Ordusu şu an İran Devrim Muhafızları Generalleri tarafından yönetiliyor.
Mesut Barzani Kerkük ve Musul'a Irak Ordusunun operasyon yapmasına şiddetle karşı çıkıyor. Kerkük kırsalı IŞİD'in kontrolünde Kerkük'de ise Peşmerge bulunuyor. Kerkük halkı ise Türkmenlerden oluşuyor. Kerkük çok kritik bir yer. Musul da kısmen öyle. Ama IŞİD'in elinde.
KARKISA SAVAŞI
Irak Ordusu (Abbasoğulları) ile Barzani güçleri (Mervanoğulları) arasında olacak. Abbasoğulları galip gelecek.100 bin kişi ölecek.
Hadis yorumlarına göre Allahu Alem.
21 Şubat 2015 Cumartesi
ŞAH MAT
AMACI, İÇERİĞİ VE SONUCUYLA DÖRT DÖRTLÜK BİR OPERASYON
SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ' NİN YERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ AMACIYLA ŞAH FIRAT OPERASYONU YAPILDI.
AMACI DOĞRUYDU:
Türbe IŞİD'in tehdidi altındaydı. Provokasyonlara çok açık bir durumdaydı ve Türkiye'nin Suriye'ye çekilmesi amacıyla her an herkes tarafından provoke edilebilirdi.İnisiyatifin ele alınması açısından operasyon zorunluydu.
Daha önce de yeri iki defa değiştirilmişti ve bir defa daha değiştirilmesinde hiçbir sakınca yoktu.
İÇERİĞİ DOĞRU VE BAŞARILIYDI
Zırhlı birlikler Türbeye ulaştılar.Orada bulunan ve bizim açımızdan manevi değere sahip tüm tarihi emanetleri alarak döndüler. Dönerken geride kalan Türbeyi de tamamen kullanılamayacak halde imha ettiler.
Zaman gazetesi bu imha olayını "Şok Olay" diye olumsuz göstererek büyük bir terbiyesizlik yapmış. Çünkü öylece bırakılıp gelinse yarın oraya ya IŞİD ya da PYD bayrağı takılacaktı. Ve uçaklarımız da bir hava operasyonu daha yapmak zorunda kalacaklardı.
SONUÇLARI İTİBARI İLE ÇOK DOĞRU BİR OPERASYON
Artık Suriye'ye girip girmemek provokatörlerin değil bizim inisiyatifimizdedir. Zaten güç inisiyatif demektir.Yani bizim ne yapacağımıza düşmanımız değil biz karar veriyorsak güçlü olan biziz demektir.
Hadis yorumlarına göre Türkiye Ahir Zamanda Suriye'ye girecek. Ancak hemen çıkacak ve çıkış nedeni de Yunan Harbi olacak. Bu açıdan bakılırsa hadislerde işaret edilen operasyonun bu operasyon olmadığı belki de muhaliflere verilen destek olabileceği muhtemeldir.
Operasyonda bir askerimiz şehit olmuştur. Güzeller güzeli Rabbimiz (CC) şehadetini kabul buyursun, ailesine de şefaatçi eylesin İnşaallah.
Zaten bu Kahraman Orduyu Kahraman yapan, Hz.Peygamber'in övgüsüne, Allah'ın (CC) sevgisine mazhar eden de aziz şehitlerimiz değil mi?
Türk askeri ABD askeri değildir ki hiç kayıp vermeden canımızı kurtarıp geldik diye övünsün. Türk Askerinin en büyük özelliği şehit olabilmek için güle oynaya cenge gitmektir.
İşte bu yüzden bu Kahraman Ordu yeniden tüm dünyaya hakim olacaktır İnşallahu Allahu Ekber.
SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ' NİN YERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ AMACIYLA ŞAH FIRAT OPERASYONU YAPILDI.
AMACI DOĞRUYDU:
Türbe IŞİD'in tehdidi altındaydı. Provokasyonlara çok açık bir durumdaydı ve Türkiye'nin Suriye'ye çekilmesi amacıyla her an herkes tarafından provoke edilebilirdi.İnisiyatifin ele alınması açısından operasyon zorunluydu.
Daha önce de yeri iki defa değiştirilmişti ve bir defa daha değiştirilmesinde hiçbir sakınca yoktu.
İÇERİĞİ DOĞRU VE BAŞARILIYDI
Zırhlı birlikler Türbeye ulaştılar.Orada bulunan ve bizim açımızdan manevi değere sahip tüm tarihi emanetleri alarak döndüler. Dönerken geride kalan Türbeyi de tamamen kullanılamayacak halde imha ettiler.
Zaman gazetesi bu imha olayını "Şok Olay" diye olumsuz göstererek büyük bir terbiyesizlik yapmış. Çünkü öylece bırakılıp gelinse yarın oraya ya IŞİD ya da PYD bayrağı takılacaktı. Ve uçaklarımız da bir hava operasyonu daha yapmak zorunda kalacaklardı.
SONUÇLARI İTİBARI İLE ÇOK DOĞRU BİR OPERASYON
Artık Suriye'ye girip girmemek provokatörlerin değil bizim inisiyatifimizdedir. Zaten güç inisiyatif demektir.Yani bizim ne yapacağımıza düşmanımız değil biz karar veriyorsak güçlü olan biziz demektir.
Hadis yorumlarına göre Türkiye Ahir Zamanda Suriye'ye girecek. Ancak hemen çıkacak ve çıkış nedeni de Yunan Harbi olacak. Bu açıdan bakılırsa hadislerde işaret edilen operasyonun bu operasyon olmadığı belki de muhaliflere verilen destek olabileceği muhtemeldir.
Operasyonda bir askerimiz şehit olmuştur. Güzeller güzeli Rabbimiz (CC) şehadetini kabul buyursun, ailesine de şefaatçi eylesin İnşaallah.
Zaten bu Kahraman Orduyu Kahraman yapan, Hz.Peygamber'in övgüsüne, Allah'ın (CC) sevgisine mazhar eden de aziz şehitlerimiz değil mi?
Türk askeri ABD askeri değildir ki hiç kayıp vermeden canımızı kurtarıp geldik diye övünsün. Türk Askerinin en büyük özelliği şehit olabilmek için güle oynaya cenge gitmektir.
İşte bu yüzden bu Kahraman Ordu yeniden tüm dünyaya hakim olacaktır İnşallahu Allahu Ekber.
19 Şubat 2015 Perşembe
GERÇEK ATATÜRK'Ü O ZAMAN KİMSE ANLAYAMAMIŞ
ÖNCEKİ YAZININ DEVAMI NİTELİĞİNDEDİR VE İSPATIDIR
Kadir Çandarlıoğlu Atatürk düşmanı cahil bir adamdır. Aşağıdaki yazı onundur ama elde ettiği belgelerin ne anlama geldiğini dahi anlayamamıştır.Lütfen dikkatlice okuyunuz.
KADİR ÇANDARLIOĞLU'NUN YAZISI (ALINTIDIR)
Sultan Vahdettin, M. Kemal’i neden Anadolu’ya gönderdi?
Ingilizler niçin izin verdi? Oyun içinde oyun
Sultan Vahdettin, M. Kemal’i neden Anadolu’ya gönderdi?
Ingilizler niçin izin verdi? Oyun içinde oyun
***
Sultan Vahidüddin’in, suni bir memuriyetle, yani resmi
olarak “müfettiş”, fakat gerçekte halkı teşkilatlandırması için M. Kemal
Atatürk’ü Anadolu’ya gönderdiğini başka bir yazımızda belgelerle
delillendirmiştik.[1] Sultan Vahidüddin’in Sevr’i imzalamamak ve vatanımızı
düşmandan kurtarmak için takip ettiği bu siyaset her açıdan riskliydi ve
Ingilizlere kesinlikle sezdirilmemeliydi. Bu yüzden muvazaaya başvuruldu.
Örneğin M. Kemal ve arkadaşları hakkında Ingiliz baskısıyla çıkarılan idam
fermanı[2], veya Istanbul’a geri çağırılması[3] gibi hadiseler muvazaa olarak
değerlendirilebilir. Kuva-yı Inzibatiye ve Anzavur Hadisesi de muvazaadır.[4]
Muvazaa nedir? Sözlüğümüzde “muvazaa”, “sahte muamele,
danışık” olarak tanımlanmaktadır. Daha açık bir tarif “tarafların sahte muamele
göstermeleri; dışa karşı bir zıtlık, muhalefet veya mücadele varmış etkisi
uyandırmaları” şeklinde olabilir. Yani iki taraf görünüşte mücadele edecek,
fakat esasta anlaşmış olacaklar. Hakim tarafın sadık dostu muvazaanın esas
unsurudur. Bu olmazsa olmaz bir şarttır. Hakim taraf sadık dost veya adamın her
an ihanetini bekleyebilir. Çünkü içinde bulunulan şartlar muvazaayı gerçek bir
karşıtlığa dönüştürebilir. Esasen muvazaa da konjonktürel bir zorunluluktur.
