13 Ekim 2013 Pazar

DİYANET İŞLERİ BAŞKANIMIZA GÖRE: İSLAM'I BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE

BÜYÜK İSLAM ALİMİ, DİYANET İŞLERİ BAŞKANIMIZ
MUHTEREM PROF.DR.MEHMET GÖRMEZ HOCA EFENDİ
"İSLAM'I BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKEYİ" ANLATTI.
YORUMSUZ SUNUYORUZ

"Müslüman âlimler, dini ve mezhebi kendi süfli 
emellerine alet etmeye çalışan ve bu yolla da binlerce 
Müslümanın masum kanını heder eden bu sınır tanımaz 
fitne şebekelerinin oyunlarına karşı her zaman uyanık 
olmalıdır…" uyarısında bulunan Diyanet İşleri Başkanı 
Prof. Dr. Mehmet Görmez, Hem mezhep çatışmasını hem 
de İslamofobiyi besleyen bu örgütler çağımızda İslam'ın 
karşılaştığı en büyük fitnedir, dedi. 
İŞTE GÖRMEZ'İN İRNA'YA VERDİĞİ RÖPORTAJ: 
Sayın Başkan, son zamanlarda medyada terör eylemlerine tevessül eden bazı tekfiri ve cihadi, el-Kaide ve eş-Şebab gibi grupların Müslüman olmayacakları ifade edilmektedir. Zat-ı aliniz bu konuda ne düşünmektedir? Bu konudaki fikirlerinizi öğrenmek istiyoruz.
Ben şahsen bu tür eylemleri yapanların Müslüman 
olmayacaklarını, olup olmadıklarını değil, yaptıkları 
eylemlerin İslâm'la uzaktan yakından 
ilişkilendirilemeyeceğini hatta yaptıkları kitlesel 
cinayetlerle hem İslâm'ın lekelediklerini hem de 
İslamofobiyi güçlendirerek İslam'a karşı bir kin ve nefret 
oluşturduklarını her fırsatta ifade etmeye çalışıyorum. 
Bugün İslam dünyasının merkezi bölgelerinde yaşanan çatışmalar, Müslümanları derinden etkilemekte, yüzlerce yıldır sahip olunan değer ve itibarın söz konusu nevzuhur hareketler eliyle dünya nezdinde yok edilmeye çalışılmasından duyulan rahatsızlık artmaktadır. Mevcut gerilim kanalları bilerek/isteyerek dini ve mezhebi ihtilaf şeklinde lanse edilmekte, Suriye, Irak, PakistanAfganistan ve Somali örneklerinde sıklıkla karşılaşıldığı gibi siyasi ve kültürel gerilim alanlarında söz konusu enstrümanlar acımasızca istismar edilmektedir. Sorunun uluslararası muhtevası dikkatlerden kaçmayacak ölçüde acımasız ve derinlikli hesap ve niyetlerin yer aldığı bir stratejiyle yürümektedir. Müslüman âlimler, dini ve mezhebi kendi süfli emellerine alet etmeye çalışan ve bu yolla da binlerce Müslümanın masum kanını heder eden bu sınır tanımaz fitne şebekelerinin oyunlarına karşı her zaman uyanık olmalıdır.
"KİMİN MÜSLÜMAN OLUP OLMADIĞINA KARAR VEREMEYİZ"
"Din-i Mübin-i İslam adam öldürme, tedhiş ve katliama 
dayalı yöntemi benimseyen bir mücadeleyi asla 
benimsemez…"
İslam kelime anlamı itibariyle barış demektir. Ve her şeyden önce İslâm'ın özü toplumsal maslahatı ve barışı esas alır. Bir kişinin öldürülmesini bütün âlemi öldürmeyle eş değer tutar. Ayrıca prensip olarak kendisini Müslüman olarak gören herkes İslam dairesi içerisindedir. Bu esasın dışına çıkarak tekfiri esas alan örgütlenmeler İslam'ın ruhuyla bağdaşmaz. Cihad İslam'ın en önemli umdelerindendir. Ancak cihadın prensipleri, ahlakı ve hukuku vardır. İslam'da haddi aşarak bazı İslami kavramları kullanarak İslam adına mücadele yapmak mümkün değildir. Biz İslami prensipleri söylemekle yükümlüyüz, kimin Müslüman olup olmayacağının kararını verme hakkımız yoktur. Ancak kimin hangi eyleminin İslam'a uygun olup olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu örgütlerin bugüne kadar ortaya koydukları tedhiş ve şiddeti hiçbir şekilde İslam'la bağdaştırmak mümkün değildir. İslam'da savaşın bir ahlakı ve bir hukuku vardır. Buna göre asla masum insanlar, çocuklar, kadınlar, yaşlılar savaşta öldürülmez.
