MISIR' IN İŞGALİ BAŞLIYOR
Libya'da yetmiş Mısır'lı gözaltına alınmış. Mısır'a Libya'dan da terörist girişleri var.İşaretler bunlar.
ABD, Irak'ı nasıl işgal etmişti?
1979'da İran Şahı' nı deviren Humeyni' ye karşı sadık diktatörü Saddam'ı devreye sokmuş ve sekiz yıl boyunca savaştırmışlardı. Kim? ABD ve Batı.
Saddam, İran rejimini deviremeyince Irak'ı bizzat kendileri işgal etmek ve İran'ın sınır komşusu olmak istemişlerdi.Bunun için de önce Saddam'ı kandırıp Kuveyt'e sokmuşlar, sonra "Ne işin var Kuveyt'te" diyerek Irak'ı işgal etmişlerdi.
Şimdi aynı senaryo Mısır için tekrarlanıyor olabilir. Alimlerin hadis yorumlarına göre Suriye karıştıktan sonra ilk beklenecek olay Mısır'ın işgalidir.
ABD ve Batı Sisi'yi kandırıp Libya'ya sokabilirler ve sonra da "Ne işin var orada" diyerek işgale başlayabilirler.
Sisi nasıl kanar?
Mısır, seksen milyon nüfuslu, yeraltı kaynaklarından yoksun fakir bir ülke.Libya ise tıpkı Kuveyt gibi petrol ve doğalgaz kaynakları olan bir ülke. Ve Libya'da şu an bırakınız istikrarı, istikrarlı bir yönetim bile yok.Bu durum Sisi' nin iştahını kabartabilir. Saddam' ın da iştahı kabarmıştı.
ABD ve Batı'nın Mısır'ı işgal ederek üçe böleceği ve Süveyş Kanalı bölgesi olan doğu kısımları İsrail'e katacağı Siyonizmin en büyük beklentilerindendir.Bunun için seksen milyonluk Mısır'ın tamamının işgal edilmesine gerek yok, belki de Sisi'nin devrilmesine bile gerek yok.Mısır'ın sadece Kuzey Doğusu işgal edilerek bu işler yapılabilir.Ya da İhvan ile işbirliği yapılarak Batı Mısır onlara verilebilir.Güney Mısır'da zaten Hristiyan Kıpti Devleti planlanıyor.
Libya-Mısır sınırındaki istikrarsızlar, karşılıklı sınır güvenliğinin olmayışı bu amaca hizmet etmek için önceden planlanmış olabilir.
Peki bunlar olur mu? Belki de olmaz ama olacak olan şudur:
Mısır'ın Kuzey Doğusu ABD ve Batı tarafından kesinlikle işgal edilecek ve hemen akabinde de belki de aynı anda Suriye'nin işgali başlayacaktır.Alimlerin hadis yorumudur.Suriye'nin işgali Üçüncü Dünya Savaşı'nı başlatacak ve sırasıyla Süfyan, Hz.Mehdi, Deccal ve Hz.İsa AS zuhur edecek ve sonuçta İslam tüm dünyaya hakim olacaktır.İNŞALLAH.
ZUHURA AYLAR KALDI... GELİYOR İNŞAALLAH... HZ.MEHDİ; PEYGAMBER ASM EFENDİMİZİN 40.KUŞAK TORUNUDUR. MEKKE'DE ZUHUR EDECEK İSLAM BİRLİĞİ'Nİ KURACAK. ŞAM' DA HURUÇ EDECEK,ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI' NI KAZANACAK,KARARGAHI GUTA OLACAKTIR.İNŞAALLAH. safaasya@hotmail.com
14 Mart 2014 Cuma
13 Mart 2014 Perşembe
"NİFAK" DEĞİL "İTTİFAK" ZAMANIDIR
"NİFAK" DEĞİL "İTTİFAK" ZAMANIDIR
Körebe oyunu seyrediyoruz. Hafiye gibi uyanık olması gerekenler maalesef körebe oyunu oynuyorlar.
Yukarıdaki resim Suriye'deki Süleyman Şah (Osman Gazi'nin dedesi) türbesinin bulunduğu yeri gösteriyor.Yurt dışındaki tek Türkiye toprağıdır.Ve sınırlı bir askeri timimiz tarafından korunmaktadır.Fransızlarla yapılan 1921 tarihli Ankara Antlaşması gereği Türkiye'ye aittir. Şimdi o bölgede El Kaide ile IŞİD arasında yoğun çatışmalar yapılmaktadır ve IŞİD'in kazanması da an meselesidir. IŞİD Süfyan'ın askeridir ve türbe düşmanıdır. Süleyman Şah' ımızın türbesine her an saldırı yapabilir.
Ayrıca Esad Suriye'deki iç savaşı kazanmak üzeredir.Yani muhalifler sürekli kuzeye yani Türkiye'ye doğru çekiliyorlar. Suriye'li üst düzey askeri yetkili Nisan ayında ülkenin teröristlerden tamamen temizleneceğini açıklıyor.
Bu da şu demek:
Türkiye'den yeterli desteği bulamayan muhalifler Türkiye'nin Suriye'ye girmesi için bu Türbeye saldırıp Esad'ın üzerine atıp provokasyon da yapabilirler.Bu provokasyonu da El Kaide veya ÖSO yapabilir.
Körebe oyunu ise şudur:
En baştan beri sürekli iddia ediyoruz ve diyoruz ki:
Ergenekon tertibi de ABD'nin işidir.
Cemaat- AKP kavgası da ABD'nin işidir.
AK Parti önce Cemaat ile birlikte Ergenekoncularla savaştı.Şimdi ise Cemaate karşı Ergenekoncularla birlikte savaşmaya çalışıyor.
Ey Ak Parti mutlaka birileriyle savaşmak zorunda değilsin. Bu Ergenekoncu dedikleriniz de bu Cemaat de,sizin partilileriniz de bizim insanlarımız ve ABD'nin büyük oyununa karşı birlik olmamız gerekiyor.
Ergenekon tahliyeleri doğru bir adımdır ama Cemaat ile de savaşmayınız.
Devlette paralel yapı arıyorsanız muhtemel KCK'lıların üzerine hep birlikte gidiniz. Çünkü bu KCK lılar tamamen ABD'nin emrindedirler ve Türkiye üzerine oynanan büyük ABD oyunu Kürdistan'dır.
Lütfen bunu görünüz.
Kırım, Ukrayna'dan ayrılıp Rusya'ya bağlanmak için gün sayarken, Azerbaycan ile Ermenistan arasında her an bir savaş çıkabilecekken, Süleyman Şah'ın Türbesi Türkiye'yi Suriye ile bir savaşa sokacak bir tehdit altında iken, ekonomik darboğazdan çıkış için İsrail'in her dediğini yapacak bir Yunanistan varken ve en önemlisi de ABD ile Rusya arasında adım adım Üçüncü Dünya Savaşı'na dönüşebilecek bir gerilim sürekli artarken birbirimizle uğraşmamız KÖREBE OYUNU DEĞİLDİR DE NEDİR?
ALLAH RIZASI İÇİN BİRLİK OLALIM.
Ordusuyla, Emniyetiyle, İstihbaratıyla,Tüm Siyasi Partiler, tüm sivil toplum kuruluşları,tüm ama tüm kesimler din,dil,ırk, mezhep,siyasi görüş farkı gözetmeksizin bu aziz vatan için birlik olalım.
Söz konusu olan BU AZİZ VATAN'DIR.LÜTFEN TEFERRUATLARLA UĞRAŞMAYALIM.
Sayın Cumhurbaşkanımız acilen bir toplantı yapmalıdır.
Sayın Erdoğan'ı,Sayın Kılıçdaroğlu'nu,Sayın Bahçeli'yi,Sayın Destici'yi,Sayın Kamalak'ı,Sayın Perinçek'i, Sayın İlker Başbuğ'u, Sayın Genel Kurmay Başkanımızı,İç işleri Bakanını, MİT Müsteşarını,Cemaati temsilen Gülen'in görevlendireceği bir kişiyi ve Sayın Süleyman Demirel'i davet etmeli ve bu toplantıda ülkemize yönelik iç ve dış tehditler etraflıca müzakere edilip, birlik ve beraberliğin sağlanması hususunda ve dış tehditlere karşı alınacak önlemler konusunda çözümler üretilinceye kadar mesai harcanmalıdır.
Bu Aziz Vatan bu mesaiyi hak ediyor.
Sonra aynı katılım ile ikinci bir toplantı yapılmalı ve bu toplantıya BDP'liler, Menzil Şeyhi Abdülbaki Efendi ile diğer Kürt kanaat önderleri dahil edilerek, gerekirse Barzani de çağrılarak ABD'nin Kürtler üzerinden Kürtlerin kanı pahasına Kürtleri de yok ederek büyük İsrail'i kurma planları ortaya konulmalı ve Kürt kardeşlerimiz de bu büyük fitneden kurtarılarak dış tehditlere karşı hep birlikte mücadele edilmelidir.
30 Mart seçimlerine de bayram havasında girilmeli ve iktidar mücadelesinin bedeli bu aziz vatan olmamalıdır.
Mesela bu toplantılarda aşağıdaki kararlar alınsa ne olur?
