22 Ekim 2013 Salı

'ÇEÇEN DİRENİŞİ' NE BİR DE BU GÖZLE BAKALIM..

'ÇEÇEN DİRENİŞİ' NE BİR DE BU GÖZLE BAKALIM..




RUSYA DEVLET BAŞKANI PUTİN RUSYA'DAKİ 
MÜSLÜMAN ÖNDERLER İLE BİR ARAYA GELDİ VE 
AŞAĞIDAKİ AÇIKLAMARI YAPTI:

"İSLAMİYET SİYASİ YAŞAMIMIZDA ÖNEMLİ ROL 
OYNADI"
Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynuddin, 
Rusya Müslümanları Merkez Müftüsü Talgat Taceddin, 
Tataristan Müfütüsü Kamil Samigullin ve KuzeyKafkasya 
Müslümanları Koordinasyon Merkezi Başkanı İsmail 
Berdiyev'le bir araya gelen Putin, "İslamiyet siyasi 
yaşamımızda rol oynadı ve toplumumuzun manevi ve 
kültürel gelişimine de önemli katkı sağladı. Sizleri bu 
tarihi gün nedeni ile kutluyorum." dedi.

Din adamlarından ilahiyat okullarının canlandırılmasını 
isteyen Rus lider, "Günümüz zorlukları ile mücadele 
etmek için yerel Müslüman din adamlarının ve ilahiyat 
okullarının itibarının yükseltilmesi gerekiyor. En önemli 
görevlerimizden biri,Rusya'nın manevi alanda 
egemenliğini sağlayacak kendi ilahiyat okullarını 
canlandırmak" çağrısında bulundu.
PUTİN, İLAHİYAT FAKÜLTELERİ İSTİYOR.
EDİTÖRÜN YORUMU:
ÇEÇENİSTAN'A TÜRKİYE'DEN ÖNCE ABD'NİN EMRİYLE 
VEHHABİLER GİRİYOR VE RUSYA'YA KARŞI 
ÇEÇENLERİ SİLAHLI DİRENİŞ İÇİN ÖRGÜTLÜYOR.
O YÜZDEN ÇEÇEN MÜCAHİDLER AFGANİSTAN'DA,
SURİYE'DE CİHAT YAPIYORLAR.YANİ SUUD GİZLİ 
SERVİSİNİN KONTROLÜNDELER.
SUUD GİZLİ SERVİSİ DE CIA'NIN KONTROLÜNDE.
1990 LARDA RUSYA GLASNOST VE PERESTROYKA İLE 
DİNSİZ KOMÜNİST REJİMDEN VAZGEÇTİ. VE DİNE 
TEKRAR DÖNECEĞİNİ AÇIKLADI.KİLİSELERE YOL 
AÇILDI.ÇÜNKÜ ONLAR ESKİDEN ORTODOKS 
HRİSTİYANDI VE ORTODOKSLUĞUN DA İSTANBUL'UN 
FETHİNDEN SONRA MERKEZİ OLMUŞLARDI.
YANİ 70 YIL DİNSİZ KALAN BİR ULUS YENİDEN DİNE 
DÖNÜYORDU.SIFIRDAN DİN ÖĞRENECEKLER VE 
YAŞAYACAKLARDI.
OYSA RUSYA'DA DİMDİK AYAKTA KALAN İSLAM GÜN 
GEÇTİKÇE BÜYÜYOR VE GÜÇLENİYORDU.
ŞUNU DEMEK İSTİYORUZ..
1990 LI YILLARDAN İTİBAREN RUSYA'DA İSLAMİYET 
ÖYLE BİR GÜÇLENECEKTİ Kİ BELKİ BUGÜN PUTİN 
BİLE MÜSLÜMAN OLACAKTI.RUSYA MÜSLÜMANLIĞI 
RESMİ DİN OLARAK DA KABUL EDECEKTİ.
ÇÜNKÜ İSLAMI EN KOLAY KABUL EDECEK KİŞİLER
KALBİ BOŞ OLUP DA ARAYIŞ İÇİNDE OLANLARDIR.
YAHUDİDEN DAHA KOLAY MÜSLÜMAN OLURLAR.
YUKARIDAKİ RESİM BUNUN İSPATIDIR.
DERHAL YAHUDİ ABD'Yİ DEVREYE SOKTU,
VEHHABİLERİ ÇEÇENİSTAN'A GÖNDERDİ,ÇEÇENLERİ 
TERÖRİST YAPTI VE RUSYA'YA SAVAŞ AÇTIRDI.
AFGANİSTAN'DA HAZIR BEKLEYEN EL KAİDECİLER DE 
RUSYA'YLA SAVAŞA GİTTİLER.
KENDİLİĞİNDEN MÜSLÜMAN OLACAK RUSLAR İSLAMI 
TERÖR DİNİ, MÜSLÜMANI DA TERÖRİST OLARAK 
GÖRMEYE BAŞLADILAR VE ÇEÇENİSTAN NEZDİNDE 
İSLAM İLE SAVAŞTILAR.
BU OYUNUN RUSYA'DA TUTTUĞUNU GÖREN YAHUDİ 
LADİN'E KURDURDUĞU EL KAİDE İLE AYNI OYUNU 
TÜM DÜNYAYA YAYDI.İSLAM TÜM DÜNYADA TERÖR 
DİNİ,MÜSLÜMAN DA TERÖRİST GÖRÜLSÜN İSTEDİ VE 
BUNU KISMEN DE BAŞARDI.BUGÜN GELİNEN NOKTA 
BUDUR.
AŞAĞIDAKİ RESİM, LADİN'İN ZİBİDİ OĞLU VE 
ARKADAŞINA AİTTİR.BUNLAR MI MÜCAHİD?


