1 Mart 2015 Pazar

CEMAATİN MOSSAD SAVUNMASI

SAMANYOLU HABERDE AŞAĞIDAKİ YAZI YAYINLANDI.
AKP'NİN CEMAATE YÖNELİK SUÇLAMA VE ELEŞTİRİLERİNE CEVAP VERİYOR
BİZİM YORUMUMUZ İSE EN ALTTA




Hizmet Hareketi'ne yönelik MOSSAD iftirasının gerçek yüzü 
Hükümet ve yandaş medyanın Hizmet Hareketi'ne yönelik iftiralarının arkasında yatan gerçek....

MOSSAD safsatası……

Erdoğan ve AKP’nin hizmet aleyhinde, uluslararası çevrelerle bağlantılı iftiraları kapsamında geliştirdikleri söylemler şunlardır:

-    Bu hareketi yöneten bir “Üst akıl” vardır. (Ancak bu üst aklın kim, hangi ülke vs olduğu konusunda somut bir ifade kullanmamaktadırlar)

-    ABD ve CIA adına hareket etmektedir.

-    MOSSAD’la işbirliği yapmaktadır.

-    Hizmetin Hükümet aleyhindeki faaliyetleri One Minute hadisesinden sonra başlamıştır.

Bu iddiaların tek nedeni vardır. Erdoğan ve AKP, kendilerini dindar bir kadro olarak nitelendirmekte ve bunun üzerinden kamuoyu nezdinde prim yapmaktadır. İslami bir kadroya karşı, İslami hassasiyetleri ve yaşantısı örnek bir hareket tarafından muhalefet edilmesini kimseye izah edemeyeceklerini bilmektedirler. Asıl maksatları ise, bir yandan kamuoyundaki anti-amerikanizm ve anti-semitizmi körüklerken, diğer yandan halkın bu konudaki hassasiyetlerini kullanarak, hizmet-ABD veya hizmet-İsrail ithamlarıyla hareketi şeytanlaştırmak operasyonu yürütmektir.
Bu iddiaların aslı astarı olmadığını kendileri de bilmektedir. Yine de bu iddialara somut cevaplar verilmesi gerekmektedir.

1.    One Minute’ten sonra başladı iftirası

One minute hadisesi, İsrail’in Gazze’ye kara harekatı gerçekleştirmesinin ardından, Ocak 2009’da yaşanmıştır. Erdoğan, Dünya Ekonomik Forumu Başkanı ve İsrail Cumhurbaşkanı Peres tarafından, o panelde bir tezgaha getirilmiştir. Kifayetsiz danışmanları, panelin formatı konusunda önceden gerekli tedbirleri alamadığı için, önce Erdoğan konuşmuş, Peres Erdoğan’a karşı ağır bir konuşma yapmış, ancak moderatör Erdoğan’a sudan bir gerekçeyle yanıt hakkı vermek istememiştir. Maksat, Erdoğan’ın karizmasını çizmektir.

Erdoğan, yaptığı çıkışla bu oyunu bozmuştur.

Salonu terketmiş, bir-iki saat sonra yaptığı açıklamada ise, tepkisinin Peres’e değil, moderatöre olduğu açıklamasını yapmıştır. Ardından, Peres’den gelen talep üzerinde Peres’le konuşmuş, Peres söz konusu hadiseden dolayı derin üzüntü duyduğunu söylemiştir. (Türk kamuoyuna ise bu durum özür diledi şeklinde yansıtılmıştır).

Özetle, a) Tepki moderatöre karşı olduğuna, b) Peres’in aynı gece Erdoğan’a telefonda üzüntüsünü bildirdiğine göre, devletler arası ilişkiler boyutu itibariyle ortada bir mesele de kalmamıştır. İkili ilişkiler kesilmemiştir, Büyükelçiler çekilmemiştir, protesto notaları verilmemiştir. Ancak, Erdoğan’ın ekibi, İsrail’e kafa tutan kahraman Erdoğan imajının parlatılması için one minute olayını alabildiğine kullanmış ve bunda da başarılı olmuştur.

Kaldı ki, bu hadiseden sonra da, İsrail’le ilişkilerde bir gerileme sözkonusu olmadığı gibi, resmi temaslar hiçbir şey olmamışçasına devam etmiş, örneğin İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Ocak 2010’da Türkiye’ye gelmiş, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’yla oldukça sıcak görüşmeler yapmıştır.  Bu durumda, AKP’nin bile İsrail’le ilişkileri kesmek için gerekli görmediği, İsrail’in de sorun etmediği  one minute hadisesinden dolayı, Hizmet hareketinin neden rahatsız olduğu ispata muhtaç bir iftiradır. (Hizmet medyasında Erdoğan’ı destekleyen haber ve yayınlar yapıldığını da ayrıca belirtmek gerekmektedir)

Daha da önemlisi, Ocak 2009’dan sonra Hizmet, 2010 referandumunda ve 2011 seçimlerinde Hükümete açıktan destek vermiştir. Dahası, Ocak 2009’dan itibaren hizmet AKP aleyhinde faaliyete başlamış ve bu konuda yabancı örgütlerle de işbirliği yapmış ise, bunu farkedemeyen bir iktidar, Başbakanlık müsteşarlığı koltuğunda yıllarca oturan Ala ve Mayıs 2010’da MİT Müsteşarı olan Fidan’ın, ülkeyi yönetmekteki zaafları, görevlerini ihmal ettikleri de açıktır. Yolsuzlukları ortaya çıkınca “bir sabah uyandık ki bunlar hainmiş” deme noktasına gelmeleri ironik ve inandırıcı olmaktan uzaktır.

Gerçeği kendileri de bilmektedir. Mükemmel Türkçesiyle(!) Efkan Ala’nın, uluslararası ilişkilerden ne kadar anladığı da bu iddiasında görülmektedir. Aslında mesele, Ala’nın uluslararası ilişkiler literatürünü bilip bilmemesinden öte, “dolar aldılar, elimde belgeleri var” iddiasındaki gibi, kendi çıkarları için mesnetsiz iddialar sıralamaktan çekinmeyen, “amaca giden her yol mubahtır” zihniyetinin mücessem haline gelmiş bir Makyavelist olmasıdır.

2.    Üst akıl konusu- ABD-CIA ilişkisi iddiası
Erdoğan ve AKP, oynak ve her tarafa çekilmeye müsait olan “Üst akıl” kavramının arkasına sığınmaktadır. Ancak nedense bugüne kadar üst aklın, kim, hangi örgüt veya hangi devlet olduğu konusunda hiçbir somut açıklama yapmamışlardır. Böyle bir üst aklın olduğu iddiasını destekleyecek hiçbir belge veya bilgi ortaya koyamamışlardır. Zira, olmayan bir şeyi ispatlamalarının mümkün olmadığını kendileri de bilmektedir. Kaldı ki, hizmeti kamuoyu nezdinde şeytanlaştırmak için, bırakın hareketten ayrılmış bazı isimleri, katil, tefeci vs gibi her türlü pisliğe bulaşmış insanları dahi kullanan bir zihniyetin,  bir üst akıl varsa ve buna ait en ufak delil veya bilgi olsa, bugüne kadar yüzlerce kere ortalığı yıkması gerekirdi.

Hizmetin en önemli özelliği bağımsızlığıdır. Kimseye tabi olmaz, teba yapılamaz. Aksi bir durumu, icra ettiği fonksiyona ve misyonuna ihanet görür. Hocaefendi, ABD’de yaşıyor diye bu ülkenin adamı haline gelmez, Hizmeti de kimsenin kölesi yapmaz. Türkiye’de en şiddetli takip ve tarassuta maruz kaldığı dönemlerde dahi, üzerine giydiği hizmet gömleğini, şu veya bu makam için üzerinden çıkarıp atmayan Hocaefendi’nin, davasını kimseye köle yapmayacağını da herkes bilir.

