ÖNCEKİ YAZININ DEVAMI NİTELİĞİNDEDİR VE İSPATIDIR
Kadir Çandarlıoğlu Atatürk düşmanı cahil bir adamdır. Aşağıdaki yazı onundur ama elde ettiği belgelerin ne anlama geldiğini dahi anlayamamıştır.Lütfen dikkatlice okuyunuz.
KADİR ÇANDARLIOĞLU'NUN YAZISI (ALINTIDIR)
Sultan Vahdettin, M. Kemal’i neden Anadolu’ya gönderdi?
Ingilizler niçin izin verdi? Oyun içinde oyun
Sultan Vahdettin, M. Kemal’i neden Anadolu’ya gönderdi?
Ingilizler niçin izin verdi? Oyun içinde oyun
***
Sultan Vahidüddin’in, suni bir memuriyetle, yani resmi
olarak “müfettiş”, fakat gerçekte halkı teşkilatlandırması için M. Kemal
Atatürk’ü Anadolu’ya gönderdiğini başka bir yazımızda belgelerle
delillendirmiştik.[1] Sultan Vahidüddin’in Sevr’i imzalamamak ve vatanımızı
düşmandan kurtarmak için takip ettiği bu siyaset her açıdan riskliydi ve
Ingilizlere kesinlikle sezdirilmemeliydi. Bu yüzden muvazaaya başvuruldu.
Örneğin M. Kemal ve arkadaşları hakkında Ingiliz baskısıyla çıkarılan idam
fermanı[2], veya Istanbul’a geri çağırılması[3] gibi hadiseler muvazaa olarak
değerlendirilebilir. Kuva-yı Inzibatiye ve Anzavur Hadisesi de muvazaadır.[4]
Muvazaa nedir? Sözlüğümüzde “muvazaa”, “sahte muamele,
danışık” olarak tanımlanmaktadır. Daha açık bir tarif “tarafların sahte muamele
göstermeleri; dışa karşı bir zıtlık, muhalefet veya mücadele varmış etkisi
uyandırmaları” şeklinde olabilir. Yani iki taraf görünüşte mücadele edecek,
fakat esasta anlaşmış olacaklar. Hakim tarafın sadık dostu muvazaanın esas
unsurudur. Bu olmazsa olmaz bir şarttır. Hakim taraf sadık dost veya adamın her
an ihanetini bekleyebilir. Çünkü içinde bulunulan şartlar muvazaayı gerçek bir
karşıtlığa dönüştürebilir. Esasen muvazaa da konjonktürel bir zorunluluktur.
Yunanistan’ın eski Büyükelçilerinden Konstantinos
Sakellaropulu dahi Sultan Vahidüddin’nin güttüğü bu siyasetin farkına varmış ve
şunları yazmıştır:
“Osmanlı Imparatorluğu hükümeti, M. Kemal’i askeri müfettiş
olarak Küçük Asya’ya göndermek kararını alınca, inanıldığı gibi, rahat
oturmayan bir Generali Istanbul’dan uzaklaştırmak istememiştir. Bu hükümetin
amacı, Kemal’in örgütleyici yeteneklerinden Anadolu’da yararlanarak; barış
(Sevr) görüşmeleri sırasında Itilaf devletleri üzerinde baskı kullanmak ve
Türklerin sert bulacağı barış koşullarına karşı davranmaya hazır olacak silahlı
güçleri kurdurmaktı.”[5]
“Küçük Nutuk”da konunun ele alınış tarzı ve Milli
Mücadele’nin belli safhasına kadar yürütülen siyaset, muvazaa ihtimalini güçlü
şekilde hissettirmektedir. M. Kemal’in, Erzurum Kongresi’nde yaptığı konuşmada
bir bölüm vardır ki, Büyük Nutuk’ta bu kısım yer almaz. Bu çok önemli bölümü
dikkatlerinize arz ediyoruz:
“Anadolu’daki memuriyetime, bilhassa Ingilizler tarafından
hazm ü tahammül olunmayacağı ve dahilden de birçok ifsadat ve tezviratın
karışacağı, daha o zaman kestirilerek; alenen, gerek Sadrazam Paşa’ya ve
gerekse ricali marufa-i devlete söylenmiş ve bilhassa, Zât-ı Akdes-i Hazret-i
Padişahi’ye de bilmünasebe, maruzatta bulunmuş idim.”
