3 Nisan 2014 Perşembe

SİYAH SANCAKLILAR (6)
PEKİ SİYAH SANCAKLILAR NE YAPACAKLAR? KİMİNLE SAVAŞACAKLAR? NEREDE? NASIL?



Siyah Sancaklıların ne yapacakları ile ilgili hadis yorumları birbirinden farklı sonuçlar ortaya koysa da aslında hepsi de doğrudur ve çelişki yoktur.

Hadisleri ve hadis yorumlarını yazılarımıza almıyoruz çünkü çok hadis var, çok yorum var. İsteyen takipçilerimiz bu hadisleri ve yorumlarını internetten kolaylıkla bulabilirler. 

Ayrıca Gaybi Haberler ve Gaybi Hadisler isimli kardeş bloglarda sadece bu hadisleri okuyabilirler.

Biz doğrudan çıkarabildiğimiz sonuçları paylaşalım.

Bir hadis yorumu Siyah Sancaklıların Horasan’dan çıkıp KUFE’ye geleceğini, orada Süfyan’ın ordusunu yenip Hz.Mehdi’ nin Mekke’den zuhurunu bekleyeceğini anlatıyor.

Başka bir hadis yorumu ise yine Horasan’dan çıkacaklarını ama İlya’ ya kadar (KUDÜS) ilerleyeceklerini ifade ediyor.

Yine başka bir hadis yorumu Siyah Sancaklıların Şam’dan Mısır’a gideceklerini orada ABD orduları ile yedi ay savaşacaklarını belirtiyor.

Siyah Sancaklılar Ordusunun Kahraman Türk Ordusu olduğunu önceki beş bölümde açıklamaya çalışmıştık.

Şunu hemen belirtelim. Bizim araştırmalarımıza göre ÜÇ TANE Siyah Sancaklılar Ordusu var.

Birincisi Kahraman Türk Ordusu’dur.

İkincisi İran vurulduğu anda İran’ın kuzey doğusundan ve Afganistan bölgesinden çıkacak olan ordudur.

Üçüncüsü ise bunlara yardıma gelecek olan ve Maveraünnehirden çıkacak olan Haris Bin Harras’ın ordusudur.

Bu orduların hepsi de düzenli ordular olup, hiç birisi El Kaide gibi terörist gruplar değildir.
Belgesi ise şudur ki El Kaide isteseydi Sudan’dan Sina Yarımadasına geçer ve tünellerden doğruca Gazze’ye geçebilirdi. Hem de silahları ile birlikte. Bu mümkündü ama CIA-MOSSAD’ın izni ve emri ile hareket edenler için BU İMKANSIZDIR.

Gelelim senaryo ile Siyah Sancaklıları anlatmaya:

Kudüs’e gidecek olan Siyah Sancaklılar Kahraman Türk Ordusu’dur.

Kufe’ye inecek olan Siyah Sancaklılar ise İran’ın kuzeydoğusundan çıkacak Siyah Sancaklılardır. Bunlar Horasan, Tacik ve Afgan Türklerinden oluşan ordudur.

Üçüncü Siyah Sancaklılar ordusu ise (Haris Bin Harras'ın ordusu) Kazakistan,Türkmenistan ve Özbekistan bölgesinden Hazar Denizi'nin doğusundan İran'a gelecek, doğudan gelen Siyah Sancaklılar Ordusuna yardım edip onlarla birleşip Kufe'ye inecek Ordudur.

Şamdan Mısır’a gidecek olan Siyah Sancaklılar ise bu üç ordunun birleşmesinden sonra Hz.Mehdi AS’nın komutasında ABD’nin Ortadoğu’daki son kuvvetlerini Mısır’dan defedecek ordudur.

