SAMANYOLU HABERDE AŞAĞIDAKİ YAZI YAYINLANDI.
AKP'NİN CEMAATE YÖNELİK SUÇLAMA VE ELEŞTİRİLERİNE CEVAP VERİYOR
BİZİM YORUMUMUZ İSE EN ALTTA
Hizmet Hareketi'ne yönelik MOSSAD iftirasının gerçek
yüzü
Hükümet ve yandaş medyanın Hizmet Hareketi'ne yönelik
iftiralarının arkasında yatan gerçek....
MOSSAD safsatası……
Erdoğan ve AKP’nin hizmet aleyhinde, uluslararası çevrelerle
bağlantılı iftiraları kapsamında geliştirdikleri söylemler şunlardır:
- Bu hareketi
yöneten bir “Üst akıl” vardır. (Ancak bu üst aklın kim, hangi ülke vs olduğu
konusunda somut bir ifade kullanmamaktadırlar)
- ABD ve CIA adına
hareket etmektedir.
- MOSSAD’la
işbirliği yapmaktadır.
- Hizmetin Hükümet
aleyhindeki faaliyetleri One Minute hadisesinden sonra başlamıştır.
Bu iddiaların tek nedeni vardır. Erdoğan ve AKP, kendilerini
dindar bir kadro olarak nitelendirmekte ve bunun üzerinden kamuoyu nezdinde prim
yapmaktadır. İslami bir kadroya karşı, İslami hassasiyetleri ve yaşantısı örnek
bir hareket tarafından muhalefet edilmesini kimseye izah edemeyeceklerini
bilmektedirler. Asıl maksatları ise, bir yandan kamuoyundaki anti-amerikanizm
ve anti-semitizmi körüklerken, diğer yandan halkın bu konudaki hassasiyetlerini
kullanarak, hizmet-ABD veya hizmet-İsrail ithamlarıyla hareketi şeytanlaştırmak
operasyonu yürütmektir.
Bu iddiaların aslı astarı olmadığını kendileri de
bilmektedir. Yine de bu iddialara somut cevaplar verilmesi gerekmektedir.
1. One Minute’ten
sonra başladı iftirası
One minute hadisesi, İsrail’in Gazze’ye kara harekatı
gerçekleştirmesinin ardından, Ocak 2009’da yaşanmıştır. Erdoğan, Dünya Ekonomik
Forumu Başkanı ve İsrail Cumhurbaşkanı Peres tarafından, o panelde bir tezgaha
getirilmiştir. Kifayetsiz danışmanları, panelin formatı konusunda önceden
gerekli tedbirleri alamadığı için, önce Erdoğan konuşmuş, Peres Erdoğan’a karşı
ağır bir konuşma yapmış, ancak moderatör Erdoğan’a sudan bir gerekçeyle yanıt
hakkı vermek istememiştir. Maksat, Erdoğan’ın karizmasını çizmektir.
Erdoğan, yaptığı çıkışla bu oyunu bozmuştur.
Salonu terketmiş, bir-iki saat sonra yaptığı açıklamada ise,
tepkisinin Peres’e değil, moderatöre olduğu açıklamasını yapmıştır. Ardından,
Peres’den gelen talep üzerinde Peres’le konuşmuş, Peres söz konusu hadiseden
dolayı derin üzüntü duyduğunu söylemiştir. (Türk kamuoyuna ise bu durum özür
diledi şeklinde yansıtılmıştır).
Özetle, a) Tepki moderatöre karşı olduğuna, b) Peres’in aynı
gece Erdoğan’a telefonda üzüntüsünü bildirdiğine göre, devletler arası
ilişkiler boyutu itibariyle ortada bir mesele de kalmamıştır. İkili ilişkiler
kesilmemiştir, Büyükelçiler çekilmemiştir, protesto notaları verilmemiştir.
Ancak, Erdoğan’ın ekibi, İsrail’e kafa tutan kahraman Erdoğan imajının
parlatılması için one minute olayını alabildiğine kullanmış ve bunda da
başarılı olmuştur.
