ASKERLİĞİN KISALTILMASI DOĞRU MU?
İSTEYEN KATILIR İSTEYEN KATILMAZ.
BİZE GÖRE ASKERLİĞİN KISALTILMASI DOĞRU BİR KARAR DEĞİL.
ÇÜNKÜ HADİS YORUMLARINA GÖRE TÜRKİYE ÇOK BÜYÜK SAVAŞLARA GİREBİLİR.
SURİYE'DE BİR SAVAŞ,YUNANİSTAN İLE BİR SAVAŞ,RUSYA İLE BİR SAVAŞ,İSRAİL İLE BİR SAVAŞ HADİS YORUMLARINA GÖRE MÜMKÜN.
BÖYLE BİR ZAMANDA ASKERLİK SÜRESİNİ KISALTMAK DOĞRU DEĞİLDİR.
KADİR MISIROĞLU' NDAN BİR KISSA DİNLEMİŞTİK.
1908 DE İKTİDARA GELEN İTTİHAT VE TERAKKİ FIRKASI LİBYA'DAKİ OSMANLI TÜMENİNİ YEMEN'E GÖNDERİYOR. TRABLUSGARP HARBİ OLUYOR VE AFRİKA ELDEN GİDİYOR.
ERTESİ YIL BALKANLARDAKİ 400 ADET OSMANLI TABURU TERHİS EDİLİYOR.ASKERLER SEVİNÇLE ANADOLU'YA DÖNÜYOR.
AYNI YIL BALKAN HARBİ BAŞLIYOR VE EDİRNE'YE KADAR O TOPRAKLAR ELİMİZDEN ÇIKIYOR.
ZATEN ASKERLİK SÜRESİ YETERİNCE KISA VE ASKERLERİMİZ DAHA USTA ASKER OLMADAN ACEMİ ER OLARAK TERHİS OLUYORLAR.
EĞER BU TAKTİK İSE BİR ŞEY DİYEMEYİZ AMA TAKTİK DEĞİLSE HAYRA ALAMET İŞLER DEĞİL BUNLAR VESSELAM.
ZUHURA AYLAR KALDI... GELİYOR İNŞAALLAH... HZ.MEHDİ; PEYGAMBER ASM EFENDİMİZİN 40.KUŞAK TORUNUDUR. MEKKE'DE ZUHUR EDECEK İSLAM BİRLİĞİ'Nİ KURACAK. ŞAM' DA HURUÇ EDECEK,ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI' NI KAZANACAK,KARARGAHI GUTA OLACAKTIR.İNŞAALLAH. safaasya@hotmail.com
21 Ekim 2013 Pazartesi
14 Ekim 2013 Pazartesi
KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
MÜSLÜMAN ÜLKELERDE DÖKÜLEN KANLARIN BİR AN ÖNCE DURMASI
ALLAH RIZASI İÇİN KESİLEN KURBANLARIN KABUL EDİLMESİ
BAYRAMDA ET GİRMEYEN EV KALMAMASI
BİR SONRAKİ BAYRAMA İSLAM BİRLİĞİNİN GERÇEKLEŞMİŞ OLMASI
DİLEKLERİYLE;
TÜM İSLAM ALEMİNİN KURBAN BAYRAMI KUTLU OLSUN
SAFA ASYA
MÜSLÜMAN ÜLKELERDE DÖKÜLEN KANLARIN BİR AN ÖNCE DURMASI
ALLAH RIZASI İÇİN KESİLEN KURBANLARIN KABUL EDİLMESİ
BAYRAMDA ET GİRMEYEN EV KALMAMASI
BİR SONRAKİ BAYRAMA İSLAM BİRLİĞİNİN GERÇEKLEŞMİŞ OLMASI
DİLEKLERİYLE;
TÜM İSLAM ALEMİNİN KURBAN BAYRAMI KUTLU OLSUN
SAFA ASYA
13 Ekim 2013 Pazar
ABDULLAH GÜRBÜZ HOCA EFENDİ' NİN İFŞAATLARINDAN
TUĞRUL ÇALIŞKAN ANLATIYOR:
ABDULLAH GÜRBÜZ HOCA EFENDİ' NİN MÜRİDLERİNDEN DİNLEDİKLERİM..
İlgili arkadaşlar iyi biliyorlar ki, Abdullah Efendi bazı
sohbetlerinde Türkiye'nin geleceğine dair bazı keşifler
belirtiyor .. Ben acizane burada, Efendi hazretlerinin
şahsî sohbetlerinde bulunanlardan dinlediğim konuları
aktarmak istiyorum. Efendi hazretleri şunları belirtmiş:
ABDULLAH GÜRBÜZ HOCA EFENDİ' NİN MÜRİDLERİNDEN DİNLEDİKLERİM..