SENARYO GENİŞ BİR SONRAKİ YAZIDA YAZALIM.
DEVAM EDECEK




KÜRT KARDEŞLER.. APO DENEN AJANA KANMAYINIZ

KÜRT KARDEŞLER.. APO DENEN AJANA KANMAYINIZ

AVUKATLARI ARACILIĞIYLA TWİTTER'DEN PAYLAŞIMLAR YAPMIŞ VE TEHDİTLER SAVURMUŞ






Apo’dan ‘iç savaş’ tehdidi: Diyarbakır ayaklanırsa 30 yıllık bilanço kadar olur Abdullah Öcalan, Twitter’da yayımladığı mesajlarında Güneydoğu’da özerkliği kabullendirmek için iç savaş tehdidini yükseltti. ‘5 milyon kişi de ölse biz bu teslimiyeti asla kabul etmeyiz’ iletisini paylaştı Yerel seçimlerin ardından Güneydoğu’da özerklik çalışmalarını hızlandıracağını daha önce açıklayan PKK, bu amacına ulaşmak için Batı’da iç savaş tehditlerine başladı. Abdullah Öcalan’ın avukatları tarafından yönetilen Twitter hesabından, 2 Nisan gününün ilk saatlerinde tehdit mesajları yayınlandı. Öcalan’ın mesajlarının yanı sıra, BDP’nin kazanamadığı bazı ilçelerde silahlı PKK’lıların da karıştığı bildirilen ve çatışmaların yaşandığı eylemlerle, zor yoluyla belediye sayısını artırma girişimleri oldu. KCK Yürütme Konseyi, herkesi Türkiye çapında eyleme çağırdı. ‘5 milyon kişi de ölse...’ Öcalan’ın yayınladığı mesajlarda, Güneydoğu’da özerk bölgeyi genişleterek ilan etmek için iç savaş tehdidi savruluyor. Öcalan’ın yayınladığı mesajlarda dikkat çekici ikinci boyut, AKP’ye “Siz Batı’yı biz Güneydoğu’yu aldık, bölgemize karışmayın” mesajı olarak okunabilecek şekilde. Mesajların ilk bölümü şöyle: “AKP içinde Kürtler var, başbakan onlara her istediğini yaptırabilir. Bu onun hakkıdır. Fakat biz özgür Kürtler, özgürlük hareketine bağlı Kürtler bu siyasi fahişeliği, bu irade kırmayı asla kabul etmeyeceğiz. 5 milyon kişi de ölse biz bu teslimiyeti asla kabul etmeyiz.” ‘Diyarbakır ayaklanırsa 30 yıllık bilanço kadar olur’ Öcalan mesajlarına iç savaş tehdidiyle şöyle devam ediyor: “Toplumda bir birikim var. Örneğin, Yüksekova gibi bir yerde kent çatışması olursa ne olur? Yüz bin kişi bir anda sokağa dökülür, halk arasına gerilla da karışırsa, uçaklar kalkar, bombalar, panzerler tarar, bir anda on bin kişi ölebilir. Bunun İstanbul, Mersin, Adana, Diyarbakır gibi kentlerde olması halinde, Diyarbakır gençlerini böyle bir durumda kim durdurabilir? Ben Diyarbakır’ı biliyorum, Diyarbakır’ın gençleri bir hareketlendi mi, sokak aralarına yayıldı mı, aralarına bir de gerilla katılmışsa kimse durduramaz. Böyle şeyler gelişirse, kent çatışmalarına sıçrarsa, bir günlük bilanço otuz yıllık süreçteki bilanço kadar olur. O zaman böyle bir durumda asker-polis de halkın karşısında duramaz, ya memleketine kaçar ya birliğine çekilir.” Çankaya pazarlığı PKK yayın organlarında sözü geçen yazarlardan Cahit Mervan da aynı gün “Çankaya Köşkü mü, Ceylanpınar mı?” başlıklı yazısında benzer bir tehdidi savuruyor: “Bir bakarsınız ki, Ceylanpınar gibi küçük, güzel ve demokrasi isteyen bir kenti düşürmeye kalkarken, şehirlerinizi, sokaklarınızı iç savaş sarmış. Bu saatten sonra tercih Erdoğan’ındır. Savaş çıkararak Çankaya Köşkü’ne çıkmak mı önemli? Yoksa Ceylanpınar ve Kürdistan halkının iradesine saygı göstermek mi?” KCK’dan metropollerde eylem yapma çağrısı KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı açıklama yayınlayarak, herkesi eyleme çağırdı. Açıklamada şöyle dendi: “Tüm halkımız Ceylanpınar, Ahlat ve Kağızman başta olmak üzere iradesine sahip çıkarak direnen halkımızın yanında yer almalıdır. Halkın iradesine yönelik bu saldırılara karşı tüm Kürdistan’da ve metropollerde tepkisini ortaya koymalıdır. Kürt halkının iradesine ve emeğine yapılan saldırılara sessiz kalmayacağını herkese göstermelidir.

EY KÜRT KARDEŞLER!

BU ADAM 1978 DE ALMAN AJANIYDI, SOL DEVRİM AMAÇLADI.

1984 DE FRANSIZ AJANI OLDU. TUNCELİ'Yİ BÖLÜP ERMENİSTAN'A KATMAK İÇİN ÇALIŞTI.

1990 DAN BERİ MOSSAD AJANIDIR.VE TÜRKİYE'NİN GÜNEYDOĞUSUNU BÖLÜP İSRAİL'E KATMAK İÇİN ÇALIŞMAKTADIR.

ŞU AN ARKASINDA ABD SİYONİSTLERİ  İLE İSRAİL VARDIR.

TÜRKİYE'DE İÇ SAVAŞ ÇIKARIP, KÜRTLERİ KIRDIRIP GÜNEYDOĞUYU İNSANSIZ OLARAK İSRAİL'E KATMAK İÇİN ÇALIŞIYOR. KÜRDÜN-TÜRKÜN CANI ONUN İÇİN HİÇ ÖNEMLİ DEĞİLDİR.

BU AJANIN OYUNUNA GELMEYİNİZ. 
ALİMLERİN HADİS YORUMLARINA GÖRE:

2015 YILININ SONUNA KADAR TÜRKİYE'DEKİ HER TÜRK YA DA KENDİSİNİ TÜRK HİSSEDEN KÜRT VE DİĞER TÜM VATANDAŞLAR BÖLÜK BÖLÜK, ALAY ALAY MHP Lİ OLACAKLAR. 

2016 YILINDA İSE PKK' YA VE BU AJANA KANAN MASUM KÜRT KARDEŞLERİMİZ

 "KEŞKE BU ŞEREFSİZ APO AJANINA KANIP PKK'YA UYMASAYDIK DA HEPİMİZ DE MHP' Lİ OLSAYDIK" DİYECEKLER. 

BUNDAN EMİN OLUNUZ.