Kaldı ki, bu hadiseden sonra da, İsrail’le ilişkilerde bir
gerileme sözkonusu olmadığı gibi, resmi temaslar hiçbir şey olmamışçasına devam
etmiş, örneğin İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Ocak 2010’da Türkiye’ye
gelmiş, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’yla oldukça sıcak görüşmeler yapmıştır. Bu durumda, AKP’nin bile İsrail’le ilişkileri
kesmek için gerekli görmediği, İsrail’in de sorun etmediği one minute hadisesinden dolayı, Hizmet
hareketinin neden rahatsız olduğu ispata muhtaç bir iftiradır. (Hizmet
medyasında Erdoğan’ı destekleyen haber ve yayınlar yapıldığını da ayrıca
belirtmek gerekmektedir)
Daha da önemlisi, Ocak 2009’dan sonra Hizmet, 2010
referandumunda ve 2011 seçimlerinde Hükümete açıktan destek vermiştir. Dahası,
Ocak 2009’dan itibaren hizmet AKP aleyhinde faaliyete başlamış ve bu konuda
yabancı örgütlerle de işbirliği yapmış ise, bunu farkedemeyen bir iktidar,
Başbakanlık müsteşarlığı koltuğunda yıllarca oturan Ala ve Mayıs 2010’da MİT
Müsteşarı olan Fidan’ın, ülkeyi yönetmekteki zaafları, görevlerini ihmal
ettikleri de açıktır. Yolsuzlukları ortaya çıkınca “bir sabah uyandık ki bunlar
hainmiş” deme noktasına gelmeleri ironik ve inandırıcı olmaktan uzaktır.
Gerçeği kendileri de bilmektedir. Mükemmel Türkçesiyle(!)
Efkan Ala’nın, uluslararası ilişkilerden ne kadar anladığı da bu iddiasında
görülmektedir. Aslında mesele, Ala’nın uluslararası ilişkiler literatürünü
bilip bilmemesinden öte, “dolar aldılar, elimde belgeleri var” iddiasındaki
gibi, kendi çıkarları için mesnetsiz iddialar sıralamaktan çekinmeyen, “amaca
giden her yol mubahtır” zihniyetinin mücessem haline gelmiş bir Makyavelist olmasıdır.
2. Üst akıl konusu-
ABD-CIA ilişkisi iddiası
Erdoğan ve AKP, oynak ve her tarafa çekilmeye müsait olan
“Üst akıl” kavramının arkasına sığınmaktadır. Ancak nedense bugüne kadar üst
aklın, kim, hangi örgüt veya hangi devlet olduğu konusunda hiçbir somut
açıklama yapmamışlardır. Böyle bir üst aklın olduğu iddiasını destekleyecek
hiçbir belge veya bilgi ortaya koyamamışlardır. Zira, olmayan bir şeyi
ispatlamalarının mümkün olmadığını kendileri de bilmektedir. Kaldı ki, hizmeti
kamuoyu nezdinde şeytanlaştırmak için, bırakın hareketten ayrılmış bazı
isimleri, katil, tefeci vs gibi her türlü pisliğe bulaşmış insanları dahi
kullanan bir zihniyetin, bir üst akıl
varsa ve buna ait en ufak delil veya bilgi olsa, bugüne kadar yüzlerce kere
ortalığı yıkması gerekirdi.
Hizmetin en önemli özelliği bağımsızlığıdır. Kimseye tabi
olmaz, teba yapılamaz. Aksi bir durumu, icra ettiği fonksiyona ve misyonuna
ihanet görür. Hocaefendi, ABD’de yaşıyor diye bu ülkenin adamı haline gelmez,
Hizmeti de kimsenin kölesi yapmaz. Türkiye’de en şiddetli takip ve tarassuta
maruz kaldığı dönemlerde dahi, üzerine giydiği hizmet gömleğini, şu veya bu
makam için üzerinden çıkarıp atmayan Hocaefendi’nin, davasını kimseye köle
yapmayacağını da herkes bilir.
Hocaefendi, büyük bir stratejisttir. Bu sayededir ki, ABD’de
yüzlerce okul ve müessese açılmış, Hizmet ABD Yönetimi ve Kongresi nezdinde en
etkin lobi gücüne sahip hareketlerden biri haline gelmiştir. Uluslararası
sistemde ABD’nin tartışmasız ağırlığını ve ABD gerçeğini dikkate alıyor olması,
kimseyi ABD’nin adamı yapmaz.
Hocaefendi’nin tek ülkesi Türkiye’dir, ikinci vatanı yoktur. Ayrıca,
ABD’deki neo-conların Hizmet aleyhindeki görüşlerini bilmeyen yoktur. Örneğin
Michael Rubin, Hocaefendi’nin Türkiye’ye Humeyni gibi döneceği iddiasını ilk
seslendiren kişilerden birisidir. Adalet Bakanı Bozdağ’ın, bu iddiayı
tekrarlayarak, sözde nefret ettikleri neoconlarla hizmet ve Hocaefendi
aleyhinde aynı çizgide buluşmuş olması esas sorgulanması gereken husustur. AKP
mantığından hareket edilirse, o zaman, AKP neo-con üst akıl adına hareket
etmektedir.