Yunanistan’ın eski Büyükelçilerinden Konstantinos
Sakellaropulu dahi Sultan Vahidüddin’nin güttüğü bu siyasetin farkına varmış ve
şunları yazmıştır:
“Osmanlı Imparatorluğu hükümeti, M. Kemal’i askeri müfettiş
olarak Küçük Asya’ya göndermek kararını alınca, inanıldığı gibi, rahat
oturmayan bir Generali Istanbul’dan uzaklaştırmak istememiştir. Bu hükümetin
amacı, Kemal’in örgütleyici yeteneklerinden Anadolu’da yararlanarak; barış
(Sevr) görüşmeleri sırasında Itilaf devletleri üzerinde baskı kullanmak ve
Türklerin sert bulacağı barış koşullarına karşı davranmaya hazır olacak silahlı
güçleri kurdurmaktı.”[5]
“Küçük Nutuk”da konunun ele alınış tarzı ve Milli
Mücadele’nin belli safhasına kadar yürütülen siyaset, muvazaa ihtimalini güçlü
şekilde hissettirmektedir. M. Kemal’in, Erzurum Kongresi’nde yaptığı konuşmada
bir bölüm vardır ki, Büyük Nutuk’ta bu kısım yer almaz. Bu çok önemli bölümü
dikkatlerinize arz ediyoruz:
“Anadolu’daki memuriyetime, bilhassa Ingilizler tarafından
hazm ü tahammül olunmayacağı ve dahilden de birçok ifsadat ve tezviratın
karışacağı, daha o zaman kestirilerek; alenen, gerek Sadrazam Paşa’ya ve
gerekse ricali marufa-i devlete söylenmiş ve bilhassa, Zât-ı Akdes-i Hazret-i
Padişahi’ye de bilmünasebe, maruzatta bulunmuş idim.”
“Bu bâbdaki esrar (sırlar) ve muhaberatın (haberleşmelerin)
ve Zât-ı Akdes-i Padişahî (mukaddes padişahın şahsı) ile geçen maruzat
(arzların) ve müdavelatın (görüş alışverişlerinin), şimdilik neşri (yayını)
muvafık (uygun) olmayıp, inşallahü teala, mübarek vatan ve milletin, bilfiil
(fiilen) mazhar-ı necat olduğunu (kurtuluşa erdiğini) idrak edince, kitap
halinde intişarı (yayını) ve o zaman bugünkü Kongre heyet-i muhteremesini
(muhterem heyetini) teşkil buyuran zevat-ı kıymetdara (kıymetli kişilere) da,
bir hatıra-i millî olarak takdimi mutasavverdir (düşünülmektedir).”[6]
M. Kemal’in bu ifadeleri, 24 Nisan Nutku’ndaki bazı
ifadelerle birlikte düşünülürse, şöyle bir noktaya varılır:
Padişah’la M. Kemal arasında hususiyet vardır. Yani özel
ilişkiler sözkonusudur. Padişah, M. Kemal’e güvenmekte ve bu yüzden de, onu
Anadolu’ya görünüşte asayiş için ve fakat geniş yetkilerle çok daha farklı bir
mücadele için görevlendirmektedir. Son görüşmeleri bunun açık bir delilidir. M.
Kemal’in, bu son görüşmeye ne kadar önem atfettiğini, Erzurum Kongresi’ndeki
konuşması açıkça ortaya koymaktadır. Hatta M. Kemal, Padişahla arasındaki esrar
(sırlar)dan bahsetmektedir. Bu sırlar, aradaki haberleşme ve görüşmeler zamanı
geldiğinde, millet fiilen kurtulduğunda, milli bir hatıra olarak
yayınlanacaktır.[7]
Böyle bir yayın olmadığına göre, ihanet mi sözkonusudur?
Sultan Vahidüddin’e göre, “EVET” (Murad Bardakçı’nın
eserinden sadeleştirerek veriyoruz) :
“Mütâlalarından ortaya çıkacağı gibi, Mütareke (ateşkes)
günlerinde (1918) I. Cihan Harbinin neticelerinden sorumlu olan suçlulardan
(Devleti harbe sokan Ittihâdcıları kasdetmektedir) bana miras kalan ve
biribirini takip eden musibetlere karşı, sadece ve sadece şahsımı siper
eyledim. Aslında bir taraftan tehlikeli bir yerde kalan hilafet merkezinde
savaştan galip çıkan itilaf devletleri ile yüz yüze olmak ve onlar tarafından
sıgaya çekilmek ve diğer taraftan Anadolu’yu istila eden Yunanlılara mukabele için
mümkün ve mahrem vasıtalarla Anadolu’ya memur eylediğimiz yaverlerimizden M.
Kemal’in ihaneti ve bize karşı takındığı isyankar tavrı karşısında kalmıştım.
Bununla beraber aziz vatanımın menfaatleri için Kuvayı
Milliye’nin sonradan şekil ve mahiyetinin değişeceği hususunda bende meydana
gelen fikir ve kanaatlerime rağmen, yine fedakârlık mesleğini tercih ve takip
eyledim. Sırf bu sebep ve hikmet ile, milli davalara itaatkar kabineleri
iktidara getirdim ve senelerce Kuvayi Milliye’yi takviye ettim ve gelişmesi
için çalıştım..(En sonunda bana ve milletime ihanet için cephe alacaklarından
emin olduğum halde, vatanın kurtuluşu için yine de M. Kemal ve arkadaşlarına
destek verdim demek isteniyor.)
Anadolu Zaferinin ne gibi tehlikeli şartlar altında tarafımızdan
hazırlandığını gösteren belgeler ile Anayasa gereği saltanat makamının
korunacağını tasvir eden diğer mühim evrak tesbit edilerek derlenmiş
olduğundan, bunların dahi zamanı gelince umumi efkâra (kamu oyuna) açıklanarak,
Islam’ın hizmetkarı veyahut yıkıcısı olanların teşhir ve tayin edileceğini
temin eylerim.”[8]
Peki neden?