- Sokak gösterileri teşvik edilmeyecek
-Dış politika kararları İktidar Partisi tarafından muhalefet ile istişare edilerek belirlenecek
-Cemaatin yetiştirdiği öğrenciler bu milletin evladı olup cephe alınmayacak ama bu ülkeye ait değerler ülkenin zararına hiç bir surette kullanılmayacak ve kimse ile paylaşılmayacak
- Eğer varsa ABD gibi emperyalist güçlerle bazı ilişkiler, her ne surette olursa olsun ülke aleyhine sonuçlar doğurmasına izin verilmeyecek
- Yargının tam bağımsızlığı konusunda tüm kesimler yargıya sınırsız destek verecek
- Önemli ekonomik kararlarda muhalefetin görüşleri de alınacak
-Ordu, Emniyet ve İstihbarat ile ilgili konularda muhalefetin ittifakı mutlaka aranacak
-Siyasi Parti temsilcileri hiç bir surette birbirlerine normal eleştiri sınırları dışında hakaretvari sözler etmeyecek
-İktidar partisi genel başkanlarının, diğer siyasi parti genel başkanlarına bir aylık icraatlarını anlattığı bir liderler toplantısı her ay düzenli olarak yapılacak
- Siyasi Partiler arasında iktidar için düşmanlık değil Vatan için dostluk esas olacak
gibi kararlar alınsa ne olur?
EL CEVAP: GERÇEK DEMOKRASİ OLUR.
Çünkü demokrasi halkın yüzde sekseninin oyunu aldıktan sonra dört yıl ülkeyi bir kişinin kendi istediği gibi hiç kimseyi dikkate almadan yönetmesi değil; YÜZDE KAÇ OY İLE İKTİDAR OLURSA OLSUN ÜLKEYİ MUHALEFET İLE BİRLİKTE YÖNETMESİDİR.(Bu sözümüz de AKP'ye değil genel bir sözdür)
Körebe oyunu seyrediyoruz. Hafiye gibi uyanık olması gerekenler maalesef körebe oyunu oynuyorlar.
Yukarıdaki resim Suriye'deki Süleyman Şah (Osman Gazi'nin dedesi) türbesinin bulunduğu yeri gösteriyor.Yurt dışındaki tek Türkiye toprağıdır.Ve sınırlı bir askeri timimiz tarafından korunmaktadır.Fransızlarla yapılan 1921 tarihli Ankara Antlaşması gereği Türkiye'ye aittir. Şimdi o bölgede El Kaide ile IŞİD arasında yoğun çatışmalar yapılmaktadır ve IŞİD'in kazanması da an meselesidir. IŞİD Süfyan'ın askeridir ve türbe düşmanıdır. Süleyman Şah' ımızın türbesine her an saldırı yapabilir.
Ayrıca Esad Suriye'deki iç savaşı kazanmak üzeredir.Yani muhalifler sürekli kuzeye yani Türkiye'ye doğru çekiliyorlar. Suriye'li üst düzey askeri yetkili Nisan ayında ülkenin teröristlerden tamamen temizleneceğini açıklıyor.
Bu da şu demek:
Türkiye'den yeterli desteği bulamayan muhalifler Türkiye'nin Suriye'ye girmesi için bu Türbeye saldırıp Esad'ın üzerine atıp provokasyon da yapabilirler.Bu provokasyonu da El Kaide veya ÖSO yapabilir.
Körebe oyunu ise şudur:
En baştan beri sürekli iddia ediyoruz ve diyoruz ki:
Ergenekon tertibi de ABD'nin işidir.
Cemaat- AKP kavgası da ABD'nin işidir.
AK Parti önce Cemaat ile birlikte Ergenekoncularla savaştı.Şimdi ise Cemaate karşı Ergenekoncularla birlikte savaşmaya çalışıyor.
Ey Ak Parti mutlaka birileriyle savaşmak zorunda değilsin. Bu Ergenekoncu dedikleriniz de bu Cemaat de,sizin partilileriniz de bizim insanlarımız ve ABD'nin büyük oyununa karşı birlik olmamız gerekiyor.
Ergenekon tahliyeleri doğru bir adımdır ama Cemaat ile de savaşmayınız.
Devlette paralel yapı arıyorsanız muhtemel KCK'lıların üzerine hep birlikte gidiniz. Çünkü bu KCK lılar tamamen ABD'nin emrindedirler ve Türkiye üzerine oynanan büyük ABD oyunu Kürdistan'dır.
Lütfen bunu görünüz.
Kırım, Ukrayna'dan ayrılıp Rusya'ya bağlanmak için gün sayarken, Azerbaycan ile Ermenistan arasında her an bir savaş çıkabilecekken, Süleyman Şah'ın Türbesi Türkiye'yi Suriye ile bir savaşa sokacak bir tehdit altında iken, ekonomik darboğazdan çıkış için İsrail'in her dediğini yapacak bir Yunanistan varken ve en önemlisi de ABD ile Rusya arasında adım adım Üçüncü Dünya Savaşı'na dönüşebilecek bir gerilim sürekli artarken birbirimizle uğraşmamız KÖREBE OYUNU DEĞİLDİR DE NEDİR?
ALLAH RIZASI İÇİN BİRLİK OLALIM.
Ordusuyla, Emniyetiyle, İstihbaratıyla,Tüm Siyasi Partiler, tüm sivil toplum kuruluşları,tüm ama tüm kesimler din,dil,ırk, mezhep,siyasi görüş farkı gözetmeksizin bu aziz vatan için birlik olalım.
Söz konusu olan BU AZİZ VATAN'DIR.LÜTFEN TEFERRUATLARLA UĞRAŞMAYALIM.
Sayın Cumhurbaşkanımız acilen bir toplantı yapmalıdır.
Sayın Erdoğan'ı,Sayın Kılıçdaroğlu'nu,Sayın Bahçeli'yi,Sayın Destici'yi,Sayın Kamalak'ı,Sayın Perinçek'i, Sayın İlker Başbuğ'u, Sayın Genel Kurmay Başkanımızı,İç işleri Bakanını, MİT Müsteşarını,Cemaati temsilen Gülen'in görevlendireceği bir kişiyi ve Sayın Süleyman Demirel'i davet etmeli ve bu toplantıda ülkemize yönelik iç ve dış tehditler etraflıca müzakere edilip, birlik ve beraberliğin sağlanması hususunda ve dış tehditlere karşı alınacak önlemler konusunda çözümler üretilinceye kadar mesai harcanmalıdır.
Bu Aziz Vatan bu mesaiyi hak ediyor.
Sonra aynı katılım ile ikinci bir toplantı yapılmalı ve bu toplantıya BDP'liler, Menzil Şeyhi Abdülbaki Efendi ile diğer Kürt kanaat önderleri dahil edilerek, gerekirse Barzani de çağrılarak ABD'nin Kürtler üzerinden Kürtlerin kanı pahasına Kürtleri de yok ederek büyük İsrail'i kurma planları ortaya konulmalı ve Kürt kardeşlerimiz de bu büyük fitneden kurtarılarak dış tehditlere karşı hep birlikte mücadele edilmelidir.
30 Mart seçimlerine de bayram havasında girilmeli ve iktidar mücadelesinin bedeli bu aziz vatan olmamalıdır.
Mesela bu toplantılarda aşağıdaki kararlar alınsa ne olur?
- Sokak gösterileri teşvik edilmeyecek
-Dış politika kararları İktidar Partisi tarafından muhalefet ile istişare edilerek belirlenecek
-Cemaatin yetiştirdiği öğrenciler bu milletin evladı olup cephe alınmayacak ama bu ülkeye ait değerler ülkenin zararına hiç bir surette kullanılmayacak ve kimse ile paylaşılmayacak
- Eğer varsa ABD gibi emperyalist güçlerle bazı ilişkiler, her ne surette olursa olsun ülke aleyhine sonuçlar doğurmasına izin verilmeyecek
- Yargının tam bağımsızlığı konusunda tüm kesimler yargıya sınırsız destek verecek
- Önemli ekonomik kararlarda muhalefetin görüşleri de alınacak
-Ordu, Emniyet ve İstihbarat ile ilgili konularda muhalefetin ittifakı mutlaka aranacak
-Siyasi Parti temsilcileri hiç bir surette birbirlerine normal eleştiri sınırları dışında hakaretvari sözler etmeyecek
-İktidar partisi genel başkanlarının, diğer siyasi parti genel başkanlarına bir aylık icraatlarını anlattığı bir liderler toplantısı her ay düzenli olarak yapılacak
- Siyasi Partiler arasında iktidar için düşmanlık değil Vatan için dostluk esas olacak
gibi kararlar alınsa ne olur?
EL CEVAP: GERÇEK DEMOKRASİ OLUR.
Çünkü demokrasi halkın yüzde sekseninin oyunu aldıktan sonra dört yıl ülkeyi bir kişinin kendi istediği gibi hiç kimseyi dikkate almadan yönetmesi değil; YÜZDE KAÇ OY İLE İKTİDAR OLURSA OLSUN ÜLKEYİ MUHALEFET İLE BİRLİKTE YÖNETMESİDİR.(Bu sözümüz de AKP'ye değil genel bir sözdür)
10 Mart 2014 Pazartesi
DOĞU PERİNÇEK "DEVRİM AMACINI" İLAN ETTİ
DOĞU PERİNÇEK "DEVRİM AMACINI" İLAN ETTİ
Ergenekon Davası'ndan tahliye olan İşçi Partisi Genel
Başkanı Doğu Perinçek, Silivri Cezaevi'nden çıktıktan sonra gazetecilere
açıklama yaptı.