Mantık hataları da açıktır. Önermeleri şudur: “MOSSAD
Erdoğan ve Hakan Fidan’dan rahatsız, Hocaefendi ve Hizmet de rahatsız,
dolayısıyla Hizmetin bu rahatsızlığı MOSSAD adınadır”.
- İsrail’in
Erdoğan’dan rahatsızlık duyduğu doğrudur. Ancak Erdoğan’dan rahatsızlık duyan
tek ülke İsrail değildir. Suudi Arabistan da dahil olmak üzere, Katar istisna
tutulursa, Erdoğan’dan rahatsızlık duymayan bir Ortadoğu ülkesi yok gibidir.
- Erdoğan, Müslümanların
birinci sınıf bir demokrasi kurabileceği ve bütün bölgeye ilham olabilecek bir
Türkiye modelinin kurulabileceği iddiasının ve umutlarının çökmesine neden olan
kişidir. İslam dünyasının makus talihinin değiştirebilecek bir sürecin akim
kalmasının ise en önemli müsebbiplerinden birisidir. Müslümanları ikinci sınıf
gören islamafobik Batı ve Yahudi zihniyeti açısından bulunmaz bir hint
kumaşıdır.
- Mavi Marmara’dan
sonra, İsrail’le ilişkileri normalleştirmek için Erdoğan’ın talimatıyla,
Davutoğlu’nun da dahil olduğu, müzakereler yürütüldüğünü, defalarca görüşmeler
yapıldığını, anlaşma taslaklarının teati edildiğini herkes bilmektedir. Türk
HERON’ları İsrailli yetkililer uçurmaya devam etmiştir.
- MOSSAD Başkanı,
one minute ve Mavi Marmara hadisesinden sonra da, Ankara’ya gelerek MİT
Müsteşarı Fidan’la uzun görüşmeler yapmıştır.
- İsrail’le
ticaretin katlanması, Mavi Marmara’dan sonra İsrail’in OECD’ye üyelik vetosunun
kaldırılması, Kürt petrolünün Türkiye üzerinden İsrail’e satılmasına izin
verilmesi (K. Irak petrollerinin Erdoğan yönetiminin maddi çıkarları için havuz
değil, adeta okyanus niteliğindeki potansiyeli) gibi örnekler ise tamamen ayrı
bir inceleme konusudur.
Hizmetin, Erdoğan’dan rahatsızlık duymasının nedenleri ile
AKP’nin arasını düzeltmeye çalıştığı İsrail’in nedenleri arasında hiçbir ilişki
yoktur. Erdoğan, belli bir kadronun
marifeti ve telkinleriyle, aslında hiçbir zaman sevmediği Hizmet hareketinin
kökünü kazımaya uzun zaman önce karar vermiş ve bu stratejiyi uygulamaya koymuş,
bunun için belli çevrelerle ittifak yapma kararı almıştır. Hocaefendi ve
Hizmet, bunun zamanında farkına varmıştır. Dolayısıyla, Erdoğan ve çevresinin
asıl rahatsızlıkları, “etrafa gülücükler savurup, hizmeti bitirme stratejisini
uygularken, hizmet aleyhindeki faaliyetlerinin, hizmet tarafından bilindiğini
belli bir aşamadan sonra bilmekten” kaynaklandığı net bir şekilde
görülmektedir. Diğer bir tabirle, bir
oyun ve kumpas kurmuş, ancak muhataplarının bu kumpas ve oyunun farkına
vardığını, kumpası uygulamaya koyamamaları üzerine fark etmişlerdir.
Birilerinin kumpasa endeksli stratejik derinlikli zekalarının kifayetsiz
kaldığını zamanında farketmemiş olmalarından kaynaklanan ruh haliyle iftiralara
sarıldıkları açıktır.
Oslo’da verilen tavizlerden, MİT elemanlarının, PKK
kuryeliği yapmasından ve halka, askere ve polise yönelik terör saldırılarında
görev almalarından rahatsızlık duymayacak tek bir vatan evladı ise yoktur.