Mustafa Sabri Efendi’ye bakarsanız M. Kemal, aynı zamanda
Ingilizler’le de anlaşmıştır, yani oyun içinde oyun vardır:
“Ingilizlerle M. Kemal muvazaasının asarını (danışıklı döğüşünün
eserlerini), Lozan müzâkeratı zamanına kadar te’hir etmeyerek (ertelemeyerek)
“Mudanya” Mütârekesinden Yunan inzihamından evvelki, yani Ingilizlerle
Anadolu’da zuhur eden Kemâl’i kıyamını bastırmak üzere hem Istanbul’daki Halife
hükümetine cebr-u tazyik icra ettikleri (baskı yaptıkları), hem de müşkülât
ikaından hâli kalmadıkları zamanlarda bile bulmak mümkündür. Istanbul’un ve
Halife’nin ecnebi işgâl-i askerisi altında serbest hareketten mahrum vaziyeti,
Anadolu’yu Halife aleyhine ayaklandıran M. Kemal’i mücâdelede galip getirmeye
sebep olduğu gibi meb’deinden (başından) itibaren üç sene süren M. Kemal
harekâtının Yunanlılar’a karşı yüz ağarlamıyarak mağlubiyetle ve Anadolu
dahilinde şehirden şehire çekilmekle geçen birinci, ikinci ve kısmen üçüncü senelerinde
bile, müdafaa-i memleket nâmına yine bu hareketten hayır ve menfaat husûlî
ihtimâlini hatırından çıkarmayan ve esasen M. Kemal’i Anadolu’ya husûsî bir
sıfat ve mâhiyette gönderen Padişah’ın hiç bir zaman bu kıyamı tam bir
ciddiyetle bastırmak meslekini iltizam etmeyerek Ingilizleri savsaklamakla
vakit geçirdiği ve M. Kemal’le onlara oyun oynamaya çalıştığı esnada Ingilizler
de aynı adamla (yani M. Kemal’le) Padişah’a Makam-ı Hilâfet’e oyun etmek
fırsatını kaçırmamışlardır. Harb-i umûmî neticesinde Izmir’i velev muvakkaten
(geçici) olsun, Istanbul’daki Hilâfet Hükûmeti’nin elinden alarak, Yunanlılar’a
veren ve sonra bunu Ankara’nın lâik hükümetine iâde eden Ingilizler, kasden
kabahatli vaziyete düşürdükleri Hilâfeti, bu alışveriş içinde Âlem-i Islâm’a
sezdirmeden komisyon olarak aldılar.”[9]
Yunan tarih alimi Dimitri Kitsikis, Paris’te verdiği ve
dilimize “Yunan Propagandası” adıyla nakledilen doktora tezinde, M. Kemal ile
bolşevik Lenin hükümetlerinin Moskova’da bir dostluk ve kardeşlik andlaşması imzaladıklarını
ve doğal olarak bolşeviklerin rumlara yardımcı olmasının beklenemeyeceğini
belirttikten sonra, buna rağmen Sovyet hükümetinin temsilcisi olduğunu söyleyen
bir adamın, Zinovyev, Troçki ve Çiçerin’in imzalarını taşıyan bir itimat
mektubunu gösterip rumlara yardım teklif ettiğini ve M. Kemal’i maddi ve manevi
olarak desteklemekten vazgeçeceklerini yazmaktadır. Sovyet temsilcisi bu
dönüşün sebebini şöyle açıklar:
“Daha şimdiden elimizde, fransız kapitalistleri ve
emperyalistleriyle ilişkileri bulunduğuna dair işaretler değil, kesin deliller
var.”[10]
Yani M. Kemal, görünürde emperyalistlere karşı savaşıyor,
fakat gerçekte onlarla işbirliği içindedir.[11]
M. Kemal, Erzurum Kongresinde yakın arkadaşı Mazhar Müfit’e
bu oyunu itiraf etmiştir. Mazhar Müfit, M. Kemal’in Erzurum Kongresi’ni açarken
yaptığı konuşmanın sonunu yadırgar ve niçin müftü efendinin duası gibi
bitirdiğini sorar. Bunun üzerine M. Kemal şöyle cevap verir:
“Maksadını anlıyorum, anlıyorum amma şimdi vazifemiz halkı,
vatanı ve esir padişahı kurtarmaya **inandırmaktan** ibarettir.”[12]
Yani görünürde Müslümanların padişahı ve halifesiyle
beraber, ancak gerçekte O’na düşman…
M. Kemal’in tavsiyesiyle Sadrazam olan Ahmed Izzed Paşa ise
hatıratında bu konuyla ilgili şunları söylüyor:
“M. Kemal Paşa, istediği kadar Padişah’ın özel memuru olarak
bu işe başlamış olduğunu inkara savaşsın. Benim bu hususta kanaatim sağlamdır.
Çünkü kendisine verilen yetki, şimdiye kadar hiçbir faniye nasip olmamış bir
genişlikteydi. Kendi teftiş dairesindeki askeri kıtalardan başka komşu
kolordulara ve bütün Anadolu vilayetlerine emri geçerli olacak, memurları
istediği gibi görevinden alacak veya tayin edecektir. Benim bildiğim Babıali bu
gibi işlerde, özellikle askerlerin yöneticileri hükmü altına alması meselesinde
çok kıskançtır. Hele gurur ve kıskançlığı delilik derecesinde olan Ferit
Paşa’nın Sadaret makamında olmayan yetkileri başkasına bahşetmek istemesi,
doğal olmayan bir durumdur. Bu tarihlerde eski politikasının ilkelerini
değiştirerek güya halka hoş görünmek ve güven vermek için, Tevfik Paşayla benim
kabinelerimizin seçtiği ve tayin ettirdiği on iki nezaretsiz bakanın
katılmasıyla oluşturulan kabinenin içinde ben de vardım. Mustafa Kemal Paşa’nın
müfettişliğe tayinini içine alan ve yetkilerini belirleyen belge görüşülüp
tasdik olunmak üzere Vükela Meclisi’ne verildiği tarihten bir hafta on gün önce
Paşa fermanını, yetki mektubunu taşıyarak hareket etmiş bulunuyordu. Bu haller
açıkça gösterirki bu memuriyet resmi hükümetin değil, Padişahın düşüncesinin
ürünü ve tedbirinin eseridir. Babıali ve Harbiye Nezareti Saray’dan aldıkları
işaretle bunu uygulamaya koymuşlardır. Fakat bu gerçeğin gizlenmesi, M. Kemal
Paşa’ca olduğu kadar, sinsi Padişah’ca da gerekliydi. Paşa, büründüğü esrarlı
kisveye, gelecek için beslediği emeller ve hayallere uymaması yönünden Saray’a
bağlılığını gizlemek, memur ve mensubu olduğu hükümdara karşı işlediği iğfal,
sözünden caymak, küfran-ı nimet gibi basitlikleri halkın gözünden saklamak, hiç
olmazsa hafifletmek istiyor, Padşiah da ne şekilde olursa olsun, bir kimse
tarafından aldatılmış olmayı kibrine yediremiyor, bir yandan da yabancılarca el
altından oyun yapmak istediğinin anlaşılmasından korkuyordu.”[13]
M. Kemal’e vize veren Ingiliz Istihbarat Subayı Yüzbaşı
Bennet, 1972 senesinde Nezih Uzel ile röportaj yapmıştı. Bu röportaj “Atatürk’e
Nasıl Vize Verdim” adıyla kitap haline getirilerek yayımlandı. Bennet, Samsun’a
gidecek heyetin bir müfettişlik için çok büyük olduğuna dikkat çekiyor [ifade
bozuklukları metne ait] :
“Bennet: Müfettişlik için ve on gün Mayıs onunda, on
ikisinde bizden şey istemişler değil mi? Ruhsatname, permisyon…
– Nezih Uzel: Vize…
– Bennet: Boğazı geçmek için bir Türk zabit o zaman vize
lazım geldi.
– Nezih Uzel: Vize talebi olduğu zaman siz onu tanıyordunuz,
kim olduğunu?
– Bennet: Tanıyordum.
– Nezih Uzel: Sultan’a yakınlığını da biliyor muydunuz?
– Bennet: Biliyordum… Hatta Sultan adamı bir insan, öyle
anladık. Padişahın emin olduğu bir adam olduğunu anladık.
– Nezih Uzel: Ayrıca gitmeden önce Padişah Vahdeddin ile
görüştüğü söyleniyor…”
– Bennet: Öyle, biliyorum… herhalde oraya gitti, biliyorum.
Evet.
– Nezih Uzel: Vahdeddin gönderiyor onu…
– Bennet: Padişah Vahideddin ona çok güveniyordu.
– Nezih Uzel: Siz onun güvenmesinde şüphelenmediniz mi?
Acaba bu adam aldatıyor mu onu falan gibi?
– Bennet: Öyle anlamadım, yok, yalnız hey’et büyük olduğu
için, üç dört kişi yerine otuz beş kişi ve büyük zabitan (subaylar), miralay
(Tuğgeneral), mirliva (Albay) falan. Bunlar Erkanı Harb’tan, en mühimler
gidiyordu, yalnız bir müfettişlik için çok gördüm ben.[14]
Bilmem, bu ihaneti Milletime gösterebilmek için daha ne
yazmalıyım? Biz bu ihanetleri görüp Kurtuluş Savaşı’nı tekrar başlatmalıyız.
Eğer vatanmızı ve dinimizi seviyorsak, bunu yapmalıyız. Allah Teala sonumuzu
hayreylesin
**********
KAYNAKLAR:
[1]
http://belgelerlegercektarih.com/2012/11/24/ataturku-samsuna-vahdettin-gonderdi-belgelerle/
Bu konuda daha fazla belge için şu konumuza bakılabilir:
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2013/04/17/resmi-tarih-yalanlarina-son-belgeler-konusuyor/)
[2] Idam fetvasının ingiliz baskısıyla alındığını ve bu
yüzden Sultan Vahidettin’in suçlanamayacağını gerek M. Kemal ve gerekse Fevzi
Paşa (Çakmak) Meclis huzurunda ifade etmişlerdir, meclis tutanakları için
bakınız;
http://belgelerlegercektarih.com/2012/11/14/ataturke-verilen-idam-fetvasindan-dolayi-sultan-vahidettine-hain-denilemez/
[3] M. Kemal’in geri çağırılmasıyla ilgili tafsilat için
bakınız;
http://belgelerlegercektarih.com/2012/04/20/sultan-vahiduddin-m-kemal-ataturk-ve-kurtulus-savasi/
[4] Kuva-yı Inzibatiye ve Anzavur Hadisesi için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.com/2014/05/24/kuva-yi-inzibatiye-ve-anzavur-hadisesi/
[5] Konstantinos Sakellaropulu, İ Skia Tis Diseos – İstoria
Mias Katastrofis (Batı’nın Gölgesi – Bir Felaketin Tarihi), Atina 1961, sayfa
56.
