23 Aralık 2014 Salı

CEMİL BAYIK BU YAZIMIZI DOĞRULADI

16.12.2014 TARİHLİ AŞAĞIDAKİ YAZIMIZI CEMİL BAYIK DOĞRULADI.YAZININ ALT KISMINA BAKABİLİRSİNİZ.



CEMİL BAYIK; AKP GİBİ CEMAAT İLE DE GÖRÜŞMEK İSTEDİKLERİNİ ANCAK CEMAATİN KABUL ETMEDİĞİNİ AÇIKLADI.VE CEMAATİ TÜRKÇÜ OLARAK TANIMLADI.

VATAN GAZETESİ YAZARI HÜSEYİN YAYMAN'IN İDDİASINI BİZ ÇOK DAHA ÖNCE YAZMIŞTIK.TAKİPÇİLERİMİZ ŞAHİTTİR.


İŞTE HÜSEYİN YAYMAN'IN İDDİASI:

14 Aralık operasyonuyla ilgili pek çok tartışma yaşanırken Vatan Gazetesi yazarı Hüseyin Yayman konuya çok farklı bir açıdan yaklaşarak 1999 yılında yaşananları hatırlattı.

14 Aralık operasyonundan önce 99 yılında yaşananların aydınlanması gerektiğini söyleyen Yayman o dönem ABD tarafından bir Gülen-Öcalan takası yapıldığını iddia etti.

Bakın 1999 kışında neler yaşanmış...

- 15 Şubat 1999 Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildi.

- 22 Mart 1999 Fethullah Gülen ABD’ye gitti .

- 26 Mart 1999 Tayyip Erdoğan Pınarhisar cezaevine girdi.


Hüseyin Yayman'a göre ABD’nin Öcalan’la Gülen’i takas ettiği görülüyor. Yayman'ın çok konuşulacak iddiaları şöyle:

GÜLEN NEDEN ABD'Yİ TERCİH ETTİ?

Öcalan’ın teslim edilmesinden yaklaşık bir ay sonra Fethullah Gülen istihbarat oyunlarıyla korkutuldu ve ABD’ye gitmesi sağlandı. Gülen’in neden başka bir ülke değil de ABD’yi tercih ettiği üzerinde dikkatlice düşünmek gerekiyor.

Gülen’in ülkeden ayrılmasından dört gün sonra başka bir gelişme daha oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı okuduğu şiir yüzünden Pınarhisar cezaevine girdi. Sanki bir görünmez el ülkeyi yeniden dizayn ediyordu. Bu dizayn ilk meyvesini 18 Nisan 1999 seçimlerinde verdi. DSP birinci parti oldu ve hükümeti kurma görevini aldı.

Ecevit başbakanlık görevini aldı ama ortada hala cevaplanmayan sorular var. Gülen’in bizzat şahsına dua ettiği Ecevit, Gülen’in ABD’ye gitmesi konusunda hiçbir açıklamada bulunmadı. Öcalan’ı teslim eden ABD, acaba Gülen’i neden kabul etti. Amacı neydi? Bilmiyoruz. Ancak bazı akıl yürütmelerde bulunabiliyoruz.

1999 KOMPLOSU AYDINLANIR MI?

Hüseyin Yayman bu iddiaların ardından 14 Aralık operasyonunu doğru analiz edebilmek için 1999 Şubat soğuğunun aydınlanması gerektiğini söylüyor. "Aksi halde yapılan tüm yorumlar eksik kalacaktır" diyen Yayman bir de soru soruyor: Ülkede iktidar değişikliklerine neden olan bu olayların arka planında kim var ve bu güçlerin amacı ne?

HÜSEYİN YAYMAN BAZI SORULARIN CEVABINI VEREMEMİŞ YA HADİ ONU DA BİZ YAZIVERELİM:

Cemaatin dünyanın pek çok ülkesinde okulları var ve bu okullarda yetiştirilen öğrenciler hem bulundukları ülkeye faydalı kadrolar haline getiriliyor hem de tamamı Türkiye dostu yapılıyordu. 
İşte tüm mesele buydu yani Türkiye dostu yapılmalarıydı.

Oysa ABD,İngiltere ve İsrail Türkiye'yi bölmek istiyorlardı ve Kürdistan adı altında ikinci bir İsrail amaçlıyorlardı. Ama cemaatin güneydoğudaki okulları buna engel oluyordu. 


AKP ile Cemaat arasında herhangi bir sorun yokken emperyalistlerin Türkiye'yi bölme oyunlarına karşı Cemaatin güneydoğudaki okullarının çok daha fazla desteklenmesini önermiştik. Çünkü Kürtlerin tamamını cemaat eğitse hepsi de doğal olarak bölünmeden yana değil bütünlükten ve üniter yapıdan yana olurlardı ve bir referandum yapılsa bile ezici bir şekilde birlik çıkardı.


Kaldı ki Türkçe bilmeyen Kürt yoktu. Niçin Kürtçe diye dayatsındı ki? Cemaat İslam çimentosu ile Kürtleri üniter yapıya çok sağlam bir şekilde bağlayacaktı ve bu istenmedi.


ABD,İngiltere ve İsrail bu yüzden Cemaati Güneydoğudan çekerken yerine DİNSİZ PKK'yı bu şekilde monte ettiler.


Farkında mısınız bilmiyorum ama Kürtler hızla dinsizleşiyorlar. Radikal İslamcı diye nitelenen Kürtler bile PKK'ya sempati ile bakarken PKK'nın ateist bir taşeron terör örgütü olduğunu adeta görmezden geliyorlar. Dinsiz PKK yerine Kürt Milliyetçisi PKK olarak bakıyorlar.


Şahsen bizim Cemaat ile uzaktan yakından hiç bir ilgimiz yoktur ama ahir zaman olaylarını tarafsız bir şekilde araştıran bir mantıkla Cemaatin Mehdi hareketi olduğuna dair kanaatimiz her geçen gün daha da güçlenmektedir.


Ancak Gülen Mehdi olamaz, yanlışları da vardır ve anti İrancılık gibi handikapları da bulunmaktadır.Gülen'in anti İrancılığı da ABD,İngiltere ve İsrail'i düşman olarak karşısına alıp Cemaatin faaliyetlerini engellemelerinden korktuğu içindir.


Peki madem ABD,İngiltere ve İsrail Türkiye'de Cemaati bitirmeye çalışıyor o halde niçin operasyonlar karşısında Cemaate destek veriyorlar?


Bu sorunun cevabı şu soruda gizlidir:


Acaba ABD,İngiltere ve İsrail "Çok iyi oluyor, bitirin şu cemaati, rahat rahat Kürt Devleti'ni kuralım" dese ne olur? 


Türkiye'deki gerçek dostlarının cemaat değil PKK olduğu ortaya çıkar değil mi? Başka neler ortaya çıkar, onun takdiri de takipçilerimizin.

PKK' NIN KAHRAMANMARAŞ OYUNU

PKK, KAHRAMANMARAŞ'I PKK'LI YAPMAYA ÇALIŞIYOR



PKK Kahramanmaraş'ı PKK'lı yapabilmek için 12 Eylül öncesi yaşanan Maraş olaylarını kullandı.
"Maraş olaylarında Kürtler katledildi, Aleviler katledildi,Şengal'e özgürlük,Kobane'ye özgürlük,Maraş'a özgürlük sloganları" ile kısaca Kürdistan'a özgürlük mesajları verildi.

12 Eylül öncesinin üzücü olaylarından biri olan Maraş olaylarını çarpıtarak Maraş'lıları PKK'lı yapmaya çalıştılar.

Anma törenlerine Alevi sivil toplum kuruluşlarından da katılım oldu ve PKK'nın oyununa geldiler.Aleviler Müslümandır, dinsiz PKK'nın oyununa gelmesinler diyeceğiz ama bunlar zaten Tunceli Alevileridir.

Ülkemizdeki Alevilerin tamamı Türk'tür. Kürtlerin ise tamamı Sünnidir. Kürtün Alevisi yoktur. Bunlar kendilerini kriptolayan Ermenilerdir. 

Çarpıttıkları konuda işin aslı şuydu:

PKK kesinlikle saptırma yapmaktaydı. 

Maraş olayları Türk-Kürt çatışması değildi. Alevi- Sünni çatışması da değildi. Bu ideolojik bir kutuplaşmanın sonucuydu.

Yani 12 Eylül 1980 öncesinde tüm ülkede bir sağ-sol kutuplaşması vardı ve bu kutuplaşma kesinlikle ırkçı yada mezhepsel bir kutuplaşma değildi.

Ülkedeki Alevi'lerin çoğunluğu Solcuydu.Ama Sünnilerin yarısı Solcu yarısı da Sağcıydı.Yani Sünnilerin tamamı Sağcı değildi.

Aynı şekilde Türklerin yarısı Sağcı, yarısı Solcuydu.Ve Kürtlerin de yarısı Sağcı yarısı Solcuydu.