HADİS YORUMLARINDA TÜRKİYE'NİN BATI BÖLGELERİNDE BÜYÜK CAN KAYIPLARI OLMAYACAĞI AMA SÜFYANIN ASKERİ OLAN BU ŞEREFSİZE UYANLARIN GÜNEYDOĞUDA BÜYÜK ZARAR GÖRECEĞİ YER ALMAKTADIR.

AMAN HA..

İSRAİL'İN EMRİ ALTINDAKİ APO SİZE ASLA BARIŞ ÖNERMEZ.

ŞANLI TÜRK BAYRAĞINDAN BAŞKA ŞU AN YER YÜZÜNDE İSLAM'I TEMSİL EDEN BİR BAYRAK YOKTUR. 

BUNA SUUD VE İRAN BAYRAKLARI DA DAHİLDİR.

VE HEPSİ DE SİYONİST ORDULARINA KARŞI YİNE ŞANLI TÜRK BAYRAĞI ALTINDA TOPLANACAKLARDIR. VE BU GÜNLER ÇOK YAKINDIR.

SAKIN HA! 

KÜRT KARDEŞLERİMİZ OYUNA GELMEYİNİZ VE BU ŞEREFSİZE "HADİ ORDAN" DEYİNİZ.

"TÜRKLER BİZİM CANIMIZ CİĞERİMİZ" DEYİNİZ ÇÜNKÜ SİZLER TÜRKLERİN CANI CİĞERİSİNİZ.

SONU HEPİMİZ İÇİN DE ÇOK GÜZEL OLACAK İNŞAALLAH..



2 Nisan 2014 Çarşamba

MESUT AKGÜL YAZDI

MESUT AKGÜL YAZDI 
(İLK DEFA ALINTI BİR YAZI YAYINLIYORUZ)
                           EL AZİZ GAZETESİ YAZARI MESUT AKGÜL 
AKP/İsrail İttifakı Savaş İstiyor Ama TSK
Suriye’ye Girerse Soluğu Tel-Aviv’de Alır!