Perinçek, sözlerine,
"Bizleri Ergenekon'a hapsettiler, Türkiye'yi bölmek için. Ve şimdi
Ergenekon'dan çıkıyoruz. Türkiye'yi birleştireceğiz. Bizi Ergenekon'a
hapsettiler, Cumhuriyet'i yıkmak için, Türkiye'yi şeyhler, müritler, dervişler,
meczuplar, cemaatler ülkesi haline getirmek için. Şimdi Ergenekon'dan
çıkıyoruz. Cemaatlerin, tarikatların kökünü kazıyacağız. Cumhuriyet'i ayağa
kaldıracağız" diye başladı.
"KININDAN ÇIKMIŞ BİR KILIÇ GİBİYİZ"
Doğu Perinçek, haklarındaki tahliye kararının, barikatları
yıkan fedailerin ve öncülerin büyük mücadelesiyle verildiğini söyledi.
Perinçek, şöyle devam etti:
"Bizi tahliye ettiren onlardır. Türk halkının
fedaileri, öncüleri. Şu anda Ergenekon'dan çıktığımız yerdeyiz. Kınından çıkmış
bir kılıç gibiyiz. Görevlere hazırız. Bir, Türkiye'yi böldürmeyeceğiz. Ülkeyi
birleştireceğiz. İki, Cumhuriyet'i yıktırmayacağız. Ergenekon bizlerin
şahıslarını hedef alan bir tertip değil; hedef Atatürk devrimiydi. Toplumumuzun
çağdaş yaşama özlemleriydi. Ve bu hedefe ulaşmak için iki kurumu hedef aldılar.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve İşçi Partisi. Gazi olduk, bize bir şey olmadı.
Ergenekon'dan gazi olarak çıkıyoruz. Türk Ordusu ve İşçi Partisi olarak
Ergenekon'dan gazi olarak çıkıyoruz. Ama bizi hedef alanları görüyorsunuz.
Çürüdüler, dağılıyorlar. Onların, Türkiye'yi bölenlerin hükümetini yıkacağız.
Buradan ilan ediyorum, Türkiye'yi bölenlerin iktidarını yıkacağız. Türkiye'yi
birleştirenlerin iktidarını kuracağız. Tayyip Erdoğan'ların, Abdullah Gül'lerin,
Fethullah Gülen'lerin iktidarını, hepsini birden yıkacağız. Kınından çıkmış bir
kılıç gibiyiz. Hazırız. Görevlere hazırız. Göreceksiniz, Türkiye'miz
aydınlıklara, feraha ilerleyecektir. Koşullar çok güzel. Suriye'yi bölemediler.
Irak'ı bölemediler. İran dimdik ayakta. Ukrayna'da amaçlarına ulaşamadılar,
berbat olacaklar."
"HEPSİNİN KÖKÜNÜ KAZIYACAĞIZ"
Perinçek, bütün milleti kucaklayacaklarını vurgulayarak,
"Özerklikmiş, Türk vatanını bölmekmiş, bu amaçlarına ulaşamayacaklar.
Koşullar çok elverişlidir. Atatürk devrimini kesin sonuçlarına ulaştıracağız.
Bağımsız, birleşik, çağdaş, halkçı, devrimci Türkiye'yi kuracağız. Bütün
milletimizi kucaklıyoruz. Saygılarımızı, sevgilerimizi sunuyoruz. Ve bir kez
daha söylüyoruz: Bu Ergenekonlar, Balyozlar bizlerin şahıslarını hedef almadı,
bu milleti hedef aldı. Ve görüyorsunuz, bizim içeri atılmamızla oluşan
manzarayı görüyorsunuz. Bölünmüş Türkiye manzarası... Dervişler, müritler,
cemaatler Türkiye'si manzarası. Bunların hepsinin kökünü kazıyacağız."
SAFA ASYA'NIN YORUMU
Doğu Perinçek'in bu açıklamaları hür seçimlerle, halkın serbest iradesi ile sandıktan çıkarak, seçim kazanarak iktidara gelmeyi amaçlayan bir siyasi parti liderinin açıklamalarına benziyor mu?
Hiç ama hiç benzemiyor.
Bu açıklamalar halkın hür iradesi ile seçim kazanarak değil halkı yanına alarak doğrudan bir devrim ile ülke yönetimine gelmeyi amaçlayan bir devrimci lider açıklamasına benziyor. Hem de çok iddialı ve kararlı açıklamalardır.
Açıklamanın iki unsuru vardır:
Birincisi Ordu,, ikincisi ise İşçi Partisi üzerine kurulu.
Doğu Perinçek Ergenekon Operasyonlarıyla Ordu'nun ve İşçi Partisi'nin zayıflatılmak istendiğini ve bunun Türkiye'yi daha kolay bölmek için yapıldığını ama başarısız olunduğunu söylüyor.
İktidara geleceklerini, Türkiye'yi böldürmeyeceklerini ve cemaatlerin, tarikatların kökünü kazıyacaklarını iddia ediyor.İşçi Partisi mevcut anketlere göre ilk seçimde, seçimle iktidara gelemiyeceğine göre devrim ile iktidara geleceklerine de inanmış gözüküyor.
Perinçek halktan destek görür mü görmez mi bu bilinmez ama bu sözler çok etkili ve iddialı sözlerdir.
Görünen o ki önümüzdeki altı ay Perinçek çok konuşulacak..
9 Mart 2014 Pazar
KAHRAMAN TÜRK MİLLETİ
KAHRAMAN TÜRK MİLLETİ
Mazlumları, malülleri,
zulme uğramışları
Kadınları, çocukları, çaresiz yaşlıları
Savaşta da korumayı
görev bilen, iffeti
Dünyadaki tek millettir, KAHRAMAN TÜRK MİLLETİ
Cesareti haktan alan, sadece hakka tapan
Hakkı hakim kılmak için kanıyla tarih yapan
Allah’ın rızası için canını hakka satan
Dünyadaki tek millettir, KAHRAMAN TÜRK MİLLETİ
Asla zulmetmez kimseye, her zaman şefkatlidir
Kendine de zulmettirmez, arslandan yüreklidir
Zalime bile vururken, gösteren merhameti
Dünyadaki tek millettir, KAHRAMAN TÜRK MİLLETİ
Şehit olmak için doğmuş, aşkla cenge atılmış
Ne ihanetler görmüş de hep kalleşçe satılmış
Gavurluk bilmez yüreği, altından yaratılmış
Dünyadaki tek millettir, KAHRAMAN TÜRK MİLLETİ
En çaresiz anda bile, naçara sarılmamış
Kin besleyip arkasından vurana darılmamış
Vatan için, bayrak için, yılmamış, yorulmamış
Dünyadaki tek millettir, KAHRAMAN TÜRK MİLLETİ
SAFA ASYA
Dalgalan şanlı bayrağım, beş yüz milyon da feda olsun sana
Tek bir Türk hayatta kalıncaya kadar, yedi milyar yansa da
SAFA ASYA
Dalgalan şanlı bayrağım, beş yüz milyon da feda olsun sana
Tek bir Türk hayatta kalıncaya kadar, yedi milyar yansa da
6 Mart 2014 Perşembe
BU RESME İYİ BAKINIZ..
BU RESME İYİ BAKINIZ..
CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş,
seçimleri kazandıktan sonra parti değiştireceği iddialarını yalanladı. Oy
namusuna inanıyorum diye konuşan Yavaş, "eğer böyle bir şey olursa
belediye başkanlığını da bırakırım" diye konuştu.
YORUMUMUZ:
Eğer Mansur Yavaş belediye başkanı olursa CHP'den ayrılmayacak.
Ama CHP'den ayrılırsa belediye başkanlığından da ayrılacak.
YANİ:
CHP'den ayrılacak, belediye başkanlığından da ayrılacak ve MHP'nin başına geçecek dersek yanlış mı olur?
Bize göre Mansur Yavaş Büyükşehir Belediye Başkanı olacak. Bu olay MHP'yi karıştıracak ve parti içi muhalefet "biz aday gösterseydik, seçimi biz kazanacaktık" diye kazan kaldıracak.
Genel seçimlerden önce Mansur Yavaş, MHP'nin başına GE-Tİ-Rİ-LE-CEK...
Bu olayın görünen yüzü, yani gidiş o yöne gidecek gibi.
Ama bir de görünmeyen kısmı var. Ya bu bir plan ise..
Kimler yapıyor bu planı?
Belediye başkanı adayı olarak CHP'ye Mansur Yavaş'ı önerip destekleyen ABD büyükelçisiydi.
O zaman bu plan ABD'nin planı mı dersek cevabımız 'HAYIR' olacaktır. Çünkü:
ABD'nin amacı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını Mansur Yavaş'ın kazanması olsaydı MHP'den de kazanırdı.
Demek ki ABD'nin amacı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını Mansur Yavaş'ın kazanması değil CHP'nin kazanmasıdır.Ve bunu Mansur Yavaş ile yapabileceğine inanıyorlar.Doğru da düşünüyorlar.
Ama yanıldıkları bir nokta var yine. Yine diyoruz çünkü ABD Türkiye'de kimi desteklediyse iktidara geldikten sonra hep milli güçlerin kontrolüne girdi ve ABD'ye değil Türkiye'ye hizmet etti. ABD de hemen karşısına geçti. Örnek mi? İşte Demokrat Parti ve Menderes. İşte ANAP ve Özal.İşte AKP ve Erdoğan.
