4 Eylül 2015 Cuma

ABDULBARİ ATVAN AĞIR KONUŞTU

ABDULBARİ ATVAN, ÇOK DEĞERLİ BİR ARAP ARAŞTIRMACI VE YAZARDIR.
BİZ GENELDE BÜTÜN YAZILARINI OKUMAYA ÇALIŞIYORUZ.HERKESE DE TAVSİYE EDİYORUZ.İŞTE SON YAZISI:




Rey el-Youm gazetesi Baş Yazarı Abdulbari Atvan, Suriye’deki silahlı gruplara milyarlarca dolarlık yardım yaptıkları halde tek bir mülteci bile kabul etmeyen Arap ülkelerini eleştirdi.
 Abdulbari Atvan, Rey el-Youm gazetesinde bugün yayımlanan yazısında Suriye’deki savaş için milyarlarca dolar harcayan Arap ülkeleri ile savaşı tahrik eden Yusuf el-Karadavi, Selman Avde, Muhammed Arifi ve Adnan Arur gibi müftülerin mülteciler konusundaki duyarsızlıklarını sert ifadelerle eleştirdi.

Rey’ul Yevm Editörü Abdulbari Atvan’ın Suriyeli mültecilerin sorunları karşısında Arap ülkelerinin tutumunu sorguladığı yazısı;

– Suriye krizinin asıl sorumluları olan Yusuf el-Karadavi, Muhammed el-Arifi ve Adnan al-Aroor gibi isimler neden Suriyeli mültecilerin yaşadığı insanlık dramı karşısında sessizliğe büründüler? Neden Körfez Ülkeleri’nden Müslüman kadınların onur ve haysiyetini korumalarını, mültecilere İslami kimlik ve haysiyet verilmesini istemiyorlar? Avrupa ülkelerinden önce bu iş, biz Arapların sorumluluğunda değil mi?

– İşin ilginç yanı medya imparatorlukları aracılığıyla dünyaya Suriye’yi ve Suriyelileri diktatörün pençesinden kurtarmak için Suriye halkına destek oldukları hikâyelerini anlatan, Suriyeli isyancıları silahlandırmak için milyarlarca dolar harcayan Arap ülkeleri (özelikle körfez ülkeleri), bugüne kadar bir tane bile Suriyeli mülteciye kucak açmadı. Sınır kapılarını Suriyeli mültecilerin yüzüne kapadı. Hiçbir şey olmamış gibi yüzlerini başka yöne çevirdi.

– Fakirlik ve borç batağında yüzen, kendi halkı için yeterli içme suyu bile olmayan Ürdün, Lübnan ve Mısır gibi ülkeler, yüz binlerce bazen milyonlarca Suriyeli mülteciye kucak açarken Suriyelilerin yaşadığı sorun ve sıkıntılarla yüzleşmek istemeyen milyarlarca dolar sermayeye sahip bazı Arap ülkeleri İslam’ı, Arap ırkını ve mertliği unutmuş gibi gözüküyor.

– Petrol zengini ülkeler, Suriyeli mültecileri yok sayarken Avrupa ülkeleri yüz binlerce Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Okulların ve üniversitelerin kapılarını mültecilere açıyor. Anayasal haklardan faydalanmaları için onlara daimi oturma ve çalışma izni hatta kimlik veriyor!

– Angela Merkel bile yıllık 350 bini Suriyeli olan 500.000 mülteci kabul ediyor. Tek bir mültecinin bile geri çevrilmesinin insani değerlere ve adalete aykırı olduğuna inanıyor. Almanya İçişleri Bakanı Thomas De Maiziere, mülteciler hakkındaki mevcut bürokrasinin azaltılması ve acilen mültecilere yardım edilmesi çağrısında bulunuyor.

–  Müslüman âlimlerden birisi Merkel’in Hıristiyan partinin başkanı olduğunu ve mültecilerin Hıristiyan olmasından korktuğunu söylemişti. Bu âlime teşekkür ederek şunu sormak istiyoruz;

„Neden yaşadığın İslam ülkesi, İslam’ın ve Müslüman kimliğinin korunması için girişimde bulunmuyor? Neden kapılarınızı mültecilere açmıyorsunuz? Almanya, Fransa ve Avusturya’dan önce Arap ve Müslüman ülkeler mültecileri barındırmakla mükellef değil mi?

