ZÜLFİKARIN NEREDE OLDUĞU BİLİNMEZ.SIRDIR.
Zülfikar, Hz.Ali RA Efendimizin iki ağızlı, iki sivri uçlu keskin kılıcı.
Zülfikar, İslam'ın en keskin kılıcı.
Artık bazı gerçekleri yazmanın zamanı geldi.
SON YÜZYIL
Bu yüzyılda Zülfikar'ın iki keskin ve sivri ucunu Atatürk ile Bediüzzaman temsil etmiştir.
Atatürk, Zülfikar'ın alt keskin ucudur ve maddi gücü temsil eder. Bediüzzaman ise üst keskin ucudur ve manevi gücü temsil eder. Daha doğrusu Atatürk maddi kalkınmayı, Bediüzzaman ise manevi kalkınmayı temsil eder. Atatürk maddi kalkınmaya, Bediüzzaman da manevi kalkınmaya liderlik etmişlerdir.
Herkes Zülfikar'ın sadece iki keskin ucunu görse, iki ayrı keskin kılıç zanneder. Ama o kılıç birdir çünkü Zülfikar'dır.
Zülfikar'ın gövdesi Türk Millleti'dir. Kabzesi Kuran. Kim o kabzeyi hakkı ile tutarsa Hz.Peygamber SAS Efendimizin gerçek halifesi olur.
Hz.Peygamber SAS Efendimizden sonra, kıyamete kadar ki en büyük halife Hz.Mehdi AS'dır. Bu kabzeyi ilk önce Hz.Peygamber SAS Efendimiz gibi tutmak isteyen Horasanlı Ebu Müslim olmuştur. Ama dünyaya hakim olamamıştır. İkinci defa tutan ise cennet mekan Fatih Sultan Muhammed Handır. Fethi gerçekleştirmiş ama dünyaya hakim olamamıştır. İkisi hakkında da hadisi şerif vardır.
Horasanlı Ebu Müslim bu kabzeyi FİTNEYE karşı tutarken Fatih Sultan Mehmet Han KAFİRE karşı tutmuştur. Şimdi işte o kabzeyi Hz.Mehdi AS tutacaktır ve hem FİTNEYE hem de KAFİRE karşı çekecektir İNŞALLAH.
Zülfikarı diğer kılıçlardan ayıran özellik sadece iki keskin ucu olması değildir. O iki keskin ucun, temsil ettiği güçtür. Maddi ve manevi güç.
İşte Hz.Mehdi AS; böyle bir maddi ve manevi gücü eline alacaktır İnşallah.
Bu bilgi Şia kaynaklarında da açıkça ifade edilir.
"Yeryüzünde Müslümanlar, maddi ve manevi bir güç haline geldiklerinde Kaim AS zuhur eder ve bu gücün başına geçer" derler. O yüzden İran tüm maddi imkanlarını savunma sanayini geliştirmek için harcıyor.
Ama yanılgıları da şurada:
Sadece maddi güç denilmiyor, aynı zamanda manevi güç de deniliyor. Yani maddi olarak hazırlık yapıyor ama manevi olarak hazırlığı yok.
Çünkü Hz.Peygamber SAS Efendimizin Hz.Mehdi AS'a bıraktığı manevi gücü Şiilik değil Ehli Sünnet Vel Cemaat temsil ediyor. Ehli Sünnetin manevi kalkınmasına da bu çağda Bediüzzaman liderlik etmiştir.
Demek ki bu zamanda Bediüzzaman'sız manevi kalkınma ve manevi kalkınmasız da manevi güç olmazmış. Bediüzzaman bunu bizzat kendisi de "Ben Mehdi değilim belki zamanın müceddidi olabilirim" diyerek açıkça ifade ediyor. Yani Bediüzzaman bizzat kendisi müceddid olduğunu ifade etmiş ise başkasına diyecek bir şey kalmaz. Yine Bediüzzaman kendisi bizzat Mehdi olmadığını da ifade etmişse başkasına yine diyecek bir şey kalmaz.
Peki müceddid ne demekti? Zamanın gereklerine göre dini yenileyen, yeniden yorumlayan, Kuran'ı yeniden açıklayan,dine sonradan giren hurafeleri ortaya çıkaran bir nevi güncelleyici.
