Türkiye'yi Türklere böldürtmek
Barış Doster yazdı
Türkiye’ye son günlerde gelen ABD’lilerin
konumu, rütbesi ve verdikleri mesajlar da, ABD’nin PKK – PYD terör örgütüne
verdiği açık desteğe rağmen, Türkiye’den ABD’ye verilen mesajların dozu ve
içeriği de bir kez daha gösterdi: Türkiye’nin Atlantik sisteminden kopması kısa
vadede olanaksızdır. Bunu da en iyi ABD bilir.
Gerçekçi olalım: Rakka’da ABD ile birlikte
hareket eden Türkiye’nin, nesnel olarak, olgusal olarak Rusya, İran ve Suriye
ile daha fazla yakınlaşması mümkün değil. ABD, hem de sık sık, yüksek sesle
bölgedeki en önemli müttefikleri arasında PKK – PYD terör örgütünü de sayıyor.
Kuzey Irak’ta Barzani’nin sadakatinden memnuniyetini söylüyor. Onlara her türlü
silahı, cephaneyi veriyor. Türkiye’nin tüm ısrarına karşın, PYD’yi terör örgütü
olarak tanımıyor. Terör örgütünün uzantısı olan partinin yönettiği
belediyelere, Türkiye’nin içişlerine karışarak, açıktan sahip çıkıyor.
Şunu görelim: Dört bölge ülkesinin (Irak,
Suriye, İran, Türkiye) bölünmesiyle kurulacak Kürt devleti, ABD ve İsrail’in
stratejik hedefidir. Bu hedefe ulaşmak için çeşitli araçlara sahiptir ABD.
Takım çantasında PKK – PYD terör örgütü de vardır. Ve ABD, bağımsız Kürt
devletine giden yolda en önemli aşamanın, en kritik durağın, Irak’tan başlayan,
Suriye üzerinden Akdeniz’e ulaşan koridor olduğunu bilerek adım atmaktadır. Bu
koridor; stratejik, diplomatik, jeopolitik olduğu kadar, ekonomik olarak da
zorunludur. O nedenle, bölünmeye çalışılan bölge ülkelerinin, onları bölmek
isteyen ülkeyle müttefik olması, eşyanın tabiatına aykırıdır.
AÇILIM
SÜRECİ YENİDEN BAŞLAR MI
Cumhurbaşkanı başdanışmanı, işadamı,
gazeteci İlnur Çevik geçen hafta işaretini verdi. Belli ki, açılım süreci
denilen, Türkiye’yi bölme, parçalama projesinin yeniden başlaması gündemde.
Zamanı ve zemini kollanıyor. Referandum sonucu bekleniyor. ABD, Türkiye’nin PKK
– PYD terör örgütüne karşı daha yumuşak davranmasını istiyor. HDP ve
destekçileriyle yakın temas halindeki ABD’li diplomatlar, bu tutumlarını hiç
saklamıyorlar. Kamuoyu önünde en küçük bir diplomatik nezaket kuralını da,
Türkiye’nin hassasiyetlerini de hiç gözetmiyorlar.
Peki, Türkiye ne yapıyor? Israrla ABD ile
stratejik ittifak ilişkisi içinde olduğunu söylüyor. Suriye’de ABD’yle
işbirliğini artırmaya çalışıyor. ABD, kendi çıkarına göre konum alır, uygun
müttefikler - araçlar seçer, takım çantası hazırlar, stratejilerini
şekillendirirken; Türkiye doğru konum almıyor. Doğru ittifaklar kurmuyor.
Atlantik ezberini bozamıyor. ABD’nin ağzının içine bakıyor. ABD Başkanı ile
yapılan telefon görüşmesini, CIA başkanının ilk yurt dışı durağının Ankara olmasını
gururla, davul zurna çalarak kutluyor.
Anımsayalım: ABD, Süleymaniye’de
Mehmetçiğin başına çuval geçirdi. Muavenet zırhlısını vurdu. Eşref Bitlis’i
şehit etti. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarını iktidar ve FETÖ eliyle tertipledi.
Türk denizciliğinin gelecek 30 yılını kararttı. En seçkin, donanımlı,
deneyimli, bilgili, çalışkan, yurtsever, Cumhuriyetçi subayları tasfiye etti.