–  Herkes mülteci krizinin başladığı ilk günlerde Ürdün’deki Zatari mülteci kampını ziyaret etti. Cepleri para dolu yaşlı kurtların yanlarına insan simsarlarını alarak yaşı küçük kızları satın almak için kampın etrafında voltalar attığının anlatıldığı üzücü olaylara şahit oldu. Bu yaşlı kurtlar bir yandan yaşı küçük Suriyeli kızları esir gibi satın alırken diğer taraftan da kızların ülkesinde (Suriye) cinayetler işledi ve Suriye’de yanan ateşe benzin döktü.

– Bu insanların amacı iddia ettikleri gibi Suriye halkını korumak değildi. Tek amaçları kendilerini ‚Yabancıların egemenlik planları karşısında sessiz kalan ve İslam dünyasını bölmek amaçlı komplolara ortak olan korkaklar‘ olarak isimlendiren Suriye Devlet Başkanı’ndan intikam almaktı.

–  Suriyeli çocuk ve annelerin denizdeki cansız bedenini, frigorifik kamyonlarda can veren insanları ve Avrupa sınır kapılarından geçmek için bir fırsat kollayan kadınları gördükten sonra Yusuf el-Karadavi, Muhammed el-Arifi, Adnan al-Aroor ve Şeyh Abdurrahman Sudeys gibi isimlerin geçmişte Suriye halkını korumak bahanesiyle Suriye’de cihat fetvası verdikleri gibi ülkelerinin mültecilere kapılarını açması yönünde fetva vermesini bekliyorduk! Ancak bu sefer ölüden bile ses çıkarken bu şeyhlerden tek kelime söz duymadık.

– Neden Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt, mültecilerin yardımına koşmuyor? Yoksa bu mülteciler Müslüman değil mi? Sünni değil mi?

– Müslüman olmayan Almanlar ırkçılık karşıtı protesto yaparak devletlerinden Suriyeli mültecilere yardım etmesini istiyor. Futbolcular açtıkları yazılı pankartlarla kendi ülkelerinden aynı talepte bulunuyor. Neden bizim şeyhlerimiz merhametsiz Arap krallarına karşı aynı şeyi hatta dörtte birini bile yapmıyor?

– Müslüman olmayan batı, mülteci Müslümanlara eğitim ve öğretim hakkı tanıyor. Arap ülkeleri özellikle de zengin körfez ülkeleri kendi topraklarında yaşayan mültecilere hastanelerde tedavi olma ve okullarda eğitim görme imkanı tanımazken Suriyeli mültecilere mi yardım edecek?!

– Keşke tek sorun Arap ülkelerinin Suriyeli mültecilere kapılarını açmamak olsaydı. En büyük sorun, bu ülkelerin Suriye’nin iç işlerine karışıyor olması. Suriye’deki katliamlar daha da artsın diye isyancılara silah göndermeleri, fitne çıkarma peşinde olmaları. Kimse bu ülkelere ‚Eğer mültecilere yardım elinizi uzatmıyorsanız lütfen hiç değilse şer gölgenizi bu insanların üzerinden çekin‘ demiyor. Çünkü Suriye’de yaşayan Suriyelilere yardım iddiasından bulunan birisi, Suriye toprakları dışındaki Suriyelileri kendi haline bırakamaz. Eğer yanlış düşünüyorsam biri bana doğruyu anlatsın!

– Suudi Arabistan’ın Yemen saldırıları ayları geride bıraktı. Öngörümüz Yemen’de yaşanan krizin de Suriye krizi gibi beşinci, altıncı ve onuncu yılını göreceğiz. Suudilerin vahşi Yemen kuşatması, Suriye kuşatmasından daha kapsamlı. En azından Suriyeliler Lübnan, Ürdün, Irak ve Avrupa ülkelerine kaçabilir ama Yemenli mülteciler nereye kaçacak. Diyelim ki Yemenliler Suudi kuşatmasını delerek Arabistan’a akın etti. Yemenlileri nasıl bir gelecek bekleyecek? Arabistan tıpkı Lübnan, Ürdün ve Avrupa gibi bu insanlara sıcak kucaklarını açacak mı? Hayır, tahkir, aşağılama ve dışlama aynen devam edecek.