Maraş olayları da, Fatsa ve Çorum olayları da tamamen bir SAĞ-SOL çatışmasıydı.

Kesinlikle IRKÇI ya da MEZHEPSEL bir çatışma değildi.

Dinsiz PKK anma törenlerinde sanki Maraş olayları Türk-Kürt çatışmasıymış gibi ya da sanki Alevi-Sünni çatışmasıymış gibi PKK propagandası yaptı.

PKK için yıllardır şu tanımı yapıyoruz:

İdeologları Yahudi, Subayları Ermeni, piyadeleri de Kürtlerden oluşan dinsiz ve bölücü bir terör ötgütüdür diyoruz.

PKK'nın iki ayağı vardır.Biri Ermeni diğeri Yahudi'dir.

Bakınız Milli Mücadele yıllarında ne olmuş:

Fransızlar Ermenileri ayaklandırmış,silahlandırmış ve Türk-Kürt demeden tüm Müslüman köylerine saldırmışlar, katliamlar yapmışlar.

Maraş'a da saldırınca Müslüman kadınlara sarkıntılık yapıyorlar. Ve onlara ilk tepkiyi Çakmakçı Said Bey veriyor.Onu yaralıyorlar. Olaya şahit olan Sütçü İmam (Cenabı Mevla her vatandaşımıza SÜTÇÜ İmam olmayı nasip etsin) silahı çekiyor ve bir Ermeniyi öldürüyor.(Ölen Ermeni Fransız askeridir aynı zamanda)

Sonra kaçıyor ve Maraş işgalden kurtarıldıktan sonra geri dönüyor. Ve kaledeki topun başına getiriliyor.Abdülmecid Efendi Halife seçilince 101 pare top atışı yaparken barut patlaması sonucu yaralanıp şehit oluyor.

Peki şerefsiz PKK, sen ne yapıyorsun?

Müslüman kadınlara sarkıntılık eden Ermenilerin emrinde İsrail'e çalışıyor ve Kahraman Maraş'ın Kahraman halkını da kendin gibi Ermeni ve İsrail uşağı mı yapmaya çalışıyorsun?

Yaptığınız anma törenlerinde Sütçü İmam da olsaydı o silahı size hiç çekinmeden çeker ve önüne geleni vururdu. İşte o yüzden o Sütçü İmam'dı.Sizin gibi Ermeni ve Yahudi uşağı değildi.

Ünvanını Kahraman Sütçü İmamlardan alan Kahraman Maraş'ımızın kahraman Müslümanlarını asla kendiniz gibi dinsiz yapamayacak ve asla Ermenilere peşkeş çekemeyeceksiniz.

Bu ülkenin ne Sütçü İmamları biter ne Hasan Tahsinleri. Sizin gibi şerefsizlere haddini bildirecek Atatürkleri de bu millet her zor zamanında çıkarmayı bilmiş ve Cenabı Mevla da nasip etmiştir.

Güvendiğiniz dağlara karların yağacağı ve o karları eritecek güneşin doğacağı günler de çok yakındır.

20 Aralık 2014 Cumartesi

"FUAT AVNİ GÜLEN'DİR" DİYEN NE DEDİĞİNİN FARKINDA DEĞİL

"FUAT AVNİ FETHULLAH GÜLEN'DİR" DEMEK "GÜLEN EVLİYADIR" DEMEKTİR.



Daha önce de yazdık.Bize göre Fuat Avni'nin bir şahıs olma ihtimali yok. Devleti dinleyen bir grup olabilir mi? Bu ortamda o da mümkün değil. Olsa olsa CIA olabilir demiştik. Ve şu gerekçeye dayandırmıştık:


ABD, uydudan yerdeki sigara paketinin üzerindeki markayı bile okuyabiliyor. Bu daha önce yazıldı, çizildi. Bunu yapan görüntü almaktan daha kolay olan ses dinlemeyi de uydudan yapabilir demiştik.

Eski Cemaatçi Latif Erdoğan'dan başka yine eski Zaman yazarı Selim Çoraklı da Fuat Avni'nin Fethullah Gülen olabileceğini iddia etmiş. İkisi de Gülen düşmanı ama ne söylediklerini bilmiyorlar. Çünkü CIA'dan bile daha kuvvetli dinleme mekanizmasına sahip olmayan kişi Fuat Avni olamaz. Gülen'in Fuat Avni olması için EVLİYA olması lazım.

Manşete dönersek bu yazı Fuat Avni'nin son paylaşımı. "Beklenen yarınlar çok yakın" diyor.
Dedikleri de hep çıkıyor.

Bizim hadis yorumlarına göre yapmış olduğumuz analizlere de uygun bir açıklama olmuş.
Fuat Avni ne bekliyor orasını bilemeyiz ama bizim hadis yorumlarından çıkardığımız analizlere göre Türkiye asla bölünmeyecek. PKK helak olacak.

Bugün Hatip Dicle terörist başının yol haritasının Hükumet tarafından kabul edildiğini ima eden açıklamalar yaptı. Ama açıklanması için erken olduğunu,halkın buna henüz hazır olmadığını, ortam olgunlaştığında açıklanmasının uygun görüldüğünü ifade etti.Ve Hatip Dicle bunları müjde olarak duyurdu.Peki kime? Tabi ki Kürtçülere yani PKK'lılara.

Kandil'deki PKK'lılar yol haritasının gereğinin yapılmaması halinde (Neyse gereği?) içeriğini açıklamakla Hükumeti tehdit etmişlerdi.

PKK için müjde olan bizim için elbette değildir.

Peki halk neye hazır değil?

Paketten Özerkliğin çıkmasına mı?
Türk Asker ve Polislerinin Güneydoğu'dan çekilmesine mi?
Terörist başının serbest bırakılmasına mı?
Genel af ile tüm teröristlerin salınmasına mı?
PKK'nın sürece hakem olarak ABD'yi dahil etmesine mi?
Güneydoğunun bütün burçlarından Türk Bayrağının indirilip yerine PKK paçavrası asılmasına mı?
Silah bıraktık diye silahlarını gizleyip silah yerine ABD'yi ikame edip ABD'nin Kürt Devleti baskılarına mı?
PKK partilerinin batı illerindeki seçimlerden çekilmesine mi?
Güneydoğu illerinde yapılacak bağımsızlık referandumuna mı?
PKK'nın silah bırakması ile silah bırakmaması arasında sonuç itibarı ile hiç bir fark olmadığını anlamaya mı hazır değil?
Seyid Rıza ile Şeyh Said'in ikisinin birlikte Türk'e karşı yardım için Rus generalinin ayaklarını öptüğü, Ruslar savaştan çıkınca da Seyyid Rıza'nın Fransız,Şeyh Said'in İngiliz çizmesi yaladığını halk geç de olsa öğrenmeye mi hazır değil?
PKK bayrağı diye asılan paçavraların Barzani'ye ait olduğunu öğrenmeye mi hazır değil?

Ben bir vatanseverim.Türküm, Atatürk Milliyetçisiyim. Bu cennet vatanı canından çok seven biri olarak soruyorum ve cevapları da düşünülsün istiyorum.

Ve hadis yorumlarına göre de bir ifşaatta bulunuyorum, Fuat Avni'nin dedikleri çıkacak.
Bu cennet vatan bölünmeyecek ve bölmek isteyen ABD,İngiltere ve İsrail de gerekli cevabı alacaklardır. İnşallahu Allah Ekber ve Allahu Alem.

17 Aralık 2014 Çarşamba

ÖNÜMÜZDEKİ İKİ AY İÇİNDE TÜRKİYE'NİN NATO ÜYELİĞİ TARTIŞILACAK

ABD, CEMAATİ KULLANARAK TÜRKİYE' Yİ NATO'DAN ÇIKARMAYI HEDEFLİYOR



Önümüzdeki aylarda Batı'da,Türkiye'nin NATO üyeliği tartışmaya açılırsa şaşmamak lazım.

ABD'ye Siyonistler hakim olduğu için Siyonistler yerine kısaca ABD yazacağız.Çünkü bu planlar ABD'deki Neoconlar ve siyonist Yahudiler tarafından yapılmaktadır.

Türkiye ile ilgili planları Güneydoğuyu bölüp,Kürdistan adı altında ikinci bir İsrail kurmak ve Büyük İsrail'e ilhak etmektir.Büyük İsrail'e ilhak esnasında da Kürtler Irak Merkezi Hükümeti'ne yok ettirilecektir.Yani sadece topraklara talipler, insanlara talip değiller.

Bu ABD, en az iki kuş düşüremeyeceği yere taş atmaz. Bu güne kadar atmadı da.

Önce 28 Şubat ile hem Milli Görüşün bitirilmesi hem de Cemaatin kontrol altına alınması amaçlandı. Ve bu başarıldı. 