* (AK Parti daha seçime girmeden önce) 3 dönem
üst üste iktidar olacaklarını..
* İlk iki dönemlerinde İslam adına güzel
gelişmelerin olacağını..
* Askerin başörtüsüne selam duracağını..
* Erdoğan'a darbe girişimi olacağını..
* Bu darbe girişiminin bir genel kurmay başkanı
tarafından engelleneceğini.. ( Zaman göstermiştir
ki, bu kişi Hilmi Özkök'tür)
* Ordu içerisinde sağcı ve solcuların ayrışacağını..
(Ergenekon davası)
*
Ak Parti'nin üçüncü döneminde, Tayyip
Ak Parti'nin üçüncü döneminde, Tayyip
Erdoğan'ın zorla koltuktan indirileceğini.. (Gezi
ayaklanmaları bizi bu sonuca götürebilir)
* Ak Partinin 3.döneminde İsrail'in önce Suriye'yi
işgal edeceğini, Suriye’lilerin Türkiye’ye kaçacağını
ve Türkiye’nin de İsrail tarafından vurulacağını..
Akabinde Suriye’den sonra Yunanistan’ın da
Türkiye’ye saldıracağını.. ( Bu sohbet internette
mevcut. İlgililer biliyor zaten..)
* İsrail ve Yunanistan saldırılarından sonra ülkede
bir bölünme olacağını, hangi ülkeyle savaşa ağırlık
verileceği hususunda görüş ayrılıklarıyaşanacağını
* İslâm’ın ilk yıllarındaki sıkıntılar dönemi gibi bu
dönemin de çok zor olacağını..
*Savaş devam ederken Hz.Mehdi’ nin zuhuruyla
alakalı Abdullah Efendi’nin sohbetleri de
İnternette mevcuttur..
Katkımız olduysa ne mutlu bize.. Sevgilerimle..
Tuğrul ÇALIŞKAN
Tuğrul Çalışkan'ın ilave notu:
(İlgi gösteren kardeşlerime teşekkür ediyorum..
Fakat iki notum daha olacak: 8. maddede yazdığım
''Akabinde Suriye’den sonra Yunanistan’ın da
Türkiye’ye saldıracağını..'' cümlesinde hata olmuş.
''İsrail'den sonra Yunanistan'ın da Türkiye'ye
saldıracağını'' şeklinde olması gerekiyordu, özür
dilerim.. Diğer notum da şu: Türkiye'ye savaş
açıldığında İran'ın Türkiye'ye yardım edeceğini
belirtiliyor Abdullah Efendi.. Bu bilgiyi de
yukarıdaki ana metinin uygun yerine
yerleştirirseniz mutlu olurum.)
KARDEŞ BLOĞUMUZ GAYBİ HABERLER'DEN ALINTIDIR
gaybihaberleri.blogspot.com
TUĞRUL ÇALIŞKAN BEY'E VE GAYBİ HABERLER'E ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUZ.
TUĞRUL ÇALIŞKAN BEY'E VE GAYBİ HABERLER'E ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUZ.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANIMIZA GÖRE: İSLAM'I BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE
BÜYÜK İSLAM ALİMİ, DİYANET İŞLERİ BAŞKANIMIZ
MUHTEREM PROF.DR.MEHMET GÖRMEZ HOCA EFENDİ
"İSLAM'I BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKEYİ" ANLATTI.
YORUMSUZ SUNUYORUZ
"Müslüman âlimler, dini ve mezhebi kendi süfli
emellerine alet etmeye çalışan ve bu yolla da binlerce
Müslümanın masum kanını heder eden bu sınır tanımaz
fitne şebekelerinin oyunlarına karşı her zaman uyanık
olmalıdır…" uyarısında bulunan Diyanet İşleri Başkanı
Prof. Dr. Mehmet Görmez, Hem mezhep çatışmasını hem
de İslamofobiyi besleyen bu örgütler çağımızda İslam'ın
karşılaştığı en büyük fitnedir, dedi.
İŞTE GÖRMEZ'İN İRNA'YA VERDİĞİ RÖPORTAJ:
Sayın Başkan, son zamanlarda medyada terör eylemlerine tevessül eden bazı tekfiri ve cihadi, el-Kaide ve eş-Şebab gibi grupların Müslüman olmayacakları ifade edilmektedir. Zat-ı aliniz bu konuda ne düşünmektedir? Bu konudaki fikirlerinizi öğrenmek istiyoruz.
Ben şahsen bu tür eylemleri yapanların Müslüman
olmayacaklarını, olup olmadıklarını değil, yaptıkları
eylemlerin İslâm'la uzaktan yakından
ilişkilendirilemeyeceğini hatta yaptıkları kitlesel
cinayetlerle hem İslâm'ın lekelediklerini hem de
İslamofobiyi güçlendirerek İslam'a karşı bir kin ve nefret
oluşturduklarını her fırsatta ifade etmeye çalışıyorum.