Hocaefendi, büyük bir stratejisttir. Bu sayededir ki, ABD’de yüzlerce okul ve müessese açılmış, Hizmet ABD Yönetimi ve Kongresi nezdinde en etkin lobi gücüne sahip hareketlerden biri haline gelmiştir. Uluslararası sistemde ABD’nin tartışmasız ağırlığını ve ABD gerçeğini dikkate alıyor olması, kimseyi ABD’nin adamı yapmaz.  Hocaefendi’nin tek ülkesi Türkiye’dir, ikinci vatanı yoktur. Ayrıca, ABD’deki neo-conların Hizmet aleyhindeki görüşlerini bilmeyen yoktur. Örneğin Michael Rubin, Hocaefendi’nin Türkiye’ye Humeyni gibi döneceği iddiasını ilk seslendiren kişilerden birisidir. Adalet Bakanı Bozdağ’ın, bu iddiayı tekrarlayarak, sözde nefret ettikleri neoconlarla hizmet ve Hocaefendi aleyhinde aynı çizgide buluşmuş olması esas sorgulanması gereken husustur. AKP mantığından hareket edilirse, o zaman, AKP neo-con üst akıl adına hareket etmektedir.

Mantık hataları da açıktır. Önermeleri şudur: “MOSSAD Erdoğan ve Hakan Fidan’dan rahatsız, Hocaefendi ve Hizmet de rahatsız, dolayısıyla Hizmetin bu rahatsızlığı MOSSAD adınadır”.

-    İsrail’in Erdoğan’dan rahatsızlık duyduğu doğrudur. Ancak Erdoğan’dan rahatsızlık duyan tek ülke İsrail değildir. Suudi Arabistan da dahil olmak üzere, Katar istisna tutulursa, Erdoğan’dan rahatsızlık duymayan bir Ortadoğu ülkesi yok gibidir.

-    Erdoğan, Müslümanların birinci sınıf bir demokrasi kurabileceği ve bütün bölgeye ilham olabilecek bir Türkiye modelinin kurulabileceği iddiasının ve umutlarının çökmesine neden olan kişidir. İslam dünyasının makus talihinin değiştirebilecek bir sürecin akim kalmasının ise en önemli müsebbiplerinden birisidir. Müslümanları ikinci sınıf gören islamafobik Batı ve Yahudi zihniyeti açısından bulunmaz bir hint kumaşıdır.

-    Mavi Marmara’dan sonra, İsrail’le ilişkileri normalleştirmek için Erdoğan’ın talimatıyla, Davutoğlu’nun da dahil olduğu, müzakereler yürütüldüğünü, defalarca görüşmeler yapıldığını, anlaşma taslaklarının teati edildiğini herkes bilmektedir. Türk HERON’ları İsrailli yetkililer uçurmaya devam etmiştir.

-    MOSSAD Başkanı, one minute ve Mavi Marmara hadisesinden sonra da, Ankara’ya gelerek MİT Müsteşarı Fidan’la uzun görüşmeler yapmıştır.

-    İsrail’le ticaretin katlanması, Mavi Marmara’dan sonra İsrail’in OECD’ye üyelik vetosunun kaldırılması, Kürt petrolünün Türkiye üzerinden İsrail’e satılmasına izin verilmesi (K. Irak petrollerinin Erdoğan yönetiminin maddi çıkarları için havuz değil, adeta okyanus niteliğindeki potansiyeli) gibi örnekler ise tamamen ayrı bir inceleme konusudur.

Hizmetin, Erdoğan’dan rahatsızlık duymasının nedenleri ile AKP’nin arasını düzeltmeye çalıştığı İsrail’in nedenleri arasında hiçbir ilişki yoktur.  Erdoğan, belli bir kadronun marifeti ve telkinleriyle, aslında hiçbir zaman sevmediği Hizmet hareketinin kökünü kazımaya uzun zaman önce karar vermiş ve bu stratejiyi uygulamaya koymuş, bunun için belli çevrelerle ittifak yapma kararı almıştır. Hocaefendi ve Hizmet, bunun zamanında farkına varmıştır. Dolayısıyla, Erdoğan ve çevresinin asıl rahatsızlıkları, “etrafa gülücükler savurup, hizmeti bitirme stratejisini uygularken, hizmet aleyhindeki faaliyetlerinin, hizmet tarafından bilindiğini belli bir aşamadan sonra bilmekten” kaynaklandığı net bir şekilde görülmektedir.  Diğer bir tabirle, bir oyun ve kumpas kurmuş, ancak muhataplarının bu kumpas ve oyunun farkına vardığını, kumpası uygulamaya koyamamaları üzerine fark etmişlerdir. Birilerinin kumpasa endeksli stratejik derinlikli zekalarının kifayetsiz kaldığını zamanında farketmemiş olmalarından kaynaklanan ruh haliyle iftiralara sarıldıkları açıktır.

Oslo’da verilen tavizlerden, MİT elemanlarının, PKK kuryeliği yapmasından ve halka, askere ve polise yönelik terör saldırılarında görev almalarından rahatsızlık duymayacak tek bir vatan evladı ise yoktur. Paris cinayetlerinde olduğu gibi, MİT’in yurtdışında hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan cinayetler işleyip bunu eline yüzüne bulaştırmasından, Suriye’de gerçekleştirdiği, başarısız ve Türkiye’yi neredeyse terörü destekleyen ülke konumuna sokan maceraperest örtülü ancak herkesin dilindeki faaliyetlerden, Türkiye’nin Ortadoğu sınırlarının İŞİD gibi vahşi terör örgütlerinin yatağı haline gelmesinden rahatsızlık duymak, vatanperverliğin bir gereğidir. Bu durum, kimseyi MİT düşmanı, vatan haini, MOSSAD işbirlikçisi yapmaz. Zira, Erdoğan ve kliğinin bugün yaptığı hataların ve giriştikleri maceraların faturasını, bu millet yıllarca ödemek zorunda kalacaktır.

Psikolojik harekat mantığı şöyle işlemektedir: “İftirayı at, ancak iddianı destekleyecek delil ortaya koyman ve ispatlaman mümkün değil, zaten olmayan bir şey ispatlanamayacağına göre,  bırak karşı taraf olmadığını ispatlamak zorunda kalsın, zaten ben devletim, hükümetim, seçilmiş iradeyim, halka en doğrusunu ben söylerim, ne söyledimse doğrudur, doğrunun tekeli de yalnız bana aittir”.

01 Mar 2015 08:43 Samanyolu Haber


İŞTE YORUM

Cemaatin AKP'ye yönelik eleştirileri doğru ancak kendi savunmalarında yanlışlıklar bulunmaktadır. Şöyle ki:
ABD'nin gücüne inanmak yanlıştır.Müslüman sadece ALLAH'ın CC gücüne inanır.

Cemaat gerçekte kendileriyle kimin uğraştığının farkında değildir. Satır aralarında 'kondurmadan' bahsettikleri Neoconlar gerçek düşmanlarıdır.Cemaatle mücadeleyi de Türkiye'den çok önce ABD'de yapmışlardır zaten. 

Bu manada Cemaatin içinde bulunduğu durum; Babasının emrini yerine getiren büyük kardeşten dayak yiyen küçük kardeşin ağabeyini Babasına şikayet etmesi gibidir.

Ya bu Neoconlar "Önce Milli Görüş bitirilecek sonra Cemaat, ondan sonra da Türkiye bölünüp İsrail'e katılacak" dedilerse? Ya 28 Şubat hiç bitmediyse? Zaman gazetesi bunu farklı bir açıdan iddia etti ve "28 Şubat devam ediyor" dedi.Ama bu açıdan söylemedi."O zaman şunlar yapılıyordu yine yapılıyor" manasında yazdı.  

Ya 28 Şubatçıların birinci görevi Milli Görüşü, ikinci görevi Cemaati bitirmek idiyse? Üçüncü görevleri de Türkiye'yi bölüp İsrail'e katmak ise?

Ya 28 Şubat mağdurlarının gözyaşları timsah gözyaşı ise?

Bakınız Şevket Kazan bunlardan biri. Önce bir avukata vekalet veriyor, 28 Şubatçıları dava etmesi için. Kendisi de iyi bir Avukat ama işin içinde oyun var. Vekili olan Avukat İsmail Aydos 28 Şubattan davacı oluyor. Fakat sonra Şevket Kazan Avukatına davacı olmayacağını beyan ediyor. Ve dava da düşmüş oluyor. Bu kez kendisi bizzat davacı olmak için mahkemeye müraacat ediyor ancak mahkeme şikayetçi olmaktan vazgeçtiği için tekrar şikayetçi olamayacağını söylüyor ve dava kapanıyor. Nasıl ama?