"ADAM ÖLDÜREN MÜSLÜMAN DA OLSA KATİLDİR"
Hangi dine ait olursa olsun bütün mabetler kutsaldır ve dokunulmazdır. İster camiye, ister kiliseye, ister havraya veya başka bir dine ait bir mabede kim saldırı düzenlerse düzenlesin böyle bir eylem terör eylemidir ve kesinlikle İslâm'la bağdaşmaz. Ve bu terör eylemlerine karşı tüm Müslümanlar tepkisini vermek zorundadır. Bir insanın ve grubun Müslüman olup olmadığına karar vermek ayrı bir şeydir, onun eylemlerinin İslam dairesinde olup olmadığını söylemek ise ayrı bir şeydir. Adam öldüren Müslüman da olsa katildir. Masum insanlara zulmeden Müslüman da olsa zalimdir. Zalimin ve katilin biz kimliğine bakmayız. Zalim ve katil hangi ırktan, hangi dinden ve hangi mezhepten olursa olsun biz onun dilini, dinini ve mezhebini görmeyiz. Yaptığı eylemleri görürüz ve bu eylemler karşısında tavrımızı koyarız. Katilin ve zalimin arkasında yer almayız. Bu tarz örgütlerin varlığının siyasi analizini yaparak değerlendirmek gerekir. Dünyada İslamofobi tırmandırılmak istenmektedir. Özellikle 11 Eylül'le başlayan bu süreçte önce başta batı dünyasına yönelik yapılan terör faaliyetleri son zamanlarda İslam coğrafyasına yönelmiştir.
İSLAM'I BEKLEYEN TEHLİKE: FİTNE
Hem mezhep çatışmasını hem de İslamofobiyi besleyen bu örgütler çağımızda İslam'ın karşılaştığı en büyük fitnedir. Fitne savaştan beterdir. Bu fitnenin ortadan kalkması için İslam toplumlarına büyük sorumluluk düşmektedir. Terörü dini bir gayret olarak sunmaya çalışanların bu önerileri İslam'la ilişkilendirilemez. İslam'ın şan ve şerefini otoriter, baskıcı, ayrımcı ve zorba yöntemlerle kirletenlerin ne Sünni ne de Şii dünyada himaye görmesi kabul edilebilir. Şii ve Sünni âlimler, selef-i salihinin önümüze koyduğu ilkeleri yeniden ihya etmeli ve şiddetin her türlü biçimi karşısında İslam'ın yüce icaplarını sık sık hatırlatmalıdırlar. Bölgede meydana gelen olayların küresel düzeyde güç odaklarının çıkar ve menfaat şebekeleriyle, onların iflah olmaz emel ve arzularıyla ilgili olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Müslüman toplumun son iki yüzyıllık çalkantı ve kargaşa süreçlerinde yaşadığı trajedilerde her birimizin ihmali söz konusudur.
"Bugün ve gelecekte nelerin olabileceğini düşünerek 
strateji oluşturmak Müslüman duyarlılığı olan herkes için
bir sorumluluktur…"
Bölgesel çatışmaları alevlendirmek maksadı ile hem dış güçler hem de onların yerli işbirlikçileri mezhep çatışmalarını ve özel olarak Şii-Sünni çatışmasını alevlendirmek istemekte, bunun önüne geçilebilmesi için hangi yöntemler kullanılmalı? İslam âleminin iki büyük kardeş ülkesi İran ve Türkiye dini kurumları bu konuda nasıl bir işbirliği içinde olurlar ise yararlı olur?