[6] Fahrettin Kırzıoğlu, Erzurum Kongresi, sayfa 21, 22.
[7] Mehmet Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş, Yazar
Yayınları, 2013, sayfa 328 ve devamı.
[8] Murad Bardakçı, Şahbaba, Osmanoğullarının Son Hükümdarı
VI. Mehmed Vahidüddin Han’ın Hayatı, Hatıraları ve Özel Mektupları, Istanbul
1998, sayfa 413, 416.
[9] Yarın Gazetesi, 1 Teşr’nisânî 1929. (53 numaralı nüsha.)
[10] Dimitri Kitsikis, Yunan Propagandası, Meydan Neşriyat,
Istanbul 1966, sayfa 68, 69.
[11] M. Kemal’in emperyalistlerle işbirligi hakkında geniş
bilgi ihtiva eden konular için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.com/2012/12/10/m-kemal-ataturkun-ingiliz-istihbarati-ile-gizli-iliskisi-desifre-oldu/
http://belgelerlegercektarih.com/2012/12/08/m-kemal-ataturk-ve-ingiliz-yapimi/
http://belgelerlegercektarih.com/2012/10/17/milli-mucadelede-sadece-yunanlilara-karsi-savastik-5-bolum/
[12] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk
ile Beraber, Türk Tarih Kurumu yay., 1986, cild 1, sayfa 85.
[13] Ahmed Izzed Paşa, Feryadım, Istanbul 1993, cild 2,
sayfa 214.
[14] Ingiliz Istihbarat Subayı Yüzbaşı Bennet Anlatıyor,
Atatürk’e Nasıl Vize Verdim, (Hazırlayan: Nezih Uzel), Selis Kitaplar, Istanbul
2008, sayfa 128, 129.
**********
(Kadir Çandarlıoğlu)
(Belgelerle gerçek tarih sitesi editörü)
(Belgelerle gerçek tarih sitesi editörü)
SAFA ASYANIN YORUMU
Bu yazı Belgelerle Gerçek Tarih editörü Kadir Çandarlıoğlu'na ait. Şahsıyla ilgili şimdilik yazmayalım ama bu yazıyı lütfen okuyunuz. Yazıda Atatürk'ün Anadolu'ya gidişi ile ilgili neredeyse her kesimden tarihi bilgiler yer almış.
Ama bu kesimlerin hiç biri de konunun gerçek mahiyetini anlayamamışlar. Konunun gerçek mahiyeti ise bir önceki resimli yazımızda sunulmuştu.
Vahdettin Han ile Atatürk tüm emperyalistleri oyuna getirmişlerdi. Esas amaçları bu cennet vatanda CUMHURİYET ilan etmekti. Şimdi son üç yazıyı tekrar okuyalım ve gizli gerçekleri bir daha görelim İnşallah.
YORUMCU ARKADAŞLARA
TAM YORUMA AÇIK BİR PAYLAŞIM
GELSİN YORUMLAR. BİZ DE YORUMLAR KISMINDA AÇIKLAMALAR YAPACAĞIZ İNŞAALLAH
İSRAİL BÜYÜK ELÇİLİĞİNİ KAPATMAYAN TÜRKİYE; YEMEN BÜYÜK ELÇİLİĞİNİ KAPATTI.
İSRAİL YÖNETİMİ İLE İLİŞKİLERİ ASKIYA ALMADIK AMA YEMEN YÖNETİMİ İLE İLİŞKİLERİ ASKIYA ALDIK.
ACABA NASIL YORUMLANMALI?
YORUMCU ARKADAŞLARIN YORUMLARINA GÖRE AÇIKLAMALARI YORUMLAR KISMINDA YAPACAĞIZ İNŞAALLAH.
GELSİN YORUMLAR. BİZ DE YORUMLAR KISMINDA AÇIKLAMALAR YAPACAĞIZ İNŞAALLAH
İSRAİL BÜYÜK ELÇİLİĞİNİ KAPATMAYAN TÜRKİYE; YEMEN BÜYÜK ELÇİLİĞİNİ KAPATTI.
İSRAİL YÖNETİMİ İLE İLİŞKİLERİ ASKIYA ALMADIK AMA YEMEN YÖNETİMİ İLE İLİŞKİLERİ ASKIYA ALDIK.
ACABA NASIL YORUMLANMALI?
YORUMCU ARKADAŞLARIN YORUMLARINA GÖRE AÇIKLAMALARI YORUMLAR KISMINDA YAPACAĞIZ İNŞAALLAH.
AY'I UKAB'A SARDIK, YILDIZ'I KURDUK
AY'I UKAB'A SARDIK, ARTIK ÇIKARACAĞIZ
YILDIZ'I KURDUK, AY'I YANINA TAKACAĞIZ
İKİ TANE BİRDEN KURULDU. BİRİSİ GAYRİ MİLLİ DİĞERİ TAM MİLLİ İDİ.
MİLLİ DEVLETİN LİDERLERİ
BİRİNCİ BİR NUMARA
İKİNCİ BİR NUMARA
ÜÇÜNCÜ BİR NUMARA
CUMHURİYETİ KURMAK İÇİN ANADOLU'YA GÖNDERİLDİ
AMA VAHDETTİN O'NUN ZEKASINA DEHASINA HAYRANDI. EVET VAHDETTİN HAN ATATÜRK HAYRANIYDI.VE CUMHURİYETİ KURMASI İÇİN TÜM YETKİLERİNİ DAHA ANADOLU'YA GİDERKEN ATATÜRK'E DEVRETTİ.HAYAL KIRIKLIĞINA DA UĞRAMADI.
BİZ ŞAHİDİZ. SİZ DE ŞAHİT MİSİNİZ?
CENABI MEVLA TÜRK MİLLETİNE HER ASIRDA BİR LİDER GÖNDERDİ.TARİH YAZSIN DİYE. O DA O TARİHİ YAZDI.
VAHDETTİN HAN OSMANLI'NIN SONUNCU BİR NUMARASIYDI.
ATATÜRK İSE CUMHURİYETİN BİRİNCİ BİR NUMARASI OLDU.
DÖRDÜNCÜ BİR NUMARA
KAHRAMAN ORDUNUN KURUCUSU YİĞİT MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK.23 YIL GENEL KURMAY BAŞKANLIĞI YAPTI. ORDUMUZU MODERN BİR ORDU OLMASI İÇİN YAPILANDIRDI.VE KAHRAMAN TÜRK SUBAYLARINA EMANET ETTİ.
EY TÜRK EVLADI BU CUMHURİYET BU DEVLET ÇOK ZOR ŞARTLARDA BİR KAÇ KAHRAMAN TARAFINDAN KURULDU.
ATATÜRK, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ TÜRK GENÇLİĞİNE EMANET ETTİ.CUMHURİYETİNE SAHİP ÇIK.
BEŞİNCİ BİR NUMARA
YILDIZ'I KURDUK, AY'I YANINA TAKACAĞIZ
İKİ TANE BİRDEN KURULDU. BİRİSİ GAYRİ MİLLİ DİĞERİ TAM MİLLİ İDİ.
MİLLİ DEVLETİN LİDERLERİ
BİRİNCİ BİR NUMARA
İKİNCİ BİR NUMARA
ÜÇÜNCÜ BİR NUMARA
CUMHURİYETİ KURMAK İÇİN ANADOLU'YA GÖNDERİLDİ
AMA VAHDETTİN O'NUN ZEKASINA DEHASINA HAYRANDI. EVET VAHDETTİN HAN ATATÜRK HAYRANIYDI.VE CUMHURİYETİ KURMASI İÇİN TÜM YETKİLERİNİ DAHA ANADOLU'YA GİDERKEN ATATÜRK'E DEVRETTİ.HAYAL KIRIKLIĞINA DA UĞRAMADI.
BİZ ŞAHİDİZ. SİZ DE ŞAHİT MİSİNİZ?
CENABI MEVLA TÜRK MİLLETİNE HER ASIRDA BİR LİDER GÖNDERDİ.TARİH YAZSIN DİYE. O DA O TARİHİ YAZDI.
VAHDETTİN HAN OSMANLI'NIN SONUNCU BİR NUMARASIYDI.
ATATÜRK İSE CUMHURİYETİN BİRİNCİ BİR NUMARASI OLDU.