Genel seçimlerden önce Mansur Yavaş, MHP'nin başına GE-Tİ-Rİ-LE-CEK...
ABD'nin planı yine bozulacak çünkü CHP'ye oynuyor.Bozacak olan da yine Milli Güçlerdir.
Evet bu resme dikkatli bakınız.Çünkü bir ay sonra belediye başkanı, üç ay sonra MHP genel başkanı ve belki de altı ay sonra Başbakan olacak ALLAH-U ALEM..
Milli Güçler de ne? diyenleri duyar gibiyiz..
Amerikancısı var, Avrupacısı var, İrancısı var,var da var.Müsaade edin de Milli Güçler de olsun iki bin yıllık tarihi, yetmişbeş milyon nüfusu olan bir ülkede..
İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR,
TÜRKİYE'NİN ÖNÜNE KİMSE GEÇEMEYECEK İNŞAALLAH-U ALLAH-U EKBER.
27 Şubat 2014 Perşembe
FÜTUHATI MEKKİYE'NİN BİR KISMI SİLİNDİ Mİ?
MUHYİDDİN-İ ARABİ HZ.'LERİNİN FÜTUHATI MEKKİYE İSİMLİ ESERİNDEN ÇOK ÖNEMLİ BİR KISMIN ÇIKARILDIĞI DOĞRU MU?
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri evliyanın büyüklerinden. Türbesi Şam' da bir caminin bodrum katında bulunuyor.
Şam'da yaşarken yöneticilerin ve halkın TAHKİKİ İMAN yerine TAKLİDİ (sahte) İMAN içinde olduğunu ilan etmek için " SİZİN TAPTIĞINIZ ŞEY BENİM AYAKLARIMIN ALTINDADIR" demiş ve idama mahkum edilmiştir.
Bu sözlerinden insanların bir şey anlamadığını ilan etmek için de
Meşhur "SİN, ŞIN'A GİRİNCE NE DEMEK İSTEDİĞİMİ SİN ANLAR" demiştir.
'SİN' ile Yavuz Sultan Selim'i, 'ŞIN' ile de Şam kentini kastettiği Yavuz Sultan Selim Şam'ı alınca Yavuz tarafından açıklanmıştır.
Yavuz Sultan Selim Arabi'nin o sözü söylediği yeri kazdırıp bir küp altını çıkarmış ve "Arabi zamanında yaşayanlar ALLAH'a CC taptıklarını sanıyorlardı ama aslında buna tapıyorlarmış" diyerek Muhyiddini Arabi Hazretlerinin ne büyük keramet sahibi bir evliya olduğunu ispat etmişti.
Muhyiddini Arabi Hazretlerinin Hz.Mehdi ile ilgili Futuhatı Mekkiye adlı eserinde ifşaatları var. Bunlar her yerde yayınlandı, kolayca bulunabilir. Biz farklı bir konuya değineceğiz.
Futuhatı Mekkiye adlı eserinde Muhyiddini Arabi Hazretleri Hz Mehdi'nin kim olduğunu, ne zaman doğduğunu ya da doğacağını (Zuhur değil, zuhur başka), adı gibi somut bilgileri vermemiş. Özelliklerini saymış biliyoruz.
Geçtiğimiz günlerde bir Şii aliminin Hz.Mehdi As ile ilgili bir yazısını okudum. Yazıda "Fütuhatı Mekkiye İsimli eserinde Muhyiddini Arabi Hazretlerinin Hz.Mehdi'nin Hasan El Askeri'nin 260 yılında doğan oğlu Muhammed Mehdi'dir" diye yazıyormuş. Sonradan bu kısım Futuhatı Mekkiye'den çıkarılmış.
Şii alim bunu 600 yıl önce yaşayan başka bir Şii alimin eserinden okumuş ve o alim de şöyle diyormuş:
"Ben Futuhatı Mekkiye'nin asıl nüshalarını okudum ve orada Kaim AS (Hz.Mehdi AS) Hasan El Askerinin oğlu Muhammed Mehdi'dir yazıyordu."
Şimdiki Şii alimin de 600 yıl önce yaşayan Şii alimin de isimleri ve eserleri belli ama yazmadık.
Bu konuda bilgisi olan varsa safaasya@hotmail.com adresinden yazışmak isteriz.
Saygılarımızla..
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri evliyanın büyüklerinden. Türbesi Şam' da bir caminin bodrum katında bulunuyor.
Şam'da yaşarken yöneticilerin ve halkın TAHKİKİ İMAN yerine TAKLİDİ (sahte) İMAN içinde olduğunu ilan etmek için " SİZİN TAPTIĞINIZ ŞEY BENİM AYAKLARIMIN ALTINDADIR" demiş ve idama mahkum edilmiştir.
Bu sözlerinden insanların bir şey anlamadığını ilan etmek için de
Meşhur "SİN, ŞIN'A GİRİNCE NE DEMEK İSTEDİĞİMİ SİN ANLAR" demiştir.
'SİN' ile Yavuz Sultan Selim'i, 'ŞIN' ile de Şam kentini kastettiği Yavuz Sultan Selim Şam'ı alınca Yavuz tarafından açıklanmıştır.
Yavuz Sultan Selim Arabi'nin o sözü söylediği yeri kazdırıp bir küp altını çıkarmış ve "Arabi zamanında yaşayanlar ALLAH'a CC taptıklarını sanıyorlardı ama aslında buna tapıyorlarmış" diyerek Muhyiddini Arabi Hazretlerinin ne büyük keramet sahibi bir evliya olduğunu ispat etmişti.
Muhyiddini Arabi Hazretlerinin Hz.Mehdi ile ilgili Futuhatı Mekkiye adlı eserinde ifşaatları var. Bunlar her yerde yayınlandı, kolayca bulunabilir. Biz farklı bir konuya değineceğiz.
Futuhatı Mekkiye adlı eserinde Muhyiddini Arabi Hazretleri Hz Mehdi'nin kim olduğunu, ne zaman doğduğunu ya da doğacağını (Zuhur değil, zuhur başka), adı gibi somut bilgileri vermemiş. Özelliklerini saymış biliyoruz.
Geçtiğimiz günlerde bir Şii aliminin Hz.Mehdi As ile ilgili bir yazısını okudum. Yazıda "Fütuhatı Mekkiye İsimli eserinde Muhyiddini Arabi Hazretlerinin Hz.Mehdi'nin Hasan El Askeri'nin 260 yılında doğan oğlu Muhammed Mehdi'dir" diye yazıyormuş. Sonradan bu kısım Futuhatı Mekkiye'den çıkarılmış.
Şii alim bunu 600 yıl önce yaşayan başka bir Şii alimin eserinden okumuş ve o alim de şöyle diyormuş:
"Ben Futuhatı Mekkiye'nin asıl nüshalarını okudum ve orada Kaim AS (Hz.Mehdi AS) Hasan El Askerinin oğlu Muhammed Mehdi'dir yazıyordu."
Şimdiki Şii alimin de 600 yıl önce yaşayan Şii alimin de isimleri ve eserleri belli ama yazmadık.
Bu konuda bilgisi olan varsa safaasya@hotmail.com adresinden yazışmak isteriz.
Saygılarımızla..
26 Şubat 2014 Çarşamba
GÜLEN'E İMRALI YOLU GÖZÜKTÜYSE
GÜLEN'E İMRALI YOLU GÖZÜKTÜYSE
DİLİPAK "GÜLEN'E İMRALI YOLU GÖZÜKTÜ" DİYOR.
1999 yılında Öcalan İmralı'ya getirilirken, Fethullah Gülen de ABD'ye götürülmüştü.
ABD'nin Öcalan'ı verip Gülen'i aldığı da yazıldı, çizildi.
Biz de sayın Dilipak'a soralım o zaman:
"ŞİMDİ DE GÜLEN İMRALI'YA GETİRİLİP, ÖCALAN MI ABD'YE GÖTÜRÜLECEK?"
Bir soru sadece...
Ama böyle bir şey olursa....
Önceki yazılarımızda Öcalan'ın ahir zamanda beklenen Dehşetli Süfyan'ın önde gelen askerlerinden biri olduğunu yazmıştık.
Eğer Öcalan ABD'ye giderse o zaman Dehşetli Süfyan'ın bizzat kendisi olur vesselam.
Fiziksel özellikleri uymaktadır.Çiçek hastalıklı, yaralı yüzlü, beyaz benek gözlü, çocuk katili, hamile kadın katili,kutsal mekanlarda fuhuşa meyilli vs.
Ürdün'deki kuru vadiden çıkacak olan belki Süfyan'ın bizzat kendisi değil ordusudur. O ordu da zaten hazır bekliyor.
Deccal'in çıkacağı ada ile de bir yansıma ya da benzerlik var.
Alimlerin hadis yorumlarına göre Süfyan dört devlet ile savaşacak. Çıkar çıkmaz dört devletle birden savaşacak.
Ve bu devletler belli. İran, Türkiye, Irak ve Suriye.
İşte senaryo:
ABD Öcalanı alır, Gülen'i İmralı'ya gönderir,Suriye'nin ve Irak'ın kuzeyinde, İran'ın doğusunda ve Türkiye'nin güneydoğusunda dört ayrı özerk yapı oluşturup birleşme ve bağımsızlık kararı aldırırsa ve başına da Öcalan'ı geçirirse bu Kürt Devleti o anda yani aniden ve birden bire hangi devletlerle kendini savaşın içinde bulur?
