ATATÜRK HAİN MİYDİ?
(İyi niyetli olup da art niyetli neşriyatın etkisinde kalan
ve Atatürk hakkında yanlış hükme varan insanlarımız lütfen bu yazıyı dikkatlice
okusunlar. Hatta sadece okumakla kalmasınlar ve herkese de okutsunlar İnşallah.)
“Osmanlı - Türkiye Mukayesesi” kavramı üzerinden çirkin
oyunlar oynanıyor.
Osmanlı düşmanları Vahdettin Han’a; Türkiye düşmanları da Atatürk’e saldırarak
Türkiye düşmanlığı yapıyorlar.
Osmanlı düşmanlarının iddiaları şunlar:
“Vahdettin vatan hainiydi. Türk Milletini sattı. 9.Ordu
Müfettişi olarak önce tayin ettiği Atatürk’ü sonra görevden azlederek hatta
hakkında idam kararı vererek Türk Milletine ve bağımsızlık mücadelesine ihanet
etti. İngiliz gemisine binip kaçtı” diyorlar.
Türkiye düşmanlarının iddiaları ise şunlar:
“Atatürk vatan hainiydi. Vahdettin’i satışa getirdi.
Padişahlığı kurtaracakmış gibi önce Vahdettin’in kendisini görevlendirmesi
sırasında ona tabi oldu. Görevi alıp, Anadolu’ya geçip, taraftar toplayınca da
Vahdettin’i tanımadı, isyan etti. Hatta payitahtın emrinden çıkıp İngiliz’in
emrine girdi. Hem Osmanlıya hem de Türk Milleti’ne ihanet etti. Kurtuluş Savaşı
hiç yapılmadı. İngilizler savaş yapmadan çekip gitti. Türkiye Cumhuriyeti’ni
Atatürk’e kurdurdular, saltanatı kaldırttılar, Hilafeti kaldırttılar, bununla kalsa
iyi Kuran kanunlarını yok sayıp yerine batı kanunlarını ikame edip Laikliği getirdiler.” Diyorlar.
Daha ileri giden şerefsizler de var:
Atatürk’ün kişilik haklarına saldıranlar. Filistin’deki Orduyu
savaşmadan çekip Filistin’i İngiliz’e savaşmadan bağışladığını iddia eden de. O
kendini bilir. Şerefsizin önde gideni bir PKK’lıdır.
Aşağıda detaylı yazacağız ama sadece bu iddianın cevabını
burada verelim. Filistin’deki Osmanlı Birliği on bin kişiden oluşuyordu. Sekiz
bin tanesi şehid olmuştu. Atatürk kalan iki bin askeri geri çekti. (Bre şerefsiz!
O sekiz bin asker savaşmadan mı şehit oldu?)
Atatürk düşmanları Vahdettin Han’ı yükseltirken, Vahdettin
düşmanları Atatürk’ü yükseltiyorlar. Amaçları birini yükseltmek değil ikisini de alçaltmak.
Aslında bunların tamamı TÜRKİYE ve TÜRK MİLLETİ DÜŞMANIDIR.
Zamana ve duruma göre bir Atatürk dostu Vahdettin düşmanı oluyorlar; bir
Vahdettin dostu, Atatürk düşmanı oluyorlar. Yüz yıl önce Vahdettin düşmanı,
Atatürk dostuydular. Şimdi ise Vahdettin dostu Atatürk düşmanı oldular.
Peki yüz yıl önce İngilizler kime dost kime düşmandılar? Şimdi
kime dost kime düşmanlar?
Evet yüz yıl önce İngilizler de Vahdettin düşmanı Atatürk
dostu idiler. Şimdi ise Vahdettin dostu Atatürk düşmanı oluverdiler.
(O zaman Osmanlının öyle yıkılması gerekiyordu, şimdi ise
Türkiye’nin böyle yıkılması gerekiyor.)
NE ATATÜRK NE DE VAHDETTİN KESİNLİKLE HAİN DEĞİLDİ.
(Hem de en iyisi)
TAM TERSİNE VAHDETTİN BÜYÜK BİR DEVLET ADAMI, ATATÜRK DE
OSMANLININ YETİŞTİRDİĞİ EN BÜYÜK KOMUTANDI. VE BURAYA DİKKAT VAHDETTİN HANA
GÖRE ATATÜRK TÜRK MİLLETİ’NİN TEK UMUDUYDU. DOĞRU OLDUĞU DA İSPAT EDİLDİ.
İŞTE İSPATI:
Vahdettin Han’a saldıranlara cevaplar:
Vahdettin Han bir yıl sonra kendisini satışa getirecek
Atatürk’ü yeni mi tanımış ki 9.Ordu Müfettişi olarak onu görevlendirmiş?