DÖRDÜNCÜ BİR NUMARA
KAHRAMAN ORDUNUN KURUCUSU YİĞİT MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK.23 YIL GENEL KURMAY BAŞKANLIĞI YAPTI. ORDUMUZU MODERN BİR ORDU OLMASI İÇİN YAPILANDIRDI.VE KAHRAMAN TÜRK SUBAYLARINA EMANET ETTİ.
EY TÜRK EVLADI BU CUMHURİYET BU DEVLET ÇOK ZOR ŞARTLARDA BİR KAÇ KAHRAMAN TARAFINDAN KURULDU.
ATATÜRK, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ TÜRK GENÇLİĞİNE EMANET ETTİ.CUMHURİYETİNE SAHİP ÇIK.
BEŞİNCİ BİR NUMARA
17 Şubat 2015 Salı
ATATÜRK HAİN MİYDİ?
ATATÜRK HAİN MİYDİ?
(İyi niyetli olup da art niyetli neşriyatın etkisinde kalan
ve Atatürk hakkında yanlış hükme varan insanlarımız lütfen bu yazıyı dikkatlice
okusunlar. Hatta sadece okumakla kalmasınlar ve herkese de okutsunlar İnşallah.)
“Osmanlı - Türkiye Mukayesesi” kavramı üzerinden çirkin
oyunlar oynanıyor.
Osmanlı düşmanları Vahdettin Han’a; Türkiye düşmanları da Atatürk’e saldırarak
Türkiye düşmanlığı yapıyorlar.
Osmanlı düşmanlarının iddiaları şunlar:
“Vahdettin vatan hainiydi. Türk Milletini sattı. 9.Ordu
Müfettişi olarak önce tayin ettiği Atatürk’ü sonra görevden azlederek hatta
hakkında idam kararı vererek Türk Milletine ve bağımsızlık mücadelesine ihanet
etti. İngiliz gemisine binip kaçtı” diyorlar.
Türkiye düşmanlarının iddiaları ise şunlar:
“Atatürk vatan hainiydi. Vahdettin’i satışa getirdi.
Padişahlığı kurtaracakmış gibi önce Vahdettin’in kendisini görevlendirmesi
sırasında ona tabi oldu. Görevi alıp, Anadolu’ya geçip, taraftar toplayınca da
Vahdettin’i tanımadı, isyan etti. Hatta payitahtın emrinden çıkıp İngiliz’in
emrine girdi. Hem Osmanlıya hem de Türk Milleti’ne ihanet etti. Kurtuluş Savaşı
hiç yapılmadı. İngilizler savaş yapmadan çekip gitti. Türkiye Cumhuriyeti’ni
Atatürk’e kurdurdular, saltanatı kaldırttılar, Hilafeti kaldırttılar, bununla kalsa
iyi Kuran kanunlarını yok sayıp yerine batı kanunlarını ikame edip Laikliği getirdiler.” Diyorlar.
Daha ileri giden şerefsizler de var:
Daha ileri giden şerefsizler de var:
Atatürk’ün kişilik haklarına saldıranlar. Filistin’deki Orduyu
savaşmadan çekip Filistin’i İngiliz’e savaşmadan bağışladığını iddia eden de. O
kendini bilir. Şerefsizin önde gideni bir PKK’lıdır.
Aşağıda detaylı yazacağız ama sadece bu iddianın cevabını
burada verelim. Filistin’deki Osmanlı Birliği on bin kişiden oluşuyordu. Sekiz
bin tanesi şehid olmuştu. Atatürk kalan iki bin askeri geri çekti. (Bre şerefsiz!
O sekiz bin asker savaşmadan mı şehit oldu?)
Atatürk düşmanları Vahdettin Han’ı yükseltirken, Vahdettin
düşmanları Atatürk’ü yükseltiyorlar. Amaçları birini yükseltmek değil ikisini de alçaltmak.
Aslında bunların tamamı TÜRKİYE ve TÜRK MİLLETİ DÜŞMANIDIR.
Zamana ve duruma göre bir Atatürk dostu Vahdettin düşmanı oluyorlar; bir Vahdettin dostu, Atatürk düşmanı oluyorlar. Yüz yıl önce Vahdettin düşmanı, Atatürk dostuydular. Şimdi ise Vahdettin dostu Atatürk düşmanı oldular.
Peki yüz yıl önce İngilizler kime dost kime düşmandılar? Şimdi kime dost kime düşmanlar?
Evet yüz yıl önce İngilizler de Vahdettin düşmanı Atatürk
dostu idiler. Şimdi ise Vahdettin dostu Atatürk düşmanı oluverdiler.
(O zaman Osmanlının öyle yıkılması gerekiyordu, şimdi ise Türkiye’nin böyle yıkılması gerekiyor.)
NE ATATÜRK NE DE VAHDETTİN KESİNLİKLE HAİN DEĞİLDİ.
(Hem de en iyisi)
TAM TERSİNE VAHDETTİN BÜYÜK BİR DEVLET ADAMI, ATATÜRK DE
OSMANLININ YETİŞTİRDİĞİ EN BÜYÜK KOMUTANDI. VE BURAYA DİKKAT VAHDETTİN HANA
GÖRE ATATÜRK TÜRK MİLLETİ’NİN TEK UMUDUYDU. DOĞRU OLDUĞU DA İSPAT EDİLDİ.
İŞTE İSPATI:
Vahdettin Han’a saldıranlara cevaplar:
Vahdettin Han bir yıl sonra kendisini satışa getirecek
Atatürk’ü yeni mi tanımış ki 9.Ordu Müfettişi olarak onu görevlendirmiş?
Osmanlı Ordusunda başka paşa mı yoktu? Neden Atatürk?
Çünkü Vahdettin Han Atatürk’ü çok eskilerden tanıyordu. Gençliğinde
Avusturya’ya birlikte gitmişlerdi. Yol arkadaşıydı. Atatürk, Osmanlı Subayları
içinde Vahdettin Han’ın en sevdiği ve en güvendiği, en yakın subay arkadaşıydı.
Vahdettin Han, Atatürk’ün Osmanlının en zeki, en başarılı subayı olduğunu gayet
iyi biliyordu. Vahdettin bir yıl sonra kendisini satışa getirecek bir subayı 9.Ordu
Müfettişi atayacak kadar APTAL DEĞİLDİ. Gerçek aptal Vahdettin Hanın aptal
olduğunu düşünenlerdir. İngilizler de böyle düşünmüşlerdi.
Vahdettin Türk Milleti’ni sattı mı? İngiliz gemisine binip
kaçtı mı?
Vahdettin, Türk Milleti’ni İngilizlere sattıysa karşılığında
da bir şey almış olmalı. Ne almış? İngiliz gemisine binip giderken Osmanlı
Sarayından ne götürmüş? En azından likit, para, altın, mücevher götürmesi lazım
değil mi?
Gerçek şu ki Vahdettin Han Türk Milleti’ni asla satmamıştır.
Bu cennet vatanı Atatürk’e emanet ederek saltanatın kaldırılabilmesi ve Cumhuriyetin
kurulabilmesi için bu aziz Milletin geleceği için kendisini feda etmiştir. Esir
olarak gitmiştir. Hiçbir şey çalmamış, götürmemiş, hatta şahsi varlıklarını
bile bırakıp gitmiş; gittiği yerde fakir, fukara olarak yaşamış ve cenazesi
bile ortada kalmıştır. Şam Valisi cenaze masraflarını karşılamış ve Şam’a
defnedilmiştir. Bu mu vatan haini?
Vatan haini öyle olmaz şöyle olur:
Giderken nesi var nesi yoksa alır; üstüne hazinenin altınlarını da katar ve doğrudan HAVAİ’ye kaçar. İngiliz gemisiyle de gitmez, İngilizler gelmeden kaçar. Aksini düşünen aptaldır.
Giderken nesi var nesi yoksa alır; üstüne hazinenin altınlarını da katar ve doğrudan HAVAİ’ye kaçar. İngiliz gemisiyle de gitmez, İngilizler gelmeden kaçar. Aksini düşünen aptaldır.
Vahdettin bahsini kısa keselim, konu uzun.
Ancak yukarıda çok kritik bir cümleye yer verdik açmak
zorundayız:
Osmanlı Padişahları birçok kez Cumhuriyete geçmek istediler.
Ama Arapların durumundan dolayı hep vazgeçmek zorunda kaldılar. (İngilizlerle iki
yüz yıldan beri metres hayatı yaşıyorlardı)
2.Mahmut Han, Abdülhamid Han Cumhuriyet için çok istekli
oldular ama İngilizlerin bunu Osmanlı aleyhine kullanmaları nedeniyle
yapamadılar. 1.Dünya Savaşında Araplar ayrılınca da CUMHURİYET ZORUNLU OLDU. VE
BİR FIRSAT OLARAK VAHDETTİN’İN ÖNÜNE GELDİ.