– 1991 Kuveyt savaşından sonra bazı Iraklılar hata yaparak Arabistan’a sığındı. Bu insanlardan bazıları asker ya da asker yakınıydı. Ne oldu onlara? Refah Kampı’nda, çölün ortasında sıkı güvenlik önlemlerinin altında yaşadılar. Beş yıl sonra kampı terk etmelerine izin verildi. Sonrasında Suudi yöneticiler BM’ye bağlı kuruluşlara yüzlerce milyon dolar para vererek bu insanların İsviçre, Norveç ve Kanada gibi ülkelere gönderilmesini istedi. Hiçbirisine Suudi Arabistan’da yaşama hakkı vermediler.

– Biz Araplar ırkçılığın en kötü olgusuyuz. Suriyeli mültecileri kabul eden hiçbir Avrupa ülkesi Şia mısın, Sünni misin, İsmaili misin, Alevi misin, Müslüman ya da Hıristiyan mısın diye sormadı!
– Avrupa yollarına düşen mültecilerin büyük çoğunluğu Ehlisünnet. Peki, Ehlisünnet için gözyaşı döken âlimler nerede şimdi? Eğer Suriye rejimi bu insanlara zulüm ettiyse, yaşanan buhran ve krizin sorumlusu rejimse neden bu alimler mültecilere yardım için bir şeyler yapmıyorlar? Suriyeli muhalifler neredeler? Neden mültecilere yardım elini uzatmıyorlar?


– Tüm bu çifte standart ve nifaktan sonra hala neden Müslüman gençler aşırıcılık akımına kapılıp IŞİD ve El-Kaide gibi örgütlere katılıp kendilerini bombalarla patlatıyor diye soracak mısınız?

1 KASIM SEÇİM ANALİZİ

1 KASIM'DA ERKEN SEÇİM YAPILACAK






İŞTE ANALİZ...

Şu an için AKP yüzde 35-40, CHP 25-30, MHP 15-20, HDP ise 10-15 arasında geziyor.

Seçimlere iki ay var.Çok şey değişebilir. Bize göre 1 Kasım'ın galibi CHP olacak.

7 Haziran'da HDP barajı geçmeseydi ya da hiç seçime girmeseydi, AKP daha o zaman tek başına iktidara gelecek oy oranını yakalayacak ve bu erken seçimler de hiç olmayacak ve konuşulmayacaktı. AKP'nin bütün hesaplarını HDP bozdu. Bir de barajı geçince AKP iktidardan düştü.

Ama yine birinci parti çıktığı için hükumeti bırakmadı.Önce hükumet kurma görevi aldı, koalisyon görüşmeleri yaparak iktidarda kaldı.Sonra erken seçim kararı aldı ve seçim hükumeti olarak seçimlere kadar iktidar olmaya devam edecek. Zaten AKP'nin planı da buydu.7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar beş ay daha...

Erken seçime hazırlık olarak da AKP'den HDP'ye kayan yüzde altılık oyu geri alabilmek için açılımı bitirdi ve PKK'ya savaş açtı. Açıkçası bu durum,açılımdan hiç de hoşnut olmayan Kahraman Ordumuzun da işine geldi.

Yıllardır gözlerinin önünde her türlü taşkınlığı yapan ve açılım ortamında güç kazanan PKK'yı açılım nedeniyle vurması engelleniyordu.Eli kolu bağlıydı.İşte şimdi vurması gerekiyordu ve vurdu.

Zaten 7 Haziran seçimleri de güneydoğuda demokratik sonuçlar doğurmamış ve halkın oy kullanması PKK'lılar tarafından engellenerek sandıklara toplu HDP oyları atılmış ve HDP kazandı diye tutanaklara geçirilmişti.Operasyonların bir amacı da güneydoğuda seçimlerin PKK baskısı olmadan yapılmasını sağlamaktı.