Sonra açılım ile Kürt halkı PKK'lı yapılarak PKK'nın ayaklanma yapabilecek kadar güçlenmesi amaçlandı.

Ama Türkiye dünyanın en güçlü ordularından birine sahip (bize göre en güçlüsüdür İnşaallah ve Elhamdülillah) ve üstelik Türkiye NATO üyesi. Yani bu Ordu'ya rağmen Türkiye'nin bölünmesi mümkün değil. İlla ki Barzani'ye, PKK'ya,PYD'ye ABD'nin açıktan destek vermesi lazım. Türkiye NATO üyesi olduğu için ABD bunu dünyaya anlatamaz. Dünya ABD'nin kendi müttefikini arkasından vurmasını hiç de hoş karşılamaz.

İşte bu nedenle ABD ve Avrupa kasten Cemaate destek vererek AKP'yi oyuna getirmeye çalışıyor. AKP Cemaate karşı Avrupa'yı karşısına alırsa hatta ABD'yi karşısına alma noktasına gelirse Türkiye'nin NATO'dan atılmasını tartışacaklar. Ve tüm dünyaya Cemaate karşı yapılan operasyonların demokratik olmadığı, Türkiye'nin diktatörlüğe doğru gittiği, radikalleştiği iddiaları ile güya kendileri de haklı (!) konumda kalmak istiyorlar.

Şimdi de hem Cemaat yok edilmek hem de Türkiye NATO'dan atılmak isteniyor.

Bir parantez: (Suriye'de Esad nüfusun yüzde onunu temsil eden bir azınlığın temsilcisi olmasına rağmen yüzde doksanlık nüfus Esad'ı devirmeye yetmemiştir ve dış destek zorunlu olmuştur.Çünkü Esad'ın ordusu vardır ve teröristlerle mücadele edebilecek güçte bir ordu olduğundan Esad indirilememiştir. Ordusu olmasa İran'ın,Rusya'nın verdiği dış desteğin de bir yararı olmazdı.)

Cemaat Batı'nın umurunda mı? Cemaat Batı'nın hiç umurunda değildir ve Türkiye'nin parçalanması için yapılan planların uygulanması noktasında sadece bir PİYONDUR. 

Batının böyle pek çok piyonları var ve işleri bitinceye kadar dost işleri bitince de düşman oluverirler. Şimdiki dostları Barzani ve Kürtlerdir. Ne zamana kadar? 

Türkiye bölünüp Kürt Devleti kurulana kadar. Kürt devleti kurulduğu andan itibaren de Kürt Devletini imha ettirip topraklarını İsrail'e bağlayacaklar. Kürt kardeşlerimiz de bu oyuna gelmesinler. Gelmeyecekler de İnşaallah. 

Barzani'yi terör listelerinden bunun için çıkardılar.Yarın PKK ile PYD'yi de çıkaracaklar. 

Barzani de bugün Diyarbakır'da Kürdistan bayrakları dağıtımına başlamış. Erbil'de değil Diyarbakır'da.

Cemil Bayık barış süreci için "ARACI" istediğini ve bu aracının ABD olabileceğini açıkladı. Ayrıca ABD ve Avrupa'nın en güvenilir dostunun PKK,PYD,Barzani ve Kürtler olduğunu da söyleyerek gönüllü uşaklık talebini iletti.
(ABD Kürtleri İran'a karşı kullanmak isteyeceğinden bu uşaklık talebini de dikkate alacaktır.)

Ayrıca Bayık; Suriye'nin kuzeyindeki Kürt bölgelerinin de korunarak ABD've Avrupa için Rusya'ya alternatif enerji yolu olabileceğini hatırlatarak (!) yem sundu.

Danimarka Türkiye'nin AB üyelik sürecinin dondurulmasını istedi ama Cumhurbaşkanı "Umurumuzda bile değil" diyerek AB'ye rest çekti. 

Aslında onların istediği de buydu. Türkiye Avrupa'dan dışlansın istiyorlardı, sonuçta da NATO'dan ihracını isteyecekler.

Ve İsrail her zamanki gibi doğrudan hedefini ortaya koyarak Türkiye'nin NATO'dan ihracını istedi.

Dünyaya bu İsrail kadar utanmaz bir ülke gelmemiştir. Gerekçeleri Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiği iddiası.Bu iddiayı İsrail ortaya attı.Oysa o IŞİD'i ABD,İngiliz ve İsrail gizli servislerinin yani CIA,MI6 ve MOSSAD'ın kurduğu belgelendi. Yani hem terörizmi kurup destekliyor hem de Türkiye destekliyor diye iftira atıp NATO'dan ihracını istiyor. 

Kısaca özetlersek ABD ve Siyonistler Cemaate yapılan operasyonları Türkiye'nin NATO'dan ihracı için kullanacaklar. İhraç ederlerse de Barzani'yi,PKK'yı,PYD'yi açıktan en ağır silahlarla donatacaklar, hatta doğrudan askeri destek verecekler. Alçak plan budur. 

AKP bu oyunu görmeli ve oyuna gelmemelidir. Onların Cemaat falan umurlarında değildir.Hedefleri Kürdistan'dır.

Peki hadis yorumlarına göre Siyonistlerin, ABD ile Avrupa'nın bu planları gerçekleşecek mi?

Hayır gerçekleşmeyecek İnşaallah.Öyle bir şey olacak ki ABD ve Avrupa Türkiye'ye her zamankinden çok daha muhtaç hale gelecekler ve Türkiye'nin bölünmesini değil çok daha fazla güçlenmesini arzu edecekler.

Bu gelişmenin ne olacağı konusunda tahminlerimiz var ama açıklamak için henüz erken.

Ahmet Hulusi Hoca Türkiye'nin Batı'dan dışlanacağını söylemiş ve bunu AB'den atılacağı şeklinde yorumlamış. Ancak Türkiye zaten AB üyesi değildir.(Tek taraflı gümrük birliği dışında) 

Bize göre evliyanın ifşaatı NATO'dan atılmak olabilir. Ancak yukarıda da yazdığımız gibi böyle bir şey olsa bile çok kısa süreli bir şey olacak ve ABD Melhamei Kübra'da Türkiye'nin müttefiki olacak.

Ama Ahmet Hulusi Hoca, 3.Dünya Savaşı'nın nasıl başlayacağını anlatırken "Her şeyin başı Türkiye'nin Batı'dan atılmasıdır" demiş. Bu cümle hadis yorumlarına da uygundur ve evet artık zaman çok daralmıştır.

Güzeller güzeli Rabbimiz (CC) bu hengamede Aziz Milletimize ve Kahraman Ordumuza daima inayet buyursun ve zaferler nasip etsin İnşallahu Allahu Ekber.

Allahu Alem Allahu Alem Allahu Alem

16 Aralık 2014 Salı

TAHŞİYECİ MEHMET DOĞAN TALİBAN'I DESTEKLİYORDU

O TALİBAN YÜZDEN FAZLA ÖĞRENCİYİ KATLETTİ




Evet Bediüzzaman'ın talebesinin talebesi Mehmet Doğan. Ve Taliban'a destek vermişti.
Bediüzzaman ne zaman radikal İslamcılara destek verdi de Bediüzzamancı olduğunu iddia eden biri Taliban'a destek verebiliyor?

Bu gün İslamcı geçinen bazı Kürtler İslamcılığı kullanarak resmen PKK’nın uşağı olmuş durumdadırlar ve bunlar Bediüzzamanı KÜRTÇÜ olarak göstermeye çalışmaktadırlar.
Mehmet Doğan da Kürttür ve bunlardan biridir. Proje Bediüzzamanın Kürtçü olduğu yalanına inandırmaktır. Bu yalanı ortaya atanların hepsi de KÜRTÇÜDÜR.

Bediüzzaman kendisi Kürt olduğu halde asla KÜRTÇÜLÜK yapmamıştır. Tam tersine Kahraman Türk Ordusu’nun Hz.Peygamber SAS Efendimizin Ordusu olduğunu ve ahir zamanda tüm dünyaya hakim olacağını müjdelemiştir. Kürt halkının da Kahraman Türk Ordusunun yanında olması gerektiğini ve OLACAĞINI ifade etmiştir.

Bir parantez: Bediüzzaman Kürt olmasına rağmen dedik ama bize göre bu da yanlıştır ve Bediüzzaman Seyyiddir.Kendisi bunu reddetmiştir ama gelmiş geçmiş bütün Mücedditlerin Seyyid oldukları da aşikardır ve Bediüzzaman Müceddit olduğunu kabul etmiştir.)

Gülen ise Bediüzzamanın KÜRTÇÜ olmadığını çok net olarak ortaya koyuyor ve açıktan Bediüzzamanı Kürtçü olarak değerlendirip gizliden PKK’ya çalışan bazı hainleri ifşa ediyor. Olay budur.