Şevket Kazan'ın bu süreçleri bilmemesi mümkün değil. O halde bu oyunu niçin oynuyor? Mahkemeye davacı değilim derken Millete "davacı oldum" diyebilmek için.

AKP'nin Cemaate yaptığı operasyonlara Perinçek grubu da destek veriyor. Namı İşçi Partisi yeni adı Vatan Partisi, namı diğer 28 Şubatçılar.

Demedi demeyin. Bu işin sonunda AKP de 28 Şubatçılardan bir darbe yiyecek. Alimlerin ahir zaman yorumlarına göre 28 Şubatçılar üç ay iktidar olacaklar. Sonra onlar da yerlerini Cemaate bırakacaklar. Allahu Alem.

Bunu destekleyen başka bir gelişme de şudur:

Fuat Avni AKP'nin bir banka nedeniyle CHP'yi kapattıracağını yazmış. Peki böyle bir şey olursa bu işten kim karlı çıkar? Tabi ki Vatan Partisi.

Ulusalcılar ABD'den bağımsız politikalar üretiyorlar ve iktidara gelmeye çalışıyorlar. Yapabilirler mi?

Bekleyip görelim. Ama AKP ile birlikte Cemaati bitirmeye çalışan Ulusalcılar bunu başarırlarsa AKP'ye karşı da neler yapmazlar? Onu da dikkate alması gerekenler olmalı.

Serkan Yönder kardeş unuttuğumuz kısımları ekliyor.Biz de buraya almazsak olmazdı.Allah razı olsun.


SERKAN YÖNDER'İN İLAVESİ (TAMAMEN KATILIYORUZ)


Burada benim anlamadığım konu, AKP'nin kötü olduğu, AKP dershaneleri kapatacağız deyince mi Cemaatin kafasına dank etmiş? Keşke bu soruyu da cevaplayabilselerdi. Daha önce araları bozulsaydı, eyvallah derdim, bu cemaat sütten çıkmış ak kaşık derdim.


Yazıda kritik bir cümle var: "Hocaefendi, büyük bir stratejisttir. Bu sayededir ki, ABD’de yüzlerce okul ve müessese açılmış, Hizmet ABD Yönetimi ve Kongresi nezdinde en etkin lobi gücüne sahip hareketlerden biri haline gelmiştir." cümlesi. Amerika'daki en güçlü lobiler Yahudi ve Ermeni lobileridir. Bu lobiler Amerikan yönetiminde çok büyük etkinliğe sahiptir. Amerikanın siyasetini yönledirebilecek düzeyde etkindirler. Eğer Hoca Efendi bunlara bir Türk lobisi ekleyebildiyse bu çok fevkalede bir başarıdır. Çünkü Amerika dünya siyasetini belirleyen en büyük güçtür. Hiç kimse bu stratejinin yanlış olduğunu iddia edemez. Aklıma ahir zamanda Beyaz Evin bir grup müslüman tarafından ele geçireleceği Hadis-i Şerifi geldi. Acaba bu müslüman cemaat Hoca Efendi'nin cemaati mi? Mümkündür, çünkü benim bildiğim kadarıyla Amerikada ciddi kurumsal faaliyetleri olan başka bir müslüman cemaati yok. Kale içten mi feth edilecek? Bekleyip göreceğiz inşaallah.

28 Şubat 2015 Cumartesi

SİLAH BIRAKACAKLAR MI?

ÖCALAN, PKK'NIN SİLAH BIRAKMAK İÇİN KONGREYİ TOPLAYIP KARAR ALMASINI İSTEDİ.




Kongre dedikleri PKK'lı teröristlerin gözetiminde kendisini PKK lı hissedenlerin yapacağı toplantıdır. Karar bu toplantıda alınacaktır. Seçimlerden önce mi sonra mı yapılacağı da önemlidir. 


PKK SİLAH BIRAKIR MI?

En sonda söyleyeceğimizi en baştan yazıverelim: İsrail istemediği müddetçe PKK'nın silah bırakması mümkün değildir. İsrail de bunu asla istemez. Amacı PKK'yı kullanıp İsrail'i büyütmektir. İster mi?

Ama şöyle diyecekler:

"Silah bırakmak istiyoruz ama dağdaki teröristler nasıl gelip teslim olacaklar? Onlar için bir güvence olması, yasal bir düzenleme yapılması lazım" diyecekler. (Bu mümkün mü? Mümkün değil.)

Dahası var: 

"Demokratik haklar konusunda Hükumet ile Öcalan'ın yaptığı mutabakat metni ile ilgili her hangi bir adım atılmadı. Kamuoyuna bile açıklanmadı.Acilen kamuoyuna açıklanıp mutabakat metninde yer alan hususların kamuoyu önünde müzakeresi için Hükumet ve Örgüt temsilcilerinin belirlenmesi ve görüşme takviminin açıklanmasını istiyoruz" diyecekler. (Peki bu mümkün mü? Daha o mutabakat metninin bile en azından seçimler öncesinde kamuoyuna açıklanması mümkün değil. Kaldı ki Devlet ile Terör Örgütü kamuoyu önünde masaya oturup müzakere etsin.)

Bitmedi.

"Sürecin ABD ve AB'nin gözetiminde devam etmesini ve müzakerelerde ABD ve AB temsilcilerinin de bulunmasını istiyoruz" diyecekler. (Yani masa başında SEVR'i dayatacaklar.Peki bu mümkün mü? İşte bu hiç mümkün değil.)

Peki sürece dahil değilmiş gibi görünüp de gerek Hükumet gerekse de PKK ile gizliden süreci yürütmeye çalışan ABD, durumu Türk Milleti'inden gizleyerek nasıl yürümeyi amaçlıyor?

Her ay olduğu gibi gelecekte de yine her ay bir kaç PKK'lı terörist sınır kapılarında teslim olacaklar. Ve bunu iyi niyet gösterisi olarak sunacaklar. (Aslında bu teröristler sağlık vb. kişisel nedenlerle gönderilen kişilerdir.)  

Bu bağlamda göstermelik olarak silahlarla bazı gruplar da getirilebilir. "Silah bıraktı" desinler.

ABD'nin PKK için şu anki planı, onları Suriye'de ve Irak'da kullanmaktır. Suriye'de PYD'nin yanında Esad'a karşı, Irak'da Barzani'nin yanında Irak Ordusuna karşı kullanacak. IŞİD bahanedir, ABD'nin emrine bakar.

Bakınız bu planlar ilk bakışta Türkiye'nin aleyhine gibi görünüyor ama sonuçta tam tersine Türkiye'nin lehine olacaktır İnşaallah.

Çünkü ABD'nin hesabı budur ama her zaman Allah'ın CC dediği olur.

Hadis yorumlarına göre Cenabı Mevla Rusya'yı ABD'ye musallat edecek ve ABD bütün planlarını resetlemek zorunda kalacaktır. Allahu Alem.

Yoksa bu planlar ABD'nin Rusya ile Savaşacağını ön görerek yaptığı planlar değildir. ABD, Rusya'nın kendisiyle savaşacağına ihtimal dahi vermiyor. Ama savaşacak ve ABD o zaman dünyada hiçbir ülkeyi Türkiye ile değişemeyecek.

Barzani de, PKK,PYD de, IŞİD de hepsi de bir günde satılacak. Türkiye kime vur derse ABD ona vuracak. İsrail bile kendi güvenliği için Türkiye'ye sığınacak.

Tabi ki Allahu Alem.

HZ İSA AS GÖKTEN İNECEKTİR

HZ.İSA AS, AHİR ZAMANDA YERYÜZÜNE İNECEK VE HZ.MEHDİ AS'A YARDIM EDECEK ALLAHU ALEM




Kuran-ı Kerim'de Hz.Mehdi AS konusu geçmiyor fakat Hz.İsa AS'ın "Ahir Zaman İşareti" olduğuna dair ve "Ehli kitaptan herkesin ölmeden Hz.İsa AS'a iman edeceğine" dair ayetler var.

Bazı tefsirciler doğrudan doğruya ayet tefsirlerini Hz.İsa AS'ın Ahir Zamanda yeryüzüne tekrar ineceği şeklinde tefsir etmişler.

Yine Kuran-ı Kerim'de Yahudilerin Hz.İsa AS'ı çarmıha gerdikleri ama O'nu öldürmedikleri Allah tarafından semaya çıkarıldığı bahsi geçiyor.