El cevap: Türkiye, İran, Irak ve Suriye.
Süfyan'ın ordusu olan yedi bayraklılar da Ürdün'den gelip bu savaşa girerse hadis yorumları bire bir çıkar mı? Allah-u Alem çıkar.
Ayrıca hadis yorumlarında bir konu daha var. O Süfyan bir defa kalkar, yanında kimseyi bulamaz, başarısız olur, bir daha kalkar yine yanında kimseyi bulamaz ve yine başarısız olur. Ancak üçüncü defa kalktığında yanında yedi bayraklıları bulur ve dört bir tarafa saldırır.
Peki bu Öcalan'a uyuyor mu?
İlk kalkışı 1980 öncesiydi. 12 Eylül darbesi oldu ve yanında kimseyi bulamadı ve başarısız oldu.İkinci kalkışı 1990 lı yıllardı, belki 1995 daha doğru olur. Bu sefer 28 Şubat oldu ve yine yanında kimseyi bulamadı ve başarısız oldu.Şimdi üçüncü kez kalkmaya hazırlanıyor ve yedi bayraklılar da hazır bekliyor.
Son zamanlarda Öcalan'ın rüyaları da konuşulmaya başladı değil mi?
Gerçekten çok ilginç.
Bizim önerimiz Öcalan'ı ne pahasına olursa olsun İmralı'dan çıkarmayalım.
DİLİPAK "GÜLEN'E İMRALI YOLU GÖZÜKTÜ" DİYOR.
1999 yılında Öcalan İmralı'ya getirilirken, Fethullah Gülen de ABD'ye götürülmüştü.
ABD'nin Öcalan'ı verip Gülen'i aldığı da yazıldı, çizildi.
Biz de sayın Dilipak'a soralım o zaman:
"ŞİMDİ DE GÜLEN İMRALI'YA GETİRİLİP, ÖCALAN MI ABD'YE GÖTÜRÜLECEK?"
Bir soru sadece...
Ama böyle bir şey olursa....
Önceki yazılarımızda Öcalan'ın ahir zamanda beklenen Dehşetli Süfyan'ın önde gelen askerlerinden biri olduğunu yazmıştık.
Eğer Öcalan ABD'ye giderse o zaman Dehşetli Süfyan'ın bizzat kendisi olur vesselam.
Fiziksel özellikleri uymaktadır.Çiçek hastalıklı, yaralı yüzlü, beyaz benek gözlü, çocuk katili, hamile kadın katili,kutsal mekanlarda fuhuşa meyilli vs.
Ürdün'deki kuru vadiden çıkacak olan belki Süfyan'ın bizzat kendisi değil ordusudur. O ordu da zaten hazır bekliyor.
Deccal'in çıkacağı ada ile de bir yansıma ya da benzerlik var.
Alimlerin hadis yorumlarına göre Süfyan dört devlet ile savaşacak. Çıkar çıkmaz dört devletle birden savaşacak.
Ve bu devletler belli. İran, Türkiye, Irak ve Suriye.
İşte senaryo:
ABD Öcalanı alır, Gülen'i İmralı'ya gönderir,Suriye'nin ve Irak'ın kuzeyinde, İran'ın doğusunda ve Türkiye'nin güneydoğusunda dört ayrı özerk yapı oluşturup birleşme ve bağımsızlık kararı aldırırsa ve başına da Öcalan'ı geçirirse bu Kürt Devleti o anda yani aniden ve birden bire hangi devletlerle kendini savaşın içinde bulur?
El cevap: Türkiye, İran, Irak ve Suriye.
Süfyan'ın ordusu olan yedi bayraklılar da Ürdün'den gelip bu savaşa girerse hadis yorumları bire bir çıkar mı? Allah-u Alem çıkar.
Ayrıca hadis yorumlarında bir konu daha var. O Süfyan bir defa kalkar, yanında kimseyi bulamaz, başarısız olur, bir daha kalkar yine yanında kimseyi bulamaz ve yine başarısız olur. Ancak üçüncü defa kalktığında yanında yedi bayraklıları bulur ve dört bir tarafa saldırır.
Peki bu Öcalan'a uyuyor mu?
İlk kalkışı 1980 öncesiydi. 12 Eylül darbesi oldu ve yanında kimseyi bulamadı ve başarısız oldu.İkinci kalkışı 1990 lı yıllardı, belki 1995 daha doğru olur. Bu sefer 28 Şubat oldu ve yine yanında kimseyi bulamadı ve başarısız oldu.Şimdi üçüncü kez kalkmaya hazırlanıyor ve yedi bayraklılar da hazır bekliyor.
Son zamanlarda Öcalan'ın rüyaları da konuşulmaya başladı değil mi?
Gerçekten çok ilginç.
Bizim önerimiz Öcalan'ı ne pahasına olursa olsun İmralı'dan çıkarmayalım.
BİR PROFESÖR SAHTE ŞEYHİN ELİNİ NASIL ÖPER?
BİR PROFESÖR SAHTE ŞEYHİN ELİNİ NASIL ÖPER?
Eğer sahte şeyh MI6 ajanı ise bal gibi öper.
İngiliz gizli servisinin meşhur marifetidir ve İslam
Ülkelerinde pek çok tarikatları vardır. En ünlüsü Vehhabilik’tir.
İsim vermeden bir İslam ülkesindeki çok ünlü bir profesörün
MI6 ajanı sahte şeyhe nasıl tabi yapıldığına bir bakalım.
Hikaye şöyle:
Ünlü Profesör akademisyenlik faaliyeti yanında sosyal
aktivitelere katılmakta ve konferans ve panellerde yer almaktadır. Hayır
kurumlarına, vakıflara ilgisi vardır.
Bir İngiliz tarikatı hocayı tarikata biat ettirerek
tarikatın reklamını yapmayı ve daha da güçlenmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle
tarikattan birkaç kişi hocayla hayır faaliyetlerinde tanışıp, hocaya biraz
dalkavukluk yapıp, onure edip, maddi ve manevi destek verip güvenini
kazanırlar. Bir taraftan da kendi şeyhlerinin “şöyle evliya, böyle keramet
sahibi” gibi sözlerle hocaya reklamını yapmaktadırlar.
Bu kişiler aslında samimi dervişlerdir ama içlerinden birisi
MI6 ajanıdır. Diğerleri bunu bilmez çünkü o da bir derviştir görünüşte.
İşte bu ajan bir gün hocanın küçücük tek çocuğuna suda
eritip bir hap içirir. Sonra çocukta baş ağrısı başlar. Hocaya ertesi gün
çocuğu ünlü bir “hastaneye götürelim” derler, hoca "tamam götürelim" der.
Hastanede tahliller yapılır ve doktordan bilgi alınacaktır:
Doktor:
“Beyin tümöründen şüpheleniyorum ama emin olmak için bir de
şu hastanede şu doktora gösterelim” der. Oysa bu doktor da MI6 ajanıdır. Götürecekleri
doktor da..
Malum doktor da şöyle der:
“ Tümör. Evet tümör. Ameliyatı mümkün ama burada değil
sadece Londra’da yapılabilir” der.
Tabi hoca allak bullak olmuştur, tek evladıdır neticede ve
ölümcül bir hastalık söz konusudur.
Çaresiz ne gerekiyorsa yapacak, tüm kazanımlarını da gözünü
kırpmadan harcayacaktır.
Londra’ya giderler. Dervişler de yanındadır ve bu zor
günlerde hocayı hiç yalnız bırakmazlar!
Ama Londra’ya varıncaya kadar hocaya neler anlatırlar neler.
Tabi kendi şeyhleri hakkında. Adam buna
benzer ne tümörleri iyileştirmiştir bu güne kadar. Üstelik bir haftalığına da
Londra’da bulunmaktadır. Bu da hocanın kalbinin temizliğine bağlanır ve şeyh
ile hocayı görüştürme kararı alınır.
Ama önce Londra’daki doktorlarla maddi çareleri tüketmek
lazımdır. Londra’da ünlü bir hastanede
tahliller tekrarlanır ve doktor tümörü teyit ettikten sonra durumun çok ciddi
olduğunu, ameliyatın şart olduğunu söyleyerek üç gün sonrasına ameliyat için
gün verir. Çocuğun kurtulma şansının yüzde elli olduğunu söylemeyi de ihmal etmez. Bu doktor da MI6
ajanıdır.
Şimdi Londra’da üç günlük bir boş zaman vardır. Şeyh de
Londra’dadır ve derhal randevu alınıp şeyhe gidilir.
Şeyh çocuğu okur, üfler ve iyileşeceğine dair hocaya da ümit
verir.
Üç gün sonra tekrar hastaneye gidilir ve ameliyat öncesi
tahliller tekrarlanır. Çocuk da ameliyata hazırlanmaktadır.
Doktor gelir ve hayretler içinde Hocaya:
“Ya bu çocukta tümör falan kalmamış, üç gün önce vardı, ne
yaptınız siz bu üç gün içinde" deyince..
Dervişin biri hocanın kulağına;
“ Hocam Şeyhten bahsetmeyiniz, dinsiz bunlar bir zarar
verirler” der.
Hoca da doktora;
“ Hiçbir şey olmadı, herhalde yanlışlık sizde” der ve
hastaneden ayrılırlar.