Yukarıda belirttiğim gibi mezhep çatışması büyük bir 
fitnedir. Mezheplerin tarihsel varlığı inkar edilemez. İlmi 
ve siyasi yönü olan mezhebi farklılıklar şüphesiz tarihsel 
dönemlerde İslam dünyasının vahdetini ve birliğini 
oluşturmamıştır. Ancak değişik zamanlarda siyasi 
bölünmelere ve çatışmalara neden olsa da tarihsel süreç 
içerisinde Batı'da olduğu gibi kitleler arasında mezhep 
çatışmasından bahsetme imkanımız yoktur. Batı bu 
süreci çok kanlı bir şekilde geçirmiştir. Batı'nın bu 
tarihsel tecrübesi bilindiği için aynı sürecin İslam 
dünyasında yaşanmasına yönelik bir takım mühendislik 
çalışması yapılmaktadır. İslam dünyasında 150 yıllık 
serüven bölmeye, parçalamaya ve çatıştırmaya yönelik 
olmuştur. İslam'ın referansları Batı'daki anlamda köklü 
teolojik farklılıkları oluşturmaya imkan vermemektedir. 
Çünkü nihayetinde Kur'an tahrif edilmeden elimizdedir. 
Bu anlamıyla tamamen farklı teolojilere ayrılmış ve 
birbirini tekfir eden mezhepsel yapı olmadığı için İslam 
dünyasında öncelikle bu noktadan İslami vahdet ortadan 
kaldırılmak istenmektedir. Tekfir hareketleri ve onların 
karşısında yaptıklarından dolayı onları tekfir etmeye 
yönelik fetvalar derken İslam coğrafyası dini açıdan derin
bölünmelere doğru gitmektedir. 
"BİRLİKTE YAŞAMANIN KÜLTÜRÜ..."
İslam coğrafyası birçok dili konuşan yapıdan oluşmaktadır. Önce dile dayalı farklılıklar esas alınarak milliyetçilik ve ırkçılık belasıyla İslam dünyasını parçalanmıştır. Şimdi ise mezhebe dayalı bir çatışmanın derinleştirilmesi istenmektedir. Öncelikle İslam coğrafyasının her bölgesinde hemen hemen farklı dilleri konuşan etnik yapılar, İslam dışında farklı dine mensup insanlar, yine İslam'ın içindeki farklı mezhepsel yapılarla değişik ideolojileri benimseyerek dine mesafeli olan gruplar vardır. Bu durum bir veri olarak kabul edilmeli ve toplumsal barış için bu farklılıkları esas alarak birlikte yaşamanın hukuku oluşturulmalıdır. Mısır'daki bir Kıpti varlığından endişe duymadığı gibi Irak'taki Sünni de kendini güvende hissetmelidir. Aynı şekilde Suriye'deki Nusayri, Türkiye'deki Alevi kendi dini anlayışını hiçbir korku ve ürperti olmadan yaşayabilmelidir. Bu konuda başta ülkelerin siyasileri olmak üzere aydınları, âlimleri ve toplumsal kanat önderleri beraber çalışma yapmak durumundadır. Eğer birlikte yaşamanın hukuku İslami referanslarla oluşturulmazsa bu çatışmaların geleceği nokta gelecek nesillerin referanslarını İslam'dan almayarak topyekün sekülerleşme sürecine girme ihtimali bulunmaktadır. Bu konu ulemanın ve dini kurumların üzerinde düşünmesi gereken bir konudur.
İSLAM MEDENİYETİNİN İKİ BÜYÜK AİLESİ
İslam medeniyetinin tarih boyunca iki büyük ailesi vardır. Biri ehl-i sünnet, diğeri ehl-i beyt. Sünnet de beyt de Peygamberimizindir. Modern zamanlarda ortaya çıkan nevzuhur hareketlerin hiçbirisi ne ehl-i sünnettir, ne de ehl-i beyttir. Ne Sünnidir ne de Şiidir. Bilakis bu nevzuhur hareketlere karşı Ehl-i Sünnet ve Şia alimlerinin işbirliğine ihtiyaç vardır. Bugün ve gelecekte nelerin olabileceğini düşünerek strateji oluşturmak Müslüman duyarlılığı olan herkes için bir sorumluluktur.
