2 Şubat 2016 Salı

AKILLI BERELER (OKTAN KELEŞ'İN HARİKA YAZISI)

Akıllı Bereler (onaltiyildiz.com) Oktan Keleş'e Selam Olsun.

BİZE GÖRE OKTAN KELEŞ BÜYÜK BİR ALİMDİR.İŞTE SON YAZISINDAKİ İFŞAATLAR.
onaltiyildiz.com adresinden alınmıştır. 
Takipçilerimiz "ON ALTI YILDIZ" SİTESİNİ DE MUTLAKA TAKİP ETSİNLER İNŞALLAH.





AKILLI BERELER

Oktan Keleş Deruni Devlet Kutsal Halı Kitabı'nda yazdığı zaman ön yargılılar yine inanmamıştı… Soruyorlardı: "Bu bereleri kim takar?" diye.

İşin sırrı moda idi. Yeni bir trend diye yayılıyor. Artık piyasada akıllı bereler var. Herkes dünya ile irtibatını kesmeye başladı ve taktıkları berenin komutlarına göre hareket eden bir moda akımı oluştu. Bu çılgınlık Amerika'da başladı, Asya ve Avrupa'yı da sarmış durumda. Ve bu işler böyle başlayarak sonraki aşamaya geçer. Önemli olan insanların buna alışması ve yadırgamaması. Emareler görülmeye başlandı.

Bu bereleri takanlar tüm dünyayla irtibatlarını kesecekler gibi reklamlar yapılıyor.

Allah'tan Türk Ordusu bu gelişmeleri önceden görerek gerekli tedbirleri almıştı. Allah Türk Ordusuna ve Türk Milletine zeval vermesin!

Oktan Keleş Deruni Devlet Kutsal Halı Kitabı'nda Zülkarneyn Boynuzu 'nu ve işlevini şöyle anlatmıştı:

"…..Fatih'in türbesinin içerisindeyiz. Türbenin içerisinde 16 kişi ayakta. Daha önce de söylediğim gibi içeride çeşit çeşit kavimden insanlar vardı. Bu esnada kararlar alınıyordu.

Bu durum böyle devam ederse ne gibi tedbirlerin alınacağı konuşuluyordu.

Ankara'dan konvoylarla bir çeşit şapka getirilmişti. Anonslar yapılıyordu: "Bütün Türk milleti bu şapkalardan giysin!" diye.

Bütün her yerde seferberlik başlamıştı. Bir tane de bana verilmişti bu şapkadan. Bakır ve demir alaşımından yapılmış, çift boynuzlu Zülkarneyn başlığı idi bu. Anlaşılan özel yapılmış bir başlıktı ve bugünler için saklanmıştı. Üzerinde kullanma talimatı vardı. Başa geçirilecekti ve boynuz şeklindeki bakır çıkıntıların kenarındaki düğmelere basılacak ve beklenilecekti. Denileni yaptım. Bir anda kulaklarıma ses geldi. Anlaşılan bu başlık hiçbir şeyden etkilenmeyen bir başlıktı. Ses şuydu:

"Bu başlığı takan Türk milleti, taktıktan 45 dakika sonra size bir komut gelecek, o komutla beraber İstiklâl Marşı okunacaktır. 'Korkma!' diye başlayan İstiklal Marşıbaşladıktan sonra başlığın ortasındaki düğmeye basılacaktır." İstiklal Marşı'nın ilk kelimesi durmadan tekrar ediyordu: Korkma! Korkma! Korkma!

Beklediğimiz bu 45 dakika sanki geçmek bilmiyordu. Telkin altındaydık. Yecüc Mecüc dünyaya saldırmıştı. İlk saldırdıkları millet de Asya ırkları ve Türk milleti idi. Ekinler, tarlalar her yer talan ediliyordu. Başımızdaki başlıktan gelen ses devam ediyordu:

"Korkma! Korkma !" diye…

Sanki o esnada bizim için hayat durmuştu. 45 dakika sonra ne olacak, bekliyorduk. Bütün Türk milletinde o başlık vardı. Gökyüzünde sanki bir yıldırımın, şimşeğin çizgisi gibi bir ışık beliriyor ve yavaş yavaş bir kapı aralanıyordu. Sanki gökyüzünden akın akın bir şeyler gelecekmiş gibiydi. Tepelerden saldıran Yecüc Mecüc gibi, tıpkı ayette anlatıldığı gibiydi.