RUSYA'DA ŞİMDİ NE OLACAK DERSEK RUSYA'DA 
İSLAM YİNE GÜÇLENECEK VE RUSYA TAMAMEN 
MÜSLÜMAN OLACAK AMA HZ.MEHDİ AS DECCALİ YOK 
ETTİKTEN SONRA ALLAH-U ALEM..  

21 Ekim 2013 Pazartesi

ASKERLİĞİN KISALTILMASI DOĞRU MU?

ASKERLİĞİN KISALTILMASI DOĞRU MU?



İSTEYEN KATILIR İSTEYEN KATILMAZ.

BİZE GÖRE ASKERLİĞİN KISALTILMASI DOĞRU BİR KARAR DEĞİL.

ÇÜNKÜ HADİS YORUMLARINA GÖRE TÜRKİYE ÇOK BÜYÜK SAVAŞLARA GİREBİLİR.

SURİYE'DE BİR SAVAŞ,YUNANİSTAN İLE BİR SAVAŞ,RUSYA İLE BİR SAVAŞ,İSRAİL İLE BİR SAVAŞ HADİS YORUMLARINA GÖRE MÜMKÜN.

BÖYLE BİR ZAMANDA ASKERLİK SÜRESİNİ KISALTMAK DOĞRU DEĞİLDİR.

KADİR MISIROĞLU' NDAN BİR KISSA DİNLEMİŞTİK.

1908 DE İKTİDARA GELEN İTTİHAT VE TERAKKİ FIRKASI LİBYA'DAKİ OSMANLI TÜMENİNİ YEMEN'E GÖNDERİYOR. TRABLUSGARP HARBİ OLUYOR VE AFRİKA ELDEN GİDİYOR.

ERTESİ YIL BALKANLARDAKİ 400 ADET OSMANLI TABURU TERHİS EDİLİYOR.ASKERLER SEVİNÇLE ANADOLU'YA DÖNÜYOR.

AYNI YIL BALKAN HARBİ BAŞLIYOR VE  EDİRNE'YE KADAR O TOPRAKLAR ELİMİZDEN ÇIKIYOR.

ZATEN ASKERLİK SÜRESİ YETERİNCE KISA VE ASKERLERİMİZ DAHA USTA ASKER OLMADAN ACEMİ ER OLARAK TERHİS OLUYORLAR.

EĞER BU TAKTİK İSE BİR ŞEY DİYEMEYİZ AMA TAKTİK DEĞİLSE HAYRA ALAMET İŞLER DEĞİL BUNLAR VESSELAM.