Bugün İslam dünyasının merkezi bölgelerinde yaşanan çatışmalar, Müslümanları derinden etkilemekte, yüzlerce yıldır sahip olunan değer ve itibarın söz konusu nevzuhur hareketler eliyle dünya nezdinde yok edilmeye çalışılmasından duyulan rahatsızlık artmaktadır. Mevcut gerilim kanalları bilerek/isteyerek dini ve mezhebi ihtilaf şeklinde lanse edilmekte, Suriye, Irak, Pakistan, Afganistan ve Somali örneklerinde sıklıkla karşılaşıldığı gibi siyasi ve kültürel gerilim alanlarında söz konusu enstrümanlar acımasızca istismar edilmektedir. Sorunun uluslararası muhtevası dikkatlerden kaçmayacak ölçüde acımasız ve derinlikli hesap ve niyetlerin yer aldığı bir stratejiyle yürümektedir. Müslüman âlimler, dini ve mezhebi kendi süfli emellerine alet etmeye çalışan ve bu yolla da binlerce Müslümanın masum kanını heder eden bu sınır tanımaz fitne şebekelerinin oyunlarına karşı her zaman uyanık olmalıdır.
"KİMİN MÜSLÜMAN OLUP OLMADIĞINA KARAR VEREMEYİZ"
"Din-i Mübin-i İslam adam öldürme, tedhiş ve katliama
dayalı yöntemi benimseyen bir mücadeleyi asla
benimsemez…"
İslam kelime anlamı itibariyle barış demektir. Ve her şeyden önce İslâm'ın özü toplumsal maslahatı ve barışı esas alır. Bir kişinin öldürülmesini bütün âlemi öldürmeyle eş değer tutar. Ayrıca prensip olarak kendisini Müslüman olarak gören herkes İslam dairesi içerisindedir. Bu esasın dışına çıkarak tekfiri esas alan örgütlenmeler İslam'ın ruhuyla bağdaşmaz. Cihad İslam'ın en önemli umdelerindendir. Ancak cihadın prensipleri, ahlakı ve hukuku vardır. İslam'da haddi aşarak bazı İslami kavramları kullanarak İslam adına mücadele yapmak mümkün değildir. Biz İslami prensipleri söylemekle yükümlüyüz, kimin Müslüman olup olmayacağının kararını verme hakkımız yoktur. Ancak kimin hangi eyleminin İslam'a uygun olup olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu örgütlerin bugüne kadar ortaya koydukları tedhiş ve şiddeti hiçbir şekilde İslam'la bağdaştırmak mümkün değildir. İslam'da savaşın bir ahlakı ve bir hukuku vardır. Buna göre asla masum insanlar, çocuklar, kadınlar, yaşlılar savaşta öldürülmez.
"ADAM ÖLDÜREN MÜSLÜMAN DA OLSA KATİLDİR"
Hangi dine ait olursa olsun bütün mabetler kutsaldır ve dokunulmazdır. İster camiye, ister kiliseye, ister havraya veya başka bir dine ait bir mabede kim saldırı düzenlerse düzenlesin böyle bir eylem terör eylemidir ve kesinlikle İslâm'la bağdaşmaz. Ve bu terör eylemlerine karşı tüm Müslümanlar tepkisini vermek zorundadır. Bir insanın ve grubun Müslüman olup olmadığına karar vermek ayrı bir şeydir, onun eylemlerinin İslam dairesinde olup olmadığını söylemek ise ayrı bir şeydir. Adam öldüren Müslüman da olsa katildir. Masum insanlara zulmeden Müslüman da olsa zalimdir. Zalimin ve katilin biz kimliğine bakmayız. Zalim ve katil hangi ırktan, hangi dinden ve hangi mezhepten olursa olsun biz onun dilini, dinini ve mezhebini görmeyiz. Yaptığı eylemleri görürüz ve bu eylemler karşısında tavrımızı koyarız. Katilin ve zalimin arkasında yer almayız. Bu tarz örgütlerin varlığının siyasi analizini yaparak değerlendirmek gerekir. Dünyada İslamofobi tırmandırılmak istenmektedir. Özellikle 11 Eylül'le başlayan bu süreçte önce başta batı dünyasına yönelik yapılan terör faaliyetleri son zamanlarda İslam coğrafyasına yönelmiştir.