ATATÜRK DE DAHA KURMAYLIK DÖNEMLERİNDE CUMHURİYETÇİ BİRİ
OLARAK BİLİNİYORDU. VAHDETTİN HAN ATATÜRK’ÜN CUMHURİYETÇİ OLDUĞUNU ÇOK İYİ
BİLİYORDU. BU SIR DEĞİLDİ HERKES BİLİYORDU.
VAHDETTİN HAN ATATÜRK’Ü ANADOLU'YA GÖNDERİRKEN,
CUMHURİYET KURACAĞINI DA ÇOK İYİ BİLİYORDU VE KENDİSİ DE BUNU ÇOK İSTİYORDU.
VE
BU KONUDA TEK GÜVENDİĞİ KİŞİ DE ATATÜRK’TÜ. BAŞKALARI PADİŞAH DA OLABİLİRDİ
DEĞİL Mİ? ATATÜRK BU GÜVENE LAYIK
OLDUĞUNU DA İSPAT ETTİ. BU KONU BU KADAR YETER.
GELELİM ATATÜRK DÜŞMANLARINA:
Atatürk, Vahdettin’e ihanet etmişse Anadolu’daki tek paşa
Atatürk müydü? Diğer Paşalar İstanbul ile Padişah ile haberleşmiyorlar mıydı ki
koşarak Atatürk’ün emrine girdiler?
Kazım Karabekir Paşa’nın İstiklal Harbinin Esasları isimli
kitabını okumadan o kitabı okuyup da Atatürk aleyhine kullanan bazı
şerefsizlerin kulaktan dolma sözlerine itibar edenler bizzat kendileri
okusunlar. Kazım Karabekir Paşanın Atatürk’ü hainlikle suçlayan ya da ima eden tek
bir kelimesi var mıdır? Yoktur. Sadece bir komutan olarak bazı konularda kendi
açılımlarını da eklemiştir. Olay budur.
Anadolu’daki tüm Osmanlı Komutanları Atatürk’ün emrine
Vahdettin’e düşman oldukları için değil hem Vahdettin’in emriyle hem de Atatürk’ü
bildikleri ve çok sevdikleri için girmişlerdir.
Hangi komutan 1919- 1923 döneminde Atatürk’e karşı
çıkmıştır? Hiç biri. Hepsi olayın farkındaydı. Ancak sayıları çok az ve konu
sır olduğu için açıklanmamıştı. Spekülatif dedikodularla Atatürk düşmanlığı da
bu yüzden gelişti. Biri çıkıp da o komutanların her şeyi açıklayıverseydi
herkes Atatürkçü olacaktı. O başka.
Ölünceye kadar Vahdettin de Atatürk de birbirlerinin
aleyhine konuşmadılar. Belki işin sırrı gereği o zaman Vahdettin Hanın aleyhine
konuşulması gerekiyorduysa da yine ölçüde kusur edilmemiştir. Bu konuda esas
kriter Vahdettin Hanın sözleridir ki Atatürk’ün aleyhine tek sözü yoktur.
Kriterdir çünkü Vahdettin Han Atatürk’ü övmek zorunda değildi. Belki Vahdettin
kötülenmek zorundaydı ama Vahdettin Han için durum farklıydı.
Atatürk’ün hain
olduğuna inansa kesinlikle Atatürk aleyhine sözleri, makaleleri, açıklanacak
yazıları olurdu. YOKTUR. BULAMAZLAR. ÇÜNKÜ VAHDETTİN ATATÜRK’Ü BİZDEN BİLE ÇOK
SEVİYORDU. ÇÜNKÜ BİZDEN ÇOK İYİ TANIYORDU.
KURTULUŞ SAVAŞI HİÇ YAPILMADI MI?
İngilizler İstanbul’a Mondros Ateşkes Anlaşması ile savaş
yapmadan girdiler. Lozan Antlaşması ile de savaş yapmadan çıkıp gittiler.
Mondros Damat Ferit’in imzaladığı teslim anlaşmasıydı.
Lozan Antlaşması ise şu şartlarda yapıldı:
Evet İngilizler saltanatın, hilafetin, Kuran kanunlarının
kaldırılmasını, Cumhuriyete geçilmesini, laiklik getirilmesini istiyorlardı. Yeni
kurulan Cumhuriyetin batıya düşman bir tehdit değil batı normlarında batı
dostu, batılı bir ülke olmasını istiyorlardı.
Sadece bunları isteseler iyiydi çünkü bunların bir kısmını
Osmanlı Padişahları da istemiş ama yapamamışlardı. Başka neler istiyorlardı?
Üniformalı askerlerini çekip üniformasız askerlerini
yerleştirmek bu cennet vatan sanki Türkler tarafından yönetilen Milli bir
devletmiş gibi göstererek Türk Milletini kandırmak ve tıpkı eski sömürgeleri
gibi yüzyıllar boyunca sömürmek istiyorlardı.
PEKİ BİZİM ELİMİZDE NE VARDI?
Osmanlı Devleti olarak Afrika’daki Ortadoğu’daki tüm
topraklarımızı kaybetmiştik. Üstelik bunu da İngilizler ordularımızı yenerek
değil Arapları ayaklandırarak başarmışlardı. Araplar bize ihanet
etmişlerdi.(Bugün de aynı durum Kürtler için söz konusu, İnşallah İsrail’in
oyununa gelmezler)
Arap Yarımadası, Irak, Suriye gitmişti. Yetmedi doğuyu
Ermenilere, batıyı da Yunanlılara vermek istiyorlardı. Doğuda Ermeniler İngiliz
ve Fransız silahları ile köylerimizde Türk, Kürt vatandaşlarımızı
katlediyorlardı. İzmir’e Yunanı çıkarmışlar, Ankara’ya kadar gelmişlerdi.
Türk Milleti kırılmıştı, savaşacak ordumuz yoktu. Yaşlılar, kadınlar
ve çocuklardan oluşan on milyonluk mazlum, gazi bir millet.
Savaşacak Osmanlı Ordusu kalmadığından masada, ordusu olan
İngiliz ve Fransız konuşacaktı. İngilizler yukarıdaki tüm isteklerine ilaveten
Yunanlıların batıda alan hakimiyeti kurmasını istiyorlardı. Fransızlar da
doğuda Ermeniler için aynı şeyi istiyorlardı. Aslında İngiliz ve Fransızlar
Türkleri Anadolu’dan tamamen çıkarıp Orta Asya’ya yeniden göndermek
istiyorlardı. Ama bunun imkansız olduğunu da biliyorlar ve Lozan'a oynuyorlardı.
Aziz İstanbul’un doğu yakasına İngilizler, batı yakasına
Fransızlar çökmüş Anadolu’daki köpeklerinin (Yunan ve Ermeni) neler
yapabileceklerini izliyorlardı.
Daha Türk Milleti Yunanın, Ermeni’nin hesabını görememişti
ki sıra İngiliz’e, Fransız’a gelsin. Çok rahattılar ama bilmedikleri bir şey vardı.
Evet Türk Milleti düzenli Ordularını kaybetmişti ama İSTİHBARATI
VE GAYRİ NİZAMİ ORDULARI dimdik ayaktaydı.
Ülkenin bu hale geleceğini daha 1900 yılında gören
Cennetmekan Abdülhamid Han Yıldız İstihbarat Teşkilatını kurmuş ve her türlü
önlemi almıştı.
Bu teşkilatın en başta gelen en başarılı subayları ise
Mustafa Kemal ile Enver Paşa’ydı. Öyle ki daha Trablusgarb’da görev almışlar ve
meşhur Libya kartalı Ömer Muhtar’a o gerilla taktiklerini bizzat Atatürk
vermişti.
İttihat Terakkiye birlikte girmişler Enver Paşa Alman
yanlılarına, Atatürk ise İngiliz yanlılarına yakın olmuştu. Osmanlı Almanlar’ın
yanında savaşa girmeye karar verince Atatürk İttihat ve Terakki'den ayrıldı.Enver Paşa ise orada kaldı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti ülkeyi kanser gibi sarmış Yahudi, Ermeni ve Rumlardan oluşan bir hain şebekesiydi. Masonlar tarafından yönetiliyordu ve arkalarında tüm kafir dünyası vardı.Hepsi destekliyordu. Tasfiye etmek imkansızdı ama yönetiminde etkili olmak mümkündü.Şimdi o görev Enver Paşa'daydı. Almanlara karşı savaşa girilecek olsaydı belli ki Atatürk orada kalacak, Enver Paşa ayrılıp savaşın sonucunu bekleyecekti.