14 Ekim 2013 Pazartesi

KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN



MÜSLÜMAN ÜLKELERDE DÖKÜLEN KANLARIN BİR AN ÖNCE DURMASI

ALLAH RIZASI İÇİN KESİLEN KURBANLARIN KABUL EDİLMESİ

BAYRAMDA ET GİRMEYEN EV KALMAMASI 

BİR SONRAKİ BAYRAMA İSLAM BİRLİĞİNİN GERÇEKLEŞMİŞ OLMASI

DİLEKLERİYLE; 

TÜM İSLAM ALEMİNİN KURBAN BAYRAMI KUTLU OLSUN


SAFA ASYA

13 Ekim 2013 Pazar

ABDULLAH GÜRBÜZ HOCA EFENDİ' NİN İFŞAATLARINDAN


TUĞRUL ÇALIŞKAN ANLATIYOR:


ABDULLAH GÜRBÜZ HOCA EFENDİ' NİN MÜRİDLERİNDEN DİNLEDİKLERİM..


İlgili arkadaşlar iyi biliyorlar ki, Abdullah Efendi bazı 


sohbetlerinde Türkiye'nin geleceğine dair bazı keşifler 


belirtiyor .. Ben acizane burada, Efendi hazretlerinin 


şahsî sohbetlerinde bulunanlardan dinlediğim konuları 


aktarmak istiyorum. Efendi hazretleri şunları belirtmiş:


ABDULLAH GÜRBÜZ HOCA EFENDİ' NİN MÜRİDLERİNDEN DİNLEDİKLERİM..


* (AK Parti daha seçime girmeden önce) 3 dönem 

üst üste iktidar olacaklarını..

* İlk iki dönemlerinde İslam adına güzel 

gelişmelerin olacağını..

* Askerin başörtüsüne selam duracağını..

* Erdoğan'a darbe girişimi olacağını..

* Bu darbe girişiminin bir genel kurmay başkanı 

tarafından engelleneceğini.. ( Zaman göstermiştir 

ki, bu kişi Hilmi Özkök'tür)

* Ordu içerisinde sağcı ve solcuların ayrışacağını.. 

(Ergenekon davası)
*
Ak Parti'nin üçüncü döneminde, Tayyip 

Erdoğan'ın zorla koltuktan indirileceğini.. (Gezi 

ayaklanmaları bizi bu sonuca götürebilir)

* Ak Partinin 3.döneminde İsrail'in önce Suriye'yi 

işgal edeceğini, Suriye’lilerin Türkiye’ye kaçacağını

ve Türkiye’nin de İsrail tarafından vurulacağını.. 

Akabinde Suriye’den sonra Yunanistan’ın da 

Türkiye’ye saldıracağını.. ( Bu sohbet internette 

mevcut. İlgililer biliyor zaten..)

* İsrail ve Yunanistan saldırılarından sonra ülkede 

bir bölünme olacağını, hangi ülkeyle savaşa ağırlık

verileceği hususunda görüş ayrılıklarıyaşanacağını

* İslâm’ın ilk yıllarındaki sıkıntılar dönemi gibi bu 

dönemin de çok zor olacağını..

*Savaş devam ederken Hz.Mehdi’ nin zuhuruyla 

alakalı Abdullah Efendi’nin sohbetleri de 

İnternette mevcuttur..

Katkımız olduysa ne mutlu bize.. Sevgilerimle..

Tuğrul ÇALIŞKAN




Tuğrul Çalışkan'ın ilave notu:

(İlgi gösteren kardeşlerime teşekkür ediyorum.. 


Fakat iki notum daha olacak: 8. maddede yazdığım


 ''Akabinde Suriye’den sonra Yunanistan’ın da 


Türkiye’ye saldıracağını..'' cümlesinde hata olmuş. 


''İsrail'den sonra Yunanistan'ın da Türkiye'ye 


saldıracağını'' şeklinde olması gerekiyordu, özür 


dilerim.. Diğer notum da şu: Türkiye'ye savaş 


açıldığında İran'ın Türkiye'ye yardım edeceğini 


belirtiliyor Abdullah Efendi.. Bu bilgiyi de 


yukarıdaki ana metinin uygun yerine 


yerleştirirseniz mutlu olurum.)