"İran her ne kadar anayasal olarak Caferi mezhebine 
dayanmakla birlikte İmam Humeyni'nin iradesi hep 
vahdetten ve kardeşlikten yana olduğu için bu vahdet 
yaklaşımı İran için önemli bir siyaseti oluşturmaktadır…"
İRAN VE TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ
Bugün İslam dünyasında var olan Şii-Sünni gerilimi 
daha çok aslında Şii ve neo-Selefi gerilimi olarak 
gözükmekte ve Türkiye'nin İslami algısının selefilikten 
beslenmediğini düşünecek olursak Türkiye ortada bir 
yerde durmaktadır. İran her ne kadar anayasal olarak 
Caferi mezhebine dayanmakla birlikte İmam Humeyni'nin
iradesi hep vahdetten ve kardeşlikten yana olduğu için 
bu vahdet yaklaşımı İran için önemli bir siyaseti 
oluşturmaktadır. İslami vahdet mezhebi referanslarla 
değil Kur'anî referanslarla oluşturulur. Bu bağlamda iki 
ülkenin sorumluları olarak bu yaz ilkini yaptığımız 
vahdet toplantısını gerçekleştirdik. Diyanet İşleri 
Başkanlığımız ve İran Takrib-i Mezhep Başkanlığının 
mensupları bir araya geldiler. İranlı âlimlerle Türkiyeli 
alimler bu konuları enine boyuna tartıştılar. Her iki 
tarafın âlimleri taassuba dayalı dar mezhepçilikten 
uzaklaşarak İslam kardeşliğiyle yeni bir dilin inşa 
edilmesi üzerinde mutabık kaldılar. Bu toplantıyla 
başlayan çalışmanın devam ettirilerek kurumsal bir 
yapıya dönüşmesi ve bilahare diğer ülkelere de açılarak 
İslam kardeşliği esasında yapısal birlikteliğe geçilmesi 
en büyük temennimizdir. Öncelikle mezhebe dayalı 
çatışma alanlarının oluşmaması için bu birliktelikler 
üzerine düşeni yapmalıdır.
Elbette mezhepleri yok saymak mümkün değildir. Bu bağlamda Mezhep ihtilafları ümmetin dinamizmine işaret eder. Tarih boyunca Şii ve Sünni Müslümanlar arasındaki münakaşa ve tartışmalar İslam'ın farklı yorumlanması için bir zenginlik oluşturmuş ve taraflara rehberlik etmiştir. Bugün körüklenen ihtilafların temelinde İslam'ın asıllarına dönmekten çok, İslam'ın asıllarıyla restleşme eğilimi gözlenmektedir. Müslüman geleneğin cevvaliyetini sağlayan ilmi münakaşaların bugün sosyo-kültürel gerekçelerle birbirlerine karşı konuşlanmış ve koşullanmış gruplar nezdinde lojistik bir destek ünitesine dönüştürülmesi aklı başında hiçbir vicdan tarafından kabul edilemez.
SURİYE'DE SAVAŞ 
"Suriye olayları maalesef bir trajedidir. Hiçbir çıkar, 
hiçbir siyaset, hiçbir strateji, bir Müslümanın kanının 
akmasını önlemekten daha değerli değildir…"
Suriye'deki savaşın boyutu ve bu savaşın bölgesel istikrar ve güvenliği tehlikeye düşürmesinin yanı sıra insani bir dram yaşanmaktadır. Suriye'de bilindiği üzre cihadi ve tekfirci guruplar mukaddes İslam dinine yakışmayan eylemleri İslam adını kullanarak gerçekleştirmektedirler, (Son zamanlarda sosyal medya ve çeşitli internet sitelerinde baş kesme sahneleri gibi), bu durum karşısında İran ve Türk uleması ve Dini kurumları bu çatışmaların hafifletilmesi ve bu kabil eylemlerin önüne geçilmesi için nasıl bir girişim başlatabilirler?
Biz bu tür vahşetlerin savaş ortamlarında dahi olsa kabul
edilemeyeceğini, bunun her türlü ahlaka ve hukuka aykırı