Osmanlı Ordusunda başka paşa mı yoktu? Neden Atatürk?
Çünkü Vahdettin Han Atatürk’ü çok eskilerden tanıyordu. Gençliğinde
Avusturya’ya birlikte gitmişlerdi. Yol arkadaşıydı. Atatürk, Osmanlı Subayları
içinde Vahdettin Han’ın en sevdiği ve en güvendiği, en yakın subay arkadaşıydı.
Vahdettin Han, Atatürk’ün Osmanlının en zeki, en başarılı subayı olduğunu gayet
iyi biliyordu. Vahdettin bir yıl sonra kendisini satışa getirecek bir subayı 9.Ordu
Müfettişi atayacak kadar APTAL DEĞİLDİ. Gerçek aptal Vahdettin Hanın aptal
olduğunu düşünenlerdir. İngilizler de böyle düşünmüşlerdi.
Vahdettin Türk Milleti’ni sattı mı? İngiliz gemisine binip
kaçtı mı?
Vahdettin, Türk Milleti’ni İngilizlere sattıysa karşılığında
da bir şey almış olmalı. Ne almış? İngiliz gemisine binip giderken Osmanlı
Sarayından ne götürmüş? En azından likit, para, altın, mücevher götürmesi lazım
değil mi?
Gerçek şu ki Vahdettin Han Türk Milleti’ni asla satmamıştır.
Bu cennet vatanı Atatürk’e emanet ederek saltanatın kaldırılabilmesi ve Cumhuriyetin
kurulabilmesi için bu aziz Milletin geleceği için kendisini feda etmiştir. Esir
olarak gitmiştir. Hiçbir şey çalmamış, götürmemiş, hatta şahsi varlıklarını
bile bırakıp gitmiş; gittiği yerde fakir, fukara olarak yaşamış ve cenazesi
bile ortada kalmıştır. Şam Valisi cenaze masraflarını karşılamış ve Şam’a
defnedilmiştir. Bu mu vatan haini?
Vatan haini öyle olmaz şöyle olur:
Giderken nesi var nesi
yoksa alır; üstüne hazinenin altınlarını da katar ve doğrudan HAVAİ’ye kaçar.
İngiliz gemisiyle de gitmez, İngilizler gelmeden kaçar. Aksini düşünen
aptaldır.
Vahdettin bahsini kısa keselim, konu uzun.
Ancak yukarıda çok kritik bir cümleye yer verdik açmak
zorundayız:
Osmanlı Padişahları birçok kez Cumhuriyete geçmek istediler.
Ama Arapların durumundan dolayı hep vazgeçmek zorunda kaldılar. (İngilizlerle iki
yüz yıldan beri metres hayatı yaşıyorlardı)
2.Mahmut Han, Abdülhamid Han Cumhuriyet için çok istekli
oldular ama İngilizlerin bunu Osmanlı aleyhine kullanmaları nedeniyle
yapamadılar. 1.Dünya Savaşında Araplar ayrılınca da CUMHURİYET ZORUNLU OLDU. VE
BİR FIRSAT OLARAK VAHDETTİN’İN ÖNÜNE GELDİ.
ATATÜRK DE DAHA KURMAYLIK DÖNEMLERİNDE CUMHURİYETÇİ BİRİ
OLARAK BİLİNİYORDU. VAHDETTİN HAN ATATÜRK’ÜN CUMHURİYETÇİ OLDUĞUNU ÇOK İYİ
BİLİYORDU. BU SIR DEĞİLDİ HERKES BİLİYORDU.
VAHDETTİN HAN ATATÜRK’Ü ANADOLU'YA GÖNDERİRKEN,
CUMHURİYET KURACAĞINI DA ÇOK İYİ BİLİYORDU VE KENDİSİ DE BUNU ÇOK İSTİYORDU.
VE
BU KONUDA TEK GÜVENDİĞİ KİŞİ DE ATATÜRK’TÜ. BAŞKALARI PADİŞAH DA OLABİLİRDİ
DEĞİL Mİ? ATATÜRK BU GÜVENE LAYIK
OLDUĞUNU DA İSPAT ETTİ. BU KONU BU KADAR YETER.
GELELİM ATATÜRK DÜŞMANLARINA:
Atatürk, Vahdettin’e ihanet etmişse Anadolu’daki tek paşa
Atatürk müydü? Diğer Paşalar İstanbul ile Padişah ile haberleşmiyorlar mıydı ki
koşarak Atatürk’ün emrine girdiler?