“Bu bâbdaki esrar (sırlar) ve muhaberatın (haberleşmelerin)
ve Zât-ı Akdes-i Padişahî (mukaddes padişahın şahsı) ile geçen maruzat
(arzların) ve müdavelatın (görüş alışverişlerinin), şimdilik neşri (yayını)
muvafık (uygun) olmayıp, inşallahü teala, mübarek vatan ve milletin, bilfiil
(fiilen) mazhar-ı necat olduğunu (kurtuluşa erdiğini) idrak edince, kitap
halinde intişarı (yayını) ve o zaman bugünkü Kongre heyet-i muhteremesini
(muhterem heyetini) teşkil buyuran zevat-ı kıymetdara (kıymetli kişilere) da,
bir hatıra-i millî olarak takdimi mutasavverdir (düşünülmektedir).”[6]
M. Kemal’in bu ifadeleri, 24 Nisan Nutku’ndaki bazı
ifadelerle birlikte düşünülürse, şöyle bir noktaya varılır:
Padişah’la M. Kemal arasında hususiyet vardır. Yani özel
ilişkiler sözkonusudur. Padişah, M. Kemal’e güvenmekte ve bu yüzden de, onu
Anadolu’ya görünüşte asayiş için ve fakat geniş yetkilerle çok daha farklı bir
mücadele için görevlendirmektedir. Son görüşmeleri bunun açık bir delilidir. M.
Kemal’in, bu son görüşmeye ne kadar önem atfettiğini, Erzurum Kongresi’ndeki
konuşması açıkça ortaya koymaktadır. Hatta M. Kemal, Padişahla arasındaki esrar
(sırlar)dan bahsetmektedir. Bu sırlar, aradaki haberleşme ve görüşmeler zamanı
geldiğinde, millet fiilen kurtulduğunda, milli bir hatıra olarak
yayınlanacaktır.[7]
Böyle bir yayın olmadığına göre, ihanet mi sözkonusudur?
Sultan Vahidüddin’e göre, “EVET” (Murad Bardakçı’nın
eserinden sadeleştirerek veriyoruz) :
“Mütâlalarından ortaya çıkacağı gibi, Mütareke (ateşkes)
günlerinde (1918) I. Cihan Harbinin neticelerinden sorumlu olan suçlulardan
(Devleti harbe sokan Ittihâdcıları kasdetmektedir) bana miras kalan ve
biribirini takip eden musibetlere karşı, sadece ve sadece şahsımı siper
eyledim. Aslında bir taraftan tehlikeli bir yerde kalan hilafet merkezinde
savaştan galip çıkan itilaf devletleri ile yüz yüze olmak ve onlar tarafından
sıgaya çekilmek ve diğer taraftan Anadolu’yu istila eden Yunanlılara mukabele için
mümkün ve mahrem vasıtalarla Anadolu’ya memur eylediğimiz yaverlerimizden M.
Kemal’in ihaneti ve bize karşı takındığı isyankar tavrı karşısında kalmıştım.
Bununla beraber aziz vatanımın menfaatleri için Kuvayı
Milliye’nin sonradan şekil ve mahiyetinin değişeceği hususunda bende meydana
gelen fikir ve kanaatlerime rağmen, yine fedakârlık mesleğini tercih ve takip
eyledim. Sırf bu sebep ve hikmet ile, milli davalara itaatkar kabineleri
iktidara getirdim ve senelerce Kuvayi Milliye’yi takviye ettim ve gelişmesi
için çalıştım..(En sonunda bana ve milletime ihanet için cephe alacaklarından
emin olduğum halde, vatanın kurtuluşu için yine de M. Kemal ve arkadaşlarına
destek verdim demek isteniyor.)
Anadolu Zaferinin ne gibi tehlikeli şartlar altında tarafımızdan
hazırlandığını gösteren belgeler ile Anayasa gereği saltanat makamının
korunacağını tasvir eden diğer mühim evrak tesbit edilerek derlenmiş
olduğundan, bunların dahi zamanı gelince umumi efkâra (kamu oyuna) açıklanarak,
Islam’ın hizmetkarı veyahut yıkıcısı olanların teşhir ve tayin edileceğini
temin eylerim.”[8]
Peki neden?