olduğunu yukarıda açıkça ifade ettik. Ancak vahşet ve 
cinayet sadece bireyde bireye değil, devletten bireye ve 
topluma yönelik olunca da cinayet ve vahşettir. 
Evet, Suriye'de bir dram yaşanmaktadır. Maalesef üzülerek belirtmek gerekir ki, bu dramın ayak sesleri önceden geldiği halde ulema ve dini kurumlar bu duruma sessiz kaldılar, siyasiler üzerinde toplumsal baskı yaparak bu olaylar belki önlenebilirdi. Suriye olayları maalesef bir trajedidir. Hiçbir çıkar, hiçbir siyaset, hiçbir strateji, bir Müslümanın kanının akmasını önlemekten daha değerli değildir. Müslümanlar olarak çağrımız öncelikle barışa yani İslam'a olmalıdır. Bir Müslüman Müslümanın kanının akmasına yönelik siyaset yapamaz. Nerden ve kimden gelirse gelsin Kerbela'nın ruhu aynıdır. Zalim zalimdir, mazlum mazlumdur. Zalime karşı dururken de kişiler asla tedhiş yapmaz ve zulme rıza gösteremez. Suriye'de derhal ateşkes sağlanmalıdır. Dini kurumlar ve ulema olarak çatışmanın devamını istemek mümkün değildir. Biz âlimler olarak bir girişim başlatmalıyız ve öncelikle çatışmaların durmasını istemeliyiz. Ben günlük politika anlamında bir şey diyemem ancak İslam'ın siyasi aklının barış olduğunu ve herkesin güven içinde yaşayacağı toplumsal ahlaki ve hukuki yapının tesis edilmesi gerektiğini söyleyebilirim. Hiçbir şey bir insanın can, mal, akıl, nesep ve din hürriyetinden daha acil ve daha değerli değildir. İslam'ın yüksek umdelerini, onun sabitelerini hiçe sayacak bir şekilde fitne ateşi çıkaranların hiçbir kutsalı yoktur. Dini ve onun yüksek temsillerini türlü hile ve desiselerle oyuna getirenler, İslam'ın pak ve nezih mirasını zorbalıkla eşleştirmeye çalışanlar karşısında ulemanın sessizliği kabul edilemez ve bu durumda ulemaya büyük bir sorumluluk düşmektedir. Müslüman dünyanın birlik ve beraberlik beklentisini bir daha hiçbir şekilde gerçekleşmeyecek şekilde yapılan her türlü fesat girişimi karşısında sadece teyakkuzda olmak yetmez. Âlimler inisiyatif alarak kendi sosyal çevrelerinde, etki alanlarında bu pozisyonları reddeden ve Müslümanları bilinçlendiren çalışmalara öncülük etmeli, destek vermelidirler. Aslolan İslam kardeşliğidir. Kardeşliğin tahkim ve takviyesi Müslüman âlimlerin sorumluluğundadır. Fitne kıtalden beterdir. Bugün hem fitne hem de kıtal hüküm sürmektedir. Âlimlerin yüksek feraset ve bilinçleriyle ümmetin bu hengameyi aşmasına yardımcı olması elzemdir. Bu konuda yerel ve bölgesel güç sahipleri de mevcut tehlikeye karşı uyarılmalı, İslam'ın birlik resminin korunması için seferber olması sağlanmalıdır. İlim adamlarımız, alimlerimiz, mütefekkirlerimiz bugüne kadar sahip oldukları şeref ve itibarı din-i mübin-i İslam'a mutlak sadakat ve tavizsiz duruşlarından almışlardır. Âlimlerin gündelik çıkar ve beklentiler ya da basit/özenti tezler adına İslam'ın yüce çıkarlarını göz ardı etmeleri asla kabul edilemez. Âlimlerin bağımsızlığını korumak sadece siyasi aktörlerin değil aynı zamanda ulemanın ilkesel duruşuyla da ilişkilidir. Âlimlerimiz, fitne ve şerre alet olmamak noktasında her zaman dikkat sahibi olmak zorundadırlar.