DİYANET İŞLERİ BAŞKANIMIZA GÖRE: İSLAM'I BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE

BÜYÜK İSLAM ALİMİ, DİYANET İŞLERİ BAŞKANIMIZ
MUHTEREM PROF.DR.MEHMET GÖRMEZ HOCA EFENDİ
"İSLAM'I BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKEYİ" ANLATTI.
YORUMSUZ SUNUYORUZ

"Müslüman âlimler, dini ve mezhebi kendi süfli 
emellerine alet etmeye çalışan ve bu yolla da binlerce 
Müslümanın masum kanını heder eden bu sınır tanımaz 
fitne şebekelerinin oyunlarına karşı her zaman uyanık 
olmalıdır…" uyarısında bulunan Diyanet İşleri Başkanı 
Prof. Dr. Mehmet Görmez, Hem mezhep çatışmasını hem 
de İslamofobiyi besleyen bu örgütler çağımızda İslam'ın 
karşılaştığı en büyük fitnedir, dedi. 
İŞTE GÖRMEZ'İN İRNA'YA VERDİĞİ RÖPORTAJ: 
Sayın Başkan, son zamanlarda medyada terör eylemlerine tevessül eden bazı tekfiri ve cihadi, el-Kaide ve eş-Şebab gibi grupların Müslüman olmayacakları ifade edilmektedir. Zat-ı aliniz bu konuda ne düşünmektedir? Bu konudaki fikirlerinizi öğrenmek istiyoruz.
Ben şahsen bu tür eylemleri yapanların Müslüman 
olmayacaklarını, olup olmadıklarını değil, yaptıkları 
eylemlerin İslâm'la uzaktan yakından 
ilişkilendirilemeyeceğini hatta yaptıkları kitlesel 
cinayetlerle hem İslâm'ın lekelediklerini hem de 
İslamofobiyi güçlendirerek İslam'a karşı bir kin ve nefret 
oluşturduklarını her fırsatta ifade etmeye çalışıyorum. 
Bugün İslam dünyasının merkezi bölgelerinde yaşanan çatışmalar, Müslümanları derinden etkilemekte, yüzlerce yıldır sahip olunan değer ve itibarın söz konusu nevzuhur hareketler eliyle dünya nezdinde yok edilmeye çalışılmasından duyulan rahatsızlık artmaktadır. Mevcut gerilim kanalları bilerek/isteyerek dini ve mezhebi ihtilaf şeklinde lanse edilmekte, Suriye, Irak, PakistanAfganistan ve Somali örneklerinde sıklıkla karşılaşıldığı gibi siyasi ve kültürel gerilim alanlarında söz konusu enstrümanlar acımasızca istismar edilmektedir. Sorunun uluslararası muhtevası dikkatlerden kaçmayacak ölçüde acımasız ve derinlikli hesap ve niyetlerin yer aldığı bir stratejiyle yürümektedir. Müslüman âlimler, dini ve mezhebi kendi süfli emellerine alet etmeye çalışan ve bu yolla da binlerce Müslümanın masum kanını heder eden bu sınır tanımaz fitne şebekelerinin oyunlarına karşı her zaman uyanık olmalıdır.
"KİMİN MÜSLÜMAN OLUP OLMADIĞINA KARAR VEREMEYİZ"
"Din-i Mübin-i İslam adam öldürme, tedhiş ve katliama 
dayalı yöntemi benimseyen bir mücadeleyi asla 
benimsemez…"
İslam kelime anlamı itibariyle barış demektir. Ve her şeyden önce İslâm'ın özü toplumsal maslahatı ve barışı esas alır. Bir kişinin öldürülmesini bütün âlemi öldürmeyle eş değer tutar. Ayrıca prensip olarak kendisini Müslüman olarak gören herkes İslam dairesi içerisindedir. Bu esasın dışına çıkarak tekfiri esas alan örgütlenmeler İslam'ın ruhuyla bağdaşmaz. Cihad İslam'ın en önemli umdelerindendir. Ancak cihadın prensipleri, ahlakı ve hukuku vardır. İslam'da haddi aşarak bazı İslami kavramları kullanarak İslam adına mücadele yapmak mümkün değildir. Biz İslami prensipleri söylemekle yükümlüyüz, kimin Müslüman olup olmayacağının kararını verme hakkımız yoktur. Ancak kimin hangi eyleminin İslam'a uygun olup olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu örgütlerin bugüne kadar ortaya koydukları tedhiş ve şiddeti hiçbir şekilde İslam'la bağdaştırmak mümkün değildir. İslam'da savaşın bir ahlakı ve bir hukuku vardır. Buna göre asla masum insanlar, çocuklar, kadınlar, yaşlılar savaşta öldürülmez.