Tefsirlerde ise Allah CC bir Yahudi'yi Hz.İsa AS kılığına çevirdiği ve çarmıha gerilerek asılan kişinin o Yahudi olduğu anlatılıyor.

Hz.İsa AS'ın Ahir Zamanda yer yüzüne ineceği konusu bazı meallerde bile geçiyor.

Yani ilgili ayetler o şekilde tefsir edilirken meallerde bile o şekilde çeviriliyor.

Hadis yorumlarında ise Hz.İsa AS'ın Ahir Zamanda Suriye karıştığında ve Suriye'de Süfyan tahta oturup dokuz ay saltanat sürdükten sonra Hz.Mehdi AS tarafından öldürüldüğünde Deccal çıkar ve Hz.İsa AS da Hz.Mehdi AS'a Deccal'e karşı yardım etmek için Şam'daki Emeviye Cami'nin Ak Minaresi'ne iner şeklinde anlatılıyor.

O esnada Hz.Mehdi AS Emeviye Caminde sabah namazı kıldırmak üzeredir. İkamet edilmiştir ve namaza durulacak iken Cemaate en son kapıdan Hz.İsa AS gelir. O'nu sadece Hz.Mehdi AS tanır ve namazı kıldırması için öne geçirir ama Hz.İsa AS namazı Hz.Mehdi AS'ın kıldırmasını ister.
Hadis yorumlarında durum bu şekilde anlatılmaktadır. 

Yine hadis yorumlarına göre Hz.İsa AS ikinci kat semada bulunmaktadır ve orada iki gün kalacaktır. Dünya günü ile bu süre, iki bin yıla tekabül etmektedir. Hz.İsa AS gökyüzüne çıkarıldığında 33 yaşında olduğuna ve iki bin yıl sonra tekrar ineceğine göre 2033 yılına kadar inmesi beklenmektedir.

Ancak miladi takvimin de beş on yıl geç başladığı iddia edilmektedir ve daha önce de beklenebilir Allahu Alem.

Bazı kaynaklarda Hz.İsa AS'ın başka bir kimlik ile normal bir çocuk olarak tekrar dünyaya gelip yaşayacağı hatta çoluk çocuk sahibi olacağı da yer almaktadır ancak kuvvetli rivayetler Şam'daki Ak Minare'ye ineceği ve O'nu Hz.Mehdi AS'dan başka hiç kimsenin tanıyamayacağı şeklindedir.

Suriye'de yaşanan olaylar ve gelinen nokta bu yıl Suriye'nin işgal edileceği ve dehşetli Süfyan'ın çıkacağına işarettir Allahu Alem.

Yine Hadis yorumlarına göre Süfyan'ın çıktığı yıl Hz.Mehdi AS da zuhur edecektir.(Üç ay sonra) Deccal'in çıktığı yıl ise Hz.İsa AS nüzul edecektir.

Hz.Mehdi AS'ın Süfyan'ı yok edişi bir yıl sürecek ve 3.Dünya Savaşı ile Melhamei Kübra da 3 yıl sürecek olursa Deccal'in çıkışı 2019, Hz.İsa AS'ın da nüzul tarihi 2020 olabilir Allahu Alem.

En doğrusunu Allah CC bilir. 

25 Şubat 2015 Çarşamba

YUNANİSTAN- RUSYA YAKINLAŞIYOR

KIBRIS RUM KESİMİ RUSYA İLE RUS SAVAŞ GEMİLERİNE YATAKLIK ANLAŞMASI İMZALADI



Aslında bu gelişme bizi rahatsız etse de orta vadede tamamen lehimize olan bir anlaşmadır.
Çünkü bunun arkasından Rum Kesiminde Ruslara fiili bir üs verme durumu oluşacaktır.

Ve buraya dikkat!

Çok yakında Yunanistan da Rusya ile benzer anlaşmalara girişirse ve Yunanistan da da fiili Rus üssü gündeme gelirse işte o zaman ABD'nin jeton düşecektir. VE:

Türkiye için alimlerin hadis yorumlarındaki ifşaat da gerçekleşecektir. İlk önce bölücüler dersini alacak arkasından da Kahraman Türk Türk Ordusu Bosna'ya kadar gidecektir. İnşaallah Allahu Ekber.

Kıbrıs Barış Harekatı'nı hazırlayan uluslararası şartlar da tamamen böyle gelişmişti. 

Önce Yunanistan'da Albaylar Cuntası Komünist Darbe yapmış, sonra adada hapis olan MI6 ajanı Nikos Sampson tahliye edilmiş ve Türk Köylerinde katliam yapmaya başlamış ve arkasından da Kahraman Türk Ordusu "Altı ayda geçemezler" denilen Beş Parmak Dağlarını YÜCELER YÜCESİ ALLAH'IN (CC) İZİN VE İNAYETİYLE ÜÇ SAATTE GEÇİVERMİŞTİ.  


GALİBA YANILMIŞIZ

DENGİR MİR MEHMET FIRAT HDP DEN ADAY OLMUŞ


Önceki yazılarımızın birinde Dengir Mir Mehmet Fırat'dan övgüyle söz etmiştik. Bu ifadeleri kendi beyanlarına dayanıyordu.

Dedesi Atatürk tarafından sevilen biriydi. Atatürk Milliyetçisiydi.

Açılım sürecinden sonra AKP den ayrıldığında bunu açılıma tepki olarak değerlendirmiştik. Şimdi de HDP den milletvekili adayı olduğunu açıklamış. Bu kadarı da fazla diyoruz.

Hiç bir Atatürk Milliyetçisi, hiç bir vatansever HDP den aday olamaz.

Galiba yanılmışız. Yanılmayan tek olan ALLAH'tır. (CC)

22 Şubat 2015 Pazar

TAKİPÇİLERİMİZDEN BİR RİCA

CÜBBELİ AHMET HOCA'YI İYİ TANIYAN BİR TAKİPÇİMİZ BİZE MAİL ATARSA YAZIŞMAK İSTEDİĞİMİZ KONULAR VAR

safaasya@hotmail.com adresine mail bekliyoruz İnşallah






YENİ BİR MAİL ALDIK

Bloğun sağındaki "Bir Okurumuzun Muhteşem Rüyası" başlıklı yazıyı gönderen takipçimizden ikinci bir mail aldık. Belki de bir müjdedir diye paylaşmak istedik.



Yine bir rüya görmüş ve blogda yayınladığımız önceki rüyasıyla ilgili de çok ilginç bir gelişme olmuş.

Önceki rüyasını gördüğü yıl hacca gitmek için müracaat etmiş.Tabi o yıl hac çıkmamış. Fakat sonraki yıllarda ekonomik sebeplerden dolayı hacca gitmek için yenileme yapamamış.

Bu hafta cep telefonuna Diyanetten mesaj gelmiş ve isterse bu yıl çekilişsiz hacca gidebileceği yazıyormuş.

Yeni rüyasını ise şöyle anlatmış:

Bir tanıdığı kendisinin elinden tutup bir yere doğru götürmeye çalışıyormuş. Nereye gidiyoruz dediğinde arkadaşı "Sen Mehdiyi aramıyor musun? İşte O'na götürüyorum bak orada" demiş.

Oraya bakınca bir metre çapında küçük bir güneş (Işık) görmüş. On onbeş metre uzaklıkta. Yaklaşmışlar ve o ışığın sanki birden açılacak ve bir resim çıkacak gibi bir hareket halinde olduğunu görmüşler. "Tam yaklaşıp ışığın içinden resim çıkacakken uyandım" diyor.

Yedi yıl aradan sonra Hacca gidecek olması üstelik de gördüğü rüyalar açısından bakıldığında bize ilginç geldi. Belki de bu yıl Hz.Mehdi AS zuhur edecek. Belki de Medine'de ona görünecek.
En doğrusunu Allah CC bilir.Allahu Alem.

OPERASYON 3.DÜNYA SAVAŞI' NIN HABERCİSİ

MANŞET İRAN'IN AÇIKLAMASI






Türkiye'de operasyonu eleştirenler- siyasileri kastediyoruz- tamamen buradan siyasi rant peşindeler. Olay siyasi ranta dönüştürülecek bir olay değildir.Suriye yönetimi "toprak ihlali" diyerek İran ile aynı açıklamayı yaptı. Operasyon için kimseden izin alınmadı ama bilgilendirilmesi gerekenler bilgilendirildi.Suriye konsolosluğu bilgilendirilmiş.Bölgedeki çapulculara da "Geliyoruz, ayak altında kalmayın, ölürsünüz" denilmiş olabilir.