Kazım Karabekir Paşa’nın İstiklal Harbinin Esasları isimli
kitabını okumadan o kitabı okuyup da Atatürk aleyhine kullanan bazı
şerefsizlerin kulaktan dolma sözlerine itibar edenler bizzat kendileri
okusunlar. Kazım Karabekir Paşanın Atatürk’ü hainlikle suçlayan ya da ima eden tek
bir kelimesi var mıdır? Yoktur. Sadece bir komutan olarak bazı konularda kendi
açılımlarını da eklemiştir. Olay budur.
Anadolu’daki tüm Osmanlı Komutanları Atatürk’ün emrine
Vahdettin’e düşman oldukları için değil hem Vahdettin’in emriyle hem de Atatürk’ü
bildikleri ve çok sevdikleri için girmişlerdir.
Hangi komutan 1919- 1923 döneminde Atatürk’e karşı
çıkmıştır? Hiç biri. Hepsi olayın farkındaydı. Ancak sayıları çok az ve konu
sır olduğu için açıklanmamıştı. Spekülatif dedikodularla Atatürk düşmanlığı da
bu yüzden gelişti. Biri çıkıp da o komutanların her şeyi açıklayıverseydi
herkes Atatürkçü olacaktı. O başka.
Ölünceye kadar Vahdettin de Atatürk de birbirlerinin
aleyhine konuşmadılar. Belki işin sırrı gereği o zaman Vahdettin Hanın aleyhine
konuşulması gerekiyorduysa da yine ölçüde kusur edilmemiştir. Bu konuda esas
kriter Vahdettin Hanın sözleridir ki Atatürk’ün aleyhine tek sözü yoktur.
Kriterdir çünkü Vahdettin Han Atatürk’ü övmek zorunda değildi. Belki Vahdettin
kötülenmek zorundaydı ama Vahdettin Han için durum farklıydı.
Atatürk’ün hain
olduğuna inansa kesinlikle Atatürk aleyhine sözleri, makaleleri, açıklanacak
yazıları olurdu. YOKTUR. BULAMAZLAR. ÇÜNKÜ VAHDETTİN ATATÜRK’Ü BİZDEN BİLE ÇOK
SEVİYORDU. ÇÜNKÜ BİZDEN ÇOK İYİ TANIYORDU.
KURTULUŞ SAVAŞI HİÇ YAPILMADI MI?
İngilizler İstanbul’a Mondros Ateşkes Anlaşması ile savaş
yapmadan girdiler. Lozan Antlaşması ile de savaş yapmadan çıkıp gittiler.
Mondros Damat Ferit’in imzaladığı teslim anlaşmasıydı.
Lozan Antlaşması ise şu şartlarda yapıldı:
Evet İngilizler saltanatın, hilafetin, Kuran kanunlarının
kaldırılmasını, Cumhuriyete geçilmesini, laiklik getirilmesini istiyorlardı. Yeni
kurulan Cumhuriyetin batıya düşman bir tehdit değil batı normlarında batı
dostu, batılı bir ülke olmasını istiyorlardı.
Sadece bunları isteseler iyiydi çünkü bunların bir kısmını
Osmanlı Padişahları da istemiş ama yapamamışlardı. Başka neler istiyorlardı?
Üniformalı askerlerini çekip üniformasız askerlerini
yerleştirmek bu cennet vatan sanki Türkler tarafından yönetilen Milli bir
devletmiş gibi göstererek Türk Milletini kandırmak ve tıpkı eski sömürgeleri
gibi yüzyıllar boyunca sömürmek istiyorlardı.
PEKİ BİZİM ELİMİZDE NE VARDI?
Osmanlı Devleti olarak Afrika’daki Ortadoğu’daki tüm
topraklarımızı kaybetmiştik. Üstelik bunu da İngilizler ordularımızı yenerek
değil Arapları ayaklandırarak başarmışlardı. Araplar bize ihanet
etmişlerdi.(Bugün de aynı durum Kürtler için söz konusu, İnşallah İsrail’in
oyununa gelmezler)
Arap Yarımadası, Irak, Suriye gitmişti. Yetmedi doğuyu
Ermenilere, batıyı da Yunanlılara vermek istiyorlardı. Doğuda Ermeniler İngiliz
ve Fransız silahları ile köylerimizde Türk, Kürt vatandaşlarımızı
katlediyorlardı. İzmir’e Yunanı çıkarmışlar, Ankara’ya kadar gelmişlerdi.
Türk Milleti kırılmıştı, savaşacak ordumuz yoktu. Yaşlılar, kadınlar
ve çocuklardan oluşan on milyonluk mazlum, gazi bir millet.
