28 Mart 2015 Cumartesi

BEKLENEN ÇOCUĞUN HİKAYESİ

BEKLENEN ÇOCUĞUN HİKAYESİ



YIL 1984

Abdullah Bey ile Emine Hanım ayrıldıkları cennet vatanlarına uçağın penceresinden hüzünlü bir şekilde bakmaktadırlar.Beş yaşındaki çocukları Ahmet kucaklarında uyuyakalmıştır.Öyle bir ayrılış ki uçak yükseldikçe yaşadıkları mekanlar küçülüyor ama gönüllerinde büyüyordu. 

Belki de hiç dönmeyeceklerdi .Dönseler bile kim bilir, bir çok kişiyi belki de görmeyeceklerdi.O yüzden pek çok tanıdıkları ile helalleşip ayrılmışlardı.

Abdullah Bey de Emine Hanım da yetim büyümüşler ve büyütenler tarafından evlendirilmişlerdi.İkisi de öğretmendi.Öyle yetiştirilmişlerdi ki aldıkları bir nefese karşılık olmak üzere alacakları her nefesi vakfetmeye gidiyorlardı. İstikamet Yemen'di.

Türk Okullarına öğretmen olarak gidiyorlardı.Karın tokluğuna çalışacaklardı ama onların beklentisi o değildi.

Allah'ı (cc), Peygamberini (sas), Kuran'ı ve İslam'ı sevdirmeye gidiyorlardı. 
Türk Milletini, Türk Bayrağını,Türkiyeyi sevdirmeye gidiyorlardı.

Sevdirmeye severek gidiyorlardı.Ama bu o kadar kolay bir iş değildi. "Sevin" deyince de olmuyordu.

Kendilerini sevdireceklerdi ki mensup oldukları İslam Dini, Türk Milleti sevilsin. Bu da adam gibi Türk olmakla ve İslam'ı Sahabe (ra) gibi yaşamakla mümkündü. En zor şey de anlatmak değil yaşamaktı zaten.

SANA'DA İKİNCİ YIL: 1986

Başlarından çok büyük bir badire geçmişti. Yedi yaşındaki çocukları ani bir kalp krizi ile vefat etmişti. Dönmeyi düşünmemişler, oraya defnetmişlerdi. Bu olay onları çok yıpratmıştı.

İki gün sonra müdür çıkagelir ve 
"Hoca Efendi Türkiye'den ziyaretinize gelecek.Yarın burada olacak" der. 
Bu onları biraz da olsa teselli eder.

Ertesi gün Hoca Efendi gelir ve taziyelerini ilettikten sonra:
"Medine'ye gitmek ister misiniz" diye sorar.

Abdullah Bey ve eşi bunu sevinçle karşılayınca Hoca Efendi:
"Öyleyse size bir sürprizim daha olacak, yarını bekleyin ve hazırlanın"

ERTESİ GÜN

Akşam namazından sonra kapı çalar.Abdullah Bey açar Hoca Efendi gelmiştir.

"Bakın size kimi getirdim" der. Yanında yedi yaşında dünyalar güzeli bir çocuk vardır.



"Adı Muhammed, bundan sonra Ahmet olsun. Allah'u Zülcelal size Ahmet'in yerine Muhammed'i verdi" der. 

Abdullah Bey ve Emine Hanım şaşkınlıkla "kim bu çocuk" diye sorarlar. Hoca Efendi:

"Bu günün küçüğü geleceğin büyüğü.Kimsesi yok Allah'dan bize, bizden size emanettir. Yalnız sır kalsın Ahmet'in öldüğünü de Muhammed'i de asla kimseye söylemeyin.Ve onunla asla tercüman aracılığı ile konuşmayın.Arapçayı kendiniz öğrendikten sonra istediğini sorarsınız" der.

Ertesi gün Aden'den kalkan uçakta yine üç yolcu vardı. Abdullah Bey, Emine Hanım ve Muhammed.Adı artık Ahmet. Emine Hanım geride kalan Ahmet'inin hüznüyle Muhammed'e bakar ve çat pat sorar:

Yavrum senin annen baban kim? Nerelisin?

Dünyanın en güzel, en akıllı çocuğu cevap verir:
 "Annem Nergiz,babamın adı Hasan,bak biz oralıyız" der ve uçağın camından gökteki yıldızı gösterir.Gösterdiği Halley Kuyruklu Yıldızıdır.Emine Hanım gülümser ve hep birlikte Halley'e el sallarlar.

VE MEDİNE

DEVAM EDECEK 
Ama tereddütteyim.Devam edelim mi? (On bölüm falan.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.