"Bu bayram vesilesiyle İslam dünyasında akan kanların sadece Kurban kanı olmasını diliyor, barışın, esenliğin ve güvenin tüm İslam dünyasına gelmesini Rabbimden niyaz ediyorum…"

Sayın Başkan, Mübarek Kurban Bayramından dolayı İran halkına yönelik bir mesajları var mıdır?

Hac İslam'ın vahdetinin tecelli ettiği bir mevsimdir. Bu mevsimin ruhuna uygun ümmet olmamızın provasıdır hac. Arafat'ta meydana gelen tablonun cebeli rahmetle sınırlı kalmayıp İslam coğrafyasının her yerinde tecelli etmesi Rabbimden en büyük niyazımdır. Kurbanlarımız bizleri Rabbimize yakınlaştırır. Kurban bayramı da bizleri birbirimize akraba etmeye vesile kılar. Bu duygu ve düşüncelerle İran'daki bütün Müslüman kardeşlerimizin mübarek kurban bayramlarını tebrik ediyorum. Bu bayram vesilesiyle İslam dünyasında akan kanların sadece Kurban kanı olmasını diliyor, barışın, esenliğin ve güvenin tüm İslam dünyasına gelmesini Rabbimden niyaz ediyorum.

9 Ekim 2013 Çarşamba

ANLAŞTILAR. MISIR'IN İŞGALİ BAŞLIYOR.YAZDIKLARIMIZ AYNEN ÇIKIYOR.

ANLAŞTILAR. MISIR'IN İŞGALİ BAŞLIYOR.YAZDIKLARIMIZ AYNEN ÇIKIYOR.



YAZDIKLARIMIZ AYNEN ÇIKIYOR ALLAHU ALEM.

HADİS YORUMLARINA GÖRE SURİYE'DEN ÖNCE ABD'NİN MISIR'I İŞGAL EDECEĞİNİ YAZMIŞTIK.

YAHUDİLERİN OBAMA'YA SURİYE VE İRAN SALDIRISINI YAPMAMASI NEDENİYLE EKONOMİK BASKI KURDUKLARINI,OBAMA'NIN YAHUDİLERLE ANLAŞACAĞINI VE BU ANLAŞMANIN MISIR'IN İŞGALİ ÜZERİNE YAPILACAĞINI İFŞAA ETMİŞTİK.

ABD DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞINDAN DURUP DURURKEN VE HİÇ KİMSE BU KONUDA BİR AÇIKLAMA BEKLEMEZKEN MISIR İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI YAPILDI.BU AÇIKLAMA OBAMA'NIN YAHUDİLERLE ANLAŞTIĞI ANLAMINA GELİYOR.YANİ ABD 17 EKİM KRİZİNİ AŞACAK,KARŞILIĞINDA SİNA'YI İSRAİL'E VERECEK.

PSAKİ:

ABD'nin, sağlık, eğitim ve özel sektörün gelişimi gibi konularda Mısır halkına doğrudan yarar sağlayan destekleri sunmaya devam etmek için geçici Mısır Hükümeti ile çalışacağını, ülkesinin, Mısır'ın sınırlarının güvenliğinin korunmasına yardımcı olmak, terörle mücadele, kitle imha silahlarının yayılması ve Sina Yarımadası' nın güvenliğini temin etmeye dönük yardımlarını sürdüreceğini kaydetti.

NE VAR Kİ BU AÇIKLAMADA?


ABD NE DİYORSA TAM TERSİNİ 

YAPACAKTIR.ALIŞTIK ARTIK.


MISIR'IN SINIR GÜVENLİĞİ DİYOR; MISIR'IN 

SINIR GÜVENLİĞİNE SABOTAJLAR YAPILACAK


TERÖRLE MÜCADELE DİYOR; MISIR'DA EL 

KAİDE AKTİF OLACAK


KİTLE İMHA SİLAHLARININ YAYILMASI DİYOR; 

MISIR'DA KİMYASAL KULLANILACAK


SİNA YARIMADASININ GÜVENLİĞİ DİYOR; 

SİNA İŞGAL EDİLECEK


SENARYOYU BİRLEŞTİRİRSEK ALLAHU ALEM:


LİBYA'DAKİ EL KAİDE MISIR'IN BATI 

CEPHESİNDE SINIR GÜVENLİĞİNİ YOK 

EDECEK.YANİ LİBYA'DAN MISIR'A 

GİRİŞLER,SUİKASTLER,PUSULAR,KOMPLOLAR,K

URTARILMIŞ BÖLGELER VS.MISIR ORDUSU 

LİBYA'YA GİRİP GİRİP ÇIKACAK AMA SINIR 

GÜVENLİĞİNİ KONTROL ALTINA ALAMAYACAK.

ÖTE YANDAN SUUD EL KAİDESİ SİNA 

YARIMADASINI SAVAŞ ALANINA 

ÇEVİRECEK.BURADA KİMYASAL SİLAH 

KULLANACAK.GÜVENLİK BİTECEK.KİMYASAL 

SİLAH TAHRİR MEYDANI' NDA İHVANCILARA 

KARŞI DA KULLANILABİLİR. 


YİNE "EL KAİDE PATLATIR" BATI İSE "SİSİ 

ATTI" DİYEBİLİR.