Diğer taraftan AKP, MHP'nin oylarını da bu operasyonlarla almayı ya da en azından 7 Haziran'da MHP'ye kayan yüzde üçlük oyunu geri çağırmayı hedefliyordu. Operasyonlar buna katkıda bulunacaktı.Son anda diğer atılımlarını da yaptı ve Tuğrul Türkeş'i transfer etti.


Tuğrul Türkeş MHP'ye zarar verdi algısı oluşsa da aslında Devlet Bahçeli'nin liderliğini pekiştirdiğinin farkına da varamadılar.Artık MHP'de Devlet Bahçeli gerçek bir Başbuğ konumuna yükseldi. Ve Türkeş'in siyasi geleceği de onun elinde. Atacak partiden ve AKP aday gösterecek. Bu kadar basit. 

Ama bu durum AKP ve MHP'nin oylarını nasıl etkileyecek? Bize göre asla MHP aleyhine olmaz. Tam tersine Bahçelinin liderliğini eleştirenler de tartışmasız kabul edeceklerdir. Yani MHP lider sorununu çözmüştür. (Bazılarına göre böyle bir sorun vardı ve MHP bu yüzden bir türlü atılım yapamıyordu.)

Devam...

(Yazının buraya kadar olan kısmını bir hafta önce yazmıştık.İnternet kesilince kalanını kaydetmemiş.Yeniden yazıyoruz.)

Devam...

Gelelim CHP'ye. 
Bize göre 1 Kasım seçimleri AKP açısından 7 Haziranı aratan bir seçim olacak. CHP, 7 Haziran sonrası şunu gördü:

AKP'yi iktidardan indirmek için tek başına hükumet kuracak çoğunluktan etmek yeterli olmuyor.Birinci parti olduğu müddetçe AKP iktidarda kalacak. O halde ne yapıp edip CHP'yi birinci parti yapmanın yolunu bulmalı.

Emperyalistlerin planı ise hazır. AKP ile başlatılan ve AKP ile bitirilen "AÇILIM"ı şimdi de CHP ile devam ettirmek istiyorlar. CHP buna zaten dünden razı.

PKK da köşeye sıkıştı ve elinden gelen her türlü yola başvurup "Açılım'a "geri dönmek istiyor.
Artık AKP ile dönmek de mümkün değil. 

Yapılacak olan CHP-HDP gizli ittifakıdır. Yani PKK, 7 Haziran'da HDP'ye oy verenlerin 1 Kasımda CHP'ye oy vermelerini isteyecek. CHP'nin % 26 oyu vardı. HDP de % 14 aldı.Toplamı % 40 ediyor.
Yani birinci parti olma ihtimali var.

Peki bu ittifak nasıl olabilir?

Eğer CHP ile HDP açıktan seçim ittifakına giderlerse CHP'nin hedeflenen % 40 oyunun CHP kanadından % 5'i MHP'ye kayar ve CHP, HDP ile birlikte % 35'i geçemez. 

Ama ittifak gizli olursa iş değişir. Şöyle ki:
PKK, HDP'nin seçime girmemesini, onun yerine güneydoğuda bağımsız adaylarla girilmesini ve ülkenin diğer yerlerinde CHP'nin desteklenmesini isterse CHP'den MHP'ye kayacak oylar da engellenmiş olur ve ittifak da açıktan reddedilerek % 40 gerçekleşebilir. Bizim öngördüğümüz plan da budur.

Bir parantez:
( CHP'yi mi destekliyorsunuz? Hayır.Bizim siyasi görüşümüz bellidir ve bu seçimde de MHP'yi destekleyeceğiz İnşallah. Ama duygu başka, gerçekler başkadır.Burada gerçekleri tahmin etmeye çalışıyoruz.)

1 Kasım'da AKP birinci olsa ne değişir? CHP birinci olsa ne değişir?

Bir defa; AKP de birinci olsa, CHP de birinci olsa hükumet yine kurulamaz.Delili 7 Haziran'dır.