"ADAM ÖLDÜREN MÜSLÜMAN DA OLSA KATİLDİR"
Hangi dine ait olursa olsun bütün mabetler kutsaldır ve dokunulmazdır. İster camiye, ister kiliseye, ister havraya veya başka bir dine ait bir mabede kim saldırı düzenlerse düzenlesin böyle bir eylem terör eylemidir ve kesinlikle İslâm'la bağdaşmaz. Ve bu terör eylemlerine karşı tüm Müslümanlar tepkisini vermek zorundadır. Bir insanın ve grubun Müslüman olup olmadığına karar vermek ayrı bir şeydir, onun eylemlerinin İslam dairesinde olup olmadığını söylemek ise ayrı bir şeydir. Adam öldüren Müslüman da olsa katildir. Masum insanlara zulmeden Müslüman da olsa zalimdir. Zalimin ve katilin biz kimliğine bakmayız. Zalim ve katil hangi ırktan, hangi dinden ve hangi mezhepten olursa olsun biz onun dilini, dinini ve mezhebini görmeyiz. Yaptığı eylemleri görürüz ve bu eylemler karşısında tavrımızı koyarız. Katilin ve zalimin arkasında yer almayız. Bu tarz örgütlerin varlığının siyasi analizini yaparak değerlendirmek gerekir. Dünyada İslamofobi tırmandırılmak istenmektedir. Özellikle 11 Eylül'le başlayan bu süreçte önce başta batı dünyasına yönelik yapılan terör faaliyetleri son zamanlarda İslam coğrafyasına yönelmiştir.
İSLAM'I BEKLEYEN TEHLİKE: FİTNE
Hem mezhep çatışmasını hem de İslamofobiyi besleyen bu örgütler çağımızda İslam'ın karşılaştığı en büyük fitnedir. Fitne savaştan beterdir. Bu fitnenin ortadan kalkması için İslam toplumlarına büyük sorumluluk düşmektedir. Terörü dini bir gayret olarak sunmaya çalışanların bu önerileri İslam'la ilişkilendirilemez. İslam'ın şan ve şerefini otoriter, baskıcı, ayrımcı ve zorba yöntemlerle kirletenlerin ne Sünni ne de Şii dünyada himaye görmesi kabul edilebilir. Şii ve Sünni âlimler, selef-i salihinin önümüze koyduğu ilkeleri yeniden ihya etmeli ve şiddetin her türlü biçimi karşısında İslam'ın yüce icaplarını sık sık hatırlatmalıdırlar. Bölgede meydana gelen olayların küresel düzeyde güç odaklarının çıkar ve menfaat şebekeleriyle, onların iflah olmaz emel ve arzularıyla ilgili olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Müslüman toplumun son iki yüzyıllık çalkantı ve kargaşa süreçlerinde yaşadığı trajedilerde her birimizin ihmali söz konusudur.
"Bugün ve gelecekte nelerin olabileceğini düşünerek 
strateji oluşturmak Müslüman duyarlılığı olan herkes için
bir sorumluluktur…"
Bölgesel çatışmaları alevlendirmek maksadı ile hem dış güçler hem de onların yerli işbirlikçileri mezhep çatışmalarını ve özel olarak Şii-Sünni çatışmasını alevlendirmek istemekte, bunun önüne geçilebilmesi için hangi yöntemler kullanılmalı? İslam âleminin iki büyük kardeş ülkesi İran ve Türkiye dini kurumları bu konuda nasıl bir işbirliği içinde olurlar ise yararlı olur?
Yukarıda belirttiğim gibi mezhep çatışması büyük bir 
fitnedir. Mezheplerin tarihsel varlığı inkar edilemez. İlmi 
ve siyasi yönü olan mezhebi farklılıklar şüphesiz tarihsel 
dönemlerde İslam dünyasının vahdetini ve birliğini 
oluşturmamıştır. Ancak değişik zamanlarda siyasi 
bölünmelere ve çatışmalara neden olsa da tarihsel süreç 
içerisinde Batı'da olduğu gibi kitleler arasında mezhep 