Türkiye’nin normal koşullar altında aynı safta olması gereken ülkelerle,
ABD’nin hedefinde olan bölge ülkeleriyle bir araya gelmemesi için her yolu
denedi. Başarılı da oldu. Türkiye’nin bölge ülkeleriyle, Avrasya güçleriyle
yakınlaşmasını engelledi. Rusya, Çin ve İran’la ekonomik ilişkilerine koşut bir
politik ve diplomatik ilişki kurmasının önüne geçti. Hem de ABD bunları, Türkiye’nin
onca ısrarına karşın, FETÖ elebaşını iade etmeden, PYD’yi terör örgütü olarak
tanımadan, dahası ona ağır silah, zırhlı araç vererek yaptı. Türkiye’nin IŞİD
terör örgütüne karşı mücadelesini desteklerken, PKK – PYD terör örgütü
hedeflerini vurmasından memnun olmadı hiç. Çünkü başından beri Türk ordusu ile
bu terör örgütlerinin birlikte, bir ABD yapımı olan IŞİD’e karşı mücadele
etmesini istedi.
ABD,
KÜRDİSTAN’I TÜRKİYE’YE KURDURTMAK İSTİYOR
ABD akıllı davranıyor. Kürt devletini
Türkiye’nin desteğiyle ve hamiliğinde kurmak, bir anlamda Türkiye’yi Türklere
böldürtmek istiyor. Türkiye’nin Diyarbakır’dan değil, Ankara’dan bölüneceğini
biliyor. Türkiye’nin muhalefet mevzilerinden değil, iktidar mevzilerinden
bölüneceğini hesaplıyor. Türkiye’nin Çekoslavakya gibi barışçıl yollardan,
kansız biçimde değil, Yugoslavya gibi kanlı biçimde bölüneceğini görüyor. Ve
şunu diyor: “Musul’un belli bölgelerinin Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile
birleşmesini sağlarım. Türkiye’nin PKK – PYD hedeflerini vurmaktan vazgeçmesini
isterim”. Yani ABD, Musul üzerinden Türkiye’yi Irak başta olmak üzere bir kez
daha komşularıyla karşı karşıya getirmek istiyor. Anımsayalım; Irak ile 384,
Suriye ile 911 kilometre sınırı olan Türkiye, Irak merkezi hükümetinin bilgisi
dahilinde Başika kampını açtığı halde, hatta Irak Savunma Bakanı kampı ziyaret
etmesine karşın, Başika kampı konusunda Ankara ile Bağdat ters düşmüştü. Bu
konuda Rusya ve İran açıkça, ABD ise diplomatik dille Bağdat’ı
desteklemişti.
Şunu görelim: Türkiye’nin yumuşak güç olanakları,
devlet kapasitesi sınırlı. 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimine gelene dek sert
gücüne, yani silahlı kuvvetlerine güvenirdi. Türk ordusunun gücü, itibarı,
caydırıcılığı öne çıkardı. FETÖ’cü darbe girişimi sonrasında büyük yara aldı.
Son 15 yılda çok konuşan, ama gereğini yapmayan, yüksek perdeden atıp tutan
sonra da U dönüşü yapan dış politikasıyla Türkiye’nin durumunu batılı
diplomatlar, “diplomacy without teeth” deyimiyle açıklıyorlar. Yani sert gücü,
yaptırım kapasitesi, müeyyide kabiliyeti olmayan diplomasi…
Dış politikada temel kurallardan biridir:
Bir ülke için kendi sıkletinin altındaki ringlere çıkmak ne denli yanlış ise
boyundan büyük laflar edip, tutamayacağı sözler verip, itibarını, saygınlığını,
güvenilirliğini yitirmek de o kadar yanlıştır. Türkiye bu yanlışı son yıllarda
çok sık yaptı. Misal; bir zamanlar İsrail – Suriye arasındaki barış
müzakerelerine arabuluculuk etmeye çalışırken, sonrasında iki ülkede de
büyükelçisi olmayan bir ülke oldu. Sonra İsrail’le anlaştı. Mavi Marmara saldırısında
öldürülen yurttaşlarımıza İsrail’in vereceği 20 milyon dolarlık tazminata razı
oldu. İsrailli yetkililer aleyhindeki davaları düşürdü, mahkemelerin, yargının
bağımsızlığını tartışmaya açmak pahasına. “Gazze ablukası kalkmadan anlaşma
olmaz” söylemi kenara atıldı.
Kıssadan
Hisse: Bölgede mezhepçilik yapmak, Kuzey
Irak’ta Barzani’ye sınırsız destek vermek, Türkmenleri yarı yolda bırakmak
Türkiye’ye kaybettirdi. Siyasi rekabet içinde olduğumuz, enerji ithal ettiğimiz
İran’ın ise eli daha da güçlendi. ABD’nin Kürdistan projesini bir türlü
görmemenin maliyeti çok ağır olacak.
Barış
Doster
Odatv.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.