Başbakan Erdoğan’ın söyleminde, icraatında, duruşunda geçmişiyle kıyaslandığında büyük çelişkilerin, zikzakların, tutarsızlıkların olduğu konusunda hiç kimsenin şüphesi yok.
Ancak Başbakan Erdoğan’ın yaşadığı bu zihinsel mutasyonla ilgili kamuoyunda oluşan şüpheleri giderici, kafalardaki soru işaretlerini aydınlatıcı bir yaklaşım tarzına, bakış açısına, doğru-dürüst yapılan herhangi bir analize rastlamak mümkün değil.
Bunun iki nedeni var.
Bazı çevreler bağlı bulundukları güç odakları tarafından ellerine tutuşturulan metinleri okuyup ezberleyerek olaylara o çerçeveden bakmakla zorunlu olduklarından dolayı gerçeklerle, hakikatlerle herhangi bir bağ veya ilişki kurmaları söz konusu olamaz.
Olup bitenlerin farkında olan nitelikli azınlığın ise hakikatleri kamuoyu ile paylaşıp paylaşmama gibi bir dertleri yok.
Bu kesimlerin öncelikleri daima menfaatleri, çıkarları olduğundan yaptıkları tek şey bin bir dereden su getirip dezenformasyonlarla, illüzyonlarla toplumu tasarlamak için algı operasyonları düzenlemek.
İşin doğrusunu biz söyleyelim.
Başbakan Erdoğan milli derin devletin himayesinde iken söylemlerinde, eylemlerinde, tavırlarında, icraatlarında her daim doğruydu, haklıydı, sempatikti, sevecendi, tutarlıydı, başarılıydı, kazanandı!
Ne zaman Cumhurbaşkanı olma hırsıyla milli yapılanmayla ters düşüp tekrar İsrail’le işbirliğine yeltendi ise ondan sonra başladı zikzaklar, “U” dönüşleri, tutarsızlıklar, yalpalamalar, başarısızlıklar, kıvırmalar…
Başbakan Erdoğan’da eksen kaymasının söz konusu olduğuna, İsrail ve uzantılarıyla ittifak arayışlarına yeltendiğine dair ısrarla dillendirdiğimiz fikirleri somutlaştıran gelişmeler medyada manşetleri süslemeye başladı.
Bu konudaki ilk işaret fişeğini Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yaktı.
Davutoğlu, Mavi Marmara saldırısının ardından İsrail ile ilişkilerin normalleşmeye en yakın olduğu dönemin yaşandığını söyledi.
AKP/İsrail dostluğuna dair en ilginç açıklamalar Başbakan Yardımcısı Arınç’tan geldi.
Arınç, şöyle diyordu:
“İsrail ile sürdürülen tazminat görüşmelerinde son aşamaya gelindi.
Seçimlerin ardından ilk işimiz tazminat konusunda sözleşmeyi imzaladıktan sonra İsrail ile ilişkilerde diplomatik düzeyde eski noktaya gelebilmek.
Karşılıklı olarak büyükelçi atamalarını başlatabiliriz! “
AKP/İsrail eksenindeki en sürpriz adımı Taraf gazetesi ifşa etti!
İsrail gizli servisi MOSSAD'ın eski Başkan Yardımcısı ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun şu anki enerji ve güvenlikten sorumlu temsilcisi David Maidan, gizlice Ankara'ya geldi.
Eski üst düzey MOSSAD yetkilisi MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve bazı hükümet yetkilileriyle ikili görüşmeler sonrası aynı gün Türkiye'den ayrıldı.
İkili temaslarda Başbakan Erdoğan’ın İsrail’e yapmayı planladığı ziyaretinin de ele alındığı bu ziyaretin nisan ayı içerisinde yapılması üzerinde durulduğu medyaya yansıdı.
Türkiye’nin uzattığı barış eline İsrail’den de güçlü destek geldi!
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bir basın toplantısında AA muhabirinin sorusu üzerine, Türkiye ile ilişkilerine yönelik, "Türk halkına mesajım, Türkiye ile eskiden olduğu gibi ilişkilerimizin iyi olmasını istiyoruz" diyordu.
AA muhabirinin, "Yakın zamanda bir uzlaşı olacak mı ?" şeklindeki sorusuna ise Netenyahu, "Umuyorum, olacak" cevabını vermişti!
Türkiye/ İsrail ilişkilerinin normalleşmesi adına İsrail işçi sendikalarından önemli bir açıklama yapıldı.
İsrail turizminde önemli bir pay sahibi olan İsrailli işçileri temsil eden sendikaların 4 yıldır sürdürdükleri boykot kaldırma kararının ardından 250 binin üzerindeki İsrail işçisi ve ailelerinin Türkiye'ye bu yaz tatil için gelebileceği belirtildi.
Ayrıca İsrail üzerinden Gazze'ye girecek malların girişini ve koordinesini yürüten COGAT merkezinden yapılan açıklamada “Gazze'de yapılan Türk hastanesinin yapımına yardımcı olmak ve desteklemek amacıyla inşaat malzemeleri, elektrik ekipmanları, telekomünikasyon ve sıhhi tesisat malzemelerinin girişine onay verildiği" ilan edildi.
Kamuoyunun gözleri önünde yaşanan bu gelişmelere rağmen Cemaate yönelik sürekli İsrail işbirlikçisi suçlamasında bulunan, Başbakan Erdoğan’ı yıllardır Davos fatihi diye yere göğe sığdıramayan sözüm ona İslamcı yandaşlar ise tekrar alevlenen AKP/ İsrail aşkıyla ilgili üç maymunları oynadılar!
Başbakan Erdoğan ile İsrail’in mercimeği çoktan fırına vermiş olmalarına radikal dinci Akit gazetesi ile köşe yazarlarından tek bir inilti dahi çıkmamış olması İslamcıların içine düştükleri riyakârlık, dalkavukluk, ikiyüzlülük, samimiyetsizlik bataklığında ne hale geldiklerinin bir göstergesiydi.
Filizlenmeye başlayan Erdoğan/İsrail aşkında iki tarafın birbirlerinden beklentileri oldukça farklı!
Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları ile yayınlanan tapeler sonrası sıkıntılı günler yaşayan Başbakan Erdoğan’ın tek beklentisi, İsrail’in desteğiyle milli derin devletin önüne koyduğu barikatları aştıktan sonra Çankaya Köşküne çıkmak.
İsrail’in beklentisi ise eskiden olduğu gibi Türkiye’yi yeniden kendisiyle metres hayatı yaşayan sömürge tipi bir üçüncü dünya ülkesi konumuna getirmektir.
Bunun için izlenecek iki yol var.
Birincisi % 50 halk desteğine sahip, karizmatik bir liderin yönetimindeki AKP iktidarının toplumsal gücünü ve hükümet imkânlarını kullanarak milli derin devlete karşı birlikte taarruza geçip kaybedilen kaleleri yeniden geri almak.
Çankaya, TSK, YÖK, Üniversiteler, Merkez Bankası, sermaye, medya, siyaset, yargı, bürokrasi, emniyet vs.
İkincisi ise Türkiye’yi komşu bir ülke ile savaşa soktuktan sonra tıpkı 1. Dünya Savaşındaki gibi yedi düveli başına toplayıp Osmanlı İmparatorluğu nasıl tarumar edildiyse aynı şekilde ülkemizi de Büyük İsrail Krallığı için bölüp parçalamak.
Peki, İsrail, Erdoğan ve AKP iktidarı eliyle bu hayallerine kavuşabilir mi?
Elbette mümkün değil.
Çünkü milli derin devlet deyim yerindeyse limon gibi sıkılmış bir Erdoğan’ı İsrail’e terk etti!