Bu esnada her şey öylesine hızlı gelişiyordu ki… Turan Bey vasıtası ile dış dünyadan da haberler alıyorduk. Söylentiye göre Vatikan'ın tepesine Mesih gelmişti. Kudüs'e, Şam'a ve dünyanın çeşitli yerlerine de Mesih geldiği söyleniyordu. Hindistan ve Uzak Doğu inançlarındaki beklenilen kişilerin de geldiği söyleniyordu. Bir tek ortada Mehdi'nin herhangi bir yerde zuhur ettiği haberi yoktu.

Nihayet 45 dakika dolmuştu. Ortadaki düğmeye bastık. İstiklal Marşı okunmaya başlandı. Bitti. Sonra anons duyduk: "Geri sayım başlamıştır. 114 saniye sonra, Ankara'dan Genelkurmay gizli sığınağındaki ana başlık vericisi aktif hale gelecek ve başlıklarınız çalışmaya başlayacak." Hepimiz adeta 114 saniyelik süreyi saydık. Ve 114 saniye sonucunda, "Yerin ve göğün sahibi Allah'tır!" nidası yankılandı. O esnada bütün her şey bir anda eski haline döndü. Ne Yecüc Mecüc, ne cinler, ne harabe olan yerler, ne insanlığın kaosu, ne sokaklarda insanlar vardı…

İstanbul eski haline dönmüştü. Sanki böyle bir hadise yaşanmamıştı. Başlık başımdaydı ama hayâl görmüş olamazdım. 16'larda yine türbedeydi. Turan Bey de yanımdaydı.

Başlığı tekrar geri aldılar. 16'lar heyeti, teker teker türbeden ayrılıyordu. Türbenin çıkışında Latif Baba ve İlhami Abi gözükmüştü. Her şey güllük gülistanlıktı; Pazar alışverişi yapanlar, parklarda oturanlar… Günlük hayat devam ediyordu. Ben ise olup bitenin ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Turan Bey'e sordum: "Nasıl oldu da insanlık şu ana kadar yaşadıklarımızın farkına varmadı?"

"Manyetik alanlar açıldığı an aslında her şey bir anda olup bitmekte, adeta zaman durmakta. Başlık devreye girdikten sonra başlığın sırrı sayesinde açılan manyetik alanlar insan beynini etkilememekte ve hafızamızdaki zamanı durdurmuyor. Sana verilen başlık farklı olduğu için olanı biteni hatırlıyorsun."

Anladım ki, Türk Devleti birçok önemli buluşa imza atmış ve bunu saklamayı başarmıştı. Şimdi daha iyi anladım ki; "öze saldırmak, beyne saldırmak" ne demekti?

Düşman bu yüzden beyne saldırıyordu. Bundan dolayı beyne saldırı yapılıyordu. Bunu başarsaydılar tüm insanlık savunmasız kalacaktı…."

Konuyla bağlantılı olarak Oktan Keleş'in  "Gizlenen Hakasya Raporu: Altın Boynuz"  http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=4281 makalesine tekrar bakmakta fayda var.

Yine şu Hadisi Şerifi tekrar tefekkür etmek lazım:

Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Vaad edilen Mehdi'nin zuhur mukaddimeleri olan Abbasi Melik Horasan'a vardığı zaman, ŞARK TARAFINDA İKİ DİŞLİ, MÜNEVVER (AYDINLIK) BİR BOYNUZ ÇIKAR."

İmam-ı Rabbani, Mektubat-ı Rabbani'de bu konuya geniş yer vermiştir. Arzu edenler bakabilirler…

İşin sırrı BOYNUZ'da….

Erol Elmas  

buulkem@gmail.com  

Twiter:@emiryildizdan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.