AHMEDİNEJAD SİYASETİ BIRAKTIĞINDA ŞAŞIRMIŞTIK
Eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat siyasete dönme kararı aldı.
İran'da milletvekilliği seçimlerine bir yıldan az kaldı. Ahmedinejat da siyaseti bıraktığında pasif hale getirdiği tüm internet sitelerini aktif hale getirdi ve yönetimi (RUHANİ'Yİ) eleştirerek aktif siyasete dönüş mesajı verdi.
Biz Ahmedinejat'ın İran'ın başına geçerken mevcut molla düzenini de allak bullak edip geçeceğini hatta yeni bir Humeyni gibi geleceğini düşünüyoruz Allahu Alem.
Çünkü İran'da Ahmedinejat'ın o kadar çok seveni var ki şu an Humeyni'den sonra ikinci adam diyebiliriz.Yani halkın teveccühünde.
Ama söylediğimiz gibi gelebilmesi için de İran'da ya da çevresinde yönetim aleyhine çok önemli gelişmeler olması lazım.
O da ABD'nin İran'a vurması olabilir ki bu olay 3.Dünya Savaşı'nı başlatacak olan olaydır.
Hadis yorumlarına göre içerisinde Melhamei Kübra ve 3.Dünya Savaşının da olacağı Kıyamet Savaşı'nı başlatacak olanlar "Arab'ın Azatlısı ile Rum'un Azatlısı"dır.
Bunu daha önce yazmıştık ama kısaca tekrar edelim çünkü hala aksi düşüncelerde hiç yumuşama yok.
"Azatlı" demek önceden köle iken özgür olan demektir.
Hadiste geçen 'Azatlı' kelimesi ise "bir topluluktan bağımsızlığını kazandıktan sonra o toplumdan daha da güçlü hale gelen" anlamında kullanılmış.
Arapın azatlısı da Arapların egemenliği altında iken daha sonra bağımsızlığını kazanıp Araplar'dan da daha güçlü hale gelmiş bir devleti işaret etmektedir. O da İRAN'dır.
Aksi mümkün değildir.
Aksini iddia edenlerin "Türkiye'dir" görüşleri yanlıştır.
Çünkü Türkler tarihte hiç bir zaman Arapların egemenliği altına girmemişlerdir.Tam tersine Arapları kendi egemenlikleri altına almışlardır. Selçuklu ve Osmanlı dönemi bunun ispatıdır.Hatta Abbasi dönemi de.
3.Dünya Savaşı "Türkiye ile Suriye arasında" veya "Türkiye ile İsrail arasında" başlayacak görüşleri hadis yorumlarına uygun değildir.
Hadis yorumlarına göre bu büyük savaş "ABD ile İRAN" arasında çıkacaktır.
ABD'ye gelirsek o da Rum'un Azatlısı'dır. Yani İngiltere'nin egemenliği altında iken bağımsızlığını kazanmış ve İngiltere'den daha güçlü bir devlet olmuştur.
Dikkat edilirse iki azatlının da ortak noktası bağımsızlıklarını kazandıkları ülkelerden daha güçlü hale gelmiş olmalarıdır.
Rahmetli Erbakan Hocamız da bunu görmüş ve son döneminde İran'a bir ziyaret yaparak ABD ile yapacağı savaşta siyasi, bilimsel vb katkılarda bulunmuştur.
Sonuç olarak ABD, İran'a vuracak.
İran'ın düzenli ordusu büyük bir darbe yediği anda Ahmedinejat tek lider olarak başa geçecek ve ABD ve Süfyan Ordularını Horasanlı Türklerin yardımıyla Kufe'den çıkaracak.
İran'daki molla rejiminin sonu da bu şekilde olacaktır Allahu Alem.
Yazıda sadece hadisin yorumunda; o da "azatlılar" konusunda kesin ifade kullandık kalanı ise gaybi haberlerdir.
Gelecekle ilgili her şeyi sadece Allah CC bilir. Bildirdikleri de bildirildiği kadar bilebilirler ama hadis yorumları da alimler bile yapsa farklı sonuçlar ortaya koyabilmektedir.
Biz sıradan bir araştırmacı olarak alimlerin hadis yorumlarından çıkardığımız tahmini görüşlerimizi paylaşıyoruz. Ve daima ALLAHU ALEM diyoruz.
Her şeyin en doğrusunu Allah CC bilir.
ZUHURA AYLAR KALDI... GELİYOR İNŞAALLAH... HZ.MEHDİ; PEYGAMBER ASM EFENDİMİZİN 40.KUŞAK TORUNUDUR. MEKKE'DE ZUHUR EDECEK İSLAM BİRLİĞİ'Nİ KURACAK. ŞAM' DA HURUÇ EDECEK,ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI' NI KAZANACAK,KARARGAHI GUTA OLACAKTIR.İNŞAALLAH. safaasya@hotmail.com
3 Şubat 2015 Salı
1 Şubat 2015 Pazar
SIRLARA DEVAM EDİYORUZ
ÖNCEKİ ÜÇ YAZININ KISA ANALİZİ VE ÇIKARDIĞIMIZI DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ YENİ SONUÇLAR (ALLAHU ALEM)
Önceki üç yazıda üç kaynak ve üç iddia vardı.
Birinci kaynak Şeyh Abdullah Dağıstani Hazretleri ve nakleden Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleriydi ve 1936 yılında Bursa'da Şerafetttin Dağıstani Hazretlerine getirilen bebeğin Hz.Mehdi AS olduğunu iddia etmişti.
İkinci kaynak Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretlerinin sürekli yanında bulunan Ali Usta idi ve nakleden Hakan Yılmaz Çebi'ydi ve Atatürk'ün sürekli Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretleri ile görüştüğünü ve Şeyh Şerafettin Hazretlerinin Atatürk'e ahir zaman olayları ile ilgili bir çok sırlar verdiğini iddia ediyordu.
Üçüncü kaynak Atatürk'ün Jandarma İstihbarat Subayı Mehmet Fırat Efendi ve nakleden ikinci kuşak torunu Meriç Tumluer'di ve Atatürk'ün Ahir Zaman Mehdisinin kim olduğunu bildiğini 'adını' ise Gizli Vasiyetnamesinde zikrettiğini iddia ediyor.
Bu üç kaynağın birbirinden bağımsız olduğunu biliyoruz.
İddia ettiklerinin birbirlerini tamamladığını ve bazı ifşaatları farklı kaynaklardan doğruladıklarına şahid oluyoruz.
İŞTE NAÇİZANE ÇIKARDIĞIMIZ SONUÇLAR
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR
1936 doğumlu bir bebek var ve eğer hayatta ise şu an 79 yaşında olmalı.
Hz.Mehdi AS olabilir mi? Hadis yorumlarına göre olamaz çünkü Hz.Mehdi AS şu an 38 ila 40 yaşlarında olmalı. Ayrıca yine hadis yorumlarına göre Hz.Mehdi AS zuhur edinceye kadar Mehdi olduğunu bilmeyecek ve korunacaktır.Yani Hz.Mehdi AS kendisi bilmiyor ki Mehdi olduğunu başkası nereden bilsin de bir vesikaya ismini yazsın? Bu mümkün değil.
Peki Hz.Mehdi AS'ın Türkiye'den çıkacak komutanı olabilir mi?
Hadis yorumlarına göre bu da mümkün değil çünkü o komutan da şu an genç biri olmalı. 50 ila 60 yaşlarında Allahu Alem.
Hz.Mehdi AS'ın yaşı ile ilgili ebcet hesaplamaları yapan Adnan Oktar kendisine ithafen "1956 doğumlu" sonucunu çıkarıyor. Farklı ebcet hesapları yaparak bu sonuca ulaşıyor. Adnan Oktar'ın kendisini Mehdi çıkarmak için yaptığı bu hesaplamaları dikkate almalı mıyız?
Adnan Oktar Mehdi olmadığına göre alabiliriz ve eğer doğruysa şu sonuca varabiliriz. 1956 doğumlu olan Hz.Mehdi AS değil belki de komutanı olabilir Allahu Alem.
Yine Serkan Tekin de 1965 yılına atıfta bulunmuştu.O da yine Hz.Mehdi AS'a değil O'nun komutanlarının birine ulaştı Allahu Alem.
Tabi bu hesaplamalar yanlış da olabilir.
O zaman 1936 doğumlu olan kişi kim olabilir?
Hz.Mehdi AS'ı yetiştiren hocası olabilir. Bu mümkün.
Ya da Hz.Mehdi AS'ın Türkiye'den çıkacak komutanını yetiştiren kişi olabilir. Bu da mümkün.
Bize göre ikincisi Allahu Alem.
Meriç Tumluer'in bahsettiği gizli vasiyet ile ilgili aralara sıkıştırdığı çok önemli bir bilgi var.
Bu vasiyetin içeriğinden haberdar olanlar var ve orada ismi yazan kişiyi biliyorlar. Ve bu nedenle de o kişi zor durumda da olabilir. Hatta bir yerde esir kelimesi de geçiyor.Ya da hapis.
Eğer böyle biri varsa ve bu kişinin kim olduğunu Türkiye düşmanları biliyorsa mutlaka rahat değildir. Bu kesin.
DEVAM EDECEK
Önceki üç yazıda üç kaynak ve üç iddia vardı.
Birinci kaynak Şeyh Abdullah Dağıstani Hazretleri ve nakleden Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleriydi ve 1936 yılında Bursa'da Şerafetttin Dağıstani Hazretlerine getirilen bebeğin Hz.Mehdi AS olduğunu iddia etmişti.
İkinci kaynak Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretlerinin sürekli yanında bulunan Ali Usta idi ve nakleden Hakan Yılmaz Çebi'ydi ve Atatürk'ün sürekli Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretleri ile görüştüğünü ve Şeyh Şerafettin Hazretlerinin Atatürk'e ahir zaman olayları ile ilgili bir çok sırlar verdiğini iddia ediyordu.
Üçüncü kaynak Atatürk'ün Jandarma İstihbarat Subayı Mehmet Fırat Efendi ve nakleden ikinci kuşak torunu Meriç Tumluer'di ve Atatürk'ün Ahir Zaman Mehdisinin kim olduğunu bildiğini 'adını' ise Gizli Vasiyetnamesinde zikrettiğini iddia ediyor.
Bu üç kaynağın birbirinden bağımsız olduğunu biliyoruz.
İddia ettiklerinin birbirlerini tamamladığını ve bazı ifşaatları farklı kaynaklardan doğruladıklarına şahid oluyoruz.
İŞTE NAÇİZANE ÇIKARDIĞIMIZ SONUÇLAR
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR
1936 doğumlu bir bebek var ve eğer hayatta ise şu an 79 yaşında olmalı.