“Ne limon gibi sıkılması, AKP yerel seçimlerde %45 oy aldı” dediğinizi duyar gibiyim.
Limon gibi sıkılmıştan kastettiğimle seçimlerde AKP’nin başarısı arasında hiçbir ilişki olmadığını anlamak için fazla uzun bir zamana ihtiyaç yok!
Ne demiş atalarımız?
“Dereye su gelene kadar, kurbağanın gözü patlar!”
Muzun işe yarayan kısmını tümüyle yutan milli devlet sadece kabuğunu İsrail’e ikram etti!
İşte bu yüzden MİT Müsteşarı Hakan Fidan kanalıyla sağlanan Erdoğan/İsrail birlikteliğinden çıkarılmak istenen bir Türkiye/Suriye savaş kumpasını yüzlerine, gözlerine bulaştırıp rezil rüsva oldular.
Milli derin devlet ise bu kumpastan çok büyük kazanımlar devşirdi!
Hazır Erdoğan avucunun içindeyken Türkiye’yi Suriye’ye saldırtmak isteyen İsrail, bunun şartlarını da kendince ayarlamış ve haince planı devreye sokmuştu.
Önce Irak Şam İslam Devleti Örgütü, Şanlıurfa'nın Birecik sınırları yakınlarında bulunan Süleymanşah Türbesinin 3 gün içinde boşaltılıp Türk bayrağının indirilmemesi halinde türbeyi yerle bir edecekleri tehdidinde bulundu.
Bu tehditten kısa bir süre sonra Niğde'nin Ulukışla ilçesinde 2 güvenlik görevlisinin şehit olduğu saldırıyı gerçekleştiren 3 IŞİD üyesinin yakalandı.
Gerçekleştirilen kışkırtmaların arkasında kamuoyuna en büyük tehdit ve düşman olarak IŞİD’i gösterme gayretleri yatmaktaydı.
İsrail, ne zaman Türkiye’yi ekonomik, siyasi, askeri, toplumsal anlamda kendisine bağımlı, mahkûm ve mecbur bırakmak istemişse yönettiği korkunç medya gücüyle mutlaka sanal bir düşman ve tehdit algısı yaratmıştır.
Ülkemizdeki sağ/sol terörünü, Alevi/Sünni; Türk/Kürt çatışmasını körükleyen, ASALA ve PKK’yı başımıza bela eden ya da irtica, bölücülük, laiklik, Atatürkçülük gibi kavramların arkasına saklanarak toplumu kamplaştıran gerçek irade İsrail’dir.
İsrail’in 40 yıldır hayalini kurduğu ancak bir türlü hayata geçiremediği komşu bir ülke ile Türkiye’yi savaşa sokma planlarında şimdiye kadar sürekli olarak savunmada kalan milli derin devlet son Türkiye/ Suriye krizinde kendisinden beklenmedik tüm dünyada şaşkınlıkla karşılanan sürpriz hamleler yaptı.
Eğer Türkiye bir komşu ülke ile savaşmak istemiyorsa- ki bu intihar demektir- İsrail’in komplolarına karşı tedbir olarak sürekli savunma refleksiyle hareket ediyor olmaktan hiçbir yarar elde edemez.
Çünkü boşa çıkarılmış bir provokasyona karşı İsrail her zaman yeni bir provokasyonla cevap verme alışkanlığından asla vazgeçmeyecektir.
Böyle küresel provokasyonlarla bir daha karşılaşmak, yol açtığı siyasi, ekonomik, toplumsal sorunlarla uğraşmak istemeyen Türkiye’nin önünde tek bir seçenek var.
İsrail’i bu emelinden vazgeçirmek!
Bununda tek bir yolu var.
O da İsrail’le savaşmayı göze almaktır.
İşte milli derin devlet bu sefer öyle yaptı.
Savunmada kalmak yerine adeta taarruza geçti!
Savaş tamtamları çalan İsrail’in restine restle karşılık verdi!
Milli devletin, Suriye ile savaşmak hususunda oldukça iştahlı, istekli ve arzu dolu bir yaklaşım sergilemesi başta İsrail olmak üzere bütün dünyada şok etkisi yarattı.
Devletin tüm üst düzey yöneticileri Süleymanşah Türbesine yapılacak bir saldırıyı Türkiye’ye yapılmış kabul edeceklerini ve hiç düşünmeden askeri operasyon düzenleyeceklerini uluslararası topluma ilan ettiler.
Bununla yetinmeyen Türkiye, beklenmedik oldukça da riskli bir hamle daha yaptı ve sınır ihlali gerekçesiyle Suriye savaş uçağını düşürdü.
Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yer alan bilgilere göre Suriye, son 4 ayda uçak ve helikopterlerle 42 kez sınırlarımızı taciz etmişti. Öte yandan 4 ayda Suriye füze sistemleri 33 kez Türk hava sahasında uçan uçaklarımıza kilitlenmişti.
Toplamda 4 ayda 75 kez taciz edilmiştik.
75 kez yapılan tacizlere soğukkanlılıkla yaklaşan ve asla cevap verme ihtiyacı hissetmeyen TSK, AKP-İsrail işbirliğinin Türkiye/Suriye savaşı çıkarma hesaplarını yaptığı bir dönemde Suriye savaş uçağını düşürdü!
Türkiye’nin Suriye’ye bir askeri operasyon düzenlenmesiyle ilgili oldukça iştahlı, arzulu, kararlı bir irade ortaya koyması İsrail başta olmak üzere Siyonist mihraklarda telaş, korku ve gerginliğe neden oldu.
İsrail’in kafasını karıştıran, korkuya, endişeye iten neden ise 40 yıldır buna benzer provokasyonlara karşı daima savunma refleksiyle karşılık veren Türkiye’nin şimdi savaşa girmek konusunda neden bu kadar istekli olduğu sorusuydu?
Türkiye’nin dünyaya vermek istediği mesaj oldukça açıktı.
“Eğer ben Suriye’ye bir askeri müdahale yapmak zorunda kalırsam bilinsin ki, Şam’la yetinmem, soluğu Tel Aviv’de alırım!”
Bu mesajı çok iyi okuyan İsrail,  enerji ve güvenlikten sorumlu temsilcisi David Maidan’ı acilen ülkemize gönderdi.
MOSSAD’ın eski Başkan Yardımcısı Maidan’ın ikili görüşmelerde Suriye’ye yönelik olası askeri operasyon konusunda Ankara’ya kimyasal silah uyarısında bulunduğu söyleniyordu!
Milli devletin “Hedefimizde Tel Aviv var” tehdidini çok iyi anlayan İsrail, AKP iktidarına “Suriye’ye girerseniz kimyasal silah saldırısına uğrarsınız” uyarısında bulunarak önceden teşvik ettiği savaştan Türkiye’yi vazgeçirmeye çalışıyordu!
İsrail/AKP koalisyonunun ülkeyi Suriye bataklığına çekme kumpasını boşa çıkaran milli devlet her zaman olduğu gibi Dünya Siyonizm’ini kazdıkları kuyuya düşürmeyi başardı.
Suriye eksenli ülkemizde yaşanan sürpriz gelişmelerin kamuoyunda yol açtığı siyasi, kültürel, diplomatik tartışmalar sayesinde bundan böyle dış ya da iç yapılacak hiçbir provokasyon istismar edilerek bir Türkiye/Suriye savaşını çıkarma ihtimali artık kalmamıştır.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının Fethullah Gülen’i de aşan “bir üst akıl" tarafından planlandığını itiraf etmişti!
Milli derin devletin üstün siyasi aklı, gücü, kuvveti, kudreti, kuşatıcılığı karşısında titrememek, şapka çıkarmamak, hayranlık duymamak için siyaseten kör, sağır ve dilsiz olmak gerek.
Bu öyle bir kozmik güç ve tasarruf ki, milli devletin gücünün yettiği yere Dünya Siyonizm’inin hayali bile erişemez!

