Akıllı Bereler (onaltiyildiz.com) Oktan Keleş'e Selam Olsun.
Oktan Keleş Deruni Devlet Kutsal Halı Kitabı'nda yazdığı
zaman ön yargılılar yine inanmamıştı… Soruyorlardı: "Bu bereleri kim
takar?" diye.
İşin sırrı moda idi. Yeni bir trend diye yayılıyor. Artık
piyasada akıllı bereler var. Herkes dünya ile irtibatını kesmeye başladı ve
taktıkları berenin komutlarına göre hareket eden bir moda akımı oluştu. Bu
çılgınlık Amerika'da başladı, Asya ve Avrupa'yı da sarmış durumda. Ve bu işler
böyle başlayarak sonraki aşamaya geçer. Önemli olan insanların buna alışması ve
yadırgamaması. Emareler görülmeye başlandı.
Bu bereleri takanlar tüm dünyayla irtibatlarını kesecekler
gibi reklamlar yapılıyor.
Allah'tan Türk Ordusu bu gelişmeleri önceden görerek gerekli
tedbirleri almıştı. Allah Türk Ordusuna ve Türk Milletine zeval vermesin!
Oktan Keleş Deruni Devlet Kutsal Halı Kitabı'nda Zülkarneyn
Boynuzu 'nu ve işlevini şöyle anlatmıştı:
"…..Fatih'in türbesinin içerisindeyiz. Türbenin
içerisinde 16 kişi ayakta. Daha önce de söylediğim gibi içeride çeşit çeşit
kavimden insanlar vardı. Bu esnada kararlar alınıyordu.
Bu durum böyle devam ederse ne gibi tedbirlerin alınacağı
konuşuluyordu.
Ankara'dan konvoylarla bir çeşit şapka getirilmişti.
Anonslar yapılıyordu: "Bütün Türk milleti bu şapkalardan giysin!"
diye.
Bütün her yerde seferberlik başlamıştı. Bir tane de bana
verilmişti bu şapkadan. Bakır ve demir alaşımından yapılmış, çift boynuzlu
Zülkarneyn başlığı idi bu. Anlaşılan özel yapılmış bir başlıktı ve bugünler
için saklanmıştı. Üzerinde kullanma talimatı vardı. Başa geçirilecekti ve
boynuz şeklindeki bakır çıkıntıların kenarındaki düğmelere basılacak ve
beklenilecekti. Denileni yaptım. Bir anda kulaklarıma ses geldi. Anlaşılan bu
başlık hiçbir şeyden etkilenmeyen bir başlıktı. Ses şuydu:
"Bu başlığı takan Türk milleti, taktıktan 45 dakika
sonra size bir komut gelecek, o komutla beraber İstiklâl Marşı okunacaktır.
'Korkma!' diye başlayan İstiklal Marşıbaşladıktan sonra başlığın ortasındaki
düğmeye basılacaktır." İstiklal Marşı'nın ilk kelimesi durmadan tekrar
ediyordu: Korkma! Korkma! Korkma!
Beklediğimiz bu 45 dakika sanki geçmek bilmiyordu. Telkin
altındaydık. Yecüc Mecüc dünyaya saldırmıştı. İlk saldırdıkları millet de Asya
ırkları ve Türk milleti idi. Ekinler, tarlalar her yer talan ediliyordu.
Başımızdaki başlıktan gelen ses devam ediyordu:
"Korkma! Korkma !" diye…
Sanki o esnada bizim için hayat durmuştu. 45 dakika sonra ne
olacak, bekliyorduk. Bütün Türk milletinde o başlık vardı. Gökyüzünde sanki bir
yıldırımın, şimşeğin çizgisi gibi bir ışık beliriyor ve yavaş yavaş bir kapı
aralanıyordu. Sanki gökyüzünden akın akın bir şeyler gelecekmiş gibiydi.