Operasyon 3.Dünya Savaşının başlamak üzere olduğunun Kahraman Ordumuz tarafından bilindiğinin göstergesidir.Türkiye'nin ne Suriye ne de Irak da işi yoktur ve olmayacaktır. Bizi oraya çekebilecek son sebep de kendi irademizle ortadan kaldırılmıştır.

ABD, IŞİD'e büyük operasyon bahanesiyle Suriye'yi işgale hazırlanmaktadır. Ukrayna Minsk'ten sonuç alınamadığını ve Rusya ile topyekun savaşın başlamak üzere olduğunu söylemiş ve batıdan silah talep etmiştir.

Sisi Batıdan Libya'nın işgalini istemiştir.Hadis yorumlarına göre bu istek olacaktı.Biz Mübarek sanmıştık ama SİSİ talepte bulundu. Ve işgal edilecek ülke de Mısır değil eski Mısır eyaleti olan Libya çıktı.Hadis yorumları yine doğru çıktı.

İtalya Libya'yı işgal için çok hevesli ve tek başına işgal etmek istiyor.Libya'nın petrol ve doğalgazı için istekli.Fransa ile anlaşabilirler.Çünkü hadis yorumlarında Libya (MISIR)'ın işgalinin Avrupa tarafından yapılacağı bildirilmiş.

Yemenden sonra Bahreyn'de de Şiiler iktidara gelmek üzere. Suudi Arabistan Şiiler tarafından tamamen kuşatıldı.Ve Şiiler Suudi Arabistan'ı da karıştırmak üzere. Bu kargaşayı ya IŞİD- El Kaide ya da Şiiler başlatacak ama Hz.Mehdi AS bitirecek. Hz.Mehdi AS bunların hepsinden de ayrıdır. Ehli sünnet Ehli Beyttir.

Hadis yorumlarına göre Suriye ve Irak'da ABD ve koalisyon ordusu önce Esad'ı devirecek ve İran'ın bu ülkelerde bulunan gayri nizami orduları ile (Hizbullah, Kudüs gücü gibi) savaşacak.Irak'ı alınca doğrudan İran ile savaşacak.Mekke'den gelecek Hz.Mehdi AS ABD ve koalisyon ordularına karşı İran'a destek verecek.Çünkü İran Hz.Mehdi AS Mekke Emiri olunca Hz.Mehdi AS'a biat edecek ve O'nun ordusu olacak.
Mukteda Sadr, Mekke'de bir ayaklanma olması halinde Mehdi Ordusunun Mekke'ye gideceğini açıklamıştı.( Orduyu dağıttık sözleri şu an için Irak'da herhangi bir hengameye girmeme amacı taşıyor)

Bu esnada biz ABD ile birlikte Rusya ile savaşıyor olacağız. Rusları yenince ABD de Suriye ve Irak'da Hz.Mehdi AS'ın ordusuna yenilmiş olacak. Ve Suriye'ya saldırmak isteyecek. Aramızdan çekilin diyecek. Çekilinmeyecek ve tarumar olacak. Allahu Alem.

DÜZALAN (MİRYOKEFALON) SAVAŞI

Selahattin Eyyübi Kudüs'ü fethettikten sonra Haçlılar çok büyük bir ordu kurarlar ve Kudüs'e Haçlı Seferi başlatırlar.Anadolu'dan geçeceklerdir.

Anadolu Selçuklu Hükümdarı II.Kılıçarslan'a bilgi verirler: "Sadece topraklarınızdan geçeceğiz, Kudüs'e gidiyoruz, sizinle işimiz yok, derdimiz Selahattin Eyyübi" derler.

Düzalan Mevkine geldiklerinde II.Kılıçarslan Haçlı Ordusunu pusuya düşürür ve tamamını imha ederler. Selahattin Eyyübi Haçlı Ordusunu görememiştir bile.


KARKISA SAVAŞI İÇİN KILIÇLAR ÇEKİLDİ

BARZANİ İLE İBADİ'DEN RESTLEŞME AÇIKLAMALARI GELDİ



Irak Başbakanı Haydar İbadi Kerkük'e ve Musul'a operasyon yapacaklarını açıkladı. Irak Ordusu şu an İran Devrim Muhafızları Generalleri tarafından yönetiliyor.




Mesut Barzani Kerkük ve Musul'a Irak Ordusunun operasyon yapmasına şiddetle karşı çıkıyor. Kerkük kırsalı IŞİD'in kontrolünde Kerkük'de ise Peşmerge bulunuyor. Kerkük halkı ise Türkmenlerden oluşuyor. Kerkük çok kritik bir yer. Musul da kısmen öyle. Ama IŞİD'in elinde.


KARKISA SAVAŞI

Irak Ordusu (Abbasoğulları) ile Barzani güçleri (Mervanoğulları) arasında olacak. Abbasoğulları galip gelecek.100 bin kişi ölecek.

Hadis yorumlarına göre Allahu Alem.

21 Şubat 2015 Cumartesi

ŞAH MAT

AMACI, İÇERİĞİ VE SONUCUYLA DÖRT DÖRTLÜK BİR OPERASYON




SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ' NİN YERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ AMACIYLA ŞAH FIRAT OPERASYONU YAPILDI.

AMACI DOĞRUYDU:

Türbe IŞİD'in tehdidi altındaydı. Provokasyonlara çok açık bir durumdaydı ve Türkiye'nin Suriye'ye çekilmesi amacıyla her an herkes tarafından provoke edilebilirdi.İnisiyatifin ele alınması açısından operasyon zorunluydu.

Daha önce de yeri iki defa değiştirilmişti ve bir defa daha değiştirilmesinde hiçbir sakınca yoktu.

İÇERİĞİ DOĞRU VE BAŞARILIYDI

Zırhlı birlikler Türbeye ulaştılar.Orada bulunan ve bizim açımızdan manevi değere sahip tüm tarihi emanetleri alarak döndüler. Dönerken geride kalan Türbeyi de tamamen kullanılamayacak halde imha ettiler. 

Zaman gazetesi bu imha olayını "Şok Olay" diye olumsuz göstererek büyük bir terbiyesizlik yapmış. Çünkü öylece bırakılıp gelinse yarın oraya ya IŞİD ya da PYD bayrağı takılacaktı. Ve uçaklarımız da bir hava operasyonu daha yapmak zorunda kalacaklardı.  

SONUÇLARI İTİBARI İLE ÇOK DOĞRU BİR OPERASYON

Artık Suriye'ye girip girmemek provokatörlerin değil bizim inisiyatifimizdedir. Zaten güç inisiyatif demektir.Yani bizim ne yapacağımıza düşmanımız değil biz karar veriyorsak güçlü olan biziz demektir.

Hadis yorumlarına göre Türkiye Ahir Zamanda Suriye'ye girecek. Ancak hemen çıkacak ve çıkış nedeni de Yunan Harbi olacak. Bu açıdan bakılırsa hadislerde işaret edilen operasyonun bu operasyon olmadığı belki de muhaliflere verilen destek olabileceği muhtemeldir.

Operasyonda bir askerimiz şehit olmuştur. Güzeller güzeli Rabbimiz (CC) şehadetini kabul buyursun, ailesine de şefaatçi eylesin İnşaallah.

Zaten bu Kahraman Orduyu Kahraman yapan, Hz.Peygamber'in övgüsüne, Allah'ın (CC) sevgisine mazhar eden de aziz şehitlerimiz değil mi? 



Türk askeri ABD askeri değildir ki hiç kayıp vermeden canımızı kurtarıp geldik diye övünsün. Türk Askerinin en büyük özelliği şehit olabilmek için güle oynaya cenge gitmektir.

İşte bu yüzden bu Kahraman Ordu yeniden tüm dünyaya hakim olacaktır İnşallahu Allahu Ekber.

19 Şubat 2015 Perşembe

GERÇEK ATATÜRK'Ü O ZAMAN KİMSE ANLAYAMAMIŞ

ÖNCEKİ YAZININ DEVAMI NİTELİĞİNDEDİR VE İSPATIDIR



Kadir Çandarlıoğlu Atatürk düşmanı cahil bir adamdır. Aşağıdaki yazı onundur ama elde ettiği belgelerin ne anlama geldiğini dahi anlayamamıştır.Lütfen dikkatlice okuyunuz.