Savaşacak Osmanlı Ordusu kalmadığından masada, ordusu olan
İngiliz ve Fransız konuşacaktı. İngilizler yukarıdaki tüm isteklerine ilaveten
Yunanlıların batıda alan hakimiyeti kurmasını istiyorlardı. Fransızlar da
doğuda Ermeniler için aynı şeyi istiyorlardı. Aslında İngiliz ve Fransızlar
Türkleri Anadolu’dan tamamen çıkarıp Orta Asya’ya yeniden göndermek
istiyorlardı. Ama bunun imkansız olduğunu da biliyorlar ve Lozan'a oynuyorlardı.
Aziz İstanbul’un doğu yakasına İngilizler, batı yakasına
Fransızlar çökmüş Anadolu’daki köpeklerinin (Yunan ve Ermeni) neler
yapabileceklerini izliyorlardı.
Daha Türk Milleti Yunanın, Ermeni’nin hesabını görememişti
ki sıra İngiliz’e, Fransız’a gelsin. Çok rahattılar ama bilmedikleri bir şey vardı.
Evet Türk Milleti düzenli Ordularını kaybetmişti ama İSTİHBARATI
VE GAYRİ NİZAMİ ORDULARI dimdik ayaktaydı.
Ülkenin bu hale geleceğini daha 1900 yılında gören
Cennetmekan Abdülhamid Han Yıldız İstihbarat Teşkilatını kurmuş ve her türlü
önlemi almıştı.
Bu teşkilatın en başta gelen en başarılı subayları ise
Mustafa Kemal ile Enver Paşa’ydı. Öyle ki daha Trablusgarb’da görev almışlar ve
meşhur Libya kartalı Ömer Muhtar’a o gerilla taktiklerini bizzat Atatürk
vermişti.
İttihat Terakkiye birlikte girmişler Enver Paşa Alman
yanlılarına, Atatürk ise İngiliz yanlılarına yakın olmuştu. Osmanlı Almanlar’ın
yanında savaşa girmeye karar verince Atatürk İttihat ve Terakki'den ayrıldı.Enver Paşa ise orada kaldı.
İttihat
ve Terakki Cemiyeti ülkeyi kanser gibi sarmış Yahudi, Ermeni ve
Rumlardan oluşan bir hain şebekesiydi. Masonlar tarafından yönetiliyordu
ve arkalarında tüm kafir dünyası vardı.Hepsi destekliyordu. Tasfiye
etmek imkansızdı ama yönetiminde etkili olmak mümkündü.Şimdi o görev
Enver Paşa'daydı. Almanlara karşı savaşa girilecek olsaydı belli ki
Atatürk orada kalacak, Enver Paşa ayrılıp savaşın sonucunu bekleyecekti.
Bir parantez:
(Goben ve Bröstlav hikayedir. (Yavuz-Midilli)
Osmanlı, savaşa Almanların yanında girmeye çok önce karar vermişti. Çünkü başka
çaremiz yoktu. Osmanlıyı yıkmak isteyen bizzat İngilizlerdi. Almanlar değildi. Almanlar
kazansaydı Osmanlı kurtulacaktı. İngilizler kazanırsa da Cumhuriyet
kurulacaktı. Olay bu kadar nettir ve hepsi Yıldız İstihbarat Teşkilatının
Planıdır.)
(Atatürk
ve dava arkadaşı Enver Paşa.Osmanlının en iyi ajanları Libya'ya
İtalyan'lara karşı Ömer Muhtar'a taktik vermeye gidiyorlar)
Lozan bu şartlarda yapıldı, Cumhuriyet bu şartlarda kuruldu.
Düzenli ordumuz yoktu ama istihbarat devletimiz vardı ve dimdik ayakta kaldı.
Burayı açmak biraz zor sadece şu kadar yazalım:
Atatürk Türk Gençliğine hitaben yaptığı tüm hitaplarda
özellikle şu kelimeyi sürekli tekrarlamış ve üstüne basa basa söylemiştir.
“BAĞIMSIZLIK”
EVET. BU ÜLKE BİR SİYASİ DEHA OLAN VAHDETTİN İLE BİR ASKERİ
DEHA OLAN ATATÜRK’ÜMÜZ TARAFINDAN O ŞARTLARDA KURULMUŞ VE BU GÜNLERE GELMİŞTİR.
Varsın İngiliz, Fransız “bizim dediğimiz oldu” desin. Onlar
öyle bilsin. Türkiye üzerine İngiliz’in, Fransız’ın oynadığı oyunlar artık anlaşılmıştır.