Ama hocanın içi içine sığmıyordur ve koşa koşa Şeyhe
gitmektedir. Çünkü elini öpecek ve ayaklarına kapanacaktır.
Ve bundan sonra şeyhin aleyhine kim laf ederse tabi
karşısında Profesörü bulacaktır.
Değerli okuyucular tabi bu yazı delilli, belgeli bir olayı
anlatmıyor ama Allah için gerçek olma ihtimali var mı yok mu?
Peki bu yazıyı niçin yazdık?
Diyorlar ki “Şu şeyh şöyle ermiş, böyle evliya, müthiş
kerametleri var”. Dinliyoruz Allah CC selamet versin deyip geçiyoruz. Sonra bir
gün adı geçen şeyh üstelik de siyasi bir konuda bir açıklama yapıyor.
Bırakınız bir evliyayı, şeyhi, sıradan bir Müslüman bile
böyle bir açıklama yapmaz. Bu açıklamayı yapsa yapsa MI6 ajanı bir satılmış biri yapar demekten kendimizi alamıyoruz.
Bu nedenle de biz gerçek şeyhleri sahtelerinden ayırırken
siyasi önerilerine de bakalım diyoruz.
Yanlışımız varsa ALLAH CC bizi affetsin. Gerçek şeyhlere ise
canımız feda.
25 Şubat 2014 Salı
KASETLERİN YOL HARİTASI
KASETLERİN YOL HARİTASI
Önceki yazılarımızda bu kasetlerin çıkacağını ve Ak Parti’nin
30 Mart tarihine kadar bitirilmek istendiğini defalarca yazmıştık.
Şu an bizi üzen olay şudur:
Bunu yapmak isteyen ABD, Batı ve İsrail’dir. Amaçları
Türkiye’yi bölüp, İsrail’i büyütmektir. Bunu defalarca yazdık.
Yedi bin kişinin dinlendiği, sahte veya gerçek kasetler
üretildiği basına sızdırılıp Türkiye’de kaos çıkarılmak istendiği artık herkes
tarafından anlaşıldı.
İyi güzel de… Yanlışlar bitti mi, tedbir alınıyor mu?
Ak Parti yöneticileri hala Cemaati suçluyor. “Cemaat
dinliyor, kaset üretip servis ediyor” diyor.
Önden sayın Başbakanımız söylüyor, sonra tüm Ak Partililer
tekrar ediyor. Ama Cemaat de dinleniyor ve onların da sahte veya gerçek
kasetleri servis ediliyor. O zaman Cemaati kim dinliyor?
Gerçek şu ki; Cemaatin böyle bir gücü yok ve Türkiye’de tüm
dinlemeleri yapan da, kasetleri üreten de ABD, Batı ve İsrail’dir.
Kasetleri üretiyorlar, kartel medyasıyla servis ediyorlar,
cemaatin savcılarını da göreve davet edip Ak Parti ile Cemaati birbirine
takıyorlar. O halde bu kasetler gerçek mi, montaj veya dublaj mı diye niçin ABD’ye
gönderiyoruz, anlamak mümkün değil. İşi yöneten ABD’ye “daha iyi yönet”
diyoruz.
O ABD’nin bugün hükümetimizden istediği bir şey olabilir ve “kaset
sahte” der.(Sahte veya gerçek bu başka bir konu) İstediğini alır onun açısından
o günkü iş biter.
Ama yarın piyasaya bir kaset daha sürerse ve bu sefer Ak
Parti’den istediği şey iktidarı bırakması ise o kaseti de biz yine gerçek mi,
sahte mi diye ABD’ye gönderirsek acaba ne cevap verir?
İnanın bu sefer o kaset sahte bile olsa “gerçek” diyecektir.
Bunları görmeliyiz, üzüntümüz budur.
Ak Parti doğruluğuna asla inanmadığı kaseti “sahte” onayı
almak için ABD’ye göndererek büyük hata yapmıştır. İkinci kaseti de gönderirseniz
“gerçek” diyecekler, bundan emin olunuz.
Kasetler sahte mi gerçek mi bunu biz bilemeyiz ama böyle
durumlarda nasıl davranılması gerektiğini gayet iyi biliyoruz.
Dünyanın her yerinde önemli şahsiyetler için bu tür iddialar
gündeme geldiğinde hakkında iddia bulunan kişiler “yargılanarak aklanmak
istiyorum” diyerek bizzat savcılara teslim olmuşlardır. Bunun pek çok örneği
mevcuttur. “Ya sahte delillerle mahkum ederlerse” diye bir endişe varsa yargı
aşamasında sahte delillerle mücadele edilebilir, mahkemelerin bir görevi de
delillerin gerçek mi sahte mi olduğunu ispat etmektir.
Ak Parti de, Cemaat de, CHP de ve diğer tüm kesimlerimiz de
ABD’ye asla güvenmemelidir. ABD bugün Ak Parti’ye yaptıklarını bir yıl içinde
CHP ve MHP’ye yapmayı da deneyecektir. Bundan emin olunuz ve bu ABD’ye
güvenmeyiniz.LÜTFEN.
23 Şubat 2014 Pazar
ÇOK İLGİNÇ.. MEHDİ Mİ ÇIKTI NE?
ÇOK İLGİNÇ..
MEHDİ Mİ ÇIKTI NE?
Haber
kaynakları Ürdün'den Suriye'nin Dera bölgesine doğru giden ve 60 kadar zırhlı
araçtan oluşan askeri bir konvoyun birden kaybolduğunu duyurdu.
Haberde, söz
konusu askeri konvoyun kaybolduğu anlarda Amerikan F-16 savaş uçakları ve
casusluk uydularının da çalışamaz hale geldikleri belirtildi.
Amerika ve
Ürdün istihbaratının şimdilik bu konuda susmayı tercih ettiği belirtildi.
Panorama
Şark-ul Osat haber sitesi ise konvoyun nereye kaybolduğunu ancak Suriye, İran
ve Rusya’nın bildiğini ileri sürdü.
ACABA BU
KAYBOLUŞ HZ.MEHDİ’Yİ ÖLDÜRMEK İÇİN MEDİNE’DEN MEKKE’YE GİDERKEN BEYDA’DA
BATIRILACAK SÜFYAN ORDUSUNA DAİR BİR İŞARET OLABİLİR Mİ? EVET ÇOK YAKLAŞTI.ALLAH-U
ALEM.
Suriye,
Ürdün’den işgal edilecek yani güneyden. Ürdün’deki koalisyon güçleri Suriye’nin
işgali için hazır halde bekliyorlar ancak kendileri Suriye’ye girmeden önce
kamplarında eğittikleri uluslararası teröristleri yani muhalifleri doğrudan Şam’a
büyük bir taarruza hazırlıyorlar.
Bu bilgiler
uluslararası haber kaynaklarında geçti.
Ürdün’de
koalisyon kamplarında eğitim gören teröristler Şam’a taarruz yapabilecek kadar
kalabalık ve güçlüler anlamı çıkıyor. Sayılarının yüz bin civarında olduğu
tahmin ediliyor.
Şunu hemen
belirtelim, Esad tabi ki makbul bir adam değil ancak Esad’ı devirecek bu
güneyden gelecek güçler hiç makbul değil ve Esad’ın yerine Süfyan’ ı
geçirecekler.
Yani Ürdün’den
gelecek ordu Süfyan Ordusu’dur. Alimlerin hadis yorumlarına göre bu nettir.
Irak’tan
Suriye’nin kuzeyine geçen IŞİD’in de Süfyan ordusu olabileceğini iddia
etmiştik. Buradan şu sonuca da ulaşabiliriz: O zaman IŞİD’i de Ürdün’deki
koalisyon eğitip Suriye’nin Kuzeyi’ne Irak’dan göndermiş olabilir.
Bunu şunun
için yapmış olabilirler:
Eğer
güneyden Suriye’nin işgaline başlarlarsa Suriye’nin kuzeyinde var olan Türkiye,
kuzeyden Suriye’ye girebilir. Bunu daha işgale başlamadan önce IŞİD ile sağlama
alıp Suriye’nin kuzeyini IŞİD’e teslim edip
Türkiye’nin Suriye’ye kuzeyden
girmesini engellemek amaçlanmış olabilir.
Yani Suriye’ye
güneyden taarruz günü yaklaşıyor. Önce muhalifleri saldırtıp, refleksleri
ölçecekler. Sonra kendileri işgale başlayacaklar ve Türkiye Suriye’ye girmek
isterse karşısında IŞİD’i bulacak.
IŞİD’in
orada tek görevi var Suriye’nin kuzeyini işgal etmek ve Türkiye’ye karşı
savunmak. Bu amaç PYD’nin amacı ile de uyuşuyor. Türkiye bu konuda çok dikkatli
olmalı.
Ayrıca
güneyden gelen Süfyan ordusu Şam’ı işgal etmeden önce Mısır işgal edileceğinden
Mısır’ın işgaline neden olacak sebeplerin zuhuru da artık an meselesi. Yani Mısır’
da her an her şey olabilir. Çünkü Suriye’nin işgali de çok yaklaştı.
SÜFYAN’IN 60
ARAÇLIK KONVOYUNA NE OLMUŞ OLABİLİR?
Konvoy Ürdün’den
Suriye’nin Dera iline gelirken birden kaybolmuş, ABD F16 ları ile uyduları
devre dışı kalmış.
ABD ve Ürdün
istihbaratı olay hakkında suspus, açıklama yapmıyor, gizliyor.