Tepelerden saldıran Yecüc Mecüc gibi, tıpkı ayette anlatıldığı gibiydi.
Bu esnada her şey öylesine hızlı gelişiyordu ki… Turan Bey
vasıtası ile dış dünyadan da haberler alıyorduk. Söylentiye göre Vatikan'ın
tepesine Mesih gelmişti. Kudüs'e, Şam'a ve dünyanın çeşitli yerlerine de Mesih
geldiği söyleniyordu. Hindistan ve Uzak Doğu inançlarındaki beklenilen
kişilerin de geldiği söyleniyordu. Bir tek ortada Mehdi'nin herhangi bir yerde
zuhur ettiği haberi yoktu.
Nihayet 45 dakika dolmuştu. Ortadaki düğmeye bastık.
İstiklal Marşı okunmaya başlandı. Bitti. Sonra anons duyduk: "Geri sayım
başlamıştır. 114 saniye sonra, Ankara'dan Genelkurmay gizli sığınağındaki ana
başlık vericisi aktif hale gelecek ve başlıklarınız çalışmaya başlayacak."
Hepimiz adeta 114 saniyelik süreyi saydık. Ve 114 saniye sonucunda, "Yerin
ve göğün sahibi Allah'tır!" nidası yankılandı. O esnada bütün her şey bir
anda eski haline döndü. Ne Yecüc Mecüc, ne cinler, ne harabe olan yerler, ne
insanlığın kaosu, ne sokaklarda insanlar vardı…
İstanbul eski haline dönmüştü. Sanki böyle bir hadise
yaşanmamıştı. Başlık başımdaydı ama hayâl görmüş olamazdım. 16'larda yine
türbedeydi. Turan Bey de yanımdaydı.
Başlığı tekrar geri aldılar. 16'lar heyeti, teker teker
türbeden ayrılıyordu. Türbenin çıkışında Latif Baba ve İlhami Abi gözükmüştü.
Her şey güllük gülistanlıktı; Pazar alışverişi yapanlar, parklarda oturanlar…
Günlük hayat devam ediyordu. Ben ise olup bitenin ne olduğunu anlamaya
çalışıyordum.
Turan Bey'e sordum: "Nasıl oldu da insanlık şu ana
kadar yaşadıklarımızın farkına varmadı?"
"Manyetik alanlar açıldığı an aslında her şey bir anda
olup bitmekte, adeta zaman durmakta. Başlık devreye girdikten sonra başlığın
sırrı sayesinde açılan manyetik alanlar insan beynini etkilememekte ve
hafızamızdaki zamanı durdurmuyor. Sana verilen başlık farklı olduğu için olanı
biteni hatırlıyorsun."
Anladım ki, Türk Devleti birçok önemli buluşa imza atmış ve
bunu saklamayı başarmıştı. Şimdi daha iyi anladım ki; "öze saldırmak,
beyne saldırmak" ne demekti?
Düşman bu yüzden beyne saldırıyordu. Bundan dolayı beyne
saldırı yapılıyordu. Bunu başarsaydılar tüm insanlık savunmasız
kalacaktı…."
Konuyla bağlantılı olarak Oktan Keleş'in "Gizlenen Hakasya Raporu: Altın
Boynuz"
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=4281 makalesine tekrar
bakmakta fayda var.
Yine şu Hadisi Şerifi tekrar tefekkür etmek lazım:
Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Vaad
edilen Mehdi'nin zuhur mukaddimeleri olan Abbasi Melik Horasan'a vardığı zaman,
ŞARK TARAFINDA İKİ DİŞLİ, MÜNEVVER (AYDINLIK) BİR BOYNUZ ÇIKAR."
İmam-ı Rabbani, Mektubat-ı Rabbani'de bu konuya geniş yer
vermiştir. Arzu edenler bakabilirler…
İşin sırrı BOYNUZ'da….
Erol Elmas
buulkem@gmail.com
Twiter:@emiryildizdan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.