İSLAM'I BEKLEYEN TEHLİKE: FİTNE
Hem mezhep çatışmasını hem de İslamofobiyi besleyen bu örgütler çağımızda İslam'ın karşılaştığı en büyük fitnedir. Fitne savaştan beterdir. Bu fitnenin ortadan kalkması için İslam toplumlarına büyük sorumluluk düşmektedir. Terörü dini bir gayret olarak sunmaya çalışanların bu önerileri İslam'la ilişkilendirilemez. İslam'ın şan ve şerefini otoriter, baskıcı, ayrımcı ve zorba yöntemlerle kirletenlerin ne Sünni ne de Şii dünyada himaye görmesi kabul edilebilir. Şii ve Sünni âlimler, selef-i salihinin önümüze koyduğu ilkeleri yeniden ihya etmeli ve şiddetin her türlü biçimi karşısında İslam'ın yüce icaplarını sık sık hatırlatmalıdırlar. Bölgede meydana gelen olayların küresel düzeyde güç odaklarının çıkar ve menfaat şebekeleriyle, onların iflah olmaz emel ve arzularıyla ilgili olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Müslüman toplumun son iki yüzyıllık çalkantı ve kargaşa süreçlerinde yaşadığı trajedilerde her birimizin ihmali söz konusudur.
"Bugün ve gelecekte nelerin olabileceğini düşünerek
strateji oluşturmak Müslüman duyarlılığı olan herkes için
bir sorumluluktur…"
Bölgesel çatışmaları alevlendirmek maksadı ile hem dış güçler hem de onların yerli işbirlikçileri mezhep çatışmalarını ve özel olarak Şii-Sünni çatışmasını alevlendirmek istemekte, bunun önüne geçilebilmesi için hangi yöntemler kullanılmalı? İslam âleminin iki büyük kardeş ülkesi İran ve Türkiye dini kurumları bu konuda nasıl bir işbirliği içinde olurlar ise yararlı olur?
Yukarıda belirttiğim gibi mezhep çatışması büyük bir
fitnedir. Mezheplerin tarihsel varlığı inkar edilemez. İlmi
ve siyasi yönü olan mezhebi farklılıklar şüphesiz tarihsel
dönemlerde İslam dünyasının vahdetini ve birliğini
oluşturmamıştır. Ancak değişik zamanlarda siyasi
bölünmelere ve çatışmalara neden olsa da tarihsel süreç
içerisinde Batı'da olduğu gibi kitleler arasında mezhep
çatışmasından bahsetme imkanımız yoktur. Batı bu
süreci çok kanlı bir şekilde geçirmiştir. Batı'nın bu
tarihsel tecrübesi bilindiği için aynı sürecin İslam
dünyasında yaşanmasına yönelik bir takım mühendislik
çalışması yapılmaktadır. İslam dünyasında 150 yıllık
serüven bölmeye, parçalamaya ve çatıştırmaya yönelik
olmuştur. İslam'ın referansları Batı'daki anlamda köklü
teolojik farklılıkları oluşturmaya imkan vermemektedir.
Çünkü nihayetinde Kur'an tahrif edilmeden elimizdedir.
Bu anlamıyla tamamen farklı teolojilere ayrılmış ve
birbirini tekfir eden mezhepsel yapı olmadığı için İslam
dünyasında öncelikle bu noktadan İslami vahdet ortadan
kaldırılmak istenmektedir. Tekfir hareketleri ve onların
karşısında yaptıklarından dolayı onları tekfir etmeye
yönelik fetvalar derken İslam coğrafyası dini açıdan derin
bölünmelere doğru gitmektedir.
"BİRLİKTE YAŞAMANIN KÜLTÜRÜ..."
İslam coğrafyası birçok dili konuşan yapıdan oluşmaktadır. Önce dile dayalı farklılıklar esas alınarak milliyetçilik ve ırkçılık belasıyla İslam dünyasını parçalanmıştır. Şimdi ise mezhebe dayalı bir çatışmanın derinleştirilmesi istenmektedir. Öncelikle İslam coğrafyasının her bölgesinde hemen hemen farklı dilleri konuşan etnik yapılar, İslam dışında farklı dine mensup insanlar, yine İslam'ın içindeki farklı mezhepsel yapılarla değişik ideolojileri benimseyerek dine mesafeli olan gruplar vardır. Bu durum bir veri olarak kabul edilmeli ve toplumsal barış için bu farklılıkları esas alarak birlikte yaşamanın hukuku oluşturulmalıdır. Mısır'daki bir Kıpti varlığından endişe duymadığı gibi Irak'taki Sünni de kendini güvende hissetmelidir. Aynı şekilde Suriye'deki Nusayri, Türkiye'deki Alevi kendi dini anlayışını hiçbir korku ve ürperti olmadan yaşayabilmelidir. Bu konuda başta ülkelerin siyasileri olmak üzere aydınları, âlimleri ve toplumsal kanat önderleri beraber çalışma yapmak durumundadır. Eğer birlikte yaşamanın hukuku İslami referanslarla oluşturulmazsa bu çatışmaların geleceği nokta gelecek nesillerin referanslarını İslam'dan almayarak topyekün sekülerleşme sürecine girme ihtimali bulunmaktadır. Bu konu ulemanın ve dini kurumların üzerinde düşünmesi gereken bir konudur.