Mustafa Sabri Efendi’ye bakarsanız M. Kemal, aynı zamanda
Ingilizler’le de anlaşmıştır, yani oyun içinde oyun vardır:
“Ingilizlerle M. Kemal muvazaasının asarını (danışıklı döğüşünün
eserlerini), Lozan müzâkeratı zamanına kadar te’hir etmeyerek (ertelemeyerek)
“Mudanya” Mütârekesinden Yunan inzihamından evvelki, yani Ingilizlerle
Anadolu’da zuhur eden Kemâl’i kıyamını bastırmak üzere hem Istanbul’daki Halife
hükümetine cebr-u tazyik icra ettikleri (baskı yaptıkları), hem de müşkülât
ikaından hâli kalmadıkları zamanlarda bile bulmak mümkündür. Istanbul’un ve
Halife’nin ecnebi işgâl-i askerisi altında serbest hareketten mahrum vaziyeti,
Anadolu’yu Halife aleyhine ayaklandıran M. Kemal’i mücâdelede galip getirmeye
sebep olduğu gibi meb’deinden (başından) itibaren üç sene süren M. Kemal
harekâtının Yunanlılar’a karşı yüz ağarlamıyarak mağlubiyetle ve Anadolu
dahilinde şehirden şehire çekilmekle geçen birinci, ikinci ve kısmen üçüncü senelerinde
bile, müdafaa-i memleket nâmına yine bu hareketten hayır ve menfaat husûlî
ihtimâlini hatırından çıkarmayan ve esasen M. Kemal’i Anadolu’ya husûsî bir
sıfat ve mâhiyette gönderen Padişah’ın hiç bir zaman bu kıyamı tam bir
ciddiyetle bastırmak meslekini iltizam etmeyerek Ingilizleri savsaklamakla
vakit geçirdiği ve M. Kemal’le onlara oyun oynamaya çalıştığı esnada Ingilizler
de aynı adamla (yani M. Kemal’le) Padişah’a Makam-ı Hilâfet’e oyun etmek
fırsatını kaçırmamışlardır. Harb-i umûmî neticesinde Izmir’i velev muvakkaten
(geçici) olsun, Istanbul’daki Hilâfet Hükûmeti’nin elinden alarak, Yunanlılar’a
veren ve sonra bunu Ankara’nın lâik hükümetine iâde eden Ingilizler, kasden
kabahatli vaziyete düşürdükleri Hilâfeti, bu alışveriş içinde Âlem-i Islâm’a
sezdirmeden komisyon olarak aldılar.”[9]
Yunan tarih alimi Dimitri Kitsikis, Paris’te verdiği ve
dilimize “Yunan Propagandası” adıyla nakledilen doktora tezinde, M. Kemal ile
bolşevik Lenin hükümetlerinin Moskova’da bir dostluk ve kardeşlik andlaşması imzaladıklarını
ve doğal olarak bolşeviklerin rumlara yardımcı olmasının beklenemeyeceğini
belirttikten sonra, buna rağmen Sovyet hükümetinin temsilcisi olduğunu söyleyen
bir adamın, Zinovyev, Troçki ve Çiçerin’in imzalarını taşıyan bir itimat
mektubunu gösterip rumlara yardım teklif ettiğini ve M. Kemal’i maddi ve manevi
olarak desteklemekten vazgeçeceklerini yazmaktadır. Sovyet temsilcisi bu
dönüşün sebebini şöyle açıklar:
“Daha şimdiden elimizde, fransız kapitalistleri ve
emperyalistleriyle ilişkileri bulunduğuna dair işaretler değil, kesin deliller
var.”[10]
Yani M. Kemal, görünürde emperyalistlere karşı savaşıyor,
fakat gerçekte onlarla işbirliği içindedir.[11]
M. Kemal, Erzurum Kongresinde yakın arkadaşı Mazhar Müfit’e
bu oyunu itiraf etmiştir. Mazhar Müfit, M. Kemal’in Erzurum Kongresi’ni açarken
yaptığı konuşmanın sonunu yadırgar ve niçin müftü efendinin duası gibi
bitirdiğini sorar. Bunun üzerine M. Kemal şöyle cevap verir:
“Maksadını anlıyorum, anlıyorum amma şimdi vazifemiz halkı,
vatanı ve esir padişahı kurtarmaya **inandırmaktan** ibarettir.”[12]
Yani görünürde Müslümanların padişahı ve halifesiyle
beraber, ancak gerçekte O’na düşman…
M. Kemal’in tavsiyesiyle Sadrazam olan Ahmed Izzed Paşa ise
hatıratında bu konuyla ilgili şunları söylüyor:
“M. Kemal Paşa, istediği kadar Padişah’ın özel memuru olarak
bu işe başlamış olduğunu inkara savaşsın. Benim bu hususta kanaatim sağlamdır.