Sayı: 804 

DEĞERLİ ARKADAŞIMIZ MESUT AKGÜL'E TEŞEKKÜR EDERİZ

AKP CEMAAT SAVAŞI (4)

AKP CEMAAT SAVAŞI (4)



BU YAZIMIZDA CEMAATİ ELEŞTİREN ÇOK UZUN BİR YAZI YAYINLAYACAKTIK.

AMA SON ANDA VAZGEÇTİK. BAZI ŞEYLERİ ZAMANI GELİNCE GÖRMELİ İNSAN.

ZAMANSIZ YAZILAN ŞEYLER YANLIŞ ANLAŞILABİLİR.

SADECE ŞUNU SÖYLEYELİM:

TAYYİP ERDOĞAN GİBİ FETHULLAH GÜLEN DE BİR İNSANDIR. İNSAN OLAN HERKES KULDUR.HATASIZ KUL DA OLMAZ. ÇÜNKÜ HER ZAMAN HER YERDE VE HER KOŞULDA KAYITSIZ ŞARTSIZ HATASIZ OLAN SADECE VE SADECE ALLAH CC HAZRETLERİDİR.

ALLAH'DAN CC BAŞKA HERKES HATALI OLACAKTIR VE OLMAYA DA MAHKUMDUR.

İNSAN HATASINI GÖREREK KEMALE ERER ANCAK YİNE HATA YAPMAYA DA DEVAM EDECEKTİR.

CEMAAT İLE AK PARTİ ARASINDAKİ SAVAŞI CEMAAT KAZANACAK. AMA ŞİMDİ BUNU GÖRMEK MÜMKÜN DEĞİL. 

2014 ÜN SONUNA DOĞRU NE DEMEK İSTEDİĞİMİZ ANLAŞILACAK.
BU KADAR YAZIP KONUYU KAPATALIM..

1 Nisan 2014 Salı

30 MART SONUÇLARI KİME- NE DEDİ?

30 MART SONUÇLARI KİME- NE DEDİ?





Hayır gördüklerimizde şer, şer gördüklerimizde hayır olabilir. En doğrusunu Allah CC bilir.
30 Mart yerel seçimlerini Ak Parti kazanmış görünüyor. Seçimin ikinci galibi BDP.

AK PARTİ:

AKP, bir önceki seçimde aldığı oy oranını koruyarak pek çok kişiyi yanılttı. Kasetler, tapeler, Twitter, You Tube kapatmaları, Cemaat muhalefeti halkı etkilememiş. En çok Cemaat’ten oy kaybı bekleniyordu ama galiba yerine başkaları ikame olmuş. Bir de sayım günü elektrik kesintileri olmasaydı daha iyi olacaktı.   
Cihan HA ile AA ‘nın hacklenmeleri de halkın bilgi alma özgürlüğünü kısıtladı.

AK PARTİ’ ye hayırlı olsun diyoruz. Ancak genel seçimlerde bu sonuçlar çok farklı olabilir. Onu da belirtelim.

BDP:

Önceki seçimde aldığı illerin tamamını almakla kalmadı buna iki il daha ilave etti ve seçimin ikinci galibi oldu.
Ancak kamuoyunu; doğuda niçin BDP ile seçime girerken, batıda HDP ile seçime girdikleri konusunda aydınlatmadılar. Hukuki olarak iki ayrı parti ancak oy tabanı olarak tamamen tek parti konumunda ve her ikisi de İmralı’dan yönetiliyor. Bildiğimiz kadarıyla.

Bu konu geniş bir konu ayrı bir yazı ile yazarız. Sadece iki soru ile geçelim:

İki parti ile seçime giderek BDP’ nin yüzde onu geçen oy oranları halktan gizlenmek mi istendi?