İSLAM MEDENİYETİNİN İKİ BÜYÜK AİLESİ
İslam medeniyetinin tarih boyunca iki büyük ailesi vardır. Biri ehl-i sünnet, diğeri ehl-i beyt. Sünnet de beyt de Peygamberimizindir. Modern zamanlarda ortaya çıkan nevzuhur hareketlerin hiçbirisi ne ehl-i sünnettir, ne de ehl-i beyttir. Ne Sünnidir ne de Şiidir. Bilakis bu nevzuhur hareketlere karşı Ehl-i Sünnet ve Şia alimlerinin işbirliğine ihtiyaç vardır. Bugün ve gelecekte nelerin olabileceğini düşünerek strateji oluşturmak Müslüman duyarlılığı olan herkes için bir sorumluluktur.
"İran her ne kadar anayasal olarak Caferi mezhebine
dayanmakla birlikte İmam Humeyni'nin iradesi hep
vahdetten ve kardeşlikten yana olduğu için bu vahdet
yaklaşımı İran için önemli bir siyaseti oluşturmaktadır…"
İRAN VE TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ
Bugün İslam dünyasında var olan Şii-Sünni gerilimi
daha çok aslında Şii ve neo-Selefi gerilimi olarak
gözükmekte ve Türkiye'nin İslami algısının selefilikten
beslenmediğini düşünecek olursak Türkiye ortada bir
yerde durmaktadır. İran her ne kadar anayasal olarak
Caferi mezhebine dayanmakla birlikte İmam Humeyni'nin
iradesi hep vahdetten ve kardeşlikten yana olduğu için
bu vahdet yaklaşımı İran için önemli bir siyaseti
oluşturmaktadır. İslami vahdet mezhebi referanslarla
değil Kur'anî referanslarla oluşturulur. Bu bağlamda iki
ülkenin sorumluları olarak bu yaz ilkini yaptığımız
vahdet toplantısını gerçekleştirdik. Diyanet İşleri
Başkanlığımız ve İran Takrib-i Mezhep Başkanlığının
mensupları bir araya geldiler. İranlı âlimlerle Türkiyeli
alimler bu konuları enine boyuna tartıştılar. Her iki
tarafın âlimleri taassuba dayalı dar mezhepçilikten
uzaklaşarak İslam kardeşliğiyle yeni bir dilin inşa
edilmesi üzerinde mutabık kaldılar. Bu toplantıyla
başlayan çalışmanın devam ettirilerek kurumsal bir
yapıya dönüşmesi ve bilahare diğer ülkelere de açılarak
İslam kardeşliği esasında yapısal birlikteliğe geçilmesi
en büyük temennimizdir. Öncelikle mezhebe dayalı
çatışma alanlarının oluşmaması için bu birliktelikler
üzerine düşeni yapmalıdır.
Elbette mezhepleri yok saymak mümkün değildir. Bu bağlamda Mezhep ihtilafları ümmetin dinamizmine işaret eder. Tarih boyunca Şii ve Sünni Müslümanlar arasındaki münakaşa ve tartışmalar İslam'ın farklı yorumlanması için bir zenginlik oluşturmuş ve taraflara rehberlik etmiştir. Bugün körüklenen ihtilafların temelinde İslam'ın asıllarına dönmekten çok, İslam'ın asıllarıyla restleşme eğilimi gözlenmektedir. Müslüman geleneğin cevvaliyetini sağlayan ilmi münakaşaların bugün sosyo-kültürel gerekçelerle birbirlerine karşı konuşlanmış ve koşullanmış gruplar nezdinde lojistik bir destek ünitesine dönüştürülmesi aklı başında hiçbir vicdan tarafından kabul edilemez.
SURİYE'DE SAVAŞ
"Suriye olayları maalesef bir trajedidir. Hiçbir çıkar,
hiçbir siyaset, hiçbir strateji, bir Müslümanın kanının
akmasını önlemekten daha değerli değildir…"
Suriye'deki savaşın boyutu ve bu savaşın bölgesel istikrar ve güvenliği tehlikeye düşürmesinin yanı sıra insani bir dram yaşanmaktadır. Suriye'de bilindiği üzre cihadi ve tekfirci guruplar mukaddes İslam dinine yakışmayan eylemleri İslam adını kullanarak gerçekleştirmektedirler, (Son zamanlarda sosyal medya ve çeşitli internet sitelerinde baş kesme sahneleri gibi), bu durum karşısında İran ve Türk uleması ve Dini kurumları bu çatışmaların hafifletilmesi ve bu kabil eylemlerin önüne geçilmesi için nasıl bir girişim başlatabilirler?