Bir parantez:
(Goben ve Bröstlav hikayedir. (Yavuz-Midilli) Osmanlı, savaşa Almanların yanında girmeye çok önce karar vermişti. Çünkü başka çaremiz yoktu. Osmanlıyı yıkmak isteyen bizzat İngilizlerdi. Almanlar değildi. Almanlar kazansaydı Osmanlı kurtulacaktı. İngilizler kazanırsa da Cumhuriyet kurulacaktı. Olay bu kadar nettir ve hepsi Yıldız İstihbarat Teşkilatının Planıdır.)
İttihat ve Terakki Cemiyeti ülkeyi kanser gibi sarmış Yahudi, Ermeni ve Rumlardan oluşan bir hain şebekesiydi. Masonlar tarafından yönetiliyordu ve arkalarında tüm kafir dünyası vardı.Hepsi destekliyordu. Tasfiye etmek imkansızdı ama yönetiminde etkili olmak mümkündü.Şimdi o görev Enver Paşa'daydı. Almanlara karşı savaşa girilecek olsaydı belli ki Atatürk orada kalacak, Enver Paşa ayrılıp savaşın sonucunu bekleyecekti.
Bir parantez:
(Goben ve Bröstlav hikayedir. (Yavuz-Midilli) Osmanlı, savaşa Almanların yanında girmeye çok önce karar vermişti. Çünkü başka çaremiz yoktu. Osmanlıyı yıkmak isteyen bizzat İngilizlerdi. Almanlar değildi. Almanlar kazansaydı Osmanlı kurtulacaktı. İngilizler kazanırsa da Cumhuriyet kurulacaktı. Olay bu kadar nettir ve hepsi Yıldız İstihbarat Teşkilatının Planıdır.)
(Atatürk ve dava arkadaşı Enver Paşa.Osmanlının en iyi ajanları Libya'ya İtalyan'lara karşı Ömer Muhtar'a taktik vermeye gidiyorlar)
Lozan bu şartlarda yapıldı, Cumhuriyet bu şartlarda kuruldu.
Düzenli ordumuz yoktu ama istihbarat devletimiz vardı ve dimdik ayakta kaldı.
Burayı açmak biraz zor sadece şu kadar yazalım:
Atatürk Türk Gençliğine hitaben yaptığı tüm hitaplarda
özellikle şu kelimeyi sürekli tekrarlamış ve üstüne basa basa söylemiştir.
“BAĞIMSIZLIK”
EVET. BU ÜLKE BİR SİYASİ DEHA OLAN VAHDETTİN İLE BİR ASKERİ
DEHA OLAN ATATÜRK’ÜMÜZ TARAFINDAN O ŞARTLARDA KURULMUŞ VE BU GÜNLERE GELMİŞTİR.
Varsın İngiliz, Fransız “bizim dediğimiz oldu” desin. Onlar
öyle bilsin. Türkiye üzerine İngiliz’in, Fransız’ın oynadığı oyunlar artık anlaşılmıştır.
Ama Atatürk’ün onlara vurduğu siyasi darbeler sadece askeri bir deha değil aynı
zamanda siyasi bir deha olduğunu da ispat etmiştir.
Lozan’da onlara söylenen şudur:
İstedikleriniz bunlar mı? “Tamam” denildi. (Karşılığında
Anadolu ve Misakı Milli sınırları kurtarıldı. Çünkü bu sınırlar Osmanlı’nın
Fatih dönemine eş değerdeydi. Hayır dense savaşacak güç yoktu. Yunanı ve Ermeni’yi
destekleyip Anadolu’yu tamamen kaybettireceklerdi. Lozan için kullandılar.)
“Tamam” denildi. Çünkü:
Cumhuriyeti zaten biz de istiyoruz. Saltanatı kaldırmayı.
Hilafeti zaten Ordu yoksa koruyamayız, tutmanın da anlamı yok. Batı kanunları? İşimize
gelirse tutarız, istediğimiz zaman kaldırırız.
Üniformasız askerler! Üniformalı itler defolsun, üniformasız
itlere de katlanırız. Tabi bir yere kadar. Gerektiğinde de gerekli dersi veririz.
Kurulacak sistem içinde bu kısmen mümkün.
NE ZAMANA KADAR?
DÜZENLİ ORDULARIMIZ ONLARIN DÜZENLİ ORDULARININ KARŞISINA
ÇIKIP PERİŞAN EDEBİLECEK GÜCE ERİŞİNCEYE KADAR. O DA MELHAMEİ KÜBRADIR
İNŞALLAHU ALLAHU EKBER.
Atatürk, Cumhuriyetin ilk yıllarında 1923- 1938 arasında
Türkiye’nin en önemli sanayi yatırımlarını yaptırmış, bir an önce bu aziz
milletin onlar kadar güçlü olması için çabalamıştır.
ABD, hiç devreye girmeseydi çoktan güçlü bir ülke olacaktık.
Düşünebiliyor musunuz daha 1926 yılında Atatürk Kayseri’de savaş uçağı
fabrikası açtırmış ve ilk savaş uçağımızı uçurmuştuk. ABD devreye girip, NATO
üyesi olup, ithale döndürülünce yerli savunma sanayi kilitlenmiştir. Bugün bu
konudaki gelişmeler de bu güne kadar ki tüm gelişmeler de ABD ile değil ABD’ye
rağmen yapılmaktadır. ABD düşmanlığının yükseldiği dönemlerde ABD dostları
aracılığı ile kendisini affettirmek amacıyla ikinci ellerinde kolaylıklar da
sağlamıştır ama tam milli olmasına da asla izin vermemiştir.
Bir parantez: (Bakınız İran ABD ile arası iyi iken değil;
ABD ambargo koyunca milli savunma sanayinde önemli gelişme sağladı.)
Evet bu ülke iki unsur üzerine kuruldu. Öyle olması gerekiyordu.
Milli unsurlar ve gayri milli unsurlar.
Bizler hep gayri milli unsurları gördük, kendi aralarındaki
mücadelelere şahit olduk. (27 Mayıs da ABD’nin Menderesine karşı İngiltere tarafından
yapılmıştı.)
Ama milli unsurlar hep gizli kaldılar. Ve onların başındaki isim
de ATATÜRK’ DÜ. Bir numara ATATÜRK’DÜ.
İki numara ise Mareşal Fevzi Çakmak’tı. Ötekileri biz de bilmiyoruz
ama Atatürk bizim için hep bir numara olacak kalacak.
Ta ki Hz. Mehdi AS
sancağı teslim alıncaya kadar.
Şunu da ekleyelim ve bu konu artık tamam olsun:
Ajan ne demektir?
Ajan camiye de gider, havraya da, kiliseye de gider tarlaya da. Yerine göre rakı içer, yerine göre zemzem. Bir gün cübbe giyer bir gün smokin.
Sonra bir gün İngiliz kamerasının karşısına geçer ve gökten inen yıldızları anlatır. Jetonları düşenler çektikleri ve MI6'da sır gibi sakladıkları görüntüleri doksan yıl sonra bizzat kendi elleriyle sosyal medyaya yüklemek zorunda kalır.
Ama nafile, atı alan Üsküdar'ı geçmiştir. Geçmiş ola. İngiliz'in borusu ötmez olmuştur.Sıra ABD'nin davuluna gelmiştir.İki yıl daha çalacak sonra o da patlayacaktır İnşaallahu Allahu Ekber.
Ajan ne demektir?
Ajan camiye de gider, havraya da, kiliseye de gider tarlaya da. Yerine göre rakı içer, yerine göre zemzem. Bir gün cübbe giyer bir gün smokin.
Sonra bir gün İngiliz kamerasının karşısına geçer ve gökten inen yıldızları anlatır. Jetonları düşenler çektikleri ve MI6'da sır gibi sakladıkları görüntüleri doksan yıl sonra bizzat kendi elleriyle sosyal medyaya yüklemek zorunda kalır.
Ama nafile, atı alan Üsküdar'ı geçmiştir. Geçmiş ola. İngiliz'in borusu ötmez olmuştur.Sıra ABD'nin davuluna gelmiştir.İki yıl daha çalacak sonra o da patlayacaktır İnşaallahu Allahu Ekber.
Bir sonraki yazı ATATÜRK DİKTATÖR MÜYDÜ?