Doğuda BDP’ ye hedef belediyeler kazandırılırken; batıda HDP ile BDP’ ye gitmesi istenmeyen oylar bloke edilerek hangi partiye dolaylı destek verilmiş oldu?

Okurlarımız bu iki sorunun üzerinde çok dikkatli düşünmelidirler.

CHP

Diyorsunuz ki “ Biz bu Ak Parti’den memnun değiliz, ülkeyi mahvetti, yolsuzluk yapıyor, dış politikası ile ülkeyi ateşe atıyor, acilen indirilmesi lazım”.

İyi güzel de o zaman bu seçmen oyunu hangi kriterlere göre veriyor, iyice araştırıp, ona göre bir strateji geliştirip yola çıkmanız gerekmez mi?

Bu halk manevi değerlere, değer verenlere, değer veriyor. O zaman şu manevi değerlere, değer vermeyen anlayışınızı değiştirmeniz gerekmiyor mu?

Yoksa asla iktidara gelemeyeceksiniz. Bu bir. Ya da Ak Parti’yi indirmek, halka daha iyi hizmet etmek konusunda samimi değilsiniz. Bu da iki.

MHP

Ben de bu seçimde oyumu MHP ye verdim. O yüzden biraz fazla dokunacağım kimse kusura bakmasın.
Genel oy oranındaki yüzde ikilik artış başarı değildir. İstanbul’da MHP, HDP’ nin bile gerisine düşmüştür. Ankara’da MHP’liler CHP’ye oy vermek zorunda kalmışlardır. Şahsen ben vermedim ama Karakaya okuldaşım olduğu için kazanamayacağını bile bile verdim. Bu çok üzücüdür.

Madem ki MHP’ye göre” Ülke ateş üstündedir ve bir an önce Ak Parti’den kurtulmalıdır, madem ki söz konusu olan vatandır.”

O zaman herkes üzerine düşeni yapmalıdır.

Şunu kabul etmeliyiz ki halk lidere oy veriyor. Yani Ak Parti’ye oy vermiyor, Tayyip Erdoğan’a veriyor.
Tayyip Erdoğan’da karizma var, uzun boylu, yakışıklı, O’nu Obama’nın karşısında görmek, Merkel’in bakışlarını üzerinde seyretmek halkın hoşuna gidiyor.

Sayın Devlet Bahçeli Başbuğ Alparslan Türkeş’ten sonra ülkücülerin ikinci Başbuğu olmuştur ve bu görevi hakkıyla yerine getirmiştir. Ve MHP’yi gerçek bir Başbuğ gibi soğukkanlılıkla yönetmiştir. Ancak bu milletin tercihleri de dikkate alınmalı ve yapılacak genel seçimlerden önce halkın teveccühünü alacak daha yakışıklı, daha genç bir ülkücüye bu görev devredilerek Başbuğ da Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmelidir. Bu strateji ile Bahçeli Cumhurbaşkanı da olabilir. Yeter ki yeni genel başkan silip süpürecek birisi olsun.

Efendim yok böyle biri.

Yoksa Polat Alemdar’ı getiriniz ve Cumhurbaşkanlığını garantileyiniz. Reagan’dan başkan olur da Alemdar’dan Başbakan olmaz mı? Halk akademik kariyere baksaydı Prof. Dr. Mevlit Karakaya’nın  açık ara seçimi kazanması lazımdı.

SAADET PARTİSİ

Nihayet  özverili çalışmaların neticesinde Saadet Partisi’ni BBP’ne de geçilerek ülkenin altıncı partisi yapmayı başardınız. Helal olsun. Biz size yüz yüze görüşmelerimizde halkımız lidere oy veriyor Dr. Muhammed Fatih Erbakan acilen genel başkan yapılmalı, ülkeyi tek başına idare edecek değil ya ak saçlı büyüklerimiz yanında olur yönetirler dediysek de siz “O daha çok genç” dediniz.

Hatta “çocuk” dediniz kırk yaşındaki adama. Ama nedense 1453 fetih kutlamalarında hep gençliğimize “Fatih İstanbul’u fethettiğinde senin yaşındaydı” marşını dinletmekle gurur duydunuz.

21 yaşındaki Fatih İstanbul’u fethetmekle kalmaz dünyayı yönetir, ama o deha Erbakan’ın kırk yaşındaki oğlu hem de yüzlerce danışmanı ile Türkiye’yi yönetemez öyle mi?


Öyleyse, işte böyle sandıktan sıfır çektiniz. Kına yakınız Milli Görüşü de bitirdiniz.

31 Mart 2014 Pazartesi

CEMAATİN GELECEĞİNİ, CEMAATTEN ÖNCE ABD GÖRDÜ

CEMAATİN GELECEĞİNİ, CEMAATTEN ÖNCE ABD GÖRDÜ





ABD Cemaatin geleceğini cemaatten önce gördü.İşte o yüzden Gülen Hoca ABD'de.


Cemaatin en önemli hatası iki kutuplu dünyanın Rusya yerine ABD kanadını tercih etmesiydi. 


Oysa Rusya'da doksan yıllık komünizmin oluşturduğu dinsiz bir kitle vardı ve bu kitle dinsizliğe karşı her yeni dini kabul edebilecek konumdaydı.

Ve Putin yeniden Ortodoksluğu teşvik etti, kendisi inanmadığı halde.. 