Çünkü kendisine verilen yetki, şimdiye kadar hiçbir faniye nasip olmamış bir
genişlikteydi. Kendi teftiş dairesindeki askeri kıtalardan başka komşu
kolordulara ve bütün Anadolu vilayetlerine emri geçerli olacak, memurları
istediği gibi görevinden alacak veya tayin edecektir. Benim bildiğim Babıali bu
gibi işlerde, özellikle askerlerin yöneticileri hükmü altına alması meselesinde
çok kıskançtır. Hele gurur ve kıskançlığı delilik derecesinde olan Ferit
Paşa’nın Sadaret makamında olmayan yetkileri başkasına bahşetmek istemesi,
doğal olmayan bir durumdur. Bu tarihlerde eski politikasının ilkelerini
değiştirerek güya halka hoş görünmek ve güven vermek için, Tevfik Paşayla benim
kabinelerimizin seçtiği ve tayin ettirdiği on iki nezaretsiz bakanın
katılmasıyla oluşturulan kabinenin içinde ben de vardım. Mustafa Kemal Paşa’nın
müfettişliğe tayinini içine alan ve yetkilerini belirleyen belge görüşülüp
tasdik olunmak üzere Vükela Meclisi’ne verildiği tarihten bir hafta on gün önce
Paşa fermanını, yetki mektubunu taşıyarak hareket etmiş bulunuyordu. Bu haller
açıkça gösterirki bu memuriyet resmi hükümetin değil, Padişahın düşüncesinin
ürünü ve tedbirinin eseridir. Babıali ve Harbiye Nezareti Saray’dan aldıkları
işaretle bunu uygulamaya koymuşlardır. Fakat bu gerçeğin gizlenmesi, M. Kemal
Paşa’ca olduğu kadar, sinsi Padişah’ca da gerekliydi. Paşa, büründüğü esrarlı
kisveye, gelecek için beslediği emeller ve hayallere uymaması yönünden Saray’a
bağlılığını gizlemek, memur ve mensubu olduğu hükümdara karşı işlediği iğfal,
sözünden caymak, küfran-ı nimet gibi basitlikleri halkın gözünden saklamak, hiç
olmazsa hafifletmek istiyor, Padşiah da ne şekilde olursa olsun, bir kimse
tarafından aldatılmış olmayı kibrine yediremiyor, bir yandan da yabancılarca el
altından oyun yapmak istediğinin anlaşılmasından korkuyordu.”[13]
M. Kemal’e vize veren Ingiliz Istihbarat Subayı Yüzbaşı
Bennet, 1972 senesinde Nezih Uzel ile röportaj yapmıştı. Bu röportaj “Atatürk’e
Nasıl Vize Verdim” adıyla kitap haline getirilerek yayımlandı. Bennet, Samsun’a
gidecek heyetin bir müfettişlik için çok büyük olduğuna dikkat çekiyor [ifade
bozuklukları metne ait] :
“Bennet: Müfettişlik için ve on gün Mayıs onunda, on
ikisinde bizden şey istemişler değil mi? Ruhsatname, permisyon…
– Nezih Uzel: Vize…
– Bennet: Boğazı geçmek için bir Türk zabit o zaman vize
lazım geldi.
– Nezih Uzel: Vize talebi olduğu zaman siz onu tanıyordunuz,
kim olduğunu?
– Bennet: Tanıyordum.
– Nezih Uzel: Sultan’a yakınlığını da biliyor muydunuz?
– Bennet: Biliyordum… Hatta Sultan adamı bir insan, öyle
anladık. Padişahın emin olduğu bir adam olduğunu anladık.
– Nezih Uzel: Ayrıca gitmeden önce Padişah Vahdeddin ile
görüştüğü söyleniyor…”
– Bennet: Öyle, biliyorum… herhalde oraya gitti, biliyorum.
Evet.
– Nezih Uzel: Vahdeddin gönderiyor onu…
– Bennet: Padişah Vahideddin ona çok güveniyordu.
– Nezih Uzel: Siz onun güvenmesinde şüphelenmediniz mi?
Acaba bu adam aldatıyor mu onu falan gibi?
– Bennet: Öyle anlamadım, yok, yalnız hey’et büyük olduğu
için, üç dört kişi yerine otuz beş kişi ve büyük zabitan (subaylar), miralay
(Tuğgeneral), mirliva (Albay) falan. Bunlar Erkanı Harb’tan, en mühimler
gidiyordu, yalnız bir müfettişlik için çok gördüm ben.[14]
Bilmem, bu ihaneti Milletime gösterebilmek için daha ne
yazmalıyım? Biz bu ihanetleri görüp Kurtuluş Savaşı’nı tekrar başlatmalıyız.