HÜSEYİN YAYMAN'IN BOMBA İDDİASI

VATAN GAZETESİ YAZARI HÜSEYİN YAYMAN'IN İDDİASINI BİZ ÇOK DAHA ÖNCE YAZMIŞTIK.TAKİPÇİLERİMİZ ŞAHİTTİR.



İŞTE HÜSEYİN YAYMAN'IN İDDİASI:


14 Aralık operasyonuyla ilgili pek çok tartışma yaşanırken Vatan Gazetesi yazarı Hüseyin Yayman konuya çok farklı bir açıdan yaklaşarak 1999 yılında yaşananları hatırlattı.

14 Aralık operasyonundan önce 99 yılında yaşananların aydınlanması gerektiğini söyleyen Yayman o dönem ABD tarafından bir Gülen-Öcalan takası yapıldığını iddia etti.

Bakın 1999 kışında neler yaşanmış...

- 15 Şubat 1999 Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildi.

- 22 Mart 1999 Fethullah Gülen ABD’ye gitti .

- 26 Mart 1999 Tayyip Erdoğan Pınarhisar cezaevine girdi.


Hüseyin Yayman'a göre ABD’nin Öcalan’la Gülen’i takas ettiği görülüyor. Yayman'ın çok konuşulacak iddiaları şöyle:

GÜLEN NEDEN ABD'Yİ TERCİH ETTİ?

Öcalan’ın teslim edilmesinden yaklaşık bir ay sonra Fethullah Gülen istihbarat oyunlarıyla korkutuldu ve ABD’ye gitmesi sağlandı. Gülen’in neden başka bir ülke değil de ABD’yi tercih ettiği üzerinde dikkatlice düşünmek gerekiyor.

Gülen’in ülkeden ayrılmasından dört gün sonra başka bir gelişme daha oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı okuduğu şiir yüzünden Pınarhisar cezaevine girdi. Sanki bir görünmez el ülkeyi yeniden dizayn ediyordu. Bu dizayn ilk meyvesini 18 Nisan 1999 seçimlerinde verdi. DSP birinci parti oldu ve hükümeti kurma görevini aldı.

Ecevit başbakanlık görevini aldı ama ortada hala cevaplanmayan sorular var. Gülen’in bizzat şahsına dua ettiği Ecevit, Gülen’in ABD’ye gitmesi konusunda hiçbir açıklamada bulunmadı. Öcalan’ı teslim eden ABD, acaba Gülen’i neden kabul etti. Amacı neydi? Bilmiyoruz. Ancak bazı akıl yürütmelerde bulunabiliyoruz.

1999 KOMPLOSU AYDINLANIR MI?

Hüseyin Yayman bu iddiaların ardından 14 Aralık operasyonunu doğru analiz edebilmek için 1999 Şubat soğuğunun aydınlanması gerektiğini söylüyor. "Aksi halde yapılan tüm yorumlar eksik kalacaktır" diyen Yayman bir de soru soruyor: Ülkede iktidar değişikliklerine neden olan bu olayların arka planında kim var ve bu güçlerin amacı ne?

HÜSEYİN YAYMAN BAZI SORULARIN CEVABINI VEREMEMİŞ YA HADİ ONU DA BİZ YAZIVERELİM:

Cemaatin dünyanın pek çok ülkesinde okulları var ve bu okullarda yetiştirilen öğrenciler hem bulundukları ülkeye faydalı kadrolar haline getiriliyor hem de tamamı Türkiye dostu yapılıyordu. 
İşte tüm mesele buydu yani Türkiye dostu yapılmalarıydı.

Oysa ABD,İngiltere ve İsrail Türkiye'yi bölmek istiyorlardı ve Kürdistan adı altında ikinci bir İsrail amaçlıyorlardı. Ama cemaatin güneydoğudaki okulları buna engel oluyordu. 


AKP ile Cemaat arasında herhangi bir sorun yokken emperyalistlerin Türkiye'yi bölme oyunlarına karşı Cemaatin güneydoğudaki okullarının çok daha fazla desteklenmesini önermiştik. Çünkü Kürtlerin tamamını cemaat eğitse hepsi de doğal olarak bölünmeden yana değil bütünlükten ve üniter yapıdan yana olurlardı ve bir referandum yapılsa bile ezici bir şekilde birlik çıkardı.


Kaldı ki Türkçe bilmeyen Kürt yoktu. Niçin Kürtçe diye dayatsındı ki? Cemaat İslam çimentosu ile Kürtleri üniter yapıya çok sağlam bir şekilde bağlayacaktı ve bu istenmedi.


ABD,İngiltere ve İsrail bu yüzden Cemaati Güneydoğudan çekerken yerine DİNSİZ PKK'yı bu şekilde monte ettiler.


Farkında mısınız bilmiyorum ama Kürtler hızla dinsizleşiyorlar. Radikal İslamcı diye nitelenen Kürtler bile PKK'ya sempati ile bakarken PKK'nın ateist bir taşeron terör örgütü olduğunu adeta görmezden geliyorlar. Dinsiz PKK yerine Kürt Milliyetçisi PKK olarak bakıyorlar.


Şahsen bizim Cemaat ile uzaktan yakından hiç bir ilgimiz yoktur ama ahir zaman olaylarını tarafsız bir şekilde araştıran bir mantıkla Cemaatin Mehdi hareketi olduğuna dair kanaatimiz her geçen gün daha da güçlenmektedir.


Ancak Gülen Mehdi olamaz, yanlışları da vardır ve anti İrancılık gibi handikapları da bulunmaktadır.Gülen'in anti İrancılığı da ABD,İngiltere ve İsrail'i düşman olarak karşısına alıp Cemaatin faaliyetlerini engellemelerinden korktuğu içindir.


Peki madem ABD,İngiltere ve İsrail Türkiye'de Cemaati bitirmeye çalışıyor o halde niçin operasyonlar karşısında Cemaate destek veriyorlar?


Bu sorunun cevabı şu soruda gizlidir:


Acaba ABD,İngiltere ve İsrail "Çok iyi oluyor, bitirin şu cemaati, rahat rahat Kürt Devleti'ni kuralım" dese ne olur? 


Türkiye'deki gerçek dostlarının cemaat değil PKK olduğu ortaya çıkar değil mi? Başka neler ortaya çıkar, onun takdiri de takipçilerimizin.

HZ.MEHDİ'Yİ NEREDE ARAMALI?

ROTA HABER YAZARI ÜNAL TANIK'IN YAZISINA BAKAR MISINIZ?



BU YAZIYI ŞUNUN İÇİN PAYLAŞIYORUZ:

AHİR ZAMAN FİTNELERİ İÇİNDE HZ.MEHDİ AS'I DECCAL'İN GÖSTERDİĞİ YERDE ARAYANLAR YA ÇOK TEMİZ KALPLİDİRLER YA DA APTALDIRLAR.

İŞTE ÜNAL TANIK'IN YAZISI: (TEBRİKLER ÜNAL TANIK)


Bir öğretim üyesi/işadamının (bu işadamının öteki özelliğini sonra yazacağım) Çamlıca sırtlarından Marmara’ya bakan yamaçlarındaki villası. İçeride kamuoyunun yakından tanıdığı 5-6 gazeteci var.

Mevsim, sohbahar. Misafirler bahçede ve havuzun etrafında dolaşıp ayaküstü sohbet ettikten sonra içeri giriyor. Bir üst kattaki geniş salona oturuluyor. 100 metrekareye yakın salonun denize bakan taraftaki koltuklarına oturuluyor.

Toplantıyı organize eden eski gazeteci, yeni siyasetçi kadın sohbetin uygun bir yerinde söze giriyor ve net soruyor:

- AK Parti ile ilgili düşünceniz nedir? Biz yeni bir parti kurduk, bu parti ile ilgili yaklaşımınız nasıl?

Soru “ortaya karışık” misali bir kişiye yöneltilmeden seslendirilmişti. Ama İslamcı kesimin yakından tanıdığı ve belli çevrelerce “kanaat önderi” kabul edilen isim, soru kendisine yöneltilmiş kabul edip söze girdi.

“AK Parti bir proje partisidir. 90’lı yılların ortalarına doğru Batı’da hazırlanıp Türkiye’de hayata geçirilmiş bir parti.”

Salonda bulunanlar, gayr-ı ihtiyari birden kafalarını konuşan şahsa çevirdi. Zira, söz konusu yazar, yalnız İslamcı kesimin değil, AK Partililerin de iyi bildiği, “Abi” diye hitap ettikleri, partiye açıktan verdiği destekten dolayı da minnettar oldukları bir isimdi.

Kimse konuşmasını kesmedi, ama ondan böyle ifadeler duymak ev sahibi ve biri hariç hepsini şaşırtmıştı. Konuşmacı, bakışlardaki şaşkınlığa aldırmadan devam etti:

“Bakın 90’lı yılların ortasına doğru, siyasal İslam rüzgarları güçlü esmeye başladıktan sonra Türkiye’ye sık gidip gelmeye başladı. ABD, İsrail ve İngiltere’den gelenlerdi bunlar. Kendileri ile işbirliği yapacak gruplar aradılar.