Ama Atatürk’ün onlara vurduğu siyasi darbeler sadece askeri bir deha değil aynı
zamanda siyasi bir deha olduğunu da ispat etmiştir.
Lozan’da onlara söylenen şudur:
İstedikleriniz bunlar mı? “Tamam” denildi. (Karşılığında
Anadolu ve Misakı Milli sınırları kurtarıldı. Çünkü bu sınırlar Osmanlı’nın
Fatih dönemine eş değerdeydi. Hayır dense savaşacak güç yoktu. Yunanı ve Ermeni’yi
destekleyip Anadolu’yu tamamen kaybettireceklerdi. Lozan için kullandılar.)
“Tamam” denildi. Çünkü:
Cumhuriyeti zaten biz de istiyoruz. Saltanatı kaldırmayı.
Hilafeti zaten Ordu yoksa koruyamayız, tutmanın da anlamı yok. Batı kanunları? İşimize
gelirse tutarız, istediğimiz zaman kaldırırız.
Üniformasız askerler! Üniformalı itler defolsun, üniformasız
itlere de katlanırız. Tabi bir yere kadar. Gerektiğinde de gerekli dersi veririz.
Kurulacak sistem içinde bu kısmen mümkün.
NE ZAMANA KADAR?
DÜZENLİ ORDULARIMIZ ONLARIN DÜZENLİ ORDULARININ KARŞISINA
ÇIKIP PERİŞAN EDEBİLECEK GÜCE ERİŞİNCEYE KADAR. O DA MELHAMEİ KÜBRADIR
İNŞALLAHU ALLAHU EKBER.
Atatürk, Cumhuriyetin ilk yıllarında 1923- 1938 arasında
Türkiye’nin en önemli sanayi yatırımlarını yaptırmış, bir an önce bu aziz
milletin onlar kadar güçlü olması için çabalamıştır.
ABD, hiç devreye girmeseydi çoktan güçlü bir ülke olacaktık.
Düşünebiliyor musunuz daha 1926 yılında Atatürk Kayseri’de savaş uçağı
fabrikası açtırmış ve ilk savaş uçağımızı uçurmuştuk. ABD devreye girip, NATO
üyesi olup, ithale döndürülünce yerli savunma sanayi kilitlenmiştir. Bugün bu
konudaki gelişmeler de bu güne kadar ki tüm gelişmeler de ABD ile değil ABD’ye
rağmen yapılmaktadır. ABD düşmanlığının yükseldiği dönemlerde ABD dostları
aracılığı ile kendisini affettirmek amacıyla ikinci ellerinde kolaylıklar da
sağlamıştır ama tam milli olmasına da asla izin vermemiştir.
Bir parantez: (Bakınız İran ABD ile arası iyi iken değil;
ABD ambargo koyunca milli savunma sanayinde önemli gelişme sağladı.)
Evet bu ülke iki unsur üzerine kuruldu. Öyle olması gerekiyordu.
Milli unsurlar ve gayri milli unsurlar.
Bizler hep gayri milli unsurları gördük, kendi aralarındaki
mücadelelere şahit olduk. (27 Mayıs da ABD’nin Menderesine karşı İngiltere tarafından
yapılmıştı.)
Ama milli unsurlar hep gizli kaldılar. Ve onların başındaki isim
de ATATÜRK’ DÜ. Bir numara ATATÜRK’DÜ.
İki numara ise Mareşal Fevzi Çakmak’tı. Ötekileri biz de bilmiyoruz
ama Atatürk bizim için hep bir numara olacak kalacak.
Ta ki Hz. Mehdi AS
sancağı teslim alıncaya kadar.
Şunu da ekleyelim ve bu konu artık tamam olsun:
Ajan ne demektir?
Ajan
camiye de gider, havraya da, kiliseye de gider tarlaya da. Yerine göre
rakı içer, yerine göre zemzem. Bir gün cübbe giyer bir gün smokin.
Sonra
bir gün İngiliz kamerasının karşısına geçer ve gökten inen yıldızları
anlatır. Jetonları düşenler çektikleri ve MI6'da sır gibi sakladıkları
görüntüleri doksan yıl sonra bizzat kendi elleriyle sosyal medyaya
yüklemek zorunda kalır.
Ama
nafile, atı alan Üsküdar'ı geçmiştir. Geçmiş ola. İngiliz'in borusu
ötmez olmuştur.Sıra ABD'nin davuluna gelmiştir.İki yıl daha çalacak
sonra o da patlayacaktır İnşaallahu Allahu Ekber.
Bir sonraki yazı ATATÜRK DİKTATÖR MÜYDÜ?