Hz.Mehdi AS olabilir mi? Hadis yorumlarına göre olamaz çünkü Hz.Mehdi AS şu an 38 ila 40 yaşlarında olmalı. Ayrıca yine hadis yorumlarına göre Hz.Mehdi AS zuhur edinceye kadar Mehdi olduğunu bilmeyecek ve korunacaktır.Yani Hz.Mehdi AS kendisi bilmiyor ki Mehdi olduğunu başkası nereden bilsin de bir vesikaya ismini yazsın? Bu mümkün değil.
Peki Hz.Mehdi AS'ın Türkiye'den çıkacak komutanı olabilir mi?
Hadis yorumlarına göre bu da mümkün değil çünkü o komutan da şu an genç biri olmalı. 50 ila 60 yaşlarında Allahu Alem.
Hz.Mehdi AS'ın yaşı ile ilgili ebcet hesaplamaları yapan Adnan Oktar kendisine ithafen "1956 doğumlu" sonucunu çıkarıyor. Farklı ebcet hesapları yaparak bu sonuca ulaşıyor. Adnan Oktar'ın kendisini Mehdi çıkarmak için yaptığı bu hesaplamaları dikkate almalı mıyız?
Adnan Oktar Mehdi olmadığına göre alabiliriz ve eğer doğruysa şu sonuca varabiliriz. 1956 doğumlu olan Hz.Mehdi AS değil belki de komutanı olabilir Allahu Alem.
Yine Serkan Tekin de 1965 yılına atıfta bulunmuştu.O da yine Hz.Mehdi AS'a değil O'nun komutanlarının birine ulaştı Allahu Alem.
Tabi bu hesaplamalar yanlış da olabilir.
O zaman 1936 doğumlu olan kişi kim olabilir?
Hz.Mehdi AS'ı yetiştiren hocası olabilir. Bu mümkün.
Ya da Hz.Mehdi AS'ın Türkiye'den çıkacak komutanını yetiştiren kişi olabilir. Bu da mümkün.
Bize göre ikincisi Allahu Alem.
Meriç Tumluer'in bahsettiği gizli vasiyet ile ilgili aralara sıkıştırdığı çok önemli bir bilgi var.
Bu vasiyetin içeriğinden haberdar olanlar var ve orada ismi yazan kişiyi biliyorlar. Ve bu nedenle de o kişi zor durumda da olabilir. Hatta bir yerde esir kelimesi de geçiyor.Ya da hapis.
Eğer böyle biri varsa ve bu kişinin kim olduğunu Türkiye düşmanları biliyorsa mutlaka rahat değildir. Bu kesin.
DEVAM EDECEK
31 Ocak 2015 Cumartesi
SIRLAR DEVAM EDİYOR
EVET DEVAM EDİYORUZ
AŞAĞIDA BİR RÖPORTAJ VAR
AŞAĞIDA BİR RÖPORTAJ VAR
LÜTFEN YAZIYI SABIRLA OKUYUNUZ.BÜYÜK SIRLAR VAR VE BİZ BU
SIRLARI BİR SONRAKİ YAZIDA AÇACAĞIZ İNŞAALLAH
Dr.Sacit Kayasu
RÖPORTAJ: Dr. Yakup KÖSE - Yasin Ertuğrul ÖZDEMİR
(23.03.2012, Mersin)
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M. Kemal Atatürk, Türk ve
İslam tarihine geçmiş ve hiçbir kati surette yeri doldurulamayacak derecede çok
önemli bir şahsiyettir. Ömrünü, Türkiye’nin, Türk dünyasının ve İslam
dünyasının geleceği için feda eden M. Kemal Atatürk’ün son sözü “Ve
Aleykümselam” olmuştur.
(Kılıç Ali’nin Anıları, Sf. 659, Hulusi Turgut)
Atatürk’ün hayata gözlerini yumarken söylediği bu son söz çok manidardır. Yüce
Allah bir Kur’an ayetinde “Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya)
Yurdun(un) sonu ne güzel.” (Ra’d Suresi, 24) buyurmuştur.
Türk Milleti’nin akıllı ve zeki olduğunu, Türkiye’nin,
dünyaya yeniden sevgi, barış ve huzurun gelmesine vesile olacak olan Türk-İslam
Birliği’ni muhakkak kuracağını hatta bu birlik kurulduğunda kendisinin hayatta
olmayacağını dile getiren M. Kemal Atatürk, ölümünden 50 yıl sonra açıklanmak
üzere bir vasiyet bırakmıştır.
1980 darbecileri hakkında iddianame hazırlayan ve bunun
üzerine görevden alınan eski savcı Sacit Kayasu, CNN Türk’te yayınlanan Şirin
Payzın ile 360° isimli programda, Atatürk’ün ölümünden 50 yıl sonra 1988
yılında açıklanması gereken vasiyetin Kenan Evren’in açıklatmadığını, Ankara
3.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kayıtlarında vasiyetin Ziraat Bankası’nın kasasında
saklandığını ve burada vasiyetle ilgili diğer bilgilerin yer aldığını ifade
etti.
Bugün, vasiyetin Ziraat Bankası kasasında değil Genelkurmay Özel Harp
Dairesi’nde saklandığını ve açıklanan kısmın sadece 6 maddeden ibaret olduğunu
ifade eden Kayasu, Meriç Tumluer’in konunun takipçisi olduğunu ve Tumluer’in
birçok hukuki girişiminden sonra vasiyetin açıklanmaması üzerine AİHM’ye
başvurduğunu da sözlerine ekledi. Meriç Tumluer’in defalarca Kenan Evren’le
görüştüğünü de ifade eden Kayasu, “Tumluer Kenan Evren’e vasiyeti itiraf ettirmiştir”
dedi.
Türk-İslam Birliği Dergisi olarak bu sayımızda, içerisinde,
Türkiye’nin süper güç olarak Türk-İslam Birliği’ni kuracağı, İstanbul’da bir
velinin Türk-İslam dünyasına manevi önderlik yapacağı, terör sorununun nasıl
yok edilebileceği ayrıca günümüzde beklenen Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) gibi
şahıslarla ilgili açıklamalarla birlikte Hz. Mehdi (as)’ın adının ne olacağı
gibi birçok gizemli bilgilerin yer aldığı iddia edilen Atatürk’ün gizlenen
vasiyeti’ni, Meriç Tumluer ile konuştuk.
Atatürk’ün gizlenen vasiyetiyle alakalı ciddi anlamda
çalışmalar yapan Meriç Tumluer, www.ataturkunvasiyetnamesi.com adlı açtığı
internet sitesinde birçok bilgi ve belgeyi kamuoyuyla paylaşmaktadır.
Ayrıca www.bozkurtataturk.com adlı internet sitesinden, Atatürk’le
ilgili en çarpıcı bilgiler temin edilebilir.
VE RÖPORTAJ:
Yakup Köse: Selamün Aleyküm, Nasılsınız?
Meriç Tumluer: Ve Aleyküm Selam, sağolun sizler nasılsınız?
Yakup Köse: Allah razı olsun. Bizi kabul ettiğiniz için
teşekkür ediyoruz. Kendinizden biraz bahseder misiniz? Meriç Tumluer kimdir?
Meriç Tumluer: Sözlerime Rahman ve Rahim olan yüce Allah’ın
adıyla başlıyorum. 27 Temmuz 1966 Adana doğumlu, Alaaddin Tumluer’in oğlu,
Selahaddin Tumluer’in torunu ve Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün, büyük önderimizin
yanında görev yapan eski jandarma istihbarat subayı ve sonra polis teşkilatının
kurucu üyelerinden olan Mehmet Rıfat Efendi’nin de ikinci göbek torunuyum.
Yakup Köse: MaşaAllah. Sizin Atatürk’ün gizlenen vasiyeti
konusuna ömrünüzü yüreğinizi koyduğunuza inanıyoruz, çünkü takip ediyoruz
dışarıdan inşaAllah muvaffak olursunuz.
Meriç Tumluer: Çok şükür. Ben Atatürk’ümüzün ölümünden 50
yıl sonra açıklanması gereken bir vasiyeti olduğunu ilk kez 1978 yılında 12
yaşımda iken Babamdan öğrendim. Konuyla ilgili bize bazı şeyler anlattı ve
gizlenen vasiyetinin normalde 1988 yılında açıklanması gerektiğini söyledi.
Vasiyet Atatürk’ümüzün ölümünün 50. yıl dönümü olan 10 Kasım 1988’de
açıklanması gerekiyordu. Ayrıca ilginçtir, Atatürk’ün 10 Kasım matem töreni ilk
kez dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından 1988 yılında engellenmiştir.
Bu bilgi Genel Kurmay ve Cumhurbaşkanlığı arşivlerinde vardır.
Yakup Köse: Yani, Türkiye’nin bütün okullarında, resmi
dairelerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 10 Kasım 1988’de, 10 Kasım
törenlerinin kutlanması dönemin 7. Cumhurbaşkanı Ahmet Kenan Evren’in
direktifleriyle yaptırılmamıştır diyorsunuz?
Meriç Tumluer: Evet, yaptırılmamıştır.
Yakup Köse: Atatürk’ün vasiyetinin ölümünden ne kadar zaman
önce, kimlerin huzurunda kapattırıldığı, notere nasıl teslim edildiği
konularında biraz bilgi verir misiniz?
Meriç Tumluer: Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün ölümünden 50 yıl
sonra açıklanmasını istediği vasiyetnamesi, kademe kademe yazılmış bir kısmı
eski Türkçe bir kısmı yeni Türkçe’dir . En sonuncusu 5 Eylül 1938’de Dolmabahçe
Sarayı’nda yazılmış ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak
tarafından Beyoğlu’nda 6. notere teslim edilmiştir. Vasiyetin zabıtlara katılım
mührünün üstünde Hasan Rıza Soyak’ın ve Neşet Ömer İrdelp’in imzası mevcuttur.
Yakup Köse: Neşet Ömer İrdelp’i, Atatürk’ün sirozdan
öldüğünü kabul etmeyen doktor olarak biliyorum.