Biz bu tür vahşetlerin savaş ortamlarında dahi olsa kabul
edilemeyeceğini, bunun her türlü ahlaka ve hukuka aykırı
olduğunu yukarıda açıkça ifade ettik. Ancak vahşet ve
cinayet sadece bireyde bireye değil, devletten bireye ve
topluma yönelik olunca da cinayet ve vahşettir.
Evet, Suriye'de bir dram yaşanmaktadır. Maalesef üzülerek belirtmek gerekir ki, bu dramın ayak sesleri önceden geldiği halde ulema ve dini kurumlar bu duruma sessiz kaldılar, siyasiler üzerinde toplumsal baskı yaparak bu olaylar belki önlenebilirdi. Suriye olayları maalesef bir trajedidir. Hiçbir çıkar, hiçbir siyaset, hiçbir strateji, bir Müslümanın kanının akmasını önlemekten daha değerli değildir. Müslümanlar olarak çağrımız öncelikle barışa yani İslam'a olmalıdır. Bir Müslüman Müslümanın kanının akmasına yönelik siyaset yapamaz. Nerden ve kimden gelirse gelsin Kerbela'nın ruhu aynıdır. Zalim zalimdir, mazlum mazlumdur. Zalime karşı dururken de kişiler asla tedhiş yapmaz ve zulme rıza gösteremez. Suriye'de derhal ateşkes sağlanmalıdır. Dini kurumlar ve ulema olarak çatışmanın devamını istemek mümkün değildir. Biz âlimler olarak bir girişim başlatmalıyız ve öncelikle çatışmaların durmasını istemeliyiz. Ben günlük politika anlamında bir şey diyemem ancak İslam'ın siyasi aklının barış olduğunu ve herkesin güven içinde yaşayacağı toplumsal ahlaki ve hukuki yapının tesis edilmesi gerektiğini söyleyebilirim. Hiçbir şey bir insanın can, mal, akıl, nesep ve din hürriyetinden daha acil ve daha değerli değildir. İslam'ın yüksek umdelerini, onun sabitelerini hiçe sayacak bir şekilde fitne ateşi çıkaranların hiçbir kutsalı yoktur. Dini ve onun yüksek temsillerini türlü hile ve desiselerle oyuna getirenler, İslam'ın pak ve nezih mirasını zorbalıkla eşleştirmeye çalışanlar karşısında ulemanın sessizliği kabul edilemez ve bu durumda ulemaya büyük bir sorumluluk düşmektedir. Müslüman dünyanın birlik ve beraberlik beklentisini bir daha hiçbir şekilde gerçekleşmeyecek şekilde yapılan her türlü fesat girişimi karşısında sadece teyakkuzda olmak yetmez. Âlimler inisiyatif alarak kendi sosyal çevrelerinde, etki alanlarında bu pozisyonları reddeden ve Müslümanları bilinçlendiren çalışmalara öncülük etmeli, destek vermelidirler. Aslolan İslam kardeşliğidir. Kardeşliğin tahkim ve takviyesi Müslüman âlimlerin sorumluluğundadır. Fitne kıtalden beterdir. Bugün hem fitne hem de kıtal hüküm sürmektedir. Âlimlerin yüksek feraset ve bilinçleriyle ümmetin bu hengameyi aşmasına yardımcı olması elzemdir. Bu konuda yerel ve bölgesel güç sahipleri de mevcut tehlikeye karşı uyarılmalı, İslam'ın birlik resminin korunması için seferber olması sağlanmalıdır. İlim adamlarımız, alimlerimiz, mütefekkirlerimiz bugüne kadar sahip oldukları şeref ve itibarı din-i mübin-i İslam'a mutlak sadakat ve tavizsiz duruşlarından almışlardır. Âlimlerin gündelik çıkar ve beklentiler ya da basit/özenti tezler adına İslam'ın yüce çıkarlarını göz ardı etmeleri asla kabul edilemez. Âlimlerin bağımsızlığını korumak sadece siyasi aktörlerin değil aynı zamanda ulemanın ilkesel duruşuyla da ilişkilidir. Âlimlerimiz, fitne ve şerre alet olmamak noktasında her zaman dikkat sahibi olmak zorundadırlar.
"Bu bayram vesilesiyle İslam dünyasında akan kanların sadece Kurban kanı olmasını diliyor, barışın, esenliğin ve güvenin tüm İslam dünyasına gelmesini Rabbimden niyaz ediyorum…"
Sayın Başkan, Mübarek Kurban Bayramından dolayı İran halkına yönelik bir mesajları var mıdır?