Paris cinayetlerinde olduğu gibi, MİT’in yurtdışında hangi amaca hizmet ettiği belli
olmayan cinayetler işleyip bunu eline yüzüne bulaştırmasından, Suriye’de
gerçekleştirdiği, başarısız ve Türkiye’yi neredeyse terörü destekleyen ülke
konumuna sokan maceraperest örtülü ancak herkesin dilindeki faaliyetlerden,
Türkiye’nin Ortadoğu sınırlarının İŞİD gibi vahşi terör örgütlerinin yatağı
haline gelmesinden rahatsızlık duymak, vatanperverliğin bir gereğidir. Bu
durum, kimseyi MİT düşmanı, vatan haini, MOSSAD işbirlikçisi yapmaz. Zira,
Erdoğan ve kliğinin bugün yaptığı hataların ve giriştikleri maceraların
faturasını, bu millet yıllarca ödemek zorunda kalacaktır.
Psikolojik harekat mantığı şöyle işlemektedir: “İftirayı at,
ancak iddianı destekleyecek delil ortaya koyman ve ispatlaman mümkün değil,
zaten olmayan bir şey ispatlanamayacağına göre,
bırak karşı taraf olmadığını ispatlamak zorunda kalsın, zaten ben
devletim, hükümetim, seçilmiş iradeyim, halka en doğrusunu ben söylerim, ne
söyledimse doğrudur, doğrunun tekeli de yalnız bana aittir”.
01 Mar 2015 08:43 Samanyolu Haber
İŞTE YORUM
Cemaatin AKP'ye yönelik eleştirileri doğru ancak kendi savunmalarında yanlışlıklar bulunmaktadır. Şöyle ki:
ABD'nin gücüne inanmak yanlıştır.Müslüman sadece ALLAH'ın CC gücüne inanır.
Cemaat gerçekte kendileriyle kimin uğraştığının farkında değildir. Satır aralarında 'kondurmadan' bahsettikleri Neoconlar gerçek düşmanlarıdır.Cemaatle mücadeleyi de Türkiye'den çok önce ABD'de yapmışlardır zaten.
Bu manada Cemaatin içinde bulunduğu durum; Babasının emrini yerine getiren büyük kardeşten dayak yiyen küçük kardeşin ağabeyini Babasına şikayet etmesi gibidir.
Ya bu Neoconlar "Önce Milli Görüş bitirilecek sonra Cemaat, ondan sonra da Türkiye bölünüp İsrail'e katılacak" dedilerse? Ya 28 Şubat hiç bitmediyse? Zaman gazetesi bunu farklı bir açıdan iddia etti ve "28 Şubat devam ediyor" dedi.Ama bu açıdan söylemedi."O zaman şunlar yapılıyordu yine yapılıyor" manasında yazdı.
Ya 28 Şubatçıların birinci görevi Milli Görüşü, ikinci görevi Cemaati bitirmek idiyse? Üçüncü görevleri de Türkiye'yi bölüp İsrail'e katmak ise?
Ya 28 Şubat mağdurlarının gözyaşları timsah gözyaşı ise?
Bakınız Şevket Kazan bunlardan biri. Önce bir avukata vekalet veriyor, 28 Şubatçıları dava etmesi için. Kendisi de iyi bir Avukat ama işin içinde oyun var. Vekili olan Avukat İsmail Aydos 28 Şubattan davacı oluyor. Fakat sonra Şevket Kazan Avukatına davacı olmayacağını beyan ediyor. Ve dava da düşmüş oluyor. Bu kez kendisi bizzat davacı olmak için mahkemeye müraacat ediyor ancak mahkeme şikayetçi olmaktan vazgeçtiği için tekrar şikayetçi olamayacağını söylüyor ve dava kapanıyor. Nasıl ama?
Şevket Kazan'ın bu süreçleri bilmemesi mümkün değil. O halde bu oyunu niçin oynuyor? Mahkemeye davacı değilim derken Millete "davacı oldum" diyebilmek için.
AKP'nin Cemaate yaptığı operasyonlara Perinçek grubu da destek veriyor. Namı İşçi Partisi yeni adı Vatan Partisi, namı diğer 28 Şubatçılar.
Demedi demeyin. Bu işin sonunda AKP de 28 Şubatçılardan bir darbe yiyecek. Alimlerin ahir zaman yorumlarına göre 28 Şubatçılar üç ay iktidar olacaklar. Sonra onlar da yerlerini Cemaate bırakacaklar. Allahu Alem.