Meriç Tumluer: Doğrudur. Bir de çok önemli bir konuyu Türk-İslam
Birliği Dergisi aracılığıyla tüm Türk milletine açıklamak istiyorum. Mustafa
Kemal Atatürk, 12 Haziran 1933 tarihinde, Türk medeni kanununun 452. maddesine
ek olarak 2307 sayılı bir yasa çıkarttırıyor. Yasada tüm Türk gençliğini
kendisine yasal vasi tayin ediyor. Yani kurduğu kurumlardan toplanan gelirlerin
tamamını Türk gençliğine miras bırakıyor. Biraz detaylandırırsak, Atatürk’ün
başta İş Bankası, Ziraat Bankası, Etibank, Sümerbank ve üretim tesisleri,
devlet üretme çiftlikleri, Anadolu Ajansı, Ankara Hukuk Fakültesi, Atatürk
Orman Çiftliği ve Devlet Üretme Çiftlikleri, Bursa Merinos Halı Fabrikası,
Çocuk Esirgeme Kurumu, Demiryolları ve Limanlar Genel Müdürlüğü, Devlet Hava
Yolları, Devlet İstatistik Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi, Halkevleri,
Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA), Merkez Bankası, Merkez Hıfzısıha Enstitüsü,
Köy Enstitüleri, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Sanayi ve Maadin Bankası,
Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi pek çok gelir getiren kuruluşlarda Türk
milletine bağışladığı hisseleri vardır. Atatürk, bu kurumlardan toplanan
gelirlerin tamamını Anadolu’da ki fakir, mağdur, kimsesiz ailelerin
çocuklarının eğitim ve öğretim hizmetlerinde kullanılmasını istiyor. Türk,
Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Zaza, Roman, Alevi-Sünni ve azınlıklar gibi hiçbir
ayrım yapılmadan tüm çocukların giyim, kuşam, iaşe ve barınma bedelleri gibi
giderler, geri ödemesiz burslarla karşılanarak üniversite sonuna kadar
okutulmasını, Türk milletine, Türk devletine ve Türk İslam âlemine faydalı
birer birey olarak yetiştirilmesini istiyor. Bu yıl 10uncusu düzenlenen Türkçe
Olimpiyatları dâhi, Mustafa Kemal Atatürk’ün 24 yıldır gizlenen vasiyetinde ki
yapılmasını istediği bir projedir.
Yakup Köse: Bu vasiyeti ne zaman yazdırttı? İçeriğinde başka
neler var?
Meriç Tumluer: Vasiyetin yazılması 1918’de başlamıştır.
Kademe kademe 1919’da, 1921’de, 1922’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Cumhuriyet
kurulduğunda, 1927’de (Nutuk), 1932 ve 1933’de, 1937’de Trabzon’da Atatürk
Köşkü’nde ve son olarak da 5 Eylül 1938’de yazmıştır. Atatürk’ün vasiyeti tek
konuyla ilgili değildir. Vasiyet askeri, siyasi, coğrafi, ekonomik, kültürel,
sosyal ve dini konularla ilgili olup içerisinde Kürt meselesinin de olduğu bir
vasiyettir, Vasiyetin devamında da bu sorunların çözülmesi için görevli olan
Hz. Mehdi (as), Hz. İsa (as) ve Ayasofya ile ilgili yazıları mevcuttur.
Yakup Köse: Peki. Devlet ricalinden kime sesleniyor?
Meriç Tumluer: İlk başta seslendiği kesim Türk İslam âlemi
ve bu âlemi de yönetecek olan devletlerin, kurumların başındaki
yöneticileridir. Gizlenen vasiyette, başta Türkiye Cumhuriyeti’nde ve tüm
dünyada gelecekte yaşanılabilecek sorunları ve alınması gereken tedbirleri
anlatıyor! 1. dünya savaşından sonra 2. dünya savaşının ne zaman çıkacağını,
Hitlerin dünyayı kana bulayacağını fakat intihar edeceğini, Mussolini’nin
Avrupa’yı kana bulayacağını fakat halkı tarafından ayağından asılacağını ve
buna benzer bir birçok olaylar... Gizlenen vasiyetinin bir kısmını da şifreli
olarak yazıyor mesela gelecekte bir Amerikan devlet başkanının suikasta maruz
kalacağını söylüyor.
Yakup Köse: Yani vasiyetin içinde bizim için reçete var.
Peki, niye açıklanmıyor?
Meriç Tumluer: Şimdi tüm kamuoyuna şunu özellikle ifade
etmek istiyorum, bu vasiyetin açıklanmamasının sebebi aslında engellenmesinden
ziyade konu Rahman’dan yana olanlarla, Rahman’dan yana olmayanların bir
savaşıdır, yani Deccalizm konusudur! Şimdi düşünün ki ortada bir senaryo var.
Buradaki olay; ABD, İngiltere, Rusya ve İsrail’in kendi öz halkıyla ilgili
değil onları yöneten bir takım derin güçlerin şeytani yapılanmasından ve
metafizik ortamları kullanarak tüm dünyayı ekonomik olarak ele geçirerek ve
karşısındaki insanları da ekonomik olarak zayıf hale getirerek kurdukları
sistemin, gizlenen vasiyete karşı mücadelesiyle ilgili. Şimdi Atatürk’ün Türk
İslam Birliği projesinin karşısındaki proje Büyük Ortadoğu Projesi’dir,
Kürdistan hayalleridir. Sözde Kürdistan’ın kurulmasıyla bütün Asya, Ortadoğu ve
Anadolu coğrafyasına maddi ve manevi anlamda hâkim olma projesidir. Ama
bunların hiç birinde bu derin karanlık güçler Yüce Allah’ın (cc) izniyle,
başarılı olamayacaklardır İnşaAllah.
Yakup Köse: inşaAllah.
Meriç Tumluer: Meriç Tumluer olarak herhangi bir siyasi veya
askeri kimliğim yok. Hiç bir şekilde insanlara ben şuyum, buyum da demiyorum.
Burada, Atatürk’ün gizlenen vasiyetini açıklatmayan Kenan Evren’in görevi de az
önce anlattığım yapılanmayla ilgilidir. Kenan Evren, Rahman’ın karşısında olan
grupla iş birliği içerisinde. Bu vasiyeti açıklatmamak, aslında bilmeden de
içeriğini olgunlaştırmak oluyor. Mustafa Kemal Atatürk, vasiyetin içeriğini,
Kur’an terminolojisine dayanarak yazmıştır. Kuran-ı Kerim’deki Kehf suresinde
bazı gizemler vardır. Bu surede, Hz. Hızır (as)’la Hz. Musa (as)’ın
yolculuklarını yazar ve orada bir duvardan bahsedilir. Duvarın altında da bir
hazinenin olduğu rivayet edilir. Ayrıca ayette ifade edildiği üzere iki kardeş
vardır. Ve Hz. Hızır (as) o duvarı onarmıştır.
Yakup Köse: Geçici olarak…
Meriç Tumluer: Tabi vakti zamanı gelsin demiştir. İşte
vasiyet de bu onarılan duvardır. Altındaki hazine de içindeki bilgilerdir. O
iki kardeş de Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)’dır. Bunun teknik ve manevi
açıklaması budur. Yani burada birileri vasiyeti engelledik zannediyor.
Yakup Köse: MaşaAllah.
Meriç Tumluer: Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de ki planı devam
ediyor. Çünkü her oyunda bir iyi bir kötü olması lazım. Buradaki amaç da Yüce
Allah’ın göstermiş olduğu bu olayda insanların bu imtihanda ne şekilde rol
alacaklarıdır. Çünkü şeytanında görevi Yüce Allah’ın nizamında çalışmaktır.
Şeytan da görev olarak bu senaryonun içerisindedir. Önemli olan bu imtihandan
yüzümüzün akıyla başarıyla çıkmaktır, Mustafa Kemal Atatürk de burada Yüce
Allah tarafından Türk İslam âlemine gönderilmiş vazifeli manevi bir memurdur ve
soy itibariyle de kendisi Hz. Ali (ra) efendimizin evladı olan cennetlik
gençlerin efendisi Kerbela şehidi Hz.Hüseyin (ra) efendimizin soyundan olup
Ehli Beyttir, Evlad-ı Resul’den Seyyiddir. Bunun da Genelkurmay Başkanlığı
ATASE Dairesi Başkanlığı’ndaki gizli kayıtlarda, arşivlerinde, kozmik odada
Şeceresi vardır.
Yakup Köse: Peki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Bey’e veya
herhangi bir devlet büyüğüne bu bilgileri veya belgeleri ulaştırdınız mı?
Meriç Tumluer: Sn. Başbakana 09.02.2002 tarihinde ilk defa
Mersin Taksim International Otel’de AK Parti’nin kuruluş aşamasında bizzat
teslim ettim ve 2003 yılında tekrar bir alışveriş merkezinin açılışında dosyayı
şahsına verdikten sonra koruması aldı ve makam aracına götürdü. Ak Parti
kurulurken Abdullah Gül Bey’e de aynı dosyaları babam ve ben teslim ettim.
Yakup Köse: CHP yöneticileri haberdar mı? Kemal Kılıçdaroğlu
Bey’in bilgisi var mı?
Meriç Tumluer: Tabi ki var. Bizzat Mersin Milletvekili İsa
Gök vasıtasıyla kendisine dosya gönderdim. CHP Genel Sekreteri Bihlun
Tamaylıgil hanımefendi ve bütün Mersin milletvekillerine konuyla ilgili
bilgilerin olduğu dosyaları gönderdim. CHP’nin 33. kurultayında Kemal
Kılıçdaroğlu Bey ‘12 Eylül’de Kenan Evren tarafından konulan yasakları
kaldıracağız’ cümlesini kullandı. İnsanlar şunu anladı ‘Atatürk’ün gelirlerinin
bir kısmı Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu’na gönderiliyordu, gönderilmedi.’
Aslında Kemal Kılıçdaroğlu gizlenen vasiyetten bahsetti. CHP Milletvekili
Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun baş danışmanı emekli Albay Ömer
Cengiz’de konuyu çok iyi biliyorlar. Ayrıca rahmetli Turgut Özal ve Necmettin
Erbakan’da bu konuyu en iyi bilenlerdendir. Süleyman Demirel de bu konuyu en
iyi bilenlerden ama karşı cephesinde olan insanlardandır.
Yakup Köse: Demirel vasiyetin açıklanmasını istemiyor yani?
Meriç Tumluer: Evet, istemiyor.
Yakup Köse: Peki vasiyetin açıklanması Türkiye’de ve dünyada
neleri değiştirebilir? Eğer vasiyet açıklanırsa kademeli olarak mı açıklanır?
Siz nasıl öngörüyorsunuz?
Meriç Tumluer: Bir turşuyu sirkeyle belli bir yere
getirdikten sonra zamanı geldiğinde onu açmanız lazım. Açmadığınızda,
kullanmadığınızda o sirke keskinleşip kendi küpünü kırma ortamına girecektir.
