AMA CENGİZ ÇANDAR YAZMIŞ VE TÜM YAZANLAR İÇİNDE DE EN DOĞRUSUNU YAZMIŞ. (Cengiz Çandar'ın yazılarına genellikle katılmayız ama bu dosdoğru)
(Yazıdaki mavi renkli kısma dikkat! Açamamış ama işin doğrusu budur.)
İŞTE O YAZI
Devletin Tepesinde Çadır Tiyatrosu...
Ne kadar “kurallar” ile işleyen “kurumlar”a sahip bir siyasi
rejimi var Türkiye’nin. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “maiyetteki gazeteciler”
ile Kolombiya yolunda MİT Müsteşarı’nın görevinden ayrılıp, milletvekili adayı
olmak istemesi konusunda “özel bilgi” veriyor.
Cumhurbaşkanı, daha önce, Hakan Fidan’ın MİT
Müsteşarlığı’ndan ayrılıp, siyasete girecek olmasına ilişkin olarak “açık ve
net söyleyeyim: olumlu bakmıyorum” demişti. Muhalefet de, Hakan Fidan’ın
Erdoğan’a sadakatinden yola çıkarak, bunun “danışıklı” bir geçiş olduğunu ileri
sürmüştü.
Kimi yorumlarda, Hakan Fidan’ın 7 Haziran seçimlerinden
sonra Ahmet Davutoğlu’nun yerine başbakanlığa getirileceği, kimisinde dışişleri
bakanı, kimisinde ise güvenlik bakanı olacağı öne sürülmüştü.
Cumhurbaşkanı, konuyu Kolombiya yolunda bir kez daha açmış
ve eski resmi sözcüsü (başbakanlık sözcüsü) dünkü Hürriyet’te, Erdoğan’ın
açıklamasını aktarıyor:
“Oraya (MİT’e) sır küpüm olarak görebileceğim birini
getirmiştim. Kendisine (Hakan Fidan’a) ‘Devam etmelisin, burası rastgele bir
yer değil’ dedim. Ama yorulduğunu, devam edemeyeceğini söyledi. Ona bazı
vaatlerde bulunulmuş olabilir, orasını bilemem. Bundan sonrası Sayın Başbakan’a
ait. Yerine kim gelecekse teklif yapar. Biz de onar ya da onamayız.”
Ne güzel. Ne inandırıcı. Ne de örnek. Herşey tıkır tıkır işliyor.
Cumhurbaşkanı, Başbakan iken kendisinin “sır küpü” gördüğü için MİT’in başına
getirdiği kişiye, “Yapma, bırakma; orası milletvekili, bakan vs. olmak için
bırakılacak yer değil” diyor. “Yorgun” MİT Müsteşarı, bunca bağlı olduğu
kişinin bu sözlerine rağmen, bitap düştüğü için milletvekili ya da bakan olarak
“inziva”ya çekilmek istiyor.
Cumhurbaşkanı’nı değil, Başbakan’ı dinliyor. Cumhurbaşkanı
da, ne yapsın, “Eh, bundan sonrası Başbakan’ın bileceği iş” diyor. Ona artık,
olsa olsa, yeni MİT Müsteşarı’nın kim olacağını Başbakan kendisine önerdiği
vakit söz düşecek.
Herkesin yetki alanı belli. Herkes bir diğerinin yetki
alanına saygılı. İşte örnek demokratik işleyiş. Ve buna saygılı bir Tayyip
Erdoğan profili.
Böyle bir durum, “oyuncular”dan biri cumhurbaşkanı, ikincisi
başbakan, üçüncüsü devletin gizli istihbarat örgütünün başı sıfatlarını
taşıdığı için “devletin tepesindeki çadır tiyatrosu” olarak görülmeye uygundur.
İşin “ironik” yanı bir yana, biraz ciddiye alınırsa,
Türkiye’nin tarihinde görülmemiş bir “siyasi skandal”, “keyfilik” ve “devlet
ciddiyetsizliği” yaşanıyor.
Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Bir kere, MİT
Müsteşarlığı makamına Başbakan’ın “sır küpü” olduğu için hiç kimse atanmaz,
atanamaz, atanmamalıdır. O özelliği nedeniyle atanan kişi, ne kadar nitelikli
olursa olsun, Türkiye’nin Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı değil, “o
dönemdeki başbakanın MİT Müsteşarı” olur.
“Kendi kişisel yönetimi” peşinde koşmakla bunca zamandır
eleştirilmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kolombiya yolunda yaptığı açıklamayla,
devletin kurumlarının içinin nasıl boşaltılmış ve “kişi yönetimi”ne çoktan
geçilmiş olduğunu ortaya koyarak “ikrar”da bulunmuş oluyor.