Farklı isimlerle görüştüler. Bizimle de temas kurdular. Görüşmelerde dile getirdikleri konu şunlar idi:

- Biz Türkiye'de siyasal İslamcılarla çalışmak istiyoruz. Çünkü yükselen trend siyasal İslam. Erbakan Hoca bu yükselen trendin en iyi göstergesi. Biz sizinle çalışmak istiyoruz. Bunun şartlarını hazırlayalım.”

Çamlıca’daki görkemli villanın sıcak ortamı ile anlatmaya devam etti:

“Görüşülen isimler arasında Tayyip bey ve Abdullah bey var. Hatta bu müzakere ekibinin içinde ben de vardım.”

Yakınındaki gazeteci, konuşmacıyı yakından tanıdığını sanıyordu. Hatta onun bazı karmaşık ilişkileri konusunda kafasında soru işaretleri de vardı. Ama hem Erdoğan’ın Batı işbirlikçi olduğunu söyleyip hem de müzakere ekibinin içinde kendisinin de olduğunu itiraf etmesi karşısında şaşkındı. Ağzının hayretten bir parmak girecek kadar açılmış olduğunu fark etmeden dinlemeye devam etti.

Konuşmacı, bu kez o görüşmelere şahitlik eden birinin adını verdi. Üstelik adını verdiği kişi de aynı ortamda idi.

“Bakın bu görüşmelerin bir kısmının içinde Ali Bey de vardı” diyerek kocaman elinin baş parmağı ile hemen yan tarafta oturan Ali Bulaç’ı işaret etti. Ali Bulaç da hem kafası ile onay işareti yaptı hem de “Evet” dedi.

Konuşan şahıs, bu teklifin Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan’a da yapıldığını ama onun kabul etmeye yanaşmadığını söyledi. (Bir küçük not: Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, benzeri bir teklifin o dönemde kendilerine de yapıldığını 17 Mart 2009’daki görüşmede bana ve arkadaşlarıma da  anlatmıştı. Ü.T.)

Yıllardır AK Parti ile ilgili anlatılan bu iddiaları şehir efsanesi olarak dinleyen gazeteci, “Peki Batılıların bu işbirliğinden beklentileri ne idi, işbirliği yaptığı gruba ne imkan sunacaklardı?” diye sordu. İslamcı gazeteci, eliyle sakalını hafif kaşır gibi yaptı ve devam etti:

“Aslında bu görüşmelerde, Batılı muhataplar öyle diplomatik dil falan kullanmadılar. ‘Bize düşen yükümlülükler’ ve ‘sizden beklentilerimiz’ diye bunları net bir şekilde ortaya koydular.

Kendilerinin yapacaklarını sıraladılar:

1- Biz sizi iktidara taşıyalım.
2- Size gereken finansı bulup getirelim.
3- İktidarınızda size sıkıntı çıkaracak unsurların etkinliklerini ortadan kaldıralım.

Sizden istediğimiz şeyler de şunlar:

1- İsrail'in güvenliğini artıracaksınız. Önündeki engelleri kaldıracaksınız.
2- Sınırların yeniden düzenlenmesi anlamına gelen Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçireceksiniz.
3- İslamın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız.”

Bu sırada karşı tarafta oturan DSP’li koalisyon döneminde etkili isimlerden biri olan Aydın Tümen de salonda idi. Onun bakışlarının kendisine yönelik fazla sertleştiğini gören İslamcı gazeteci, hem ortamı yumuşatmak istedi hem de o dönemdeki görüşmelerin farklı bir boyutunu ortaya koydu:

 "Kızmanıza gerek yok. Sosyal demokratlardan da bu proje içinde olan vardı. O zaman CHP'nin başında olan Deniz Baykal'a da cumhurbaşkanlığı verilecekti. Ama Deniz Bey, ‘Nasıl olsa anlaşma yapıldı’ diye gitti sırt üstü yattı. Proje bozuldu, onun için cumhurbaşkanlığını Abdullah Bey'e teklif ettiler.”

AK Parti’nin proje olduğu iddiasını, kendindeki bilgilerle ayrıntılı anlatan İslamcı yazar, bu kez muhalefet liderleri için de değerlendirme yaptı.

“İktidar proje iktidarı olduğu gibi, muhalefet de proje gereği bu iktidarın destekçisi” dediğinde Aydın Tümen, “Yok daha neler” diye mırıldandı. Konuşmacı sözüne devam etti:

“Hatırlayın. 2002 seçimlerinde Erdoğan Meclis’e girememişti. Tayyip Beyin Meclis'e girmesini sağlayan formülü Deniz Baykal teklif etti.  AK Parti'yi iktidara taşıyan seçime giden yolu açan, yani erken seçimi teklif eden de Devlet Bahçeli idi.

Ekonomik bunalımdan bir siyasal iktidar çıkarıldı. Ekonomi aslında Kemal Derviş’in yaptırdığı düzenlemelerle yoluna konulmuştu. Nitekim rayına giren ekonomiyi, AK Parti yıllarca titizlikle uyguladı. “

İslamcı yazar konuşmasıyla bu kez salondaki bir kişi hariç herkesi şaşırttı. Ev sahibine döndü ve parmağıyla işaret ederek devam etti:

“Ben o zaman 'beraber çalışalım' diye bir hafta bu arkadaşa gittim geldim. Beyefendi kabul etmedi.”

İslamcı yazar, iki ayaklı sorunun birinci bölümünü bu kadar uzun anlattıktan sonra yeni kurulan parti ile ilgili tek bir cümle söyledi:

“Merkez Parti'nin şansını şimdilik görmüyorum, çünkü proje henüz tamamlanmadı.”

Evet. Anlattıklarım bir şifreleme değil. Konuşmanın tarafları da hayali değil. Pek çoğumuzun tanıdığı bildiği isimler.

Çamlıca’daki villa Merkez Partisi Genel Başkanı Abdurrahim Karslı’ya ait. İslamcı yazar da Abdurrahman Dilipak.

Ben de büyük bir gazetecilik başarısı göstererek bunları size aktarmadım. Abdurrahim Karslı’nın +1 TV’de Cem Özer ile yaptığı programda anlattıklarından paylaştım. Bir iki isimden de konunun detaylarını aldım.



Ünal TANIK / Rotahaber


14 Aralık 2014 Pazar

MEHMET BEDRİ GÜLTEKİN OLAYI TAM AÇIKLIYOR

MEHMET BEDRİ GÜLTEKİN PKK-KÜRDİSTAN OLAYINI TAM AÇIKLIYOR

KÜRT KARDEŞLERİMİZİN DİKKATİNE:



HDP’li Sırrı Süreyya Önder, AKP Hükümetiyle üzerinde görüştükleri “Müzakere Taslağı”nda özerkliğin de olduğunu söyledi. Ertesi gün Yalçın Akdoğan, alelacele “HDP ile özerklik konusunu görüşmedik” açıklamasını yaptı. Sırrı Süreyya’nın da, anlaşılan kulağı çekilmiş olmalı ki o da, özerklik konusunda söylediklerini yalanladı.

Gerek AKP’nin gerekse “kulağı çekildikten sonra” Sırrı Süreyya Önder’in, tam da seçime doğru gidilirken, “PKK ile özerklik konusu görüşülüyor” şeklindeki bir açıklamanın “akıllıca” olmayacağını düşündükleri açıktır.

Ama gerçek AKP ile PKK’nın özerklik konusunu görüşmeye yıllar önce başladıklarıdır. İki Parti, ABD’nin önlerine koyduğu yol haritasını uygulayarak bugüne geldiler. O “Yol Haritası”na göre “İkinci İsrail”in Türkiye ayağının inşasında ilk adım “Özerk Kürdistan”dır.

Sınır çizmenin anlamı

Özerk Kürdistan’ı kurma çalışmasının pratikte ne anlama geldiği üzerinde durmak gerekiyor:

Özerk Kürdistan demek, sınırların çizilmesi demektir. Hemen önümüze gelecek olan sorun şudur: Sınır nereden geçecektir ve nasıl belirlenecektir.

Gaziantep’ten başlayarak Kars’a kadar uzanan ara bölgede yer alan yaklaşık 15 kadar ilde, Türk ve Kürt nüfus yüzyıllardan beri karışık olarak yaşamaktadır. “Özerk Kürdistan” dediğiniz an hemen akla gelecek ilk soru, sınırın bu illerin neresinden geçeceğidir.

Tarihte ve bugün ve dünyanın her tarafında, etnik olarak halkların karışık olarak yaşadığı bölgelerde, sınırlar çekilmeye kalkışıldı mı yıllar süren çatışmalar kaçınılmaz oldu.