KADİR ÇANDARLIOĞLU'NUN YAZISI (ALINTIDIR)

Sultan Vahdettin, M. Kemal’i neden Anadolu’ya gönderdi? Ingilizler niçin izin verdi? Oyun içinde oyun
Sultan Vahdettin, M. Kemal’i neden Anadolu’ya gönderdi? Ingilizler niçin izin verdi? Oyun içinde oyun


***

Sultan Vahidüddin’in, suni bir memuriyetle, yani resmi olarak “müfettiş”, fakat gerçekte halkı teşkilatlandırması için M. Kemal Atatürk’ü Anadolu’ya gönderdiğini başka bir yazımızda belgelerle delillendirmiştik.[1] Sultan Vahidüddin’in Sevr’i imzalamamak ve vatanımızı düşmandan kurtarmak için takip ettiği bu siyaset her açıdan riskliydi ve Ingilizlere kesinlikle sezdirilmemeliydi. Bu yüzden muvazaaya başvuruldu. Örneğin M. Kemal ve arkadaşları hakkında Ingiliz baskısıyla çıkarılan idam fermanı[2], veya Istanbul’a geri çağırılması[3] gibi hadiseler muvazaa olarak değerlendirilebilir. Kuva-yı Inzibatiye ve Anzavur Hadisesi de muvazaadır.[4]

Muvazaa nedir? Sözlüğümüzde “muvazaa”, “sahte muamele, danışık” olarak tanımlanmaktadır. Daha açık bir tarif “tarafların sahte muamele göstermeleri; dışa karşı bir zıtlık, muhalefet veya mücadele varmış etkisi uyandırmaları” şeklinde olabilir. Yani iki taraf görünüşte mücadele edecek, fakat esasta anlaşmış olacaklar. Hakim tarafın sadık dostu muvazaanın esas unsurudur. Bu olmazsa olmaz bir şarttır. Hakim taraf sadık dost veya adamın her an ihanetini bekleyebilir. Çünkü içinde bulunulan şartlar muvazaayı gerçek bir karşıtlığa dönüştürebilir. Esasen muvazaa da konjonktürel bir zorunluluktur.

Yunanistan’ın eski Büyükelçilerinden Konstantinos Sakellaropulu dahi Sultan Vahidüddin’nin güttüğü bu siyasetin farkına varmış ve şunları yazmıştır:

“Osmanlı Imparatorluğu hükümeti, M. Kemal’i askeri müfettiş olarak Küçük Asya’ya göndermek kararını alınca, inanıldığı gibi, rahat oturmayan bir Generali Istanbul’dan uzaklaştırmak istememiştir. Bu hükümetin amacı, Kemal’in örgütleyici yeteneklerinden Anadolu’da yararlanarak; barış (Sevr) görüşmeleri sırasında Itilaf devletleri üzerinde baskı kullanmak ve Türklerin sert bulacağı barış koşullarına karşı davranmaya hazır olacak silahlı güçleri kurdurmaktı.”[5]

“Küçük Nutuk”da konunun ele alınış tarzı ve Milli Mücadele’nin belli safhasına kadar yürütülen siyaset, muvazaa ihtimalini güçlü şekilde hissettirmektedir. M. Kemal’in, Erzurum Kongresi’nde yaptığı konuşmada bir bölüm vardır ki, Büyük Nutuk’ta bu kısım yer almaz. Bu çok önemli bölümü dikkatlerinize arz ediyoruz:

“Anadolu’daki memuriyetime, bilhassa Ingilizler tarafından hazm ü tahammül olunmayacağı ve dahilden de birçok ifsadat ve tezviratın karışacağı, daha o zaman kestirilerek; alenen, gerek Sadrazam Paşa’ya ve gerekse ricali marufa-i devlete söylenmiş ve bilhassa, Zât-ı Akdes-i Hazret-i Padişahi’ye de bilmünasebe, maruzatta bulunmuş idim.”

“Bu bâbdaki esrar (sırlar) ve muhaberatın (haberleşmelerin) ve Zât-ı Akdes-i Padişahî (mukaddes padişahın şahsı) ile geçen maruzat (arzların) ve müdavelatın (görüş alışverişlerinin), şimdilik neşri (yayını) muvafık (uygun) olmayıp, inşallahü teala, mübarek vatan ve milletin, bilfiil (fiilen) mazhar-ı necat olduğunu (kurtuluşa erdiğini) idrak edince, kitap halinde intişarı (yayını) ve o zaman bugünkü Kongre heyet-i muhteremesini (muhterem heyetini) teşkil buyuran zevat-ı kıymetdara (kıymetli kişilere) da, bir hatıra-i millî olarak takdimi mutasavverdir (düşünülmektedir).”[6]

M. Kemal’in bu ifadeleri, 24 Nisan Nutku’ndaki bazı ifadelerle birlikte düşünülürse, şöyle bir noktaya varılır:

Padişah’la M. Kemal arasında hususiyet vardır. Yani özel ilişkiler sözkonusudur. Padişah, M. Kemal’e güvenmekte ve bu yüzden de, onu Anadolu’ya görünüşte asayiş için ve fakat geniş yetkilerle çok daha farklı bir mücadele için görevlendirmektedir. Son görüşmeleri bunun açık bir delilidir. M. Kemal’in, bu son görüşmeye ne kadar önem atfettiğini, Erzurum Kongresi’ndeki konuşması açıkça ortaya koymaktadır. Hatta M. Kemal, Padişahla arasındaki esrar (sırlar)dan bahsetmektedir. Bu sırlar, aradaki haberleşme ve görüşmeler zamanı geldiğinde, millet fiilen kurtulduğunda, milli bir hatıra olarak yayınlanacaktır.[7]

Böyle bir yayın olmadığına göre, ihanet mi sözkonusudur?

Sultan Vahidüddin’e göre, “EVET” (Murad Bardakçı’nın eserinden sadeleştirerek veriyoruz) :

“Mütâlalarından ortaya çıkacağı gibi, Mütareke (ateşkes) günlerinde (1918) I. Cihan Harbinin neticelerinden sorumlu olan suçlulardan (Devleti harbe sokan Ittihâdcıları kasdetmektedir) bana miras kalan ve biribirini takip eden musibetlere karşı, sadece ve sadece şahsımı siper eyledim. Aslında bir taraftan tehlikeli bir yerde kalan hilafet merkezinde savaştan galip çıkan itilaf devletleri ile yüz yüze olmak ve onlar tarafından sıgaya çekilmek ve diğer taraftan Anadolu’yu istila eden Yunanlılara mukabele için mümkün ve mahrem vasıtalarla Anadolu’ya memur eylediğimiz yaverlerimizden M. Kemal’in ihaneti ve bize karşı takındığı isyankar tavrı karşısında kalmıştım.

Bununla beraber aziz vatanımın menfaatleri için Kuvayı Milliye’nin sonradan şekil ve mahiyetinin değişeceği hususunda bende meydana gelen fikir ve kanaatlerime rağmen, yine fedakârlık mesleğini tercih ve takip eyledim. Sırf bu sebep ve hikmet ile, milli davalara itaatkar kabineleri iktidara getirdim ve senelerce Kuvayi Milliye’yi takviye ettim ve gelişmesi için çalıştım..(En sonunda bana ve milletime ihanet için cephe alacaklarından emin olduğum halde, vatanın kurtuluşu için yine de M. Kemal ve arkadaşlarına destek verdim demek isteniyor.)

Anadolu Zaferinin ne gibi tehlikeli şartlar altında tarafımızdan hazırlandığını gösteren belgeler ile Anayasa gereği saltanat makamının korunacağını tasvir eden diğer mühim evrak tesbit edilerek derlenmiş olduğundan, bunların dahi zamanı gelince umumi efkâra (kamu oyuna) açıklanarak, Islam’ın hizmetkarı veyahut yıkıcısı olanların teşhir ve tayin edileceğini temin eylerim.”[8]

Peki neden?