Hac İslam'ın vahdetinin tecelli ettiği bir mevsimdir. Bu mevsimin ruhuna uygun ümmet olmamızın provasıdır hac. Arafat'ta meydana gelen tablonun cebeli rahmetle sınırlı kalmayıp İslam coğrafyasının her yerinde tecelli etmesi Rabbimden en büyük niyazımdır. Kurbanlarımız bizleri Rabbimize yakınlaştırır. Kurban bayramı da bizleri birbirimize akraba etmeye vesile kılar. Bu duygu ve düşüncelerle İran'daki bütün Müslüman kardeşlerimizin mübarek kurban bayramlarını tebrik ediyorum. Bu bayram vesilesiyle İslam dünyasında akan kanların sadece Kurban kanı olmasını diliyor, barışın, esenliğin ve güvenin tüm İslam dünyasına gelmesini Rabbimden niyaz ediyorum.
"Bu bayram vesilesiyle İslam dünyasında akan kanların sadece Kurban kanı olmasını diliyor, barışın, esenliğin ve güvenin tüm İslam dünyasına gelmesini Rabbimden niyaz ediyorum…"
Sayın Başkan, Mübarek Kurban Bayramından dolayı İran halkına yönelik bir mesajları var mıdır?
Hac İslam'ın vahdetinin tecelli ettiği bir mevsimdir. Bu mevsimin ruhuna uygun ümmet olmamızın provasıdır hac. Arafat'ta meydana gelen tablonun cebeli rahmetle sınırlı kalmayıp İslam coğrafyasının her yerinde tecelli etmesi Rabbimden en büyük niyazımdır. Kurbanlarımız bizleri Rabbimize yakınlaştırır. Kurban bayramı da bizleri birbirimize akraba etmeye vesile kılar. Bu duygu ve düşüncelerle İran'daki bütün Müslüman kardeşlerimizin mübarek kurban bayramlarını tebrik ediyorum. Bu bayram vesilesiyle İslam dünyasında akan kanların sadece Kurban kanı olmasını diliyor, barışın, esenliğin ve güvenin tüm İslam dünyasına gelmesini Rabbimden niyaz ediyorum.
9 Ekim 2013 Çarşamba
ANLAŞTILAR. MISIR'IN İŞGALİ BAŞLIYOR.YAZDIKLARIMIZ AYNEN ÇIKIYOR.
ANLAŞTILAR. MISIR'IN İŞGALİ BAŞLIYOR.YAZDIKLARIMIZ AYNEN ÇIKIYOR.
ABD NE DİYORSA TAM TERSİNİ
YAPACAKTIR.ALIŞTIK ARTIK.
MISIR'IN SINIR GÜVENLİĞİ DİYOR; MISIR'IN
SINIR GÜVENLİĞİNE SABOTAJLAR YAPILACAK
TERÖRLE MÜCADELE DİYOR; MISIR'DA EL
KAİDE AKTİF OLACAK
KİTLE İMHA SİLAHLARININ YAYILMASI DİYOR;
MISIR'DA KİMYASAL KULLANILACAK
SİNA YARIMADASININ GÜVENLİĞİ DİYOR;
SİNA İŞGAL EDİLECEK
SENARYOYU BİRLEŞTİRİRSEK ALLAHU ALEM:
LİBYA'DAKİ EL KAİDE MISIR'IN BATI
CEPHESİNDE SINIR GÜVENLİĞİNİ YOK
EDECEK.YANİ LİBYA'DAN MISIR'A
GİRİŞLER,SUİKASTLER,PUSULAR,KOMPLOLAR,K
URTARILMIŞ BÖLGELER VS.MISIR ORDUSU
LİBYA'YA GİRİP GİRİP ÇIKACAK AMA SINIR
GÜVENLİĞİNİ KONTROL ALTINA ALAMAYACAK.
YİNE "EL KAİDE PATLATIR" BATI İSE "SİSİ
ATTI" DİYEBİLİR.
SÜVEYŞ KANALINDA ABD VEYA BİR NATO
ÜLKESİ GEMİSİ BATIRILIR VE İŞGAL İÇİN TÜM
SEBEPLER OLUŞMUŞTUR,ARTIK İŞGAL EDİLİP
SİNA İSRAİL'E BIRAKILABİLİR.
TABİ ANLAYANLARA.
ABD DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞININ AÇIKLAMASI
ŞİMDİ MISIR SENARYOSUNUN
BAŞLAYACAĞINA BİR İŞARETTİR.
HADİS YORUMLARI YİNE HAKLI ÇIKMIŞTIR,
ELHAMDÜLİLLAH.
ALLAH CC MISIR'IN,SURİYE'NİN,LİBYA'NIN,
TUNUS'UN VE TÜM MÜSLÜMANLARIN
YARDIMCISI OLSUN İNŞAALLAH.
YAZDIKLARIMIZ AYNEN ÇIKIYOR ALLAHU ALEM.