SÜVEYŞ KANALINDA ABD VEYA BİR NATO 

ÜLKESİ GEMİSİ BATIRILIR VE İŞGAL İÇİN TÜM 

SEBEPLER OLUŞMUŞTUR,ARTIK İŞGAL EDİLİP 

SİNA İSRAİL'E BIRAKILABİLİR.

TABİ ANLAYANLARA. 


ABD DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞININ AÇIKLAMASI 

ŞİMDİ MISIR SENARYOSUNUN 

BAŞLAYACAĞINA BİR İŞARETTİR.


HADİS YORUMLARI YİNE HAKLI ÇIKMIŞTIR, 

ELHAMDÜLİLLAH.


ALLAH CC MISIR'IN,SURİYE'NİN,LİBYA'NIN, 

TUNUS'UN VE TÜM MÜSLÜMANLARIN 

YARDIMCISI OLSUN İNŞAALLAH. 

ÖZGÜR SURİYE HABER AJANSI TÜRKİYE'DE 'BALIK' AVINDA

ÖZGÜR SURİYE HABER AJANSI TÜRKİYE'DE 'BALIK' AVINDA



EKRANDAKİ LOGOYA DİKKAT LÜTFEN!
HANGİ HABER AJANSI SERVİS EDİYOR?

VİDEOYU SERVİS EDEN HABER AJANSI ÖZGÜR SURİYE HABER AJANSI. YANİ ÖSO HABER AJANSI.

VİDEODA HİZBULLAH KATLİAM YAPTI DENİLİYOR.

GÖNÜLLÜ BALIĞIMIZ DA O KADAR ÇOK Kİ....HAMSİ MÜBAREK..

BU HABERİ BİZİM İSLAMCI BASIN HİZBULLAH ALEYHİNE MANŞETTEN YAYINLAMIŞ.

YORUMCULARIMIZ DA "KAHROLSUN HİZBULLAH" DİYE TEK AĞIZDAN ONLARCA YORUM GEÇMİŞ.

KARDEŞİM İNSAN BU KADAR BALIK OLUR MU? HAYRET YANİ..

HABER OKUMAYI BİLMİYORUZ VESSELAM.

BU HABERİ GÖREN KİŞİ VİDEODAKİ HABER AJANSINA BAKMALI,KİM SERVİS EDİYOR AMACI NE DİYE DÜŞÜNMELİ.

AKILLI ADAM ŞU SONUCA VARIR:

"ÖSO SERVİS ETMİŞ.NASIL ÇEKMİŞSE? HİZBULLAH'IN İÇİNE GİRİP BU VİDEO ÇEKİLEMEYECEĞİNE GÖRE,ÖSO HEM YAPMIŞ,HEM ÇEKMİŞ HEM DE SERVİS ETMİŞ.ÖSO ASLINDA BÖYLE ŞEREFSİZ EYLEMLER YAPMIYORDU AMA ARTIK O DA BAŞLAMIŞ DEMEK Kİ" DER.

BİZE GÖRE DE ÖSO: 

ABD'NİN TAVRINDAN DOLAYI ÜMİTSİZLİĞE DÜŞMÜŞ,TAMAMEN SİNİRLERİ BOŞALMIŞ VE NE YAPTIĞINI BİLMİYOR.

EĞER ABD "İŞGAL İÇİN GÜN SAYIYORUZ" DESEYDİ BU VİDEOYU ASLA GÖREMEZDİK.

O SİTELERDEKİ CAHİL YORUMCULARA DA ŞU MESAJI YAZDIK:

SİZLER "ÖZGÜR SURİYE HABER AJANSI" NIN BALIKLARI MISINIZ?

BAZI 'İSLAMCI GEÇİNEN BASIN' ONLARIN GÖNÜLLÜ BALIĞI ZATEN.

BU VİDEO MUHALİFLER TARAFINDAN YANİ ÖSO TARAFINDAN YÜKLENMİŞ.ÖLDÜREN DE ONLAR.

ŞU SORUYU NEDEN SORMUYORSUNUZ?

"BU VİDEOYU HİZBULLAH'IN İÇİNE GİRİP NASIL ÇEKTİNİZ?"

BU KATLİAM ÖSO KATLİAMIDIR.HİZBULLAH DEĞİL.BALIK OLMAYINIZ.