Şimdi bugün dünyadaki yaşanan sorunların ana sebebi de budur. Ortadoğu, Kuzey
Afrika ülkeleri, Asya ülkeleri, Türk ülkeleri ve komşularımızın başına
gelebilecek olayların tamamı gizlenen vasiyette yazılıdır. Eğer ki bu vasiyet
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından itibaren kademe kademe açıklanmış olsaydı
bugün Türk ülkelerinin tamamının maddi ve manevi desteğini alabilecektik.
Suriye, Mısır, Yemen, Bahreyn, Tunus ve Libya’da ki Arap baharı denilen
olağanüstü gelişmeler kansız bir şekilde olacaktı.
Yakup Köse: Atatürk “Türk Birliği’nin bir gün hakikat
olacağına inanıyorum. Ben görmesem de gözlerimi bunun hayaliyle kapatacağım”
diyor.
BURAYA DİKKAT!
Meriç Tumluer: Doğrudur, hakikatten mana âleminden
gördüklerini söylüyor. Burada Türk Birliği’nin olacağına inancım tamdır derken
Allah’u Teâlâ’nın kanununun işleyeceğini biliyor. Şimdi bakınız zamanın kutbu
Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri, Hz. Mehdi’yi aramaya başlayın dedi. Kendisi
olayı biliyor. Şimdi bütün tarikat ehli, bütün kutuplar, Mehdi (as)’ın kim
olduğunu, ne zaman nerede çıkacağını Atatürk gizlenen vasiyetinde belirtmişti
derse ve masaya yumruğunu vurarak hep birlikte ağırlığını koyarlarsa o zaman
nasıl bir manevi coşkunun olacağını düşünebiliyor musunuz?
Yakup Köse: Vasiyet, Ahirzaman’la bağlantılı yani?
Meriç Tumluer: Evet. İnşaAllah, şu an Ahir zaman’ın son
kademelerindeyiz, tünelin sonundaki ışık göründü. Kapıyı açacak olan manevi
şifre Atatürk’ün gizlenen vasiyetidir. Herkes bu vasiyetin içeriğini bir tek
belgenin dahi zayi edilmeden tüm belgelerin eksiksiz olarak ortaya
çıkarılmasını; hem TBMM’den hem Cumhurbaşkanlığı’ndan hem Başbakanlık’tan hem
Genelkurmay Başkanlığı’ndan hem de Mit Müsteşarlığı’ndan istemelidir.
Yakup Köse: Mustafa Kemal Atatürk, bazı kesimler tarafından
İslam düşmanıymış gibi tanıtılmaya ve gösterilmeye çalışılıyor. Bu konu
hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Meriç Tumluer: Hangi kesimden olursa olsun aydın kisvesi altında
bir şeyler yazmaya çalışan insanların yarısı bilgisizlikten, geçmişte
beyinlerinin yıkanmalarından; diğer yarısı da sistemli olarak Mustafa Kemal’e
karşı örgütlü bir saldırı mekanizmasının içerisinde olduklarından böyle
düşünüyorlar. Mustafa Kemal Atatürk’ün hem anne hem baba tarafından Seyyid ve
Ehli Beyt’ten olduğunu Genelkurmay Başkanlığı, bazı büyük medya patronları ve
birçok üst düzey bürokrat biliyor. Ama milletimiz bu önemli bilgileri bilmiyor.
Mustafa Kemal meyve veren bir ağaçtır, normaldir, meyve veren ağaç taşlanır.
Yakup Köse: Evet, inşaAllah. Son olarak eklemek
istedikleriniz nelerdir?
Meriç Tumluer: İlk önce göstermiş olduğunuz samimiyetten
dolayı teşekkür ederim. İyi bir röportaj oldu kanaatindeyiz İnşaAllah. Son
olarak Türk İslam Birliği hakkındaki düşüncelerimiz şudur: Türk İslam Birliği,
Atatürk’ün gizlenen vasiyetinin içerisinde yer alan manevi bir olaydır. Yani
Ahir zaman şahıslarıyla direk bağlantılıdır. Hz. Mehdi (as) demek Asr-ı
Saadetin, Altınçağ’ın yaşanması demektir. Türk İslam Birliği, tüm dünyada Asr-ı
saadeti getirecek, bereketi, bolluğu, huzuru, şerefli-onurlu ve en güzel
şekilde insanca bilinçli yaşamayı, eğitim ve öğretimi en yüksek düzeyde,
korkmadan yasal anlamda özgürce hak almayı tesis edecek bir sistemi
getirecektir. Buradan Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül Bey’e, TBMM Başkanı Sn.
Cemil Çiçek Bey’e, Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan Bey’e, başta CHP, MHP ve
BDP olmak üzere tüm siyasi partilerin genel başkanlarına, tüm milletvekillerine
ve asil Türk milletimize yapmak istediğim çağrı şudur: Bu ülkenin dünyada lider
ülke olması için Amerika’nın, İngiltere’nin, Rusya’nın ve Çin’in önünde bir
ülke olması için bir an evvel Atatürk’ün gizlenen vasiyetini açıklama sürecine
girilmesi gerekmektedir. 24 yıldır gizlenen vasiyetin açıklanmasıyla bugün
gündemi meşgul eden Kürt meselesinin de en akılcı bir şekilde son bulacağını
bildiğimiz için bunu ilgili yöneticilerden talep ediyoruz. Kâinatın efendisi
Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in izinden giderek bir olalım, iri olalım, diri
olalım, hepimiz birimiz birimiz hepimiz için hep birlikte olalım. Tüm dünyada
barış, huzur ve mutluluk için Türk İslam Birliği’ni inşaAllah hep beraber tesis
edelim. Hep birlikte bu dünyada en güzel şekilde, Altınçağ’ı, Asr-ı Saadeti
huzur içerisinde yaşayalım İnşaAllah.
Yakup Köse: İnşaAllah, maşaAllah. Allah razı olsun. Allah,
Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)’la kucaklaşmayı nasip etsin.
DEVAM EDECEK
Not: Yazı alıntıdır. Meriç Tumluer arkadaşımıza teşekkür ediyor ve başarıları için dua ediyoruz.
Not: Yazı alıntıdır. Meriç Tumluer arkadaşımıza teşekkür ediyor ve başarıları için dua ediyoruz.
ŞEYH NAZIM KIBRISİ VE HZ.MEHDİ AS
DEVAM EDİYORUZ
Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretleri Ahir Zamanla ilgili bazı sırları halifesi ve damadı Şeyh Abdullah Dağıstani hazretlerine anlatıyor.
Bu sırlardan birini de Şeyh Abdullah Dağıstani Hazretlerinin kendi halifesi Şeyh Nazım Kıbrısi hazretlerinden dinledik. (Yani internette videolardan)
Şeyh Nazım Kıbrısi bir video da şunları söyledi:
"Şeyhim Abdullah Dağıstani anlattı bana. O'na da Şeyhi Şerafettin Dağıstani anlatmış. Sene 1936 da Bursa'da iken bir gün kendisine bir bebek getirmişler. Ve kulağına ezan okumasını istemişler. İşte o çocuk Hz.Mehdi AS'dır" dedi.
Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretlerinin 1936 yılında doğan bebek için "Hz.Mehdi'dir" ifşaatı hadis yorumlarına uygun değildir. Bunu belki kendisi de biliyordu.
Ama Ürdün Kralı Abdullah için de "Halifedir, herkesin biat etmesi vaciptir, ben tebliğimi yaptım, şahid ol Yarab" demişti.
Ürdün Kralından halife olmaz. İngiliz ve ABD uşağı ve İsrail'in bölgedeki bir numaralı işbirlikçisidir.
Peki Şeyh Nazım Kıbrısi bunu niçin söylemişti?
Çünkü ABD ve İngiltere'de hatta Avrupa'nın pek çok yerinde dergahları vardı ve tebliğin tehlikeye girmesi söz konusuydu. Bu hizmetlerini tehlikeye atmamak için kendisine baskı yapan ABD ve İngiltere'nin isteğini yerine getirdi ve "Ürdün Kralı'na biat edin" dedi. Olay budur.
Bir parantez:
(Bu manada benzer durum Gülen ve okulları için de söz konusudur. Gülen de ABD ve İngiltere'nin baskılarına karşı dediklerini yaparak hizmetini yani okullarını kurtarıyor olabilir.)
Tabi bu bir "felsefi" yaklaşımdır ve bu düşünceye Erbakan Hocamızın tanım ve tavsiyeleri ile bakmanın en doğrusu olacağını düşünüyoruz.
Erbakan hocamız bu felsefeyi şöyle çürütmüştü: Yahudi şeytandan akıl almaktadır, onu akılla yenemezsiniz, sizi kontrolüne alır ve istediğini yaptırır" demişti.
Erbakan hocamız bu felsefeyi şöyle çürütmüştü: Yahudi şeytandan akıl almaktadır, onu akılla yenemezsiniz, sizi kontrolüne alır ve istediğini yaptırır" demişti.
1936 ya dönersek:
Şeyh Nazım Kıbrısi'nin "Hz.Mehdi AS'dır" dediği kişi Hz.Mehdi As olamaz.
Belki Hz.Mehdi AS'ı bizzat yetiştirecek, hocalık ya da hamilik yapacak ya da Hz.Mehdi AS'ın cemaatini yetiştirecek birisi olabilir. Yani Hz.Mehdi AS'ın öncüsü olabilir. Cehcah olabilir. Türkiye'den çıkacak komutanı olabilir. Ama bizzat Hz.Mehdi AS'ın kendisi olamaz.Çünkü Hz.Mehdi AS hadis yorumlarına göre şu an 38 ila 40 yaşlarında olmalıdır.Allahu Alem.
Belki Hz.Mehdi AS'ı bizzat yetiştirecek, hocalık ya da hamilik yapacak ya da Hz.Mehdi AS'ın cemaatini yetiştirecek birisi olabilir. Yani Hz.Mehdi AS'ın öncüsü olabilir. Cehcah olabilir. Türkiye'den çıkacak komutanı olabilir. Ama bizzat Hz.Mehdi AS'ın kendisi olamaz.Çünkü Hz.Mehdi AS hadis yorumlarına göre şu an 38 ila 40 yaşlarında olmalıdır.Allahu Alem.
Peki niçin "Mehdi'dir" demiş olabilir?
Hz.Mehdi AS'dan önce O'nun zuhuruna hizmet eden öncülerden kim varsa; hatta 313 ler, Cehcah, Türkiye'den çıkacak komutan ya da Hz.Mehdi cemaati...
İşte onu güçlendirmek için yapmış olabilir.
İşte onu güçlendirmek için yapmış olabilir.