HADİS YORUMLARINA GÖRE SURİYE'DEN ÖNCE ABD'NİN MISIR'I İŞGAL EDECEĞİNİ YAZMIŞTIK.
YAHUDİLERİN OBAMA'YA SURİYE VE İRAN SALDIRISINI YAPMAMASI NEDENİYLE EKONOMİK BASKI KURDUKLARINI,OBAMA'NIN YAHUDİLERLE ANLAŞACAĞINI VE BU ANLAŞMANIN MISIR'IN İŞGALİ ÜZERİNE YAPILACAĞINI İFŞAA ETMİŞTİK.
ABD DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞINDAN DURUP DURURKEN VE HİÇ KİMSE BU KONUDA BİR AÇIKLAMA BEKLEMEZKEN MISIR İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI YAPILDI.BU AÇIKLAMA OBAMA'NIN YAHUDİLERLE ANLAŞTIĞI ANLAMINA GELİYOR.YANİ ABD 17 EKİM KRİZİNİ AŞACAK,KARŞILIĞINDA SİNA'YI İSRAİL'E VERECEK.
PSAKİ:
ABD'nin, sağlık, eğitim ve özel sektörün gelişimi gibi konularda Mısır halkına doğrudan yarar sağlayan destekleri sunmaya devam etmek için geçici Mısır Hükümeti ile çalışacağını, ülkesinin, Mısır'ın sınırlarının güvenliğinin korunmasına yardımcı olmak, terörle mücadele, kitle imha silahlarının yayılması ve Sina Yarımadası' nın güvenliğini temin etmeye dönük yardımlarını sürdüreceğini kaydetti.
NE VAR Kİ BU AÇIKLAMADA?
ABD NE DİYORSA TAM TERSİNİ
YAPACAKTIR.ALIŞTIK ARTIK.
MISIR'IN SINIR GÜVENLİĞİ DİYOR; MISIR'IN
SINIR GÜVENLİĞİNE SABOTAJLAR YAPILACAK
TERÖRLE MÜCADELE DİYOR; MISIR'DA EL
KAİDE AKTİF OLACAK
KİTLE İMHA SİLAHLARININ YAYILMASI DİYOR;
MISIR'DA KİMYASAL KULLANILACAK
SİNA YARIMADASININ GÜVENLİĞİ DİYOR;
SİNA İŞGAL EDİLECEK
SENARYOYU BİRLEŞTİRİRSEK ALLAHU ALEM:
LİBYA'DAKİ EL KAİDE MISIR'IN BATI
CEPHESİNDE SINIR GÜVENLİĞİNİ YOK
EDECEK.YANİ LİBYA'DAN MISIR'A
GİRİŞLER,SUİKASTLER,PUSULAR,KOMPLOLAR,K
URTARILMIŞ BÖLGELER VS.MISIR ORDUSU
LİBYA'YA GİRİP GİRİP ÇIKACAK AMA SINIR
GÜVENLİĞİNİ KONTROL ALTINA ALAMAYACAK.
ÖTE YANDAN SUUD EL KAİDESİ SİNA
YARIMADASINI SAVAŞ ALANINA
ÇEVİRECEK.BURADA KİMYASAL SİLAH
KULLANACAK.GÜVENLİK BİTECEK.KİMYASAL
SİLAH TAHRİR MEYDANI' NDA İHVANCILARA
KARŞI DA KULLANILABİLİR.
YARIMADASINI SAVAŞ ALANINA
ÇEVİRECEK.BURADA KİMYASAL SİLAH
KULLANACAK.GÜVENLİK BİTECEK.KİMYASAL
SİLAH TAHRİR MEYDANI' NDA İHVANCILARA
KARŞI DA KULLANILABİLİR.
YİNE "EL KAİDE PATLATIR" BATI İSE "SİSİ
ATTI" DİYEBİLİR.
SÜVEYŞ KANALINDA ABD VEYA BİR NATO
ÜLKESİ GEMİSİ BATIRILIR VE İŞGAL İÇİN TÜM
SEBEPLER OLUŞMUŞTUR,ARTIK İŞGAL EDİLİP
SİNA İSRAİL'E BIRAKILABİLİR.
TABİ ANLAYANLARA.
ABD DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞININ AÇIKLAMASI
ŞİMDİ MISIR SENARYOSUNUN
BAŞLAYACAĞINA BİR İŞARETTİR.
HADİS YORUMLARI YİNE HAKLI ÇIKMIŞTIR,
ELHAMDÜLİLLAH.
ALLAH CC MISIR'IN,SURİYE'NİN,LİBYA'NIN,
TUNUS'UN VE TÜM MÜSLÜMANLARIN
YARDIMCISI OLSUN İNŞAALLAH.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)