çatışmasından bahsetme imkanımız yoktur. Batı bu 
süreci çok kanlı bir şekilde geçirmiştir. Batı'nın bu 
tarihsel tecrübesi bilindiği için aynı sürecin İslam 
dünyasında yaşanmasına yönelik bir takım mühendislik 
çalışması yapılmaktadır. İslam dünyasında 150 yıllık 
serüven bölmeye, parçalamaya ve çatıştırmaya yönelik 
olmuştur. İslam'ın referansları Batı'daki anlamda köklü 
teolojik farklılıkları oluşturmaya imkan vermemektedir. 
Çünkü nihayetinde Kur'an tahrif edilmeden elimizdedir. 
Bu anlamıyla tamamen farklı teolojilere ayrılmış ve 
birbirini tekfir eden mezhepsel yapı olmadığı için İslam 
dünyasında öncelikle bu noktadan İslami vahdet ortadan 
kaldırılmak istenmektedir. Tekfir hareketleri ve onların 
karşısında yaptıklarından dolayı onları tekfir etmeye 
yönelik fetvalar derken İslam coğrafyası dini açıdan derin
bölünmelere doğru gitmektedir. 
"BİRLİKTE YAŞAMANIN KÜLTÜRÜ..."
İslam coğrafyası birçok dili konuşan yapıdan oluşmaktadır. Önce dile dayalı farklılıklar esas alınarak milliyetçilik ve ırkçılık belasıyla İslam dünyasını parçalanmıştır. Şimdi ise mezhebe dayalı bir çatışmanın derinleştirilmesi istenmektedir. Öncelikle İslam coğrafyasının her bölgesinde hemen hemen farklı dilleri konuşan etnik yapılar, İslam dışında farklı dine mensup insanlar, yine İslam'ın içindeki farklı mezhepsel yapılarla değişik ideolojileri benimseyerek dine mesafeli olan gruplar vardır. Bu durum bir veri olarak kabul edilmeli ve toplumsal barış için bu farklılıkları esas alarak birlikte yaşamanın hukuku oluşturulmalıdır. Mısır'daki bir Kıpti varlığından endişe duymadığı gibi Irak'taki Sünni de kendini güvende hissetmelidir. Aynı şekilde Suriye'deki Nusayri, Türkiye'deki Alevi kendi dini anlayışını hiçbir korku ve ürperti olmadan yaşayabilmelidir. Bu konuda başta ülkelerin siyasileri olmak üzere aydınları, âlimleri ve toplumsal kanat önderleri beraber çalışma yapmak durumundadır. Eğer birlikte yaşamanın hukuku İslami referanslarla oluşturulmazsa bu çatışmaların geleceği nokta gelecek nesillerin referanslarını İslam'dan almayarak topyekün sekülerleşme sürecine girme ihtimali bulunmaktadır. Bu konu ulemanın ve dini kurumların üzerinde düşünmesi gereken bir konudur.
İSLAM MEDENİYETİNİN İKİ BÜYÜK AİLESİ
İslam medeniyetinin tarih boyunca iki büyük ailesi vardır. Biri ehl-i sünnet, diğeri ehl-i beyt. Sünnet de beyt de Peygamberimizindir. Modern zamanlarda ortaya çıkan nevzuhur hareketlerin hiçbirisi ne ehl-i sünnettir, ne de ehl-i beyttir. Ne Sünnidir ne de Şiidir. Bilakis bu nevzuhur hareketlere karşı Ehl-i Sünnet ve Şia alimlerinin işbirliğine ihtiyaç vardır. Bugün ve gelecekte nelerin olabileceğini düşünerek strateji oluşturmak Müslüman duyarlılığı olan herkes için bir sorumluluktur.
"İran her ne kadar anayasal olarak Caferi mezhebine 
dayanmakla birlikte İmam Humeyni'nin iradesi hep 
vahdetten ve kardeşlikten yana olduğu için bu vahdet 
yaklaşımı İran için önemli bir siyaseti oluşturmaktadır…"
İRAN VE TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ
Bugün İslam dünyasında var olan Şii-Sünni gerilimi 
daha çok aslında Şii ve neo-Selefi gerilimi olarak 
gözükmekte ve Türkiye'nin İslami algısının selefilikten 
beslenmediğini düşünecek olursak Türkiye ortada bir 
yerde durmaktadır. İran her ne kadar anayasal olarak 