Bu okullar sayesinde Rusya bile kolayca Müslüman yapılabilirdi. 

Oysa ABD Müslümanlığın yegane din olduğunu Müslümanlardan daha iyi bilen ve bu yüzden gerçek Tevrat sayfalarını bile gizleyebilen siyonistlerin kontrolündeydi ve İslam'ın yayılmasına karşı her türlü zorlukları çıkarabilecek güce sahiptiler.

Gülen Hocayı keşfettiler, Rusya'nın kontrolüne girmesine engel olarak hem Rusya'nın Müslüman olmasına engel oldular hem de Cemaati kontrol ederek başarısına engel oldular.

Cemaat ABD ile hiç ilişki kurmasaydı,Türk Cumhuriyetleri ile (aynı sevgi,barış,hoşgörü,diyalog söylemleri ile) Rusya'ya yönelseydi Putin' in de doğrudan desteğini alır ve Asya tamamen Müslüman olur ve BÜYÜK DOĞU gerçekleşmiş olurdu.


Bu ABD'cilik yüzünden İran'a hiç sokulmadı,Rusya'dan kovuldu, şimdi sıra Türk Cumhuriyetlerinde.


Aleyhine Türkiye'de gelişen olaylar ise Ak Parti'nin hatasıdır. Yoksa ABD Türkiye ile olan ilişkilerini Cemaat ile düzenleyecek değildir.

Bu konuda geniş yazı gelecek İnşaallah. Kısa bir başlangıç yaptık.


DEVAM EDECEK...









ŞEYH SAİD'İN İKİ TORUNU BDP' DEN BELEDİYE BAŞKANI SEÇİLDİ

ŞEYH SAİD'İN İKİ TORUNU BDP' DEN BELEDİYE BAŞKANI SEÇİLDİ





Erzurum'un Tekman ve Hınıs ilçelerinde cumhuriyetin ilk yıllarında meydana gelen ayaklanmanın lideri Şeyh Said'in iki torunu, BDP'den belediye başkanı seçildi.


HASAN BASRİ FIRAT VE ALİ SAİT FIRAT


Resmi olmayan sonuçlara göre, Şeyh Said'in hayatta olan tek oğlu 93 yaşındaki Şeyh Ahmet'in oğlu Hasan Basri Fırat Hınıs'ta, Şeyh Said'in diğer oğlu Selahattin'in torunu Ali Sait Fırat ise Tekman ilçesinde belediye başkanı oldu.


SAFA ASYA'NIN YORUMU


HAYIRLI OLSUN DİYELİM. 


AMA KARDEŞİM MÜSLÜMANLIĞI KİMSEYE VERMİYORDUNUZ. ŞEYH SAİD ADI ÜSTÜNDE ŞEYH İDİ.HATTA MÜRŞİT İDİ.


İYİ DE O ZAMAN NİÇİN MARKSİST, KOMÜNİST, ATEİST,DİN VE DEVLET DÜŞMANI PKK' NIN PARTİSİNDEN ADAY OLDUNUZ DEMEZLER Mİ ADAMA? HANİ MÜSLÜMANDINIZ?


HANİ ATATÜRK DEDENİZİN AYAKLANMASINI BASTIRDIĞI İÇİN ASLINDA İSLAMA UYGUN DAVRANMAMIŞTI?


SAYENİZDE BİZ DE ATATÜRK'ÜN KIYMETİNİ ŞİMDİ DAHA İYİ ANLIYORUZ. VE İSLAMA UYGUN OLDUĞUNDAN DA EMİNİZ.


TEK FAYDANIZDA BİZE BU OLDU..


AYRICA AHLAT İLÇESİNDE BDP SEÇİMİ KAZANAMADIĞI İÇİN DIŞARIDAN GELEN PKK' LILAR İLÇEYİ BASIP YAKIP YIKMIŞLAR.(PKK'LILAR DİYORUZ ÇÜNKÜ SİLAH KULLANMIŞLAR)


BDP' YE OY VERMEZSENİZ BÖYLE YAPARIZ DEMEK İSTEMİŞLER. ESKİ BAKAN ZEKİ ERGEZEN AK PARTİ'YE OY VEREN ESNAFIN DÜKKANLARINI TALAN ETTİLER DİYOR.


CEMAAT'İN İNTERNET SİTESİ HERKÜL' DE DE BARZANİ BİLE KUZEY IRAK'TA OKUL AÇMAMIZA ENGEL OLMAMASINA RAĞMEN PKK GÜNEYDOĞUDA ENGEL OLDU.ÇÜNKÜ BİZİM OKULLARDA YETİŞEN KÜRTLER DAĞA ÇIKIP TERÖRİST OLMUYORLAR,AYRILIKÇILIK İSTEMİYORLAR VE AL BAYRAĞI SEVİYORLAR YAZIYOR.


EH NE DİYELİM..


ÇÖZÜM ŞUYDU:


PKK TAMAMEN YOK EDİLMEDEN AÇILIM BAŞLATILMAMALIYDI..GÜLEN OKULLARI DA GÜNEYDOĞUDA KÖYLERE KADAR YAYGINLAŞTIRILMALIYDI VESSELAM. 


AMA CEMAATİN HATALARI DA VAR?

VAR TABİ YAZACAĞIZ İNŞAALLAH. HEM DE HİÇ YAZILMAMIŞ YÖNLERİYLE..