Bunu destekleyen başka bir gelişme de şudur:
Fuat Avni AKP'nin bir banka nedeniyle CHP'yi kapattıracağını yazmış. Peki böyle bir şey olursa bu işten kim karlı çıkar? Tabi ki Vatan Partisi.
Ulusalcılar ABD'den bağımsız politikalar üretiyorlar ve iktidara gelmeye çalışıyorlar. Yapabilirler mi?
Bekleyip görelim. Ama AKP ile birlikte Cemaati bitirmeye çalışan Ulusalcılar bunu başarırlarsa AKP'ye karşı da neler yapmazlar? Onu da dikkate alması gerekenler olmalı.
Serkan Yönder kardeş unuttuğumuz kısımları ekliyor.Biz de buraya almazsak olmazdı.Allah razı olsun.
SERKAN YÖNDER'İN İLAVESİ (TAMAMEN KATILIYORUZ)
Burada benim anlamadığım konu, AKP'nin kötü olduğu, AKP dershaneleri kapatacağız deyince mi Cemaatin kafasına dank etmiş? Keşke bu soruyu da cevaplayabilselerdi. Daha önce araları bozulsaydı, eyvallah derdim, bu cemaat sütten çıkmış ak kaşık derdim.
Yazıda kritik bir cümle var: "Hocaefendi, büyük bir stratejisttir. Bu sayededir ki, ABD’de yüzlerce okul ve müessese açılmış, Hizmet ABD Yönetimi ve Kongresi nezdinde en etkin lobi gücüne sahip hareketlerden biri haline gelmiştir." cümlesi. Amerika'daki en güçlü lobiler Yahudi ve Ermeni lobileridir. Bu lobiler Amerikan yönetiminde çok büyük etkinliğe sahiptir. Amerikanın siyasetini yönledirebilecek düzeyde etkindirler. Eğer Hoca Efendi bunlara bir Türk lobisi ekleyebildiyse bu çok fevkalede bir başarıdır. Çünkü Amerika dünya siyasetini belirleyen en büyük güçtür. Hiç kimse bu stratejinin yanlış olduğunu iddia edemez. Aklıma ahir zamanda Beyaz Evin bir grup müslüman tarafından ele geçireleceği Hadis-i Şerifi geldi. Acaba bu müslüman cemaat Hoca Efendi'nin cemaati mi? Mümkündür, çünkü benim bildiğim kadarıyla Amerikada ciddi kurumsal faaliyetleri olan başka bir müslüman cemaati yok. Kale içten mi feth edilecek? Bekleyip göreceğiz inşaallah.
Serkan Yönder kardeş unuttuğumuz kısımları ekliyor.Biz de buraya almazsak olmazdı.Allah razı olsun.
SERKAN YÖNDER'İN İLAVESİ (TAMAMEN KATILIYORUZ)
Burada benim anlamadığım konu, AKP'nin kötü olduğu, AKP dershaneleri kapatacağız deyince mi Cemaatin kafasına dank etmiş? Keşke bu soruyu da cevaplayabilselerdi. Daha önce araları bozulsaydı, eyvallah derdim, bu cemaat sütten çıkmış ak kaşık derdim.
Yazıda kritik bir cümle var: "Hocaefendi, büyük bir stratejisttir. Bu sayededir ki, ABD’de yüzlerce okul ve müessese açılmış, Hizmet ABD Yönetimi ve Kongresi nezdinde en etkin lobi gücüne sahip hareketlerden biri haline gelmiştir." cümlesi. Amerika'daki en güçlü lobiler Yahudi ve Ermeni lobileridir. Bu lobiler Amerikan yönetiminde çok büyük etkinliğe sahiptir. Amerikanın siyasetini yönledirebilecek düzeyde etkindirler. Eğer Hoca Efendi bunlara bir Türk lobisi ekleyebildiyse bu çok fevkalede bir başarıdır. Çünkü Amerika dünya siyasetini belirleyen en büyük güçtür. Hiç kimse bu stratejinin yanlış olduğunu iddia edemez. Aklıma ahir zamanda Beyaz Evin bir grup müslüman tarafından ele geçireleceği Hadis-i Şerifi geldi. Acaba bu müslüman cemaat Hoca Efendi'nin cemaati mi? Mümkündür, çünkü benim bildiğim kadarıyla Amerikada ciddi kurumsal faaliyetleri olan başka bir müslüman cemaati yok. Kale içten mi feth edilecek? Bekleyip göreceğiz inşaallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.