Caferi mezhebine dayanmakla birlikte İmam Humeyni'nin
iradesi hep vahdetten ve kardeşlikten yana olduğu için 
bu vahdet yaklaşımı İran için önemli bir siyaseti 
oluşturmaktadır. İslami vahdet mezhebi referanslarla 
değil Kur'anî referanslarla oluşturulur. Bu bağlamda iki 
ülkenin sorumluları olarak bu yaz ilkini yaptığımız 
vahdet toplantısını gerçekleştirdik. Diyanet İşleri 
Başkanlığımız ve İran Takrib-i Mezhep Başkanlığının 
mensupları bir araya geldiler. İranlı âlimlerle Türkiyeli 
alimler bu konuları enine boyuna tartıştılar. Her iki 
tarafın âlimleri taassuba dayalı dar mezhepçilikten 
uzaklaşarak İslam kardeşliğiyle yeni bir dilin inşa 
edilmesi üzerinde mutabık kaldılar. Bu toplantıyla 
başlayan çalışmanın devam ettirilerek kurumsal bir 
yapıya dönüşmesi ve bilahare diğer ülkelere de açılarak 
İslam kardeşliği esasında yapısal birlikteliğe geçilmesi 
en büyük temennimizdir. Öncelikle mezhebe dayalı 
çatışma alanlarının oluşmaması için bu birliktelikler 
üzerine düşeni yapmalıdır.
Elbette mezhepleri yok saymak mümkün değildir. Bu bağlamda Mezhep ihtilafları ümmetin dinamizmine işaret eder. Tarih boyunca Şii ve Sünni Müslümanlar arasındaki münakaşa ve tartışmalar İslam'ın farklı yorumlanması için bir zenginlik oluşturmuş ve taraflara rehberlik etmiştir. Bugün körüklenen ihtilafların temelinde İslam'ın asıllarına dönmekten çok, İslam'ın asıllarıyla restleşme eğilimi gözlenmektedir. Müslüman geleneğin cevvaliyetini sağlayan ilmi münakaşaların bugün sosyo-kültürel gerekçelerle birbirlerine karşı konuşlanmış ve koşullanmış gruplar nezdinde lojistik bir destek ünitesine dönüştürülmesi aklı başında hiçbir vicdan tarafından kabul edilemez.
SURİYE'DE SAVAŞ 
"Suriye olayları maalesef bir trajedidir. Hiçbir çıkar, 
hiçbir siyaset, hiçbir strateji, bir Müslümanın kanının 
akmasını önlemekten daha değerli değildir…"
Suriye'deki savaşın boyutu ve bu savaşın bölgesel istikrar ve güvenliği tehlikeye düşürmesinin yanı sıra insani bir dram yaşanmaktadır. Suriye'de bilindiği üzre cihadi ve tekfirci guruplar mukaddes İslam dinine yakışmayan eylemleri İslam adını kullanarak gerçekleştirmektedirler, (Son zamanlarda sosyal medya ve çeşitli internet sitelerinde baş kesme sahneleri gibi), bu durum karşısında İran ve Türk uleması ve Dini kurumları bu çatışmaların hafifletilmesi ve bu kabil eylemlerin önüne geçilmesi için nasıl bir girişim başlatabilirler?
Biz bu tür vahşetlerin savaş ortamlarında dahi olsa kabul
edilemeyeceğini, bunun her türlü ahlaka ve hukuka aykırı
olduğunu yukarıda açıkça ifade ettik. Ancak vahşet ve 
cinayet sadece bireyde bireye değil, devletten bireye ve 
topluma yönelik olunca da cinayet ve vahşettir. 
Evet, Suriye'de bir dram yaşanmaktadır. Maalesef üzülerek belirtmek gerekir ki, bu dramın ayak sesleri önceden geldiği halde ulema ve dini kurumlar bu duruma sessiz kaldılar, siyasiler üzerinde toplumsal baskı yaparak bu olaylar belki önlenebilirdi. Suriye olayları maalesef bir trajedidir. Hiçbir çıkar, hiçbir siyaset, hiçbir strateji, bir Müslümanın kanının akmasını önlemekten daha değerli değildir. Müslümanlar olarak çağrımız öncelikle barışa yani İslam'a olmalıdır. Bir Müslüman Müslümanın kanının akmasına yönelik siyaset yapamaz. Nerden ve kimden gelirse gelsin