15 Şubat 2015 Pazar
OKU. YARADAN RABBİNİN ADIYLA OKU
LAİKLİK DİNSİZLİK MİYDİ?
(Yazıda geçen yobazlardan)
Laikliği asrı saadetten örnek vererek açıklamak mümkün değil
çünkü Hz.Peygamber SAS Efendimiz hem bir peygamber hem de bir devlet
başkanıydı.
Sadece Hz.Peygamber SAS Efendimizin Valilerinin uygulamalarına
bakılabilir. Hulefai Raşidin için de aynı şey geçerlidir.
Emeviler dönemi ise gerçek hilafet ile saltanatın ayrıldığı
bir dönemdir ve laiklik ile yobazlığın harmanlanmış bir şeklidir. Cumhuriyet
dönemine kadar iyileşerek devam etmiştir. Cumhuriyet öncesinde insanların yaşam
biçimi açısından hep gizli olarak kalan Laiklik ve yobazlık Cumhuriyet
dönemiyle açıkça ortaya çıkmış ve Laiklik ilkesi de kavram olarak kanunlarda
yerini almıştır.
Kavram olarak Laiklik din işleri ile devlet işlerinin
ayrılmasıdır. Emeviler zamanında da, Abbasiler,Selçuklular ve Osmanlılar
zamanında da aslında laiklik vardı ama kanunlar Kuran Kanunları olduğu için
GİZLİ kalmıştı. Yoksa Osmanlı Padişahlarının aldığı tüm kararlar verdikleri tüm
emirler KURAN’a uygun muydu? Tabi ki değildi.
İtirazlar gelebilir hemen bir iki örnek verelim:
Osmanlı sultanlarının saltanat uğruna kendi kardeşlerinin
ölüm emrini vermesi, haremlerinde on beş, yirmi eş olması İslam’a uygun muydu?
KURAN’a göre saltanat ve koltuk için insan kendi kardeşinin
ölüm emrini veremez. Yine KURAN’a göre bir erkek en çok dört eş alabilir. Ama
iki şartı vardır.
Birincisi ikinci eşi alırken birincisinin rızası alınmalı ikincisi ise eşler arasında adaletli olunmasıdır. Ayrıca başka bir ayette insanın eşleri arasında asla adaletli olamayacağı da tespit ve ispat edilmiştir. Bu nedenle tek eşlilik önerilmiştir.
Birincisi ikinci eşi alırken birincisinin rızası alınmalı ikincisi ise eşler arasında adaletli olunmasıdır. Ayrıca başka bir ayette insanın eşleri arasında asla adaletli olamayacağı da tespit ve ispat edilmiştir. Bu nedenle tek eşlilik önerilmiştir.
Görüldüğü gibi bu uygulamalar Kuran’a uygun değildi ve o padişahlar da gizli laikliği seçmişlerdi.(Tabi bu uygulamalar için)
KONU ÇOK AMA ÇOK UZUNDUR BİZ KISACA ÖRNEK VERELİM VE
HZ.MEHDİ AS ZAMANINDA DİN DEVLET İLİŞKİLERİNİN VE İNSANLARIN YAŞAM BİÇİMİNİN
NASIL OLACAĞINA BAKALIM.KONU BÖYLECE ÇOK KISA VE ÖZ OLARAK DAHA İYİ
ANLAŞILACAKTIR.
Bir köy düşünelim. 200 hane olsun. Muhtarı var ama Kaymakam,
Vali olmadığını varsayalım.
Köyde cami yok, okul yok, okur yazar yok.
Muhtar köydeki iki öğretmen ile imamı çağırır ve köye hizmet
konusunu açar.
Birinci öğretmen ateisttir okul yapılmasını ve okulda okuma
yazma öğretilmesini ve köye hizmetlerin gelmesi için sadece teknik konuların
öğretilmesini talep eder.
İmam ise köye acilen cami yapılmasını ve cemaate namaz
kılmayı öğretip ibadet edilmesini ve köyün namazlı dualı bir köy olmasını
ister.
İkinci öğretmen ise Müslümandır ve köye okul yapılmasını
köydeki herkesin okuma yazma öğrenmesini, okulda din dersi de verilmesini,
Kuran öğretilmesini, iman ve ibadet konularında İmamın okulda ders vermesini
teknik konularda ise diğer iki öğretmenin ders vermesini önerir.
ŞİMDİ BURAYA DİKKAT!
EĞER MUHTAR;
Birinci öğretmenin dediğini yapmaya karar verirse köyde her
kes okuma yazma öğrenir ama yaradan rabbinin adıyla okuyamaz ve o köy dinsiz
olur. Sonunda imamı da köyden kovarlar ve Şeytana köle olurlar. Hem dünyalarını
hem de ahiretlerini mahvederler. Evet bu düzen Laikliktir ama bu laiklik
dinsizliktir.
İmamın dediğini yaparsa köyde okur yazar olmaz. Herkes
imamdan temel ibadetleri öğrenir ve camiye giderler ama bir müddet sonra ya
usanırlar ya da imam öldüğünde tamamı yobaz olur. Buradaki yobazdan kastımız şuursuz,
cahil Müslümandır. Kuran cahil üretmek için değil cehaleti tamamen ortadan
kaldırmak için inmiştir.
(İmamı olmayan toplum da cahildir. Mühendisi, doktoru
öğretmeni olmayan toplum da cahildir.)
Eğer Muhtar ikinci öğretmenin dediğini yaparsa o köyde herkes okur yazar olur. Herkes dinini, imanını, ibadetlerini öğrenir ve cami olmasa bile okulun bahçesinde cemaat halinde şuurlu ve huşulu bir şekilde ibadetini yapar. Hem de mühendisi, doktoru, öğretmeni ile yeni imamları da olur ve o köyün sırtı yere gelmez. İŞTE GERÇEK LAİKLİK BUDUR.
Atatürk’ün Türkiye’de yapmak istediği de buydu. Ancak
mücadele hep birinci öğretmen ile İmam arasında süregeldi ve kimse Atatürk’ün
laikliğini anlamak istemedi. Çünkü hep yabancıların Türkiye şubesi olmayı
çıkarları uğruna kabul ettiler.
BAŞKA BİR ÖRNEK
Aynı suç ve aynı delillerle yargılanan suçlu o mahkemede
suçlu bulunuyor. Sonra hakim ve savcılar değişiyor ve aynı suçlu aynı
delillerle aynı suçtan beraat ediyor.
Şimdi o mahkemeye adaletsiz diyebilir miyiz? Diyemeyiz çünkü
kararı veren mahkeme değil hakimdir. Adaletsiz biri olan varsa savcı ve/veya
hakim olur.
“Mahkeme suçlu olur” dersek Laik olmayız. “Hakim ve/veya
Savcı suçlu olur”dersek Laik oluruz. Çünkü burada bir sorumluluk ve ceza varsa o
mahkeme için değildir. Aynı şey devlet için de geçerlidir. Devlet imtihana tabi
bir canlı değildir. Cennet veya Cehennem devlet için değil devleti yöneten
insan için vardır. Laiklik de işte budur.
Devlet, mahkeme, şirket, vakıf, dernek imtihan ile sorumlu
değildir, cennete veya cehenneme gitmezler. Sorumlu olan insanlardır onlar
cennete veya cehenneme giderler. Laiklik de budur.
Yine bir otobüs kaza yapsa ve insanlar ölse hiçbir mahkeme
otobüsü yargılamaz; o otobüsü kullanan şoförü yargılar değil mi?
Hz.Mehdi AS döneminde din devlet ilişkileri ve sosyal yaşam
nasıl olacak?
Hz.Peygamber SAS Efendimizin asrı saadetinde olduğu gibi
olacak Allahu Alem.
Mezhepler kaldırılacak. İmanın ihyası anlamında müthiş bir
inkişaf olacak ve Müslümanların tamamı ve gayrimüslimlerin pek çoğu gerçek
hidayete erecekler İnşallah.
Kimsenin yaşam biçimine müdahale olmayacak ama her kes seve
seve vakit namazına camilere koşacak. Yani adım başı; boş camiler olmayacak. Tam tersine camiler
cemaatleri almayacak.
Devlette insanların hangisinin daha dindar olduğuna değil
kimin daha liyakatli olduğuna göre görevlendirme olacak. Çünkü gerçekte kimin daha
dindar olduğunu kul bilemez, Allah CC bilir.
Gerçek adalet, gerçek kalkınma olacak. Sevgi ve kardeşlik
hakim olacak.
Yazı çok uzadı.Laiklik konusunda yazılmış yüzlerce kitap var. Okunmalı
ancak bunlar da katkı sağlayabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)