Çünkü 7 Haziran sonrası hükumet kurulamamış ise sorumlusu ne CHP'dir ne de MHP.

Tek sorumlu AKP'dir.Çünkü AKP zaten hükumet kurmak istemedi.Eğriye eğri, doğruya doğru.

İşte ispatı:

Koalisyon görüşmeleri sonrası Kılıçdaroğlu ne dedi? 

"AKP bize hükumet kurma teklifi yapmadı" dedi. Teklif yapılmadıysa nasıl kurulacak? 

AKP'nin dediği "Eğer bizimle bir koalisyon hükumeti kurmak isterseniz nasıl bir hükumet düşünür, ne gibi taleplerde bulunursunuz" sorusudur. Ve görüşmelerde de bunlara cevap aranmıştır.

Aynı şey MHP için de geçerlidir. CHP de MHP de benzer şartları öne sürünce AKP'den her iki partiye de koalisyon teklifi gelmemiştir. Kurmayan AKP'dir. 

1 Kasımda birinci olursa nasıl kuracak? Yine oyalama taktikleri ile bir kaç ay daha iktidarda kalmayı ve yeniden bir erken seçime daha gitmeyi planlayacaktır.Yani 1 Kasım, 7 Haziran'a resetlenecektir.

Peki CHP birinci olursa hükumet neden kurulamaz?

Çünkü ilk önce AKP'ye gidecektir ve AKP'de "Siz bizimle kurmadığınız için biz bu hale düştük, biz şimdi niçin sizi yükseltelim niyetini "Milletimiz AKP'ye ana muhalefet görevi vermiştir" kamuflajına sığınarak reddedecektir.

Kabulün ise tek şartı vardır o da 7 Haziran sonrası muhalefetin AKP'ye koştuğu şartların iktidar partisi CHP tarafından kabul edilmesidir. Yani CHP iktidarda AKP'ye teslim olursa CHP-AKP Koalisyonu da kurulabilir.

MHP açısından 1 Kasım sonrası iktidar hesapları ise 7 Haziran'da olduğu gibi olacak ve MHP tek başına iktidara gelinceye kadar asla koalisyona girmeyecektir. Bize göre MHP bu konuda haklıdır. 

Çünkü bu güne kadar koalisyonlarda yer almış ve ortaklarının icraatlarından sorumlu tutulmuştur. APO'nun asılmasının askıya alınmasına da şerh koymasına rağmen yani askının o zamanki ANAP-DSP ikilisinin icraatı olmasına rağmen MHP'ye fatura edilmek istenmiştir.

Daha sonra yasal düzenleme AKP tarafından yapılmış olmasına rağmen MHP yine de bu iftiralardan kurtulamamıştır.Çamurun izi kalmıştır. İşte bu nedenle MHP artık TEK BAŞINA İKTİDARA GELİNCEYE KADAR KOALİSYONLARA GİRMEYECEKTİR.

1 KASIM SONRASI SİYASİ İSTİKRAR NE OLUR?

Bu konu daha uzundur ama kısaca sivil siyasetin sonuna gidildiğini de söyleyebiliriz.Ya merkez sağda AKP'nin dağılmasıyla yeni oluşumlar çıkacak ya da siyasi istikrar olmayacaktır. 

Önceki bir yazımızda 7 Haziran sonrası koalisyon hükumetinin AKP-CHP ve MHP arasında kurulması ve Milli mutabakat hükumeti olarak öncelikli olarak ülkeyi tehdit eden PKK/PYD, IŞİD gibi terör örgütlerinin sırasıyla yok edilmesi gerektiğini ve ABD-Rusya arasında patlak verecek 3.Dünya Savaşına, henüz başlamadan ACİLEN hazırlanılması gerektiğini ifade etmiştik.

1 Kasım yaklaştıkça ortaya çıkacak gelişmeler bu önerinin ne kadar elzem olduğunu da gösterecek.

Ama bu ülke sahipsiz değil.Çünkü Albayrağımız Ukabın manevi, Ukab da Albayrağımızın maddi koruması altındadır İnşallah.