Kerbela'nın ruhu aynıdır. Zalim zalimdir, mazlum mazlumdur. Zalime karşı dururken de kişiler asla tedhiş yapmaz ve zulme rıza gösteremez. Suriye'de derhal ateşkes sağlanmalıdır. Dini kurumlar ve ulema olarak çatışmanın devamını istemek mümkün değildir. Biz âlimler olarak bir girişim başlatmalıyız ve öncelikle çatışmaların durmasını istemeliyiz. Ben günlük politika anlamında bir şey diyemem ancak İslam'ın siyasi aklının barış olduğunu ve herkesin güven içinde yaşayacağı toplumsal ahlaki ve hukuki yapının tesis edilmesi gerektiğini söyleyebilirim. Hiçbir şey bir insanın can, mal, akıl, nesep ve din hürriyetinden daha acil ve daha değerli değildir. İslam'ın yüksek umdelerini, onun sabitelerini hiçe sayacak bir şekilde fitne ateşi çıkaranların hiçbir kutsalı yoktur. Dini ve onun yüksek temsillerini türlü hile ve desiselerle oyuna getirenler, İslam'ın pak ve nezih mirasını zorbalıkla eşleştirmeye çalışanlar karşısında ulemanın sessizliği kabul edilemez ve bu durumda ulemaya büyük bir sorumluluk düşmektedir. Müslüman dünyanın birlik ve beraberlik beklentisini bir daha hiçbir şekilde gerçekleşmeyecek şekilde yapılan her türlü fesat girişimi karşısında sadece teyakkuzda olmak yetmez. Âlimler inisiyatif alarak kendi sosyal çevrelerinde, etki alanlarında bu pozisyonları reddeden ve Müslümanları bilinçlendiren çalışmalara öncülük etmeli, destek vermelidirler. Aslolan İslam kardeşliğidir. Kardeşliğin tahkim ve takviyesi Müslüman âlimlerin sorumluluğundadır. Fitne kıtalden beterdir. Bugün hem fitne hem de kıtal hüküm sürmektedir. Âlimlerin yüksek feraset ve bilinçleriyle ümmetin bu hengameyi aşmasına yardımcı olması elzemdir. Bu konuda yerel ve bölgesel güç sahipleri de mevcut tehlikeye karşı uyarılmalı, İslam'ın birlik resminin korunması için seferber olması sağlanmalıdır. İlim adamlarımız, alimlerimiz, mütefekkirlerimiz bugüne kadar sahip oldukları şeref ve itibarı din-i mübin-i İslam'a mutlak sadakat ve tavizsiz duruşlarından almışlardır. Âlimlerin gündelik çıkar ve beklentiler ya da basit/özenti tezler adına İslam'ın yüce çıkarlarını göz ardı etmeleri asla kabul edilemez. Âlimlerin bağımsızlığını korumak sadece siyasi aktörlerin değil aynı zamanda ulemanın ilkesel duruşuyla da ilişkilidir. Âlimlerimiz, fitne ve şerre alet olmamak noktasında her zaman dikkat sahibi olmak zorundadırlar.

"Bu bayram vesilesiyle İslam dünyasında akan kanların sadece Kurban kanı olmasını diliyor, barışın, esenliğin ve güvenin tüm İslam dünyasına gelmesini Rabbimden niyaz ediyorum…"

Sayın Başkan, Mübarek Kurban Bayramından dolayı İran halkına yönelik bir mesajları var mıdır?

Hac İslam'ın vahdetinin tecelli ettiği bir mevsimdir. Bu mevsimin ruhuna uygun ümmet olmamızın provasıdır hac. Arafat'ta meydana gelen tablonun cebeli rahmetle sınırlı kalmayıp İslam coğrafyasının her yerinde tecelli etmesi Rabbimden en büyük niyazımdır. Kurbanlarımız bizleri Rabbimize yakınlaştırır. Kurban bayramı da bizleri birbirimize akraba etmeye vesile kılar. Bu duygu ve düşüncelerle İran'daki bütün Müslüman kardeşlerimizin mübarek kurban bayramlarını tebrik ediyorum. Bu bayram vesilesiyle İslam dünyasında akan kanların sadece Kurban kanı olmasını diliyor, barışın, esenliğin ve güvenin tüm İslam dünyasına gelmesini Rabbimden niyaz ediyorum.