Mustafa Sabri Efendi’ye bakarsanız M. Kemal, aynı zamanda Ingilizler’le de anlaşmıştır, yani oyun içinde oyun vardır:

“Ingilizlerle M. Kemal muvazaasının asarını (danışıklı döğüşünün eserlerini), Lozan müzâkeratı zamanına kadar te’hir etmeyerek (ertelemeyerek) “Mudanya” Mütârekesinden Yunan inzihamından evvelki, yani Ingilizlerle Anadolu’da zuhur eden Kemâl’i kıyamını bastırmak üzere hem Istanbul’daki Halife hükümetine cebr-u tazyik icra ettikleri (baskı yaptıkları), hem de müşkülât ikaından hâli kalmadıkları zamanlarda bile bulmak mümkündür. Istanbul’un ve Halife’nin ecnebi işgâl-i askerisi altında serbest hareketten mahrum vaziyeti, Anadolu’yu Halife aleyhine ayaklandıran M. Kemal’i mücâdelede galip getirmeye sebep olduğu gibi meb’deinden (başından) itibaren üç sene süren M. Kemal harekâtının Yunanlılar’a karşı yüz ağarlamıyarak mağlubiyetle ve Anadolu dahilinde şehirden şehire çekilmekle geçen birinci, ikinci ve kısmen üçüncü senelerinde bile, müdafaa-i memleket nâmına yine bu hareketten hayır ve menfaat husûlî ihtimâlini hatırından çıkarmayan ve esasen M. Kemal’i Anadolu’ya husûsî bir sıfat ve mâhiyette gönderen Padişah’ın hiç bir zaman bu kıyamı tam bir ciddiyetle bastırmak meslekini iltizam etmeyerek Ingilizleri savsaklamakla vakit geçirdiği ve M. Kemal’le onlara oyun oynamaya çalıştığı esnada Ingilizler de aynı adamla (yani M. Kemal’le) Padişah’a Makam-ı Hilâfet’e oyun etmek fırsatını kaçırmamışlardır. Harb-i umûmî neticesinde Izmir’i velev muvakkaten (geçici) olsun, Istanbul’daki Hilâfet Hükûmeti’nin elinden alarak, Yunanlılar’a veren ve sonra bunu Ankara’nın lâik hükümetine iâde eden Ingilizler, kasden kabahatli vaziyete düşürdükleri Hilâfeti, bu alışveriş içinde Âlem-i Islâm’a sezdirmeden komisyon olarak aldılar.”[9]

Yunan tarih alimi Dimitri Kitsikis, Paris’te verdiği ve dilimize “Yunan Propagandası” adıyla nakledilen doktora tezinde, M. Kemal ile bolşevik Lenin hükümetlerinin Moskova’da bir dostluk ve kardeşlik andlaşması imzaladıklarını ve doğal olarak bolşeviklerin rumlara yardımcı olmasının beklenemeyeceğini belirttikten sonra, buna rağmen Sovyet hükümetinin temsilcisi olduğunu söyleyen bir adamın, Zinovyev, Troçki ve Çiçerin’in imzalarını taşıyan bir itimat mektubunu gösterip rumlara yardım teklif ettiğini ve M. Kemal’i maddi ve manevi olarak desteklemekten vazgeçeceklerini yazmaktadır. Sovyet temsilcisi bu dönüşün sebebini şöyle açıklar:

“Daha şimdiden elimizde, fransız kapitalistleri ve emperyalistleriyle ilişkileri bulunduğuna dair işaretler değil, kesin deliller var.”[10]

Yani M. Kemal, görünürde emperyalistlere karşı savaşıyor, fakat gerçekte onlarla işbirliği içindedir.[11]

M. Kemal, Erzurum Kongresinde yakın arkadaşı Mazhar Müfit’e bu oyunu itiraf etmiştir. Mazhar Müfit, M. Kemal’in Erzurum Kongresi’ni açarken yaptığı konuşmanın sonunu yadırgar ve niçin müftü efendinin duası gibi bitirdiğini sorar. Bunun üzerine M. Kemal şöyle cevap verir:

“Maksadını anlıyorum, anlıyorum amma şimdi vazifemiz halkı, vatanı ve esir padişahı kurtarmaya **inandırmaktan** ibarettir.”[12]

Yani görünürde Müslümanların padişahı ve halifesiyle beraber, ancak gerçekte O’na düşman…

M. Kemal’in tavsiyesiyle Sadrazam olan Ahmed Izzed Paşa ise hatıratında bu konuyla ilgili şunları söylüyor:

“M. Kemal Paşa, istediği kadar Padişah’ın özel memuru olarak bu işe başlamış olduğunu inkara savaşsın. Benim bu hususta kanaatim sağlamdır. Çünkü kendisine verilen yetki, şimdiye kadar hiçbir faniye nasip olmamış bir genişlikteydi. Kendi teftiş dairesindeki askeri kıtalardan başka komşu kolordulara ve bütün Anadolu vilayetlerine emri geçerli olacak, memurları istediği gibi görevinden alacak veya tayin edecektir. Benim bildiğim Babıali bu gibi işlerde, özellikle askerlerin yöneticileri hükmü altına alması meselesinde çok kıskançtır. Hele gurur ve kıskançlığı delilik derecesinde olan Ferit Paşa’nın Sadaret makamında olmayan yetkileri başkasına bahşetmek istemesi, doğal olmayan bir durumdur. Bu tarihlerde eski politikasının ilkelerini değiştirerek güya halka hoş görünmek ve güven vermek için, Tevfik Paşayla benim kabinelerimizin seçtiği ve tayin ettirdiği on iki nezaretsiz bakanın katılmasıyla oluşturulan kabinenin içinde ben de vardım. Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişliğe tayinini içine alan ve yetkilerini belirleyen belge görüşülüp tasdik olunmak üzere Vükela Meclisi’ne verildiği tarihten bir hafta on gün önce Paşa fermanını, yetki mektubunu taşıyarak hareket etmiş bulunuyordu. Bu haller açıkça gösterirki bu memuriyet resmi hükümetin değil, Padişahın düşüncesinin ürünü ve tedbirinin eseridir. Babıali ve Harbiye Nezareti Saray’dan aldıkları işaretle bunu uygulamaya koymuşlardır. Fakat bu gerçeğin gizlenmesi, M. Kemal Paşa’ca olduğu kadar, sinsi Padişah’ca da gerekliydi. Paşa, büründüğü esrarlı kisveye, gelecek için beslediği emeller ve hayallere uymaması yönünden Saray’a bağlılığını gizlemek, memur ve mensubu olduğu hükümdara karşı işlediği iğfal, sözünden caymak, küfran-ı nimet gibi basitlikleri halkın gözünden saklamak, hiç olmazsa hafifletmek istiyor, Padşiah da ne şekilde olursa olsun, bir kimse tarafından aldatılmış olmayı kibrine yediremiyor, bir yandan da yabancılarca el altından oyun yapmak istediğinin anlaşılmasından korkuyordu.”[13]

M. Kemal’e vize veren Ingiliz Istihbarat Subayı Yüzbaşı Bennet, 1972 senesinde Nezih Uzel ile röportaj yapmıştı. Bu röportaj “Atatürk’e Nasıl Vize Verdim” adıyla kitap haline getirilerek yayımlandı. Bennet, Samsun’a gidecek heyetin bir müfettişlik için çok büyük olduğuna dikkat çekiyor [ifade bozuklukları metne ait] :

“Bennet: Müfettişlik için ve on gün Mayıs onunda, on ikisinde bizden şey istemişler değil mi? Ruhsatname, permisyon…

– Nezih Uzel: Vize…

– Bennet: Boğazı geçmek için bir Türk zabit o zaman vize lazım geldi.

– Nezih Uzel: Vize talebi olduğu zaman siz onu tanıyordunuz, kim olduğunu?

– Bennet: Tanıyordum.

– Nezih Uzel: Sultan’a yakınlığını da biliyor muydunuz?

– Bennet: Biliyordum… Hatta Sultan adamı bir insan, öyle anladık. Padişahın emin olduğu bir adam olduğunu anladık.

– Nezih Uzel: Ayrıca gitmeden önce Padişah Vahdeddin ile görüştüğü söyleniyor…”

– Bennet: Öyle, biliyorum… herhalde oraya gitti, biliyorum. Evet.

– Nezih Uzel: Vahdeddin gönderiyor onu…

– Bennet: Padişah Vahideddin ona çok güveniyordu.