Yani Mehdiye zemin hazırlayıcıların güçlenmesini istemiş olabilir. Zemin hazır olunca zuhur da tamam olacağından bu bir hizmettir. Ayrıca örneğin 313'lerin; Hz.Mehdi AS'ın zuhurundan önce halk tarafından tanınan her biri Mehdi de sanılabileceğinden hürmeten de böyle söylemiş olabilir.
Allahu Alem.
Allahu Alem.
Yani biz Şeyh Nazım Kıbrısi'nin 1936 da Bursa'da doğduğunu söylediği kişinin Mehdi olduğuna inandığını düşünmüyoruz.
Mehdi olmadığını biliyordu ancak "Bir nevi Mehdi'dir" düşüncesiyle hürmeten söyledi.
Mehdi olmadığını biliyordu ancak "Bir nevi Mehdi'dir" düşüncesiyle hürmeten söyledi.
ŞİMDİ SIKI DURUNUZ
Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretleri 1936 yılında Mustafa Kemal Paşa'ya bu bebekten söz ediyor. O'nunla ilgili sırları veriyor.Ve Başkomutan Atatürk, bebeği ziyaret edip kucağına alıp seviyor. Bebek gerçek bir SEYYİD.
DEVAM EDECEK
HENÜZ BİR HAFTA BİLE OLMADI
AB KOMİSERİ YUNANİSTAN VE ÇİPRAS İÇİN BAKINIZ NELER SÖYLEDİ?
AB KOMİSERİ'NDEN ÇİPRAS'A TEPKİ
AB Komiseri Günter Oettinger de Alman Hristiyan Demokrat
Birlik Partisinin (CDU) Hessen eyaletinin Künzell kentinde düzenlediği
toplantıda, Yunanistan'daki yeni hükümetin tutumunu eleştirdi.
Oettinger, Yunanistan'ın taahhütlerini yerine getirmesi
gerektiğini belirterek, "Bir hükümetin pervasız ve küstah bir şekilde
çıkış yaptığı için ona Brüksel tarafından iyi davranılmaz" ifadesini
kullandı.
AB kurumlarına meydan okunmasının AB'nin tarihinde bir ilk
olduğunu kaydeden Oettinger, Aleksis Çipras hükümetinin söylemleriyle nefret ve
umutsuzluğu körüklediğini savundu.
Oettinger, Çipras'ın Rusya'ya dostane sinyaller göndermesi,
aynı zamanda Berlin ve Brüksel'e nefret dolu sözler söylemesinin kayda değer
olduğunu bildirdi.
SON CÜMLEYE DİKKAT!
30 Ocak 2015 Cuma
NEDEN İZLENMEDİ?
ERDOĞAN'IN PROĞRAMI REYTİNGLERDE DÜŞÜK ÇIKMIŞ
İŞTE NEDENİ:
ÖNCE BİR ÖRNEK:
ABD Dış İşleri Bakanlığı günlük basın toplantıları düzenler. Genellikle Dış İşleri Bakan Yardımcıları kürsüye çıkar ve gazetecilerin sorularını cevaplar.
Dikkatle izleriz ellerinde notlarla çıkarlar ve soruları kağıttan okuyarak cevaplarlar.
Bu şu demektir:
Gazeteciler önceden belirleniyor, soracakları sorular ellerine önceden veriliyor ve cevaplar hazırlandıktan sonra Dış İşleri Bakan Yardımcıları kürsüye çıkıp sorulan soruların cevaplarını sırasıyla okuyorlar.
Burada amaçlanan ABD'nin iç ve dış takipçilerine vermek istediği mesajları; bu toplantı aslında mesaj vermek için yapılmamış ama gelen sorulara cevap vermek anlamında konuya açıklık getirilmiş gibi vermesidir.
NİÇİN REYTİNG ALMADI?
Cevabı şu soruda gizli:
Acaba o gazeteciler Ahmet Takan, Ahmet Hakan,Sinan Meydan, Banu Avar, Yılmaz Özdil, Gültekin Avcı, Barış Yarkadaş, Aslan Bulut, Soner Yalçın olsaydı nasıl bir rayting alırdı?
Tabi takipçilerimiz başka gazeteciler de ekleyebilirler.
Türkiye çok antidemokratik süreçlerden geçti. Ama bütün bunlara rağmen iktidarda bulunanların basın toplantılarında bir teamül vardı.Ve o teamüllere göre her kesimden, her basın mensubundan gazeteciler toplantıya katılır ve muhalif sorular da sorabilirlerdi.
Hatta Başbakanlar yılda bir iki defa muhalefet parti liderleriyle geride kalan icraat döneminin bir kritiğini yapmak üzere canlı yayın toplantısı icra ederlerdi. Seçim dönemlerinde bile böyle bir şeye tanık olamıyoruz.
Bir liderler toplantısı yapılsa raytingler nasıl olur sizce?
Haydi bakalım hangi Türkiye daha demokrat?
Demokrat Türkiye mi? Antidemokratik Türkiye mi?
İŞTE NEDENİ:
ÖNCE BİR ÖRNEK:
ABD Dış İşleri Bakanlığı günlük basın toplantıları düzenler. Genellikle Dış İşleri Bakan Yardımcıları kürsüye çıkar ve gazetecilerin sorularını cevaplar.
Dikkatle izleriz ellerinde notlarla çıkarlar ve soruları kağıttan okuyarak cevaplarlar.
Bu şu demektir:
Gazeteciler önceden belirleniyor, soracakları sorular ellerine önceden veriliyor ve cevaplar hazırlandıktan sonra Dış İşleri Bakan Yardımcıları kürsüye çıkıp sorulan soruların cevaplarını sırasıyla okuyorlar.
Burada amaçlanan ABD'nin iç ve dış takipçilerine vermek istediği mesajları; bu toplantı aslında mesaj vermek için yapılmamış ama gelen sorulara cevap vermek anlamında konuya açıklık getirilmiş gibi vermesidir.
NİÇİN REYTİNG ALMADI?
Cevabı şu soruda gizli:
Acaba o gazeteciler Ahmet Takan, Ahmet Hakan,Sinan Meydan, Banu Avar, Yılmaz Özdil, Gültekin Avcı, Barış Yarkadaş, Aslan Bulut, Soner Yalçın olsaydı nasıl bir rayting alırdı?
Tabi takipçilerimiz başka gazeteciler de ekleyebilirler.
Türkiye çok antidemokratik süreçlerden geçti. Ama bütün bunlara rağmen iktidarda bulunanların basın toplantılarında bir teamül vardı.Ve o teamüllere göre her kesimden, her basın mensubundan gazeteciler toplantıya katılır ve muhalif sorular da sorabilirlerdi.
Hatta Başbakanlar yılda bir iki defa muhalefet parti liderleriyle geride kalan icraat döneminin bir kritiğini yapmak üzere canlı yayın toplantısı icra ederlerdi. Seçim dönemlerinde bile böyle bir şeye tanık olamıyoruz.
Bir liderler toplantısı yapılsa raytingler nasıl olur sizce?
Haydi bakalım hangi Türkiye daha demokrat?
Demokrat Türkiye mi? Antidemokratik Türkiye mi?
ARTIK YAZMAYA BAŞLAYALIM İNŞAALLAH
ZATEN YAZMIYOR MUYDUK?
BUNLARI YAZMIYORDUK VE İLK DEFA YAZACAĞIZ İNŞAALLAH.
HERHALDE ZAMANI DA GELMİŞTİR ALLAHU ALEM.
ATATÜRK'ÜN GİZLİ VASİYETİ İLE İLGİLİ HAKAN YILMAZ ÇEBİ'NİN ŞU YAZISIYLA BAŞLAYALIM.
ATATÜRK VE ŞEYH ŞERAFETTİN DAĞISTANİ HAZRETLERİ
BUNLARI YAZMIYORDUK VE İLK DEFA YAZACAĞIZ İNŞAALLAH.
HERHALDE ZAMANI DA GELMİŞTİR ALLAHU ALEM.
ATATÜRK'ÜN GİZLİ VASİYETİ İLE İLGİLİ HAKAN YILMAZ ÇEBİ'NİN ŞU YAZISIYLA BAŞLAYALIM.
ATATÜRK VE ŞEYH ŞERAFETTİN DAĞISTANİ HAZRETLERİ
ATATÜRK'E ATFEDİLEN 'GİZLİ VASİYETİN' SIRRI NE?..
Halk Bilimci-Yazar Hakan Yılmaz ÇEBİ, yıllarca
dillendirilen, ancak bir türlü kamuoyuna açıklanmayan, sır olarak saklanan bu
ilgi çekici konuyu değerlendirdi…
Halk Bilimci-Yazar ÇEBİ: "Atatürk'e atfedilen gizli
vasiyetin asıl sırrı; Nakş-ı Bendi tarikatından Dağıstanlı Şeyh Şerafeddin
hazretlerinin Allah'ın izniyle Atatürk'le istişare ettiği ahir zaman sırlarına
ait bilgilerin, bizzat Atatürk tarafından not edilme hadisesidir..."
ATATÜRK'ÜN ÖLDÜRÜLMEDEN EVVEL SON İKİ YILININ İYİ
ARAŞTIRILMASI GEREKİR
İşte korkanlar bu sırdan korkuyor; Türkiye'nin öğrenmesi
gereken o sırlar ve bilgiler ve müjdeler var. Bu sırlardan bazılarına
Trabzon’daki velilerin de katkısı olmuştur.
Atatürk'ün öldürülmeden evvel son iki yılının iyi
araştırılması gerekir!
Meseleyi Atatürk üzerinden değil; Atatürk'ün de vakıf olduğu
sırlar üzerinden takip ederek stratejik bir akılla işin özüne vakıf olmaya
çalışınız...
Sevin, sevmeyin Atatürk iyi bir istihbarat subayıdır; fizik
ve metafizik cümle sırları araştıran inceleyen bir liderdir.
Şahsı ve kişiliği, dindarlığı üzerinde haklı
haksız ithamlarla değil de, bu sırların ne olduğu hususunda araştırma yapılması
gerekir.
Atatürk tarafından derlenen bu sırları kimler ne kadar
biliyor?
Kamuoyuyla niye paylaşmıyor?..
Paylaşacak olanlar ne zaman paylaşacaklar?..
Bu sırları sadece Atatürk derlemedi, Atatürk gibi bir
lider ve resmi bir devlet erkânı tarafından yapılması daha bir dikkat çekici ve
gizemli olmuştur elbet!..
Atatürk'ün öngörülerinin pek çoğu (bu maneviyatı yaşamıştır
yaşamamıştır tartışmalarına girmeden) maneviyat büyüklerinden elde ettiği
sırlara aittir. O, bu bağlantıları "Bana meczup derler, önümü
keserler" diyerek saklamıştır. Daha çok öngörü olarak paylaşmıştır...