Demek ki Bediüzzaman'dan önceki dönemde dine çok hurafeler karışmış ve dinin yeniden yorumlanmasına, hurafelerin temizlenmesine ihtiyaç duyulmuştu. Koskoca Osmanlı'nın yıkılışının manevi sebebi de işte tam buydu. Hurafeler ve batıl inançların İslam gibi saygı görmesi. Oysa hak gelince batıl zail olur.
Bediüzzaman'dan sonra Risalei Nurlara bedel bir eser yazan olmuş mu? Olmamış.Çünkü Bediüzzaman son mücedid ve ondan sonraki dönem Hz.Mehdi AS dönemidir. Manevi kalkınma Risalei Nurlarla gerçekleşecek.Tüm dünyaya yayılacak ve dünyanın her yerinde çiçekler açacak. Osmanlı bunu yapamamış ve bu sebeple yıkılmış.
Atatürk yıkmamış deyince küplere binecek ön yargılılar var. Peki Bediüzzaman mı yıkmış Osmanlı'yı? Ne kadar az düşünüyorlar.
Oysa Osmanlıyı ne Atatürk yıktı, ne de Bediüzzaman. Osmanlı daha üç yüz sene önce bir Atatürk'ü, bir Bediüzzaman'ı olmadığı için kendi kendini yıktı. İslamı hurafelere, maddi kalkınmayı da saray haremlerine bıraktığı için yıkıldı. Osmanlı padişahlar cephelerde ordularının başlarındayken yıkılmadı, haremlerinde eşlerinin yanındayken yıkıldı.
Bediüzzaman Zülfikar'ın üst keskin ucunu, Atatürk de alt keskin ucunu ihya etmek için görevlendirildi.
Görevlendirildiler diyoruz bakınız..
Her ikisi de Cumhuriyetçiydi. Her ikisi de Cennetmekan Abdülhamid Han'a karşı kurulan Hareket Ordusunda yer aldılar. Ama kendileri, kendiliklerinden gitmediler. Öyle olsa birisi değil her ikisi birden hain olur. Gönderen Cennetmekan Abdülhamid Han'dır.
Enver Paşa da, Atatürk de hatta Bediüzzaman da Osmanlı derin devletinin en iyi ajanlarıydı. Osmanlı devlet olarak, kurumlar olarak, ordu olarak, ekonomi olarak, hepsinden önemlisi askeri güç, teknolojik güç ve silah olarak batıya yenik düşmüş ve artık savaş meydanlarındaki mağlubiyetin haberi beklenir olmuştu. Bu haberler de gecikmedi.
Evet Osmanlı zaten yenilmiş ve sadece ajan gücü ayakta kalabilmişti. İşte bu ajanlarla ne yapılabilirse yapılacaktı.
Enver Paşa Almanlara yakın edilmiş ve savaş kaybedilince de kenara çekilmişti.
Artık sıra Atatürk ve Bediüzzaman'daydı. Çünkü tek ağızlı kılıçla olmamıştı yine olmayacaktı. Yeni kurulacak devletin Osmanlıyı yıkan tüm unsurlardan temizlenmesi gerekiyordu. Lozan Antlaşması ZAMAN KAZANMAK için yapılmış bir antlaşmaydı. O kadar yapılabilmişti. Çünkü ülke hala işgal altındaydı. İngilizler ve Fransızlar İstanbul'daydı. Anadolu'da Atatürk'ün Yunanlılar ile yapacağı Kurtuluş Savaşının sonucunu merakla bekliyorlardı. Çünkü Türk Milletinin gücünü test ediyorlardı.
Atatürk önderliğinde Türk Milleti kazanınca işgalden vazgeçtiler ve "Türk Milleti ile anlaşma yapalım ama istediklerimizi de dayatalım çünkü biz hala güçlüyüz" dediler. İşte Lozan böyle yapıldı. Zaman kazanmak için. Hatta İnönü ağzından kaçırarak "Lozan'da yüz sene kazandık" deyiverdi. O söz gerçekte Atatürk'e aitti.