Böyle durumlarda “gücü gücü yetene” kuralı işler. Yaşanan çatışmaların ardından etnik olarak homojen bölgeler oluşur. Ve sınır böyle çizilir.

Yakınımızda son olarak Yugoslavya böyle bir süreç yaşadı. 10 yıl süren iç savaşın ardından 600 bin Yugoslav öldü. Yani her otuz kişiden biri.

Aynı durumun Türkiye’de yaşanması demek, yaklaşık 3 milyon kişinin ölmesi anlamına gelir.

Türkiye’de Türkler ve Kürtler dünyanın başka hiçbir yerinde görülmedik ölçüde iç içedir. Kürt yurttaşların büyük çoğunluğu Kürt ilerinde değil, ülkenin batısında yaşamaktadır.

“Özerk Kürdistan” dediğiniz ve bir de sınır çizmeye kalktığınız an, ülkenin batısında yaşamakta olan Kürt yurttaşlar da yaşanacak şiddetten nasibini alır. Bu durumda Kürtlerin; “Madem özerklik istediniz, o halde sınırlarını çizdiğiniz bölgenize gidin” görüşünde ifadesini bulan bir tepkinin hedefi olmaları kaçınılmazdır.

Tarihten dersler

Çok açıktır ki böyle bir sürecin yaşanmasının asıl mağdurları Kürt yurttaşlar olacaktır. Kürtlerin yaşayacağı acılar, “özerklik” havucunu uzatan emperyalistlere dert değil. Öte yandan canından olacak yüzbinlerce ve hatta milyonlarca Kürt, egemeni olacağı bir özerk bölgeye ulaşma peşindeki PKK’nın da umurunda değil.

Bu noktada geçen yüzyılın başında Ermeni halkının yaşadığı büyük acılardan gerekli dersleri çıkarmış olan iki Ermeni şahsiyetin söylediklerini hatırlamakta yarar var.

1918 yılında kurulan Ermenistan devletinin ilk Başbakanı olan O. Kaçaznuni, her şey olup bittikten sonra Partisi’nin 1923 yılında Bükreş’te Toplanan Kongresine sunduğu “Taşnak Partisi’nin yapacağı bir şey yok” başlıklı raporunda özetle şöyle demekteydi:

“Türklere savaşı biz açtık. Hepimiz Türklerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hakimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmi çağrılar yaptık. Öldük ve öldürdük. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaad ettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiçbir zaman devlet olamadık. Türkiye Ermenistan’ı diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin sözlerine büyük önem vererek, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık. Tehcir’de Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. Dengesiz insanlara özgü bir şaşkınlık içinde, bir uçtan diğerine savrulmaktaydık. Kaderden şikayet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak, bizim hastalıklı milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir. Herkes; Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar, Ruslar tek kelimeyle bütün dünya bizi kolayca aldattı ve ihanet etti. Emperyalistler bizi kullandı. Büyük Avrupa devletleri bizi defnettiler.”

Bir de Hırant Dink’e kulak verelim: Öldürülmeden öne Kayseri’de katıldığı bir panelde Hırant Dink; “Kürtler, Ermenilerin yüz yıl önce yaşadıklarından ders almalıdır. Emperyalistler gelir, çıkarlarını düşünür, sonra da çekip giderler. Olan burada kalan bizlere olur…” şeklinde konuşmuştu.

Emperyalistler yeniden bölgemizdeler. Son yirmi yıl içinde milyonlarca insanın kanına girdiler. Şimdi de ABD, devlet vaadiyle Kürtleri ileri sürerek hedeflerine ulaşmaya çalışıyor.

1918 yılında İngilizlerin ve Fransızların vaatlerine kanarak, yüzyıllardır birlikte yaşadıkları Türkleri ve Kürtleri arkadan vuran Taşnakların başarıya ulaşma şansı, bugün ABD’ye güvenerek Kürtleri kardeşlerine karşı harekete geçirmeye çalışan PKK’dan daha fazlaydı.

ABD, her yerde ve her alanda kaybediyor.

Bu koşullarda ABD’ye güvenerek “Özerk ya da bağımsız Kürdistan” hedefine ulaşabileceklerini düşünenler, Kürt halkına büyük acılar yaşatmaktan başka bir şey yapamayacaklardır.

Mehmet Bedri Gültekin
mbedri.gultekin@iscipartisi.org.tr

ulusalkanal.com.tr

ABD, KDP VE KYB'Yİ TERÖR LİSTESİNDEN ÇIKARDI

ABD, BARZANİ'NİN KDP'Sİ İLE TALABANİ'NİN KYB'SİNİ TERÖR LİSTESİNDEN ÇIKARDI




BU ŞU ANLAMA GELİYOR:

Artık tüm dünya ülkeleri açıkça Barzani ve Talabani'yi ülkelerine davet edecekler, ikili görüşmeler ve anlaşmalar yapacaklar ve Barzani'ye açıktan SİLAH SATACAKLAR.


Üstelik sattıkları silahların ağır veya hafif olması da artık tartışma konusu olmayacak.

Karar Obama'nın onayına sunulmuş durumda. Obama onayladığı andan itibaren Barzani'nin ABD'ye ziyaret yapması beklenmeli.

Tabi bu kararın arkasından sıra PYD ile PKK'nın da terör listesinden çıkarılmasına gelecek.

ABD Dış İşleri Bakan Yardımcısı bugün Cemaat operasyonları için tepki göstermiş gibi açıklama yaptı. Peki bu gerçek mi? Yani ABD gerçekten Cemaat operasyonlarına karşı mı?

Kesinlikle YALAN. ABD, Cemaat operasyonlarına karşı olsaydı Kürt olduğu için Bediüzzaman ile görüşmeyen Gülen'i dost gösterip Kürt Devleti kurmaya çalışan Barzani,Talabani, PKK,PYD ile sempatizanlarına kayıtsız şartsız destek vermezdi.

Gülen ve Cemaati ABD'nin gerçekte dostu değil düşmanıdırlar, ABD algı operasyonu yaparak Cemaati İsrail dostu,Türkiye düşmanı olarak göstermeye çalışıyor.ABD ve İsrail'in gerçek dostları PKK ve Barzanicilerdir.Bu kadar kesin ve net yazıyoruz.

Terörist başı Nisan'a kadar AÇILIM ile ilgili yapılması gereken ve üzerinde anlaşma sağlandığı iddia edilen Genel Af ve Özerklik gibi konuların yasalarla sonuçlandırılmasını istiyor.Ve Nisan'dan sonrası için de ayaklanma ile tehdit ediyor.

ABD'li astrolog ile Medyum Kağan'ın kehanetleri de Hadis yorumlarına uygun olarak gerçekleşeceğe benziyor.

Tekrar tekrar yazıyoruz: TÜRKİYE ÜZERİNE OYNANAN ŞEREFSİZ OYUN KÜRDİSTAN'DIR.

AMA HADİS YORUMLARINA GÖRE KAHRAMAN TÜRK ORDUSU ASLA MÜSAADE ETMEYECEK VE SONUNDA TÜM DÜNYAYA HAKİM OLACAKTIR İNŞAALLAHU ALLAHU EKBER.

ÜNAL TANIK CEMAAT OPERASYONLARI HAKKINDA KONUŞTU

ÜNAL TANIK CEMAAT OPERASYONLARININ NEDENLERİNİ BU ŞEKİLDE AÇIKLADI





ROTAHABER - Rotahaber Genel Yayın Yönetmeni Ünal Tanık Samanyolu Haber kanalında canlı yayında önemli açıklamalar yaptı. Tanık iktidarın dört meseleyi gizlemek için sürekli olarak gündemi değiştirmeye çalıştığını öne sürerek bu dört başlığı tek tek açıkladı. 

İşte Tanık'ın o açıklamalarından satır başları:

1. KONU: GÜNEYDOĞU'DAKİ PARALEL DEVLET

Aslında bu darbeyle gizlenmek istenen bir şeylar var. 17 Aralık gizleniyor ama bütün bu çalışmaların gizlediği başka bir şey daha var. O da gözden kaçırılıyor. Öncelikle güneydoğu gizleniyor. Güneydoğu'da Türkiye fiilen bölünmüş. Paralel iddiaları ortaya atıldığında ben paralel devlet görmek isteyen güneydoğuya gitsin demiştim. Bir daha beni o kanala çağırmadılar. Bütün bu çalışmalar güney doğuyu gizlemek için.. Gündeme gelmesin diye gözden kaçırılmak isteniyor. Abdullah Öcalan'ın hazırladığı çözüm paketi konuşuluyor. Bizim bunu konuşmamız lazım.