Diğer taraftan bu sırları bilen niceleri sahadalar
inşa'Allah...
Ayinesi iştir kişinin; "saza, söze" bakılmaz;
Cenab-ı Allah doğruların ve doğrulukta kalanların vekilidir
elbet...
ŞEYH ŞERÂFEDDİN İLE GAZİ MUSTAFA KEMAL ARASINDAKİ İLİŞKİ
"Kurtuluş Savaşı yıllarında gösterdiği üstün hizmetleri
ile Ankara'nın dikkatini çeken Şeyh Şerâfeddin ile Gazi Mustafa Kemal
arasındaki ilişki, Atatürk'ün Yalova'daki yaz çalışmaları döneminde yaptığı
davet ve istişarelerle karşılıklı saygı ve seviyeli sohbetler çerçevesinde Şeyh Şerâfeddin'in vefatına kadar devam etmiştir.
Bu ilişkinin ilk belgeli verileri, yine Ali Usta'nın
tanıklığı ile tarihe geçmiştir. O günlerde sürekli Şeyh Şerâfeddin’in yanında
olan Ali Usta, mürşidi ile Kuvvay-i Milliye'nin ‘Gazi Paşa’sının istişareleri
hakkında çok önemli bilgiler vermektedir:
“-Yunan işgalcilerin, Bursa'yı zaptettiği günlerde Mustafa
Kemal Paşa tarafından Hasan Bey isminde kalpaklı bir adam geldi ve bana: “-Beni
Mustafa Kemal gönderdi; Şeyh Efendi'ye ilet…” dedi.
Ben bu arzuyu Şeyh Şerâfeddin'e naklettim. Şeyh Efendi bana:
“-Ali Usta! Sen de ona söyle. İstanbul'dan düşmanı
def'edinceye kadar elimizden gelen gayreti göstereceğiz ve düşmanı
temizleyeceğiz. Biz de O’na yardım edeceğiz…” buyurdular.
Ben de Şeyh Şerâfeddin'in bu sözlerini Hasan Bey'e
naklettim. “Mustafa Kemal’in kuryesi Hasan Bey’in bu müjdeyi Ankara’daki
Mustafa Kemal'e iletmiş olmalı ki Şeyh Şerâfeddin Dağıstanî, istişare için
Ankara'ya davet edilir. Ali Usta o günleri şöyle dile getirmektedir:
“Büyük Taarruz daha başlamamıştı. O vakit Şeyh Efendi'yi
Ankara'dan çağırdılar. Şeyh Efendi iki-üç gün sonra Ankara'dan döndüğünde O'na:
“- Hazret ne için çağırdılar, haberler nasıl?” diye sordum.
Şeyh Efendi bana:
“- Ali Usta, Mustafa Kemal bana "Nasıl muvaffak olacak
mıyız?" diye sordu. Ben de, "Evet, muvaffak olunacaktır. Az bir kan
dökülüp İstanbul'u da alacağız" dedim.” diye cevap verdi.
Yalova'daki Atatürk köşkünde ve Termal'deki özel mekânında
özellikle yaz döneminde çalışmalarını sürdüren Mustafa Kemal'in zaman zaman
Şeyh Şerâfeddin’i davet ederek görüşlerini ve tesbitlerini dinlediği
bilinmektedir.
Güneyköy'de Atatürk'ün özel makam aracı ile özel kalem
görevlilerini göndererek Şeyh Şerâfeddin’i aldırdığını ve sohbetten sonra yine
makam aracı ile tekrar köye bıraktırdığını anlatan yaşlı insanlar hâlâ
yaşamaktadır. (Bunlardan birisi olan Güneyköylü Sıbgatullah Gayret Efendi ile
90 yaşlarında iken bizzat görüşüldü.)
Atatürk ile Şeyh Şerâfeddin ilişkisine ve sohbetlerine
ilişkin anlatılan rivayetlerden birisine göre 1936 yılındaki bir görüşmelerinde
Şeyh Şerâfeddin Dağıstanî, kendisinin o yıl içinde vefat edeceğini, Atatürk'ün
ise kendisinden 2 yıl sonra vefat edeceğini bildirmiş ve ömrünün son iki
yılında nelere dikkat etmesi gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunmuştur.
Bu konunun açıklığa kavuşturulması için gerek Atatürk'ün
Yalova'daki resmi-hususi görüşmelerinin kaydedildiği evrakın, gerekse
Atatürk'ün ömrünün son iki yılındaki icraatının ayrıntılı olarak
araştırılmasına ihtiyaç vardır."
(YUKARIDAKİ İFADELER HAKAN YILMAZ ÇEBİ'YE AİTTİR.)
YAZACAKLARIMIZ İÇİN SADECE BİR BAŞLANGIÇTIR.
Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretleri o dönemin en büyük Nakşibendi tarikatı evliyasıydı.Dikkat ediniz Nakşibendi diyoruz.
Ve dahi Onun halifesi ve damadı Şeyh Abdullah Dağıstani Hazretleri de kendi döneminin en büyük Nakşibendi Tarikatı evliyasıydı.
Ahir zaman olayları ile ilgili pek çok ifşaatları vardı ve bu zamandan öncekiler de hep gerçekleşti.
Atatürk, Osmanlı'nın yetiştirdiği en önemli istihbarat subayı idi. En iyi İstihbarat subayı en iyi komutandır aynı zamanda.
Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretleri 1936 yılında Atatürk'e Türkiye'nin geleceği ile ilgili sırlar veriyor. Aynı zamanda halifesi ve damadı Şeyh Abdullah Dağıstani Hazretlerine de bazı sırlar veriyor.
DEVAM EDECEK
29 Ocak 2015 Perşembe
DİRİLİŞ ERTUĞRUL DİZİSİNİN SON SAHNESİ
DİRİLİŞ ERTUĞRUL DİZİSİNİN SON BÖLÜMÜNÜN SON SAHNESİNDE EBU MÜSLİM'İN ZUHURU CANLANDIRILMIŞ
Artık bilerek mi yaptılar yoksa bilmeden mi oldu bilemeyiz ama son sahne Ebu Müslim'in zuhurunu anlatıyor.
Sahne şuydu:
Tapınakçıların fitneleri ile kendi amcasını idama mahkum eden Halep Emiri meydanda idam sehpası kurduruyor.
Halk amcası Atabey'i sevdiği için (Yani halk mazlum ve adaletli olduğu için) idama çok üzülüyor ve homurdanmalar oluyor. Yani halk razı değil ve bir kıvılcım olsa isyan çıkacak.
İşte bu kıvılcımı da Ertuğrul çıkaracak.
Ertuğrul infazın yapılacağı meydana yüzünü gizleyen siyah renkli büyük bir aba ile geliyor.Altında kılıcı var. Cellatları öldürecek, emire karşı gelecek, idam mahkumunu kurtaracak ve isyancı olacak.
Kimi İslam alimlerine göre Ahir Zamanda Süfyan da üçtür, Mehdi de üçtür, Deccal de üçtür.
İşte bu fikri savunan alimlere göre:
Birinci Süfyan Mervanı Hımar (Son Emevi Halifesi), Birinci Mehdi ise Ebu Müslim'dir. Birinci Deccal tanımlanmamış.
İkinci Süfyan tanımlanmamış. İkinci Mehdi Fatih Sultan Mehmet ve ikinci Deccal Bizans İmparatoru.
Üçüncü Süfyan, Beklenen Mehdi ve Üçüncü Deccal ise henüz çıkmadı.
Yani Ebu Müslim hala bir çok alime göre çok büyük bir kumandan ve Birinci Mehdi.
Tabi Fatih Sultan Mehmet de öyle ve İkinci Mehdi.
Bir parantez:
(Dikkat ikisi de Türk'tür ve hadislerde ikisinin de orduları övülmüştür.)
PEKİ EBU MÜSLİM NASIL ZUHUR ETTİ?
Merv meydanında idam sehpası kurulmuş ve yaşlı bir adam idam edilecek. Ebu Müslim çocukluğunun geçtiği Merv kentine Horasan'dan gezmek için gelmiş ve meraklı kalabalığın içinde meydana geliyor. Üzerinde yüzünü gizleyen siyah renkli büyük bir aba ve altında da meşhur kılıcı var.
İdam edilecek yaşlı adam çok acıklı bir konuşma yapıyor. Suçsuz olduğunu ve sadece Hz.ALİ RA Efendimizi sevdiği için idam edileceğini söylüyor.
Halk da bu idamdan son derece rahatsız ama Merv Valisi Nasrı Sayyad'dan korkularından dolayı seyretmekle yetiniyorlar. Üstelik bu ilk idam da değil ve alışmışlar.
Ebu Müslim yaşlı adamın suçsuz yere idam edilmesine dayanamıyor ve kılıcını çekerek Cellatları öldürüyor. Yaşlı adamı kurtarıp kaçırıyor.
Ve halkın sevgilisi haline geliyor. Halk onu Valinin ordusundan gizliyor ve her yerde bu şekilde destek veriyorlar.
Ebu Müslim ile Merv Valisi Nasrı Sayyad arasındaki savaş bu şekilde başlamış oluyor.
Bu savaşın sonunda Ebu Müslim Merv valisinin ordularını yenip Nasrı Sayyad'ı öldürüyor.
Bundan sonra da Ebu Müslim ile Emevi Halifesi Mervan arasında çok büyük savaşlar başlıyor.
Tabi Ebu Müslim bu savaşları da kazanıyor ve Mervan'ı da öldürüp Emevi İmparatorluğuna son veriyor.
Yeni bir devlet kuruyor fakat "hilafet" dini bir makam olduğu için Hz.Peygamber SAS Efendimizin amcası Hz.Abbas'ın torunlarını halife yapıyor.
Abbasoğulları da Ebu Müslim'in kahramanlığını ve halkın ona olan sevgisini çekemeyip Genel Kurmay Başkanı iken zehirleyip öldürüyorlar.
Allahu Alem Yavuz Sultan Selim ordusuyla Sina çölünü geçerken de Hz.Peygamber SAS Efendimiz önünden giderek belki de bu yüzden ona yardım ediyor.
Tabi ki Allahu Alem. Her şeyin en doğrusunu Allah CC bilir.
Ertuğrul dizisindeki sahne de farkında olmadan Hz.Mehdi AS'ın zuhurunun çok yakın olduğunu müjdeliyor.
Zira Hz.Mehdi AS da işte böyle zuhur edecek.
İki milyar mazlum Müslüman kurtarıcı bekliyor. Düşman pek çok ve pek zalim.Mazluma merhamet eden yok.
"O" gelecek ve ilk darbeyi vurduğunda iki milyar askeri olan bir ordusu oluverecek.