Bu konvoy Esad
ile savaşmaya gidiyordu. Eğer bir teknolojik yani maddi bir olay ise Rusya ve
İran’dan bilinmeli.
Ama eğer
maddi değil manevi bir olay ise o zaman Süfyan’ın Beyda’da ordusunun
batırılması olayı ile bire bir benziyor. Yani Süfyan’ın Beyda’da batırılacak
ordusu da aynen böyle batırılacak. Ama o ordunun yüz bin kişilik bir ordu
olması bekleniyor. Bu konvoy değil.
Belki bu
olay daha şimdiden BEYDA’ yı müjdeliyor. Ve belki İran ile Rusya ile hiç ilgisi
yok. Belki de Hz.Mehdi AS’ın öncüsü olan Şuayb Bin Salih’in zuhur ettiğini
müjdeliyor. Bu konvoyu Şuayb Bin Salih’in 5 bin kişilik ordusu yok etmiş olabilir.Ama
bu savaşı kaybedecekler ve Hz.Mehdi AS Guta’ya gelinceye kadar saklanacaklar.ALLAH-U
ALEM..
20 Şubat 2014 Perşembe
MİT YASASI NİHAYET TBMM' NE GELDİ
MİT YASASI NİHAYET TBMM' NE GELDİ
Biz bu yasanın acilen çıkarılması gerektiğini önceki bir yazımızda yazmış ve savunmuştuk.
Nihayet yasa Meclise geliyor.Peki kim karşı çıkıyor, kim savunuyor?
Savunan Ak Parti tabi ki.
Karşı çıkanlar ise Cemaat, Ulusalcılar, Geziciler vs. Yani kısaca Ak Parti karşıtı olanlar yasaya da karşılar.
Bizim gerekçelerimiz ise tamamen tarafsız ve objektif gerçeklere dayanıyor.
İşte deliller:
Cemaat önceden MİT'de de kadrolaşmış olsaydı bu yasaya yine itiraz edecek miydi?
El cevap: HAYIR. Üstelik ateşli bir şekilde savunacaklardı.
Diğer karşı çıkanlar için de durum çok farklı değil.
Bize göre yasalar kişilere ve gruplara göre değil umuma ve kurumlara göre çıkarılır. Kişiler ve gruplar geçicidir ama bu Millet, bu devlet ve bu devletin kurumları kıyamete kadar bakidir.
Mevcut yasaya göre istihbarat teşkilatımızın yetkileri çok kısıtlıdır. Bu yetkilerle istihbarat teşkilatımızın yabancı istihbarat teşkilatlarıyla bırakınız dış dünyayı kendi ülkemizde bile başabaş bir mücadele yapabilmesi mümkün değildir.
Sadece bilgi toplayabilen ve bu bilgilerin bir kısmını da gerekli izinler alınmak suretiyle temin edebilen ve elde ettiği bilgileri teyit ettikten sonra bilgi kullanıcılarına ulaştıran bir kurum gerçek anlamda bir İSTİHBARAT KURUMU değil olsa olsa bir ANKET kuruluşu olur.
Elde ettiği bilgileri kendisinin kullanma yetkisi yok, yurt içinde veya yurt dışında operasyon yetkisi yok, böyle istihbarat kurumu olur mu?
Dünyanın tüm istihbarat kurumları dünyanın her yerinde kendi ülkelerinin çıkarı için her türlü operasyonu yapıyorlar. Geçiniz, Türkiye'de yapıyorlar ve bizim istihbarat kurumumuzun karşı operasyon yapma yetkisi yok. Bu olacak iş değildir.
Bu yetki olmadığı için bazı vatanseverler kendi nam ve hesaplarına bu işleri yapma sorumluluğu hissediyorlar.
Hukuk devletinde bunların tamamı yanlıştır.Hukuk devleti mafya babasına ihtiyaç duymaz.
MİT yasası TBMM'de gizli bir oturumda bir bütün olarak (Paket halinde) tek oylama ile kabul edilmeli ve içeriği sır gibi korunarak acilen yürürlüğe girmelidir.Asla tartışılmamalıdır.
Muhalefet edenler de "Müsteşar ben isem harika olur, sen isen asla olmaz" gibi basit bir anlayışı terk etmelidir vesselam.
Ak Parti'yi sevmiyorsanız iyi çalışır altı ay sonra sandıkta yenersiniz olur biter.
Ama MİT kurumunu zayıflatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Çünkü bu devletin de devletin kurumlarının da sahibi Aziz Miletimiz' dir.
Devletimizi ve kurumlarımızı zayıflatanları Milletimiz asla affetmez.
Biz bu yasanın acilen çıkarılması gerektiğini önceki bir yazımızda yazmış ve savunmuştuk.
Nihayet yasa Meclise geliyor.Peki kim karşı çıkıyor, kim savunuyor?
Savunan Ak Parti tabi ki.
Karşı çıkanlar ise Cemaat, Ulusalcılar, Geziciler vs. Yani kısaca Ak Parti karşıtı olanlar yasaya da karşılar.
Bizim gerekçelerimiz ise tamamen tarafsız ve objektif gerçeklere dayanıyor.
İşte deliller:
Cemaat önceden MİT'de de kadrolaşmış olsaydı bu yasaya yine itiraz edecek miydi?
El cevap: HAYIR. Üstelik ateşli bir şekilde savunacaklardı.
Diğer karşı çıkanlar için de durum çok farklı değil.
Bize göre yasalar kişilere ve gruplara göre değil umuma ve kurumlara göre çıkarılır. Kişiler ve gruplar geçicidir ama bu Millet, bu devlet ve bu devletin kurumları kıyamete kadar bakidir.
Mevcut yasaya göre istihbarat teşkilatımızın yetkileri çok kısıtlıdır. Bu yetkilerle istihbarat teşkilatımızın yabancı istihbarat teşkilatlarıyla bırakınız dış dünyayı kendi ülkemizde bile başabaş bir mücadele yapabilmesi mümkün değildir.
Sadece bilgi toplayabilen ve bu bilgilerin bir kısmını da gerekli izinler alınmak suretiyle temin edebilen ve elde ettiği bilgileri teyit ettikten sonra bilgi kullanıcılarına ulaştıran bir kurum gerçek anlamda bir İSTİHBARAT KURUMU değil olsa olsa bir ANKET kuruluşu olur.
Elde ettiği bilgileri kendisinin kullanma yetkisi yok, yurt içinde veya yurt dışında operasyon yetkisi yok, böyle istihbarat kurumu olur mu?
Dünyanın tüm istihbarat kurumları dünyanın her yerinde kendi ülkelerinin çıkarı için her türlü operasyonu yapıyorlar. Geçiniz, Türkiye'de yapıyorlar ve bizim istihbarat kurumumuzun karşı operasyon yapma yetkisi yok. Bu olacak iş değildir.
Bu yetki olmadığı için bazı vatanseverler kendi nam ve hesaplarına bu işleri yapma sorumluluğu hissediyorlar.
Hukuk devletinde bunların tamamı yanlıştır.Hukuk devleti mafya babasına ihtiyaç duymaz.
MİT yasası TBMM'de gizli bir oturumda bir bütün olarak (Paket halinde) tek oylama ile kabul edilmeli ve içeriği sır gibi korunarak acilen yürürlüğe girmelidir.Asla tartışılmamalıdır.
Muhalefet edenler de "Müsteşar ben isem harika olur, sen isen asla olmaz" gibi basit bir anlayışı terk etmelidir vesselam.
Ak Parti'yi sevmiyorsanız iyi çalışır altı ay sonra sandıkta yenersiniz olur biter.
Ama MİT kurumunu zayıflatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Çünkü bu devletin de devletin kurumlarının da sahibi Aziz Miletimiz' dir.
Devletimizi ve kurumlarımızı zayıflatanları Milletimiz asla affetmez.
19 Şubat 2014 Çarşamba
BUNDAN BÜYÜK SKANDAL MI OLUR?
15 Şubat Abdullah Öcalan 'ın yakalanma yıldönümüydü.
Ülkenin doğusundaki birçok ilde gösteriler düzenlendi. Ortalık savaş alanına
döndü. Olayların perde arkası, Samanyolu Haber'in beğenilen tartışma progamı
Derin Bakış'ta da tartışıldı.
Taş, sopa, molotoflar havada uçuştu, kepenkler kapandı ve ortalık adeta savaş alanına döndü. Çünkü Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişinin yıl dönümüydü. Terör örgütü PKK sempatizanları ve KCK iş başındaydı. Polisle çatıştılar, dükkanları hedef aldılar. Yine huzur bozdular.
Bütün bu olanlar Samanyolu Haber'in tartışma programı Derin Bakış'a da konu oldu. Eski savcı Gültekin Avcı çarpıcı açıklamalar yaptı. Avcı, "KCK tüm il ve ilçelere yayıldı. Örgütsel sistematiğini kurdu. Egemenlik hakkı olarak vergi alıyor. Asker ve polis direndiğinde onları evinizin penceresinden şöyle vuracaksınız falan diye milis eğitimi yapıldı. Askere ve polise size ateş açılmadıkça karışmayacaksınız talimatı verildi. Ve halka ve milis güçlere 20 bin kalaşnikof dağıtıldı. Bunu devlet biliyor. Karışmadı ses çıkarmadı." diyerek, PKK'ya yapılan silah desteğinden bahsetti.