 2. KONU: KÖTÜYE GİDEN EKONOMİ

Diğer perdelenen şey ise ekonomi. Ekonomi yolunda gitmiyor. Türkiye bu yıl yüzde 3'ün altında büyüyecek. Üçüncü çeyrekte sadece 1,7 büyüdük. Cumhurbaşkanı işadamlarının gözünün içine baka baka yalan söyledi. Dünyada durgunluk var ondan dolayı da biz bunu yaşıyoruz dedi. Diğer ülkelerin büyüme rakamları elimde. Çin yüzde 7,3 büyümüş Malezya 5,6 büyümüş, Hindistan 5,3 büyümüş ABD 2,4 büyümüş. ABD hiç yüzde 2 büyümezdi. Yüzde 1 büyüdüğü zaman muhteşem denirdi. ABD yüzde 1 büyüdüğü zaman Türkiye'nin gayri safi milli hasılası kadar büyüyor. İşsizlik çift haneli rakamlara ulaştı. 5 yıldır milli gelir ve ihracat yerinde sayıyor. İlk defa bu dördüncü çeyrekte kişi başı milli gelir 10 bin doların altına indi.

3. KONU: DIŞ POLİTİKADAKİ BAŞARISIZLIK

Üçüncüsü dış politika gizleniyor. Dış politikada Türkiye'nin yüzüne bakabileceği ülke kalmadı. Bütün komşularla kavgalı. Dünya yüz çevirmiş durumda. Bu ülkeyi temsil eden insanların söylediğini ciddiye alan kimse yok. Papa geldi Rusya cumhurbaşkanı geldi deniliyor. Bunlar konjonktürel. Jeopolitik önemden geliyorlar. Bunlar dün de geliyordu. Papa'nın gelmesinin sebebi Hırıistiyanların iki mezhebini barıştırmaktı. Katolikler ile Ortodoksları barıştırmak istiyorlardı.

4. KONU: DİNDARLIK VE ETİK

Dördüncüsü ise Türkiye'de etik kavramlar, dini kavramların içi boşaldı. Ortalama insanlar kendi dindar olmasa bile dindarları güvenilir kabul ederlerdi. Artık dindarlara insanlar başka türlü bakıyor. İşte bu dört ayıp ve dört günah gizleniyor. Bizim gündemde tutmamız gereken konular biraz da budur.


KAYNAK: ROTAHABER /  ÖZEL

13 Aralık 2014 Cumartesi

HZ.MEHDİ AS MEZHEPLERİ NASIL KALDIRACAK?

HZ.MEHDİ AS MEZHEPLERİ NASIL KALDIRACAK?



İslam'da pek çok mezhep var gibi gözükse de aslında iki mezhep vardır.

Sünnilik ve Şiilik.

Ehli sünnet kendi içinde Malikilik,Şafilik,Hanbelilik ve Hanefilik olarak hak mezhepler tanımlasa da Şiilik de kendi içinde mezhepler tanımlıyor.

Hz.Mehdi AS tüm mezhepleri kaldıracak ve Ehli sünnetin Hanefilik mezhebine yakın bir yol ortaya koyacak.Başka rivayetlerde dini aslına döndüreceği ve tıpkı asrı saadetteki şekline çevireceği de işaret edildiğine göre demek ki Hanefilik Mezhebi Asrı Saadetteki İslam'a en yakın olan mezhep.

Ancak Hanefilik mezhebi de bu haliyle kaldırılacağından onda da az da olsa yanlışlar olduğu anlamına geliyor.

Hz.Mehdi AS hangi yanlışları kaldıracak, hangi doğruları getirecek bilmemiz mümkün değil.Ancak biz de kendi araştırmalarımızla ve İslam alimlerinin farklı görüşlerinden ortaya çıkardığımız sonuçlarla Ehli Sünnet ile Şiiliğin yanlışlarını ortaya koymaya çalışacağız.

İMAN VE İBADET BAKIMINDAN

İman bakımından:

Ehli Sünnete göre İslamın şartı beştir.Şiiliğe göre ise altıdır ve altıncısı da DÜRÜSTLÜK'tür. Bizim araştırmalarımıza göre de bir Müslüman dürüst olmazsa mümin olamaz. Hz.Peygamber SAS Efendimize sahabe sorar:

Ya Rasulallah, Mümin cimri olur mu? "Olur" buyurur SAS.
Korkak olur mu? Yine "Olur" buyurur SAS.
Yalan söyler mi? denilince " Hayır, Mümin yalan söylemez" buyurur ASM Efendimiz ve Müslümanın dürüst olmadan mümin olamayacağını açıkça ifade eder.

İbadet bakımından:

Kuran ortadadır ve ibadetler bellidir. Hz.Peygamber SAS Efendimiz ümmetinin içinde ve başında
ibadetleri yirmi üç yıl boyunca ashabına öğretmiştir. Eshabı Süffa hem hepsi hafızdılar hem de tüm ibadetleri dosdoğru öğrenmişlerdi ve ümmete öğretiyorlardı.

Hz.Peygamber SAS Efendimizin namaz kılma, oruç tutma, hacca gitme, zekat verme gibi ibadetleri tamamen ve dosdoğru olarak Ehli Sünnet tarafından devam ettirilmektedir. Yani Ehli Sünnet ibadetleri tıpkı Hz.Peygamber ASM Efendimizin yaptığı gibi yapmaktadır.

Ehli sünnet de tıpkı Hz.Peygamber SAS Efendimiz gibi beş vakit namaz kılar (Farzları ve sünnetleriyle birlikte), Ramazanda tüm oruçları tutar, Hac mevsiminde hacca gider ve zekatı verir.

Şiilikte ise namaz beş vakit değil üç vakittir. Yanlıştır doğrusu beş vakittir. Hz.Peygamber SAS Efendimiz beş vakit kılmıştır.Hem de yirmi üç yıl boyunca.

Şiiler Ramazan orucunu Muharrem Orucu kadar önemsemezler. Bu da yanlıştır çünkü Ramazan orucunu tutan kişinin; Muharrem ayında tuttuğu orucun bir anlamı olabilir. Yoksa Ramazan Orucu farzdır, Muharrem Orucu sünnettir. Kaldı ki Şiilikte tutulan Muharrem orucunun da bu sünnetle alakası yoktur, Kerbela'da İmam Hüseyin Efendimiz susuz kaldığı için tutarlar ki bu resmen bidattir.

Ama Ramazan Orucunu tam tutmuş biri, Sünnet olduğu için Muharrem ayında da oruç tutarsa hatta Hz.Hüseyin Efendimize hürmeten de ilaveten oruç tutarsa büyük sevap kazanabilir. Ama Ramazan Orucu Allah'ın emridir, diğerleri ise Allah'ın emri değildir. Allah'ın emrine isyan edip sünnete uymak sevap değil günah kazandırır. O zaman İlah Allah değil (Tövbe haşa) peygamber olur sümme haşa. Hristiyanların içine düştüğü sapkınlık da bu değil mi?

Cuma günü müminin bayramı olduğu için sadece cuma günü oruç tutmayıp bir yıl boyunca her gün oruç tutanlara SELAM OLSUN.(Aslında bu cümle özetliyor Ehli sünnetin yolunun doğru olduğunu)

GELELİM MUTA NİKAHI MESELESİNE:

Kesinlikle zinadır ve haramdır.Ama Şiaya göre helaldir.Böyle saçmalık olmaz. Bir çocuk dokuz aydan önce doğmaz, bir kadın nasıl üç aylığına nikahlanabilir? Kuran'a göre hamile kadın doğurmadan terk edilemez. Kaldı ki üç ay sonra başka bir vilayette aynı kadın eski kocasının babası, oğlu vs ile de nikahlanabilir ki bu tam manasıyla muta nikahının haram olduğunun delilidir. 
Aslında üzerinde bile durmaya gerek yoktur.

Özetlersek İman konusunda "Dürüstlük" ehli sünnette 54 farz arasında yer alıyorken Şia da İmanın şartıdır.Ve hadis Şia yı haklı çıkarmaktadır.

Ama ibadetler konusunda Ehli sünnet tamamen haklıdır ve Hz.Peygamber SAS Efendimizin yaptığı ibadetleri aynen yapmaktadırlar.Bu konuda Şia tamamen haksızdır. 

Çok önemli not: 

Şia'nın ibadetler konusundaki savunması şudur: 
"Emeviler Hz.Hüseyin Efendimizi şehit ettiler ve bunun karşılığında da tüm Müslümanlara kendilerinin ibadete daha düşkün olduğunu ispat etmek için ibadetlerin sayısını artırdılar.Kendilerini daha çok ibadete vererek halkı yanılttılar.Yani dini siyasete alet ettiler." DİYORLAR.
Haklılık payı var mı? Evet var. Emeviler bunu yapmışlar.

Ama bir de şöyle bir gerçek var:

Haşimiler ve Emeviler Mekke'nin iki kabilesi. Ama İslam Medine'de şekillendi yani yaşanmaya başlandı ve tüm dünyaya da oradan yayıldı. Medine'de ne Haşimiler vardı, ne de Emeviler. (Yani kabile olarak yoktular) Dolayısıyla Medine'den yayılan İslam doğru İslamdır. Ensar'ın yaşadığı İslam'dır. Ensar'ın yaşadığı İslam'da Emevicilik, Haşimicilik aranmaz. Yani Şia'nın bu savunması doğru değildir.