İnşaallahu Allahu Ekber.
Artık bilerek mi yaptılar yoksa bilmeden mi oldu bilemeyiz ama son sahne Ebu Müslim'in zuhurunu anlatıyor.
Sahne şuydu:
Tapınakçıların fitneleri ile kendi amcasını idama mahkum eden Halep Emiri meydanda idam sehpası kurduruyor.
Halk amcası Atabey'i sevdiği için (Yani halk mazlum ve adaletli olduğu için) idama çok üzülüyor ve homurdanmalar oluyor. Yani halk razı değil ve bir kıvılcım olsa isyan çıkacak.
İşte bu kıvılcımı da Ertuğrul çıkaracak.
Ertuğrul infazın yapılacağı meydana yüzünü gizleyen siyah renkli büyük bir aba ile geliyor.Altında kılıcı var. Cellatları öldürecek, emire karşı gelecek, idam mahkumunu kurtaracak ve isyancı olacak.
Kimi İslam alimlerine göre Ahir Zamanda Süfyan da üçtür, Mehdi de üçtür, Deccal de üçtür.
İşte bu fikri savunan alimlere göre:
Birinci Süfyan Mervanı Hımar (Son Emevi Halifesi), Birinci Mehdi ise Ebu Müslim'dir. Birinci Deccal tanımlanmamış.
İkinci Süfyan tanımlanmamış. İkinci Mehdi Fatih Sultan Mehmet ve ikinci Deccal Bizans İmparatoru.
Üçüncü Süfyan, Beklenen Mehdi ve Üçüncü Deccal ise henüz çıkmadı.
Yani Ebu Müslim hala bir çok alime göre çok büyük bir kumandan ve Birinci Mehdi.
Tabi Fatih Sultan Mehmet de öyle ve İkinci Mehdi.
Bir parantez:
(Dikkat ikisi de Türk'tür ve hadislerde ikisinin de orduları övülmüştür.)
PEKİ EBU MÜSLİM NASIL ZUHUR ETTİ?
Merv meydanında idam sehpası kurulmuş ve yaşlı bir adam idam edilecek. Ebu Müslim çocukluğunun geçtiği Merv kentine Horasan'dan gezmek için gelmiş ve meraklı kalabalığın içinde meydana geliyor. Üzerinde yüzünü gizleyen siyah renkli büyük bir aba ve altında da meşhur kılıcı var.
İdam edilecek yaşlı adam çok acıklı bir konuşma yapıyor. Suçsuz olduğunu ve sadece Hz.ALİ RA Efendimizi sevdiği için idam edileceğini söylüyor.
Halk da bu idamdan son derece rahatsız ama Merv Valisi Nasrı Sayyad'dan korkularından dolayı seyretmekle yetiniyorlar. Üstelik bu ilk idam da değil ve alışmışlar.
Ebu Müslim yaşlı adamın suçsuz yere idam edilmesine dayanamıyor ve kılıcını çekerek Cellatları öldürüyor. Yaşlı adamı kurtarıp kaçırıyor.
Ve halkın sevgilisi haline geliyor. Halk onu Valinin ordusundan gizliyor ve her yerde bu şekilde destek veriyorlar.
Ebu Müslim ile Merv Valisi Nasrı Sayyad arasındaki savaş bu şekilde başlamış oluyor.
Bu savaşın sonunda Ebu Müslim Merv valisinin ordularını yenip Nasrı Sayyad'ı öldürüyor.
Bundan sonra da Ebu Müslim ile Emevi Halifesi Mervan arasında çok büyük savaşlar başlıyor.
Tabi Ebu Müslim bu savaşları da kazanıyor ve Mervan'ı da öldürüp Emevi İmparatorluğuna son veriyor.
Yeni bir devlet kuruyor fakat "hilafet" dini bir makam olduğu için Hz.Peygamber SAS Efendimizin amcası Hz.Abbas'ın torunlarını halife yapıyor.
Abbasoğulları da Ebu Müslim'in kahramanlığını ve halkın ona olan sevgisini çekemeyip Genel Kurmay Başkanı iken zehirleyip öldürüyorlar.
Allahu Alem Yavuz Sultan Selim ordusuyla Sina çölünü geçerken de Hz.Peygamber SAS Efendimiz önünden giderek belki de bu yüzden ona yardım ediyor.
Tabi ki Allahu Alem. Her şeyin en doğrusunu Allah CC bilir.
Ertuğrul dizisindeki sahne de farkında olmadan Hz.Mehdi AS'ın zuhurunun çok yakın olduğunu müjdeliyor.
Zira Hz.Mehdi AS da işte böyle zuhur edecek.
İki milyar mazlum Müslüman kurtarıcı bekliyor. Düşman pek çok ve pek zalim.Mazluma merhamet eden yok.
"O" gelecek ve ilk darbeyi vurduğunda iki milyar askeri olan bir ordusu oluverecek.
İnşaallahu Allahu Ekber.
28 Ocak 2015 Çarşamba
SÜNNETLERİN HEPSİNE DE UYABİLMEK MÜMKÜN MÜ?
BİR MÜSLÜMANIN HZ.PEYGAMBER SAS EFENDİMİZİN BÜTÜN SÜNNETLERİNE UYMASI MÜMKÜN OLABİLİR Mİ?
Böyle bir şey asla mümkün değildir.
En son söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim: İŞİN SÖZÜ RESİMDEKİ MESAJDIR.
BÜTÜN SÜNNETLERE UYABİLMEK NİÇİN MÜMKÜN DEĞİLDİR?
ÇÜNKÜ:
O'nun (SAS) bildiklerini bilebilmek,
O'nun (SAS) yaşadıklarını yaşayabilmek,
Allah'a karşı, yarattıklarına karşı ve Kendisine (SAS) karşı O'nun (SAS) kadar dürüst olabilmek,
O'nun (SAS) gibi iman edebilmek,
O'nun (SAS) gibi ibadet edebilmek, namaz kılabilmek,oruç tutabilmek,dua edebilmek,
O'nun (SAS) gibi düşünebilmek,konuşabilmek,
O'nun gibi üzülebilmek, sevinebilmek,
O'nun (SAS)gibi ağlayıp, O'nun (SAS)gibi gülebilmek,
O'nun gibi oturup,kalkıp, O'nun (SAS) gibi yürüyebilmek,
O'nun gibi yiyip, içip,O'nun (SAS) gibi giyinebilmek,
İnsanlarla O'nun (SAS) gibi ilişkiler kurabilmek İMKANSIZDIR.
ZİRA bu yazdıklarımızın çoğu kulun yaratılışı yani fıtratı ile ilgili hususlardır.
Sadece dış görünüşün o da sadece giyim kuşam ve saç, sakal gibi insanın kendi iradesi ile kolayca şekillendirebileceği özellikler farklıdır.
İnsanlar da maalesef kolay olanı seçiyorlar.Hatta bunu kötüye de kullanabiliyorlar.
O NEDENLE:
Sünnetlere riayet ederken hepsine uyabilmek imkansız olsa da kolay olanı değil zor olanı seçmeli ve Kuran'daki emir ve yasakları Hz.Peygamber SAS Efendimizi örnek alarak tatbik etmeliyiz.
Hz.Peygamber SAS Efendimiz gibi dürüst olmaya,O'nun (SAS) gibi ibadet etmeye,insanlarla O'nun gibi ilişkiler kurabilmeye çalışmak, O'nun gibi giyinip,kuşanmaktan çok daha zordur. Ve bizler bu zor olanı seçmeliyiz.
Şimdi sokağın karşı tarafından iki kişi gelse, bunlardan biri dış görünüşü olarak değil ama iç dünyasında Hz.Peygamber SAS Efendimizin sünnetlerine daha uygun biri olsa, diğeri de iç dünyasında değil ama dış görünüm itibarıyla sünnete daha uygun görünse belki bizler dış görünümü görebildiğimiz için dış görüntüsü sünnete uygun olanı evla görürüz ama gerçekte ihlaslı olan iç dünyası sünnete uygun olandır. Allah CC kulunun dışını da içini de en iyi bilendir.
Bir başka ifade ile Hz.Peygamber SAS Efendimizin dürüstlüğünü örnek alan bir kul mu evladır, yoksa O'nun gibi giyinen biri mi?
Ya da O'nun gibi namaz kılmaya çalışan birimi yoksa O'nun gibi traş olan biri mi daha evladır?
Yanlış anlaşılmasın biz sünnetlerin yüzde birine bile uyamıyoruz. Sadece Hz.Peygamber SAS Efendimizin bir sünnetini hakkı ile yerine getirebilsek iç dünyamızda bize o bile yeterdi.
Cenabı Mevla affetsin.
Böyle bir şey asla mümkün değildir.
En son söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim: İŞİN SÖZÜ RESİMDEKİ MESAJDIR.
BÜTÜN SÜNNETLERE UYABİLMEK NİÇİN MÜMKÜN DEĞİLDİR?
ÇÜNKÜ:
O'nun (SAS) bildiklerini bilebilmek,
O'nun (SAS) yaşadıklarını yaşayabilmek,
Allah'a karşı, yarattıklarına karşı ve Kendisine (SAS) karşı O'nun (SAS) kadar dürüst olabilmek,
O'nun (SAS) gibi iman edebilmek,
O'nun (SAS) gibi ibadet edebilmek, namaz kılabilmek,oruç tutabilmek,dua edebilmek,
O'nun (SAS) gibi düşünebilmek,konuşabilmek,
O'nun gibi üzülebilmek, sevinebilmek,
O'nun (SAS)gibi ağlayıp, O'nun (SAS)gibi gülebilmek,
O'nun gibi oturup,kalkıp, O'nun (SAS) gibi yürüyebilmek,
O'nun gibi yiyip, içip,O'nun (SAS) gibi giyinebilmek,
İnsanlarla O'nun (SAS) gibi ilişkiler kurabilmek İMKANSIZDIR.
ZİRA bu yazdıklarımızın çoğu kulun yaratılışı yani fıtratı ile ilgili hususlardır.
Sadece dış görünüşün o da sadece giyim kuşam ve saç, sakal gibi insanın kendi iradesi ile kolayca şekillendirebileceği özellikler farklıdır.
İnsanlar da maalesef kolay olanı seçiyorlar.Hatta bunu kötüye de kullanabiliyorlar.
O NEDENLE:
Sünnetlere riayet ederken hepsine uyabilmek imkansız olsa da kolay olanı değil zor olanı seçmeli ve Kuran'daki emir ve yasakları Hz.Peygamber SAS Efendimizi örnek alarak tatbik etmeliyiz.