BİR OKURUMUZUN HZ.PEYGAMBER SAS EFENDİMİZİ GÖRDÜĞÜ RÜYASI


BİR OKURUMUZ RÜYASINDA HZ.PEYGAMBER SAS EFENDİMİZİ GÖRMÜŞ VE RÜYASINI BİZE MAİL ATMIŞ.MAİLİ AYNEN YAYINLIYORUZ:

""İlgi ve alakanıza çok teşekkür ederim, her yazıma cevap vererek ne kadar tevazu sahibi olduğunuzu gösteriyorsunuz, Allah siz ve sizin gibilerden razı olsun inşallah.

Peygamber efendimizi s.a.s. rüyamda görmem ise çok enteresandır geçen yıl kutlu doğum haftasında nasip oldu, yüzünü çok net olarak görme şerefine nail oldum.

İtiraf etmeliyim ki, ibadetlerimi titizlikle yapan bir kişi de değilim sadece dürüst ve yapabildiğim kadar adaletli olmaya çalışan son derece sıradan birisiyim. 

Rüyama gelince, sarıklı ve cüppeli  ve de sakallı, bir imam peygamber efendimizin huzurlu olmadığını mezarının  yerinin de olması gerektiği yerde olmadığı ve peygamber efendimizin yerinin değişerek asıl olması gerektiği yere gitmesi gerektiğini ben ve benimle beraber bir kaç kişiye söyledi.

İmamın yol gösterdiği yere bir mağarada peygamber efendimizin kabrine geldik kapağını açtığımızda ben peygamber efendimizle s.a.s. göz göze geldim benim gözlerimin içine baktı, benim için inanılmaz bir andı.

Efendimiz canlıydı pırıl pırıl ve boylu poslu uzun olmayan sakallı çok güzel yüzlü bana bir şeyler demek istercesine gözlerimin içine baktı efendimizi dışarıya aldık çok bitkin olduğunu ve yıkanmak istediğini söyledi.

Yan tarafta mağaranın gözükmeyen kısmında su dökünerek banyosunu yaptı ve sonra beni gideceğim yere götürebilirsiniz dedi.

Gördüklerim bundan ibaret, ben kendi kendime yaptığım yorumda, gördüğüm yol gösteren imamın mehdi olabileceğine, peygamber efendimizin huzursuzluğunu da İslamiyetin içinde bulunduğu duruma, (hurafelerden dolayı ve örneğin Arap şeyhleri zenginlik içinde yaşarken Afrika'da insanların açlıktan ölmesi Mısır'da Suriye'de ve dünyanın pek çok yerinde insanların ve çocukların ölürken bu zenginlikteki İslam dünyasının bunlara kayıtsız kalmasına) yordum, Allah c.c. bilir.

Selamlar ve saygılarımla..""

7 Ekim 2013 Pazartesi

SUUD'LU DİN ADAMI SURİYE'DE CİHADA ÇAĞIRIYOR.

Suudlu Meşhur Din Adamından Cihad Çağrısı

Suudlu Meşhur Din Adamından Cihad Çağrısı

Suudi Arabistan hükumetinin Irak, Afganistan ve Suriye'de sergiledikleri ABD yanlısı tutum ve politikalara rağmen Suudi din adamları birer birer cihad çağrısı yapıyor. Son olarak Suudi Arabistan'ın saygın din adamlarından Şeyh Abdullah el Guneyman Suriye'de cihad çağrısı yaptı.


MEŞHUR DİN ADAMINA BAKAR MISINIZ LÜTFEN?

SURİYE'DE CİHAD ÇAĞRISI YAPIYOR.

BRE ŞEREFSİZ! MÜSLÜMANA CİHAD YAPACAK DEVLET Mİ YOK?

İŞTE MYANMAR..
İŞTE İSRAİL..
İŞTE İNGİLİZ..
İŞTE ABD...

ALİM DİYE, DİN ADAMI DİYE GEÇİNEN BU DOLAR MAAŞLI KÖPEKLERE İNANMAYINIZ..

SUUD KRALI ABD KÖPEĞİDİR, BUNLAR DA SUUD KRALININ KÖPEKLERİDİR.BUNLAR MÜSLÜMAN FALAN DEĞİLLERDİR KARDEŞLERİM İNANMAYINIZ.

ABD'DEN İZİN ALMADAN LAVABOYA GİDEMEZ BUNLAR.