Bu manada şu da eklenebilir: 
Emeviler Kerbela'yı unutturmak için dini siyasete alet ederek ibadetleri biraz abartmışlar, buna mukabil Şiiler de ibadetlerden kaçmak için Kerbela'yı bahane etmişler de denilebilir.

EHLİ SÜNNETİN YANLIŞLARI YOK MU?

Ehli sünnetin Kuranı anlama, Sünneti anlama ve yaşama noktasında yanlışları yok ama İslam Tarihini anlama ve anlatma noktasında yanlışları var.

Çünkü tarih dededen toruna anlatılan bir ilim değildir.Resmi ideolojilerin yani devletlerin yazılı kaynaklarından öğrenilen bir ilimdir.İslam tarihini ise Emevilerin,Abbasilerin yazdıkları yazılı eserlerden öğrenebiliyoruz. Ehli sünnet bu kaynaklardan öğrenmiş demek daha doğru olur. İşte bu nedenle tarihe bakışımızda hatalarımız var.

Daha açık yazarsak: Ehli sünnete göre Ebu Süfyan Müslümandır.Oğlu Muaviye Müslümandır.Hatta Yezid Müslümandır. Halbuki gerçek böyle değildir.

Ebu Süfyan Mekke'nin fethine kadar Hz.Peygamber Efendimizin en amansız düşmanıydı.Yani İslamın en amansız düşmanıydı. İslam Ordusu on bin kişi ile Mekke'yi kuşatınca baktı ki Mekke'yi savunacak gücü yok, yarın ordu girecek karşı geleni öldürecek, bir gün önce gitti ve Müslüman olduğunu açıkladı. KILIÇ MÜSLÜMANIDIR. 

İspatı şudur:Eğer Ebu Süfyan'ın Mekke'yi savunacak güçlü bir ordusu olsaydı gelir Müslüman olur muydu? Kesinlikle olmazdı. Mekke'nin emiriydi, fetih ile tacı tahtı gitti.

Muaviye ise Ebu Süfyan'ın fitnesinden başka bir şey değildir.Yani Ebu Süfyan Muaviye ile İslam Devletini ele geçirerek kaybettiği Mekke'nin intikamını misliyle alma planları yapmıştır ve başarılı olmuştur.Bu konuda tek başlarına çalışmamışlar yardımcıları da olmuştur. 

Hz.Ömer RA Efendimiz adalet timsali olarak ve birlik ve beraberlik adına Muaviye'yi Şam Valisi yapmıştı. Ama sürekli kontrol altında tutmuş ve taşkınlıklarına müsaade etmemişti.

(Bu hususta Acem Şahının bir hikayesi var. Yorum kısmında talepler olursa bir yazı yazabiliriz.) 

Hz.Osman RA Efendimizin Emevi olmasından ve çok iyi kalpli olmasından yararlanan Muaviye yetkilerini suistimal etmiş ve Şam valisi olarak Medine'ye rağmen bir devlet başkanı olmaya çalışmıştı.

Medine'de Hz.Ömer Efendimiz ve Hz.Osman Efendimiz de aynı şekilde son derece mütevazi bir hayat sürerken o tam bir batı kralı gibi şatafatlı bir saltanat kurmuştu.Bu saltanattan vazgeçmeyeceği de belliydi ve her türlü tedbiri de almıştı.

Suriye'deki tüm çapulcular paralı askeriydi ve bir emriyle öldüremeyecekleri kişi yoktu.Nihayetinde bu çapulcular ve onların çocukları olan sonrakiler oğul Yezid'in emriyle Hz.Hüseyin RA Efendimizi katletmekte hiç tereddüt etmeyeceklerdi.Tohumlarını Muaviye atmıştı. En başından beri bunlar pis bir planın parçalarıydı.

Sıffin Savaşından sonra Amr Bin As yüzüğü Hz.Ali Efendimizin parmağından çıkarıp Muaviye'nin parmağına takıverecekti.Karşılığında da Muaviye onu Mısır Valisi yapacaktı.  

Ehli Sünnetin yanlışı budur: 
EBU SÜFYAN KILIÇ MÜSLÜMANIDIR. MUAVİYE MÜNAFIKTIR. YEZİD KAFİRDİR.

Yezid kafirdir, çünkü koltuk için Hz.Peygamber SAS Efendimizin torununu hiç acımadan katletmiştir. Ahiret inancı olan kişi bunu yapamaz. Ahiret inancı olmayan da zaten KAFİRDİR.

Şia'nın  bu konudaki yanlışları ise şunlardır:

Şia Allah,Muhammed,Ali üçlemesinden gider ve diğer halifeleri yani Hz.Ebu Bekir RA Efendimiz ile Hz.Ömer RA Efendimizi reddeder. Yanlış olan budur. 

Hz.Ebu Bekir RA Efendimizin İKİ KİŞİDEN BİRİ olarak Kuran'da ismi geçer. Hz.Ebu Bekir RA Efendimiz gerçekte Hz.Peygamber SAS Efendimize ilk biat eden kişidir. Yani ilk Müslümandır. (İlk Müslüman Hz.Hatice RA Annemiz'dir. Çocuklardan ilki Hz.Ali Efendimizdir. Ama onlar aile ferdidir.Hariçten değildir yani)

Birinci halife Hz.Ebu Bekir RA Efendimizdir.Haktır.
İkinci halife Hz.Ömer RA Efendimizdir. Haktır.
Üçüncü halife Hz.Osman RA (Zinnureyn)Efendimizdir.Haktır.
Dördüncü halife Hz.Ali RA Efendimizdir.Haktır.

(Sonrakilerin hiçbirisi -Yavuz Sultan Selim Han'a kadar- hak değildir.)


Hz.Peygamber SAS Efendimizin bıraktığı İslam Devletinin yönetim biçimi saltanat değil Cumhuriyetti. Yerine kimseyi tayin etmemişti.Bu dört halife de (yani HULEFAİ RAŞİDİN) seçimle iş başına geldiler. Ama Muaviye cumhuriyeti kaldırarak saltanatı ilan etti.

Hz Ali Efendimiz ile Muaviye arasındaki savaş, cumhuriyet ile saltanatın savaşıydı ve bu savaşı HİLE İLE saltanat kazandı.
Olması gereken Hz.Ali Efendimizin savunduğu Cumhuriyetin kazanması ve Müslümanlar kendi halifelerini kendileri seçmeliydi. Böyle bir durumda halifeler de daima Ehli Beytten olabilirdi.Saltanat olacaktı ise bu yine Hz.Ali RA Efendimizin hakkıydı.

Ahir zamana gelirsek:

Ahir zamanda çıkacak dehşetli Süfyan işte bu Ebu Süfyanın, bu Muaviye'nin, bu şerefsiz Yezidin soyundan gelecek. Hz.Mehdi AS ise Kerbela'dan kurtulan İmam Zeynel Abidin'in soyundan gelecek.

Hz.Mehdi AS Mekke'de Kabe'ye sırtını yaslayıp biatleri alırken Makamı İbrahim'e doğru ilk şu cümleyi söyleyecek: EHLİ BEYT ÇOK ZULÜMLER GÖRDÜ.

Evet, gerçekten Ehli Beyt çok zulümler gördü. Üç günlük dünyanın koltuk sevdalılarının kurbanları oldular hep.

MEHMET GÖRMEZ'İ KINIYORUZ

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI MEHMET GÖRMEZ'İ KINIYORUZ



Bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanımız Prof.Dr.Mehmet Görmez beye daima destek verdik. Gerçek bir İslam alimidir dedik. Açıklamaları hep doğruydu ve İslamın birlik beraberliği, bu birliğin bozulması için emperyalistlerin oyunları konusunda hep doğruları cesaretle ifade etti.

Ama bu makam aracı işi olmadı. Doğruya doğru, eğriye eğri. Doğruları savunacağız eğrileri ise her zaman eleştireceğiz. Sayın Mehmet Görmez'i KINIYORUZ. 

EY MEHMET GÖRMEZ BEYEFENDİ! DİYANET VATİKAN'DAN DAHA MI ZENGİN Kİ PAPA SIRADAN BİR ARACA BİNERKEN SİZ MERCEDES ALDINIZ?

BU MUAVİYE POLİTİKASI DEĞİL MİDİR?

Hz Ömer RA Efendimiz Muaviye'ye "O sarayı kendi paran ile yaptırdıysan bu İSRAFTIR, yok halkın parası ile yaptırdıysan zaten HARAMDIR" dememiş miydi?

Olmadı sayın başkan olmadı. 
O aracı derhal satınız ve sıradan bir LİNEA VEYA FLUENCE'ye bininiz.

PAPA KADAR ÖRNEK OLUNUZ.