Hakan Fidan, nasıl oluyor da, kendisini “sır küpüm” diye
niteleyen kişinin, bürokrasi ve siyaset dünyasındaki tüm varlığını borçlu
olduğu Cumhurbaşkanı’nın “bırakma, gitme, orası rastgele bir yer değil”
önerisini dikkate almıyor. Rastgele bir yer olmadığını bilmiyor mu? Türkiye’nin
ve tüm bölgenin içinden geçtiği böyle bir dönemde, terketmek istediği makamın,
gelebileceği her makamdan daha “işlevsel” ve “önemli” olduğunun idrakinde değil
mi?
Öyleyse şayet, böyle birisinin bunca zamandır ülkenin Milli
İstihbarat Teşkilatı’nın başında bulunmasının ne demek olduğunu bir düşünün.
Yok eğer daha “işlevsel” ve “önemli” bir konuma gelmek
üzere, ayrılıyorsa, bu ancak, Başbakanlık olabilir. Eğer öyleyse,
Cumhurbaşkanı’nın Kolombiya yolundaki açıklaması gerçeği yansıtmıyor. Şayet
öyleyse, bu da başlı başına bir sorun.
Eğer Cumhurbaşkanı, doğruyu söylemişse, o da en az
yukarıdakiler kadar vahim bir sorun. Yani, Hakan Fidan, MİT’i bırakma gerekçesi
olarak “yorulduğunu, devam edemeyeceğini” söylemiş.
Öyleyse, milletvekilliğine aday olmaması gerekir.
Milletvekili ya da bakan olmaması gerekir. Milletvekilliği ve bakanlık gibi
makamlar “yorgun bürokratlar” ve “boş gezenin boş kalfası” türden kişiler için
“rezerve” edilecek ciddiye alınmaması gereken “sorumluluk mevkileri” midirler?
Böyle bir gerekçe olabilir mi? MİT Müsteşarı “yorgun
olduğunu” ve “devam edemeyeceğini” Cumhurbaşkanı’na söylüyor ve görevinden
istifa ediyor. Ne için? Dinlenmek için mi? Emekliliğini mi istiyor? Hayır.
Milletvekili olmak için. Muhtemelen bakan hatta başbakan olmak için. Bu işin
neresinden ciddiyetle tutulabilir?
Yüksek devlet görevlerinde bulunanların belirli bir süre
aşımı olmadan, görevinden ayrılıp milletvekili olmak üzere seçimlere katılması
demokratik ülkelerde düşünülebilecek bir şey değildir. Öyle olması, devleti
devlet yapan kriterlere aykırı düşeceği için.
Polis rejimlerinde ise zaten “polis şefleri”, ülkedeki
diktatör –her kimse- onun yanıbaşında, ondan sonra gelen en önemli kişilerdir.
Başbakandan da, bakanlardan da daha önemlidirler.
Türkiye’deki durum hiçbirisine uymuyor. Yarım yamalak
demokrasiden “Türk usulü polis rejimi”ne geçişi andırıyor. Bir yandan, TBMM
Genel Kurul’a getirilmesi ikide bir ertelenen ve seçim sonrası ülkedeki rejim
rengine ipucu teşkil edecek türden bir “güvenlik paketi”, diğer yandan tarihte
ilk kez “devletin en yüksek güvenlik bürokratı”nın görev sırasında bir siyasi
partiden milletvekili olmaya kalkışması.
Devletin en yüksek istihbarat ve güvenlik kuruluşunun
“devlet”e ait olduğundan bu örneğe bakılarak söz etmenin imkânı var mıdır? Ya
da Türkiye’nin bir “parti devleti”ne doğru yol almasına çalışıldığı iddiaları
artık bir “kuruntu” olarak görülebilir mi?
Şu an itibarıyla cevapları netleşmeyen sadece şu sorular:
Seçim sonrasında Cumhurbaşkanı’na karşı oluşabilecek bir Davutoğlu-Fidan
ortaklığı potansiyeli mi var; yoksa görüntüye aldanmayalım, Fidan,
Davutoğlu’nun yerine Erdoğan tarafından mı hazırlanmaktadır (ne de olsa onun
kişisel “sır küpü” imiş); yoksa her üçünün rollerinin belirlendiği, henüz
toplum ile tümüyle paylaşılmayan bir senaryo mu söz konusu veya bir başkası mı?
Bunların arasında birinci ihtimal geçerliyse, Türkiye’de
temel siyasi çelişki, “Tek Adam rejimi” ile “Tek parti rejimi” arasında mı
olacaktır. Cevabı netleşmemiş bir başka soru da bu.
Ama, devletin istihbarat örgütünün bir siyasi parti
tarafından “özelleştirildiği”, devletin en büyük sırlarına sahip olması gereken
kişinin, o pozisyonunu “yorgunum” gerekçesiyle bırakıp bir siyasi partiden
seçimlere katılmasının, hiçbir demokratik ülkede görülmemiş ve görülmeyecek bir
“siyasi skandal” olduğu gerçeği ortada. Bu biliniyor artık.
Gözardı edilecek, küçümsenecek bir gelişme değil.
Gün gelir, Türkiye’de MİT Müsteşarı’nın görevinden ayrılıp
AKP milletvekili adayı olması “bir devletin tükeniş” örneklerinden biri olarak
gösterilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.