Eğer 1.Dünya Savaşını kaybetmeseydik ne Mondros, ne Sevr ne de Lozan olacaktı. Osmanlıda üç yüz yıldan beri düşünülen Cumhuriyete tıpkı Gorbaçov'un Glasnost ve Perestroyka'sı gibi belki de Putin'in BDT gibi geçilecekti.
Hilafetin kaldırılmasına gerek olmayacaktı. Atatürk saltanatı zaten Osmanlı projesi olduğu için Hilafeti de koruyacak gücümüz kalmadığı için kaldırmıştır.
Devam...
O yüz senelik zaman kazanıldı ama nasıl değerlendirilecekti? İngiliz, Fransız hatta ABD rahat bırakacak mıydı? İstediklerini almışlardı ama alamadıkları ve farkına varamadıkları da vardı.
Bu yüz senelik dönemde Türk Milleti, Osmanlıyı yıkan sebeplerden arınarak yepyeni ufuklara açılabilirse ve yılmadan çalışıp tekrar onlarla er meydanına inebilecek güce kavuşursa, tüm dünyaya gerçek İslamın gerçek zaferinin ilan edilmesi mümkün olacaktı. Ama bunu yapacak olan da Hz.Mehdi AS'dı ve bize düşen ona hazır asker olabilmekti. İşte yüz yılın amacı buydu.
Atatürk de Bediüzzaman da bunu biliyordu.
Maddi kalkınmayı Atatürk başlattı. Manevi kalkınmayı Bediüzzaman. İngiltere, Fransa ve ABD'ye rağmen.
Atatürk yeni kurulan devletin kurallarını, maddi kalkınmanın temeli olan akıl ve bilim üzerine inşa ederken, Bediüzzaman da hurafelerden arınmış akıl ve bilim ile anlaşılabilecek ve yaşanabilecek gerçek İslam'ı inşa etmeye çalışıyorlardı. Dost olduklarını bilselerdi asla müsaade etmezlerdi.
Zaten hiç boş durmamışlardı. Tek parti döneminde Osmanlı'daki hurafeleri bahane ederek kasten din düşmanlığı yapmışlar ve ileride kullanabilecekleri karşıt görüşü beslemişlerdi.
O karşıt görüş gerçekten İslam mıydı? Siyasal İslam, radikal İslam, tekfirci İslam, Cihatçı İslam vs.vs. Oysa Kuran'da sadece bir İslam var ve o da Bediüzzaman'ın ihya etmeye çalıştığı İslam.
Laikliği din düşmanlığı olarak kullanmışlardı. Oysa Hz.Peygamber SAS Efendimizin yerine halife tayin etmeyişi laikliğin İslama uygun olduğunun delili değil miydi?
Çünkü halife hem dini hem de dünyevi liderliği temsil ediyordu.
Dini lideri sadece Allah cc bilir ve tayin edebilir.Dünyevi lideri ise halk seçer ya da biri zorla ya da hile ile gelir alır.
Muaviye ve Yezid'in liderlikleri böyle değil mi? Hz.Peygamber SAS Efendimiz Hz.Ebu Bekir RA'ı bizzat kendisi halife tayin etseydi ve yıllar sonra Muaviye hile ile o makamı eline geçirseydi, gerçekten dini lider olabilecek miydi? İşte laiklik ilk önce bu. Sonrası da var tabi.Yazının konusu değil.
Devam...
Dünyadaki cennet; bağ bahçeler, cehennem ise hapishanedir. Şu işe bakınız ki Kuran'da baştan sona cennet ve cehennemi anlatır. Cehennem ile korkuturken, Cennet ile müjdeler. Yani korku ile ümit arasındadır İslam.
Bediüzzaman'ın dünya hayatı da hapishanelerde ve bağlarda bahçelerde geçmiştir. Risalei Nurlar bu mekanlarda yazılmıştır.
Cennet ve cehennemi anlatan Kuran'ın yeniden yorumlanması olan Risalei Nurlar işte dünyanın bu cennet ve cehennemlerinde kaleme alınmıştır. Hepsi planlıdır. Amaç o Risalelerin hakkını vererek yazılmasıydı.