– Nezih Uzel: Siz onun güvenmesinde şüphelenmediniz mi? Acaba bu adam aldatıyor mu onu falan gibi?

– Bennet: Öyle anlamadım, yok, yalnız hey’et büyük olduğu için, üç dört kişi yerine otuz beş kişi ve büyük zabitan (subaylar), miralay (Tuğgeneral), mirliva (Albay) falan. Bunlar Erkanı Harb’tan, en mühimler gidiyordu, yalnız bir müfettişlik için çok gördüm ben.[14]

Bilmem, bu ihaneti Milletime gösterebilmek için daha ne yazmalıyım? Biz bu ihanetleri görüp Kurtuluş Savaşı’nı tekrar başlatmalıyız. Eğer vatanmızı ve dinimizi seviyorsak, bunu yapmalıyız. Allah Teala sonumuzu hayreylesin



**********



KAYNAKLAR:



[1] http://belgelerlegercektarih.com/2012/11/24/ataturku-samsuna-vahdettin-gonderdi-belgelerle/

Bu konuda daha fazla belge için şu konumuza bakılabilir: http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2013/04/17/resmi-tarih-yalanlarina-son-belgeler-konusuyor/)

[2] Idam fetvasının ingiliz baskısıyla alındığını ve bu yüzden Sultan Vahidettin’in suçlanamayacağını gerek M. Kemal ve gerekse Fevzi Paşa (Çakmak) Meclis huzurunda ifade etmişlerdir, meclis tutanakları için bakınız;

http://belgelerlegercektarih.com/2012/11/14/ataturke-verilen-idam-fetvasindan-dolayi-sultan-vahidettine-hain-denilemez/

[3] M. Kemal’in geri çağırılmasıyla ilgili tafsilat için bakınız;

http://belgelerlegercektarih.com/2012/04/20/sultan-vahiduddin-m-kemal-ataturk-ve-kurtulus-savasi/

[4] Kuva-yı Inzibatiye ve Anzavur Hadisesi için bakınız;

http://belgelerlegercektarih.com/2014/05/24/kuva-yi-inzibatiye-ve-anzavur-hadisesi/

[5] Konstantinos Sakellaropulu, İ Skia Tis Diseos – İstoria Mias Katastrofis (Batı’nın Gölgesi – Bir Felaketin Tarihi), Atina 1961, sayfa 56.

[6] Fahrettin Kırzıoğlu, Erzurum Kongresi, sayfa 21, 22.

[7] Mehmet Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş, Yazar Yayınları, 2013, sayfa 328 ve devamı.

[8] Murad Bardakçı, Şahbaba, Osmanoğullarının Son Hükümdarı VI. Mehmed Vahidüddin Han’ın Hayatı, Hatıraları ve Özel Mektupları, Istanbul 1998, sayfa 413, 416.

[9] Yarın Gazetesi, 1 Teşr’nisânî 1929. (53 numaralı nüsha.)

[10] Dimitri Kitsikis, Yunan Propagandası, Meydan Neşriyat, Istanbul 1966, sayfa 68, 69.

[11] M. Kemal’in emperyalistlerle işbirligi hakkında geniş bilgi ihtiva eden konular için bakınız;

http://belgelerlegercektarih.com/2012/12/10/m-kemal-ataturkun-ingiliz-istihbarati-ile-gizli-iliskisi-desifre-oldu/

http://belgelerlegercektarih.com/2012/12/08/m-kemal-ataturk-ve-ingiliz-yapimi/

http://belgelerlegercektarih.com/2012/10/17/milli-mucadelede-sadece-yunanlilara-karsi-savastik-5-bolum/

[12] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk ile Beraber, Türk Tarih Kurumu yay., 1986, cild 1, sayfa 85.

[13] Ahmed Izzed Paşa, Feryadım, Istanbul 1993, cild 2, sayfa 214.

[14] Ingiliz Istihbarat Subayı Yüzbaşı Bennet Anlatıyor, Atatürk’e Nasıl Vize Verdim, (Hazırlayan: Nezih Uzel), Selis Kitaplar, Istanbul 2008, sayfa 128, 129.


**********

(Kadir Çandarlıoğlu)
(Belgelerle gerçek tarih sitesi editörü)




SAFA ASYANIN YORUMU

Bu yazı Belgelerle Gerçek Tarih editörü Kadir Çandarlıoğlu'na ait. Şahsıyla ilgili şimdilik yazmayalım ama bu yazıyı lütfen okuyunuz. Yazıda Atatürk'ün Anadolu'ya gidişi ile ilgili neredeyse her kesimden tarihi bilgiler yer almış.

Ama bu kesimlerin hiç biri de konunun gerçek mahiyetini anlayamamışlar. Konunun gerçek mahiyeti ise bir önceki resimli yazımızda sunulmuştu.

Vahdettin Han ile Atatürk tüm emperyalistleri oyuna getirmişlerdi. Esas amaçları bu cennet vatanda CUMHURİYET ilan etmekti. Şimdi son üç yazıyı tekrar okuyalım ve gizli gerçekleri bir daha görelim İnşallah.



YORUMCU ARKADAŞLARA

TAM YORUMA AÇIK BİR PAYLAŞIM

GELSİN YORUMLAR. BİZ DE YORUMLAR KISMINDA AÇIKLAMALAR YAPACAĞIZ İNŞAALLAH




İSRAİL BÜYÜK ELÇİLİĞİNİ KAPATMAYAN TÜRKİYE; YEMEN BÜYÜK ELÇİLİĞİNİ KAPATTI.

İSRAİL YÖNETİMİ İLE İLİŞKİLERİ ASKIYA ALMADIK AMA YEMEN YÖNETİMİ İLE İLİŞKİLERİ ASKIYA ALDIK.

ACABA NASIL YORUMLANMALI?

YORUMCU ARKADAŞLARIN YORUMLARINA GÖRE AÇIKLAMALARI YORUMLAR KISMINDA YAPACAĞIZ İNŞAALLAH.

AY'I UKAB'A SARDIK, YILDIZ'I KURDUK

AY'I UKAB'A SARDIK, ARTIK ÇIKARACAĞIZ  
YILDIZ'I KURDUK, AY'I YANINA TAKACAĞIZ




İKİ TANE BİRDEN KURULDU. BİRİSİ GAYRİ MİLLİ DİĞERİ TAM MİLLİ İDİ.

MİLLİ DEVLETİN LİDERLERİ

BİRİNCİ BİR NUMARA



İKİNCİ BİR NUMARA


ÜÇÜNCÜ BİR NUMARA



CUMHURİYETİ KURMAK İÇİN ANADOLU'YA GÖNDERİLDİ
AMA VAHDETTİN O'NUN ZEKASINA DEHASINA HAYRANDI. EVET VAHDETTİN HAN ATATÜRK HAYRANIYDI.VE CUMHURİYETİ KURMASI İÇİN TÜM YETKİLERİNİ DAHA ANADOLU'YA GİDERKEN ATATÜRK'E DEVRETTİ.HAYAL KIRIKLIĞINA DA UĞRAMADI.
BİZ ŞAHİDİZ. SİZ DE ŞAHİT MİSİNİZ?



CENABI MEVLA TÜRK MİLLETİNE HER ASIRDA BİR LİDER GÖNDERDİ.TARİH YAZSIN DİYE. O DA O TARİHİ YAZDI.

VAHDETTİN HAN OSMANLI'NIN SONUNCU BİR NUMARASIYDI.
ATATÜRK İSE CUMHURİYETİN BİRİNCİ BİR NUMARASI OLDU.


DÖRDÜNCÜ BİR NUMARA


KAHRAMAN ORDUNUN KURUCUSU YİĞİT MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK.23 YIL GENEL KURMAY BAŞKANLIĞI YAPTI. ORDUMUZU MODERN BİR ORDU OLMASI İÇİN YAPILANDIRDI.VE KAHRAMAN TÜRK SUBAYLARINA EMANET ETTİ.

EY TÜRK EVLADI BU CUMHURİYET BU DEVLET ÇOK ZOR ŞARTLARDA BİR KAÇ KAHRAMAN TARAFINDAN KURULDU.

ATATÜRK, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ TÜRK GENÇLİĞİNE EMANET ETTİ.CUMHURİYETİNE SAHİP ÇIK.




BEŞİNCİ BİR NUMARA