Hz.Peygamber SAS Efendimiz gibi dürüst olmaya,O'nun (SAS) gibi ibadet etmeye,insanlarla O'nun gibi ilişkiler kurabilmeye çalışmak, O'nun gibi giyinip,kuşanmaktan çok daha zordur. Ve bizler bu zor olanı seçmeliyiz.
Şimdi sokağın karşı tarafından iki kişi gelse, bunlardan biri dış görünüşü olarak değil ama iç dünyasında Hz.Peygamber SAS Efendimizin sünnetlerine daha uygun biri olsa, diğeri de iç dünyasında değil ama dış görünüm itibarıyla sünnete daha uygun görünse belki bizler dış görünümü görebildiğimiz için dış görüntüsü sünnete uygun olanı evla görürüz ama gerçekte ihlaslı olan iç dünyası sünnete uygun olandır. Allah CC kulunun dışını da içini de en iyi bilendir.
Bir başka ifade ile Hz.Peygamber SAS Efendimizin dürüstlüğünü örnek alan bir kul mu evladır, yoksa O'nun gibi giyinen biri mi?
Ya da O'nun gibi namaz kılmaya çalışan birimi yoksa O'nun gibi traş olan biri mi daha evladır?
Yanlış anlaşılmasın biz sünnetlerin yüzde birine bile uyamıyoruz. Sadece Hz.Peygamber SAS Efendimizin bir sünnetini hakkı ile yerine getirebilsek iç dünyamızda bize o bile yeterdi.
Cenabı Mevla affetsin.
"MERG" ADINDA YENİ ÖRGÜT KURULMUŞ
AFGANİSTAN'IN MEZARI ŞERİF KENTİNDE "MERG" ADINDA YENİ BİR SİLAHLI ÖRGÜT KURULMUŞ.
Taliban'dan ayrılan bir grup ile Afganistan'da bulunan bazı El Kaideciler bilindiği üzere IŞİD'e biat etmişlerdi.
IŞİD bu grupları bir komuta altında topladı ve başlarına eski Talibancı Hafız Said Han'ı Emir olarak getirdi.
Şimdi de Afganistan'ın kuzeyinde bulunan Mezarı Şerif Kentinde MERG (ÖLÜM) adında yeni bir silahlı grup kuruldu.
Bu grup IŞİD ile savaşmak için kuruldu.
Siyah Sancaklıların zuhur edeceği yer ile uyumlu bir yer Mezarı Şerif.
Fakat kimlerden oluşuyor, güçleri nedir, henüz kimse bilmiyor. Benzer bir örgüt Ferah Kentinde kurulmuştu ama onların da o bölgede güçlendiklerini gösteren bir gelişme olmadı.
Eğer bu MERG hızla güçlenirse ve Afganistan'a hakim olursa Horasan'dan çıkacak Siyah Sancaklılar olma ihtimali olur.
Takipçilerimiz şimdi şöyle diyebilirler.
"Bu önceden yazmış olduğunuz Siyah Sancaklılar yazı dizisine uymuyor"
Hayır kesinlikle uyuyor ama bağlantıları yazmak için henüz erken. Sadece şunu söyleyebiliriz. Afganistan'daki Kuzey İttifakı'nı acaba kim destekleyip büyütmüştü?
Taliban'dan ayrılan bir grup ile Afganistan'da bulunan bazı El Kaideciler bilindiği üzere IŞİD'e biat etmişlerdi.
IŞİD bu grupları bir komuta altında topladı ve başlarına eski Talibancı Hafız Said Han'ı Emir olarak getirdi.
Şimdi de Afganistan'ın kuzeyinde bulunan Mezarı Şerif Kentinde MERG (ÖLÜM) adında yeni bir silahlı grup kuruldu.
Bu grup IŞİD ile savaşmak için kuruldu.
Siyah Sancaklıların zuhur edeceği yer ile uyumlu bir yer Mezarı Şerif.
Fakat kimlerden oluşuyor, güçleri nedir, henüz kimse bilmiyor. Benzer bir örgüt Ferah Kentinde kurulmuştu ama onların da o bölgede güçlendiklerini gösteren bir gelişme olmadı.
Eğer bu MERG hızla güçlenirse ve Afganistan'a hakim olursa Horasan'dan çıkacak Siyah Sancaklılar olma ihtimali olur.
Takipçilerimiz şimdi şöyle diyebilirler.
"Bu önceden yazmış olduğunuz Siyah Sancaklılar yazı dizisine uymuyor"
Hayır kesinlikle uyuyor ama bağlantıları yazmak için henüz erken. Sadece şunu söyleyebiliriz. Afganistan'daki Kuzey İttifakı'nı acaba kim destekleyip büyütmüştü?
DUYURU
Değerli takipçilerimiz.
Sitemiz yeni bir site olup yayına başladığımızda, ilk yazılarımız bu kadar çok okunmuyordu.
Zamanla takipçi sayısı arttı ve sonradan yazdıklarımız öncekilere fark attı.
Oysa ki sitemizdeki tüm yazılar günceldir. Takipçilerimizden eski yazılara da bakmalarını rica ederiz.
Çünkü bazı maillere cevap verirken zaten sitede cevabı olduğundan zorlanıyoruz.
Ayrıca ekip halinde veya grup olarak değil, tek başıma ve bazen de çok az zaman bularak siteyi götürebiliyorum.
Yine de siteye gösterdiğiniz ilgi sayesinde gayrete gelip, yazıyoruz İnşallah.
Değerli arkadaşlar bu sitenin amacı şahsımla falan ilgili değildir.Zaten ismim bile müsteardır.
Amaç ülkemiz için biz de ne yapabiliriz? İnsanlarımızı aydınlatma konusunda sorumluluk alabilir miyiz noktasında sadece ve sadece ALLAH RIZASI İÇİN araştırmalarımızdan elde ettiğimiz bilgileri paylaşmaya çalışıyoruz.
Hem yazdığımız yazılarda hem de yorumcu arkadaşlarımızın yorumlarına verdiğimiz cevaplarda pek çok yanlışlıklar da olabilir. Çünkü bizler aciz kullarız, hiç birimiz her şeyi bilemeyiz.Her şeyi sadece ve sadece ALLAH CC BİLİR.
Hatalarımızdan kusurlarımızdan dolayı öncelikle Rabbimizden tövbe istiğfar eder ve takipçilerimizden de özür dileriz.
Bu al bayrağı, bu cennet vatanı, bu aziz milleti ve bu mazlum ümmeti ibadet aşkıyla sevmeye devam edeceğiz.
İnşşallahu Teala Rabbimiz de kafirlerin zulmune izin vermeyecek kadar sever.
HİZBULLAH İSRAİL'İ VURDU
HİZBULLAH, KUNEYTRA'NIN İNTİKAMINI İSRAİL'DEN ALDI.
İsrail, geçen hafta Kuneytra'da bir Hizbullah konvoyunu vurmuş ve aralarında Cihad Muğniye ve İran'lı bir generalin de bulunduğu altı kişi şehit olmuştu.
Hasan Nasrallah ise intikamın misli ile alınacağını açıklamıştı.
Bugün Hizbullah güney Lübnan'da bir İsrail konvoyuna saldırdı ve üçü subay on beş İsrail askerinin öldürüldüğünü açıkladı.
Farklı kaynaklar da ilaveten altı askerin de yaralandığını ajanslara geçti. İsrail ise sadece altı askerin yaralandığını ve dördünün ağır olduğunu söylüyor ama yalan söylüyor. Çünkü üst düzey İsrail generalleri İsrail'in yeniden intikam alacağını açıklıyorlar.
Bağımsız ajanslar da ise durum şöyle.
Evet on beş İsrail askeri ölmüş, altı tane de yaralı varmış ve dördü de ağırmış. Ayrıca Hizbullah bir İsrail askerini de esir almış.
VE NASRALLAH'I TEBRİK EDENLER
İran Devrim Muhafızları Komutanı,
Filistin Kurtuluş Örgütü,
İslami Cihad ve Hamas,
Lübnan Devleti üst düzey yetkilileri Nasrallah'ı tebrik etiler.
İsrail'li siteler ise Hizbullah'ın saldırısının 2006 daki saldırılardan sonraki en büyük saldırı olduğunu yazdılar.
İsrail Hizbullah'a Suriye'de Golan Tepelerinde saldırmıştı.Hizbullah ise Güney Lübnan'daki ŞEBA Çiftliklerinde saldırdı.
Vehhabilerin ve Tekfircilerin Sünnilik adına İsrail ile dostluk ilişkileri geliştirmelerine mukabil İran ve Hizbullah'ın İsrail ile sürekli didişmesi İslam dünyasında İran'ın ve Hizbullah'ın yükselmesine neden oluyor.
İsrail, geçen hafta Kuneytra'da bir Hizbullah konvoyunu vurmuş ve aralarında Cihad Muğniye ve İran'lı bir generalin de bulunduğu altı kişi şehit olmuştu.
Hasan Nasrallah ise intikamın misli ile alınacağını açıklamıştı.
Bugün Hizbullah güney Lübnan'da bir İsrail konvoyuna saldırdı ve üçü subay on beş İsrail askerinin öldürüldüğünü açıkladı.
Farklı kaynaklar da ilaveten altı askerin de yaralandığını ajanslara geçti. İsrail ise sadece altı askerin yaralandığını ve dördünün ağır olduğunu söylüyor ama yalan söylüyor. Çünkü üst düzey İsrail generalleri İsrail'in yeniden intikam alacağını açıklıyorlar.
Bağımsız ajanslar da ise durum şöyle.
Evet on beş İsrail askeri ölmüş, altı tane de yaralı varmış ve dördü de ağırmış. Ayrıca Hizbullah bir İsrail askerini de esir almış.
VE NASRALLAH'I TEBRİK EDENLER
İran Devrim Muhafızları Komutanı,
Filistin Kurtuluş Örgütü,
İslami Cihad ve Hamas,
Lübnan Devleti üst düzey yetkilileri Nasrallah'ı tebrik etiler.
İsrail'li siteler ise Hizbullah'ın saldırısının 2006 daki saldırılardan sonraki en büyük saldırı olduğunu yazdılar.
İsrail Hizbullah'a Suriye'de Golan Tepelerinde saldırmıştı.Hizbullah ise Güney Lübnan'daki ŞEBA Çiftliklerinde saldırdı.
Vehhabilerin ve Tekfircilerin Sünnilik adına İsrail ile dostluk ilişkileri geliştirmelerine mukabil İran ve Hizbullah'ın İsrail ile sürekli didişmesi İslam dünyasında İran'ın ve Hizbullah'ın yükselmesine neden oluyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)