Yoksa Bediüzzamana dünyanın her yeri cennet, her yeri cehennem. Anlayanadır tabi bu da. Bediüzzaman da diğer şeyhler mollalar gibi sahte cennette yaşasaydı acaba Risaleleri böyle yazabilir miydi? Allah CC en büyüktür.
Ahireti cennet olana dünyanın her yeri cehennemdir ama ahireti cehennem olana da dünyanın her yeri bir cennettir. Çünkü ne dünyanın cehennemi ahiretin cehennemine ne de dünyanın cenneti ahiretin cennetine bedel olamaz. Üstelik biri bir anlıktır diğeri ise ebedidir.
Risalei Nurlar Bediüzzaman'a İngiliz,Fransız ve ABD'ye rağmen, derin devlet tarafından korunarak ve himaye edilerek yazdırılmıştır. Devlet korumasaydı yazamazdı. Çünkü gün gibi ortada olduğu ve gizlenemediği için maddi kalkınmanın liderine o kadar izin vermemişlerdi. Bediüzzaman'ın Atatürk'ün gizli bir dava arkadaşı olduğunu bilselerdi asla izin vermezlerdi. Kaderi İlahi başka tabi. Allah'ın dediği olur.
Efendim Atatürk ile ilgili Bediüzzaman, en yakınında bulunan talebelerine Süfyan demiş. TAKİYYE YAPMIŞ.Peki o en yakın talebeler şu anda ne haldeymiş?
Var mı içlerinden biri diğerini adam yerine koyan? Yüz parça oldular. Gülen cemaati dünya çapında başarılı oldu diye Gülen'i Süfyan ilan ettiler. Hani sizin Süfyanınız başkasıydı? Bu talebeler mi? Ayıp kardeşim, çok ayıp.
Bediüzzaman'ı şu anda Gülen Cemaati temsil ediyor. Bunu Bediüzzaman da zaten ta o zaman açıklamış. "O Risaleler dünya çapında yayılır ve dünyanın her yerinde çiçekler açar" demiş. Var mı böyle bir cemaat, Gülen cemaatinden başka? Yok.
Peki Atatürk ile Cemaat arasında nasıl bir bağ olabilir?
Bediüzzamanı temsil eden Cemaat gerçek İslamı tebliğ ediyor. Akıl ve bilimi rehber ediniyor ve Kuran'daki "Oku. Yaratan Rabbinin adıyla oku" ayetini tam olarak icra ediyor.
Kuran'daki matematiği cami imamı bilmez. Ancak bir matematikçi anlayabilir. Kuran'daki fiziği bir Fizik alimi, Kimyayı Kimya alimi anlayabilir.
Cemaat de bunu yapmıyor mu? Talebeleri tüm uluslararası yarışmalarda matematik, fen, fizik, kimya ödülleri almıyorlar mı? Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Osmanlı'nın düştüğü hurafelerden arındırma davasına hizmet etmiyor mu?
Efendim bunlar hain! Memleketi satmışlar! ABD, İngiltere, Fransa, İsrail ve Siyonizme hizmet ediyorlar! İşte bak Gülen'i vermiyorlar! Koruyorlar!
Ya cemaat Atatürk'ün ve Bediüzzaman'ın maddi ve manevi mirasını üstlenerek, Zülfikar'ın iki ucunu da gövdede birleştirip kabzeyi tutacak kişiye uzatıyorsa? Ve esas sorun da buysa?
Diyelim ki biz ABD, İngiltere, Fransa ve Siyonizm olalım. Cemaat de düşmanımız olsun. Ülkemizdeki okullarını kapatmak kolay.Liderleri de elimizde, istersek öldürürüz. Ama cemaat biter mi? Bitmez. O zaman ne yapmalı ki nereden nasıl başlanmalı ki, Cemaatin kökü kazınsın?
Ben cemaatçi değilim ama Allah'dan korkarım. Bize göre Cemaat Atatürk'ün ve Bediüzzaman'ın izinden gidiyor. Ve onların yarım bıraktıkları işi tamamlayacak ve Zülfikarın kabzesini tutması gereken kişiye uzatacak. O günler de çok ama çok yaklaştığı için yazdık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.