Eğer vatanmızı ve dinimizi seviyorsak, bunu yapmalıyız. Allah Teala sonumuzu
hayreylesin
**********
KAYNAKLAR:
[1]
http://belgelerlegercektarih.com/2012/11/24/ataturku-samsuna-vahdettin-gonderdi-belgelerle/
Bu konuda daha fazla belge için şu konumuza bakılabilir:
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2013/04/17/resmi-tarih-yalanlarina-son-belgeler-konusuyor/)
[2] Idam fetvasının ingiliz baskısıyla alındığını ve bu
yüzden Sultan Vahidettin’in suçlanamayacağını gerek M. Kemal ve gerekse Fevzi
Paşa (Çakmak) Meclis huzurunda ifade etmişlerdir, meclis tutanakları için
bakınız;
http://belgelerlegercektarih.com/2012/11/14/ataturke-verilen-idam-fetvasindan-dolayi-sultan-vahidettine-hain-denilemez/
[3] M. Kemal’in geri çağırılmasıyla ilgili tafsilat için
bakınız;
http://belgelerlegercektarih.com/2012/04/20/sultan-vahiduddin-m-kemal-ataturk-ve-kurtulus-savasi/
[4] Kuva-yı Inzibatiye ve Anzavur Hadisesi için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.com/2014/05/24/kuva-yi-inzibatiye-ve-anzavur-hadisesi/
[5] Konstantinos Sakellaropulu, İ Skia Tis Diseos – İstoria
Mias Katastrofis (Batı’nın Gölgesi – Bir Felaketin Tarihi), Atina 1961, sayfa
56.
[6] Fahrettin Kırzıoğlu, Erzurum Kongresi, sayfa 21, 22.
[7] Mehmet Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş, Yazar
Yayınları, 2013, sayfa 328 ve devamı.
[8] Murad Bardakçı, Şahbaba, Osmanoğullarının Son Hükümdarı
VI. Mehmed Vahidüddin Han’ın Hayatı, Hatıraları ve Özel Mektupları, Istanbul
1998, sayfa 413, 416.
[9] Yarın Gazetesi, 1 Teşr’nisânî 1929. (53 numaralı nüsha.)
[10] Dimitri Kitsikis, Yunan Propagandası, Meydan Neşriyat,
Istanbul 1966, sayfa 68, 69.
[11] M. Kemal’in emperyalistlerle işbirligi hakkında geniş
bilgi ihtiva eden konular için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.com/2012/12/10/m-kemal-ataturkun-ingiliz-istihbarati-ile-gizli-iliskisi-desifre-oldu/
http://belgelerlegercektarih.com/2012/12/08/m-kemal-ataturk-ve-ingiliz-yapimi/
http://belgelerlegercektarih.com/2012/10/17/milli-mucadelede-sadece-yunanlilara-karsi-savastik-5-bolum/
[12] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk
ile Beraber, Türk Tarih Kurumu yay., 1986, cild 1, sayfa 85.
[13] Ahmed Izzed Paşa, Feryadım, Istanbul 1993, cild 2,
sayfa 214.
[14] Ingiliz Istihbarat Subayı Yüzbaşı Bennet Anlatıyor,
Atatürk’e Nasıl Vize Verdim, (Hazırlayan: Nezih Uzel), Selis Kitaplar, Istanbul
2008, sayfa 128, 129.
**********
(Kadir Çandarlıoğlu)
(Belgelerle gerçek tarih sitesi editörü)
(Belgelerle gerçek tarih sitesi editörü)
SAFA ASYANIN YORUMU
Bu yazı Belgelerle Gerçek Tarih editörü Kadir Çandarlıoğlu'na ait. Şahsıyla ilgili şimdilik yazmayalım ama bu yazıyı lütfen okuyunuz. Yazıda Atatürk'ün Anadolu'ya gidişi ile ilgili neredeyse her kesimden tarihi bilgiler yer almış.
Ama bu kesimlerin hiç biri de konunun gerçek mahiyetini anlayamamışlar. Konunun gerçek mahiyeti ise bir önceki resimli yazımızda sunulmuştu.
Vahdettin Han ile Atatürk tüm emperyalistleri oyuna getirmişlerdi. Esas amaçları bu cennet vatanda CUMHURİYET ilan etmekti. Şimdi son üç yazıyı tekrar okuyalım ve gizli gerçekleri bir daha görelim İnşallah.