Doğu illerinde yapılan PKK ve KCK toplantılarında konuşulanlarsa çözüm sürecinde nerelere geldiğinin göstergesi olduğundan bahseden eski savcı, "Bu çözüm süreci dediğiniz her akşam her ilçede her ilde gerçekleşen KCK ve PKK toplantılarında artık şunları duyuyoruz: 'Artık 20 yıl savaşabilecek güce sahibiz. Başbakan demek Kürdistan demektir. Aman Başbakan'a zarar gelmesin.' " diye konuştu..
Avcı, son dönemde terör örgütü PKK'nın bölgede çok güçlendiğini, "Şehit cenazesi gelmiyor. Tabi şehit cenazesi gelmez. Çünkü PKK faaliyetleri tamamen bu şekilde serbest bırakılırsa elbette şehit cenazesi gelmez. Keşke şehit cenazesi gelmemesinin, şehitler için gözyaşı dökmememizin ki iyi bir şey bu ama bunun bedeli keşke Güney Doğu'yu PKK'ya terk etmek, PKK'nın faaliyetlerine terk etmek olmasaydı." ifadeleriyle anlattı.
Gültekin Avcı, PKK ve KCK toplantılarında yapılan planların amacının özerklik ve bölünme olduğunu şu sözlerle vurguladı:
"Birinci süreç: yerel seçim süreci özerkliği tamamlamamız lazım. Millet vekilleri seçimine kadar da Kürdistan'ı kurmamız lazım. Çünkü tüm silahlı yapıyı hazırlamışlar. Korucuların yüzde 85'ini yanlarına çekmişler. Neticede ne olacak biliyor musunuz? Suriye'deki PKK-PYD kantonları. Yerel seçimlerden sonra Türkiye'de ilan edilecek özerk şehirlerle birleştirilecek."
Taş, sopa, molotoflar havada uçuştu, kepenkler kapandı ve ortalık adeta savaş alanına döndü. Çünkü Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişinin yıl dönümüydü. Terör örgütü PKK sempatizanları ve KCK iş başındaydı. Polisle çatıştılar, dükkanları hedef aldılar. Yine huzur bozdular.
Bütün bu olanlar Samanyolu Haber'in tartışma programı Derin Bakış'a da konu oldu. Eski savcı Gültekin Avcı çarpıcı açıklamalar yaptı. Avcı, "KCK tüm il ve ilçelere yayıldı. Örgütsel sistematiğini kurdu. Egemenlik hakkı olarak vergi alıyor. Asker ve polis direndiğinde onları evinizin penceresinden şöyle vuracaksınız falan diye milis eğitimi yapıldı. Askere ve polise size ateş açılmadıkça karışmayacaksınız talimatı verildi. Ve halka ve milis güçlere 20 bin kalaşnikof dağıtıldı. Bunu devlet biliyor. Karışmadı ses çıkarmadı." diyerek, PKK'ya yapılan silah desteğinden bahsetti.
Doğu illerinde yapılan PKK ve KCK toplantılarında konuşulanlarsa çözüm sürecinde nerelere geldiğinin göstergesi olduğundan bahseden eski savcı, "Bu çözüm süreci dediğiniz her akşam her ilçede her ilde gerçekleşen KCK ve PKK toplantılarında artık şunları duyuyoruz: 'Artık 20 yıl savaşabilecek güce sahibiz. Başbakan demek Kürdistan demektir. Aman Başbakan'a zarar gelmesin.' " diye konuştu..
Avcı, son dönemde terör örgütü PKK'nın bölgede çok güçlendiğini, "Şehit cenazesi gelmiyor. Tabi şehit cenazesi gelmez. Çünkü PKK faaliyetleri tamamen bu şekilde serbest bırakılırsa elbette şehit cenazesi gelmez. Keşke şehit cenazesi gelmemesinin, şehitler için gözyaşı dökmememizin ki iyi bir şey bu ama bunun bedeli keşke Güney Doğu'yu PKK'ya terk etmek, PKK'nın faaliyetlerine terk etmek olmasaydı." ifadeleriyle anlattı.
Gültekin Avcı, PKK ve KCK toplantılarında yapılan planların amacının özerklik ve bölünme olduğunu şu sözlerle vurguladı:
"Birinci süreç: yerel seçim süreci özerkliği tamamlamamız lazım. Millet vekilleri seçimine kadar da Kürdistan'ı kurmamız lazım. Çünkü tüm silahlı yapıyı hazırlamışlar. Korucuların yüzde 85'ini yanlarına çekmişler. Neticede ne olacak biliyor musunuz? Suriye'deki PKK-PYD kantonları. Yerel seçimlerden sonra Türkiye'de ilan edilecek özerk şehirlerle birleştirilecek."
Eski Savcı
Gültekin Avcı’nın bu açıklamaları ya doğruysa?
İşte bu,
sözün bittiği yerdir ve bundan büyük skandal olamaz.
Sadece şunu
söylüyoruz:
Bu bayrağı
indirmeye, bu vatanı bölmeye, değil PKK, KCK , yerli ve yabancı destekçileri
tüm dünya destek verse gücünüz yetmez. Canımız pahasına muvaffak olamayacaksınız.
Siz Türk’ün ne olduğunu daha anlayamamışsınız. O silahları dağıtanı da
dağıttıranı da, Türk askerine kullanacak olanı da kullandıracak olanı da öyle bir
gömeriz ki tarih bile şaşar kalır.
Alimlerin
hadis yorumudur:
Kerkük, Nusaybin
ve Şırnak’a dikkat demişler. Detay vermiyoruz ama ABD mi kaldıracak, İsrail mi
bir kaldırsınlar bakalım o kasnağı da görsünler kimin başına geçeceğini.
Türk Milleti
İslam’ı temsil eder, dinsizliğin amansız düşmanıdır, kadınları, çocukları,
yaşlıları savaşta bile korur, daima haksızlara karşı hak için savaşır, emperyalistler
istediği için değil. İşte bu yüzden Cenab-ı Cülcelal Kuran-ı Keriminde Türk
Milletini sevdiğini beyan etmiştir.
Ey
emperyalistler!
Malazgirt’
de, Niğbolu’da, Kosova’da, Çaldıran’da, Mercidabık’ da, Düzalan’ da daha
sayalım mı? Sayamadık Elhamdülillah.
Kısaca Çanakkale’de,
Sakarya’da, Kıbrıs’ da o kasnak nasıl başınıza geçtiyse Allah’ın CC izin ve
inayetiyle yine başınıza geçecektir İnşaallah-u Allah-u Ekber.
Efendim o
saydığınız yerlerde Kürtler de vardı. Hadi ordan.. Selçuklu dağıldığında 70
tane beylik kuruldu Anadolu’da. Kaç tanesi Kürt’tü?
Gerçek şu ki
Kürtler Türk’tür. Türk olmasalardı o beyliklerden birinin adı da Kürt Beyliği
olurdu. Buna rağmen yine de Kürdü ayrı bir millet olarak görüp ayrılık isteyen
de İsrail uşağıdır vesselam. Cezasını da Allah CC yardımıyla yine bu millet
verecektir. Tarih tekerrürden ibarettir.
Kürt
kardeşlerimiz şanlı Türk Milletinin asli unsuru iken İsrail uşağı olmasını
isteyen satılmış PKK ve uzantılarına kanmasınlar Süfyan’a asker olmasınlar. ÖCALAN
o süfyanın askeridir bunu da herkes bilsin.
Zira hadis yorumlarına
göre; Hz.Mehdi AS’ın o Süfyanı İsrail- Suriye sınırında Golan Tepelerindeki
büyük bir ağacın altında keseceği gün yaklaşmıştır. Allah’ın CC izin ve
inayetiyle Türkiye on yıl sonra tüm dünyaya hakim olacak, herkes aklını başına
alsın. O günleri görmeye çalışsın.
İNTERNET YASASI DOĞRU MU?
İNTERNET YASASI DOĞRU MU?
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf, Viyana'dan telekonferans yoluyla
düzenlediği brifingde konuyla ilgili sorular üzerine, Cumhurbaşkanı Gül'ün
imzaladığı yasayla ilgili Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)temsilcisi
tarafından dile getirilen kaygıları daha önce de paylaştıklarını hatırlattı.
Harf, "Bu yasa, ciddi bir şekilde ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü
ve internet üzerinden bilgiye erişimi sınırlandırıcı potansiyele sahip. Bu
yasanın aynı zamanda Türkiye'nin iş ve yatırım ortamına da olumsuz
etkisi olabileceğine inanıyoruz. Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylanan
yasanın, bu süreçte Parlamento'da veya yasanın uygulanmasında olsun bazı
değişikliklere uğrayacağını anlıyoruz. Biz Türkiye'den, daha önce de birkaç kez
belirttiğim gibi, temel ifade özgürlükleri ile özgür ve bağımsız medyayı
savunmasını bekliyoruz" diye konuştu.
Bu açıklama ne anlama geliyor?
1- Eğer ABD bu yasadan
memnun değilse ve yanlış diyorsa çıkarılan yasanın kesinlikle doğru olduğu
anlamına geliyor. ABD ‘yanlış’ diyorsa ‘doğrudur’ vesselam.
2- ABD’ nin yasaya karşı
çıkması Türkiye’de de Arap Baharı-Gezi girişimlerine devam etmek istediği
anlamına geliyor. Yani tehlike geçmiş değil.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)